text
stringlengths
26
37.5k
# Taliban kadın oyuncuların yer aldığı dizilerin durdurulmasını istedi Yeni DW'nin **beta** sürümüne herkesten önce göz atın. Görüşünüzü bize bildirerek yeni DW'yi daha da geliştirmemize yardımcı olabilirsiniz. Taliban, Afganistan'daki televizyon kanallarından kadın oyuncuların yer aldığı dizi ve filmleri durdurmasını istedi. Haber sunan kadın gazetecilere de başörtüsü takmaları çağrısında bulunuldu. Afganistan'da Taliban yönetimi, ülkedeki televizyon kanallarına gönderdiği "dini kılavuzda" kadın oyuncuların yer aldığı dizi ve filmlerin yayınlamamasını istedi. Taliban'ın yönetimi ele geçirmesinin ardından Kadın Bakanlığı kaldırılarak yerine getirilen Faziletin Teşviki ve Kötülüğün Önlenmesi Bakanlığı tarafından oluşturulan kılavuzda, televizyonlarda haber sunan kadın gazetecilerin de başörtüsü takması gerektiği vurgulandı. Kanallarda "Muhammed Peygamber veya diğer saygıdeğer şahsiyetlerin" gösterildiği film ve programlara da yayın yasağı getirilmesini isteyen Bakanlık, İslam ve Afgan değerlerine aykırı film ve programlara da yer verilmemesi çağrısında bulundu. Hazırlanan düzenlemeyle ilgili olarak Fransız haber ajansı *AFP*'ye açıklama yapan Bakanlık Sözcüsü Hakif Mohayir, "söz konusu taleplerin kural değil, dini kılavuz olduğunu" söyledi. Ağustos ayında uluslararası askeri birlikler Afganistan'dan çekilmeye başlarken Kabil'e girerek yönetimi ele geçiren Taliban, ülkeyi ılımlı şekilde yönetecekleri mesajı vermişti. Ancak aksi yönde uygulamalara yönelen Taliban, kadınlara üniversitelerde kılık kıyafet yönetmeliği getirirken çok sayıda Afgan gazeteci de şiddete maruz kaldı. Afganistan'da 2001 yılında Taliban'ın devrilmesinin ardından Batı ülkelerinin desteğiyle çok sayıda televizyon ve radyo kanalı kuruldu. Geçen 20 yıl boyunca Afgan televizyonlarında çok sayıda Türk ve Hint dizileri gösterildi. Ayrıca yayınlanan Batı tarzı şarkı yarışmaları da büyük ilgi gördü.
# Irak'ta seçim heyecanı Irak’ta yarın yapılacak parlamento seçimlerine şiddetin gölge düşürmesinden endişe ediliyor. Güvenlik önlemlerinin had safhaya çıkarıldığı ülkede, sınırlar ve birçok cadde trafiğe kapatıldı. Ancak ülke genelinden tek tük bile olsa saldırı haberleri geliyor. Bugün Samarra’da düzenlenen bir saldırıda bir kız çocuğu, Beyci ve Musul’daki bombalı saldırılarda ise Ticaret Bakanlığı’nın bir çalışanı ile iki polis öldü. Yurtdışında yaşayan Iraklılar oylarını kullanmaya başladı Irak’ta yarın yapılacak parlamento seçimleri yüzünden ek güvenlik önlemleri alındı. Seçimleri protesto eden, El Kaide’ye yakınlığıyla bilinen Ürdünlü terörist Ebu Musab El Zerkavi’ye bağlı bir grup, intihar saldırısı tehdidinde bulundu. Polis bu saldırıları önlemek amacıyla bugünden itibaren birçok caddeyi trafiğe kapattı, dükkanlar açılmadı, vatandaşlara ise evlerinde oturmaları çağrısında bulunuldu. **14 milyon seçmen oy kullanacak** Yarın saat 07:00’de başlayacak oy verme işlemi saat 17:00’de sona erecek. 6200 seçim merkezinde yurtdışında yaşayan Iraklı seçmenler de dahil toplam 14 milyon seçmenin oy kullanması bekleniyor. Bu arada yurtdışında yaşayan Iraklı seçmenler dünden itibaren yaşadıkları ülkelerde kurulan seçim merkezlerine giderek oylarını kullanmaya başladı. **7 bin aday yarışacak** 334 farklı gruptan toplam 7 bin aday, 275 sandalyeli meclise girebilmek için yarışacak. Seçimler sonrasında kurulacak parlamento, yeni devlet başkanı veya üç kişiden oluşacak Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ni seçecek. Cumhurbaşkanı veya Cumhurbaşkanlığı Konseyi de görüşmeler sonrasında parlamentoda çoğunluğa sahip bir başbakan adayını belirleyecek. **Seçimlerde yarışacak partiler** Seçimlerde en güçlü seçim bloku Şii Birleşik Irak İttifakı. Birleşik Irak İttifakı’ndan ayrılan Irak Ulusal Kongresi de ABD’nin eski gözdesi Ahmet Çelebi liderliğinde seçime katılıyor. Kürtler ise seçime geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtsever Birliği’nin de aralarında bulunduğu yedi parti ve gruptan oluşan ittifakla katılıyor. Üçüncü büyük grup, Sünniler iki farklı ittifaka bölündü. Bu ittifaklardan ilki Irak’ın en büyük Sünni partisi olan Irak İslam Partisi. Bu parti bazı çekinceleri olmasına rağmen, ABD ve müttefiklerinin işgal yönetimine destek verdi. Diğer ittifaksa Ulusal Diyalog Konseyi. Bu konseyin Sünni direnişiyle bağlantısı olduğu iddiaları dile getiriliyor. **Bush Irak savunması** Bu arada Irak’ta ölen Amerikan askerlerinin sayısının giderek artması yüzünden iç politikada sert eleştirilere maruz kalan Başkan Bush’un seçimlere bir gün kala açıklama yapması bekleniyor. Başkan’ın Sözcüsü Scott McClellan, Bush’un bugün yapacağı konuşmasında Irak’a neden savaş açıldığına bir kez daha açıklık getirerek, izledikleri politikayı savunacağını belirtti. Bu arada bugün açıklananan bir kamuoyu yoklamasına göre Amerikalılar’ın büyük çoğunluğu Bush’un Irak politikasını reddediyor. USA Today, CNN ve Gallup’un ortaklaşa yaptırdığı araştırmaya katılanların yüzde 59’u, Bush’a artık Irak konusunda güvenmediğini söylüyor. Amerikalılar’ın Bush’a desteği azalırken, kabinesindeki bakanlardansa destek geliyor. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice uluslararası topluluğu, Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin hakkında açılan davayı bloke etmekle suçladı. Rice ülke ismi vermeden yaptığı açıklamada, "Çok sayıda Avrupa ülkesi, ölüm cezasına karşı olduğu için işbirliğini reddediyor" dedi.
# ABD Suriye için hazırlık yapıyor ABD'nin, Suriye'de İslam Devleti örgütüne yönelik hava saldırılarına hazırlık olarak keşif uçuşları başlatacağı bildiriliyor. ABD'de Hükümet çevrelerinin verdiği bilgilere göre, ABD Suriye'de keşif uçuşları başlatmaya hazırlanıyor. AFP haber ajansına konuşan ve adının gizli kalmasını isteyen bir hükümet yetkilisi, keşif uçuşlarıyla Suriye'deki mevcut durumun net olarak çıkarılmasının hedeflendiğini kaydetti. Yetkili, uçuşlarda insansız hava araçlarının devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Wall Street Journal gazetesindeki konuyla ilgili haberde ise keşif uçuşlarının kısa süre içinde başlayacağı belirtildi. Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, Başkan Obama Suriye hava sahası üzerinde keşif uçuşları yapılmasına geçen hafta sonu onay verdi. ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, pazartesi günü yaptığı açılamada, Irak ve Suriye'deki radikallerin baskı altına alınması gerektiğine dair sözlerini yineledi. İslam Devleti örgütünün henüz bölgesel bir tehlike olduğunu ifade eden Dempsey, yakın zaman içinde ABD ve Avrupa için bir tehdit olabileceğini vurguladı. Suriye yönetimi de pazartesi günü, terörle mücadele kapsamında bölgesel ve uluslararası işbirliğine hazır olunduğunu açıklamış ancak bazı şartlar da sunmuştu. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, devlet sınırları içinde yapılacak saldırıların Şam yönetimiyle koordine edilmesini, komşu ülkelerin istihbarat bilgilerini paylaşmalarını ve Şam yönetiminin tanınması gerektiğini ifade etmişti. ABD Başkanı Barack Obama, bugüne kadar Suriye'ye askeri bir müdahaleye karşı çıkıyordu. ABD, iç savaşın başlamasından bu yana Şam'da yönetimin değişmesi konusunda bastırsa da, askeri bir müdahale üzerinde durulmadı. Ancak Amerikalı gazeteci James Foley'nin kurtarılması amacıyla bir kez Suriye hava sahasına girildiği belirtildi.
# 13.05.2010 - Alman basınından özetler Euro Bölgesi’nin içinde bulunduğu kriz ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in finans politikaları, İngiltere’nin yeni hükümeti, Almanya’da kablosuz internet kullanımına ilişkin yargı kararı, basında yankı buluyor. Nürnberger Nachrichten gazetesi bugünkü yorum sütunlarında Euro Bölgesi krizini ve AB’de euronun istikrarının korunması için planlanan adımları değerlendiriyor: ** "Yunanistan krizinde şayet bu yılın başında gereken adımlar atılmış olsaydı, Euro Bölgesi krizine dönüşmeyecekti. Avrupa hükümetleri hazırladıkları Euro Bölgesi Koruma Planı’nın beklenen etkiyi yaratmamasına şaşırmamalı. Borçlulara, yeni borçlarla yardımcı olunacağının duyurulması, spekülatörleri ikna etmedi. Spekülatörler ancak bütçelerin revize edilmesiyle püskürtülebilir." Münster kentinde yayımlanan ** Westfälische Nachrichten gazetesiyse Euro Bölgesi kriziyle birlikte Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Avrupa Birliği karar mekanizmalarındaki rolünü irdeliyor:** "Angela Merkel, iç siyasette köşeye sıkıştığı dönemlerde şimdiye kadar uluslararası boyuttaki performansıyla puan toplayabiliyordu. Ancak Avrupa’da artık ‘Bayan Hayır(!)’ hakkında övücü söylemler yükselmiyor. Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin baskısıyla aslında hiç istemediği, ‘Avrupa Merkez Bankası’nın bağımsızlığına şüpheyle yaklaşan ortak bir ekonomi yönetimini’ kabullenmek durumunda. Merkel’in Almanya’daki şu anki pozisyonu da pek iç açıcı değil. Başbakan, Federal Eyalet Temsilcileri Meclisi’nde çoğunluğu kaybederken, belki de en deneyimli kriz yöneticilerinden Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’den de oluyor." Düsseldorf merkezli ulusal gazetelerden **Westdeutsche Zeitung ise İngiltere’de Muhafazakârlar ile Liberallerden oluşan yeni koalisyon hükümetini bekleyen zorluklara dikkat çekiyor:** "Cameron ve Clegg ekibini en çok zorlayacak şey, Yunanistan’ınkilerle kıyaslanabilecek devasa borçlar olacaktır. Hükümetin İngiliz kamuoyunu, ülkenin yıllarca aslında standartlarının çok üstünde yaşadığını ve bu çıkmazdan ancak sıkı bir tasarruf programıyla çıkabileceği konusunda ikna etmesi gerekiyor." Almanya'da Federal Yargıtay, kablosuz internet konusunda önemli bir karar aldı. Hatlarına şifre koymayarak suça davetiye çıkaranlar, 100 euroya kadar para cezasına çarptırılabilecek. **Mitteldeutsche Zeitung’un karara ilişkin yorumu şöyle:** "Otel, restoran ve cafeler büyük bir sorunla karşı karşıya. Zira artık kablosuz internet hizmeti sunduklarında müşterilerinin kimliklerini kontrol etme zorunlulukları var. Ya da diğer seçenek olarak verdikleri bu hizmetten vazgeçecekler. İnternetin günümüzde giderek artan önemi düşünüldüğünde, kullanım şekline ilişkin bu yöndeki bir kısıtlama kararı, bağımsız iletişim kurma hakkına yönelik bir darbedir. Kamuya açık kablosuz iletişim ağlarının suistimalini önlemek için alınan bu karar, aslında oldukça faydalı olan bu ağ yapısına da zarar veriyor."
# Türkiye resmen istedi Türkiye, Suriye sınırının korunmasının desteklenmesi için NATO’ya resmen başvuruda bulundu. NATO müttefikleri ABD, Almanya ve Hollanda'nın Patriot füzelerini Türkiye’ye göndermesi bekleniyor. Türkiye NATO'dan ulusal hava savunmasının desteklenmesi için talepte bulundu. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Suriye'de devam etmekte olan krizin Türkiye'nin ulusal güvenliğine oluşturduğu tehdit ve riskler karşısında, Türkiye'nin ulusal hava savunmasının müttefik hava savunma unsurlarıyla takviyesinin desteklenmesinin NATO'dan resmen talep edilmesinin kararlaştırıldığı bildirildi. Açıklamada, "Bu talebimiz, tarafımızdan NATO'da bugün yayımlanan bir mektupla resmen gündeme getirilmiştir. NATO Konseyi, talebimizi ele almak üzere kısa zamanda toplanacaktır" denildi. **Rasmussen'den açıklama** Türkiye'nin talebine ilişkin açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de ittifakın geciktirmeden Ankara'nın talebine ilişkin kararını vereceğini belirtti. NATO'nun Ankara'nın talebine olumlu yanıt vermesi durumunda ABD, Almanya ve Hollanda'dan dünyanın en modern savunma sistemi olarak adlandırılan Patriot füzelerini Türkiye - Suriye sınırına göndermesi bekleniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'den konuyla ilgili bir açıklama geldi. Almanya'nın prensipte Türkiye'ye Patriot göndermeye hazır olduğunu belirten Westerwelle, talebin reddedilmesinin bir hata olacağını ve öngörülemez sonuçlara yol açabileceğini dile getirdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Patriot füzeleri konusuna ilişkin, ''Bir NATO müttefiğinin isteği olursa, bunu inceler ve isteği yerine getirmeye çalışırız'' açıklamasını yapmıştı.
# Alman İçişleri Bakanı: Erdoğan'ın suçlamaları absürt Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Erdoğan'ın suçlamasına yanıt geldi. De Maiziere, Erdoğan'ın Merkel'in teröre destek verdiği iddiasını "absürt" olarak nitelendirdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya Başbakanı Angela Merkel'i teröristlere destek verdiği iddiasını geri çeviren Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, bunun "gerçekçi bir temele dayanmayan absürt bir suçlama" olduğunu söyledi. Bu tür saldırıların tek bir hedefi olduğunu ve anayasa referandumu ile bağlantılı olarak "Türkiye'yi kurban rolü içinde göstermek" istendiğini belirten Alman Bakan, bunun Erdoğan'ın şimdiye kadar destek görmeyen başkanlık sistemi için "dayanışma etkisi" yarattığını kaydetti. "Bu tür provokasyonların taktiksel olarak saydam" olduğunu ifade eden de Maiziere, "Ancak bu tür provokasyonlara benzer provokasyonlarla tepki göstermemeliyiz" dedi. **"Ders almaya ihtiyacımız yok"** İçişleri Bakanı de Maiziere, Erdoğan'ın bahsettiği 4 bin 500 kişilik terör şüphelisiyle ilgili bir listenin kendilerine verilmediğini de sözlerine ekledi. Bakan, Türk makamlarının muhtemel teröristlere ilişkin adli kanıtlar sunmasından memnuniyet duyacağını, Alman hükümetinin Ankara'dan "ders almaya" ihtiyacı olmadığını ifade etti. Erdoğan, dün akşam katıldığı bir televizyon programında "Sayın Merkel sen teröristlere destek veriyorsun. 4 bin 500 dosya elinde ve sen bunun hesabını veremiyorsun. Senin devlet televizyonun 'hayır' için yayın yapıyor. İşte sen busun" ifadelerini kullanmıştı. Ancak Almanya İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye son iki yılda Almanya'dan terör suçlarıyla bağlantılı olarak sadece 21 kişinin iadesini istedi. Yaklaşık iki hafta önce Yeşiller partisi milletvekili Özcan Mutlu’nun Türkiye’nin Almanya’dan iade taleplerine ilişkin soru önergesine Alman İçişleri Bakanlığı yanıt vermişti. Buna göre, Türkiye son iki yılda terörizm bağlantılı 21 kişinin iadesini resmi olarak istedi. **"DİTİB bağımsız hareket etsin"** Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Almanya'daki camilerin en büyük çatı örgütü Diyanet Türk ve İslam Birliği'nden (DİTİB) de daha fazla şeffaflık istedi. DİTİB'e bağlı imamların Ankara için casusluk yaptığı iddialarının endişe verici olduğunu ifade eden de Maiziere, "Eğer bu haberler doğruysa kabul edilemez" şeklinde konuştu. Bakan, DİTİB'in Türkiye'den daha bağımsız hareket etmesini istedi.
# Bin Ladin'i vuran askere soruşturma Terörist Bin Ladin'i öldürdüğünü iddia eden ABD'li keskin nişancı Robert O'Neill 'gizli bilgileri açıklamak' suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Terör örgütü El Kaide'nin lideri Usama bin Ladin'i Pakistan’ın Abbottabad kentinde düzenlenen operasyonda kafasından vurarak öldürdüğünü ileri süren ABD donanmasından emekli subay Robert O'Neill’in başı "Gizli askeri bilgileri ifşa ettiği" gerekçesiyle ABD Donanması'yla derde girdi. Deniz Kuvvetleri Kriminal Araştırma Servisi (Naval Criminal Investigative Service), O’Neill hakkında bir soruşturma komisyonu oluşturdu. Komisyon, Robert O'Neill'in Pentagon tarafından doğrulanmayan iddialarını araştırarak, açıklamalarda suç unsuru bulunup bulunmadığını ortaya çıkaracak. **'Asker onurunu zedeledi'** Keskin nişancı Robert O'Neill'in Washington Post gazetesine verdiği demeçte, "Ladin'i ben öldürdüm" şeklindeki açıklamasına tepkiler gelmişti. Çok sayıda asker ve üst rütbeli subay O'Neill’in açıklamalarıyla "asker onuruna yakışmayan bir tutum" sergilediği ifade edilmişti. O'Neill ise, asker onurunu zedeleyecek bir davranışta bulunmadığını ileri sürerek, "Halkın, Bin Ladin’in 2 Mayıs 2011'de nasıl öldüğünü bilmeye hakkı var" diye kendini savundu. Öte yandan aynı operasyona katılan diğer bir keskin nişancı ise O'Neill’in doğruları söylemediğini belirterek, "O içeriye girdiğinde Ladin yerde yatıyordu" dedi.
# Seçimler Türkiye'ye nasıl yansıyacak? Türkiye’nin ticarette bir numaralı ticaret ortağı olan Almanya’da gerçekleşen seçimlerin, ekonomik ve ticari ilişkileri nasıl etkilediğini sektör temsilcileri anlattı. Almanya'da pazar günü yapılan seçimlerden çıkan sonuç, yalnızca "amiral gemisi" olarak nitelendirildiği Euro Bölgesi için değil, Türkiye için de büyük önem taşıyor. 2005’te başbakan olduktan sonra Türkiye için imtiyazlı ortaklığı savunan Merkel'in partisi Hrıstiyan Demokrat Birlik'in pazar günü yapılan genel seçimlerden zaferle ayrılması, siyasi olduğu kadar ticari ilişkileri de etkileyebilir. Merkel'in seçimlerden güçlenerek çıkmasının, son yıllarda rölantiye alınan Türkiye’nin AB üyeliği hedefi açısından kötüye gidiş getirmesi beklenmiyor. Öte yandan, Türkiye'de Gezi Parkı protestoları sonrası ekonomik istikrar üzerinde oluşan soru işaretleri yatırımcıları nasıl etkiliyor, merak konusu. Almanya’daki Türk işadamları temsilcileri Deutsche Welle Türkçe servisinin sorularını yanıtladı. **'AB hedefi ve yeni yatırımlar gündeme gelmeli'** Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Berlin Bürosu Direktörü Alper Üçok, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin son yıllarda nispeten geriye atıldığını doğruluyor. "Reel ekonomi Ortadoğu’ya yöneldi, ticaret pazarları bu bölgeye kaydı. AB üyeliği süreci de olumsuz etkilendi. Barış süreci de Ortadoğu’nun bir parçası olarak görüldü" diyen Üçok, AB'nin de gelecek mimarisini kurgularken Türkiye’yi ötelemesinin söz konusu olduğunu belirtiyor. "FED politikasındaki değişiklik, Gezi olayları ve Suriye gerginliği nedeniyle Almanya’da yatırımcılar tarafında bir tedirginlik oldu" diyen Üçok şunları kaydediyor: "Alman işadamlarında planlı yatırımlar devam ediyor. İptaller yok. Ancak yeni yatırım kararlarında ‘bekle ve gör' havası hâkim oldu." Üçok, 2014'teki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi Türkiye'nin AB sürecini öne çıkarmak amacıyla Türkiye ve Almanya’nın yanı sıra İsviçre, İtalya ve Polonya gibi ülkelerde atölye çalışmaları düzenleyeceklerini ve Brüksel'e rapor olarak bildireceklerini ifade ediyor. "Türkiye'nin her anlamda önemli bir ülke olduğu, hem ekonomik, hem sosyal demografik anlamda entegre olması gerektiği ve Türkiye’nin AB sürecini yeniden canlandırmamız gerektiğini düşünüyoruz" diyen Üçok, "Son iki yılda sadece bir fasıl açılması da bu konuya verilen önemi gösteriyor. Türkiye’den daha sonra başvuruda bulunan ülkelerin örneklerine bakıldığında, AB’den milli gelirlerinin yarısından fazla destek aldığını görüyoruz. Ankara’da da artık bu konuya önemin zamanının geldiği görüldü. Biz de üzerimize düşeni yapacağız" diyor. Üçok’un Almanya ile Türkiye arasında 2012’de gerçekleştirilen 20 milyar eurosu ithalat, 12 milyar eurosu ihracat olmak üzere 32 milyar euroluk toplam ticaretin bu yıl 35 milyar euro düzeyinde gerçekleşmesini beklediklerini ifade ediyor. Seçim sonuçlarının sürpriz olmadığını ifade eden Üçok, "Merkel'in bu kadar çok oy alması beklenmiyor değildi. Her halükârda CDU'nun bundan sonraki koalisyon ortağı öncekilerden daha olumlu olacak. Dengeleyici unsur SPD ile oluşturacağı "Büyük Koalisyon" Türkiye’nin AB üyeliği için olumlu olacaktır. Yeşiller partisi de Türkiye’nin üyeliği konusunda olumlu olsa da kurulacak bir koalisyonda küçük bir pay alacaklarından etkileri sınırlı olacaktır" diyor. **'Alman yatırımcılar orta vadede tedirgin'** Rakamlara bakıldığında ise Türkiye’nin ihracatında Almanya başı çekiyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) dış ticaret istatistiklerine göre Temmuz 2013 itibariyle Almanya'ya yapılan ihracat bir yıl içinde yüzde 17 artarak 1 milyon 208 bin dolar oldu. Almanya’dan yapılan ithalat ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 30,3 artarak 2 milyon 376 bin dolar olarak gerçekleşti. Türkiye ile Almanya arasındaki güçlü ticaret bağlarının uzun yıllara dayandığına dikkat çeken Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Berlin Şube Genel Sekreteri Muzaffer Türk ise, "Türkiye, Alman yatırımcı için her zaman cazip. Gezi olayları Türkiye’de yatırım yapacak Almanlar arasında tedirginlik yarattı. Özellikle uzun vadeli yatırımlar düşünen Türk-Alman şirket ortaklıklarında çekingenlik oluştu. Ancak durumun vahim olmadığını kısa sürede anladılar" diyor. **'Soru işaretleri oluştu'** Almanya'daki göçmen kökenli işletmeleri ve iş dünyasını temsil eden kuruluşlardan 220 üyeye sahip Avrupa Ticaret ve Yatırım Birliği Başkanı Emre Kiraz ise Alman şirketlerin Türkiye’de yatırım yaparken orta ve uzun vadede birtakım tedirginlikler hissettiği izlenimine katılıyor. Kiraz, "Türkiye’de yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, vergi hukuku üzerinden sorunlar yaşanması, işletmecileri de sıkıntıya sokabilir. Ekonomik ilişkilerin siyasetten farklı bir vizyonu olduğu doğru, ancak Türkiye ekonomisinin istikrarına ilişkin Alman yatırımcısının kafasında soru işaretleri oluştuğu da bir gerçek" diyor. Seçimlerin Avrupa’nın istikrarına katkıda bulunduğunu belirten Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan ise "Merkel’in eli seçimler sonrası daha da güçlendi. Euro Bölgesi’nde de başta bankacılık reformu olmak üzere belli reformların yapılması daha kolaylaştı. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin likiditeyi artırıcı önlemler alınabileceği mesajı vermesi bunun bir göstergesi" diyor. Yazgan, "Türkiye'nin de sürdürülebilir büyümesi için reel ekonominin en önemli olduğu pazar Almanya. Türkiye için de seçimler bu anlamda olumlu" sözleriyle güçlü koalisyonun Türkiye’nin AB hedefi konusunda da yararına değiniyor.
# IŞİD’li Almanların çocukları geri getiriliyor Spiegel dergisinin haberine göre, Almanya, Irak’ta cezaevinde bulunan Alman IŞİD üyelerinin çocuklarını geri getirmek için bir program başlattı. Cezaevlerinde yaklaşık 50 çocuğun olduğu belirtildi. Alman hükümeti, Irak'ta IŞİD üyesi oldukları gerekçesiyle cezaevinde bulunan Alman kadınların çocuklarının Almanya'ya getirilmesi için bir program başlattı. Haftalık *Der Spiegel* dergisinin haberinde, Dışişleri Bakanlığı'nın cihatçı olduğu öne sürülen yaklaşık 12 kişinin çocuklarını yanlarına alabilecek akrabaları bulunduğu ifade edildi. Haberde, bulunan bu akrabaların Irak'a giderek, çocukları Almanya'ya getireceği belirtildi. *Spiegel'in* haberinde, çocukların çoğunlukla ebeveynlerinin savaş bölgesine gitmesinden sonra doğmuş olduğuna dikkat çekildi. 29 Ekim'de de programın denenmeye başlandığı bilgisi verildi. Anneleri Irak'ta müebbet hapis cezasına çarptırılan, yaşı 1 ile 4 arasında değişen üç oğlan çocuğunun teyzeleri tarafından Bağdat'dan alınarak, Almanya'ya getirildiği aktarıldı. Alman diplomatların verdiği bilgilere dayandırılan haberde, Irak'taki cezaevlerinde yaklaşık 50 küçük çocuğun bulunduğu belirtildi. Bremen Eyalet Emniyet Müdürü Daniel Heinke, Spiegel'e yaptığı açıklamada, Almanya'ya geri gelen çocuklara "radikalleşme ihtimali ile değil, ebeveynlerinin mağduru" olarak yaklaştıklarını dile getirdi. Heinke, "çocuklarının çoğunun travma yaşadığını ve yardıma ihtiyacı olduğunu gözönünde bulundurmamız gerekiyor" dedi.
# Kanada Almanya'ya örnek oldu Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü’nün yaptığı yeni bir araştırmada, Kanada ve Almanya'nın göçmen politikaları karşılaştırıldı. Araştırmadan dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Kanada, göçmenlerin en çok tercih ettiği ülkelerin başında geliyor. Bunun başlıca nedeni ise göçmenlere çalışma olanakları sunmak konusunda diğer ülkelere oranla daha esnek davranması. Kanada her yıl nüfusunun yüzde biri oranında göçmenlere kapılarını açıyor. Bunların çoğunu iş bularak ülkeye gelen göçmenler oluşturuyor. Değişen ekonomik ihtiyaçlarına göre yeni politikalar üretmeyi başaran Kanada, Almanya için de örnek teşkil ediyor. Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü’nün yaptığı araştırmada, iki ülkenin göçmen politikaları karşılaştırıldı ve araştırmadan dikkat çekici sonuçlar elde edildi. **Kanada'nın çekici göçmen politkaları** Alman toplumu giderek yaşlanıyor Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü Başkanı Reiner Klingholz'e göre, Almanya, kendini çekici bir göç ülkesi haline getirmek için çabalarını artırmak zorunda. Almanya'da 10 ilâ 15 yıl içinde hemen her alanda büyük bir istihdam açığının doğacağını belirten Klingholz, Berlin'in uzun vadede sadece AB ülkelerinden gelen göçmenlere güvenmesinin yeterli olmayacağını düşünüyor. Demografi uzmanı Klingholz, politikacıların bir an önce halka açık bir dille göçün gerekliliğini anlatması gerektiğini vurguluyor ve şunları kaydediyor: "Bu da demek oluyor ki, kendimizi daha şeffaf ve mücadeleci bir biçimde ortaya koymamız çok önemli. Aktif bir şekilde yurtdışından çalışan getirtmeliyiz." Kanada 1967 yılından bu yana puanlama sistemine göre ülkeye göçmen kazandırıyor. Bu sistemde eğitim düzeyi ve yabancı dil bilgisi en önemli kriterleri oluşturuyor. Başvuru sahibinin sadece bu nitelikleriyle puanların üçte ikisini toplaması mümkün. Kanada hükümeti ayrıca meslekî tecrübe, yaş ve sunduğu iş olanaklarına göre de puan veriyor. Göç etmek isteyen kişinin eşinin eğitim düzeyi ve daha önce Kanada’ da yaşamış olması gibi başka faktörler de puanlama sisteminde dikkate alınıyor. **Ek programlar** Ancak bu sistem sadece yüksek vasıflı göçmenleri değerlendirmiyor. Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü Başkanı Reiner Klingholz, bunu şöyle açıklıyor: "Bütün bunların yanında tabii ki Kanada’da daha az vasıflı istihdam açığı da bulunuyor. Hasta bakımı, petrol endüstrisi ya da ormancılık gibi branşlarda. Bu açık da bölgesel ya da yerel makamların ek programlarıyla kapatılıyor." Yerel veya bölgesel makamlar, göçmenlere ilk aşamada iş sözleşmesine göre süreli ikamet izni veriyor, süresiz ikamet izni için ise bir süre kapı açık bırakılıyor. Almanya’da çalışmak isteyen göçmenlere konulan şartlar, Kanada'ya göre çok daha zor. Bu koşullar, Almanya’da çalışmak isteyen göçmenlere konulan şartlarla karşılaştırıldığında büyük farklar ortaya çıkıyor. Almanya’daki uygulamaları eleştiren Klingholz, süresiz ikamet izni almanın veya Alman vatandaşlığına geçmenin Kanada’ya göre çok daha zor olduğunu kaydediyor. Klingholz, Mavi Kart uygulamasında cazip koşullar bulunmadığına dikkat çekerek bu nedenle de yurtdışında pek tanınmadığını vurguluyor. **Göçmenleri yeni yaşamlarına hazırlama kursları** Öte yandan Kanada’nın uyum politikası ise göçmen daha ülkeye gelmeden başlatılıyor. Göçmen adaylarının Kanada'ya gelmeden ülkelerinde uyum kurslarına gitmeye başladığını belirten Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü uzmanlarından Stephan Sievert, Kanada’da göçmenlerin uyumunu kolaylaştırmak amacıyla daha çekici bir politika yürütüldüğünü dile getiriyor. Sievert, "Göçmenlerin yeni hayatlarına başlamasını kolaylaştıracak programlar, daha onların ana vatanlarında uygulanmaya başlanıyor. Çeşitli oryantasyon ve bilgilendirme kursları verilerek, göçmenlerin gerçekçi beklentilerle ülkeye gelmesi sağlanıyor" diye konuşuyor. Sievert, tüm bunların yanında göçmelerin sık sık staj yaparak meslekî yaşamına daha iyi hazırlandığını ve mevcut eksikliklerini mümkün olduğunca erkenden kapatabildiğini belirtiyor.
# Apple'da güvenlik açığı Apple'ın uygulama mağazası AppStore zararlı yazılım saldırısına uğradı. Kullanıcıların şifreleri dahil kişisel verilerini ele geçirdiği ileri sürülen zararlı yazılımdan yüz milyonlarca kişinin etkilendiği idda ediliyor. Apple'daki güvenlik açığı, aralarında "Palo Alto Networks" isimli şirketin de bulunduğu güvenlik uzmanları tarafından ortaya çıkarıldı. **Geliştirme ortamını manipüle etmişler** Buna göre Çinli bazı yazılımcılar, Apple uygulamalarını geliştirmekte kullanılan "Xcode" isimli geliştirme ortamını (IDE), kaynağından indirmek yerine Çin'deki bir adrese yöneldiler. Yazılımcılar, Xcode'u Apple.com'dan indirmeyip Çin'in önde gelen internet şirketlerinden Baidu'nun bulut ağına kaydedilen bir sürümünü yüklediler. **Popüler uygulamalara bulaştı** Çinli yazılımcılar, daha sonra söz konusu geliştirme ortamında birçok uygulama hazırladı. Bunlar arasında sohbet programı WeChat ve taksi uygulaması Didi Kuaidi gibi popüler olanlar da bulunuyor. Kodlarına zararlı yazılım karıştığı saptanan appler arasında oyunlar, sosyal medya, bankacılık, harita ve iletişim uygulamaları yer alıyor. Çin devlet televizyonu CCTV, 350'den fazla uygulamaya zararlı yazılım bulaşmış olabileceğini bildirdi. **Apple uygulamaları sildi** Güvenlik uzmanlarına göre zararlı kod bulaşan uygulamalar kullanıcıların şifreleri dahil kişisel verilerini ele geçirebiliyor. Apple, zararlı yazılım bulaşan uygulamaların AppStore'dan kaldırıldığını açıkladı. Baidu ise manipüle edilmiş geliştirme ortamı Xcode'u sildiğini duyurdu. **AppStore'a en büyük saldırı** AppStore'a yönelik en büyük saldırı, Apple'ın güvenlik standartlarının sorgulanmasına neden oldu. Uygulamaların Apple yetkililerinin kontrolünden geçtikten sonra AppStore'a yüklenebildiğine dikkat çeken uzmanlar, zararlı yazılımın nasıl denetimden kaçabildiği sorusunu yöneltiyor. **Nasıl 'denetimden'kaçtı?** Android kullanıcıları uygulamalarını Google'ın Play Store platformunun yanı sıra diğer kaynaklardan da indirebiliyor. Ancak "kırılmamış" (jailbreak) iPhone ve iPad cihazlarının yalnızca AppStore'lardan uygulama indirmesine izin veriliyor.
# 10 bine yakın fil öldürüldü Kaçak avcılar son beş yılda Mozambik’teki fillerin yarısını öldürdü. Öldürülen fil sayısı 10 bine yakın. Mozambik hükümeti tarafından yaptırılan bir araştırmaya göre, son beş yılda ülkedeki fillerin sayısı yüzde 48 oranında azaldı. Beş yıl önce 20 bin olan fil sayısının günümüzde 10 bin 300 civarında olduğu tahmin ediliyor. Mozambik'in kuzeyinde Niassa Ulusal Rezervi'ni de içine alan bölgenin kaçak avdan en fazla etkilenen yer olduğu bildirildi. Amerikan merkezli Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın direktörü Alastair Nelson'a göre, fil nüfusunun büyük oranda yok edildiği Tanzanya'dan gelen kaçak avcılar da bu düşüşte etkili. Nelson, "Ana sorun yönetim. Kuzey hep uzak ve zayıf yönetilen bir bölge oldu. Bir de yolsuzluk sorunu var" dedi. Fildişleri Asya'da büyük değer görüyor. Fildişi heykel ya da mücevher imalatında kullanılıyor. Afrika genelinde her yıl 30 bin filin fildişi ticareti nedeniyle öldürüldüğü düşünülüyor. Sınır Tanımayan Filler Örgütü adlı sivil toplum kuruluşunun verilerine göre, Afrika genelinde 470 bin fil kaldı.
# AB Zirvesi'nin sonuçları farklı yorumlanıyor 17’inci AB Zirvesi'nin yankıları sürüyor. Siyasetçiler zirveyi "dönüm noktası" diye nitelerken, iktisatçılar konuya eleştirel yakaşıyor. Finans piyasaları ise zirveden hiç etkilenmemişe benziyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, kendi fikri olan AB’de "mali ittifak" önerisinin -İngiltere ve Çek Cumhuriyeti dışında- 25 üye ülke tarafından kabul edilmesi nedeniyle Brüksel zirvesinden memnun ayrıldı. Mali ittifak anlaşması, Yunanistan deneyiminin bir daha yaşanmamasını, diğer borçlu AB ülkelerinin de kendilerine çeki düzen vermesini hedefliyor. Bu çerçevede bütçe açığı gayrisafi yurtiçi hâsılasının yüzde 3'ünü aşan, anlaşmaya taraf AB üyesi ülkeler otomatik olarak yaptırımlarla karşı karşıya kalacak. Bu durumdaki ülkeler Brüksel’e gayrisafi yurtiçi hâsılasının yüzde 0,1’i oranında ceza ödeyecek. Bu ceza ancak AB maliye bakanlarının 3’te 2’den fazlasının oyu ile engellenebilecek. **'Siyasetçiler yürürlükteki uygulamayı delecek bir yol bulur'** Siyasi yorumcular, üçte ikilik oy çoğunluğu ile cezaların engellenmesi dışında, aslında tüm bu önlemlerin şimdiye kadar Maastricht kriterleri adı altında İstikrar ve Büyüme Paktı’nda da yer almış olduğuna işaret ediyorlar. Yeni olanın, Almanya’nın ortaya attığı, borç freni mekanizmasının anayasal bir düzenleme olarak yerini alması önerisi olduğu, ancak onun da kabul görmediği belirtiliyor. Köln Üniversitesi İktisat Enstitüsü Direktörü Achim Wambach, borç freni mekanizması anayasada yer bulsun ya da bulmasın, siyasetçilerin zaten yürürlükteki düzenlemeyi delecek bir yol bulacaklarını vurguluyor: "Sonuçta belirleyici olacak şey, (birlik üyesi) bir ülkenin bu borçlanma düzenlemesini hayata geçirip geçirmeyeceğidir." **AB Komisyonu'na değil, tek tek ülkelere şikayet yolu açılıyor** AB Komisyonu’nun borçlanma kurallarına uymayan üye ülkeleri Avrupa Adalet Divanı’na şikâyet edebilmesi önerisi ise anlaşma metninden çıkarıldı. Artık bu adım bir ya da birkaç üye ülkenin talebiyle atılabilecek. Uzmanlara göre aslında bu, hâlihazırda uygulamada olan AB müktesebatında da öngörülüyor. Ancak uygulanmıyor. Köln Üniversitesi İktisat Enstitüsü Direktörü Achim Wambach, bu kuralın bugüne kadar hiç uygulanmamış olduğunu vurguluyor ve şunları kaydediyor: "Tabii ki doğal olarak şöyle bir durum var. Bir üye ülkeyi, borç kurallarına uymadığı gerekçesiyle şikâyet etmeyi düşünen ülkeler, gelecek sefer kendileri aleyhine böyle bir şikâyet yapılabileceğini biliyor. Bu da kuralı zayıflatıyor. Dolayısıyla bizim düşüncemiz, AB Komisyonu’nun da bu yetkiye sahip olması yönündeydi." Prof. Achim Wambach **'Mali ittifakın akıbeti kötü dönemlerde belli olacak'** Hamburg İktisat Enstitüsü Başkanı Thomas Straubhaar ise mali ittifak antlaşmasının uzun ömürlü olmayacağı görüşünde: "Benzer kurallar Maastricht kriterlerinde de vardı. Ve bunlar defalarca ihlâl edildi. İlk olarak da Almanya ve Fransa tarafından. Şimdi yine aynı şey söz konusu. Bu kurallar iyi güzel ama sadece iyi zamanlarımızda. Kötü zamanlar geldiğinde, mali ittifak da bozulacaktır." Öte yandan AB Zirvesi’nde Yunanistan konusu resmi gündemde olmamasına rağmen, özellikle Almanya’nın ortaya attığı Yunanistan’ın bütçesini denetleyecek bir AB bütçe komiseri atanması önerisine Yunanistan kamuoyundan büyük tepki geldi. Tirajı yüksek Yunan gazetelerinden "Ta Nea", zirve öncesinde manşetine iri puntolarla "Hayır" ibaresini attı ve Almanya’nın önerisi zirvede onay bulmayınca da, "Hayır, bütçe komiserini öldürdü" başlığını kullandı. Sol eğilimli "Avgi" gazetesi ise "Kendi başarısızlıklarının faturasını bize çıkartmak istiyorlar" başlığını kullandı. "Etnos" gazetesi Angela Merkel’ın önerisini, "Alman eziyeti" başlığıyla okuyucusuna aktardı. **Alman muhalefetinin zirveye ilişkin görüşleri** AB Zirvesi’nde alınan kararlar Almanya’da iktidar partileri tarafından olumlu karşılanırken, muhalefetteki Yeşiller’in Federal Meclis Grubu Başkanı Jürgen Trittin, fazlaca reklamı yapılan mali ittifaktan geriye fazla bir şey kalmadığını belirtti. Sol Parti Eş Başkanı Gesine Lötzsch, "Merkel'in tasarruf paketleri ile Yunanistan'ı resesyona sürüklediği gibi, şimdi de Avrupa’nın tümünü resesyona sürükleyeceğini" söyledi.
# 16.07.2009 - Avrupa basınından özetler Verdiğimiz hizmetleri geliştirmek amacıyla çerezlerden (cookies) faydalanıyoruz. Daha fazla bilgiye gizlilik ilkelerimizden ulaşabilirsiniz. Göreve yeni başlayan Avrupa Parlamentosu ve olası politikaları, AB’nin üç Balkan ülkesine uygulayacağı vize muafiyeti ve Rus insan hakları savunucusu Estemirova cinayeti bugünkü Avrupa basının başlıca yorum konularından Hawaii'de Kilauea Yanardağı'nın lavları tur teknesine sıçradı. Teknenin 23 yolcusu yaralandı. Helsinki'deki Trump-Putin zirvesini takip eden DW muhabiri Riegert'e göre, ABD lideri görüşmede zayıf bir performans sergiledi. Riegert, Trump'ın dünya sahnesindeki rolünde yetersiz kaldığı görüşünde. Dünya Kupası kutlamaları Paris'te renkli görüntülere sahne oldu. Hırvatistan’da da futbolseverler takımlarını şampiyon gibi karşıladı.
# Hamas banka kuruyor Gazze'de fiili yönetimi elinde bulunduran Hamas örgütü, kendi bankasını açıyor. Sermayesinin 20 milyon dolar olması beklenen Ulusal İslami Banka’nın ilk şubesinin yıl sonuna kadar açılması planlanıyor. Hamas'ın bankasında İslami kurallar geçerli olacak Hamas'ın onay verdiği, Gazze'de açılacak bankanın kuruluş işlemlerini yürüten ve açıldığında da Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yapması beklenen Alaa Refati, Filistin'in yerel haber ajanslarından Ma'an'a yaptığı açıklamada, "Ulusal İslami Bank" adlı bankanın, uluslarası mali krizin içinde bulunduğu, uluslararası büyük bankaların krize yenildiği ve İsrail'in nakit transferini engelleyerek Gazze'de para darboğazına yol açtığı bir dönemde, bu tür sorunlara karşı mücadele için kurulduğunu belirtti. Bankanın merkezi Gazze’de ** Refati, bankanın Aralık ayının 28'inde açılmasının planlandığını, merkezinin de Gazze kenti olacağını söylerken, Gazze Şeridi, Batı Şeria ve yurtdışındaki Filistinliler'in de bankanın hisselerinden alabileceklerini kaydetti. Alaa Refati, bankanın kuruluşunun önünde bazı engellemeler de bulunduğuna işaret ederek, Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi'nin yeni bankaya izin vermediğini dile getirdi ve Filistin Para İdaresi Başkanı Cihad El Vezir'in, banka ile ilgili sözlerine işaret etti. Ramallah'taki Filistin Para İdaresi, bankaların kurulma ve faaliyet izinlerini veriyor. El Vezir, idarenin böyle bir bankaya izin veremeyeceğini belirtip, "Eğer böyle bir banka olursa, çalışmasını engellemek için her türlü yasal önlemi alacağız" demişti. İslami kurallar benimsenecek Gazze'de yeni bir bankanın gerekli olduğunun altını çizen Refati'yse, Gazze Şeridi'nde faaliyette bulunan bankaların ulusal bankalar olmadığını, bankaların karlarının Gazze'ye değil, başka ülkelere gittiğini ifade etti. ** Refati, bankada İslami kuralların benimseneceğine dikkati çekerken, "İsrail şekeli en fazla kullanılan para iken, İsrailli bankalarla çalışmaya da karşı olmadıklarını" kaydetti. (A.A)
# Alacaklılar Ukrayna'nın 4 milyar dolar borcunu siliyor Ukrayna ve alacaklı ülkelerin yaptığı görüşmeler tamamlandı. Buna göre alacaklı ülkeler Ukrayna'nın dört milyar dolara yakın borcunu silecek. Ukrayna mart ayından bu yana alacaklılarıyla görüşmeler yürütüyordu. Alacaklı ülkeler iflasın eşiğindeki Ukrayna'nın dört milyar dolara yakın borcunu silme kararı aldı. Ukrayna Başbakanı Arseniy Yatsenyuk Kiev'de yaptığı açıklamada, 'Karşıtlarımızın beklediği iflas gerçekleşmeyecek' dedi. Ukrayna hükümeti beş ay süren müzakerelerde Batılı alacaklı ülkelerle bir anlaşma üzerinde uzlaştı. Ukrayna Maliye Bakanı Natalia Yaresko yaptığı açıklamada, anlaşmaya göre Ukrayna'nın 3.6-3.8 milyar dolar borcunun silineceğini söyledi. Geriye kalan 15 milyar dolarlık borcu ise Ukrayna'nın 2019-2027 yılları arasında ödemesi öngörülüyor. Anlaşmada belirlenen faiz oranı ise yüzde 7.75. Daha önce bu rakam 7.22'ydi. Uluslararası Para Fonu ülkeye yardımları, borçların yeniden yapılandırılması koşuluna bağlamıştı. Ukrayna borçlar konusunda Rusya ile de bir uzlaşma sağlamayı istiyor. Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov bu konuda Ukrayna'ya olumsuz yanıt verdi. Siluanov, ülkesinin Ukrayna'nın borçlarının yeniden yapılandırılması sürecine katılmayacağını söyledi. Ukrayna ekonomisi bu yılın ilk altı ayında Rusya yanlısı ayrılıkçılarla çatışmalar yüzünden yüzde 16.3 kayba uğradı. Enflasyon temmuz ayında yüzde 55.3'e yükseldi.
# Ankara'da karar günü Adalet ve Kalkınma Partisi olağanüstü kongresi, yeni başbakan ve parti genel başkanını belirlemek üzere toplanıyor. AKP'nin ilk kez düzenlediği olağanüstü kongrede Merkez Yürütme Kurulu tarafından aday gösterilen Ahmet Davutoğlu'nun parti liderliği ve başbakanlığa getirilmesi bekleniyor. 55 yaşındaki Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan'ın ardından AKP'nin ikinci genel başkanı olacak. Yarın 12'nci cumhurbaşkanı olarak yemin edecek Erdoğan, şimdiye kadar daha ziyade temsili görevleri bulunan cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini genişletmeyi hedefliyor.
# BM’den yaptırımların kalkmasına yeşil ışık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesi, İran’a yaptırımların kaldırılmasının yolunu açan karar tasarısını oybirliğiyle kabul etti. İran, geçen hafta Viyana'da varılan anlaşma uyarınca uranyum zenginleştirme programında kesintiye gitmeyi ve nükleer programını uluslararası kontrollere açmayı kabul etmişti. Anlaşmanın ilk adımı olarak BM Güvenlik Konseyi, ABD tarafından sunulan karar tasarısını kabul etti. Karar tasarısında Tahran'dan varılan anlaşmayı "tamamen" ve kararlaştırılan takvim içerisinde hayata geçirilmesi isteniyor. İran'ın sözüne sadık kalması halinde yaptırımların adım adım kaldırılması öngörülüyor. Yeni karar 2006'dan bu yana nükleer programı nedeniyle İran hakkında alınan 7 yaptırım kararının da yerini alıyor. BM yaptırımları arasında banka hesaplarının dondurulması, seyahat yasakları ve ekonomik yaptırımlar gibi çeşitli uygulamalar bulunuyor. BM kararının yürürlüğe girmesi içinse önce Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın İran'ın yükümlülüklerini yerine getirdiğini onaylaması gerekiyor. İran ile müzakerelerde Almanya'nın yanı sıra BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) yer aldığı için konseyin bu kararı şaşırtıcı olmadı.
# Merkel’e ırkçılığa karşı ‘sıfır tolerans’ çağrısı Almanya’da gözler, ırkçılıkla mücadele için oluşturulan komisyonun ilk toplantısında. DW Türkçe’ye konuşan göçmen kuruluşu temsilcileri ve uzmanlar, Başbakan Merkel’e kurumsal ırkçılıkla yüzleşme çağrısı yapıyor. "Irkçılık ve faşizm her yerde öldürür": Hanau terör saldırısının kurbanları anılırken, 20 Şubat 2020 Almanya’da aşırı sağ ve ırkçılıkla daha etkin mücadele için kritik görevdeki bakanların katılımıyla özel bir kabine komisyonu oluşturuldu. Bu komisyon, Başbakan Angela Merkel başkanlığında Çarşamba günü ilk toplantısını gerçekleştirecek. Göçmen kuruluşları, 19 Şubat’ta Hanau’da düzenlenen ırkçı terör saldırısı sonrasında aşırı sağ şiddetine karşı daha etkili önlemler talep etmiş, önerileri arasında kabine komisyonunun kurulmasına da yer vermişti. **"Bir ilk"** Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Gökay Sofuoğlu, DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, taleplerinin kabul görmüş olmasından memnuniyet duyduklarını belirterek, "Nihayet federal hükümet de, Almanya’da bir ırkçılık sorunu olduğunu, buna karşı yürütülecek mücadelede devletin sorumluluğunu resmen kabul etmiş oluyor. Bu bir ilk" yorumunu yaptı. Komisyonun bir sonraki toplantısında göçmen örgütlerinin temsilcilerini de dinlemeye hazırlandığı bilgisini veren Sofuoğlu, "Devletin göçmen kuruluşlarına kulak verecek olması, çalışmalara yön verecek olmamız, çok önemli bir açılım" şeklinde konuştu. **Irkçılık artık en önemli tehdit** Merkel başkanlığında toplanacak komisyonda, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Yardımcısı Olaf Scholz, İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Adalet Bakanı Christine Lambrecht, Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Aile Bakanı Franziska Giffey, Uyum Bakanı Annette Widmann-Mauz ve Eğitim Bakanı Anja Karliczek de yer alacak. Son yıllarda ortaya çıkarılan aşırı sağcı terör grupları, siyasetçilere ve göçmen kökenlilere karşı düzenlenen saldırılar sonrasında, ırkçılık ve aşırı sağı en önemli iç güvenlik sorunu olarak görmeye başlayan hükümet, oluşturulan komisyonla, alınmakta olan önlemler konusunda bakanlıklar arasında eşgüdüm sağlamayı, kamuoyu önünde de kararlılık sergilemeyi hedefliyor. Aşırı sağcılar tarafından tehdit edilenleri, yerel siyasetçileri daha etkin bir şekilde korumak, aşırı sağcılar tarafından internette işlenen nefret suçlarının cezalandırılmasını sağlamak, bu kişilerin silah temin etmesini engellemek gibi son aylarda kararlaştırılan önlemlerin uygulanması da komisyonun hedefleri arasında. **"Önemli ancak gecikmiş bir adım"** Uluslararası Af Örgütü’nün ırkçılıkla mücadele uzmanı Maria Scharlau, kabine komisyonunu "önemli ancak gecikmiş bir adım" olarak değerlendirirken, bunun sadece sembolik bir girişim olarak kalmaması gerektiğini vurguladı. "Kabine komisyonu ile yürütmenin zirvesi, aşırı sağ ve ırkçılık kaynaklı tehdit ve sorunlarla, sürekli ve uzun vadeli olarak ilgilenmeyi kabul etmiş oldu" diyen Scharlau, "Bunun göstermelik bir politik hamle olarak kalma riski de mevcut, örneğin kurumsal ırkçılık, polis içindeki ırkçılık gibi, sorunların temelinde yatan asıl nedenlerin ihmal edilmeye devam edilmesi riski bulunuyor" uyarısında da bulundu. **"Kurumsal ırkçılıkla yüzleşilmeli"** Alman hükümetinin son yıllarda bazı adımlar atmakla birlikte, ırkçılık, ırkçı şiddet, antisemitizm ile mücadelede kapsamlı bir konsept ve siyasi kararlılık ortaya koyamadığı eleştirisini getiren Scharlau, 2019 yılına ait istatistiklerin, ırkçı şiddet olaylarının artmaya devam ettiğini gözler önüne serdiğini kaydetti. Almanya’da kurumsal ırkçılık sorunu ile yüzleşilmesi ve güvenlik makamları bünyesinde ırkçılığa "sıfır tolerans" politikasının izlenmesi gerektiğini söyleyen Scharlau, "her bireyin bu ülkede ırkçı ve antisemit bir saldırıya hedef olma korkusu olmadan, güvende yaşayabilmesini sağlamak tüm iç güvenlik makamlarının en önemli önceliği olmalı" şeklinde konuştu. Almanya’da ırkçı saldırılara uğrayanlara destek veren danışma merkezlerinin (VBRG) verilerine göre, 2019 yılında sekiz eyalette bin 347 kişi, aşırı sağcıların saldırılarına hedef oldu, üç kişi yaşamını yitirdi. Çocuk ve gençlere yönelik saldırıların arttığına da dikkat çekildi. **"Sistematik mücadele yürütülmüyor"** Son aylarda ölümlerle sonuçlanan Halle ve Hanau’daki ırkçı ve antisemit terör saldırıları, aşırı sağcıların artan şiddet eylemleri, camileri, sinagogları hedef alan saldırılar, sadece ülkedeki göçmenleri, göçmen kökenlileri değil demokratik ve çoğulcu bir Almanya’yı savunan herkesi endişelendiriyor. Irkçılıkla mücadele eden Amadeu Antonio Vakfı’nın Genel Müdürü Timo Reinfrank, hükümetin kimi iyi niyetli inisiyatiflerine rağmen özellikle polis teşkilatı ve ordudaki aşırı sağcı eğilimler ve yapılanmaların üzerine gidilmediğine vurgu yaptı. Reinfrank'a göre Almanya'da aşırı sağla "sistematik bir mücadele yürütülmüyor." Liberal demokrasinin karşı karşıya olduğu tehdidin hafife alınmaması gerektiğini savunan Reinfrank, aşırı sağcı grupların geçmişte mülteci krizini propaganda aracı olarak kullandıklarını, şimdi ise koronavirüs konusundaki endişeleri, kafa karışıklığını fırsat olarak gördüklerine dikkat çekti. Timo Reinfrank, "yoğun komplo teorileri ile o kadar çok insan ırkçı görüşlerinin meşruiyet kazandığını düşünüyor ki bu ortamda aşırı sağcı terör eylemlerinin artmasından büyük endişe duyuyoruz. Toplumu istikrarsızlaştırma, güvensizliği güçlendirmek, kaos isteyen aşırı sağcı çevrelerin bunu belirli ölçüde başardığı da bir gerçek" şeklinde konuştu. **"Irkçılar krizden besleniyor"** Covid-19 ile ilgili sosyal medyada birçok komplo teorisi ve yalan haber paylaşan aşırı sağcılar, alınan önlemlere karşı düzenledikleri gösterilerle de destek kitlelerini genişletmeye çaba gösteriyorlar. "Irkçılar krizden besleniyor" diyen TGD Başkanı Sofuoğlu da endişeli. Salgın nedeniyle işsizlik ve iflasların artacağına, yaşanacak ekonomik zorlukların da aşırı sağcılar tarafından göçmenler ve göçmen kökenliler aleyhine araçsallaştırılacağını söyleyen Sofuoğlu, "hükümet ve güvenlik kurumları ile görüşmelerimizde bu konudan duyduğumuz endişeyi ve önlem alınması beklentimizi dile getiriyoruz" dedi. **Ünlü uzman hükümeti uyardı** Almanya’nın en önemli aşırı sağ uzmanlarından olan Prof. Dr. Andreas Zick ise son yıllarda zaten yükselen aşırı sağcı tehdit ve milliyetçiliğin, salgın ile birlikte çok daha güçleneceği uyarısında bulundu. Bielefeld Üniversitesi Çatışma ve Şiddet Araştırmaları Enstitüsü'nün direktörlüğünü yürüten Zick, DW Türkçe’ye şu değerlendirmeyi aktardı: "Salgın benzeri toplumsal krizler sırasında, kendi konumunu, avantajlarını korumak için bir suçlu arama eğilimi güçleniyor. Ancak salgının etkisi hafiflese de bu ortadan kalkmıyor. Aksine. Şimdi önlemler gevşetiliyor, komplo teorisyenlerinin ise sesi yükseliyor. Bir günah keçisi arıyorlar ve duyduğumuz şey, ne yazık ki Müslüman düşmanlığı, antisemitizm ve yabancı düşmanlığı." Alman hükümetinin kabine komisyonu çalışmalarından beklentilerini de aktaran Zick, "Ne yazık ki uzun yıllarda oluşturulmasını istediğimiz bu komisyonun kurulması için insanların ölmesi gerekiyormuş. Komisyon bildiğiniz üzere Hanau terör saldırısı sonrasında oluşturuldu" dedi. Bununla birlikte Zick, artık hükümetten somut adımlar beklediğini ve umutlu olduğunu belirterek değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: "Alman Anayasası’nın 1’inci maddesi, insan onurunun dokunulmazlığını güvence altına alıyor. Ama ne yazık ki dokunulmasını önleyecek toplumsal koşullar oluşturulamadı. Artık bunun için kararlılık sergilenmesini, ulusal eylem planının gözden geçirilmesini ve komisyon çalışmaları ile ırkçılık ve ayrımcılık konusunda sistematik bir çaba ve analizler ortaya konmasını bekliyoruz."
# Dünyanın 70 yıllık insan hakları karnesi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edilişinin üzerinden 70 yıl geçti. Ancak dünyadaki insan hakları ihlallerinin önüne hâlâ geçilemiyor. Fransa'nın başkenti Paris'te 10 Aralık 1948'de 217 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesi "Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler" der. Herkes için geçerli olan temel haklar böyle tarif ediliyor. Beyanname bağlayıcı bir anlaşma olmamakla birlikte İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin, birinci maddenin "sayısız insana daha fazla özgürlük ve adalet getirdiğini" söylüyor. El Hüseyin, insan haklarının sürekli ihlal edilmesini ise BM "üzücü bir gerçek" olarak kabul ediyor. Peki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 70 yıl sonra bugün ne kadar geçerli? Nerede ilerleme kaydedildi? Nerelerde durum daha da kötüleşti? **Kölelikle mücadele** Madde 4: Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır. **Kölelik ne kadar yaygın?** Kasım 2017'de Amerikan CNN televizyonu Libya'da gençlerin pazarda nasıl açık arttırmayla satıldıklarını gösteren bir haber yayınladı. Ekim 2018'de ise 2014 yılında IŞİD tarafından kaçırılıp köleleştirilen Yezidi insan hakları savunucusu Nadia Murad, Kongolu jinekolog Denis Mukwege ile birlikte "cinsel şiddetin silah olarak kullanılmasına son verdirme gayretlerinden ötürü" Nobel barış Ödülüne layık görüldü. Kasım 2018'de de teknoloji devi Apple'a sömürüyle mücadele önlemleri aldığı için "Stop Slavery" (Köleliği Durdur) Ödülü verildi. Apple, ABD dışındaki tesislerin çalışma şartlarına kayıtsız kalmakla suçlanıyordu. Bütün dünyada yasaklanmış olmasına rağmen kölelik konulu haberler manşetlerden eksik olmuyor. Avustralya merkezli *Walk Free* adlı vakfın küresel kölelik endeksine göre bütün dünyada 40 milyon insan modern kölelik yapıyor. Zorla çalıştırılma, fuhuşa zorlanma ve borçlandırarak köleleştirme bu başlık altında toplanıyor. **En çok köle nerede yaşıyor?** Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) Çalışma Hayatındaki Temel Prensip ve Haklar bölümünü yöneten Beate Andrees modern köleliğin özellikle savaş ve kriz bölgelerinde yaygın olduğunu, Afganistan ve Libya gibi devletin müdahale gücünden yoksun olduğu ülkelerde sömürü, insan ticareti, kölelik ve zorla çalıştırma riskinin son derece yüksek olduğunu söylüyor. ILO ve *Walk Free* vakfının ortak raporuna göre modern köleliğin en yayın olduğu bölgelerin başında Afrika geliyor. Afrika'yı Asya-Pasifik bölgesi ile Avrupa ve Orta Asya ülkeleri izliyor. Ancak Arap ülkeleri ve Amerika kıtasından tam rakam alınamadığı için eldeki istatistikler gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Başta Kuzey Kore, Eritre ve Burundi geliyor. Almanya ve Büyük Britanya da insanların köle gibi kullanıldığı ülkeler arasında yer alıyor. Nisan ayında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ülkelerinde köleliğin artmakta olduğunu ve insan ticaretinde cinsel sömürünün yerini işgücü sömürüsünün aldığını duyurmuştu. Küresel kölelik endeksine göre önde gelen 20 sanayi ülkesinin ithal ettiği malların 354 milyar dolarlık bölümü köle işçiler tarafından üretiliyor. **Hangi ülkelerde kölelikle mücadele ediliyor?** *Walt Free *vakfının yaptığı araştırmaya göre 36 ülkede özel ve kamu sektörlerindeki köleleştirmeyle mücadele ediliyor. 2016 yılından bu yana kölelikle mücadelede önemli artış kaydedildiğini belirten Andrees, bunun önemli bir hamle sayılması gerektiğini ve artık özel şirketlerin de sorumluluklarına daha fazla sahip çıktıklarını söylüyor. Andrees, sanayi ülkelerinde olduğu kadar Ürdün ve Bangladeş'te de köle işçiliğin yenildiğini ve son 10, 20 yılda artan uluslararası baskının durumun iyileşmesine yardımcı olduğunu belirtiyor. BM'nin hedeflediği gibi modern köleliğin 2030 yılına kadar yeryüzünden silinebileceği ise şüpheli. Andrees, siyasi baskı sürdürüldüğü takdirde önemli ilerleme kaydedilebileceğini ancak bunun için irade göstermek gerektiğini söylüyor. **İşkence vakaları** Madde 5: Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz. **Nerede işkence yapılıyor?** Darp, elektro-şok, tecrit… Bütün dünyada yasaklanmış olmasına rağmen birçok ülkede devlet yetkisiyle işkence devam ediyor. Uluslararası Af Örgütü, 2009 – 2014 yılları arasında 140 ülkede işkence ve müessir file başvurulduğunu belgelemişti. Örgütün Almanya şubesinde devletler hukuku raportörlüğü yapan Maria Scharlau, somut bilgi toplamanın son derece zor olduğunu, ancak birçok ülkede devletin halk üzerindeki baskıyı arttırması nedeniyle işkencenin azalmış olamayacağını söylüyor. İşkenceyle mücadele anlaşmasını imzalayan devletler artıyor ama bütün dünyada işkenceler sürüyor. Neden? Devletlerin "insan hakları şampiyonu olarak görülmekten hoşlandıklarını" belirten Scharlau, "Devlet eliyle işkence yapıldığını kanıtlamak zor olduğundan bu gibi anlaşmaları imzalayıp işkenceye devam etmek fazla risk doğurmaz. İşkence iddiaları yine devletin araya girmesiyle aydınlatılır. Almanya'da bile polis şiddetini soruşturacak bağımsız bir mekanizma bulunmuyor" diyor. Scharlau'ya göre devletler hukuku giderek önemsizleşiyor. Devletler hukuku uzmanı "Trump ve benzerleri, işkencenin devletler hukukuna aykırı olduğunu bilmekle birlikte uygulamaya devam ettiklerini" söylüyor. Çoğu zaman işkenceye terör tehlikesi bahane ediliyor. Barack Obama'nın 2009'da yasakladığı *W**aterboarding* (Suda boğma) adlı işkence yöntemi 2017'de Donald Trump tarafından yeniden gündeme getirilmişti.**Durum nerede iyileşti, nerede kötüleşti?** İnsan hakları örgütlerinin üzerinde durdukları başlıca ülkelerden biri de Mısır. Maria Scharlau, Arap baharından sonra devlet keyfiyetinin sona ereceği umudunun yeşermiş olması bakımından Mısır'ın enteresan bir örnek olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Bunun tam aksi oldu ve 2013 yılında Abdülfettah El Sisi iktidara geldikten sonra siyasi tutuklamalar akıl almaz oranda arttı. BM İşkenceyle Mücadele Komisyonu, Mısır'da sistematik işkencenin devam ettiğinden şüpheleniyor." Maria Scharlau, Türkiye'de de 2016 yılındaki darbe teşebbüsünün ardından tutuklanan on binlerce kişiye yemek ve suyu esirgemek suretiyle döverek ve tecavüz ederek işkence edildiğini söylüyor. İnsan hakları uzmanı olumlu örnek olarak Özbekistan'a işaret ediyor. Scharlau, cezaevlerinde yoğun işkence yapılan Özbekistan'a insan hakları gözlemcilerinin girmesine uzun zaman izin verilmediğini belirtiyor. Şavkat Mirziyoyev'in devlet başkanlığını seçilmesinden sonra Özbekistan'ın insan hakları bilançosunu düzeltme gayretlerini artırdığını ifade eden Maria Scharlau, işkenceyle alınan ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılmasının da devlet başkanı tarafından yasaklandığını hatırlatıyor. **Örneğin iltica ve mülteciler** Madde 14: 1-Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir. 2-Bu hak, gerçekten adi bir cürüme veya Birleşmiş Milletler prensip ve amaçlarına aykırı faaliyetlere müstenit kovuşturmalar halinde ileri sürülemez. **Ne kadar insan savaş, çatışma ve takibattan kaçıyor?** Çoğu kendi ülkesinde olmak üzere, dünyadaki mülteci durumuna düşen insanların sayısı 68,5 milyonu buluyor. 1951 yılından sonra savaş ve takibata uğratılmak yüzünden ülkesinden kaçmak zorunda kalanların sayısı hiç 2017 yılındaki kadar yüksek olmamıştı. İltica hakkı arayanların sayısı da 3 milyon 100 bine yükseldi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Flippo Grandi, 2017 yılında "Neresinden bakılırsa, bakılsın bu rakam kabul edilemez. Dünya yol ayrımına geldi" demişti. BM beyannamesine göre ülkesinde takibata maruz kalanlar başka bir ülkeye sığınabilmeliler. Cenevre Mülteciler Konvansiyonu ile mültecinin hakkında takibat yapılan ülkeye iadesi yasaklanmış olsa bile uluslararası düzeyde onaylanmış iltica hakkı tanıma zorunluluğu bulunmuyor. **Dünya mülteci sayısının artmasına nasıl tepki gösteriyor?** BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Almanya temsilciliğinin basın raportörü Martin Rentsch, "Birçok ülkedeki siyasi tartışmalarda insanlara korunma imkânı sunma yetkisinin sınırlandırıldığını ve devletlerin mültecileri himaye yükümlülüğünden çekilmeye başladıklarını görüyoruz" diyor. Günümüzde aralarında Almanya'nın da bulunduğu sadece on ülke sığınmacıların yüzde 80'ini barındırıyor. Mültecilerin çoğunluğu kalkınma halindeki ülkelerde yaşıyor. En fazla mülteci kabul eden ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye'yi sırasıyla Pakistan, Uganda ve Lübnan izliyor. Mülteci sorunu Avrupa ülkeleri arasında sürekli tartışma konusu haline geldi. AB ülkeleri haziran ayında iltica hukukunu sertleştirdiler ancak Macaristan, Çekya ve Polonya sorumluluk almak istemediklerinden, mültecilerin adil paylaşımında anlaşamadılar. Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne göre çeşitli ülkelerde mülteciler için pratik çözümler geliştirmeye çalışılıyor. Bazı ülkelerde mültecilerin çalışma hayatına katılmalarına ve eğitim görmelerine izin veriliyor. Uganda'da ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için mültecilere arazi tahsis ediliyor. Aralarında Etiyopya, Ruanda ve Honduras'ın da bulunduğu 15 ülkede mültecilerin durumunu kolaylaştırıcı uygulamalar başlatıldı. Pilot projelerde elde edilen tecrübeler mülteci kabul eden ülkelerin yükünü azaltmak amacıyla BM İltica İttifakı'na dahil edildi. Bağlayıcılığı olmayan mülteci ittifakına sadece ABD karşı çıktı. ABD'nin BM daimi temsilcisi Kelley Currie, "çözüm önerisinin hükümetinin egemen çıkarlarına ters düştüğünü" söyledi. Dünyanın en büyük ülkesi Meksika sınırında bekleyen mültecilere karşı acımasız bir uygulama başlattı. ABD Başkanı Donald Trump, iltica işlemleri tamamlanana kadar ABD topraklarına ayak basamayacaklarını açıkladı. Trump, Kasım ayında Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, gerekirse Meksika sınırını kapatabileceklerini duyurdu.
# ABD'den Ukrayna'ya 6 milyar dolarlık askeri destek paketi ABD, Ukrayna'ya 6 milyar dolarlık uzun vadeli ek askeri yardım paketi açıkladı. ABD Savunma Bakanı Llyod Austin, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşında destek için Washington'ın 6 milyar dolarlık bir yardım paketini devreye sokacağını duyurdu. Bunun şimdiye kadar Ukrayna taahhüt ettikleri en büyük yardım paketi olduğunu ifade eden Austin, askeri destek paketine insansız hava araçları savunmasının yanı sıra Patriot hava savunma sistemleri için füzelerin de dahil olduğunu belirtti. Austin'in açıklaması, Cuma günü çevrimiçi gerçekleştirilen Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısının ardından geldi. Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy, toplantıdan önce Batılı müttefiklere seslenerek özellikle uzun menzilli füze ve hava savunma sistemleri konusunda daha fazla destek çağrısında bulunmuştu. ABD iç siyasetinde büyük tartışmalara yol açan yardım konusu aylarca beklemede kaldıktan sonra hafta başında Kongre, Kiev'e yaklaşık 61 milyar dolarlık yardıma yeşil ışık yakmıştı. ABD başkanı Joe Biden, Kongre'nin onayının ardından Çarşamba günü derhal bir milyar dolarlık bir askeri yardım paketinin devreye sokulacağını ve ilk etapta bu paket çerçevesinde Amerikan ordusu rezervlerinden hava savunma teçhizatı, füze ve zırhlı araçları içeren askeri yardımın derhal Ukrayna'ya gönderileceğini duyurmuştu. Yardımların bir kısmının da Avrupa'daki Amerikan üslerinde depolanacağı kaydedilmişti. ## Uzun vadeli yerdımların teslimatı aylar, hatta yıllar alabilir Ukrayna'ya en fazla destek veren müttefik konumundaki Washington'ın öngördüğü uzun vadeli askeri yardım programının parçası olarak ise Amerikan savunma şirketlerine yeni ekipmanların üretilmesi için ihale verilmesi planlanıyor. Bu nedenle, silahların Ukrayna'ya teslimatının aylar, hatta yıllar sürebileceği belirtiliyor. Teslimatların savunma sanayisinin üretim hızına bağlı olduğu belirten Savunma Bakanı Austin, bu hızın savunma sistemlerine göre de farklılık gösterebileceğine dikkat çekti. Washington'ın Ukrayna'nın direnişine destek adına teslimat sürecini hızlandırmak için elinden geleni yapacağını kaydeden Bakan, bu yeni destekle Kiev'in daha güçlü hale geleceğini ifade etti. Austin, "Ukrayna'nın başarılı olmasını gerçekten istiyoruz" diye konuştu. ABD'nin iki yılı aşkın süredir Rusya'yla savaş halinde olan Ukrayna'ya desteğini sürdürme konusundaki kararlılığının altını çizen Bakan, Rus lider Vladimir Putin'in olası zaferinin güvenlik açısından ciddi küresel sonuçlar doğuracağını ifade etti. ABD Genelkurmay Başkanı Charles Brown da "karşılık verilmeyen saldırganlığın daha fazla saldırganlığa yol açacağını" savunarak, İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına atıfta bulundu. ## İspanya'dan da destek kararı Cuma günü bir başka Batılı müttefik daha Kiev'e yeni askeri destek açıklamasında bulundu. İspanyol El País gazetesinin haberini teyit eden İspanya Savunma Bakanı Margarita Robles Patriot füzelerinin Ukrayna'ya gönderileceğini duyurdu. Robles, gündemde olan uçaksavar fırlatıcılarının yanı sıra Patriot sistemi radarı ve kontrol ünitelerinin teslimatı konusunda ise açıklama yapmadı. Almanya da kısa süre önce üçüncü bir Patriot sisteminin Ukrayna'ya teslim edildiğini açıklayarak diğer Batılı ülkelere de benzer adımlar atmaları çağrısında bulunmuştu.
# Teknolojiye evet, demokrasiye hayır Çin'de devam eden Ulusal Halk Kongresi'nde ekonomi, çevre ve yolsuzluk gibi konular öne çıkıyor. Batılı uzmanlar ise demokratikleşme yönünde bir atılımın gündemde olmadığı eleştirisinde bulunuyor. Berlin Mercator Enstitüsü Direktörü ve Çin uzmanı Sebastian Heilmann, Komünist Parti Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı Şi Cinping'in güçlü bir iktidar oluşturmanın yanında iktidarını günümüzün gereksinimlerine uygun olarak modern teknolojilerle de donatmakta kararlı olduğunu söylüyor. Ancak teknolojik alanda sergilediği yenilikçi tutum devlet idaresinde şimdilik kendini göstermedi. 2012 yılında Komünist Partisi Genel Sekreteri ve aynı zamanda Devlet Başkanı olan Şi Cinping yeniliklere açık bir kişi olarak biliniyor. Bu nedenle Çin'i dünyaya açması, Çin'deki katı rejimi yumuşatması bekleniyordu. Hatta ona Çin'in Gorbaçov'u olarak bakanlar bile vardı. Heilmann, Şi Cinping'in özellikle Avrupa ve ABD'nin bu yöndeki beklentilerini karşılamadığı belirterek, "Batı bu konuda çok iyimserdi. Şi Cinping kendini 21.YY'da Komünist Parti'nin kurtarıcısı olarak görüyor. Yani bu sistemi değiştirmek yerine, modern teknolojilerle donatmayı Çin Halk Cumhuriyeti için en doğru yönetim biçimi olarak görüyor" diyor ve ekliyor, "Kendini, Sovyet lider Gorbaçov ile kıyaslıyor. Halbuki Komünist Parti'deki çürümenin devam etmesine izin vermeyip buna karşı koyan Gorbaçov şu an Çin yönetiminin tam zıt örneği." **İnternet liberalleşme belirtisi mi** Özellikle internet kullanımının Çin'de çok kapsamlı bir hale geldiği biliniyor. Ancak Heilmann, internete verilen önemin bir liberalleşme belirtisi olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor. Çin'in internet alanında son derece büyük gelişmeler kaydettiğini vurgulayan Heilmann, bu adımların daha çok kontrol mekanizmaları olarak karşımıza çıktığını belirtiyor. Özellikle görüntülerin anında karşıya iletildiği kamera sistemleri yoğun bir denetim imkanı sağlıyor. Sadece kontrol amacıyla kullanılmıyor internet. Aynı zamanda rejim propagandasına aracılık yapıyor. Çin'in internetten çekindiği, yaygınlaşmasına izin vermediği şeklindeki görüşlerin yanlış olduğunu ifade eden Sebastian Heilmann sözlerini şöyle sürdürüyor: "İnternet korkuları olduğu doğru değil. O eskidendi. Başlangıçta vardı. Ama son 10 yıl içinde parti kendini bu konuda hazırlayarak, interneti bir propaganda ağına dönüştürdü. Yani bir çok parti yöneticisi için internet denetim alanında ve kamudaki algıyı yönlendirmede büyük bir fırsat." **Batı'ya yakın, demokrasiye uzak** Tüm bu olumsuzluklara karşın, ekonomik alanda kaydettiği olağanüstü ivmeyle Çin, Batı Avrupa ve ABD'de giderek daha da önemsenen bir konuma geliyor. Çin artık Batı ile daha yakın. İlişkiler daha yoğun seyrediyor. Peki bu durum Çin Ulusal Kongresi'nde demokratikleşme yönünde itici güce dönüşebilir mi? Kongrede Batılı demokrasi kültürünün benimsenmesine yönelik bir takım adımlar atılabilir mi? Sebastian Heilmann'a göre bu pek mümkün değiil. "Bu konuda emin değilim. Şimdiye kadar daha çok misyonerlik faaliyetlerini anımsatan bu kongre Çin'in dış siyasetini çok az etkiledi" diye konuşan Heilmann, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Çin Batıya politik anlamda yakınlaşıp, 'bizim burada yaptıklarımız sizin orada yaptıklarınızdan daha iyidir' diyecek konuma henüz gelmedi. Böylesi bir durum söz konusu değil, yani istek yok." Heilmann, ekonomik alanda büyük atılım sergileyen Çin'in global bir güce de dönüşebilmesi için demokratik değer yargılarını geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.
# Brezilya'da korona rakamlarına hükümet müdahalesi Koronavirüsten en fazla can kaybı yaşanan ülkeler sıralamasında üçüncü sıraya çıkmasının ardından toplam vaka ve ölü sayılarını açıklamayı bırakan Brezilya, Başsavcılık'tan gelen uyarı üzerine geri adım attı. Brezilya, koronavirüsten en fazla can kaybının yaşandığı ülkeler sıralamasında geçen Cuma günü İtalya'yı da geride bırakarak üçüncü sıraya çıkmasının ardından toplam vaka ve ölü sayılarını kamuoyundan gizlemeye başladı. Ancak bu durumla ilgili soruşturma başlatan Başsavcılığın Sağlık Bakanlığından 72 saat içinde izahat beklediğini açıklaması hükümete geri adım attırdı. Cumartesi günü sadece son 24 saatteki vaka ve ölüm sayılarını kamuoyuyla paylaşan ve o tarihe kadar olan verileri erişimden kaldıran Brezilya Sağlık Bakanlığı, Pazar günü yeniden toplam vaka ve ölü sayısını açıklamaya başladı. Brezilya hükümeti geçen hafta koronavirüs verilerinin açıklandığı saati de değiştirmişti. Artık saat 19.00 yerine 20.00'de açıklanan veriler, böylece ülkenin en çok izlenen haber programının arkasına sarkmış oldu. Brezilya'da Pazar günü açıklanan son verilere göre, ülkede şu ana kadar koronavirüs nedeniyle 37 bin 312 kişi hayatını kaybetti. Toplam vaka sayısıysa 685 bin 427. Açıklanan verilere göre, Brezilya'da son 24 saatte kaydedilen vaka sayısı 12 bin 581 olurken bu süre içinde bin 382 COVID-19 hastası yaşamını yitirdi. **Generali Sağlık Bakanı yapmıştı** COVID-19'u "hafif grip" olarak tanımlayan ve koronavirüsün oluşturduğu tehdidin boyutlarını küçümseyen Brezilya Devlet Başkanı JairBolsonaro, ekonomiye zarar vereceği gerekçesiyle sert karantina önlemleri uygulamayı reddetmişti. Dünya Sağlık Örgütü'nü (DSÖ) ideolojik ön yargılara sahip olmakla suçlayan Bolsonaro, geçen Cuma günü Brezilya'nın bu kurumdaki üyeliğini sonlandırma tehdidinde bulunmuştu. Bolsanoro, Sağlık Bakanlığına 3 Haziran'da geçici olarak General Eduardo Pazuello'yu atamıştı. Geçen Nisan ayında bakanlık bünyesinde görev almaya başlayan Pazuello'nun daha önce sağlık alanında herhangi bir tecrübesi bulunmuyordu. Pazuello'dan önceki sağlık bakanlarından biri istifa ederken diğeri de Bolsonaro tarafından görevden alınmıştı. Her iki isim de pandemiyle mücadelede alınacak önlemler konusunda Bolsonaro'yla görüş ayrılıkları yaşıyordu.
# Rusya'da Telegram yasağı başladı Rusya'da mahkeme kararıyla yasaklanan Telegram bugünden itibaren kullanılamayacak. Telegram mesaj şifreleme kodlarını Rus istihbaratıyla paylaşmadığı gerekçesiyle yasaklandı. Rusya federal bilgi teknolojileri ve kitle iletişim denetleme kurumu Roskomnadzor, mahkemenin Telegram'a yönelik yasak kararının bugün devreye girdiğini duyurdu. Kurum, Google ve Android'den Telegram uygulamasının uygulama dükkanlarından kaldırılmasını istedi. Roskomnadzor'un internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada, iletişim operatörlerine Telegram yasağının bugün devreye girmesi için gerekli talimatın iletildiği belirtildi. Rus haber ajansı Interfax, Roskomnadzor yetkililerine dayandırdığı haberde, Telegram'ın tamamen devre dışı bırakılmasının birkaç saat sürebileceğini belirtti. Geçen Cuma günü Moskova'da bir mahkeme, mesaj şifreleme kodlarını Rus istihbaratı ile paylaşmayan Telegram'ın kapatılmasına hükmetmişti. Dava, Roskomnadzor'un şikayeti üzerine görüldü. Roskomnadzor, "terör örgütleri tarafından kullanılabileceği" gerekçesiyle Telegram’dan mesaj şifreleme kodlarını Rus istihbaratıyla paylaşmasını talep ediyordu. Roskomnadzor Mart ayında, taleplerinin yerine gelmesi için Telegram'a iki hafta süre tanımış ancak talebin yerine gelmemesi üzerine mahkemeye şikayette bulunmuştu. Kardeşi Nikolai Durov ile Telegram'ı kuran Pavel Durov mahkeme kararını eleştirerek "kararın, Rus yargısının devletin çıkarlarına tabi olduğunu gösterdiğini" belirtmişti. 2013 yılında kurulan şifreli mesajlaşma servisi Telegram dünya genelinde 200 milyonun üzerinde kişi tarafından kullanılıyor. Mesajlaşmalardaki şifreleme özelliği nedeniyle Telegram'a özellikle siyasi aktivistler yoğun ilgi gösteriyor.
# Dünya Bankası, Milenyum Hedefleri’ni masaya yatırıyor Dünya Bankası’nın Washington’da bugün düzenlediği toplantıda, sivil toplum örgütleri, ekonomi dünyasının temsilcileri ve araştırmacılar biraraya gelerek Milenyum Hedefleri’ni masaya yatıracak. DW editörlerinden Helle Jeppesen’in haberi… Dünya Bankası, Milenyum Hedefleri'nin tartışıldığı bir toplantı düzenliyor BM’nin Milenyum Hedefleri, gün geçtikce daha fazla kabul görüyor. Hem kalkınma yardımları için çalışan kurumlar ve şirketler hem de uluslararası firmalar, gelişmekte olan bölgelere yatırım yapmanın ne kadar önemli olduğunu farketmeye başladı. Bunlardan biri de yoksullukla ortak mücadelede atılacak adımları ve işbirliğini görüşmek için Washington’daki toplantıyı düzenleyen Dünya Bankası. Toplantıya Alman Kalkınma Toplumu da destek veriyor. Alman Kalkınma Toplumu, özellikle Asya, Latin Amerika ve Afrika’daki bir çok orta ölçekli işletmeleri destekliyor, riskli yatırımlara finansman sunuyor. Alman Kalkınma Toplumu Sözcüsü Winfried Polte, ufak çaplı kredilerden, 100 bin euroluk miktarlara kadar yardımda bulunduklarını belirterek "Verilen küçük ve orta çaplı krediler insanların ayakta kalması için çok önemli, bu sayede hem de yeni istihdam imkanlarının yaratılmasını sağlıyoruz. Yani yardımlarımızla finans sektörünü güçlendirirken, farklı kaynaklarla bölgede önemil rol oynuyoruz" diye konuştu. **Ekonomi dünyasından destek arttı** Az gelişmiş ülkelere geçmişte yapılan yardımlarda, paranın nereye akıtılacağına daha çok kreditörler karar veriyordu. Bunu yaparken de o ülkenin kültürel, sosyal, geleneksel ve coğrafi yapısı dikkate alınmıyordu. BM Milenyum Projesi Başkanı Sachs ise hedefleri olan yoksullukla mücadeleyi güçlendirme, herkese eğitim ve sağlık kontrolü imkanı planları için başından beri yatırım yapılacak ülkelerin desteğini kazanmaya önem verdiklerini vurguladı. Sachs, "Önceki yıllarda yapılan görüşmelerde, bu ülkeler bize, ’hedefler sizin hedefleriniz, bizi problemli planlarınızı şartlar koşarak gerçekleştirmeye zorluyorsunuz’ diyorlardı. Bense bunun başka olacağına iknaya çalıştım. ’Amaç, sizin de amacınız, hükümetleriniz bu sözleşmelere imza attı ve zengin, gelişmiş ülkeler de suzu desteklemekle sorumlu tutuluyor’ dedim. Ve onlara bu çalışmanın küresel ortaklıklar için fırsat olabileceğini anlattım" diye konuştu.
# 26.07.2010 - Avrupa basınından özetler Bugünkü Avrupa gazetelerinde Almanya’da 19 kişinin hayatını kaybettiği müzik festivali, Kuzey Kore’nin yeni tehditleri ve geçen hafta Avrupa bankalarına yapılan dayanıklılık testi ile ilgili yorumlar göze çarpıyor. İtalya'nın Torino kentinde yayımlanan **La Stampa gazetesi hafta sonunda 19 gencin hayatını kaybettiği Almanya'daki tekno müzik festivalinin sonunun geldiğini vurguluyor:** "Tüm dünya ve hatta Papa bile gençlerin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirirken, festivalin düzenlendiği Duisburg kentinin yönetimi tüm suçlamaları geri çevirmeye çalışıyor. Polis ise faciaya tam olarak neyin sebep olduğuna dair bir yorum yapamayacakları yönündeki açıklamaların arkasına sığınıyor. Nedeni savcılığın olayla ilgili soruşturma başlatmış olması. Dünyanın en büyük tekno müzik festivali Cumartesi günü tarih oldu. Gelecek yıl Love Parade/ Aşk Geçidi diye bir festival olmayacak." Fransız **Dernières Nouvelles d'Alsace gazetesinin "Duisburg'da Dram" başlığıyla yayımladığı yorumundaysa şu satırlar dikkat çekiyor:** "Almanya şokta. Olayla ilgili soru işaretleri ve belirsizlikler yerini tartışmalara bırakıyor. Kâğıt üstünde bu yılki festival organizasyonunda herhangi bir sorun görünmüyor. Tabii ki iğne deliğini andıran giriş ve çıkışların yapıldığı bir tünelin varlığı ortada. Haftalar öncesinde yerel yayın organları ve internetteki bazı blog yazarları eski yük hangarındaki tünelin festival esnasında olası bir tehlike oluşturabileceği uyarılarında bulunmuştu. Ancak bu uyarılara kulak asılmadı. Şimdi bu dramın neticelerine katlanmak gerekiyor. Bunun icabına da yargı organları bakacak." ABD ve Güney Kore Japon Denizi açıklarında ortak askeri deniz tatbikatına başladı. Kuzey Kore ise ortak tatbikata sert tepki göstererek, bu iki ülkeyle savaşa her zaman hazır olduğunu açıkladı. Kuzey Kore Ulusal Savunma Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, ABD ve Güney Kore'ye karşı "kutsal bir savaşa, gerektiği anda başlamaya hazır olunduğu" belirtildi. Avusturya'nın başkenti Viyana'da yayımlanan **Der Standart gazetesinin Kuzey Kore'nin son açıklamalarına dair yorumu şöyle:** "Kuzey Kore ne zaman köşeye sıkışsa, Pyönyang'dan tehdit söylemleri yükseliyor. Bu kez ABD ve Güney Kore'ye karşı ‘kutsal bir savaştan' bahsediliyor. Ayrıca savaşın nükleer silahlarla yapılacağı vurgulanıyor. Uzmanlar tehditlerin temelsiz olduğu görüşünde. Kuzey Kore nükleer silahlara sahip olsa bile uygun taşıyıcı sistemlerinin olmadığı belirtiliyor." İspanyol **El Periodico de Catalunya gazetesiyse, geçen hafta bankaların olası yeni bir şok dalgasına dayanaklılığını ölçmek için Avrupa'da 91 bankayı kapsayan ‘Stres Testi'ni yorumluyor:** "Stres testleri Avrupa'daki bankaların yarısının büyük sorunları olmadığı sonucuna varıyor. İspanyol finans sisteminin de –en azından yarısından fazlasının- daha fazla sermayeye ihtiyaç duyulsa da sorun yaşamayacağı düşünülüyor. Bunlar güvenin yeniden tesisi ve yeni kredilerin dağıtımını teşvik için olumlu veriler."
# Yuşçenko'nun Moskova çıkarması Ukrayna’nın yeni Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko, dün Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir araya geldi. Görüşmede, Ukrayna – Rusya ilişkilerinin geleceği ele alındı... Yuşçenko, Devlet Başkanı olarak ilk ziyaretini Moskova'ya gerçekleştirdi. Bomba niteliğindeki haber, Yuşçenko henüz Kiev’den Moskova’ya doğru yola çıkmadan patladı. Ukrayna’nın yeni lideri, reform yanlısı politikacı Yulia Timoschenko’yu başbakanlığa önerdiğini açıklamıştı. Ve işin ilginç yanı, turuncu devrim günlerinde sürekli Yuşçenko’nun yanında yer alan Timoşenko hakkında, Moskova’da yolsuzluk suçlamasıyla bir tutuklama emri bulunuyor. Ancak yeni Ukrayna lideri sonuçta sözünü tutarak ilk ziyaretini Moskova’ya düzenledi. Buluşmanın en dikkat çeken yanı iki liderin de hile karıştığı için iptal edilen ilk seçimlerle ilgili herhangi bir yorumda bulunmamaya gösterdikleri aşırı itinaydı. Putin, "Rusya, eski Sovyet cumhuriyetlerinde asla perde arkasından etkili olmayı denememiştir, bu Ukrayna ile ilişkilerde de aynen geçerlidir" diye konuştu. Şu aşama her iki ülkenin de çatışmadan çok, başta ortak doğal gaz ve petrol şirketleri olmak üzere birçok alanda yapıcı bir işbirliğine ihtiyacı olduğu biliniyor. Görüşmede, Yuşçenko da Rusya ile var olan ebedi stratejik ortaklıktan söz ederken, bu söylemin ardında kibarlıktan öte bir gerçeğin yattığının altını özenle çiziyordu. **Yuşçenko’nun NATO ve AB hedefi** Ukrayna lideri, "Rus tarafına, yarattığı dürüst ortam ve görüşmelerimizde sergilediği duyarlı tavır nedeniyle teşekkür ediyorum. Bu yaşananlar, ikili ilişkilerimizin bugünkü çerçevesi içinde var olan tüm sorunların çözümü konusunda iyimser olabilmemize imkan tanımaktadır" şeklinde konuştu. Bu sorunların başında, eski Devlet Başkanı Kuçma’nın Rusya ile imzaladığı ikili anlaşmaların öngördüğü Belarus ve Kazakistan’la birlikte dörtlü bir ekonomik alan oluşturmak yerine Yuşçenko’nun NATO ve AB ile yakınlaşmayı yeğlemesi geliyor. Ukrayna lideri, böyle bir dörtlü ittifakın Rusya’nın dümen suyuna girme anlamına geleceğini bildiği için, hükümetinin bunu ancak ülkesinin çıkarları olumsuz yönde etkilenmeyecek ve başka pazarlara yönelmesini engellemeyecekse onaylayacağını belirtiyor. **Kültürel ve geleneksel bağlar** İki ülkenin ekonomik çıkarlarlarının yanında, kültürel ve geleneksel açıdan sahip oldukları ortak paydalar, karşılıklı ilişkilerin niteliğini ön planda tutmaya yeten unsurlar. Ülkesinde giriştiği sosyal reformlar beklenen etkiyi getirmediğinden oldukça yıpranan Rusya lideri, buna rağmen kıvrak zekasıyla ünlü bir devlet adamı. Bu nedenle Kremlin’de ziyaretine gelen Yuşçenko’nun, Sovyet rejiminden miras, Moskova ile göbek bağını kesmeye kararlı ve Ukrayna’nın gücüne olduğu gibi kendine de güvenen bir lider olduğunu anlamakta gecikmeyecektir.
# Başbakan Merkel Balkanlar'da Almanya Başbakanı Angela Merkel iki günlük Balkan gezisine çıkıyor. Merkel Sırbistan, Bosna ve Arnavutluk'u ziyaret edecek. AB'nin üye adayları yatırımcının Balkanlar'dan uzaklaşmasından çekiniyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in çarşamba gününden itibaren ziyaret edeceği Balkan ülkeleri pek sık ‘kara delik' ya da ‘Avrupa'nın körbağırsağı' olarak da adlandırılır. Birçok siyasi ve ekonomik problemle boğuşan Batı Balkan ülkeleri Avrupa Birliği üyeliği için sırasının gelmesini bekliyor. Yolsuzluk, yüksek işsizlik ve siyasi elitlerin otoriter yönetim tarzı Sırbistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Karadağ, Arnavutluk ve Kosova'nın ortak özellikleri. Anketler AB'nin bu ülkelerdeki çekiciliğini kaybetmekte olduğunu gösteriyor. Bunda AB Komisyonu'nun önümüzdeki beş yılda üye alınmayacağını açıklaması da rol oynuyor. **Jeopolitik manevra mı?** Balkanlar yüzyıllardır Avrupa'nın barut fıçısı olarak adlandırılır. Bu mecaz Moskova ile batı arasındaki gerginlik nedeniyle güncellik kazandı. Bundan bir yıl önce bir Alman gazetesi, ‘tarihten kalma kötü ruhların tesirindeki Batı Balkanların, Rusya ve ABD'nin değil ama Avrupa'nın çok şey kaybedebileceği kırılganlığa yatkın bir yan cephe' olduğunu yazmıştı. Almanya Başbakanı Merkel, Rusya'nın balkanlar üzerindeki nüfuzunu kırmak istiyor. Almanya Federal Cumhuriyeti Meclisi'nin AB işleri komisyonunun başkanı Gunther Krichbaum, DW'ye verdiği demeçte, ‘Balkan ülkeleri kendi iradeleriyle hareket edebilmeli. Avrupa Birliği'nin değerleri Rusya'nın ve Sayın Putin'in savunduğu değerlerden farklıdır' dedi. **AB üyeliğini hak etmek kolay olmayacak** ‘Merkel'in bu ziyaretle Balkanların AB ve Almanya için ne kadar önemli olduğunu ve Avrupa'nın Balkan ülkelerinin çapası sayıldığını Rusya, Çin ve hatta Türkiye'ye göstermek istediğini' söyleyen Bilim ve Politika Vakfı'nın Brüksel temsilcisi Dujan Relyiç, Yunanistan krizi yüzünden Güneydoğu Avrupa'nın yatırımcıyı ürkütme tehlikesinin bulunduğunu belirtti. Relyiç, Bayan Merkel'in bu izlenimi silebileceğini ve Sırbistan'ın tam üyelik müzakereleri için AB'den yeşil ışık beklediğini sözlerine ekledi. Üç yıl önce resmen üye adayı statüsü alan Sırbistan Kosova ile arasındaki ihtilaf yüzünden ertelenen müzakerelere başlanmasını istiyor. Gunther Krichbaum, AB üyeliği için Almanya'nın örnek öğrencisi olmaya çalışan Sırbistan'ın Kosova ile anlaşma imzaladığını ancak anlaşmanın uygulanmasında pürüz çıktığını belirti ve ‘İkinci bir Kıbrıs, yani toprak ihtilafı çözülmemiş bir AB üyesi istemiyoruz. Sırbistan birinci faslın açılmasına büyük siyasi önem atfediyor ama biz AB üyeliği için tam hazırlıklı olunmasına önem veririz' dedi. **Eski ve yeni sorunlar** Bosna-Hersek ile AB arasındaki yakınlaşma da tekliyor. AB'nin istikrar anlaşmasını mart ayında onaylamasına rağmen Saraybosna parlamentosu anayasa değişikliğini bekletiyor. Tıkanıklık 20 yıl önce eski Yugoslavya savaşını sona erdiren Dayton antlaşmasının her kararın üç halk topluluğunun da onayıyla alınmasını öngören maddesinden kaynaklanıyor. Angela Merkel'in Tiran'daki temaslarının Belgrad ve Saraybosna'daki kadar çetin geçmesi beklenmiyor. Merkel'den Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'ya, Arnavutluk'un dışında, Kosova ile kısmen Sırbistan, Karadağ, Makedonya ve Yunanistan topraklarını da içeren ‘Büyük Arnavutluk' projesini artık zikretmemesini tembih etmesi bekleniyor. Arnavutluk başbakanıyla Angela Merkel arasındaki görüşmede, iltica hakkı tanınması mümkün olmadığı halde Almanya'ya akın eden Arnavutların durumu da ele alınacak.
# Kolezyum'un en üst bölümü ziyarete açılıyor Roma İmparatorluğu tarihinin en görkemli yapılarından Kolezyum'un en üst bölümünün restorasyonu tamamlandı. Yapının bu bölümünün de yakında ziyarete açılması bekleniyor. Roma tarihinin en görkemli yapılarından Kolezyum'un en üst kısmı da artık gezilebilecek. İtalyan Kültür Bakanlığı, Roma İmparatorluğu dönemine ait tarihi yapının en üst bölümünün 40 yıl aradan sonra ziyaretçilere açılacağını duyurdu. Ziyaretçiler yeni açılan bölümden anfi tiyatronun tamamını ve Roma'yı en yüksek konumdan görme imkanına kavuşmuş olacak. Tarihi tiyatronun yeni açılan ve sahneye en uzak kısımı yaklaşık iki bin yıl önce gladyatör dövüşleri, hayvan avı, tiyatro ve tarihi savaşların gösterilerini izlemek üzere en alt sınıfa ayrılmıştı. Kolezyum'daki izleyicilerin yerleri sosyal statülere göre değişiyordu. İşçi sınıfı ve halk arenaya en uzak yer olan üst katlarda otururken, İmparator, Senato üyeleri ve üst sınıf sahneye en yakın yerlerde oturuyordu. İtalya Kültür Bakanı Dario Franceschini 1 Kasım'dan itibaren ziyarete açılacak olan bölümden hem tarihi tiyatronun hem de Roma'nın en güzel haliyle izlenebileceğini belirterek, "Bu ziyaretçilerin hayatları boyunca gördükleri en güzel manzaralardan biri olacak" ifadesini kullandı. 40 metre yüksekliğe sahip yeni açılacak 4'üncü ve 5'inci bölümün restorasyonu 2010 yılından beri devam ediyordu. Her yıl yaklaşık 6 milyon 400 bin turisti ağırlayan Kolezyum'un yeni açılacak bölümlerinin restorasyonu yaklaşık bir buçuk milyon euro'ya mal oldu. M.S. 80'li yıllarda inşa edilen tarihi tiyatro, dünya genelinde en çok ziyaret edilen yapılardan biri olma özelliğini taşıyor.
# Putin - Erdoğan görüşmesi 9 Ağustos'ta Türkiye ve Rusya arasındaki normalleşme sürecinde bir adım daha atılıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin 9 Ağustos'ta biraraya gelecek. Rusya'yı ziyaret eden Türkiye Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Rus haber ajansı Interfax'a yaptığı açıklamada, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le 9 Ağustos'ta St. Petersburg'da görüşeceğini açıkladı. Bu buluşma ile Türkiye ve Rusya arasındaki uçak düşürme krizinden sonra iki ülke lideri ilk kez yüz yüze görüşmüş olacak. Moskova'da Rusya Başbakan Yardımcısı Arkady Dvorkoviç ile görüşen Şimşek, Türk büyükelçinin verdiği bilgi doğrultusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 9 Ağustos'taki görüşmeyi teyit ettiğini ifade etti. Rusya ile ilişkilerin hızla normale dönmesi ve ilişkileri 24 Kasım 2015 öncesinin ötesine taşımak istediklerini dile getiren Şimşek, "Son dönemde yaşadığımız talihsiz süreçte Rusya'nın ilkeli duruşu ve bize verdiği desteğinden ötürü teşekkür ederim" diye konuştu. Dvorkoviç de Rusya'nın Türkiye ile yapıcı bir işbirliğine hazır olduğunu, zarar gören ilişkilerin adım adım yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyledi. **Uçak düşürme krizi** Türkiye'nin Suriye sınırında bir Rus askeri uçağını düşürmesi iki ülke arasında kriz yaşanmasına neden olmuştu. Türkiye'ye sert tepki gösteren Rusya, Türkiye'ye ekonomik yaptırımlar uygulamış, Ankara ile Moskova arasındaki diplomatik ilişkiler de kesintiye uğramıştı. Geçen haziran ayında ise Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektup sonrası iki ülke arasındaki yakınlaşma süreci yeniden başladı. Ancak mektubun içeriği ile ilgili tarafların açıklamaları farklı oldu. Kremlin, Erdoğan'ın mektupta özür dilediğini ifade ederken, Ankara, Erdoğan'ın özür dilemediğini, Rus pilotun ölümü nedeniyle "üzgün" olduğu mesajı ilettiğini ifade ediyor. Bu görüşme sonrası 29 Haziran'da Erdoğan ve Putin arasında ilk telefon görüşmesi gerçekleşti. İki lider görüşmenin olumlu geçtiğini açıkladı ve daha sonra Moskova, turizm alanı dâhil Türkiye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımları art arda kaldırdı. Putin, 15 Temmuz'daki darbe girişiminden sonra da Erdoğan'ı arayarak destek mesajı verdi. Putin, Türkiye'de anayasal düzen ve istikrarın hızla yeniden tesis edilmesi temennilerini iletti.
# Alman Ordusu'nun teçhizat sıkıntısı Alman askerlerinin kullandığı bazı silah, araç, gereç ve malzemelerin bakımsız ve düşük kaliteli oluşu ülkede büyük bir tartışma başlattı. ‘Uçabilen her şeyde sorun var ve NATO’ya verdiğimiz taahhütleri şu an yerine getirebilecek durumda değiliz.’ Bu sözler 2002 yılından bu yana Almanya parlamentosunda sosyaldemokratların savunma politikaları sözcülüğünü yapan Rainer Arnold’a ait. Alman Ordusu’nun, özellikle de hava kuvvetlerinin araç, gereç ve teçhizatındaki eksiklikler kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve tartışma başlatmış durumda. Vaziyet o denli vahim ki NATO’nun olası bir ortak savunma savaşında Alman ordusu şu anda üzerine düşen görevi yerine getirebilecek durumda değil. Savunma Uzmanı Arnold, NATO’nun tüm üyeleri ile birlikte bir savaşa girme ihtimalinin çok düşük olduğu için bu tartışmanın saçma olduğunu ancak kriz bölgelerindeki uluslararası harekatlara iştirak konusunda Almanya’nın büyük sorunlar yaşayacağını ifade etti. Şu an Alman ordusunun donanımında yaşanan sıkıntıların sorumlusu olarak bir önceki Savunma ve günümüzün İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’i gösteren Arnold, onun döneminde başlatılan orduda reform çalışmalarındaki hataların bugünkü sorunlara yol açtığını savundu. De Maiziere'in askeri donanımın yüzde 80’e düşürülmesi hedefinin akıllı bir adım olmadığını belirten Arnold, Almanya'nın yüzde yüze ihtiyaç duyduğunu ve eski teçhizatların bir kısmının hala kullanılabilir durumda olup bunların değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Kısa vadede askeri teçhizatın bakımı ile ilgili bütçe kaleminin güçlendirilmesi gerektiğini dile getiren milletvekili, uzun vadede de savunmaya ayrılan parayı artırmanın şart olduğunu vurguladı. **'Alman endüstrisi de sorumlu'** Konuya dair açıklamalarda bulunan bir diğer isim ise Alman Ordusu’nun en üst makamı olan Genel Müfettişlikten emekli Harald Kujat oldu. Kujat, ordunun içinde bulunduğu bugünkü kötü durumun, uzun yıllardır süregelen ihmalkarlığın ve üç büyük hatanın bir sonucu olduğunu ifade etti. Orduya alınan malzemede kaliteye önem verilmediğini ve alınan teçhizat sayısının düşürüldüğünü belirten Kujat ayrıca Afganistan harekatı gibi görevlerin askeri malzemeyi çok yıprattığını ve bunların bakımı için gerekli olan gider kaleminin de düşürüldüğünü dile getirdi. NATO’ya üye ülkelerin gayri safhi milli hasılalarının yüzde ikisini savunmaya harcamak zorunda olduklarını vurgulayan emekli General Kujat, Almanya’nın ise bunu yüzde 1,3’e düşürdüğünü ve böylesine büyük bir ekonomiye sahip bir ülke için bu durumun rezalet olduğunu savundu. Sosyal Demokrat milletvekili ve savunma uzmanı Rainer Arnold’a göre ise siyasilerin tüm ihmalkarlıklarına rağmen, bu kötü durumdan biraz da Alman endüstrisi de sorumlu. Sanayinin verdiği sözleri tutmadığını savunan Arnold, Savunma Bakanlığı'nın beklentilerin karşılanması için gerekirse tazminat talep ederek verilen siparişlerin takipçisi olması gerektiğini belirtti. Arnold ayrıca bu dramatik vaziyetin her yıl yeniden yaşanmaması için şimdiden gerekli önlemlerin Sanayinin verdiği sözleri tutmadığını savunan Arnold, Savunma Bakanlığı'nın beklentilerin karşılanması için gerekirse tazminat talep ederek verilen siparişlerin takipçisi olması gerektiğini belirtti. Arnold ayrıca bu dramatik vaziyetin her yıl yeniden yaşanmaması için şimdiden gerekli önlemlerin alınması gerektiğini kaydetti. Savunma Bakanı von der Leyen’in Alman ordusundaki reformun hatalı yanlarını görüp bir an önce bunları düzeltmesi gerektiğini de ifade eden Arnold, Almanya’nın müttefiklerine karşı sorumlulukları olduğunu ve bunları yerine getirebilmek için Alman ordusunun seviyesinin aşağıya değil yukarıya çekilmesi gerektiğini dile getirdi.
# Erdoğan ve Biden Kabil Havalimanı konusunda uzlaştı Yeni DW'nin **beta** sürümüne herkesten önce göz atın. Görüşünüzü bize bildirerek yeni DW'yi daha da geliştirmemize yardımcı olabilirsiniz. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ABD Başkanı Biden ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Türkiye'nin Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlamasında önemli bir rol oynaması konusunda uzlaştığını söyledi. ABD ve Türkiye NATO birliklerinin Afganistan'dan çekilmesi sonrasında Türkiye'nin Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlaması konusunda uzlaştı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Beyaz Saray'da gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlama konusunda verdiği taahhütten memnuniyet duyduklarını açıkladı. Sullivan ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Pazartesi günkü NATO Zirvesi sırasında yaptıkları görüşmede Afganistan konusunu ele aldıklarını söyledi. ABD'li yetkili, Erdoğan'ın bu konuda ABD'den belirli konularda destek istediğini, Biden'ın ise bu desteği vermeye hazır olduğunu söylediğini belirtti. İki ülkenin bu konudaki son detayları görüşmek üzere iki ekip görevlendirdiğini kaydetti. Sullivan Biden ve Erdoğan'ın, "Türkiye'nin Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı'nın güvenliğinin sağlanmasında öncü rol oynaması konusunda" taahhütlerde bulunduğunu söyledi. Ancak Sullivan buna rağmen ABD'nin Türkiye ile yapılan planının başarısız olması halinde güvenlik şirketlerinin devreye gireceği acil planlanlar hazırlayabileceğini de ifade etti. ABD Başkanı Joe Biden ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Pazartesi günü Brüksel'de yapılan NATO Zirvesi sırasında bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmede Afganistan konusu da gündeme gelmişti. Ancak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Kabil Havalimanı'nın işletilmesi konusunda karar verilmediğini ancak Türkiye'nin burada kilit rol oynayacağını açıklamıştı. ABD ve NATO'ya bağlı birlikler Afganistan'da 11 Eylül saldırılarının yıl dönümüne dek çekilmiş olacak. Ancak bu çekilme ile birlikte Taliban'ın yeniden güçlenerek iktidara geleceği endişesi hakim. Batı'nın Afganistan'daki varlığının devam ettiği mesajının verilmesi için NATO Kabil Havalimanı'nın işletilmesine mali destek vermek istiyor. Türkiye havalimanın güvenliğini sağlaması için askeri bir birlik görevlendirme önerisinde bulundu. Afganistan konusu Almanya Savunma Bakanı Annegret-Kramp-Karrenbauer'in dünkü Ankara ziyareti sırasında da gündeme geldi. Kramp-Karrenbauer Ankara'da mevkidaşı Hulusi Akar'la yaptığı görüşme sonrasında, Türkiye'nin çabasını övdü. Almanya Savunma Bakanı Afganistan'da diplomatik olarak temsilciliklerin muhafaza edilmesi için havalimanının güvenliğinin sağlanması gerektiğini belirtti. Kramp-Karrenbauer, "Türkiye burada önemli bir rol üstlenmeye hazır olduğu için müteşekkirim" dedi. Türkiye'nin Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlama teklifine Afganistan'da saldırılar düzenlemeye devam eden Taliban karşı çıkıyor. Geçen hafta *Reuters*'e açıklama yapan Taliban Sözcüsü, 2020 yılında ABD ile imzalanan anlaşma uyarınca Türkiye'nin Afganistan'daki birliklerini ülkeden çıkarması gerektiğini söyledi.
# ABD: Rusya’nın çekildiği haberleri asılsız Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, Rusya’nın Ukrayna sınırından askerlerini çektiği haberlerinin gerçeği yansıtmadığını savundu. Öte yandan, Biden ve Scholz bir telefon görüşmesi yaparak Rusya konusunu ele aldı. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya'nın Ukrayna sınırından asker çektiği yönündeki haberlerin doğru olmadığını savunarak, Moskova'yı bölgeye daha fazla asker göndermekle suçladı. Moskova'nın geri çekilme açıklamasını "asılsız" olarak nitelendiren üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi, Rusya'nın Ukrayna sınırındaki varlığını, bazıları Çarşamba günü intikal ettirilen "7 bin kadar askerle" artırdığını öne sürdü. Yetkili, "İşgali haklı çıkarmak için her an sahte bir bahane sunabileceklerine dair işaretler almaya devam ediyoruz" ifadelerini kullandı. İsminin açıklanmasını istemeyen yetkili, Moskova diplomatik bir çözüme ulaşmak istediğini söylerken, eylemlerinin "aksini gösterdiğini" de sözlerine ekledi. Ukrayna Devlet Başkanı tatbikatta Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Ukraynalı askerlerin Rivne kenti yakınlarında Batı tarafından tedarik edilen yeni tanksavar silahlarıyla tatbikat yapmasını izleyerek "Birlik Günü" ilan ettiğini belirtti. Askeri giysiler içinde cephedeki Mariupol kentini de ziyaret eden Zelenskiy burada yaptığı açıklamada "Kimseden, düşmandan korkmuyoruz. Kendimizi savunacağız" dedi. Brüksel'de müttefik ülke savunma bakanları toplantısına ev sahipliği yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, Ukrayna sınırındaki tehdidin azaldığı yönündeki haberleri reddetti. "Moskova onlarca yıldır güvenliğimizin temelini oluşturan temel ilkelere karşı çıkmaya ve bunu güç kullanarak yapmaya hazır olduğunu açıkça gösterdi" diyen Stoltenberg, "Bunun Avrupa'nın yeni normali olduğunu üzülerek söylemek zorundayım" dedi. Biden-Scholz görüşmesi Bu arada ABD Başkanı Joe Biden ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz bir telefon görüşmesi yaptı. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada Çarşamba akşamı gerşekleştirilen görüşmede, iki liderin Ukrayna yakınlarındaki Rus askeri yığınağı konusunu ele aldığı ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgali durumunda NATO'nun doğu kanadının güçlendirilmesi konusunda görüş birliği içinde olduğu kaydedildi. Beyaz Saray ayrıca, Biden ve Scholz'un, "Ukrayna'ya olan bağlılıklarını yineleyip, egemenlik ve toprak bütünlüğünün altını çizdiğini" kaydetti. Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit da, iki liderin, hâlâ bir Rus saldırısı riski söz konusu olduğu için Ukrayna'daki durumun "son derece ciddi" olarak değerlendirilmesi konusunda hemfikir olduğunu söyledi. Rusya: 10 askeri konvoy Kırım'dan ayrıldı Öte yandan, Perşembe sabahı Rus haber ajansı RIA tarafından yayınlanan habere göre Rusya Savunma Bakanlığı, 10 Rus askeri konvoyunun, tatbikatları tamamladıktan sonra Kırım'dan ayrıldığını açıkladı. Rusya önceki günlerde de bazı askeri birimlerin Ukrayna'ya yakın bölgelerdeki tatbikatları tamamlayıp üslerine döndüğünü bildirmişti.
# 09.02.2010 - Avrupa basınından özetler Verdiğimiz hizmetleri geliştirmek amacıyla çerezlerden (cookies) faydalanıyoruz. Daha fazla bilgiye gizlilik ilkelerimizden ulaşabilirsiniz. Bugünkü Avrupa gazetelerinden seçtiğimiz yorumlar arasında İran’ın nükleer programıyla ilgili yeniden başgösteren kriz ve Ukrayna’daki devlet başkanlığı seçimlerini konu alan değerlendirmeler öne çıkıyor. Avrupa Birliği'nde dört ülke Pazar günü Brüksel'de yapılacak sığınmacı zirvesine katılmayacağını açıkladı. Zirve, iltica politikaları konusunda koalisyon içerisinde anlaşmazlık yaşayan Almanya için önem taşıyor. Almanya’da 8’i Türk 10 kişinin ölümünden sorumlu Nasyonal Sosyalist Yeraltı davasında savunmanın okunması tamamlandı. Temmuz ayı başında hükmün açıklanması muhtemel. Büyükada davası kapsamında 13 aydır tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç’ın tahliye talebi bir kez daha reddedildi.
# CeBIT'te gözler blok zinciri teknolojisinde Almanya'nın Hannover kentinde bilgi teknolojileri fuarı CeBIT başladı. Fuarda bu yıl dikkatler veri güvenliğini sağlayan blok zinciri (Blockchain) adlı yeni teknolojide. Birçok işletme sanal korsan saldırısına uğramaktan ve verilerinin çalınmasından korktuğu için ticari bilgilerini dijitalleştirmeye cesaret edemiyor. Bu da ticaret zincirinde güvensizlik yaratıyor. 11-15 Haziran tarihleri Hannover'de düzenlenecek olan uluslararası bilişim fuarı CeBIT'in bu yıl en dikkat çeken başlığı da işte bu, yani veri güvenliği. Fuar bu yıl kendini de baştan yarattı. Dört ana bölümden oluşan CeBIT'te şirketler bu yıl yeni modellerini "d!conomy" adlı bölümde sergileyecek. Fuarda "d!tec" bölümünde teknik yenilikler tanıtılırken "d!talk" bölümünde ise geleceğin temalarına forum oluşturulacak. Dijital devrimin hangi yönde gelişeceğini tartışacak olan uzmanlar da "d!campus"ta bir araya gelecek. Alman Fuarcılık İşletmesi'nin CeBIT sorumlusu Oliver Frese "d!conomy"nin klasik anlamdaki bilişim fuarına benzediğini ve burada şirketlerin dijital çağa geçiş için teşhir edilen ürünleri satın alabileceklerini açıkladı. Güvenlik teknolojileri, iletişim, ağlandırma ve bulut çözümleri bu bölümde tanıtılacak. **Yarının teknolojisi** Fuarın "d!tec" bölümünde ise önümüzdeki üç ila beş yıla kadar katma değer zincirine eklenip teknoloji devrimi yaratması beklenen yenilikler tanıtılacak. Dronlar, sanal gerçeklik ve robotlar bu bölümün özellikleri olacak. Blok zinciri (Blockchain) teknolojisi ise dört bölümün tamamında ana konulardan biri. Bu teknolojinin sunduğu iletişim zinciri üzerinden ticari operasyonların hızlandırılıp daha güvenli kılınması amaçlanıyor. Uzmanlar bu teknolojinin otomasyon sistemlerini baştan sona yenileyip havale işlemlerinin hızlandırılmasını sağlayacağını da belirtiyor. IBM, lojistik devi Maersk ile birlikte dijital ticaret için geliştirdiği yeni platformu tanıtımını yapacak. Bu sistem sayesinde sınır aşırı mal taşımacılığına şeffaflık kazandırılması amaçlanıyor. Fuar ziyaretçileri, blok zinciri teknolojisinin diğer teknolojilere nasıl entegre edilebileceğini ve güvenliği nasıl sağlayacağını da görebilecek. **Bilişim şebekesinin bekçileri** Çeşitli konferans ve seminerlerde Endüstri 4.0 adı verilen sanayi devrimi, yani sanayi üretiminin modern enformasyon teknolojisiyle nasıl iç içe geçirilebileceği tartışılacak. Tedarikçi, makine, robot, kontrol sistemleri ve müşteri servisinin enformasyon teknolojisiyle kenetlenip bir bütün haline getirilmesi, data hırsızları ve sanayi casuslarının da yararlanmak isteyecekleri yepyeni imkânlar yaratacak. Bu tehlikenin nasıl savuşturulabileceğini de CeBIT'teki bir robot gösteriyor. İçecekleri karıştıran robot siparişi blok zincirinin ısmarlama servisinden alıyor. Ancak hassas bilgiler merkez dışı işleme tabi tutulduğundan bütün veriler hacker saldırılarına karşı yüzde yüz korunmuş oluyor. İşletmeler kendi kurdukları bilişim şebekesinde kalacaklarından merkezi bulut çözümünün riskleri de ortadan kalkmış olacak. Bütün girişler ve havaleler blok zinciri sistemiyle korunacak. Blok zinciri rüşvet kabul etmeyen bir bekçi gibi işlemlerin güven içinde yapılmasını sağlayacak. **Akıllı kontratlar** Blok zinciri ile merkeze bağlı olmayan işletme bağlantıları yeni bir dijital ortam oluşturacağından, üretici ile müşteri arasına kimse giremeyecek. "Akıllı kontratlar" olarak adlandırılan bu sistemde ödemeler sadece iletişim ağına dâhil olan şahıs ve işletmeler arasında yapılacak. Tedarikçi seçimi de otomatiğe bağlanabilecek. Üretim verimi artacak, kalite kontrolü otomatiğe bağlanacak. Bütün önlemlere rağmen bilgiler çalındığında ya da kaybolduğunda devreye veri kurtarma operatörleri girecek. Uzmanlar merkezi veri depolarında ya da bulutta kaybolan verilerin kurtarılmasının yüzde 90 oranında mümkün olduğunu belirtiyorlar. 2018 CeBIT fuarında 2 bin 500 şirket ve kuruluş katılıyor. İlk kez olmak üzere konferans, seminer ve açık oturumlar kongre merkezi yerine fuar pavilyonlarında düzenlenecek. Fuara Facebook, Vodafone, SAP, Hewlett Packard, Huawei, Datev, VW ve Alman Demiryolları gibi devler de katılıyor. Alman Telekom konferanslara ev sahipliği yapacak. Yazılım devi Microsoft ise bu yıl fuara katılmıyor.
# İsrail'in hava saldırısında 31 kişi öldü İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik düzenlediği hava saldırısında en az 31 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. El Aksa Hastanesi'nden yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı'ndaki bir binaya, Pazar sabaha karşı 03.00 sularında düzenlenen hava saldırısının ardından 31 kişinin cesedinin kendilerine teslim edildiği, ayrıca olayda en az 20 kişinin de yaralandığı kaydedildi. Filistin Haber Ajansı WAFA, saldırıda yaralananlar arasında çok sayıda çocuk bulunduğunu ve enkaz altında olduğu tahmin edilen pek çok kişiye yönelik arama ve kurtarma çalışmalarının devam ettiğini duyurdu. İsrail'in çok sayıda Filistinli sivilin sığındığı güneydeki Refah'a 6 Mayıs'ta kara operasyonu başlatmasından bu yana sert çatışmalar yaşandığı ve İsrail ordusunun Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat Mülteci Kampı'na hava saldırıları düzenlediği aktarılıyor. Görgü tanıkları da Gazze Şeridi'ndeki binalara gece boyunca İsrail'in hava saldırıları düzenlediğini, Refah'ın bazı bölgelerine topçu ateşleriyle de saldırıldığını haber veriyor. İsrail askerleriyle Hamas militanları arasında son olarak, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Cibaliye Mülteci Kampı'nda çatışmalar yaşandığına dair haberler gelmişti. ## Refah'a saldırılarda son durum Uluslararası toplum tarafından eleştirilen Refah operasyonuna devam eden İsrail ordusu, söz konusu harekat esnasında son olarak Mısır'a sınır bölgesindeki kentte kaçakçılara ait çok sayıda tünelin tespit ediliğini öne sürdü. Ayrıca ordu sözcülüğü tarafından, Hamas'ın, mevcut krizin başladığı 7 Ekim'deki saldırıları sırasında kullandığı tünelin de tespit edildiği iddia edilerek, bazı tünellerin ise kullanılamaz hale getirildiği bildirildi. ## 800 bin kişi Refah'ı terketti Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı'nın (UNRWA) verilerine göre, İsrail'in Refah'a operasyonu başlattığı iki haftadan beri 800 bin kişi bölgeden ayrıldı. Refah halkının yarısının yine sokağa terkedildiğini belirten UNRWA Direktörü Philippe Lazzarini, sosyal paylaşım platformu X'ten yaptığı açıklamada, "Siviller için Gazze Şeridi'nde güvenli yer yok" ifadesini kullandı: İsrail Refah'a saldırısını, orada olduğunu iddia ettiği son Hamas birliğini etkisiz hale getirmek için düzenlediğini öne sürüyor. İsrail ordusu, İsrail hükümetinin bugün bölgede olan ABD Başkanı Joe Biden'in Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'a Refah'tan ayrılan sığınmacıların sayısına ve durumuna dair bilgi vereceğini duyurdu. Sullivan'ın bugün İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Joav Galant ve diğer savaş kabinesi üyeleri ile görüşeceği, görüşmede Refah operasyonuyla, Hamas ile savaş sonrasına dair İsrail'in planlarının ele alınacağı bilgisi paylaşıldı. Netanyahu'ya savaş sonrasına dair planlarını açıklaması için sadece dışarıdan değil, ülke içinden de baskılar giderek artıyor. Savaş kabinesi üyelerinden Bakan Benny Gantz, dün gece İsrail Başbakanı Netanyahu'ya savaş sonrası dönem ile ilgili Gazze Şeridi'ne ait planlarını açıklaması için 8 Haziran'a kadar mühlet vererek, aksi takdirde partisinin hükümetten çekilebileceğini dile getirdi.
# Alman hükümetinden Ayasofya açıklaması Türkiye’nin Ayasofya Müzesi’ni camiye dönüştürme kararına uluslararası tepkiler devam ediyor. Almanya hükümeti de karardan duyduğu "üzüntü"yü ifade eden bir açıklamada bulundu. https://p.dw.com/p/3fFCy Reklam Alman hükümeti, Türkiye'nin Ayasofya Müzesi'ni camiye dönüştüme kararından üzüntü duyduğunu bildirdi. Federal hükümet sözcüsü Steffen Seibert, Ayasofya'nın gerek Hristiyanlık gerek ise İslamiyet için, kültür tarihi ve dini açıdan büyük bir öneme sahip olduğuna işaret etti. Almanya'nın dinler arası diyaloğa büyük önem atfettiğine vurgu yapan Seibert, "Karardan üzüntü duyduğumuzu gizlemek istemiyorum" diye konuştu. "Eserin müze statüsünün, tüm inançlardan insanlar için bu başyapıta her an serbest erişim imkanı sağladığına" dikkat çeken Alman hükümet sözcüsü, şu an Ayasofya'nın kullanımının ne şekilde belirleneceğini bekleyip görmek gerektiğini kaydetti. Alman Dışişleri: UNESCO ile istişare edilmeliydi Almanya Dışişleri Bakanlığı da konuyla ilgili bir açıklama yaparak, Ankara’nın Ayasofya ile ilgili camiye dönüştürme kararını almadan önce konuyu UNESCO ile istişare etmiş olması gerektiğini duyurdu. Ayasofya, UNESCO’nun (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Dışişleri sözcüsü, bir Dünya Mirası'nın kullanımındaki değişiklik hakkında UNESCO ile istişarede bulunulmamasından üzüntü duyduklarını belirterek, konunun bir sonraki UNESCO toplantısında kesinlikle gündeme geleceğini düşündüğünü kaydetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen Cuma günü, Danıştay’ın gerekli yasal izni vermesinin ardından, Ayasofya Müzesi'ni camiye dönüştümek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na devretmişti. Ayasofya’da ilk namazın 24 Temmuz Cuma günü kılınması planlanıyor. Ancak Erdoğan, televizyondan yaptığı açıklamada, Müslüman olmayanların da Ayasofya’yı görüp gezmeye devam edebileceğini bildirmişti. İstanbul’da turistlerin en fazla rağbet gösterdiği yerlerden biri olan Ayasofya, 6. yy.’da Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen devrinde inşa edilmişti. Asırlar boyunca bu imparatorluğun en büyük ve baş katedrali olan yapı, Hristiyanlığın da en önemli kiliselerinden biri oldu. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethinin ardından camiye dönüştürülen Ayasofya, 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla müze statüsü kazanmıştı.
# Almanlar borçlanıyor Almanya'da aşırı borçlananların sayısı artıyor. Nedeni ise işsizlik ya da işlerin kötü gitmesinden ziyade, pahalı statü sembollerine yönelik tüketim çılgınlığı... Almanya'da aşırı borçlananların sayısı artıyor. Ekonomik enformasyon hizmetleri kuruluşu Creditreform'un araştırmasına göre Almanya'da aşırı borçluların sayısı bir yıl öncekine göre 190 bin artarak 6 milyon 600 bine yükseldi. Bu, yetişkin nüfusun yüzde 10'u anlamına geliyor. Borcunu kestirilebilir bir süre içinde ödeyemeyecek durumda olan ve ne özel servete ne de başka kredi alma imkanına sahip bulunan kişiler 'aşırı borçlu' sayılıyor. Uzmanlar, özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanların kredi batağına saplandığına, bunda özellikle internet üzerinden kolaylıkla alınabilen kredilerin önemli rol oynadığına dikkat çekiyor. Araştırma, aşırı borçlanma sorunundan, 'keyfî harcama yapan' 30 yaşın altındaki gençler ve düşük gelirlilerin yanı sıra, giderek artan bir şekilde emeklilerin de muzdarip olduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre aşırı borçlanmaya neden olan en önemli tüketim tuzakları ise pahalı elektronik aletlerle statü sembolleri. Bu ürünlerin başında, yeni teknolojik cep telefonları, otomobil ve şık giyim geliyor. Konut kredisini ödeyemeyenlerin oranı ise sadece yüzde 2.
# ABD'den Ukrayna ve İsrail'e 87 milyar dolarlık yardım ABD'de Kongre'nin alt kanadı Temsilciler Meclisi; Ukrayna, İsrail ve Tayvan'a 95 milyar dolarlık yardımda bulunulmasını öngören yasa paketini kabul etti. Yapılacak yardımın yaklaşık 61 milyar doları Ukrayna'ya yönelik. Bunun 23 milyar doları ABD silahları ve stoklarının yenilenmesini içeriyor. İsrail'e yapılacak 26 milyar dolarlık yardımın 9,1 milyar dolarının ise insani ihtiyaçlara yönelik olduğu belirtildi. Yaklaşık 8 milyar dolarlık kısım ise başta Tayvan olmak üzere Hint-Pasifik bölgesine tahsis edilecek. Dört ayrı yasa tasarısını içeren paket, dondurulmuş Rus varlıklarının satılmasına ve elde edilecek paranın Ukrayna'nın yeniden inşası için bu ülkeye verilmesine de imkân tanıyor. Yasa paketi, Çin'e ait sosyal medya uygulaması TikTok'un yasaklanmasına olanak sağlayan bir madde de içeriyor. ## Senato'dan da geçmesi bekleniyor Temsilciler Meclisi'nden geçen paketin Salı günü Senato gündemine alınması ve birkaç gün içinde onaylanarak ABD Başkanı Joe Biden'ın imzasına sunulması bekleniyor. Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğa Cumhuriyetçiler, Senato'da ise Demokratlar sahip. Demokrat Partili Biden ve Cumhuriyetçi Parti'nin Senato'daki lideri Mitch McConnell dâhil birçok üst düzey isim, Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson'ı yardım paketini oylamaya sunmaya çağırıyordu. ABD Başkanı Biden, 95 milyar dolarlık yardım paketinin, "İsrail'in eşi benzeri görülmemiş İran saldırılarıyla karşı karşıya olduğu ve Ukrayna'nın Rusya tarafından bombalanmaya devam ettiği, son derece acil bir anda geldiğini" belirtti. Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyetçilerin 218, Demokratlarınsa 213 sandalyesi bulunuyor. Ukrayna'ya yönelik yardımı içeren tasarı, 112'ye karşı 311 oyla kabul edildi. Bu durum, Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçilerin yarısından fazlasının tasarının aleyhinde oy kullandığına işaret ediyor. Bazı Cumhuriyetçiler, ABD'nin hâlihazırda 34 trilyon borcu olduğunu belirterek Ukrayna'ya daha fazla yardımda bulunulmasına şiddetle karşı çıkıyor. ## Kongre'deki İsrail çatlağı Temsilciler Meclisi'ndeki oylama, Kongre'de İsrail'e destek konusunda yaşanan çatlağı da gözler önüne serdi. İsrail'e yardımlara ilişkin tasarı, 58'e karşı 366 oyla kabul edildi. Ret oyu veren vekillerden 37'sinin Demokrat, 21'inin Cumhuriyetçi olduğu görüldü. Kongre'de özellikle bazı Demokratlar son aylarda, İsrail hükümetinin Gazze'de sivil can kayıplarına yol açan uygulamalarına yönelik eleştirilerini sertleştirmişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise yardım paketinin ABD Temsilciler Meclisi'nde onaylanmasının ardından teşekkür mesajı yayımladı. Netanyahu, X hesabından yaptığı paylaşımda, tasarının ABD Kongresi'nde "ezici çoğunlukla" kabul edilmesinin, İsrail'in ABD'de her iki parti tarafından da desteklendiğini gösterdiğini ve "Batı medeniyetinin savunulması" anlamına geldiğini ifade etti.
# 30.04.2013 - Avrupa basınından özetler Afganistan Devlet Başkanı Karzai’ye CIA’den geldiği söylenen paralar, yeni İtalyan hükümetinin sorunları ve Avrupa’nın küreselleşme zorlukları bugünkü Avrupa basınında öne çıkan konular. Amerikan merkezî istihbarat teşkilatı CIA ile Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai arasında kirli ilişkiler olduğuna dair New York Times gazetesinde haberler yayımlanmıştı. Bu haberlerde CIA'in Karzai'ye her ay bavul dolusu para gönderdiği de öne sürülmüştü. Liberal Rumen gazetesi **Gandul**, konuya ilişkin yorumunda şu görüşleri savunuyor: "Asıl sorun ABD’nin "buhar para" diye tanımlanan maddî yardımları Afganistan’a yatırmış olması ve hâlâ yatırmaya devam etmesi değil. Bunlar Amerikan vergi mükelleflerinin cebinden çıkan paralar ve eğer mükellefler 'amaca giden her yol mübah' diye düşünüyorsa, o zaman her şey yolunda demektir. Ne var ki bu defa bir trajediyi sona erdirmek amacıyla kullanıldığı söylenen paralar başka sorunlara yol açabilir." Liberal Letonya gazetesi **Diena** ise Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın ülkedeki popülâritesinin gittikçe azaldığını yorum konusu yapmış. Yorumun devamını okuyoruz: "Fransa Cumhurbaşkanı’na ilişkin ve onun hakkında atılan haber başlıkları giderek "facia" sözcüğünü daha fazla içerir oldu. Hollande’ın ‘şimdi değişim zamanı’ şeklindeki seçim sloganı bugün şaşırtıcı bulunuyor. Popülâritesindeki rekor düşüş (kendisine soru yöneltilenlerin yüzde 65’i ona güven duymadığını açıklamış) François Hollande’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesinin 6 Mayıs’taki yıldönümü arifesinde pek de kutlama anlamına gelmiyor. Yarın seçim olsa, Fransızlar çok da umurlarında olmadan Hollande’ı Elysee Sarayı’ndan kapı dışarı ederlerdi." Sağ liberal Danimarka gazetesi **Jyllands-Posten**, oluşturulan yeni İtalyan hükümetine ilişkin yorumunda, İtalya’nın yakın bir tarihte Brüksel’e karşı tavır alacağını öne sürüyor: "Enrico Letta’nın (başbakan sıfatıyla) koalisyon hükümetindeki ortaklarını son derece dikkate alması gerekiyor. Zira bu hükümet, içinden patlamaya hazır bir potansiyel ile dünyaya geldi. Birçok belirti, Letta’nın izleyeceği politikaların, onun selefi Mario Monti’nin çizgisine göre önemli bir farklılık gösterdiğine işaret ediyor: Letta doğrudan Brüksel ile karşı karşıya gelecek ve tasarruf önlemleri ile reformların krizden çıkmada tek başına etkili olmayacağı doğrultusundaki tezine destek bulmaya çalışacak. Bu, şüphesiz İtalya’da coşku uyandıracak bir siyasî çizgi, ama AB perspektifinden bakıldığında pek uygun sayılmaz. İsteyen bu konuda Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’a başvursun!" Fransız **Le Monde**, "Siyasetçiler küreselleşmeyi hafife almasın" başlıklı yorumunda, Avrupa'nın küreselleşmeye hızlı bir biçimde ayak uydurması gerektiği uyarısında bulunuyor: "Dünya ekonomisinde yeni bir dönemden geçmekteyiz. Fransa'da ve Avrupa'daki siyasî liderlerimiz bu gerçeği görüyorlar, ancak anlaşılan o ki henüz bu durumdan kendilerine ders çıkartmış değiller ve bu gerçeği kabul etmekte zorlanıyorlar. Ekonominin uluslararası ölçekteki entegrasyonu gerçeğini hafife alıyorlar, çünkü bu durum onların siyasî hareket serbestilerini de sınırlıyor. Hindistan, Çin, Brezilya, Endonezya ve diğer kalkınmanın eşiğinde olan ülkeler globalleşmeye ayak uyduruyorlar ve bu sayede siyasî ve ekonomik ağırlık kazanıyorlar. Dünyanın güç odakları haritası gözlerimizin önünde değişime uğruyor. Kuzey yarımkürenin ekonomik egemenlik dönemi sona ermiş bulunuyor. Avrupa kendi çelişkileri arasında tutsak kalmış, sendelerken, Avrupalı firmalar yeni piyasaları ele geçirmek üzere en ön saflarda mücadele veriyor."
# A400M nihayet havalandı İki yıllık gecikmenin ardından Avrupa Hava Savunma ve Uzaycılık şirketinin (EADS) ürettiği askeri nakliye uçağı A400M ilk uçuşunu yaptı. Prototipin gecikmesi EADS'ye 2,4 milyar Euro'ya mal oldu. Askeri nakliye uçağı Airbus A400M Üretimi 20 milyar Euro’dan fazlaya mal olan dev uçak İspanya'nın Sevilla kentinden havalandı. A400M'nin imalatı da Sevilla kentinde devam edecek. Ancak uçağın imalatındaki gecikmeler, öncesinde Airbus 380’de yaşanan tartışmalara benzer siyasi tartışmaları da alevlendirdi. Sivil kullanım için Airbus tarafından tasarlanan A380 uçağının imalatı ve maliyeti de planlanandan fazlaya çıkmıştı. **Siparişler gecikti** **Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülke yıllardır sipariş ettikleri A400M'nin teslimatını bekliyor. Devasa askeri nakliye uçağı için ilk sipariş veren ülkeler Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, Lüksemburg, İspanya ve Türkiye idi. 2003 yılında verilen toplam 180 sipariş için 20 milyar Euro sabit fiyat belirlenmişti. Siparişlerin teslimatı da 2009’da yapılacaktı.** **Ancak teslimatların 2012'den öncesine yetişmesi mümkün görünmüyor. İlk prototipin gecikmesi Airbus’un bağlı olduğu Avrupa Hava Savunma ve Uzaycılık şirketi EADS’ye 2,4 milyar Euro'ya mal oldu. Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers, siparişlerin toplam gecikme maliyetinin 27,4 milyar Euro'ya mal olacağı tahmininde bulunuyor.**
# Çin korsandan vazgeçmiyor Avrupa Birliği’nin yoğun baskısına rağmen Çinli firmaların ürün korsanlığının önü alınamıyor. Avrupa ve Çin Patent Ofisleri’nin ortak çalışması da korsanları ürkütmeye yetmiyor. Çin, ekonomi çevrelerinde hem önemli hem de zorlu bir ülke olarak görülüyor. Yıllardır süre gelen başlıca problem ise ürün korsanları. Çin yasalarının oldukça sert olması ve Çin hükümetinin yıllardır ürün korsanlığına karşı sert tedbirler alma sözü vermesine rağmen, durumda pek fazla bir iyileşme göze çarpmıyor. Çin kentlerinde hâlâ her çeşit markalı ürünün korsanlarını bulmak mümkün. Ancak taklidi üretilerek piyasaya sürülen ilaç ya da makine parçası gibi ürünlerin büyük tehlikelere yol açabileceği malum. Avrupa Patent Bürosu, sorunları çözebilmek için 25 yıldır Çin Patent Bürosu SIPO ile sıkı işbirliği yapıyor. Problemler büyük olsa da iki kurum, ortak çalışmalarının başarıya ulaşacağına inanıyor. **Avrupalı firmaların öfkesi dinmiyor** **"Çin fuarlarındaki şikâyet bürolarının ürün korsanlarına karşı etkin bir koruma sağladığı" sözü, kulağa inanılamayacak kadar hoş geliyor. Ancak Pekin’deki Avrupa Birliği Büyükelçiliği’nin ikinci önemli ismi Michael Puch, gerçekte Avrupa firmalarından çok daha farklı sözler işitiyor.** orjinal ürün solda Pulch, "Firmalarımızın çok öfkelendiği durumlar yaşadık. Buraya Çin’deki fuarlara geliyorlar ve ürünlerinin aynısının taklit edilerek sunulduğunu görüyorlar. Fuar zamanlarında bu ürünlerin stantlardan kaldırılmasını sağlayamıyorlar. Bu tarz firmaların stant kuramamaları konusunda çalışan büroların, bu ürünleri hemen stantlardan alabilme, stantları tamamen kapatabilme yetkisine sahip olmaları için bazı önerilerde bulunduk. Eğer beş ay sonra kapatılıyorsa bu bizim işimize yaramaz. Eş zamanlı gerçekleşmeli" açıklamasını yapıyor. **16 milyon euroluk proje** **Avrupa Patent Bürosu ve Çin Patent Bürosu, 25 yıldır birlikte çalışıyor. Şu anda yürütülen projenin bedeli 16 milyon euro. Proje kapsamında uzun vadeli hedeflere ulaşabilmek için uzmanlar eğitiliyor, profesyonel tercüme yeteneği geliştiriliyor.** **Pulch, "Çin tarafı hakkında bilgi sahibi olan çok az hukukçumuz var. Büyük şehirlerde durum daha iyi. Ancak tabii hedef noktası olan Çin firmaları durumla başa çıkabilmek için adli sistemin çok fazla gelişmiş olmadığı kentlere taşınmaya çalışıyor. Düşüncelerimizden biri de bu vakalarla ilgilenecek uzmanlık mahkemelerinin kurulması" diyor.** **Çin Patent Bürosu’nun müdürü Tian Lipu da yaşanan sorunların farkında: "Şanghay’daki Dünya Fuarı’nda yaşanan telif hakkı ihlallerini kabul ediyoruz. Resmî mağazalarda bir Expo maskotu yaklaşık 6 euro ediyor. Kopyaları ise büyük çuvallar içinde gizlice alanlara sokuluyor ve 10’da bir oranına mal oluyorlar. Bu yasa dışıdır ve cezalandırılması gerekir. Ancak bu problemi daha fazla sayıda yargıç ya da denetçi aracılığıyla çözemeyiz. Halk arasındaki ‘fikri mülkiyetin para etmediği’ yönündeki geleneksel anlayışı değiştirmeliyiz."** **Çinlilerin patent başvurusunda artış** orijinal termos solda **Uzun yıllar Avrupa Patent Bürosu’nda eğitim gören Tian Lipu, yabancıların şikâyetlerini abartılı buluyor ve ekliyor: "Pek çok insan Çin’de çok para kazanıyor. Bundan fazla bahsetmiyorlar ancak bir problem ortaya çıktığında, şikâyette bulunuyorlar. Her zaman olduğu gibi. Bu durum bizim fikri mülkiyetin daha fazla korunması çalışmalarımızı kesinlikle etkilemiyor. Bu çalışma yabancılara gösteri yapma amacını taşımıyor. Sonunda bu, Çin'e ve yenilikçi ruhumuza hizmet ediyor. Bu, Çin için önemli."** **Aynı görüşü paylaşan Çinli firma sayısı da giderek artıyor. 2009 yılında Avrupa Patent Bürosu’na Çinliler tarafından 2005 yılına kıyasla üç kat daha fazla sayıda patent başvurusu yapıldı. Avrupa Patent Bürosu Başkanı Benoit Battistelli ise daha soğukkanlı bir tutum içerisinde. Battistelli, "İstatistiklere, nasıl ortaya çıktıklarına dikkat edilmeli. Çinli yetkililer, buluşları, patent tescillerini ve endüstri tasarımlarını birlikte sayıyor. Bu doğal olarak yüksek bir sayı ortaya çıkarıyor. Biz bunu yapmıyoruz. Ancak Çin patentlerinin seviyesinin Avrupa’dakilere yaklaşmış olması önemli. Ve bu çok hızlı gelişiyor. Yine de nüfusla oranlandırıldığında, Avrupalılar yenilik konusunda her zaman öndeler" ifadelerini kullanıyor.**
# Stuttgarter Nachrichten: Avrupa eylem kabiliyetine sahip olduğunu ispatladı AB devlet ve hükümet başkanları, Brüksel'de uzun süren görüşmelerin ardından bütçe ve korona kriz paketi üzerinde uzlaşmaya vardı. 1,8 trilyon euroluk zirve bugünkü Alman gazetelerinde farklı boyutlarıyla ele alınıyor. **Stuttgarter Nachrichten** gazetesi, AB'nin korona krizi nedeniyle ödenecek mali yardımlar ve gelecekteki bütçesi konusunda varılan mutabakatın önemli bir mesaj olduğu görüşünde: "Hediye edilip borç verilen milyarlarla ilgili tartışmalar yatıştığında, zirveden geriye hayati bir mesaj kalacak: Avrupa 2. Dünya Savaşı sonrası en ağır resesyon karşısında bile gerekli eylem kabiliyetine sahip olduğunu ispatladı. Bu tabii ki sancılı oldu. Ve bazı yaralar açtı. Başta İtalya gibi uzun yıllardan beri rekabet gücü ve büyüme öngörülerinin sınırlı kaldığı ülkelere yönelik maddi yardımlar reformlardaki tıkanıklığın aşılmasını sağlamayacak. Borçların geri ödenmesiyse AB için on yılları bulacak külfet demek." **Reutlinger General-Anzeiger**'deki yorumdaysa AB içindeki farklıklara dikkat çekiliyor: "Alınan onca karara ve devasa meblağa rağmen Brüksel'deki zirve mevcut farklılıkları da ortaya koydu. Özellikle hukuk devleti ilkelerine dair alınan muğlak karar üye ülkeler arasında devlet anlayışının ne kadar farklı olduğunu. Polonya ve Macaristan Brüksel'in kendilerine neyin doğru neyin yanlış olduğunu dikte ettirmesini istemiyor. Bunun için kendi ulusal meclis ve mahkemeleri bulunduğunu öne sürüyor. Ancak Avrupa'yı ulus devletlerine karşı kışkırtmak tehlikeli. Zira her ikisi de bir bütünün parçası ve birbirinden ayırmak kolay değil. Buna niyetlenenler AB'yi de çökme tehlikesiyle karşı karşıya getirmiş olur. Bu isteğe dayalı, mecburi bir birliktelik değil." Mainz'da yayımlanan**Allgemeine Zeitung** ise mali kaygıların AB'nin değerlerini etkilediğini savunuyor: "Zirveyle birlikte temel siyasi kararlar yerine ekonomi birliği yolunda devasa adımlar atılmış oldu. AB kredi alıp, tüm üyelerin sırtlanacağı borçlar veriyor. AB Komisyonu yardım paralarının ortaklık ilkelerine uygun kullanımını kontrol ediyor. Bu büyük bir sorumluluk olmasına rağmen güç dengelerinde kayma anlamına da geliyor. Zira Doğu Avrupa'da hukuk devleti ilkelerine riayet edilmesi konusunda yeterince yetki sahibi değil. Bu da uzlaşmanın acı faturası." **Münchner Merkur** gazetesi zirveyle önemli mesajlar verildiği ancak dikkati elden bırakamamak gerektiği uyarısında bulunuyor: "AB Zirvesi gereğini yerine getirdi. Ancak bu hamlenin başarıya ulaşıp ulaşamayacağı belirsiz. Zira son dört günde en ince ayrıntısına kadar pazarlık edilen 1,8 trilyon euroluk paket, Avrupa'nın yeniden inşası ve geleceğini garantileyecek hedeflere ulaşılabileceği anlamına gelmiyor. AB'nin bu yolla dış dünyaya verdiği birliktelik mesajı önemliydi ancak 27 üyeli birlikte var olan pek çok çatlak da gün yüzüne çıkmış oldu."
# Uzayda bir düş gerçek oldu İnsanlığın uzay serüveninde önemli bir dönemeç aşıldı. İnsan yapımı bir araç ilk kez bir kuyruklu yıldıza başarıyla iniş yaptı. 2 Mart 2004 tarihinde fırlatılan Rosetta adlı uzay aracı, 10 yıllık bir yolculuğun ardından 6 Ağustos'ta hedefi Çuryumov Gerasimenko/67P kuyruklu yıldızına ulaşmıştı. Dünya'dan fırlatıldıktan sonra 500 milyon kilometreden fazla yol kat eden Rosetta, ağustos ayından bu yana kuyruklu yıldızın yörüngesinde dolaşıp iniş için uygun yer arıyordu. Sonunda iniş gerçekleşti ve araçta bulunan buzdolabı büyüklüğündeki Philae adlı robot kuyruklu yıldızın yüzeyine indirildi. **"Ay'a iniş gibi"** Avrupa Uzay Ajansı'nın Darmstadt'taki Uydu Kontrol Merkezi'nde bayram havası esiyor. Pek çok bilim insanı, Philae'nin kuyruklu yıldıza inişini, 1969'daki Ay'a iniş ile karşılaştırıyor. Avrupa Uzay Ajansı Genel Direktörü Jean-Jacques Dordain, bunu insan medeniyeti için büyük bir adım olarak nitelendirerek, "İddialı misyonumuz Rosetta tarih kitaplarındaki yerini almıştır. Rosetta ile Dünya gezegeninin kökenine giden kapıyı açıyoruz" diye konuştu. Proje kapsamında yapılacak analizlerle, kuyruklu yıldızın kendisi ve yaklaşık 4,6 milyar yıl önceki güneş sisteminin başlangıcı ile ilgili daha fazla bilgi edinilmesi amaçlanıyor. Araştırmacılar ayrıca aminoasitler gibi organik moleküllerin bulunması durumunda yaşamın başlangıcı ile ilgili bulgulara ulaşmayı da umuyor. **Uzaya antik dönem damgası** Uzmanlar araca ve iniş noktasına isim verirken antik döneme göndermeler yaptı. Araç, Rosetta ya da Rosette olarak anılan taşa atıfla adlandırıldı. Mısır hiyeroglif yazısı, yüzyıllar boyunca unutulmuş "ölü" bir dildi. 1799'da Rosetta Taşı bulununca hiyeroglif yazısının şifresi çözülmüştü. Philae ve Agilkia, Nil nehri üzerinde bulunan ve antik döneme ait uygarlıkların aydınlatılması açısından önem taşıyan iki adanın adı.
# El Bab'da hayatını kaybeden askerlerin sayısı 4'e yükseldi Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında dün geceden bu yana El Bab’da IŞİD ile süren çatışamalarda yaşamını yitiren Türk askerlerinin sayısı 4’e yükseldi. Genelkurmay Başkanlığından akşam saatlerinde yapılan bilgilendirmede Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında IŞİD militanları ile süren çatışmalarda öğleden sonra 2 askerin daha yaşamını yitirdiği duyuruldu. Açıklamada "Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında 8 Şubat 2017 öğleden sonra DEAŞ terör örgütü ile süren çatışmalar esnasında iki kahraman silah arkadaşımız daha şehit olmuştur" ifadeleri kullanıldı. Böylece dün geceden bu yana süren çatışmalarda hayatını kaybeden Türk askerlerinin sayısı 4’e çıktı. TSK'nın sabahki açıklamasında "Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında iki asker şehit oldu, 15 asker hafif yaralandı" diye duyurulmuştu. Genelkurmay Başkanlığı tarafından sabah yapılan ilk açıklamada Fırat Kalkanı operasyonunda Türk ordusunun desteğinde önemli ilerleme kaydeden Özgür Suriye Ordusu'na bağlı kuvvetlerin, IŞİD'in elindeki El-Bab kentini çevreleyen stratejik tepeleri gece saatlerinde ele geçirdiğini açıkladı. Açıklamada, operasyon sırasında düzenlenen hava ve kara taarruzlarında 58 IŞİD militanının öldürüldüğüne yer verildi. **Çavuşoğlu: Sırada Rakka var** Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr başkanlığında Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi toplantısı ardından yaptığı açıklamada, operasyonu değerlendirdi. Çavuşoğlu, "El Bab Operasyonu'nun bir an önce tamamlanması gerekiyor. Bundan sonraki hedef Suriye'de Rakka Operasyonu'dur. Özel kuvvetlerimizi devreye sokabiliriz. DAEŞ (IŞİD) gibi terör örgütlerine bel bağlamamamız lazım" dedi. El-Bab çevresindeki çatışmalar nedeniyle kentin birkaç kilometre kadar güneyine ilerleyen Suriye Ordusu ile Türk birliklerini karşı karşıya getirme tehlikesi doğdu. Muhaliflerin sözcüsü, Türkiye sınırına 30 kilometre mesafedeki El-Bab kentinin batı sırtlarına ÖSO’nun hakim olduğunu söyledi. Gaziantep’te açıklama yapan sözcü, ‘gece saatlerindeki operasyonla IŞİD savunma hattının yarıldığını ve kent yönündeki ilerlemenin devam ettiğini’ belirtti. **Trump’tan işbirliği sinyali** Fırat Kalkanı harekatı ağustos ayında IŞİD’in Türkiye yönündeki ilerleyişini durdurmak ve ABD desteğinde IŞİD’e karşı mücadele veren Kürt gruplarının Fırat nehrinin batı yakasına geçmesine mani olmak amacıyla başlatılmıştı. Suriye ordusu son haftalarda müttefik milis gruplarının da yardımıyla El-Bab yönünde ilerlemiş ve kente giden ana arterin Suriye birliklerince kapatılmasıyla El-Bab tamamen kuşatılmıştı. Londra’daki Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün direktörü Rami Abdulrahman IŞİD yapılanmasının yeniden toparlanabilmesinin zor olduğunu, hatta örgütün çözülme içinde de olabileceğini belirtti. ABD Başkanı Donald Trump ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde El-Bab, Rakka ve diğer Suriye kentlerinin IŞİD’den kurtarılması için birlikte çalışılmasının kararlaştırıldığı açıklanmıştı. Beyaz Saray’ın görüşmeyle ilgili açıklamasında, ‘Türkiye’nin IŞİD ile mücadeleye katkıda bulunmasından Amerikan yönetiminin memnuniyet duyduğunu’ belirtilmişti.
# Almanya'dan Taner Kılıç ve İdil Eser çağrısı Yeni DW'nin **beta** sürümüne herkesten önce göz atın. Görüşünüzü bize bildirerek yeni DW'yi daha da geliştirmemize yardımcı olabilirsiniz. Federal Meclis İnsan Hakları Komisyonu, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ile örgütün Türkiye direktörü İdil Eser’in serbest bırakılmasını talep etti. Alman Federal Meclisi İnsan Hakları Komisyonu, Uluslararası Af Örgütü'nün (Amnasty International) Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ile örgütün Türkiye direktörü İdil Eser’in de aralarında bulunduğu insan hakları savunucularının serbest bırakılmasını talep etti. Federal Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Hristiyan Demokrat Birlik partili (CDU) Matthias Zimmer Berlin'de yaptığı açıklamada, Türkiye'de gözaltına alınan insan hakları savunucularına yöneltilen suçlamaları kavramanın mümümkün olmadığını söyledi. Matthias Zimmer, Taner Kılıç ile İdil Eser'in Türkiye'de insan haklarının daha iyi korunma altına alınması için yıllardan beri büyük kişisel bir özveri ile faaliyet gösterdiklerini vurguladı. Onların gözaltına alınmasının olumsuz bir emsal oluşturduğuna dikkat çeken Zimmer, bu son gelişmenin Türkiye'deki insan hakları durumunun aşırı derecede kötüleştiği izlenimini güçlendirdiğini de sözlerine ekledi. Aralarında Af Örgütü'nün Türkiye Direktörü İdil Eser'in de bulunduğu 10 insan hakları savunucusu 5 Temmuz'da Büyükada'da bir seminer için toplandıkları otelde gözaltına alınmıştı. Büyükada'da gözaltına alınanlar arasında bir Alman vatandaşının da bulunduğu bildiriliyor. Af Örgütü'nün Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç ise 6 Haziran'da İzmir'de Gülen hareketine yönelik soruşturma kapsamında 22 avukat ile birlikte gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı.
# Yeşil enerji devrimine doğru Almanya bir yıl önce enerji dönüşümünde karar kılmıştı. 2022 yılına kadar nükleer enerji santralleri kapanacak ve yerini yenilenebilir enerjiler alacak. Başbakan Angela Merkel kararda ısrarcı olduklarını yineledi. Almanya’nın yeşil enerji darboğazı rüzgâr türbinlerinin azılığından ya da havanın sık sık kapanmasından değil, elektriği üretildiği yerden tüketiciye ulaştıracak hatların yetersizliğinden kaynaklanıyor. En büyük sorun,yeşil enerjinin en çok üretilebildiği yerlerdeki nakil hatlarının yeterli kapasitede olmaması. Almanya Başbakanı Angela Merkel nakil hatlarının en kısa zamanda tamamlanmasıyla Almanya'nın yeşil enerji devrimini hedeflediği tarihte gerçekleştireceğine olan inancını kaybetmiş değil. Başbakan Merkel, Bonn'daki Federal Nakil Hatları Kurumu'na yaptığı ziyaret sırasında sözü dolaştırmadan konuya girdi ve enerji dönüşümünün gerçekleştirilemeyeceğini savunanlara seslendi: "Enerji dönüşümünü, bir yıl önce kararlaştırdığımız şekilde hedefe ulaştırabilecek durumdayız. 2022 yılına kadar nükleer enerji santrallerini kapatma kararının değişmesi söz konusu değil. Son derece iddialı, heyecan verici ve bütün dünyada dikkatle izleneceğinden emin olduğumuz bir proje başlatmış bulunuyoruz." Başbakan Merkel'e Bonn'daki temasları sırasında Ekonomi Bakanı Philipp Rösler ve yeni Çevre Bakanı Peter Altmaier de eşlik etti. Federal Nakil Hatları Kurumu'nda hükümet üyelerine, elektrik şebekesinin genişletilmesiyle ilgili planlar tanıtıldı. **'Nakil hatları genişletilmeli'** Ekonomi Bakanı Rösler, çevre dostu enerjiyi Almanya'nın her köşesine ulaştıracak olan nakil hatlarının enerji dönüşümünde son derece önemli rol oynadığını belirtti: "Bu mastır plan ve çıkarılacak yasalar temelinde elektriği taşıyacak olan kablolara hat çizecek ve ülkenin kuzey-güney bağlantısını en kısa zamanda tamamlamak için hemen kolları sıvayacağız. Almanya'nın kuzeyindeki elverişli hava şartları sayesinde bol miktarda üretilen yeşil enerjinin ülkenin güneyine ve batısına ulaştırılması gerekiyor. Bunun için nakil hatları ağının genişletilmesi şart." Başbakan Merkel'e sunulan elektrik nakil hatlarını genişletme planı nakil hatlarını işleten kuruluşların önümüzdeki on yıllık ihtiyacını karşılayacak bütün tedbirleri kapsıyor. **'Elektrik otobanları'** Çevre Bakanı Peter Altmaier "elektrik otobanları" olarak adlandırdığı nakil hatlarının güvenilir olmasına büyük önem verdiklerini dile getirdi: "Elektriği taşıma kapasitesi ne kadar artar ve ne kadar modern teknolojiler kullanılırsa, yenilenebilir enerjiyi tam kapasite kullanma imkânımız o kadar artar. Maliyeti mümkün derece düşük tutmak da en az istikrarlı enerji ikmali kadar önemlidir." Almanya'nın elektrik şebekesi merkezi dağıtım sistemli olduğundan çok merkezli yeşil enerjinin yapısına uygun değil. Yetkili bakanlığın hesaplarına göre elektrik şebekesine 1 800 kilometrelik ilave yapılması gerekiyor. İlk yılda sadece 200 kilometre uzunluğunda ek hat çekilebildi. Enerji dönüşümünü gerçekleştirip Almanya'yı yüzde yüz yeşil enerjiye taşıyacak olan yeni elektrik şebekesinin 20 milyar Euro'ya mal olacağı tahmin ediliyor.
# AB Zirvesi yine ekonomi ağırlıklı Brüksel'deki liderler zirvesinde ekonomik büyüme ve ekonomi politikaları masaya yatırılıyor. Liderlerin ayrıca Sırbistan’a resmi üye adaylığı statüsü vermesi bekleniyor. Euro krizinin başlangıcından bu yana, her AB Zirvesi öncesinde AB Komisyonu Başkanı’nın devlet ve hükümet başkanlarına dramatik çağrılarda bulunması, artık neredeyse kanıksanan bir durum. Ancak José Manuel Barroso, zirve öncesinde, basına karşı daha çok iyimser bir izlenim vermeye çalışıyor. Yunanistan’a yardım paketinin yolda olduğunu, ülkedeki reformların işlediğini belirten Barroso, mali paktın da milli bütçeleri disipline edeceğini kaydediyor. Barroso, "Burnu yukarda görünmek istemiyorum ama, Yunanistan’da kalkınmaya dönüş için gerekli temelleri attığımıza yavaş yavaş inanabiliriz. Avrupa ekonomisinde, tahminlerimize göre bu yıl hafif bir durgunluk bekleniyor, fakat yılın ikinci yarısında ekonominin tekrar büyümeye başlaması bekleniyor. Bu nedenle zirve, daha öncekilerden daha az dramatik geçecektir. Siz de, daha az dramatik buluşmaların kimseye zararı olmayacağı hususunda bana katılıyorsunuzdur." şeklinde konuşuyor. Barroso’nun bu mesajı aslında şaşırtıcı, zira, mali pakt konusunda çoğu lider metni zirvede imzalayacaklarını açıklasalar da, İrlanda hükümetinin paktı referanduma sunacağını duyurması yeni tereddütlere yol açtı. **Yunanistan endişelendiriyor** Ayrıca özellikle Yunanistan konusunda çoğu hükümet henüz bir rahatlamanın söz konusu olamayacağı görüşünde. Tasarruf önlemleri ve reformlar istenildiği hızda yürümüyor, ekonomik veriler giderek daha kötü bir tablo çiziyor, Yunan halkı ise kemer sıkma politikasına karşı sokaklara dökülüyor. Bu nedenle kreditör ülkeler Atina’ya yardımın ne kadar mantıklı olduğunu giderek artan bir şekilde sorguluyor. Yunanistan’da ise öfkeli göstericiler, protestolarda Avrupa Birliği’nin bayrağını yakmaya başladı. Avrupa Parlamentosu’nun Başkanı Martin Schulz, Salı akşamı Yunan Parlamentosu önünde yaptığı konuşmada çaresizliğini dile getirdi. Schulz, "Birlik ve barışın, demokrasi ve dayanışmanın bir sembolü olan Avrupa bayrağının şimdi sadece sizin ülkenizdeki değil, birçok ülkedeki bazı kişiler için, kişisel çıkarların ve söz hakkının elinden alınmasının sembolü haline gelmesi, Atina’daki, Yunanistan’daki ve tüm Avrupa’daki durumun ne kadar dramatikleştiğini bize göstermiş olmalı." dedi. Almanya'nın muhalefeti yüzünden ikinci zirve iptal Bu arada zirvede görev süresinin 2,5 yıl uzatılması ve Euro Bölgesi zirvelerine başkanlık etmesi yönünde karar alınması öngörülen AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, Avrupa İstikrar Mekanizması’nın genişletilmesi konusunda Almanya’nın muhalefeti sürdüğü için, Brüksel’deki zirvenin hemen akabinde Euro Bölgesi liderlerini bir araya getirmesi planlanan ikinci zirveyi iptal etti. **Sırbistan'a resmi üye adaylığı** AB devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren zirvenin uzun bir aradan sonra ilk kez dış politik bir gündemi de var. Zirvede Kosova ile önemli bir anlaşma imzalayan Sırbistan’a resmi üye adaylığı statüsünün verilmesi öngörülüyor. Dışişleri bakanları toplantısında verilmesi beklenen karar, Romanya’nın sürpriz muhalefeti yüzünden liderler zirvesine kalmıştı. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, pürüzlerin zirve başlamadan giderileceği kanısında. Kosova ve Sırbistan'ın, koyulan kriterlere uyduklarını, kendilerinin de Avrupalılar olarak sözlerini tutacaklarını söyleyen Westerwelle, liderler zirvesinde sonuca varılacağına inandığını belirtti. **AB'den Suriye çağrısı** Avrupa Birliği üyelerinin ayrıca Suriye’de muhalefete uygulanan şiddetin sona ermesi ve Güvenlik Konseyi’nin Suriye halkına olan sorumluluğunu yerine getirmesi, yani Rusya ve Çin’in Esad rejimini eleştiren kararları veto etmemesi yönünde tekrar çağrı yapması bekleniyor. Liderlerin ayrıca Kuzey Afrika ülkelerine demokrasi ve ekonomik düzelme çabalarında destek önermesi planlanıyor.
# 03.06.2011 - Avrupa basınından özetler Bugünkü Avrupa basınının ağırlıklı konuları, EHEC bakterisinin yol açtığı enfeksiyonun giderek yayılmasıyla Alman hükümetinin nükleer santralleri 2022 yılında kapatma kararı. Muhafazakâr Fransız gazetesi **Le Figaro**, Almanya’nın kuzeyinde ortaya çıkan, kısa süre içinde başka ülkelere de sıçrayan EHEC bakterisinin yol açtığı enfeksiyonları masaya yatırıyor. Gazetenin yorumu şöyle: "EHEC skandalı Avrupa’nın birçok konuda görüş birliği içinde olmadığını gösteren bir örnek. Her ülke kendine göre tavır takınıyor. Almanya ölümcül salatalıklar yüzünden İspanya’yı suçluyor. Elbette ulusal bir sorun olan nükleer enerji ve santraller konusunda Berlin tek başına hareket ederek, nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldı. Göç konusunda ise İtalya Fransa ile tartışarak, AB kurallarını ihlâl ediyor. Yunanistan’ın borç krizinde çıkan sürtüşme de cabası. AB’nin yöneticileri, AB Konsey Başkanı Herman von Rompuy, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ve AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, muhtelif cephelerdeki çatlakları kapatmaya hiçbir katkıda bulunmadı." İtalya’dan **La Stampa** ise aynı konuyla ilgili yorumunda, EHEC karşısında Avrupa’nın bocaladığı görüşünü savunuyor: "Avrupa’yı kasıp kavuran, esrarengiz EHEC salgınını taşımakla suçlanan, Endülüs’ten gelen salatalıklar beraat ettiğinden beri Avrupa’da büyük bir şaşkınlık ve karmaşa hakim. Şimdi bu feci bakterinin kaynağı sıfırdan aranıyor. 2012 yılında dünyanın sonunun geleceğini iddia eden internet sayfaları, kanlı ishale yol açan EHEC bakterisinin bu sonda rol oynayıp oymayacağını soruyor. Henüz bir felaket filminde değilsek de, bu çeşit yeni bulaşıcı hastalıklarla mücadelede izlenen stratejiye daha fazla kafa yorulduğu görülüyor. Antibiyotik benzeri, bu bakteriye karşı etkili olacak mucize bir ilacın geliştirilmesine çalışılıyor. Kesin olan bir nokta var: Her bulaşıcı hastalığa kısa zamanda çare bulunabileceğine inanma devri geride kaldı. Bir başka Fransız gazetesi, Katolik **La Croix** ise aynı konuyla ilgili yorumunda, EHEC skandalının Avrupa’da işbirliği ve dayanışmanın ne kadar gerekli olduğunu ortaya çıkardığını yazıyor: "Bugüne dek kaynağı bilinmeyen bir bakteri ile ortaya çıkan bu tehdit, dayanışma içinde olunması yönünde bir tepkinin ortaya çıkmasını beraberinde getirmeli. Ancak Avrupalılar ne yazık ki bunun tam tersini yapıyorlar. Çok aceleci biçimde, düşüncesizce yöneltilen suçlamalardan sonra ülkeden ülkeye değişen tek taraflı önlemler alındı. Oysa bu kriz sıkı bir işbirliğini zorunlu kılıyor. Alman Risk Değerlendirme Enstitüsü Fransız Gıda Güvenliği Ajansı uzmanlarıyla birlikte bakterinin teşhisi için ortak bir metot geliştirdi. İtalya’da bir laboratuar da bu konuda çalışıyor. Bu, doğru bir yol. Bu işbirliği genişletilmeli. Herkesin başına gelebilecek bu tehdide karşı ihtiyatlı bir seferberlik sağlanması elzemdir." Bugünkü gazetelerde yer bulan bir başka konu ise Alman hükümetinin nükleer enerjinin 2022 yılından devre dışı kalması yönürdeki kararı. Danimarka’dan sağ liberal **Jyllands-Posten** gazetesi bu kararı şöyle değerlendiriyor: "Almanya Başbakanı Angela Merkel’in nükleer enerji konusunda sergilediği 180 derecelik dönüş, bu enerjinin Almanya’ya ait olmadığını savunan Alman seçmenlerin karşısında kesinlikle diz çökülmesi anlamına geliyor. Aslında bu genel tutum, Fukuşima’daki kaza öncesinde de böyleydi, ama kazayla birlikte güçlendi. Merkel yeniden seçilmek arzusunda. Nükleer santrallerin süresinin uzatılmasında ısrar etmesi, nükleer santraller konusunda hükmünü çoktan veren seçmenin gözünde siyasi intihar olurdu. Almanya aldığı yeni kararın ağır bedelini ilerde ödeyecektir."
# İsrail, Filistin ile teması kesti İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Mahmud Abbas liderliğindeki yeni Filistin yönetimi silahlı gruplara karşı harekete geçene kadar ilişkilerin askıya alınmasına karar verildiğini söyledi. Filistinli militanların son saldırıları Şaron'un tepkisine neden oldu İsrail Başbakanı Ariel Şaron, radikal dinci Filistinli militanların İsrail askerlerine yönelik son saldırısına tepki olarak Filistin hükümetiyle ilişkilerini askıya aldı. Şaron’un bir sözcüsü, "Başbakan Şaron, Filistinliler şiddetin önüne geçmek için gerekli önlemleri alıncaya kadar onlarla görüşmeler yürütmek istemiyor" dedi. Filistin’in yeni Başkanı Mahmud Abbas ise militan gruplarla ateşkes için görüşmeler yürüteceğini, ancak İsrail’in istediği gibi şiddete başvurmayacağını duyurdu. Abbas bugün yemin ederek resmen görevine başlayacak. **İsrail: "Abbas failleri biliyor!"** Bu arada üst düzey bir İsrail hükümet yetkilisi Mahmut Abbas’ın Gazze Şeridi’nde düzenlenen saldırının faillerini tanıdığını ileri sürdü. AFP Ajansı’nın haberine göre, adının açıklanmasını istemeyen İsrailli yetkili, 6 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı düzenleyen militanların eyleme giderken Filistin güvenlik güçlerine ait bir kontrol noktasından geçtiğini belirlediklerini söyledi.**Solana: "Abbas'a şans tanınsın"** Avrupa Birliği dış politika ve güvenlik yöneticilerinden Javier Solana ise Mahmut Abbas’a teröre karşı gereken tavrı almaya çağırdı. "Bild am Sonntag" gazetesine konuyla ilgili görüşlerini yazan Solana, Gazze saldırısının teröristlerin huzur vermeyeceğini bir kere daha gösterdiğini kaydetti. Solana, İsrail’e de Abbas’a şans tanımaya davet etti.**Konu, Mısır'a açıklanacak** İsrail’in Filistin ile ilişkilerini askıya alma kararını Mısır’a da aktaracağı öğrenildi. İsrail Radyosu’nun haberine göre, temaslarda bulunmak üzere İsrail Dışişleri Bakanlığının iki üst düzey görevlisi Mısır’a gidecek. İsraillilerin, Mısır istihbarat örgütü başkanı Ömer Süleyman ve Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt ile biraraya gelecekleri belirtildi.
# ABD Yemen savaşı için Suudi jetlerine yakıt ikmali yapmayacak ABD ile Yemen’deki savaş için Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan koalisyonun, ABD’nin koalisyona havada yakıt ikmali sağlamaması konusunda anlaştığı belirtildi. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, ABD'nin Yemen’de savaşan koalisyon jetlerine yakıt ikmali yapmayacağını belirtti. Suudi Arabistan, Ekim ayının başında İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı nedeniyle baskı altında. ABD Başkanı Donald Trump da Kaşıkçı olayından ötürü Riyad yönetimine yeteri kadar baskı uygulamadığı için eleştiriliyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon tarafından yapılan açıklamada "Yakın zamanda Suudi Arabistan ve Koalisyon, Yemen'de havada yakıt ikmalini bağımsız olarak yapabilmek için kapasitesini artırdı. Bunun ve ABD ile istişarenin sonucunda Koalisyon, Yemen’deki operasyonlarında (ABD'nin) hava yakıt ikmali desteğinin durdurulmasını talep etti" denildi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan ABD Savunma Bakanı Jim Mattis de konunun ABD hükümetine danışıldığını ve Washington yönetiminin bu kararı desteklediğini belirtti. Mattis aynı zamanda sivil ölümlerini azaltmak ve insani girişimleri artırmak amacıyla koalisyon ile çalışmalara devam ettiklerini de ifade etti. yemen2de 2015'ten bu yana devam eden savaş nedeniyle yaklaşık 10 bin insanın hayatını kaybettiği belirtiliyor Suudilere ait *Al Arabiya al-Hadath* isimli televizyonun yayınladığı verilere göre Suudi Arabistan’ın yakıt ikmali için 23 adet uçağı bulunuyor. Bunlardan altı tanesinin Yemen’deki savaş için kullanıldığı ifade edildi. Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise altı adet yakıt ikmal uçağının bulunduğu kaydedildi. Televizyon kanalı, ABD'den boşalan havada yakıt ikmal ihtiyacının bu uçaklarla kolaylıkla doldurulabileceğini belirtti. Adını vermeden *Reuters* haber ajansına konuşan ABD'li yetkililer de ABD'nin bu desteğini kesmesinin Yemen'deki savaşa çok büyük bir etkisinin olmayacağını söyledi. **ABD'den barış görüşmeleri çağrısı** ABD yönetimi geçen ay yaptığı açıklamalarda Yemen’de savaşan taraflara silahları bırakma çağrısı yapmış ve 30 gün mühlet vererek, barış görüşmelerine başlanmasını istemişti. ABD’nin bu çağrısına Birleşmiş Milletler ile başka ülkelerden de destek gelmişti. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Kasım ayının başında yaptığı açıklamada bu ay içerisinde barış görüşmelerine başlanacağını belirtmişti. Yemen'deki iç savaşta merkezi yönetimi destekleyen Suudi Arabistan liderliğindeki ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de dâhil olduğu koalisyon güçleri, İran destekli Husilere karşı savaşıyor. Suudi koalisyonunun Mart 2015'te müdahale ettiği ülkede taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamıyor. Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon Cuma günü bir açıklama yaparak Yemen'in Kızıldeniz kıyısındaki Hudeyde kentinin ele geçirilmesi için yeni bir harekâta başladıklarını duyurdu. BM tarafından dünyanın en büyük insani krizi olarak nitelendirilen iç savaşta yaklaşık 28 milyon nüfuslu ülkede yaklaşık 10 bin insanın hayatını kaybettiği, 15 milyondan fazla Yemenlinin temel sağlık hizmetlerinden mahrum kaldığı ve açlık sınırında olduğu tahmin ediliyor.
# Vergi kaçakçılığıyla mücadele sertleştirildi Borç krizindeki Yunanistan, bütçe gelirlerini artırmak için çözüm arayışlarını sürdürüyor. Hükümet, vergi kaçakçılığıyla mücadelede sert önlemler uyguluyor. Yunanistan'da son günlerde küçük çapta bir devrim yaşanıyor. Tüm dünyaya boru ve hortum ihraç eden ülkenin önde gelen iş adamlarından Yorgo Petzetakis gözaltına alındı. Petzetakis'in yaklaşık iki milyon euro vergi kaçırdığı iddiasıyla yargılanması bekleniyor. Yunanistan'ın nüfuzlu isimlerinden televizyon yapımcısı ve yayımcı Kostas Giannikos da elleri kelepçelenerek gözaltına alındı ve vergi borçları nedeniyle hâkim karşısına çıktı. Maliye çevrelerinde tutuklamaların devam edeceği ifade ediliyor. Atina Üniversitesi iktisat profesörlerinden Panayotis Petrakis, Yunanistan'da her yıl en az beş milyar euro vergi kaçırıldığını hesapladıklarını kaydediyor. Maliye Bakanlığı'nın vergi borçlularına karşı tavrını sertleştirmesinin önemli sembolik bir etkisi olduğunu vurgulayan Petrakis, ancak bunun yapılış tarzından rahatsız. Petrakis, "'Şu andan başlayarak tutuklamalar medyatik bir şekilde yapılacak' parolasıyla yola çıkan bu planlı kıyım açıkçası beni rahatsız ediyor. Bu durum toplum huzuruna gölge düşürüyor" yorumunu yapıyor. **'Olay manşetlere taşınmamalı'** Petrakis maliyenin işi manşetlere taşımak yerine etkin bir şekilde çalışmasının çok daha uygun olacağı görüşünde. Atinalı ekonomist, vergisini ödemeyenleri diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hukukî yaptırımların beklemesi gerektiğine işaret ediyor. Petrakis'e göre bu noktada sadece maliyeye değil, aynı zamanda siyasi çevrelere de görev düşüyor. Ekonomi profesörü, siyasi çevrelerin bunun için gerekli olan hukuki çerçeveyi oluşturmakla görevli olduklarını vurguluyor. Ancak Petrakis siyasi sistemin ayakta kalabilmek için, gerekli reformları engellediğine, on yılların getirdiği, devletteki kemikleşmiş yapının her türlü ilerlemeyi bloke ettiğine dikkat çekiyor. Evangelos Venizelos **Tarih geçen hafta kesinleşebildi** Maliye Bakanı Venizelos vergi kaçıranları aylardır, isimlerini kamuoyuna açıklamakla tehdit ediyor. Venizelos ekim ayında tüm bu isimleri bir hafta içinde açıklayacakları ültimatomunu vermişti. Fakat daha sonra veri güvenliği nedeniyle bu girişimi ertelemek zorunda kaldı. Vergi borçlarının kapatılması için öngörülen son tarih geçen hafta kesinleşebildi. Maliye Bakanı, bu tarihe kadar bildirimde bulunmayanların isimlerinin internette ifşa edileceğini ve haklarında adli işlem başlatılacağını duyurdu. Atinalı siyaset uzmanı Dionisis Gousetis ise bunun gerçekten yapılacağından şüpheli. Gousetis kaygısını "Hepimiz merakla vergi borçlularının listesini bekliyoruz ama listenin yayınlanma tarihi sürekli erteleniyor. Kendime ‘Acaba bu süre zarfında vergi kaçakçıları, kaçırdıkları vergilere bir kılıf bulmak için bir şans daha mı elde ediyorlar' diye sormadan edemiyorum" sözleriyle ifade ediyor. **Daha önce de benzer tehditler yapılmıştı** Gousetis Yunanistan'da siyasetçilerin daha önce de birçok kez vergi kaçakçılarını teşhir etmekle tehdit ettiğine, ancak bunun daha sonra hayata geçirilmediğine dikkat çekiyor. Siyaset uzmanı, dolayısıyla kayıt dışı ekonominin milli gelirdeki payının yüzde otuzu bulmasının hiç şaşırtıcı olmadığını söylüyor. Borç krizinin en çok dar gelirlileri ve orta direği etkilediği düşünüldüğünde Gousetis, Yunanistan'ın yeni başbakanı Lukas Papadimos'un yüksek gelirlileri ve vergi kaçakçılarını ellerini ceplerine sokmaya zorlamasının halkın tasarruf önlemelerine daha ılımlı yaklaşmasını sağlayabileceği görüşünde. Ancak siyaset uzmanı, Papadimos'un bu konuda Yunanistan'daki büyük partilerden destek görmesini pek beklemediğine işaret ediyor. Gousetis, "İki büyük parti her ne kadar koalisyon hükümetinde anlaşmış olsa da kayıtsız şartsız başbakanı destekleyeceklerini düşünmüyorum" şeklinde konuşuyor. **Tehdit az da olsa işe yaradı** Maliye Bakanı Venizelos'un tehdidi en azından küçük çapta vergi borcu olanların gözünü korkutmuş görünüyor. Birçok kişi vergi borçlarını ödemek için vergi dairelerine başvurdu. Bu sayede hükümet devede kulak gibi görünse de, dört milyon eurodan fazla vergi borcunu hazineye kazandırmış oldu. Yunanlar devlete yaklaşık 40 milyar euro borçlular. Uzmanlar, ödenmeyen vergi borçlarının neden olduğu yıllık kaybın yaklaşık 4 milyar euro olduğunu tahmin ediyor.
# People dergisi en güzelleri seçti People dergisi, "Pretty Woman" ile kariyerinde büyük çıkış yapan 3 çocuk annesi, 42 yaşındaki oyuncu Julia Roberts'ı "Dünyanın En Güzel İnsanı" seçti. Julia Roberts, "Pretty Woman" ile kariyerinde büyük çıkış sağladı Dünyanın en ünlü magazin dergilerinden People Dergisi geleneksel "en güzeller listesi"ni açıkladı. Her yıl açıklanan "en güzel 100 insan listesi", dünyaca ünlü starlar tarafından yakından takip ediliyor. Güzellerin en güzeli olmak isteyen ünlüler, kendileri kadar rakiplerinin de hangi basamakta olduğuna bakmayı ihmal etmiyor. Julia Roberts'in mükemmel diye tabir edilen gülüşü 20 yıl önce Pretty Woman (Özel bir kadın) filmiyle keşfedilmişti. Erin Brockovich ( 2000) filmindeki performansıyla en iyi kadın oyuncu Oscar'ını da alan Roberts, geçen uzun yıllar ve üç çocuğun ardından, hâlâ güzeller arasında en güzel seçilmeyi başarabiliyor. Ünlü aktristin rol arkadaşlarından George Clooney, Roberts'in demode olamayacak bir güzellik olduğunu belirterek, güzelliğinin kişiliğiyle bir bütün olduğunu ifade etti. Scarlett Johansson, "en güzeller" listesine alınan bir başka isim oldu **Yeni film öncesi moral oldu 42 yaşındaki Roberts'ın en güzel seçilmesinin de, yeni filmi Eat, Pray, Love öncesinde iyi bir motivasyon olacağı düşünülüyor. 2010 En güzeller 100 listesinde hemen her yıl listede boy gösteren ünlüler yer almaya devam ediyor. En güzeller listesinde kadınlarda Jennifer Lopez, Jennifer Aniston ve Scarlett Johansson, erkeklerde ise ChanningTatum, Jake Gylenhaal ve Robert Pattinson ön sıralarda yer alıyor.**
# Nowitzki’nin forması Dallas’ta tavana asıldı Almanya'nın yetiştirdiği en ünlü sporculardan, basketbol ikonu Dirk Nowitzki, 21 yıl formasını giydiği NBA takımı Dallas Mavericks tarafından forması tavana asılarak onore edildi. Böylece, başta NBA olmak üzere dünya çapında çok sayıda basketbol liginde uygulanan geleneğe göre Nowitzki'nin 41 numaralı forması emekli edilmiş oldu. Bu da, bundan böyle Mavericks takımında hiçbir oyuncunun bu sırt numarasını taşımayacağı anlamına geliyor. "41 Forever" başlığı altında, American Airlines Center'de düzenlenen törene, eşi Jessica Olsson ve çocukları Malaika, Max ve Morris ile katılan 43 yaşındaki Nowitzki, yaptığı konuşmada taraftarlara ve ailesine, kendine verdikleri destek için teşekkür etti. Dallas Mavericks – Golden State Warriors (99:82) karşılaşması öncesinde düzenlenen ve 20 dakika süren törende, 2011 yılında Nowitzki öncülüğünde NBA şampiyonu olan ve aralarında şu an Mavericks'in koçluğunu yapan Jason Kidd'in de olduğu Dallas ekibinin tüm oyuncuları hazır bulundu. Ayrıca törene NBA Başkanı Adam Silver ve Dallas Mavericks Kulüp Başkanı Mark Cuban da katıldı. En başarılı yabancı oyuncu NBA'de 14 kez Allstar seçilen Nowitzki, Dallas Mavericks tarihinin en fazla sayı atan, en çok maça çıkan, en çok ilk beşte başlayan, en fazla dakika alan, en çok ribaund toplayan, en fazla üç sayı ve serbest atış isabeti bulan ve en çok blok yapan oyuncusu konumunda bulunuyor. Nowitzki ayrıca, 21 yıllık kariyerinde attığı 31 bin 560 sayı ile, NBA'de en fazla sayı atan yabancı oyuncu unvanına sahip. Alman sporcu tüm oyuncular arasında ise attığı sayı açısından, Kerim Abdulcabbar, Karl Malone, LeBron James, Kobe Bryant ve Michael Jordan'ın ardından NBA tarihinin en başarılı 6. ismi. Dallas'ta halihazırda bir caddeye de adı verilen Dirk Nowitzki'nin, Mavericks'in maçlarını oynadığı American Airlines Center'in önüne yakında heykeli dikilecek.
# 17.03.2014 - Avrupa basınından özetler Avrupa basınının ağırlıklı konusunu, Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde dün yapılan referandumda Rusya'ya bağlanma kararının çıkması oluşturuyor. Danimarka'nın liberal **Politiken** gazetesi Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili, 'Türkiye ve AB birbirine yaklaşmak zorunda' başlıklı yorumda, şu satırlara yer veriyor: "AB Türkiye'ye kapanmamalı ve Türkiye'nin bağlayıcı işbirliğine dayalı eşdeğer partner olduğu düşüncesinden vazgeçmemeli. Türkiye'nin birkaç yıl içinde AB'ye üye olabileceğine inananların sayısı az. Avrupa ile Ortadoğu arasında, sınırdaki bu büyük ülkenin önünde uzun bir yol var. Ancak Türkiye'nin üyelik perspektifi korunmalı ve AB Türkiye ile her alandaki işbirliğinin genişletilmesiyle daha fazla meşgul olmalı. Burada önemli olan, Türkiye ve AB'yi adım adım yakınlaştıracak, karşılıklı bağımlılığı güçlendirek sürecin devam etmesidir. Ukrayna umutsuz bir alternatif olarak kalacaktır." Fransız **L'Opinion** gazetesi, Kırım referandumu ile ilgili yorumunda şu satırlara yer veriyor: "Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Avrupa'da savaş sonrasında ortaya çıkan, sınırların kuvvet kullanılarak değiştirilemeyeceği tabusunu yıktı. Putin, Almanya'nın etkisiyle Rusya'nın kıta güvenlik mimarisine entegre edilmesi hedefini güden Avrupa politikasını uzun yıllar için tehlikeye atmış oldu. Moskova Batı'nın ekonomik sistemine entegre olma yönündeki 25 yıllık çabasından vazgeçti. Vladimir Putin'i hiç kimse ve hiçbirşey tavrını değiştirmeye ikna edemedi. Ne Amerika'nın tehditleri, ne Almanya Başbakanı Angela Merkel'in diplomatik çabaları, ne de Çin'in sessiz kınamaları. Avrupa'nın uzun vadede Rusya'ya olan enerji bağımlılığından kurtulması çıkarına olur." Bir başka Fransız gazetesi **Le Figaro** ise, 'Diplomasi yerine sertlik' başlıklı yorumunda şu görüşte: "Eğer Moskova aniden tereddüde kapılmazsa, Kırım Yarımadası'nın ilhakı, Batı'nın yaptırımları ve Rusya'nın misillemelerinden oluşacak bir dönemin başlamasına yolaçacak. Diplomasinin başarısız olduğu yerlerde sertlik ve katiyet uygulanarak ihtilafın baş aktörlerinin ihtiyatla uzlaşmaya hazır hale getirilmeleri sağlanır mı? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geleceğe bakıp, Kırım'ın yeni bir Soğuk Savaş'ın başlatılmasına değmeyeceğini farketmelidir." İspanya'dan sağ liberal **El Mundo** gazetesi, 'Kırım referandumu dünya barışı için tehlike anlamına geliyor' başlıklı yorumunda şu görüşleri savunuyor: "Kırım Yarımadası'ndaki referandum yasa dışıydı ve uluslararası hukuka göre de geçersizdir. Kırım'ın Rusya tarafından maskelenmiş biçimde ilhak edilmesi, dünya barışı için tehlike anlamına geliyor. Uluslararası hukukun skandal boyutunda ihlal edilmesinin ardından Batılı güçler ile Rusya arasındaki ilişkilerde kırılma olması beklenebilir. Bunun ekonomik olarak cezalandırma ve jeostratejik istikrarsızlık gibi Avrupa'yı geçmişte felakete götüren sonuçları olabilir. Soruna siyasi çözüm bulunmasında ısrar edilmeli. Ancak aranacak çözümün Moskova'nın emrivakileriyle bağdaştırılması mümkün olmayacaktır."
# Nükleer pokerde Washington hamlesi Türkiye ve Brezilya’nın girişimiyle İran’la imzalanan nükleer takas antlaşmasının ardından ABD’den, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin İran’a yeni yaptırımlar konusunda uzlaşmaya vardığı haberi geldi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip daimi üyeler, İran'ın nükleer programı konusunda aylar süren tartışmaların ardından izlenecek strateji üzerinde uzlaşmaya vardı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Washington'da yaptığı açıklamada İran'a yönelik yeni yaptırımlara mesafeyle yaklaşan Rusya ve Çin'in de hazırlanan yeni tasarıyı kabul ettiğini belirtti. Ancak yeni yaptırımların hayata geçirilebilmesi için BM Güvenlik Konseyi'nde yapılacak oylamada da bu müeyyidelerin onaylanması gerekiyor. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Natanz Nükleer tesisinde incelemelerde bulunurken Clinton, hazırlanan tasarının gün içerisinde tüm BM Güvenlik Konseyi üyelerine iletileceğini söyledi. Diplomatik kaynakların verdiği bilgiye göre, BM Güvenlik Konseyi'nde salı günü İran konusu görüşülecek. ABD Dışişleri Bakanı, tasarının içeriği ile ilgili detayları dile getirmezken, hazırlanan metnin güvenlik konseyi daimi üyeleri ve Almanya ile yakın işbirliği içinde tamamlandığını kaydetti. ABD dışında BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'nın veto hakkı bulunuyor. İngiltere ve Fransa ABD gibi uzun süredir İran'a uranyum zenginleştirme çalışmalarından vazgeçmediği için yeni yaptırımlar getirilmesini istiyor. Çin ve Rusya ise bu öneriye mesafeyle yaklaşıyor, diyalog yolunun tercih edilmesini benimsiyordu. İran'ın Buşehr Nükleer Santrali **" Taktik işe yaramadı "** **Clinton'un İran'a yaptırımlar konusunda anlaşıldığına dair açıklamasının zamanlaması ise sürpriz oldu. Önceki gün Brezilya ve Türkiye'nin girişimiyle İran, uranyum zenginleştirme işleminin yurtdışında yapılmasını öngören anlaşmaya imza attı. Anlaşmaya göre, düşük oranda zenginleştirilmiş 1200 kilogram uranyum 120 kilogram yakıtla değiştirilecek ve takas işlemi Türkiye'de yapılacak. İran'ın bu adımı, ülkeye yeni yaptırımlar getirilmesine karşı çıkan taraflarda, bir uzlaşma mesajı olarak algılanırken, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Senato'da yaptığı açıklamada İran'ın bu manevrasının işe yaramadığı sinyalini verdi.** Türkiye ve Brezilya’nın girişimiyle İran’la nükleer takas anlaşması imzalandı. **Clinton, söz konusu antlaşmada çoğu sorunun yanıtsız kaldığını vurguladı ve "BM Güvenlik Konseyi Daimi üyelerinin yaptırım taslağı üzerinde anlaşmış olmasının, Tahran'da son günlerde atılan adımlara verebilecek en inandırıcı yanıt" olduğunu kaydetti.** **Türkiye ve Brezilya' ya teşekkür** **ABD Dışişleri Bakanı konuşmasında Türkiye ve Brezilya'ya da bu konuda gösterdikleri samimi çabalardan dolayı teşekkür etti.** **Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Clinton'ın açıklamalarından kısa bir süre önce, İran'la imzalanan anlaşmaya destek verilmesi çağrısında bulunmuştu. Erdoğan Madrid'de yaptığı açıklamada, ‘yaptırımlar hakkında konuşmaktan vazgeçmeliyiz' demişti.** **Brezilya ise İran'ın nükleer programı konusunda yürütülen 5+1 görüşmelerine Türkiye ve Brezilya'nın da dâhil edilmesi gerektiği görüşünde. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'nın dış ilişkiler danışmanı Marco Aurelio Garcia, görüşmelere Türkiye ve Brezilya'nın da dâhil edilmesinin arzulandığını vurguladı.** **"Zaman kazanmaya çalışılıyor"** **ABD Dışişleri Bakanı Clinton, anlaşmada, İran’ın kendi topraklarındaki uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durduracağına dair bir hüküm bulunmadığına dikkat çekerek, İran’ın yaptırım tehdidine karşı zaman kazanmaya çalıştığını savundu.** **Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ise İran ile varılan takas anlaşmasını, ‘İran ile yaşanan nükleer anlaşmazlıkta diplomatik çözüm politikasının örneği’ olarak nitelendirdi, ancak açıkta kalan sorularla ilgili İran dahil tüm taraflarla görüşmelerin sürmesi gerektiğini vurguladı.** **İran’a yaptırımlara şimdiye kadar sıcak bakmayan Çin de takas anlaşmasından memnuniyet duyduğunu açıklamıştı Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi, Çin’in soruna uygun bir çözüm aranmasına yönelik diplomatik çabaları takdirle karşıladığını belirtmişti.** **BM Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi üyeleri İngiltere ve Fransa, yaptırımların sertleştirilmesini desteklemekle birlikte, İran ile varılan takas anlaşmasını olumlu karşılamış, ancak temkini elden bırakmayarak, İran’ın nükleer programıyla ilgili Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na vereceği ayrıntılı bilginin görülmesi gerektiğini vurgulamıştı.**
# Tasarruflu lambalar (2008/47) Verdiğimiz hizmetleri geliştirmek amacıyla çerezlerden (cookies) faydalanıyoruz. Daha fazla bilgiye gizlilik ilkelerimizden ulaşabilirsiniz. Enerji tasarruflu lambalarda yeni kuşak Gürcistan'da bir enerji şirketi köylülerin ihtiyaçlarını gidermek için güneş enerjili su ısıtıcısı üretti. Güneş panelli ısıtıcı hem ağaçların kesilmesini önlüyor hem de köylülerin tasarruf yapmasını sağlıyor. Almanya'da bir okulda enerji tasarrufuna yönelik dersler müfredatın bir parçası. Öğrenciler, güneş panelleri kurmayı ve enerjiden tasarruf etmeyi daha küçük yaşlarda öğreniyor. Bu projeler okula yılda 15 bin euro tasarruf da sağlıyor. Hükümetin "Son OHAL KHK'sı" olarak tanımladığı Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. Kararname ile 18 bin 632 kişi ihraç edildi. 12 dernek, üç gazete ve bir televizyon kapatıldı. 1526 kişinin rütbesi alındı. Dev ve hantal görünümlü traktörler mobil dijitalleşmenin öncüsü oldu. Modern traktörler teknolojik açıdan son model otomobilleri sollamış durumda.
# Ünlü prodüktör sanık sandalyesinde Polonya’daki en büyük yolsuzluk skandallarından birine adı karışan "Schindler'in Listesi" ve "Piyanist" gibi ünlü filmlerin prodüktörü Lew Rywin hükümetle medya arasındaki bir skandala karıştığı gerekçesiyle sanık sandalyesinde... Başrolünün oyuncusu Adrien Brody oynadığı Piyanist filminin yapımcısı rüşvet istemekle suçlanıyor Lew Rywin 2002 yılında, Gazeta Viborça adllı günlük siyasi gazetenin Yazı İşleri Müdürü Adam Mihnik’i arayarak, 17 milyon dolar karşılığında basın yasalarının, gazetenin çıkarlarına uygun bir şekilde değiştirilmesini sağlayabileceğini söylemekle suçlanıyor. Şimdi sanık sandalyesinde oturan film prodüktörünün "kendisini, yasaları değiştirmeye muktedir olan çevrelerin gönderdiğini" dile getirmiş, Adam Mihnik de bu sözleri gizlice kaydedip yayınlamıştı. Polonya bu skandalın patlak vermesinden bu yana yasaların parayla alınıp alınamayacağını tartışıyor. Savcılık bir yıldan fazla süren soruşturma sırasında dağlar gibi dava dosyası biriktirdi. Savcılık sözcüsü Zbigniyev Yaskolski, geçen yılın Aralık ayında soruşturmanın başlatıldığını, 75 tanığın ifadesine başvurulduğunu ve evrağın 60 dosya haline getirildiğini anlatıyor. Tanıklar arasında Devlet Başkanı, Başbakan, milletvekilleri ve Radyo Televizyon Kurulu üyelerinin de bulunduğunu, sözlerine ekliyor. Parlamento Komisyonu da soruşturuyor ** Rywin skandalı bir yıldır parlamento özel komisyonunu da uğraştırıyor. Ünlülerin komisyonda verdikleri ifadeler televizyondan naklen yayınlanmış, ancak şantaj girişiminin ardında kimlerin bulunduğu, hükümet üyelerinin medyacılık yasalarındaki usülsüzlüklerde parmağı olup olmadığı ortaya çıkarılamamıştı. Parlamento özel komisyonu, Devlet Başkanı Aleksander Kvazniyevski’nin çağrılıp çağrılmayacağına henüz karar vermedi. Kvazniyevski skandal patlak vermeden önce şantaj girişiminden haberdar olduğu halde savcılığa başvurmamıştı. Muhalefet devlet başkanını mutlaka sorgulamak istiyor. İktidar ortaklarından Liberal Demokratlar’ın üyesi Bogdan Levandovski devlet başkanının komisyona çağrılmasına neden karşı olduklarını şöyle anlattı: "Vatandaş Aleksander Kvazniyevski’nin komisyona çıkması kadar doğal bir şey olamaz. Ama Devlet Başkanı Kvazniyevski’nin çağrılması sanıldığı kadar olağan bir şey değil. Bu karar, ülkemezin demokratik standartları için belirleyici olacaktır. Bu, bazı komisyon üyelerinin sandıkları kadar hafife alınacak bir konu değil." Parlamento komisyonunun çağrısını reddeden prodüktör Rywin’in davada şantaj senaryosunun perde arkasındakileri ifşa edip etmeyeceği meçhul. Polonyalılar‘ın büyük çoğunluğu da şantaj skandalının tamamen aydınlığa kavuşturulabileceğine ihtimal vermiyor.
# Gabriel: Suriye için paralel çözüm aranmamalı Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel, Suriye krizine Astana üçlüsünün değil BM'nin çözüm araması gerektiğini söyledi. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel Bonn'daki 20'ler Grubu (G20) Dışişleri Bakanları toplantısı sırasında yaptığı konuşmada Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı olan devletlerin, anlaşmazlığa Birleşmiş Milletler'in (BM) gözetiminde siyasi çözüm arama çabalarını destekleyeceğini söyledi. Gabriel çözüm için yapılacak görüşmelerin yerinin Cenevre olduğunu ve ‘buna paralel istişarelerin' olmaması gerektiğini belirtti. Bonn'daki Suriye özel görüşmelerine ABD, Almanya, Suudi Arabistan, Türkiye, İngiltere ve Fransa'nın dışişleri bakanları katıldı. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Suriye'deki savaşın nasıl sona erdirilebileceğini konu alan istişarelerde aktif rol oynadığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump'un, Şam rejimini destekleyen Rusya ile yakın ilişki kuracaklarını duyurmuş olması nedeniyle, Bonn'da bütün gözler ABD'nin Suriye'deki şiddete son verilmesi ile ilgili yaklaşımına çevrilmişti. **‘Çözüm Astana'da değil Cenevre'de bulunabilir'** Fransa Dışişleri bakanı Jean-Marc Ayrault da, Rusya'nın Şam yönetimi ve İran üzerinde nüfuzunu kullanmaması ve Esad muhaliflerini ‘terörist' olarak nitelemekten vazgeçmemesi durumunda Cenevre görüşmelerinin başarıya ulaştırılamayacağını dile getirdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Rusya'nın önderliğinde Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan Suriye barış görüşmelerinin ABD tarafından desteklendiğini açıklamıştı. Astana görüşmeleri Perşembe günü ortak bildiri hazırlanmadan ve muhalif grupların karşılıklı suçlamalarıyla sona ermişti. Astana'da siyasi çözüm imkanlarının da ele alınması, tek çözümün BM'nin arabuluculuğuyla sağlanabileceğini savunan Batı ve Arap ülkeleri tarafından eleştirilmişti. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, dokuz ay önce kesilen Suriyeli gruplar arasındaki görüşmelere 23 Şubat'ta Cenevre'de devam edileceğini duyurdu. Mistura'nın sözcüsü Cenevre görüşmelerine hangi grupların katılacağının henüz kesinleşmediğini ancak yaptıkları davete olumlu yanıtların geldiğini söyledi.
# Ernesto yolda, korku artıyor! Katrina felaketinin üzerinden tam bir yıl geçerken ABD’nin güney kıyıları şimdi de Ernesto fırtınasının tehdidi altında. Küba üzerinden geçen Ernesto tropik fırtınasının sıcak denizin üzerinde güç kazanarak kasırgaya dönüşmesinden ve Miami ve Fort Lauderdale gibi büyük şehirleri vurmasından endişe ediliyor… Ernesto'nun Küba üzerinden ABD'nin güneyine ulaşması bekleniyor Ernesto fırtınası, ABD’nin güney kıyılarını tehdit ediyor. Saatte 75 kilometre hızla Küba’nın güneydoğu kıyılarına ulaşan ve hız kaybederek kuzeye doğru ilerleyen fırtına Hawai’de bir kişinin ölümüne yol açtı. 2006 sezonunun ilk kasırgası olması beklenen Ernesto’ya karşı ABD’nin Florida eyaletinde beş aşamalı skalanın en düşüğü olan birinci kategoride hazırlıklar sürüyor. Turistlerden Florida sahillerini boşaltmaları istenirken, yetkililerin çağrısı üzerine vatandaşlar stok yapmak için benzin istasyonları ve marketler önünde kuyruklar oluşturuyor. 2006 sezonunun ilk kasırgası olması beklenen Ernesto’nun etkisi daha hafta sonundan başlamıştı. Çeşitli bölgelerde seller oluştu, çok sayıda ev hasar gördü. Küba üzerinden geçen kasırganın, Karayipler’in ılık suları üzerinde önümüzdeki 48 saat içinde daha da güç kazanması ve Çarşamba günü sabah erken saatlerde anakaraya ulaşması bekleniyor. Florida sahillerindeki turistlerden bölgeyi boşaltmaları istendi. ABD Başkanı George Bush’un kardeşi olan Florida Valisi Jeb Bush, ulusal muhafızlar ve diğer güvenlik güçlerini harekete geçirmek için tedbiren acil durum ilan ederek "Benim ve bu konuda yoğun bir şekilde çalışan uzmanların önerisi, bu fırtınanın ciddiye alınmasıdır. Kasırga kasırgadır ve nelere yol açabileceğini gördük" dedi. Katrina kasırgasının birinci yılını anan Louisiana Eyaleti’nde de hazırlıklar tam hız sürüyor. Louisiana Valisi Kathleen Blanco, Ernesto’yu yakından gözlemlediklerini ve ciddiye aldıklarını vurguladı. Blanco, "Louisiana Eyaleti’nde üç tane acil barınak kampı kurduk. Bu eyaletimiz için bir ilk. Bu kamplar, otomobili ya da ulaşım imkanı olmayanlar için düşünüldü. Bu kişiler eyaletin kuzeyinde güvende olacaklar" dedi. Ernesto, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın da Atlantis mekiğinin fırlatılmasını süresiz ertelemesine neden oldu. Başkan George Bush Katrina kasırgasından bu yana bölgeye gerçekleştirdiği 13’üncü ziyarette bugün New Orleans şehrinde temaslarda bulunacak. Katrina kasırgasında yaşamını yitiren 1500 kişinin anısına düzenlenen kilise ayinine katılacak olan Bush vatandaşların, şehrin ağır aksak giden yeniden inşasıyla ilgili sorularını da yanıtlayacak. Dünyaca ünlü caz metropolü New Orleans’da Katrina kasırgasının gözler önüne serdiği yoksulluk sorunu ise sürüyor. Kasırga sırasında pekçok insanın, otomobili olmadığı, otobüse binecek parası bile olmadığı için bölgeden kaçamaması, sular altında kalarak can vermesi hararetli tartışmalara yol açmıştı. Başkan Bush, Katrina kasırgasının yıldönümü öncesinde yaptığı açıklamada yaraların tamamen sarılmasının önünde daha uzun bir yol olduğunu itiraf ederek, "Bu sadece uzun bir iyileşme sürecinin başlangıcı" şeklinde konuştu.
# Füze kalkanının ev sahibi Almanya NATO savunma bakanları, Afganistan’dan çekilme takvimini ve ortak savunma projelerini tartışmak için Brüksel’de toplandı. Füze kalkanının ana karargâhının Ramstein'daki Amerikan hava üssüne kurulmasına karar verildi. Almanya Savunma Bakanı Thomas de Maiziere Brüksel’de yaptığı açıklamada NATO füze savunma sisteminin operasyon komutasının Ramstein kentindeki Müttefik Hava Unsur Komutanlığı’nda olacağını duyurdu. "Almanya, Almanya’da bulunan Patriot füzelerinin de bu savunma sisteminin bir parçası olarak kullanımını önüne koymuştur" diyen de Maiziere "Söz konusu olan Ortadoğu’dan, özellikle de İran’dan gelecek tehditlere karşı Avrupa’da bir füze savunmasının konuşlandırılmasıdır. Bu eski bir proje" ifadelerinde bulundu. Füze savunma sisteminin 2020 yılına kadar adım adım inşa edilmesinin hedeflendiğini belirten Savunma Bakanı de Maiziere, "Rusya hâlihazırda biraz tereddütlü. En iyisi Rusya’nın da bu projeye daha net bir biçimde iştirak etmesidir" diye konuştu. Almanya'da Alman Hava Kuvvetleri'ne ait 24 Patriot füzesi konuşlu bulunuyor. **İzmir yerine Ramstein** Ramstein'da bulunan Müttefik Hava Unsur Komutanlığı sözcüsü perşembe günü yaptığı açıklamada bu bilgileri teyit ederek NATO komuta yapısının yeniden yapılandırılması çerçevesinde değişiklikler olacağını belirtti. Yarbay rütbesindeki sözcü bugüne kadar kuzeyde Almanya’nın Ramstein ile güneyde Türkiye’nin İzmir kentleri arasında paylaşılan NATO’nun Hava Unsur Komutanlığı’nın bundan sonra bütünüyle Almanya’da toplanacağını belirtti. Sözcü ayrıca yeni yapılandırma çerçevesinde Ramstein’daki hava üssünde önümüzdeki iki yıl içinde 400 ila 500 personel daha görev yapacağını ifade etti.
# Rus Büyükelçi'ye suikast Alman basınında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesi Alman medyasında da geniş yankı buldu. Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un bir silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesi Alman medyasında da geniş yankı buldu. **Spiegel Online** Halep'te Suriyeli muhaliflere karşı Esad rejiminin yanında savaşan Rusya ve İran'ın Türkiye'deki temsilcilikleri önünde son günlerde çok sayıda gösteri düzenlendiğine dikkat çekerek, yaşanan olayın, yaz aylarından itibaren düzelmeye başlayan Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ilişkilere darbe vurabileceğini ifade ediyor. **Die Welt** ise Salı günü Türkiye, Rusya ve İran'ın Moskova'da, bakanlar düzeyinde gerçekleştirecekleri Suriye toplantısını anımsatarak, Suriye ordusunun Halep'i ele geçirmesinden bu yana Türkiye'de günlerdir Rusya ve İran karşıtı protestolar gerçekleştirildiğini sayfalarına taşıyor. **Süddeutsche Zeitung** 'un konu ile ilgili haberinde, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova'nın, olayın bir terör saldırısı olarak değerlendirildiğine dair ifadeleri yer alıyor. Gazete ayrıca, Rusya'nın Suriye'de Beşar Esad rejiminin en büyük destekçisi olduğu için bu ülkenin Türkiye'deki temsilcilikleri önünde son günlerde çok sayıda gösteri düzenlendiğine vurgu yapıyor. Süddeutsche gazetesi, Rus parlamentosunun üyelerinden Leonid Slutski'nin, yaşanan saldırıya rağmen, Salı günü Moskova'da yapılması planlanan Rusya, Türkiye, İran bakanlar toplantısının gerçekleşeceğine dair açıklamasına yer veriyor. **Landeszeitung** gazetesi saldırıyı yorum sayfasında şu cümlelerle değerlendiriyor: "Rusya ile Türkiye arasında zar zor düzeltilmeye çalışılan ikili ilişkileri, Rus büyükelçinin öldürülmesi ile zorlu bir sınav bekliyor. Olayın zamanlaması, tam da saldırganın bunu amaçladığına işaret ediyor. Zira Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bugün Türk ve İranlı meslektaşları ile Suriye'deki durumu ele almak üzere bir araya gelecek. Bunun dışında saldırının daha uzun vadeli bir hedefi de olabilir; jeopolitik durumun istikrarsızlaştırılması. Tarihte bu tarz suikastlerin savaşlara yol açtığının örnekleri yok değil. Türkiye bir NATO üyesi. Ve Rusya kendini Batı bloğu tarafından giderek daha köşeye sıkıştırılmış hissediyor. Olayın içindeki tüm ülkelerin hükümet başkanları bir an önce gerilimi azaltmaya çalışmalı." Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a düzenlenen suikast **Märkische Oderzeitung** gazetesi tarafından şöyle yorumlanıyor: "Bu olay, Türkiye'de güvenlik durumunun giderek kontrol dışına çıktığını gösteriyor. Terör saldırıları ülkeyi giderek daha hızlı bir şekilde istikrarsızlaştırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindekiler her defasında intikam ve karşılık verme sözleri etseler de bir büyükelçiyi bile koruyabilecek durumda değiller. Türkiye cumhurbaşkanının düşmanı çok; Kürtler, uzun süre desteklediği radikal İslamcılar ve nihayet Rusya'nın desteği olmasa alınamayacak olan Halep'teki, kendilerini Erdoğan tarafından kandırılmış hissedebilecek muhalifler. Erdoğan'ın ülkesini bölgede lider güç ve kendini hiçbir kısıtlamaya tabi olmayan hükümdar olarak kabul ettirme oyunu bozulmaya başlamış gibi görünüyor."
# Hilafet tartışması Twitter gündeminde Türkiye'de *Gerçek Hayat *dergisinin son sayısında, "Hilafet için Toparlanın" başlıklı kapağın kullanılmasıyla başlayan tartışma, Twitter gündemine de oturdu. "Hilafet hayal değildir" etiketi altında yapılan paylaşımlar, Pazartesi gecesi trendlerde birinci sıraya yükseldi. Ayasofya'nın ibadete açılmasının ardından Gerçek Hayat'ın son sayısında paylaştığı çağrı, Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak tarafından da sosyal medya hesabı üzerinden paylaşılmıştı. **Ankara Barosu'ndan suç duyurusu** Ankara Barosu, "Şimdi Değilse Ne Zaman, Sen Değilsen Kim? Hilafet İçin Toparlanın" başlıklı kapak nedeniyle, Abdurrahman Dilipak ve Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kemal Özer hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu açıkladı. Baro suç duyurusunun gerekçesini, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği bu gerçekliğe rağmen hilafet çağrısında bulunmak anayasal düzeni ortadan kaldırmaya dönük isyan çağrısıdır" ifadeleriyle açıkladı. Twitter'da da bu konuda çok sayıda paylaşım yapıldı. Hilafet çağrısına katılanlarla, karşı çıkanlar aynı etiket altında görüşlerini yazdı. Hilafeti savunanlara, Atatürk'ün sözleriyle yanıt veren paylaşımlar yapıldı. Derginin paylaşımı sonrası başlayan tartışmada, hükümet cephesinden açıklama AKP Sözcüsü Ömer Çelik'ten gelmişti. Çelik, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda bu tartışmanın Türkiye’nin gündemi olmadığını belirterek, rejimle ilgili siyasal kamplaşma üretmenin "yanlış" olduğunu ifade etmişti.

News dataset in Turkish language. Documents build from habanoz/dw-news-tr-v1.0-text dataset.

Downloads last month
0
Edit dataset card