Dataset Viewer
audio
audioduration (s) 2.24
72.4
| text
stringlengths 8
1.12k
|
---|---|
Nihail Bulgakov Köpek Kalbi Seslendiren Akın Altan |
|
Altyazı M.K. |
|
Bana bakın, ölüyorum. Eşikte fırtınanın kopardığı canhıraş çığlıklara bir de benim feryadım karışıyor. Her şey bitti. Sonum geldi benim. Kafasında leş gibi takyesiyle bir adam, daha doğrusu Maliye Bakanlığı memurlarının kantin aşçısı, vücudumun sol yanını iyice haşladı. |
|
Sprint'i bir de proleter olacak. Aman Allah'ım galiba kemiklerime kadar yandım. |
|
Çok da sızlıyor. Şimdi havazım çıktığı kadar bağırsam da neye yarar? |
|
Oysa kendisine bir şey de yapmamıştım. Yoksa benim süprüntüleri, çöpleri karıştırmam koskoca bakanlığı iflasa mı sürükleyecekti? |
|
Cimri ne olacak? Hele suratına dikkat ettiniz mi bu doğruluk meleğinin? |
|
Eni boyundan daha fazla. Ah siz insanlar yok musunuz? Kaynar sudan nasibimi aldığımda vakit henüz öğlendi. |
|
Reçistiyenka lojmanlarından gelen soğan kokusuna bakılırsa saat dört sularında falan olmalı. |
|
''Bilirsiniz, itfaiyeciler bizde akşamları yalnızca mantar yer. Aman ne mantar!'' |
|
En kötülerini sanki özellikle seçmişler gibi. Hazır laf mantardan açılmışken, kimi köpek dostlarımın dediklerine göre, Neglenanya'daki bar adlı lokantanın bugünkü yemeği de mantarmış. Acı soslu, porsiyonu 3 ruble 75 kapik. |
|
Demek ki bunu da sevenler çıkıyor. Oysa kendi adıma ben bir ayakkabıyı yalamayı daha çok yeğlerdim. Uuu, uuu, uuu, uuu. Canım fena halde yanıyor. |
|
Geleceğimi gözümün önüne getirebiliyorum. Yarın yaralar irinlenmeye başlayacak. |
|
Oysa ben onları iyileştirmek için ne yapacağımı bile bilmiyorum. Yaz olsa hadi neyse. İnsan Sokolnik'e gider. Orada şahane bir çayır var. Hem de yumuşacık. Üstelik yiyecek sosis parçaları ya da yalayacak yağlı paket kağıtları bulmak da mümkün. |
|
Bir de o bet sesleriyle geceleri mehtapta şarkı söyleyen serseriler de olmasa ideal bir yer. |
|
Oysa şimdi yaz değil ki. Nereye gidebilirim? Şimdiye kadar siz hiç börünüze tekme ya da kaburgalarınıza tuğla yediniz mi? |
|
''Bana hiç sormayın. Zaten ben bunu alın yazım olarak görüyorum. Bakmayın böyle ağladığıma. Acıdan ve soğuktan. Yoksa biz köpekler dokuz canlıyızdır.'' |
|
Canımız kolay kolay çıkmaz. Şu anda tüm vücudum yara bereği içinde. |
|
İnsanlar az çektirmediler bana. Bu kez de kaynar su bütün tüylerimi döktü. Sol böğrüm çırılçıplak, kıpkızıl deri. |
|
Bir hiç yüzünden şimdi Zatürre'ye yakalanıp ölebilirim. Zatürre ile açlığın ne ilgisi var diyeceksiniz. Hastalanınca gücüm yalnızca bir merdivenin altına çöküp yatmaya yeter. Oysa hasta ve bekar bir köpek için çöp tenekelerini kim karıştırır? |
|
Emeklemeye kalksam, yaşamım mavi üniformalı bir memurun sopalarıyla son bulur. |
|
Sonra da çöpçüler beni ayaklarımdan tuttukları gibi doğruca çöp arabasına atarlar. |
|
İşçi sınıfı içinde en aşağılık herifler bu çöpçülerdir. İnsanlığın tortusu, yüz karası. |
|
Aşçılarsa bazen çok farklı oluyorlar. Söz gelimi preçistiyankalı yoksul vlası ile alalım. |
|
Şimdiye dek ne kadar hayat kurtardığımı mümkün değil tahmin edemezsiniz. Bizler hasta olduğumuzda yiyecek bir şeyler bulmak zorundayız. İhtiyar köpeklerin dediklerine bakılırsa her seferinde bu lasten etli kemik parçaları almak mümkünmüş. Allah ondan bin kat razı olsun. |
|
Tolstoy gibi soylu kontların konaklarında aşçılık yapmış. Öyle şimdiki gibi aşçılık okullarından mezun değil. |
|
Zaten bu okullarda öğretilenleri biz köpeklerin bir türlü aklı almıyor. Adi herifler. Lahana çorbasına bayat domuz yağından başka bir şey katmıyorlar. |
|
Zavallı insanlar da hiçbir şey demiyorlar. Sadece yemesini biliyorlar. Yüz bulabilseler biraz daha isteyecekler. |
|
İşe yeni girmiş sekreter bir kız tanıyorum. Ayda 45 ruble kazanıyor. Gerçi ipek çorap hediye eden zengin bir sevgilisi var. Ama kızım buna karşılık nelere katlandığını bir bilseniz... |
|
Herif ille de Fransız usulü olacak dermiş, herkes gibi aşk yapmazmış. |
|
Aramızda kalsın şu Fransızlar da az değiller hani. Hele iş yemeğe geldi mi üstlerine yoktur. Sopralarından kırmızı şarap hiç eksik olmaz. |
|
Her neyse, ne diyordum? İşte bu sekreter kız kazandığı 45 rubleyle ne bar lokantasına gidebilir ne de bir sinemaya. Oysa sinema bir kadının hayatında elde edebileceği tek teselliyi olanağı. |
|
Onunla zaman zaman iç çeker, zaman zaman da tepkisini açığa vurur ama her şeye karşın karnını doyurmak zorunda. |
|
Birazcık düşünün. 15 kapik etmeyecek 2 kap yemek için 40 kapik ödüyor. |
|
Vekil harçla her seferinde kırk beş kapıyı cebe atıyor. Bunun kendisine neye mal olduğunu gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Üstelik hasta kızcağız. Solak ciğerinde bir şeyler varmış galiba. Heriften kaptığı Fransız hastalığı da cabası. Kantinin kokuşmuş yemekleri için maaşından her ay belirli bir miktar kesiliyor. |
|
Bir gün sözünü ettiğim bu genç kız sokağa çıkmıştı. Bacakları ve karnı soğuktan buz tutmuş bir vaziyette güçlükle eşiğe sığındı. |
|
Çünkü üzerindeki çamaşır bozuntusundan başka bir şey olmayan dantelli külotu ve pılıpırtısı |
|
Benim dökülen tüylerimden geriye kalan manzaraya öylesine çok benziyordu ki bu da sevgilisinin bir hediyesiydi galiba. |
|
Bir ara üzerindeki hırkanın farkına vardı ve aşığının sözlerini duyar gibi oldu. Ne kadar da yakıştı sevgilim. Benim matriyonamdan, pantolonlarından ve fanilasından bıkmadığıma inanıyorsun değil mi? Beklediğim an geldi. Başkanım artık. Yürütebildiğim her şey, istakoz kuyrukları ve bu kaliteli şarap hepsi kadınım içindir. |
|
Gençliğimde yeteri kadar açlık çektim. Ama şimdi sıra bende. Kaldı ki bu dünyanın ötesi de yok. |
|
Bu kız benim yüreğimi parçalıyor ama kendime de daha çok acıyorum. Bunu bencilliğimden söylediğimi sanmayın. |
|
İçinde bulunduğumuz koşulların farklı olduğunu siz de kabul edersiniz herhalde. Onun en azından sıcak bir evi var. Oysa benim hiçbir şeyim yok. |
|
Şu an nereye gidebilirim? |
|
Pst! Pst! Hey küçük topak! Neden sızlanıyorsun yine? |
|
Canını kim yaktı? Bu sırada süpürgesinin üzerinde şaha kalkan yaşlı bir büyücü gibi korkunç fırtına büyük bir gürültüyle kapının kanatlarına yüklenmeye başladı. |
|
Bir yandan güçlü çığlıklar atarken öte yandan da kızın eteklerini dizlerine kadar savurup krem renkli kirli çoraplarının ortaya çıkmasına yol açtı. Konuşmamızda böylece yarıda kaldı. Benim üstüme de kar savrulmaya başlamıştı. |
|
Allah'ım ne berbat hava. Üstelik karnım da ağrıyor. Mutlaka çorbadaki bayat domuz yağından olmalı. |
|
Bütün bunlar ne zaman sona erecek? Genç kız, başı öne eğik tipiye karşı yoluna devam etti ve araba kapısını geçerek sokakta ilerlemeye başladı. İyice üşümüştü. Sonra da bir kar perdesi altında kayboldu. |
|
Sundurmanın altında yatan köpek, ölse bile yerinden kımıldamamak düşüncesiyle buz tutmuş duvarın dibine iyice büzüldü. Umutsuzluk dört bir yanını kuşatmıştı. Kendini hiç bu kadar hasta, bu kadar korkmuş ve bu kadar yalnız hissetmemişti. |
|
Acı bir yumruk gibi çöreklenmişti boğazına. Gözlerinden ince ince yaşlar boşandı. |
|
Lüleli, buz tutmuş tüylerinin arasından yanmış derisinin kızıllığı görülüyordu. |
|
Aptal bir aşçının acımasızlığı ve düşüncesizliği ancak bu kadar olabilirdi. |
|
Topak diye çağırmıştı kız. İyi ama niye topak? Bunu duyan da kendisini bütün gün yemek yemekten şişmiş, besili, toz toparlak, soylu ve zengin bir ailenin iti sanacak. |
|
Oysa şurada burada sürten, sakat ve yaralı bir köpekten başka bir şey değil o. Ama yine de sağ olun bu sözcük için. |
|
Caddenin öbür yanında ışık içinde pırıldayan mağazanın kapısı açılmış ve dışarıya birisi çıkmıştı. |
|
Yoldaşla pek ilgisi yoktu bu adamın ve daha çok bir beyefendiyi andırıyordu. Evet. |
|
Yakından bakınca daha çok belli oluyor. Her şeyiyle bir centilmen bu. |
|
''Onu paltosundan tanıdığımı sanıyorsunuz değil mi? İlgisi yok. Bugün işçi bile palto giyiyor artık.'' |
|
Gerçi yakası biraz değişik gibi ama uzaktan öyle görünebilir insana. Oysa gözlerine dikkat ettiniz mi? |
|
Hiçbir zaman yanılmazsınız. Gözler, en önemlisi gözlerdir. |
|
Tıpkı bir barometre gibidirler. Gözlerinden yüreğin asır tutmuş birinin ayakkabısının sivri burnunu ortada hiçbir neden yokken kaburgalarınıza gömeceğinizi hemen anlarsınız. |
|
Korkakları da fark etmek mümkün. Bunları ısırmak başlı başına bir zevktir. |
|
Demek korkuyorsun ha? Madem ki ödleğin birisin al öyleyse. |
|
Dükkandan çıkan adam kararlı adımlarla bir kar burgacını yararak karşı taraftaki kapıya yönelmişti. Bu adamın domuz yağlı çorbayı içmeyeceğine kalıbımı basarım. Hele bir önüne getirsinler. Mutlaka skandal çıkarır. Ertesi gün gazetelerde şunları okuruz. Bu yemek Filip Filipovic. Beni hasta etti. |
|
Giderek yaklaşıyor. Az yemek yediği belli. Tavırlarından da çalmadığı ve hiç kimseyi tekmelemediği anlaşılıyor. Hiç kimseden de çekinmiyor, korkmuyor. Çünkü karnı aç değil. |
|
Bu adam herhalde bir bilim adamı. Çok iyi tıraş edilmiş sivri sakalından ve Fransız şövalyelerine özgü kırlaşmış bıyığından belli. Ama çevresine çok kötü bir koku yayıyor. |
|
Hastane ve pro kokusu. Allah Allah! Hangi şeytan çekti onu buraya? |
|
Maliye Bakanlığı kooperatifine iyice yaklaştı. Ne bekliyor acaba? |
|
Bu yürekler acısı dükkan bozmasından ne alabilir ki? Ne? Sosis mi? |
|
Bayım bunların sosisleri neden yaptıklarını bir bilseydiniz buranın yakınından bile geçmezdiniz. |
|
''Bana verin o aldığınızı.'' Bütün kuvvetini toparlayan köpek çıldırmış gibi sığındığı yerden çıkarak kaldırıma doğru sürüklenmeye başladı. Birden tepesinde bir tüfekle fırtınanın kocaman harflerini salladığı bez bir afiş gördü. |
|
Gençleşmek mümkün mü? Elbette. Kokusu bile gençleştirdi. Ayaklarıma güç, iki gündür boş duran mideme yeniden hayat verdi. Evet, bu koku… |
|
Hastane kokusundan çok daha kuvvetli olan bu koku, at eti, biber ve sarımsaktan oluşan bu ilahi koku, |
|
''Evet, evet onu hissediyorum. Adamın sağ cebinden geliyor. Sosis!'' |
|
Tam kafamın üstünde. Ah efendim baksana ölüyorum. |
|
Kölelik ruhumuz, alçaklık kaderimizdir. |
|
Köpek tam bir yılan gibi gözlerinden yaş dökerek sürünmeye başladı. |
|
Yaklaşmaya çalışıyordu. ''Şu aşçının yaptığına bakın. Ah siz zenginleri çok iyi tanırım. Hiçbir şey vermezsiniz. Oysa o çürümüş at etinden yapılmış sosis parçasını ne yapacaksın?'' |
|
Bugünlük yeteri kadar yedin işte. Ayrıca erkeklik bezlerin sayesinde seçkin bir yerin var. |
|
''Bu dünyada başka işimiz ne ki? Ama ölmek için de çok gencim. Umutsuzluksa bağışlanmaz bir günahkarlıktır.'' |
|
Geriye yapacak tek şey kalıyor, ellerini yalamak. Esra rengiz adam köpeğin üzerine eğildi. |
|
Gözlüğünün altın çerçevesi parlıyordu. Eldivenlerini çıkartmadan sosisli sardığı kağıdı açtı. |
|
Ekstra! Sosisten bir parça kopartarak köpeğe fırlattı. |
|
Diye seslendi adam, sert bir biçimde. Tut, topak tut! |
|
Yine mi topak? Tamam, bu kez vaftiz edildim. Bu inceliğinizden sonra beni dilediğiniz gibi çağırabilirsiniz. |
|
Köpek göz açıp kapayıncaya dek sosis'i yuttu. Acelesinden sosis'in ipi boğazına takıldı. Boğulacak gibi oldu. |
|
Gözlerinden yaş geldi. Yüz kere ellerinizi yalayayım, pantolonunuzun paçalarını öpeyim, kurtarıcım benim. |
|
''Yeter artık.'' Adamın sesi bir komutanınki gibi sert ve ciddiydi. |
|
Topağın üzerine eğildi. Gözlerine dikkatle baktı. Eldivenli eliyle böğrünü okşamaya başladı. |
|
Tamam, dedi adam. Boğazında kayışı olmadığına göre sahipsiz. Çok iyi, çok iyi. |
|
Tam aradığın köpek. Hadi düş peşime. |
|
Bir yandan da parmaklarını şaklatıyordu adam. Sizi mi izleyeyim? |
|
''Vallahi. Dünyanın öbür ucuna bile gelirim ardınızdan. Beni çizmelerinizin o sivri burunlarıyla tekmeleseniz de sesimi çıkarmam.'' |
|
Sokak lambaları bütün Perçitiyenka boyunca yanıyordu. Haşlanmış etinin sızısı dayanılacak gibi değildi. Ama gene de birden canlanmıştı. Kalabalık arasında bu esrarengiz kurtarıcıyı yitirmemek için harcadığı çaba ve adama karşı göstermek istediği teşekkür duyguları yaralarını düşünmesine fırsat vermiyordu. Minnettarlığını gösterme fırsatını da yakaladı bu arada. |
|
İlk olarak, Miortvi sokağının dönemecinde adamın çok ihtimam gösterdiği çizmelerini öptü. İkinci olarak da, sahibine yol açmak için karşıdan gelen bir kadına öyle haşince havladı ki, |
|
Kadıncağız korkudan kendisini kaldırımın üstüne uzanmış buldu. Elbette, sahibinin acımasını sağlamak için bu arada sızlanmayı da ihmal etmiyordu. |
|
Bir ara evlerden birinin soğuluğundan aşağıya kayan bir kedi gözüne ilişti. Alçak kedi! |
|
Sosisin kokusunu aldın değil mi? Kapı eşiklerinden yaralı köpekleri toplayan bu adamın kediyi de birlikte alabileceğini düşünen Topak, |
|
Sinirinden dişlerini gösterip öyle bir havladı ki kedi korkusundan ikinci kata fırladı. |
|
Adam kendisinden çok memnun kalmış olmalı. Yoksa o pencerelerinden boru sesi gelen itfaiye lojmanlarının önünden geçerken adam bir parça daha sosis vermezdi herhalde. |
End of preview. Expand
in Data Studio
README.md exists but content is empty.
- Downloads last month
- 79