text
stringlengths
6
104k
Aşık Veysel Şatıroğlu tarafından yazılan Benden Selam Söylen Vefasız Yare başlıklı şiiri yazar mısın? Benden selam söylen vefasız yare Gurbet benim olsun sıla kendine Çekilmedik derdimizi bölüşek Başlı ben alayım sıla kendine Dökek derdimizi ölçek bölüşek Ne el bize ne biz ele karışak Felek bize gül demez ki gülüşek Cefa benim olsun çile kendine Çektiğim cefalar yar senden geldi Bana bu sitemler kar senden geldi Başımdaki duman kar senden geldi Ben kara bağlayım ala kendine Evvelden hastadır yaralı gönlüm Sevdayı mahbuba ereli gönlüm Aşkın gömleğine gireli gönlüm Hicranı Veysel'den n'ola kendine
Charles Baudelaire tarafından yazılan Can Sıkıntısı başlıklı şiiri yazar mısın? Sanki bin yaşındayım, o kadar hatıram var. Gözleri bilançolar, manzumeler, ilamlar, Romanslar, sevgi talan mektuplar, makbuzlara Sarılı gür saçlara dolu bir büyük masa, Saklamaz daha çok sır üzüntülü kafamdan, Bu bir ehram, bir mahzen, öylesine kocaman, Fakirler çukurundan daha çok ölüleri, -Ben ayın tiksindiği bi rmezarlığım şimdi; - Orda azaplar gibi sürünür uzun kurtlar, En can alıcı ölülerime boyuna saldırırlar Solmuş güllerle dolu eski bir odayım ben, İçindeki eşyanın yıllar geçmiş üstünden, Orda üzgün pasteller, uçuk renkli Boucher'ler, Dağılan bir kokuyu içlerine çekerler Bıkkınlığın yemişi, dinmez can sıkıntısı, Ölümsüzlüğün sonsuz ölçüsünü aldı mı? Karlı yılların ağır yumakları altında, Topal günleri geçmez hiçbir şey uzunlukta. -Artık ey canlı madde! belirsiz bir dehşetin Sardığı bir kayadan başka bir şey değilsin. Bir sisli kum çölünün dibinde uyuklarsın, Bir sfenks ki meçhulu aldırışsız dünyanın; Har'tada unutulmuş ama hırçın sesiyle Yalnız şarkılar söyler, batıp giden güneşe.
Rainer Maria Rilke tarafından yazılan Denizin Türküsü başlıklı şiiri yazar mısın? İlkçağ esintisi denizden, deniz yeli geceleyin: kimseye değil bu gelişin; uyanık bekleyen anlamak zorundadır sana dayanacak: ilkçağ esintisi denizden en eski kaya için, ancak onun için esen, saf uzayı parçalayarak taa uzaklardan gelen... Nasıl duyar, filizlenen bir incir ağacı seni yücelerde ay ışırken.
Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından yazılan Sen Orada Ben Burada başlıklı şiiri yazar mısın? Ben orada öldüm en çok orada bilmezsin Orada zaman buruşmuş bir eski resimdi Orada sen yoktun, gözlerin belli belirsiz Koptum oradan, bir kırık heykelim şimdi Bir kolum derin denizlerde tek başına Ayaklarım çöllerde kum tepelerinde gömülü Alıp götürür saçlarımı bir soguk rüzgar Ben orada öldüm, en çok orada bir başka türlü Hiç bende degilsin, burada yoksun ki Orada var mısın, ya da ben yok muyum Tek degiliz seninle, bütün olmadık hiç Şimdi nerdeyiz nasılız bilmiyorum Orada akşamlar daha çok serin Ben bu kadar degilim, bu kadar yıkık Sarhoşum, kederliyim, yoksulum, sensizim Orası sisler içinde orası karanlık. Bensiz oldugun yerde degil mi en güzelsin Bensiz oldugun yerde şöyle şarkılarını aşkını Bir mermeri al, yont, şekil ver ona benden Bir günah işlercesine sessiz ve dalgın En iyisi sen burada kal, hep burada Ellerinle kal, dudaklarınla, gözlerinle Tut ki bütün renkler senin mavi kırmızı Burada her şey sen nasıl istersen öyle Bir büyük ayna duvarlar çok büyük Orayı düşünme hiç burada soyun Utandır duvarları pencereleri, kapıları İki yalnızız şimdi anlıyor musun Var sandıgın sen sen degilsin bir başkası Benim anlasana benim o yok dedigin Sabahları bir serin havayım içine dolan Benim akşamları pencerende bekledigin Hiç bir şey bilmiyorum, sen anlıyorsun Senin bilmediklerini anladıgım gibi Güzel, parmaklarının degdigi bir şey Sensizlikler içinde seninle olmak iyi Orada bulutlar yagıyor paramparça Orada aglayan daglardır göge en yakın Orada sen yoksun, orada bir şey yok Orada kan ve ölüm, orada yangın
Hasan Hüseyin Korkmazgil tarafından yazılan Uçun Kuşlar başlıklı şiiri yazar mısın? insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir yaşayalım çocuklar her şey bizimdir bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası yedi satır yedi bülbül yavrusu vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu bir sürgün şair yazmış vaktin birinde bir genç kız işlemiş onu örtüye yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı aldım yedi yavrucuğu koydum buraya yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair ‘uçun kuşlar’ ‘uçun kuşlar’ koydum adını bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi
Ahmet Kutsi Tecer tarafından yazılan Ölü başlıklı şiiri yazar mısın? Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler Yummayın, yummayın kirpiklerini! Kim ondan daha çok hayatı özler. Çağırıyor çağırıyor sevdiklerini. Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin? Kaybolmuş koynunda onlar da hiçin Bilmiyor boyunun ölçüsü için Başının ucuna geldiklerini. Bilmem ki adını onun kim saklar? Şimdiden unutmuş onu kucaklar. Besbelli üşütür soğuk topraklar Soymayın, soymayın giydiklerini.
Yusuf Hayaloğlu tarafından yazılan Git başlıklı şiiri yazar mısın? Demek şimdi gidiyorsun; Yazdığımız son şiir öyle yarım kalacak! Demek şimdi gidiyorsun; Kuşlarımız acıkacak, saksılarımız artık sulanmayacak! Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp aynanın sahtekâr yüzüne -Oy benim yaralım- Demek şimdi gidiyorsun; Beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlern dibine! Her şey tamam diyorsun, git... Beni viran bir şehir gibi terket... Haydi git! Dışarısı ispiyon...Dışarısı ihanet... Seni bir gören olmasın, dikkat et! .. Dostlukmuş...ölüme yürümekmiş... Üstüne titremekmiş...vefaymış! .. Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp Çıkıncaya kadarmış! .. Bana komaz deyip Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları, -Oy benim yaralım- Asıl sancı, uyandığında Bütün odaları boş görünce koyarmış! . Gitmek istiyorsun, git... Bir savaşçı asla vedalaşmaz! Durma git! Dışarısı dinamit...dışarısı enkaz! Şunu cbine koy, ne olur ne olmaz.. Eylül mağdurlarıydık, kimsemiz yoktu, Yaralarımız aman vermiyordu canımıza.. Kimseye kıymamıştık oysa, masumduk.. Rahatsız ediyordu bizi bu yalancı tarih! Yırtılan bir pankart gibi Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz; -Oy benim yaralım- En az bir karıncanın yüreği kadar Namuslu ve çalışkandı ellerimiz! Artık bitti diyorsun, git.. Kırılsın kapı-çerçeve, kırılsın bu cam.. Sorma git! Dışarısı panik..dışarısı izdiham! Biliyorum, seni vuracaklar bu akşam... Ne çok fire verdik üstüste.. Ne çok arkadaş yitirdik bu tozlu yolculukta.. Kimliği tespit edilmemiş, Ne çok ceset vurdu zeytin güzeli akşamlarımıza! Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi İçerden çürümüşüz meğerse... -Oy benim yaralım- Her gelen ölüm yazmış, Her giden ayrılık işlemiş bu talihsiz gergefimize... Kendini arıyorsun, git.. Aptal bir hayat kur, içinde beni barındırmayan Kalma git.. Dışarısı barut..dışarısı gardiyan! Yine bir tek ben olurum sana parçalanan.. Demek şimdi gidiyorsun; Sonunda bizi de çökertiyor bu kancık zelzele! Demek şimdi gidiyorsun; Yıkılan bir duvar gibi; ömrüme devrile devrile.. Demek mecburi istikametlerin, Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında -Oy benim yaralım-maralım Demek şimdi gidiyorsun, Ve bana bir tek secenek kalıyor: güle güle! Beni öldürüyorsun, git.. Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim Bakma git Kafamı yumruklayıp ardınsıra ağlarsam namerdim...
Behçet Necatigil tarafından yazılan Barbaros Meydanı başlıklı şiiri yazar mısın? Biliyorum ayıp ve mânasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden. Beşiktas'ta Barbaros Meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları. Fidanların, mezarların önünde Yontulu taşlar çepçevre, Yer yer banklar konulmuş, Meydana dolmuş millet Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. Meydanın ilerisi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar Üsküdar şu karşısı. O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın, Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın.
Seyyid Nesimi tarafından yazılan Har İçinde Biten Gonca Güle Minnet Eylemem başlıklı şiiri yazar mısın? Har içinde biten gonca güle minnet eylemem Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi iblisin talim ettiği yola minnet eylemem Bir acaip derde düştüm herkes gider karına Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına Rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem Oy Nesimi, can Nesimi ol gani mihman iken Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Anne Sexton tarafından yazılan Yıldızlı Gece başlıklı şiiri yazar mısın? Şehir yerinde değil, sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında Şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla Ah! yıldızlı yıldızlı gece! Ben böyle ölmek istiyorum Hareket halinde. Her biri canlı Ay bile esniyor turuncu rengiyle sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden Yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor Ah! yıldızlı yıldızlı gece! Ben böyle ölmek istiyorum: Atılıp kollarına gecenin canavarının O büyük ejderha tarafından yutularak Hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz Ne bir dans Ne bir ağlama.
Nizar Kabbani tarafından yazılan Acemi Dudaklı Yar başlıklı şiiri yazar mısın? Ey acemi dudaklı yar... Bahaneler bulma bana Kurtarıcın ve müjdecinim ben senin Aşkı öğretmek için geldim sana Öğren onu... Hala kabile kanunları hakim vucuduna Kendin hükmetmeye çalış bedenine Kulak ver bana... Vaktim çok dar Her mevsimde bir kez biter başak Aklını başına al Asık suratla karşılanmaz ilk bahar yağmurları Sen de diğer kadınlar gibi ol Sadece bağırmak için mi verildi sana bu dudaklar İşte talimatlarım... Önünde hepsi de... Cennetimi de orada görüceksin Cehennemimi de Hala anlamadıysan şimdiye kadar Sor ne olur, anlamaya çalış Sana dayatmak istemiyorum kendi konumumu Konuş... Eğer konuşmak hoşuna gidiyorsa Kokla beni Bu seni rahatlatacaksa... Zorla sevgiyle işim olmaz benim Şiddet - kadınım - Beni bunalıma sokuyor Kötü bir adam olacağımdan korkuyorum Seni aşka bir koyunu çeker gibi çekeceksem eğer Anlamaya çalış... Sakin ol... Niyetim bu güzel geceyi mateme çevirmek değil Hiç bir zaman bir kabile reisi olmadım Seni kanla ve tırnakla sevecek olan Fakat ben daima gökyüzünün haritasını Değiştirmeye çalışan adamım Şiiriyle... Ve aşkıyla... Yıldızların konumunu değiştirmeye çalışan adamım...
William Shakespeare tarafından yazılan Korkuyorum başlıklı şiiri yazar mısın? Yağmuru seviyorum diyorsun, yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun, güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı seviyorum diyorsun, rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun...
Johann Wolfgang von Goethe tarafından yazılan Gülşen (Philine) başlıklı şiiri yazar mısın? Tasayla türkü söylemeyin Gecenin inzivasından; Yo, o, hoş sevdadır deyin, Sıcacık sohbet için bir gam. Kadının kocaya verilmesi gibi En güzel yarısına vardığında, Gece ömrün yarısıdır harbi, Ve en güzel yarısıdır aslında. Sevinebilir misiniz o günden ötürü, Sadece neşenizi kesen? Oyalanmak için iyi gelir götürü, Başka şeye yaramaz aslen. Ancak geceleyin kimi anlarda Tatlı fenerin ışığı akarsa, Ve ağızdan yakın ağıza Şaka ve aşk boşalırsa. Eğer taze ve oynak oğlan, Ham ve ivedi tersine eğlerse, Çoğu kez ufacık armağan Olan basit oyunlarla eğlenirse; Eğer Bülbül sevdalılara Müşfik havalar öterse, Onlar esir ve gamlılara Yalnız Ah, Vah gibi gelirse. Kalbin onca yağmasıyla beraber Siz dinlemezseniz o çanı kebir, Ki o oniki tamdır vurmasıyla her Defasında huzur ve güven verir. Dolayısıyla şu uzun günün ramağında Unutma ve Hatırla, sevgili Yüreğim: Her bir günün derdi vardır sonunda, Ve asıl gecede gelir keyfim benim.
Yılmaz Güney tarafından yazılan Kendim İçin Yaşamıyorum başlıklı şiiri yazar mısın? Her şeye rağmen düşmana inat yaşayacağız. Yarın bizim çünkü... Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirasi taşıyacaklar yüreklerinde... Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak........
Baki tarafından yazılan Nâm U Nişane Kalmadı Fasl-ı Bahardan başlıklı şiiri yazar mısın? Nâm u nişane kalmadı fasl-ı bahardan Düşdü çemende berg-i dıraht itibârdan Eşcâr-ı bâğ hırka-i tecrîde girdiler Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan Her yanadan ayağına altun akup gelir Eşcâr-ı bâğ himmet umar cûy - bârdan Sahn-ı çemende durma salınsın sebâyile Âzâdedir nihâi bugün berg ü bârdan Bâkî çemende haylî perîşân imiş varak Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan Vezni: Mef'ûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün
Yusuf Hayaloğlu tarafından yazılan Bir Veda Havası başlıklı şiiri yazar mısın? Vakit tamam! .. seni terk ediyorum. O bütün alışkanlıklardan Ve bütün sıradanlıklardan öteye, Yorumsuz bir hayatı seçiyorum. Doyamadım inan, Kanamadım sevgiye... Korkulu geceleri sayar gibi, Deprem gecesinde bir yıldız, Birdenbire kayar gibi; Ellerim kurtulacak ellerinden, Bir kuru dal, ağacından Çatırdayıp kopar gibi... Aşksa bitti... Gülse, hiç dermedik. Bul kendini kuytularda, hadi dal! Seninle bir bütün olabilirdik... Hoşça kal gözümün nuru, Hoşça kal... Vakit tamam! .. seni terk ediyorum. Bu, kırık ve incecik Bir veda havasıdır. Tutuşan ellerimden Parmak uçlarına değen sıcaklık, İncinen bir hayatın yarasıdır... Kalacak tüm izlerin hayatımda. Gözümden bir damla yaş, Sızlayıp resmine aktığında; Bir yer bulabilsem keşke Bir yer, seni hatırlatmayan; Kan tarlası gelincik şafağında... Ölümse, korktun. Savaşsa, hep kaçtın... Vur kendini kuşkularda, hadi al! Sen bir suydun oysa, Sen bir ilaçtın... Hoşça kal canımın içi, Hoşça kal...
Rudyard Kipling tarafından yazılan Eğer başlıklı şiiri yazar mısın? Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen; Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen; Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen, ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan, bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen; Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan, Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen, Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen; Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen, ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen; Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen; ve kaybedip yeniden başlayabilir ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen; Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen; Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen, ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen; Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse; Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen; Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı, altmış saniyede koşarak doldurabilirsen; Yeryüzü ve üstündekiler senindir Ve dahası sen bir İNSAN olursun oğlum...
Yannis Ritsos tarafından yazılan Barış başlıklı şiiri yazar mısın? Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi ter damlalarıyla alnında... barış budur işte. Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman, ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara, yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun, ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık, boşa akmadığını bilerek kanlarının, barış budur işte. Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece. Barış, açılan bir pencerden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye. Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun gözlerinin önüne tutulan kitaptır. Başaklar uzanıp, 'ışık! ışık! ' diye fısıldarken birbirlerine! Işık taşarken ufkun yalağından. Barış budur işte. Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi; barış budur işte. Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya. Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardısıra. Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin. Barış budur işte. Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında, iyilik alfabesidir o, dizelerinde şafağın. Herkesin 'kardeşim' demesidir birbirine, 'yarın yeni bir dünya kuracağız' demesidir; ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte. Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde, mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların, şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine büyük karanfilini alacakaranlığın... barış budur işte. Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın. Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir. Ve toprakta derin izler açan sabanların tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış. Ve bir tren ilerler geleceğe doğru kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden buğdayla ve güllerle yüklü bir tren. Bu tren barıştır işte. Kardeşler, barış içinde ancak derin derin soluk alır evren. Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini. Kardeşler, uzatın ellerinizi. Barış budur işte.
Recaizade Mahmud Ekrem tarafından yazılan Güzelim başlıklı şiiri yazar mısın? Nedir bu cevr ü tegafül zaman zaman güzelim? Kaçıncıdır bu eziyetli imtihan güzelim? Tükendi sabr u tahammül.. üzüldü can güzelim. Bu naz ise yetişir artık el-aman güzelim! Hayat bende mücerred seninle kaimdir.. Neşat ü lezzet ü şevkim seninle daimdir.. Sen olmasan nazarımda güneş de muzlimdir.. Sözün hakikati işte budur inan güzelim. Gamınla mün'adim oldu tasarrufum özüme. Seni tefekkür ile uyku girmiyor gözüme. İnanmak istemiyorsan eğer benim sözüme, Buna şehadet eder gökte ahteran güzelim! Bu infiale beca na-beca nihayet ver... Yine şikayete..şükre.. niyaze ruhsat ver! İade eyleyeyim ne'şemi cesaret ver.. Nazardan eyleme didarını nihan güzelim... Kusurum anlamadım çünkü etmedim mesul.. Olurdu mazeretim belki de karin-i kabul. Senin sükutuna karşı benim melul melul.. Yetişmiyor mu sana ettiğim figan güzelim? Ne hal ise ben afv et de şermsar eyle.. Küçük düşürmek ile bari ahz-ı sar eyle, Dahil-i merhametim, vechin aşikar eyle.. Bu şivedir sana şayan ol heman güzelim! ..
Akgün Akova tarafından yazılan Sevdiğim Kadın Adları Gibi 17/ Duygu başlıklı şiiri yazar mısın? seni kimse anlamıyor Duygu yıkandığın su, yürüdüğün yol, omuzunda gezinen melek şemsiyende sayı saymayı öğrenen yağmur sarmaşık gibi yüzüne sarılan ayna seni kimse anlamıyor Duygu binicisiz atlar, yeleli gece, elini altına soktuğun yastık hep başkalarının sevdiği şarkıları çalan radyolar kırmızı şarap gibi alnında gezinen ateş seni kimse anlamıyor Duygu denizdeki şişe, şişedeki mektup, mektuptaki söz tuttuğun günlüğe düşen gölge kuruttuğun çiçeklerden uçup giden koku seni kimse anlamıyor Duygu kırılan bardak, taşan süt, eteğine sıçrayan çamur yorgunlukta başını dayadığın omuz rüzgarın getirip pencerenin önüne bıraktığı kuştüyü seni kimse anlamıyor Duygu yıldırım aşkları, boşanma davaları, evine dönen yolcu aşkını Portofino mu Mortofino mu, neyse işte öyle bir yerlerde bulduğunu şarkısında anlatan adam ve mırıldanan yalnızca mırıldanan kalabalıklar kentin iç organlarında seni kimse anlamıyor Duygu yaşını başını aldığı halde neden teyze olmadığını kimsenin bilmediği Güzin Abla bilginin kurutulacak bir çamaşır olduğunu sanan okul bir terliksi hayvan olduğunu ve tek hücreli canlılar gibi bölünerek çoğaldığını düşünen devlet seni kimse anlamıyor Duygu ayın arkada kalan karanlık yüzü aşkın sana bakan yaralı yüzü ve kayarlarken dilek tuttuğun yıldızlar “Birisi çıkıp yalnızca beni ben olduğum için sevsin Tanrım! Ama geç olmadan, olur mu? ”
Fuzuli tarafından yazılan Perişan Halim Oldun (Murabba) başlıklı şiiri yazar mısın? Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım Ne dersin rüzgarım böyle mi geçsin güzel hanım Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Esir-i dam-ı aşkın olalı senden vefa görmem Seni her kanda görsem ehl-i derde aşina görmem Vefa vü aşinalık resmini senden reva görmem Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Değer her dem vefasız çerh yayından bana bin ok Kime şerh eyleyem kim mihnet ü enduh u derdim çok Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yok Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Gözümden dembedem bağrım ezip yaşım gibi gitme Seni terk eylemezem çün ben beni sen dahi terk eyleme İgen hem zalim olma ben gibi mazlumu incitme Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Katı gönlün neden bu zulm ile bidade ragıbtır Güzeller sen tegi olmaz cefa senden vaciptir Senin tek nazenine nazenin işler münasiptir Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Nazar kılmazsan ehl-i derd gözden akıdan seyle Yamanlıktır işin uşşak ile yahşı mıdır böyle Gel Allah'ı seversen bendene cevr eyleme lutf eyle Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım Fuzuli şive-i ihsanın ister bir gedayındır Dirildikçe seg-i kuyun ölende hak-i payındır Gerek öldür gerek ko hükm hükmün ray rayındır Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım
Ahmet Telli tarafından yazılan Hatıralarımı Yazma başlıklı şiiri yazar mısın? Yine bir duman çöktü sokağa, kent tutuştu Bütün sığınaklarda seni arıyorum, nerdesin Aklıma dökülen hatıralar hattında bir yangın Bir çarpraz ateş başlıyor, newroz diyor birileri Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim Bugünse ateş altındayım, Hatıralarımı yazma Bir rüya görüyorsun, terlemişsin sırılsıklam Vurulup düştüğüme inanmak istemiyorsun Bir kente girişin provası oluyor oysa ölümüm Yeis yok, bir misillemedir bütün hatıralarım Yalnız yıkık bir duvar var karşıda, Ve bir kadının cesedi üstünde Uçuşup duruyor takvim yaprakları Seni bekliyorum orda, meydan saatinin altında Bir James Dean filmine gideceğiz gelirsen Cehennem hızıyla çarparken mutsuzluğun çelik zırhına Soluk soluğa yaşanacak tüm imkansızlıklar Boyle olmalıydı ve oldu işte diyecek oğlum Babamsa bir ağıta benzeyecek, küllerimi avuçlarken Bütüm köprüleri dinamitledim ve geldim işte Bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle Apansız çıkmalısın karşıma Ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya Seninle her karşılaşmamız Mağlubuz, Durmadan kazanan bu hayat Basit bir üçkağıtçı sadece, bir sahtekar Beşbenzemezle rest çekiyorum Ama o biliyor bunu ve çekiliyor oyundan Yokum diyor Dün bir demirciydim oysa ben, ufku eritirdim Bugünse ateş altındayım, hatıralarımı yazma Hatıralarımı yazma, Tarih sanıyor birileri
Ömer Hayyam tarafından yazılan 79 Nolu Rubai başlıklı şiiri yazar mısın? Bu gece bir litrelik kadehle içeceğim. İki kadeh şarapla, zengini geçeceğim. Önce, üç kez boşayıp, aklımı ve dinimi; Sonra, üzüm' kızını eş diye seçeceğim! (Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)
Turgut Uyar tarafından yazılan Çok Üşümek başlıklı şiiri yazar mısın? Bir Kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın urban içinde Üşüyüp Üşüyüp kaldığımızın Bir Kalır yanık yağlar kokusu şehirlerde Uzun nehirlere binip uzaklaşmadıkça Bir Kalır yabancı yataklarda o oteller Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler Bir Kalır uzun duvarlar ve onların dipleri Bir Kalır Yılgın Adamların hep 'Evet' dedikleri Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın birgün Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok Üşüdüğümüzün
Bejan Matur tarafından yazılan Onun Çölünde başlıklı şiiri yazar mısın? Onun çölüne gittim. Konuğum, Duvardaki kan pıhtısında. Onun bulduğu damar beni çağırdı. Ve ruhum eski bir kanla yıkandı. Onun çölüne düştüm, oturdum cadırında. Eski bir kavmin buluşması ve töreni. Bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya Dedi ki bana “ ölümsün sen “ Mutlak Mutlak olan. Onun çölünde gece kımıldar. Yılan ve akrep karanlığıyla. Hayat bir zehre gizlenir Çoğalır sabırla. O bıraktı beni. Çöldeki kızıl sularda Balıklara bakacak Nefesimi tutarak Uyuyacağım. Onun çölünde her gece Fısıldadım kumlara. Sordum nasıl yaptıklarını çölü, Boğmadan koyun koyuna. Onun çölünde ölüyüm ben. Gelin ve kaldırın beni. Gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki. Bir sesle uyandıracak beni Kahra kan olan bir aldanışla yakaracak Tanrıya söylendim. Nasıl da zalim gövdede varlığı onun. Güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve Hep yaslı kalacak gözün ışığıyla bakar; Her yüz bir işarettir tanrıdan. Bunu yaşlı bir adam söylediginde Gözleri yoktu. Annem öyle inanmış olmalı ki ona, Yüzümü kederli çizdi. Ve uzayıp tanrıya “işte” dedi “ benim annem yeniden doğdu annem varlığıma döndü” Gece paslı bir kafesle durdu önümde Dua için zaman istedim tanrıdan. Onun varlığına adanacak hiçlik Düş için, O büyüde kalbime saplanan acıyla Bağırdım; Başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. Bizim için. Ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için Kutsasınlar. Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgarda Gövdem yitirdi yerini. Ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık. Ağır bir istekle. Kızıl kan pıhtısı. Tül sabah. Ört üstümü. Koyu gücünü yüzünün nasıl cizdiyse tanrı Ve ne gizlediyse kıvrımına gülüsünün. Gördüm ben. Tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim. Yok bir gece bu. Sabah uyanacak aşkı konuşacağız. Ne çok sürdü diyecek bana. Ne uzun sürdü hayat. O uzun günün sabahında Sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının. Bir tül işleniyormuş gibi aralarında Kavuştular usulca. Uyu ağır uykunu Taşların altında ve su isteğinle kal. Geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı. Sürecek olan dilsizlik. Rüzger tırmalıyor kapını Aşk uzakta. Ne tuhaf inanmaman. Sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin Bir acıdan artan masumiyet olduguna şaşırdın. Gideceğini söyledin İnanmadım sana. Oysa ben daha doğmadan biliyordum. Acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu. Saf ve çocukça bir düşün yatağında. Kan ve sussusla dinlenen ten kabullenir. Beyaz tül yatağında başucuma Camdan bir göz bırakıp gittin. Ona fısıldanan sözlerin Aşk olan varlığı O gidince karardı. Yüzeyinde göğün Beyaz ve kıpırtısızım. Acıdan bir okla çıktım Bekleyiş yatağından. İçimde siyah bir taş. Atları gördüm. Kapı önlerinde oturan insanı, sözü. Çok yaşanmış bir çığlıkla hayat. Bir sırrın bana verilmediği yerden Sordum ona Bana ne söyleyeceksin? Çölün söylemediği ne? Ruhumu oarada tutan ağırlıkla Geceye ilendi tenim. Ve çağırmadı çölü varlığım Ondan sonra. Aynaya dönüyorum Değişmiş gözlerim. Çölde kumlara bakan kadın Kedere bakan Artık benim. Gördüm çizgilerini avuçlarının Çöl her şeyi söyledi bana. Anladım nerede bitti aşk Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem Neden sığmadı varlığa. Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum. Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin Yakaran çizgisine. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata. Artık beklemiyorum Kal orada. Geride, tepelerin art arda dizilmekle Var ettikleri dünya bir hiçlik ahti gibi. Bir hiç ve gölge. Gece ay Gece tül ve yokluk. Yok gece. Çölden aldığını çöle ver Hayattan aldığını hayata.
Edgar Allan Poe tarafından yazılan Bir Düşün İçinde Düş başlıklı şiiri yazar mısın? Alnına konsun bu öpüş Ve,şimdi senden ayrılırken, İtiraf edeyim ki Günlerimi bir düş Sayarken yanılmıyorsun; Ama, umut gitmişse uzaklara Bir gece ya da bir gün Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın Fark eder mi bu yüzden? Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz Yalnızca bir düşün içinde bir düş. Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının Haykırışları içinde duruyorum: Ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda Ne kadar az! Ama nasıl da Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere Ben ağlarken, ben ağlarken! Ah Tanrım! Daha sıkı Tutamaz mıyım onları? Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan? Bir düşün içinde bir düş mü Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?
Yahya Kemal Beyatlı tarafından yazılan İstanbul'un O Yerleri başlıklı şiiri yazar mısın? Aşkın şeref diyârını gördümdü bir zaman. Yıldızlarıyle başka bir âlemdi her gece. Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak. Cânanla çıktığım tepeler..başta çamlıca.. Hâlâ muhayyilemde parıldar, resim gibi, Yârin dudaklarında bitip başlayan visâl. Cânanla gezdiğim kıyılar, sürdüğüm hayat Öz mavilikle çerçevelenmiş o levhada, Ömrün murâdımızca geçen mutlu günleri. Yaş bastı. Görmedim nice yıldır o yerleri. Görsem de görmesem de bu indimde bir benim; Mâdem ki şimdi her biri kalbimdedir benim.
Mihail Yuryeviç Lermontov tarafından yazılan Ukde başlıklı şiiri yazar mısın? Yalnızım gecenin ıssızlığında, Taşlı bir yol ışıldar durur siste Çevre suskun, kulak vermiş Tanrı’ya, Yıldızlar konuşur birbirleriyle. Gökyüzünde görkemli bir şölen var! Toprak, mavi bir ışıkta dinlenir.. Kimi bekliyorum, aradığım ne? Yüreğimi böyle daraltan nedir Beklediğim hiçbir şey yok yaşamdan, Geçmişten de pişmanlık duymuyorum; Özgürlük ve huzurdur aradığım! Unutmak ve uyumak istiyorum! Ama benim uyumak istediğim O soğuk uykusu değil ölümün... Yaşam da uykuya dalsın içimde, Usul usul inip kalkarken göğsüm; Gündüz gece, tatlı ezgileriyle Bir ses türküsünü söylesin aşkın Yeşil dallarıyla ulu bir meşe Eğilsin üstüme ve hışırdasın
Charles Bukowski tarafından yazılan Serçe Gibi başlıklı şiiri yazar mısın? Can vermek için can almalısın, Milyarlarca kanın döküldüğü denizin üzerine üzüntülerimiz boş ve dümdüz düşerken Dalgaların içeri doğru kırıldığı sığ sahilleri geçiyorum buralarda beyaz bacaklı, beyaz göbekli çürümekte olan yaratıklar var bunlar uzun uzun etraflarındaki ölü manzaralara karşı isyan etmekteler Sevgili çocuğum, sana, sadece serçenin sana yapmış olduğu bir devirde yaşlıyım; genç olmanın moda olduğu bir devirde yaşlıyım; gülmenin moda olduğu bir devirde ağlıyorum. seni sevmenin daha az bir cesaret istediği bir devirde senden nefret ediyorum.
Ahmet Kutsi Tecer tarafından yazılan Nerdesin başlıklı şiiri yazar mısın? Geceleyin bir ses böler uykumu, İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin? Arıyorum yıllar var ki, ben onu, Aşıkıyım beni çağıran bu sesin. Gün olur sürüyüp beni derbeder, Bu ses rüzgarlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür beraber, Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? Bütün sevgileri atıp içimden, Varlığımı yalnız ona verdim ben. Elverir ki bir gün bana derinden, Ta derinden bir gün bana ''Gel'' desin.
Arif Damar tarafından yazılan İkinci Dünya Harbinden Portreler 4 başlıklı şiiri yazar mısın? Silahın düştü elinden bundan sonra bir hayal parçasısın. Dostların seni garipseyerek anacak, vakitsiz ölümüne üzülen bu küçük şiirde de benim gönlüme göre olacaksın. Halbuki biraz evvel kar yağıyordu, sen ağır yaralı; arkandan düşmandan kurtarılmış toprak, suları buz tutmuş Vistül, ağır ağır yürüyordun. Ufukta belki, karla örtülü kuleleri ve damlarıyla biraz sonra şehirler gözükecekti. Ayak izleri örtülürken arkadaşlarının, sen çam ormanlarını ve sakin gölleri son adımında birden bire geçerek denize vardın. Ondan sonra bir hayal parçasısın.
Charles Baudelaire tarafından yazılan Hüzünlü Madrigal 2 başlıklı şiiri yazar mısın? Kökünden kopmuş o eski aşklarla Dopdolu yüreğin yine bir fırın Gibi alev saçar, bilirim, harla, Ve senin göğsünün altında hala Az çok övüncü var kargışlıların; Yine de, sevgilim, gördüğün her düş Daha Cehennem'i yansıtmadıkça, Ve aklı demire, baruta düşmüş, Yalnız kılıçlar, zehirler üşüşmüş Bitmez bir kabus içinde açıkça, Her yerde felaket görüp yeniden, Süzerek herkesi korku içinde, Saat çaldı mı sıçrayıp yeniden, Sarıp sıktığını duymadıkça sen Önüne geçilmez İğrenti'nin de, Diyemezsin ki, tutsak kraliçe, Beni korkuyla sevebilen ancak, Ağır dehşetiyle sürerken gece Çığlıklar içinde ruhun, delice, Bana: 'Ey kralım, sana dengim, bak! '
Yılmaz Erdoğan tarafından yazılan Kasaba başlıklı şiiri yazar mısın? astarı erken sarkmış kirasız kaygısız belki kefilsiz bile et kokusunda bir vitrin özlemiyle büyütülmüş bir kasabada ölmeliydim aslında on yıl geriden gelen afişli seks kokulu yazlık sinemaların birinde uyuyakalmalıydım sizi tanımadan hatta gazete bile okumadan konformist kahvaltılarda o kasabada o kendi delikli uykusundan bile habersiz karabasanda ölmeliydim adınız geçmiyor farkındasınız değilmi tek bir şarkıda bile nasıl kasabaların tek bir caddesi vardır mühim gerisi ara sokak yalnızlıkları kediler bile ıslık çalmadan geçer kaldırımları bir otobüs geçer 'soğuk ve şehirler arası' bir uykuda içindekiler... ne kasaba karşılar otobüsü ne muavin irkilir kimse inmeyecektir çünkü kimse binmeyecektir... herşey bizzat hayata benzer: otobüsün kasabadan geçişi, bizim dünyadan geçişimiz... hiç meşhur olmayan şairler kalır bazı kasabaların otel odalarında beyaz kağıt ister vakitsiz resepsiyon uykuluğundan kasaba il olmak ister herşey bizzat hayata benzer otobüs geçer kasabanın gecesinden ara sokakta ıslıksız kediler bazısı yeni hayat'a yazılır olanların bazısı yazılamaz olmayan bir beyaz kağıda ıssızlığın da bir müziği vardır elbet konuşulamayan notaları vardır en dandik kasabaların bile kurulu düzenleri vardır sabahın sekizine herşey bizzat hayata benzer ıssız kasaba eskizlerinde... kasaba il olmak ister her şair intihar etmek ister bizzat kafiyeli cinaslı bir son peşindedir yoksa neden gecenin üçünde neden kediler bile mırıldanmazken en tutan şarkıları neden boktan bir kasabanın orta yerinde ışıksız bir vitrin seyri herşey hayata benzer bizzat iki sevdalı arasında... biri doğumdur hesapsız öteki ölüm şairce bazı kasabaların otel odalarında...
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu tarafından yazılan Haydi Uyan başlıklı şiiri yazar mısın? Er meydanlarından çekilir oldum Çorak iklimlere ekilir oldum Eğilmek bilmezdim bükülür oldum Sürer mi bu gaflet daha kaç sene Uyanıp kendine dönmeyi dene Acımda ne varsa kurudan, yaştan Al Dede Korkut'tan Hacı Bektaş'tan Malazgirt, Tuna, doğ yeni baştan Dilerim Allah'tan bu devran döne Uyan durma uyan, uyumak nene Boşaldın boşaldın dolabilmedin Gidişin o gidiş gelebilmedin Döktüğün kanları alabilmedin Şah damarlarına yapışan kene Sömürür mü seni daha kaç sene Seni aldatmasın batı denilen Onun mayasıdır katı denilen Onun iç yüzüdür kötü denilen Budur öz suyunu sömüren kene Sen uyan, onu da uyandır gene Sen Oğuz Ata'nın has milletisen Sen Son Peygamberin has ümmetisen O seni boğmadan boğ ümmetisen Uyan durma uyan, uyumak nene Kalk, doğrul yerinden, yürü geç öne Medet ummaya gör kızıl surattan Seni mahrum koyar aşktan, murattan Çağla Sakarya'dan kükre Fırat'tan Kara kızıl, sarı sür, topla yine Bunlardır özünü sömüren kene Düşün, kaç parçaya bölmüşler seni Sonsuz bir sahraya salmışlar seni Kanadını kırıp yolmuşlar seni Kalk, doğrul yerinden, yürü geç öne Uyanıp da kendine gelmeyi dene Destanlar yazılır şanına layık Yine de erişmez ününe layık Olusan soyuna, dinine layık Geçer bu gafletin, sürmez çok sene Uyan durma uyan, uyumak nene
Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından yazılan Sevdalar Böyle Başlar başlıklı şiiri yazar mısın? Önce dünyama sesin girdi özlemli, kısık Bir mutluluk muştusu gibi ta uzaklardan Çok sonrası öptüğüm o gül dudaklarından Önce sesindi çağıran beni gür ve aydınlık Önce küçük ellerin kondu avuçlarıma Yolunu sasırmış bir kus gibi, ürkek Alıştım herseline, her yerine giderek Saplandın iğnelerce parmak uçlarıma Önce bir aksamdı gelen seninle dopdolu İnanılmaz, doyulmaz, anlatılmaz, kanılmaz Bir aksamdı sevgiden, apaydınlık, bembeyaz Bir aksamdı, alev istekli, duygulu Her şey gerçekti, öylesine güzel, yalansız Ağladım sensiz geçen ve geçecek günlere Sende ölümsüzlüğün çağrısını duydum önce Sonra tutuşup, yandım ben, sevdalandım apansız.
Yılmaz Erdoğan tarafından yazılan Yolluk başlıklı şiiri yazar mısın? bavuluma dağınıklığımı koydum iç çamaşırı kazak filan kağıt kalem almıyorum otellerde var antetli kimsesizliğimle kalıyorum geceleri kirpiklerimin yardımıyla kapıyorum perdeleri hem tek başına hem kimse görmesin derdindeyim çıplak tenimi ay çıkıyor boğazımdan kanamalı bir sözcük gibi ay çıkıyor ışığımdan ihanete uğramış hainler gibi öfkeli bir meddah çekilmez oluyor sahnede güzel bir şarkıdan çıkıp kirletiyor evcimen kadınları bavuluma yıllanmış acılar koyuyorum oralarda lazım oluyor pis bir sevişmenin ardından atıştırıyorum biraz on yıl öncesinden sakladığım bilek burkuntusunu bağlarım eziliyor yeni evlere eski aşklar taşıyorum gözyaşlarını biriktiriyorum eski sevgililerin nefret asıyorum yatak odamın duvarına kanvas üzerine yağlı boya elliye yetmemiş bir kadının ellerinde diyorum ellerinde gömülüyüm her hafta düzenli olarak törpüleniyor mezartaşlarım bir kadının diyorum bir bavulun diyorum içine sakladım sancılarımı bir bavul cinayetidir umduğum diyorum bütün üçüncü sayfalarda var.
Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılan Özlem başlıklı şiiri yazar mısın? Kime dokunsam sensin Kimi çağırsa dudaklarım... Başımın tacı, canım efendim. Görünmez çığlıklarımı gören Eğilmez başımı öpensin. Sen bir deniz derinliğisin Uslanmak bilmez kederler ülkesi... Coşup yağan fırtına sessizliğim Kül kedisi yorgunluğunda kalbim Masalcı ninesini arıyor
Cezmi Ersöz tarafından yazılan Hadi Bulun En Zayıf Yerimi başlıklı şiiri yazar mısın? İnsan kendisini merak etmeli; hem de ölümüne merak etmeli. Gün bitti işte... Kim farkında bunun senden başka... Herkes bu yenilgiyi nasıl da rahat kabulleniyor... Vaatlerini tutmadı gün. Kimse kendisini merak etmedi. Sabırsızlığın bundan; bundan çocuksu hasretin... Kabullenince herkes yaşamını sen ortaya kendini koydun... ve bütün suçlarını üzerine aldın sonra Bundan işte bu çocuksu hasretin Ve ölümcül bir rulet oynadın insanlarla hadi dedin, hadi bulun en zayıf yerimi... Ve diktin gözlerini gözlerine kastın bedenini yükselttin omuzlarını Öylece kaldın... Baktılar sana... Baktılar... Ama yüreğini bir türlü göremediler.
Cahit Zarifoğlu tarafından yazılan Kayıt başlıklı şiiri yazar mısın? Korku salardı inceliğin acıman tevazuun Dünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışın Nur sarnıçları ballar koydun çöllere ruh eşiklerine Senden kaynıyordu yine sana kapılıyor ırmakların Yamalı ve tertemiz elbiselerim olunca Her gece mutlak uyanıp adını anınca Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım Sura vardıkça gövdelendim soyundum aşk duasına Atılıyorum sırlarına açılıyor hücrelerim Menzili çoktan geçtim ün saldı kayboluşum Kendi kuytumda çalkıyor şerbetini ağzım
Gülten Akın tarafından yazılan Şu Giden Atlıya Türkü başlıklı şiiri yazar mısın? Ben demedim mi Hazırlandılar Onların yüz bin kolları var Kırbaçları sert, yamçıları sağlam, atları kavi Yeğin git kese sür atınla birleş Ben demedim mi Ben demedim mi Tekin değil koyaklar, dağ yamaçları Yağmur yağar ki sis basar ki kurt iner ki Ay bulanığında gümüş rengi çakallar Ben demedim mi Yalnız gitme demedim mi Çiğdeme sor, çeşmeye sor Tek açan menevşeye sor Ayrılık getirir ayrılıklar Birleş demedim mi Ben demedim mi
A. Kadir Bilgin tarafından yazılan Adagio başlıklı şiiri yazar mısın? Yaşamın vişne rengi dudakları vardır sevgilim öpüşün kadar sıcak ve tatlı özgürlük türküleri de söylenir bu dudaklarla sevda türküleri de vişne rengi dudakları vardır sevdanın gülümser dudakların gibi titrek ve dokunaklı okyanus olur sarar dünyayı ölümün vişne rengi dudakları kimi kez dudaklarınca içten ve inançlı ölüm asude bahar ülkesi değildir o zaman ölüm: yiğit ve sevecen bir yaşamın mutlu günlere sunulmasıdır canlı bir gül gibi somut ayrılık yoktur artık zaman içinden yaşamın ve sevdanın, ölümün kimi kez de öpüşün kadar sıcak ve tatlı vişne rengi dudakları vardır sevgilim...
Ayten Mutlu tarafından yazılan Güz Kuşları Uçmadan başlıklı şiiri yazar mısın? şimdi gidip yağmurları bulayım ıslanayım güz kuşları uçmadan ben bu şehirlerde duramam artık usandım yabancı yaşamalardan herkes kendine gitti, çürüdü hüzün bile aşk belki de hiç yoktu, bir düştü anımsanan yarım kaldı şiirlerim evrak masalarında yoruldu sesim dönüp kendini aramaktan kimseye bir şey olmaz, bırakın beni saatler yine çalar kırılır uykuların elması yine kusar minibüsler şarkılarını sekiz vapuru bensiz de ayrılır sabahlardan yapmayın, çocukları salmayın eteğime bezginim çalan zillerden, telefonlardan ben bu masaları koyar giderim işte "iyi günler"iniz bile hüzünlenmez ardımdan gitmeliyim o yağmurlar dinmeden çekip gitmeden rüzgâr o düş sağanaklarından bırakın yüreğimi aşklar böyle yaşanmaz yaşanmaz keder bile sırılsıklam olmadan
Karacaoğlan tarafından yazılan Sabahtan Çıktım Da Seyran Yerine başlıklı şiiri yazar mısın? Sabahtan çıktım da seyran yerine Ay yıldız karşımda salınıp durur Kadir Mevlam ben günahkar kulunum Defterim elinde dürülüp durur On iki yıldızın ucu terazi Karıştı ülkere, gitti birazı O mahşer yerinde aralar bizi Hak mizan terazi kurulup durur iki derler bu dünyanın kapısın Yerden göğe inmiş anın yapısı Korkulu yollarda sırat köprüsü Ummanın üstünde salınıp durur Karac'oğlan der ki, nedip nederler Hak olan işleri beyan ederler Zemanede doğru eğri söylerler Ay, gün, yıldız gibi durulup durur
Aziz Nesin tarafından yazılan Son İstek başlıklı şiiri yazar mısın? Bitki olacaksam Çayır çimen olayım Aman baldıran değil Yol altında kalacaksam Gelin arabaları geçsin üstümden Çelik paletler değil Üstümde çocuklar koşuşsun Ne kaçan ne kovalayan Askerler değil Kerpiç yapacaksanız beni Okullarda kullanın Cezaevlerinde değil Soluğum tükenmez de kalırsa Islık öttürsünler Aman ha düdük değil Kalem yapın beni kalem Şiirler yazan sevi üstüne Ölüm kararı değil Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında Sakın ola ki Silahlarla değil
Hasan Hüseyin Korkmazgil tarafından yazılan Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı başlıklı şiiri yazar mısın? silahımsın başım havalarda gezerim en yıkık günlerimde bile atımsın ölümü çiğnetmedin düşmana karanlıkta kurşun yağarken üstüme karımsın dölümü paylaşan tarlamsın benim kollarımda uyuttuğum geceler seni göğsüne sığındığım geceler senin öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende kulaç atmışcasına Kızılırmak'ta yorulup düştüğüm geceler senden ve ilk görüyormuş gibi baktığım gözlerine kızıltılı sonbaharlar alabulut yazlar tren tren yolculuklar seni ben ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin. seni ben korkunun kara tırnaklı elleri bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin. seni ben zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin bir çift ateş karanfil bir dost kitap ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu hasta yatağımın başucunda, yiğittin. soframızda kuşsütü balık yumurtası yoksa da işçi ellerinin tadı aydın gözlerinin balı var ne zaman kekik koksa gül koksa çamaşırlarım elma erik ceviz zeytin portakal anam koksa çamaşırlarım ucuz çamaşırlarım ucuz sabunlarda ellerini anımsarım ellerin canım karım ellerin yaban güllerine mısırlara pırnallara değen ellerin ellerin canım karım ellerin iki taştan bir undan eden ellerin ve göller bölgesinin gül bahçelerinden gül toplar gibi haziranda (şafakta) çetin kitaplardan bal toplayan ellerin canına okumuşlar ekmeğimizin zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi kan etmişler ellerimizi düşlerimizi canım gülüm kan gayri bize ölüm yok kavgayı şiiri ve seni çok seviyorum.
Paul Eluard tarafından yazılan Asıl Adalet başlıklı şiiri yazar mısın? İnsanlarda tek sıcak kanun, üzümden şarap yapmaları, kömürden ateş yapmaları, öpücüklerden insan yapmalarıdır. İnsanlarda tek zorlu kanun, savaşlara, yoksulluğa karşı kendilerini ayakta tutmaları, ölüme karşı yaşamalarıdır. İnsanlarda tek güzel kanun, suyu ışık yapmaları, düşü gerçek yapmaları, düşmanı kardeş yapmalarıdır. Hep var olan kanunlardır bunlar, bir çocukcağzın tâ yüreğinden başlar, yayılır, genişler, uzar gider tâ akla kadar. Çeviren: A. Kadir
Bertolt Brecht tarafından yazılan Kitaplar Yakılıyor başlıklı şiiri yazar mısın? Buyurunca Hitler Hazretleri Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını Halkın önünde, alanlarda, Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı. Gözden düşmüş şairlerden biri, Hem de en iyilerinden biri, Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine, Gitti aklı başından: Unutulmuştu kendi adı. Hemen seğirtti çalışma odasına, Sanki öfkesinden kanatlanmıştı. O saat bir mektup karaladı zorbalara: 'Benimkileri de yakın! ' dedi. 'Benimkileri de! Yapamazsınız bana bu kötülüğü, Kenarda bırakamazsınız beni! Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda? Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi? Yakın benimkileride! '
Cemil Meriç tarafından yazılan Aşk Ve Acı Bana başlıklı şiiri yazar mısın? Hasretin acı veriyor bana Bu aşk acısı galiba Aşkı yokluğunda buluyorum Sana kavuşmaktan korkuyorum Yanımda olsan sanki bu aşk bitecek Teninin serinliği ateşimi söndürecek O ateş ki hayat veriyor bana Hayat, yani aşk… Ben aşk denizinde boğulmalı Aşk ateşinde yanmalıyım Acı bu aşkı olgunlaştıracak Ayrılık meyvesini verecek Ayrılığın acı meyvesini Ben o meyveyi yiyecek Tekrar acı çekeceğim Aşkın sefasını süreceğim Ben senin o masum bakışlarına Bir gülü andıran al yanaklarına vurulmadım sevgili Ben senin yokluğuna vuruldum Ben aşka vuruldum sevgili aşka vuruldum
Kaygusuz Abdal tarafından yazılan Nefes başlıklı şiiri yazar mısın? Beğlerimiz, elvan gülün üstine Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya Urum abdalları postun eğnine Bağlar gelür şahum Abdal Musa'ya Urum abdalları gelir dost deyü Eğnimüzde aba, hırka, post deyü Hastaları gelür, derman isteyü Sağlar gelür şahum Abdal Musa'ya Meydanında dara durmuş gerçekler Çalınur koç kurbanlara bıçaklar Döğülür kudümler altun sancaklar Tuğlar gelür şahum Abdal Musa'ya Benim bir isteğüm vardır Kerim'den Münkir bilmez, evliyanın sırrından Kaygusuz'um ayru düşdüm pirimden Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya
Ziya Osman Saba tarafından yazılan Geçen Zaman başlıklı şiiri yazar mısın? Hiç olmazsa unutmamak isterdim. Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar... Yalnız bırakmayın beni hatıralar. Az yanımda kal çocukluğum, Temiz yürekli uysal çocukluğum... Ah, ümit dolu gençliğim, İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim... -Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam Bir tek kapının sesini. Arıyorum aklımda bir ninni bestesini... Böyle uzaklasmayın benden, yasâdığım günler. Güneş, getir bir bayram sabahını. Açılın açılın tekrar Çocuk dizlerimdeki yaralar, Hepiniz benimsiniz: Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar... Yalnız hatırlamak hatirlamak istiyorum Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün, Rengine doymadığım o sema, Ahengine kanmadığım ırmak. Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum? Neler geçmişti aklımdan, Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm? Ah nasıldı yaşamak?
Victor Hugo tarafından yazılan Söylesem Söyleyebilsem Ah Derdimi başlıklı şiiri yazar mısın? söylesem ah söyleyebilsem derdimi mehtap bir gecede açabilsem sana kalbimi göreceksin seninle dolu desem, diyebilsem ki seviyorum seni çılgınca aşığım sana ama demem, diyemem çünkü aramızda dağlar, denizler ve benim o kahrolası gururum var bu böyle sürüp gidecek sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim sana asla... çünkü aramızda dağlar denizler ve benim o kahrolası gururum var
Federico Garcia Lorca tarafından yazılan Sezilmemiş Aşka Gazel başlıklı şiiri yazar mısın? Karnındaki karanlık manolyanın Kimseler anlamadı kokusunu, Acıttığını kimseler bilemedi Dişlerinle sıktığın aşk kuşunu Binlerce Acem tayı uykuya yattı Alnının ay vurmuş alanında, O senin kar düşmanı göğsünü Kucaklarken dört gece kollarımla. Bakışın tohumların solgun dalıydı Alçılar, yaseminler arasından. Aradım vermek için yüreğimde O fildişi mektupları her zaman diyen. Her zaman: acımın bahçesi benim Gövden her zaman, her zaman şaşırtıcı Damarlarının kanıyla dolu ağzım, Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını. (İspanyolca'dan Çeviren: Ülkü Tamer)
Füruğ Ferruhzad tarafından yazılan Gece Görüşmesi başlıklı şiiri yazar mısın? Ve o sasirtici yüz Konustu benimle pencerenin öbür yanindan ve dedi ki: «Hak, açip gözünü gorenindir Ben ürkütücuyüm yitme yitme duygusu gibi Ama gene de tanrim, Nasil korkulur benden? Sisli çatilari üstünde gökyüzünün Hfif ve basibos dolasan Bir uçurtmadan baska Hiç bir sey olmayan benden? Askimi, istegimi, nefret ve acilarimi Gece ayriliginda mezarlarin Kemirmistir adi ölüm olan bir fare...' Ve o sasirtici yüz Ince, uzun ve çok zayif Akan çizgileri esen rüzgarla Her an silinen ya da degisen Ve yumusak ve uzun saçlari Kapilarak gecenin görünmez dalgalarina Serilen karanligin ovalarina Deniz dibi bitkileri gibi Akti pencerenin öbür yaninda Ve bagirdi: “Inanin ne olur bana! Diri degilim ben! “ Saydam çizgilerin ardinda hala Görüyordum karanligin koyulasmasini ve gümüs çam kozalaklarini Ama o Salmiyordu her seyin üstünde ve sonsuz yüregi Ulasiyordu doruklara Sanki yesil duygusuydu agaçlarin Ve sonsuza dek sürüyordu gözleri “Haklisiniz Hiç aynaya bakmadim ben Ölümümden sonra Öylesine ölüyüm ki artik hiç bir sey Kanitlayamaz Benim ölümümü Ah! Duydun mu kuytu köselerinde bahçenin Geceye siginip ayisigina kosan Agustos böceginin sesini? Belki de tüm yildizlar Yitik bir gökyüzüne göçüp gitmisler Ve kent, nasil issizdi kent Bütün bir yol boyu Kimseyle karsilasmadim Rengi uçuk heykeller Tütün ve toz kokan Bir kaç çöpçü Ve yorgun, uykulu bekçilerden baska kimseyle Yazik Ölmüsüm ben Ve sanki ayni bosuna gecenin devamidir Gece...” Sustu Ve aglama duygusu ve aci ve kederle doldurdu Gözlerinin uçsuz bucaksiz alanini “Hiç düsündünüz mü Yasamin kederli maskesinin golgesi altinda Yüzlerini gizleyen Sizler Bu üzücü gerçegi? Bugün yasayanlarin Bir baska dirinin posasindan baska, bir sey olmadigini? Sanki ilk gülüsünde Yaslanip gitmistir bir çocuk Ve nasil güvenebilir simdi bu yürek -Bu asil sözleri degistirilmis, -Bu bozulmus mezar yaziti -Bu tasa kesmis sayginligina Kendisinin? Belki de var olma aliskanligi Ve yatistiricilar Çoktan tüketmistir insanin Saf ve yalin iskeletini Belkide issiz bir adaya Alip götürmüslerdir Ruhlarimizi Belki de düste görmüsümdür ben agustos böceginin sesini Belki de rüzgarli süvarilerdir Bu tahtadan mizraklara yaslanmis Bekleyip duran sabirli yayalar Ve o yüce düsünceli bilgeler olmali Bu zayif, beli bükülmüs afyon düskünleri Dogru olmali dogru olmali kimse Beklemiyor artik bir baslangici Ve yüregi askla dolu genç kizlar Uzun igneleriyle nakislarinin Delmisler çabuk kanan gozlerini Simdi duyulan sabah uykularinin derinliklerinde Yankimasidir Karga seslerinin Ve kendilerine geliyor aynalar Tek tek ve yapayalniz biçimler Teslim oluyorlar simdi Uyanisin dalgin saatlerine Ve gizli saldirisina karanlik karabasanlarin Yazik Tüm anilarimla biriikte ben Kanli masallar söyleyen, kan'dan Hiç böylesine küçülmüç yasamayan gururdan Firsatimin sonunda bekliyorum Ve kulak veriyorum: Hiç ses yok Ve çok derinden bakiyorum: Kipirdamiyor bir yaprak bile Ve temizligin Ta kendisi olan adim Tozuna bile dokunamiyor simdi Mezarlarin...” Titredi Ve birden döküldü iki yana Ve uzun iç çekisler gibi uzandi bana Yariklardan çikarak Yalvaran elleri “Çok soguk Çizgileriim kesiyor rüzgar Düsünüyorum bir tek insan var mi simdi Yikilmis yüzüyle Tanismaktan Korkmayan? Zamani degil mi artik Açilsin bu pencere, açik açik açik Yagsin gökyüzü oradan Kendi kimliginin ölüm namazini Kilsin insan inleyerek? ” Belki de bir kus sesiydi o yankilanan Ya da rüzgar, agaç dallari arasindan Ya da ben bir üzüntü ve utanç dalgasi gibi Çikmazlarindan yüregimin Yükselen ben Gördüm birden o iki el iki aci sitem Benim ellerime dogru uzanan Yalanci tan isiginin aydinliginda Yokoldu. Ve bagirdi bir ses Soguk ufuklardan: “Hosça kal! ”
Nilay Özer tarafından yazılan Zehir Zakkum Zamanlar başlıklı şiiri yazar mısın? ömrüme zarar veren erkekler sevdim cam kırıklarıyla sundular bana tenlerini seviştikçe çoğalan ellerine inandım uzun...çok uzun ayrılıklardan sonra sabırsız bir çarmıh gibi açılan kollarına çarmıh sarmaşığıydım usul usul dolandım bana nazlı ölümler korsan ürpertiler bana bana aklı çelinmiş geceler kaldı ömrüme zarar veren şiirler sevdim aşka ait bir damar kesilmiş gibi kızıl atlar boşandı içimin aynasından kanadım sözlerde gözlerde pıhtılandım infilaktı ihtilaldi laneti üstümeydi sözlerin yalanından yılanından gözlerin bana düş bana gizem bana zehir zakkum zamanlar kaldı ömrüme zarar veren şehirler sevdim yıkılmayı sevdim hep o enkaz halimi bir depremi tek başıma karşılayabilmek için boşaltılmış şehirleri bekledim harçsız kuleler örüp kaldırım taşlarından gençliğimi felaket müjdesinde denedim bana çığ bana boran ve umarsız aysarı ah! bunca zararına sevmenin neresinden dönsem geçmiş zamandı
Uğur Işılak tarafından yazılan Damla Damla başlıklı şiiri yazar mısın? Damla damla yar göründü Gözden öze aktı gitti Bir göründü, pir göründü Canevimi yaktı gitti Boşluğumu fırsat bildi Namımı defterden sildi Hasreti aslan kesildi Pençesini taktı gitti Ben sevdaya kanmaz idim Yar ismini anmaz idim Bileğime yanmaz idim Yüreğimi büktü gitti Anlamadım yar neyledi Gaiblerden ne söyledi Gönlümü çarmıh eyledi Nazarını çaktı gitti
Adonis tarafından yazılan İlk Söz başlıklı şiiri yazar mısın? bir zamanlar olduğum çocuk, uğradı bana yabancı bir yüzle. bir şey demedi. yürüdük sessizce birbirimize baktık. adımlarımız yabancı akan bir nehir. bir araya getirdi bizi, rüzgarda uçuşan bu kağıtlar adına, kökler ayrıldık bir orman yeryüzünün yazdığı ve mevsimlerin suladığı. ey bir zamanlar olduğum çocuk, yaklaş bizi birleştiren ne, şimdi, ve ne diyeceğiz birbirimize?
Arif Nihat Asya tarafından yazılan Van Gölü başlıklı şiiri yazar mısın? Selahattin Arıkan'a Nerde istersen orda kal... yerleş; Yolcu, rü'yaya benziyor burası... İşte bak: Bir küçük denizdir göl; Bir küçük kıt'a Ahtamar adası!
Arif Nihat Asya tarafından yazılan Fırat başlıklı şiiri yazar mısın? Şu mavi dağların uzaklarında Bir akar suyun adıdır 'Fırat' Ve sevdiğim çocuğun dudaklarında Sevdiğim bir türkünün adı... Türkünün tadına karışır Söyliyen dudakların tadı. Ey beyaz çocuk, sarışın çocuk, Dilinde her şey güzelleşen Cana yakın çocuk... Kızım, kardeşim... Günler, geceler ötesi, Gelirse beklediğim Masal gecesi; Şu fani dünyada her murad olsun Ve senden doğacak kızımın Adı 'Fırat' olsun!
Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından yazılan İki Kişiye Bir Dünya (Senfonik Şiir) başlıklı şiiri yazar mısın? Birinci Bölüm: Kader Kapıyı Çalıyor (Andante) Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan güneş doğacak Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden Seni düşüneceğim Gümüş mahmuzların parlaklığında Yağmur nal izlerini örtmeden Sana geleceğim Bekle beni Hindistan ‘da Banaras şehrinde seni aradım Ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu Ganj ‘ın suları pisti bulanıktı İçtim Bir kadın tanıdım Haydarabat ‘da Cüzamlıydı güzeldi üstelik Sana benziyordu Etli dudakları vardı Brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece Taşların üstünde yattık Bir hayvan tarafımız vardı alımlı Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç Bir insan tarafımız olacaktı Aradık üç gün üç gece Bulamadık Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç Sevemedik Sonra Nijerya ‘da Mozambik ‘te Altınsahillerinde Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda Belki bir tutam tuzdun kirli Seni düşündükçe susuyordum Nehirler göller kandırmıyordu beni O kadınlara gidiyordum O bakır tenli kadınlara O kadınlarla da yattım Adam boyu yaprakların üzerinde Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden Yorgundum Kuşkuluydum İliklerime kadar bendim Bir yeşildim Bir beyazdım Karanlıktım İnsan eti yiyenler anladı beni Kanarya adalarında Bir kamış kulübede iki ayna buldum Birinde ellerim vardı kemik kemik Parmaklarım beni çağırıyordu sana Birinde gözlerim vardı Ağlıyordum Çiğnenmiş otlara döndüm Ağlamaklı denizlere Köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni Bir gemiydim Battım Santa – İsabelle adasının önünde Şimdi 3200 metre derindeyim Sana ahtapot gözleri topluyorum Sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim Bırak beni Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum O derinliklerde bir mağarada buldum kendimi Önce garipsedim çıplaklığımı Utandım Sonraları alıştım güzelliğime Bir elim sendin Bir elim ben Ayaklarımı göremezdin Öyle uzaktaydı Sağ kolumu Mekke ‘de kestiler şafak vakti Utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz Bitmez Haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı Yakına gel Dört yanımız iri ıstakozlarla dolu Yalnız değiliz Tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor Tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık Tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim Al Ekmeğine katık et beni Dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin İlkin seni o mor sokakta gördüm Temmuzun ondördüydü Bütün itliği üzerindeydi güneşin Bir yeşil elbisen vardı Bir siyah ayakkabın vardı Bir gözlerin vardı Bir dudakların vardı Ama ben yoktum o sokakta Tahiti adalarında Gaugin ‘le seni düşünüyordum Absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum Dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi Bir çift zar aldım Attım gökyüzüne Adis-Ababa şehrine düştü Adis-Ababa şehrinde kadınlar Hepyek bakıyordu yüzüme Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir Sen baksan görürdün Her gözüme bir düşeş oturmuştu Sen görsen anlardın Titanyum beyazı yalnızlığımı Budapeşte köprüsünün üzerinde Bir çingene falıma baktı Dedi üç günde öleceksin Ben üçbin yıldır seni arıyorum Kapılara sığmıyor umutsuzluğum Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor Cümle yıldızlar şahidim olsun Yapmazsam adam değilim Şanghay ‘da orospular benimle yatmadı Çirkinsin dediler Pissin dediler Yıkandım arındım Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden Birisi geçmişime küfretti Tuttum öldürdüm Geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı Kirlettim Affet beni Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti Trampetler başımda zonkluyordu Kederliydim Çaresizdim Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu Ah o keman konçertoları öldürdü beni Dinsizdim İstanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı Yoksuldum Kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni Gelme diyorsun Bu gel demektir Birazdan akşam olacak Rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece Sonra sana gelmeliyim Rachmaninof nereye giderse gitsin Şimdi bir derin mavide akşam oluyor Gök mavi deniz mavi Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana Ne opera aryaları Ne beşinci senfonisi Beethoven ‘in Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta Gün ışığı arkamızda kaldı bak Tanyerinde unuttuk gözlerimizi Gel artık Hayata yeniden baçlayalım Gel artık Bu mavilerde kimseler görmez bizi Solfej anahtarlarını kaldıralım Do ‘ların mi ‘lerin önünden Bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün Ölmekse daha kolay ne var Yaşamaksa sensiz mümkün değil İskender adam edemedi bu dünyayı Biz mi edeceğiz Eflatun çözemedi yaşamanın sırrını Biz mi çözeceğiz Bütün yataklar bir kişilik Git diyorsun Nereye gideyim Birazdan gece olacak Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım Seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz Dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden Bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin Bir gözümde bozulmuş nal izleri Durup durup ağlayacağım Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle Bu zehir zemberek kederler için mi Bak bütün orkestralar sustu Bütün ışıkları söndü dünyanın Korkma Haydi uzat ellerini Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir Bak dinle Bir seslenen var uzaklardan Bak dinle Kader kapıyı çalıyor Gelme diyorsun Gelme diyorsun Bu gel demektir. İkinci Bölüm : Seninle Kardeş Değiliz (Allegro) Tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde Yaklaş bana Seninle kardeş değiliz Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev Biliyorsun Önce Tanrı insanı yarattı Sonra insan sevgiyi Ne yapsak boş Ne kadar çabalasak faydasız Geriye dönemeyiz Olanlar oldu iş işten geçti Çamurumuza sevgi katılmış bir kere Kim bu şarkıları söyleyen Karcığar faslından düm tek üzere Aklım bir yere erişti durdu Susun Şimdi üçgenlerle oynuyorum Kaldırın bu daireleri Bir model kız geldi soyundu karşımda Saçlarından üç fırça yaptım Üç tüp boyan vardı Verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili Hepsini kattım birbirine Senin yeşilini buldum Senin yeşilinde orkestralar Debussy ‘den çalıyordu Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı Bu deli eden uğultu nerden geliyor Kim kırdı bu aynaları Toplayın yüzümüzü görelim Çirkin değiliz artık Bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe Güzeliz Sabahlar bizimle dolu Işık diyordun al işte Kör kıyılara kadar ışıdı yeryüzü Renk diyordun işte bak Buram buram mavi Çarşılar dolusu kırmızı Süt beyazından geceler Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun Yalan bunca faziletler yalan Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor Aldırma diyorum sana Dünya ikimiz için yaratıldı Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır Hangi aynaya baktıysam seni gördüm Gel desen gelemem Git desen gidemem Öl desen kanım akmaz Anladım artık seni sevmek yüce bir şey Anladım seni sevmek Tanrı ‘ya yaklaşmak gibi İnsanlar içinde bir sana inandım Bir seni sevdim kendimden başka Uykularımın bölündüğü saatlerde Sendin düşündüğüm soluk soluk Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda Gözümü yumsam seni görüyordum Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle Sen çıkıyordun karşıma Karanlığımda İki yıldızdı ellerin görülmedik Karanlığımda Bir orman yangınıydı dudakların İstesen hayat verirdim bu karanlıklara İstersen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım Denizlerden göllerden nehirlerden Sana görmediğin renkler yaratırdım Zamanın ötesinde Yeni bir dünya kurardım sana İnsansız Tanrısız kedersiz Severdin Dağ rüzgarlarının serinliğince Yaşardın Bu sefil dünyamızdan uzak Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim Yumruk kadar yüreğimde sen varsın Kutsal kederler içinde seninleyim artık Sarı badanalı evlerde başbaşayız Bütün duvarlara gölgen kazınmış Kokun sinmiş bütün perdelere Kapılarda parmakların beyaz beyaz Sokaklarda ayaklarının izi Ben bu sokaklarda ölsem Kaldırımlar çekmez ağırlığımı Söylesem aşkımı asırlar boyunca Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi Beşincisi sensin Desem ki iki kişi kaldık dünyada İkincisi sensin Desem ki biri var yeri göğü var eden O da sen olurdun Sana tapmak için Kilden bir heykel yapardım güzelliğince Bilsem ki sen Tanrı ‘dan iyisin Bilsem ki Tanrı senden güzel değil Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum Nasıl nasıl bakıyor bana Böyle merhametten uzak Git diyorsun Nereye gideyim Ümitlerim ne olacak Bunca şiirleri kim söyleyecek sana Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara Sevmesem seni bir daha Paramparça etsem yüreğimi cam gibi Sonra yaksam Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden Yine seni severdim toz toz Yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca Bu oksijen gazı olmasa da olurdu Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya Seni bu kadar sevemezdim İkimizin ortasında o duruyor Sağımızda birinci keman Solumuzda ikinci keman Karşımızda üçüncü keman Sonra orglar flütler kontrbaslar Sustur şu orkestrayı Beethoven Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı Bunca yalnızlıklar bunca yokluklar benim işim değil Bu çirkinliği ben yaratmadım Ne de bu kahpe güzellikleri Bende sevmediğin ne varsa senden türedi Şu karanlık bakışlar Şu ellerimin pisliği Şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler Besbelli senin eserin Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana Ne öğrendimse senden öğrendim Seni sevdikten sonra başladım yaşamağa Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı Bu azabı kim verdi bana Çıngıraklı yılanların zehirini içtim Balinaların kusmuklarını Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında Görsen şaşardın Öyle aydınlıktım Öyle iyiydim Kobalt mavileriyle doluydu yüreğim Kurşun beyazlarıyla Severdin beni Midye kabuklarının yeşilliğince Sonunda dediğim çıktı işte Samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya Sinekler gibi eziliverdi insanlar Her şey bir anda olup bitti Yapayalnız kaldık Ne radyo aktivite ne mantar şeklinde bulutlar Ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu Sonunda üç kişi kaldık dünyada Sen Ben Bir de Jiro ‘nun Manon Lesko ‘su Yine bana bakarken yüzün kızarıyor Toplum kurallarından kurtulamadın daha Bütün çayırlar bomboş Görmüyor musun Al başını dağlara çık Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda Bir kibrit çak Bütün evler yansın Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan Sonra kaldır kendini denize at Biraz serinle Sevebildiğim kadar insanım ben On gram arsenik yeter canıma Beni düşünme Uzun mistral rüzgarlarının üzerine Nimbüs bulutları geliyor kaç Uykumuz bölündü çırıl çıplağız Kum fırtınaları başladı Çin seddinin ötesinde Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız Haydi git Yok olduk iki olduğumuz yerde Haydi git Bir kalırsak yine var olacağız. Üçüncü Bölüm : Karanlıkta (Presto) Beşyüz borazan birden çalıyor Bin davul birden vuruyor başımda Gök gürültüleri Çekiç sesleri makine sesleri Dağlardan kopan kocaman çığlar Taşlar Kayalar Ey üstüme üstüme gelen deniz Ey cam kırıklarından kader Yeter artık Nerdeyse çıldıracağım Bir yeşil ötesine geldim durdum işte Merdivenin son basamağındayım Bir adım daha atsam Kimseler tutamaz beni Bir adım daha atsam karanlıktayım Kaç kere söyledik Şu potpuriyi çalmayın diye Anlamıyor musunuz Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar Susturun şu kemanları Biraz da ilahlar ağlasın yokluğumuza Kirli gözyaşları kırık iskemleler Başı bozuk Çigan havaları Yeminler notalar akortsuz teller Ve sakat çocukları Nagazaki ‘nin Biz bunun için mi geldik yeryüzüne Devirin şu putları Mukaddes kitaplar bize göre değil artık Sinemaskop rezaletler içindeyiz Café Chantant ‘larda dua ediyoruz Mabetlerde çiftleşiyoruz artık Mesuduz Dokunmayın keyfimize Saint Pierre ‘in doksandokuzuncu göbekten torunu Strip tease yapıyor Foli Bergere revüsünde her gece Gelsin arkasından şampanya şişeleri Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım On derste aşk On derste güzellik On derste cinsiyet Ve tam onbin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet Sonra mezarlıklar dolusu günah Genelevler dolusu namus Velhasıl ailece rock ‘n roll dansı öğrendik Tepinip duruyoruz Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtarmadı Ne de Babil ‘in asma bahçeleri Hakkını veremedik alın terimizin suçluyuz Har vurup harman savurduk ömrümüzü Akıllı bir maymun olmaktan öteye gidemedik Şimdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim Geç anladık zavallılığımızı Her şeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır Bizi kimseler inandıramadı ölüme Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta Bu umutlar bu dualar bu kahrolası hayaller Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi Bu katı yürekli topraklar Bu gülünç mezartaşları Ölümler ölümler ölümler Ölümlerden beter yalnızlığımız Bu macera ne zaman bitecek söyleyin Söyleyin ne zaman aydınlanacak Bu karanlık alın yazımız Harun-er Reşidin gazabına uğradık cümlemiz Başparmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden Sersefil oldu ölümüz caddelerde Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı üzerimize kurşun gibi çöktü Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen Beşyüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya Keyfimize dokunmayın Adamakıllı sarhoşuz Ya bir gül koparın bahçenizden Koklayalım Ya bir yudum su doldurun taslarımıza İçelim Ya da bir dilim ekmek verin Şükredelim yaşadığımız Karanlıklar içinde Çamurlar içindeyiz Tutun kaldırın bizi O yalancı sevginiz sizin olsun Biz yaşamak için geldik yeryüzüne Alın başınıza çalın merhametinizi Körsünüz ya da sağırsınız Beyaz çorap giydi diye Ku Klux Klan derneğinin adamları Bir zenciyi linç ettiler Görmediniz İbni Mansurun beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz Şu gökkubbenin altında Boşa gitti nice bonjour ‘larımız Sonra üç kere good night dedik Duyan olmadı Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın Fırınlar Gaz odaları Kitle halinde ölümler Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları Yaylım ateşlerile delik deşik olmuş insanlığımız O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar O kan çanağı gözler O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte Öptüğümüz o pis eller O maymun maskara soytarılar Küçük orospular Kirli zevklerimiz Yatağımıza giren frengili kadınlar Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda Hangi perdeyi aralasak gece Hangi taşı kaldırsak çaresizlik Ölüm isli bir fener ışığı bu karanlıklarda Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe Bu karanlıklarla uzak Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine Yine karamelalarla kandırın küçük kızları Irzına geçin torunlarınızın O sapık arzularınız yükseltecek sizi O karanlık odaların başıboş rahatlığı Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kıldan ince Sizin için değil Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte Şimdi de oturmuş tuz biber ekiyorsunuz yaramıza Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz Temiz çarşaflarda pis kanınız Uykularımızda gölgeniz korkunç belalı Sizi sayıyla mı verdiler bize Defolun karşımızdan Bize kendi derdimiz yeter Kanınızı bulaştırmayın ellerimize Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu Haydi biraz eğin başınızı Bizden af dileyin Kederimizi anlayın artık Saygı gösterin sevgimize Belki sizi affedebiliriz Ne de olsa insanız biz de Bir zayıf tarafımız vardır Nasıl aldandık bunca zamandır Nasıl inandık güzelliğine hayatın Bize ne doğan güneşten Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne Alabildiğine kederliyiz yorgunuz Bize dostluğu öğrettiniz Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine Sevdikse günahlarımız Tanrı ‘nın boynuna Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize Öpüştük uykularımızda ayıpladınız Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz Rahat bırakın bizi Göğüyle deniziyle Taşıyla toprağıyla O yoktan var ettiğiniz Tanrı ‘sıyla Dünyanız sizin olsun. Boğaz tokluğuna yaşamalar bizi kurtarmaz artık Biz oldum olası kör doğmuşuz Brakisefal kafalarımız bir işe yaramıyor Hele şu bizimsiz ayaklarımızın haline bakın Aptallığımız yüzümüzden belli Aynaya bakıp gülüyoruz Oysa bütün çirkinliğimiz aşikar ayna gibi Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde To be or not to be To be or not to be bir şey değil yine Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar Ama sen yoksun işte Bense bütün insanlar gibi ha varım ha yoğum Yine sana çıkıyor bütün yollar Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Dördüncü Bölüm : Sana Bir Tanrı Getirdim (Adagio) Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi Hani sen iyiydin Halden anlardın Hani sen git demeyecektin bana Ve ben her şeye rağman gelecektim İçimde bir umut Ellerimde olgun meyvalar Dünya nimetleri Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı Ama ne sen gel dedin Ne de ben gelebildim her şeye rağmen Aşkımız ayrılıklarla başladı Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri Deniz fenerlerinin ışığında yıkanırdık Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı Sonra bir çaresizlikti zifir Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi Aldığını geri vermez dalgalara Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk Alevden bir tasta eridi günler Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde Hiç sönmiyecekmiş gibi yanıyorduk Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez Paslı demir kapılar kapandı üstümüze Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza Uyuduk bir daha uyanamadık Şimdi bir kutup var sana çeker beni Bir kutup var senden öteye Ben onun için böyle ortalıkta kaldım Dağ yollarında caddelerde sokaklarda Onun için bulup bulup yitirdim seni Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana Hangi gözümü yumduysam seni gördüm Zamandın zamandan öte bir şeydin Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden Bu zincirleri sen vurdun ellerime Sen getirdin bunca karanlıkları Al şunu mumu yak Korkuyorum Bir taş aldım attım denize Günahlarımdan kurtuldum Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim Öteye gidemem İtme beni Benim de bir insan tarafım vardı Bakma böyle kötü olduğuma Benim de dileklerim vardı Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde Büyük dertler içinde benim ellerim Anlamıyor musun Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar Ben sevilmediğimden böyle çirkinim Bütün kötü yerlerde ben kokarım Biliyorum Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş Fabrika bacalarında bir kara dumanım Zehirim akrep kuyruklarında Kötüyüm sevemediğin kadar Öyle fenayım Kapanmamış bıçak yaralarında Bu pis çöp tenekelerinde unut beni Unut artık Bayat bir ekmek gibi Çürümüş bir elma gibi Sarın badanalı evlerde kazanlar kaynar Sarı badanalı evlerde günah işlenir her gece Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır Sarı badanalı evleri sev biraz Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir Anladım Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan Tosca ‘dan bşir arya hatırlıyorum şimdi Sus biraz Ensemde bir akrep yürüyor Bırak yürüsün Sabaha asacaklar beni Dokunma Yedi canım vardı ikisi gitsin Bunca ölümler az gelir bana Kalbimi yardım Bir damla kan aktı Kutuplara kar yağıyordu Üşüdüm Failatun vezniyle seni çağırıyorum Bana inbiklenmiş yeşilliğini getir Dur gitme Beş kuruşum vardı kaybettim Dur gitme Isırgan otlarından kurtar beni Deniz analarının gözlerini çaldım Sana bakmak için Güneşi üçe böldüm Al biri senin olsun Yüzümde beş bıçak yarası var Bir de sen vur Barut kokusunu severim Bir portakalı dilim dilim soy Acıktım Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde Tut ki bir marul yaprağıydım Öldüm Al şu serçe parmağım sende kalsın Ben kötüyüm Allahsızım Korkunç çirkinim Ben seksensekizinci tul dairesiyim Sağ gözümün üç kirpiğini kestim Al Ben lanetlendim Chopin ‘in cenaze marşı çalınıyor Ölüler ayağa kalktı Görüyor musun Şu soldan ikinci benim Senin yüzünden öldüm Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma Ağlıyorum Biraz sev beni Yaklaş biraz Gül biraz Seni affediyorum Kuşkonmaz dallarına astım kendimi Sedir ağaçlarına gül yapraklarına Başımı taşlara vurdum Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı Tanrısal duygular içindeydim Bütün Tanrısızlığımdan uzakta Bir kemiklerinin sertliğini aldım Bir teninin aklığını Sonra sıcaklığını dudaklarının Gel bak SANA BİR TANRI GETİRDİM Gel bak BİR TANRI YARATTIM SENDEN Ankara / Nisan – Eylül 1957 (Bilgi Kitabevi – 1958 İkinci Baskı) (İsmet BARLIOĞLU tarafından Word ortamına aktarılmıştır.)
Aşık Sefai tarafından yazılan Yeşil Yaprak başlıklı şiiri yazar mısın? Yeşil yaprak döndüğünde gazele Yazın ardı güz görünür sevdiğim Ayrılırken kaşım çatmam güzele Belki acı söz görünür sevdiğim Bilir misin sevda neden turnanın Diyarından kaçıp giden turnanın Yükseklerden uçup giden turnanın Sinesinde köz görünür sevdiğim Nazar eyler enginlerden yüceler Garip gönlüm simdi neyi heceler Çoban yıldızına hasret geceler Bu sevdalar az görünür sevdiğim Dağı yaran göğü ağlatan vardır On sekiz bin rengin cümlesi yardır Varlığın yokluktur yokluğun sırdır Her zerresi toz görünür sevdiğim Sefai'yem gecelere hilal et İster cemal eyle ister celal et Bir lokma ekmeğin yedim helal et Ölüm bize tez görünür sevdiğim! Aşık Sefai
Paul Eluard tarafından yazılan Karartma başlıklı şiiri yazar mısın? Kapılar tutulmuş neylersin Neylersin içerde kalmışız Yollar kesilmiş Şehir yenilmiş neylersin Açlıktır başlamış Elde silah kalmamış neylersin Neylersin karanlık da bastırmış Sevişmezsin de neylersin
Sefil Selimi tarafından yazılan Kaç başlıklı şiiri yazar mısın? Gösteriş yapan, İnsanlardan kaç. Maddeye tapan, Şeytanlardan kaç. Pis maval okur, Eylemez şükür, Taşımaz fikir, Maymunlardan kaç. Olur çok yaman, Dikkat et aman, Menfaat uman, Meydanlardan kaç. Çevirdim tarih, Oldum müsterih, Ne Ay ne Merih, İsyanlardan kaç. Birkaç cümle laf, Duyan çekmez of, Cahil olur kof, Nadanlardan kaç. Al sermaye et, Gönlü eyler fet(h) , SELİMÎ’ye yet, Odunlardan kaç.
Nurullah Genç tarafından yazılan Giderim başlıklı şiiri yazar mısın? İçimde bir acı fırtına kopar Bulutlarda şimşek çakar giderim Bitmeyen arzular yolumu kapar Çılgın bir sel gibi yıkar giderim Anlarım eşitten farkını farkın Yıllar süren ömrü biter merakın Keder uzak olur; mutluluk yakın Yorgun kafesimden çıkar giderim O an, zaman durur, mekan silinir Sonsuzluğa doğru nefes alınır Ruhum bir damla su, göğe salınır Süzüle süzüle akar giderim Çile denizinin görünür dibi Alır beni yüreğimin sahibi Geceyi süsleyen yıldızlar gibi Ben de, bir meş'ale yakar giderim Birgün utku için, hicran yerine Dalmak için hülya bahçelerine Dostların ıslanmış çehrelerine Son defa, hasretle bakar giderim
Adnan Yücel tarafından yazılan Kuş Mitingi başlıklı şiiri yazar mısın? Sonbahardan sonra ağaçlar Hep duman açar Ankara'da Saksılarda yeşil bir yalnızlık Uzayıp gider ev tutsaklığında Kış boyu rüzgarsız ve çiçeksiz Ne gün kalır güneşin yüreğinde Ne şafak ne sabah Kar altında dilsiz ve sessiz Bir tohum gibi bekler baharı Taş üstünde topraksız çaresiz Sonbahardan sonra Ankara'ya dair Hep aynı sözler söylenir Ama yağmur Yine utanır yağarken Kar yine yağmadan kirlenir Sonbaharda sonra Ankara^Òda Yalnızca kuşların isyanı vardır Bakarsınız bir akşamüstü Bütün ağaçlar kuş açmıştır Ve gökyüzü meydanında Kuş dilinde bir miting başlamıştır Bir çığlıktır artık yaşanan Sözcükler yetmez anlatmaya Notalar fırçalar susar Çünkü mitingden sonra kuşlar Kırıp kanatlarını Ankara^Òya ölüm bırakırlar
Attila İlhan tarafından yazılan Sokağa Çıkma Yasağı başlıklı şiiri yazar mısın? öyle büyük hicran ki cam çerçeve bırakmıyor kırdı kapıları döküldü sokağa havada yangın kokusu itfaiye sirenleri uzaktan uzağa öyle büyük hicran ki telefonlar devamlı meşgul çalıyor trafik durdu çarşılar darmadağın çığlıklar geçiyor karanlıktan camlarda sinsi bir titreme boğuk bir uğultu yeraltından borular patlamış sular vahim bir tenhalığa akıyor öyle büyük ki hicran zincirleme elektrik kontakları şerareler dökülüyor sokak lambalarından ceryanlar kesildi gözden kayboldu şehir sanki siyah bir denize batıyor ayak sesleri boş meydanlardan hoyrat kanatları yukarda bir helikopterin o ihanet sessizliğini par par parçalıyor
Alaaddin Külcüoğlu tarafından yazılan Bilmece başlıklı şiiri yazar mısın? Gece Tehlikeli bir bilmece Loş ışıklar altında Sürüyor amansız poker Sigara dumanından görülmüyor yüzler Kıpırtısız, uykusuz ve kanlı gözler Eller tetikte Restleşilmiş Ölümüne Ve elim berbat yine Gece Her yeri Mermi dolu Bir Rus ruleti Bitecek birazdan Ateş ile barutun Büyük aşki Bitecek düello Gece Tehlikeli bir bilmece.
Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından yazılan Kaldırım Çocuğu Yüreğim başlıklı şiiri yazar mısın? Kaldırım çocuğu yüreğim Nereye baksa yok olacak Nereye dokunsa taş kesecekmiş Gibi Ağlamak istiyor gözlerim Ve ağlatmak ölesiye... Kaçmak istiyorum Kaçmak Nereye gidecegini bilmeden Kaçıp gitmek Terketmek istiyorum bu şehri Ve Terkedince ölmek
Cahit Külebi tarafından yazılan Alacakaranlıkta başlıklı şiiri yazar mısın? Akşam karanlıklarla sarmaş dolaş Sen de sarılmışsın yalnızlığına, Taksiler kurşun gibi gelir geçer Troleybüsler salına salına. Tek tük kadınlar aydınlatır caddeyi. Genç kızlar beyaz neonlar gibi. Ortancalar gül rengi ışık saçar, On beşine varmamışlar masmavi. Sen de yalnızlık saçarsın. İçmeye korkarsın, efkâr basar. Ağlayamazsın elâlem var. Şapkanı bile çıkaramazsın Saçlarını uçurur rüzgâr... Gittim deniz kıyısına oturdum. Akşam karanlıklarda sarmaş dolaş, Ben de denize akıyordum Irmaklar gibi yavaş, yavaş...
Asım Bezirci tarafından yazılan Hayat Efsanedir başlıklı şiiri yazar mısın? Saçların aklarla dolduğu zaman Geriye hasretle bir bakar mısın? Yıllar mazimizi yolduğu zaman Göğsüne menekşe, gül takar mısın? Pembe kıyılardan geçse bir sandal, İşitsem sesini şen fıskiyenin; Zikrimde canlanır eski bir masal: Gözümde gözlerin, elimde elin... Zaman kalbimizde can vermiş gibi, En güzel renklerle süslenir mekân... Suda aksimizle, havuzun dibi “Hayat efsanedir” diyordu her an! 13 Mayıs 1944, Erzurum
Füruğ Ferruhzad tarafından yazılan Akbaba başlıklı şiiri yazar mısın? tepemde bir akbaba hırsla ölmemi bekliyor ben ise düşünüyorum nasıl bir tuzak kurayım ki bana yaklaşsın da onu vurayım soluk almak için oturmaya kalksam işte yıkıldı diye saldırıyor yüzüme onu vurmak için anlayınca fırsat beklediğimi hızla dönüyor gökyüzüne kuşaktan kuşağa onca insanlar öldü yem olarak, şu ihtiyar akbabaya deneyimlerim sesleniyor ki bitimindeyiz zamanın yaklaşan bir sonu var ya senin, ya ihtiyar akbabanın bu cadı, bu kocamış leş yiyenin yazgısı, sana bağlı başaramazsan eğer sıran geldi demektir tepemde bir akbaba hırsla bekliyor ölmemi vay eğer fırsatı ben kaçırırsam dökülüyor suskunluğuna akşamın ezanın ayak sesleri kent akşamının hayalinde yanıyor altın ormanları düşlerin ve odamın suskunluğunda cuma akşamıyla uğraşıyor ezanın ayak sesleri benim elimde kitap cuma akşamı sessiz kopuk kopuk geliyor kulağıma, ezan kime söylüyor ne diyor kent uğraşıyor Cuma akşamıyla ve o garip ses yalın bir köylü gibi yitiyor kentin çağıltısında ben yine kitap okuyorum
Mevlana Celaleddin Rumi tarafından yazılan Divan-kebir'den Seçme Rubailer 4 başlıklı şiiri yazar mısın? Senin canında bir can vardır. Sen o canı ara! Senin teninin dağında çok kıymetli bir inci bulunmaktadır. Sen o incinin madenini ara! Ey Hak yolunda yürüyüp giden sufi! Eğer arayabiliyorsan, onu sen kendinde ara, Kendinden dışarda arama!
Jacques Prevert tarafından yazılan Sevgi Gülümser başlıklı şiiri yazar mısın? Küçük arslan yemek yerken Dişi arslan gençleşir Ateş kendi payını isterken Toprak kıpkırmızı kesilir Ölüm sevgiden söz ederken Yaşam ürperir Yaşam ölümden söz ederken Sevgi gülümser (Fransızca,Sabahattin Eyuboğlu)
Charles Bukowski tarafından yazılan Dilenmek başlıklı şiiri yazar mısın? çoğumuz gibi, o farklı işlere girip çıktım ki, midem deşilmiş ve bağırsaklarım rüzgara fırlatılmış gibi hissediyorum kendimi. iyi insanlar da tanıdım bu işlerde öbür tür de. ama birlikte çalıştığım insanları düşününce- aradan on yıl geçmesine rağmen- ilk aklıma gelen Karl oluyor. Karl'ı hatırlıyorum: yaptığımız iş belden ve boyundan askılı önlük giymeyi gerektiriyordu. ben Karl'ın çömeziydim. 'kolay bir işimiz var', demişti bana. her sabah yöneticilerden biri geldiğinde Karl hafifçe öne eğilip gülümser, başını hafifçe sallayarak onu selamlardı: 'günaydın Doktor Stein', 'günaydın Bay Day' ya da Bay Night, kadın bekarsa 'günaydın, Lilly' ya da Betty ya da Fran. ben tek kelime etmezdim. Karl bundan rahatsızlık duyuyordu, bir gün beni kenara çekti: 'bana bak, böyle bir işi başka nerede bulacaksın? iki saatlik öğle paydosumuz var.' 'bulamam herhalde...' 'kesinlikle, senin benim gibiler için bundan iyisi can sağlığı..' bir şey demedim. 'tamam, önceleri zor gelir insana köpeklenmek benim için de kolay olmadı ama bir süre sonra önemli olmadığını keşfettim kabuğum çıktı. artık kabuğum var, anladın mı? ' baktım ona, gerçekten vardı kabuğu, yüzünde de bir tür bulanıklık vardı gözleri anlamsız bakıyordu, boş ve kayıtsız; yıllanmış, yıpranmış bir deniz kabuğuna bakıyordum. birkaç hafta geçti hiçbir şey değişmedi: Karl hiç sektirmeden herkesi saygı ile selamlıyor, gülümsüyor, rolünü mükemmel oynuyordu. ölümlü olduğumuz aklına hiç gelmiyordu herhalde ya da daha büyük tanrıların bizi izliyor olabileceği. ben işimi yaptım. sonra, bir gün, Karl beni kenara çekti yine. 'bak, Doktor Morely benimle senin hakkında konuştu.' 'evet? ' 'senin neyin olduğunu sordu bana? ' 'sen ne dedin? ' 'genç olduğunu söyledim.' 'teşekkür ederim.' maaşımı alır almaz istifa ettim ama yine benzer işler buldum yeni Karl'larla karşılaştım ve sonunda hepsini bağışladım ama kendimi asla: ölümlü olmak bazen insanı tuhaf neredeyse çalıştırılamaz ve son derece iğrenç kılar- hür teşebbüsün kölesi değil.
Yahya Kemal Beyatlı tarafından yazılan Geçmiş Yaz başlıklı şiiri yazar mısın? Rü'ya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle Her anını, her rengini, her si'rini hazdan. Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde; Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin... Velhasıl o rü'ya duruyor yerli yerinde!
Ahmet Muhip Dıranas tarafından yazılan Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar başlıklı şiiri yazar mısın? Bakıp imreniyorum akınına Şehrin üstünden geçen bulutların, Belki gidiyorlar yakınına Rüyamızı kuşatan hudutların. Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an Sanki bulutlarla bir, akıyoruz; Onların hevesine uyaraktan Cenup ufuklarına bakıyoruz. Biz de hafif olsaydık bir rüzgardan, Yer alsaydık şu bulut kervanında, Güzel’e ve Yeni’ye doğru koşan Bu sonrasız gidişin bir yanında; Dağlara, denizlere, ovalara Uzansaydık yağarak iplik iplik Tohumları susamış tarlalara Bahar, gölge ve yağmur götürseydik. Bakıp imreniyorum akınına Şehrin üstünden uçan bulutların. Gidiyor, gidiyorlar yakınına Rüyamızı kuşatan hudutların.
Aşık Veysel Şatıroğlu tarafından yazılan Aşık Veysel'in Son Şiiri başlıklı şiiri yazar mısın? Selam saygı hepinize Gelmez yola gidiyorum Ne karaya ne denize Gelmez yola gidiyorum Ne şehire ne de köye Ne yıldıza ne de aya Uçsuz bucaksız deryaya Gelmez yola gidiyorum Gemi bekliyor limanda Tayfaları hazır onda Gözüm kalmadı cihanda Gelmez yola gidiyorum Eşim dostum yavrularım İşte benim sonbaharım Veysel karanlık yollarım Gelmez yola gidiyorum
Mehmet Emin Yurdakul tarafından yazılan Vur başlıklı şiiri yazar mısın? Ey Türk vur, vatanın bakirlerine Günahkar gömleği biçenleri vur Kemikten taslarla şarap yerine Şehitler kanını içenleri vur Vur güzel aşıklar cenazesinden Kırmızı meşaleler yakanları vur Şehvetin raksına yetim sesinden Besteler şarkılar yapanları vur Vur o katlin kızıl sapanlarıyla Dünyaya ölümler ekenleri vur Vur zulmün o kanlı urganlarıyla Bir kavmi iplere çekenleri vur Vur aşkın ve hakkın zaferi için Vur dünya bak senden bunu istiyor Vur yerde bak tarih senin seyircin Vur gökten bak Allah sana vur diyor Vur çelik kolların kopana kadar Olanca aşkınla şiddetinle vur Son düşman son kızıl ölene kadar Olanca aşkınla kuvvetinle vur
Karacaoğlan tarafından yazılan Ala Gözlü Nazlı Dilber II başlıklı şiiri yazar mısın? Ala gözlü nazlı dilber Halimden haberin var mı Seni eller alıyorlar Zulmünden haberin var mı Güzeller yola düzüldü Aşkının bağrı ezildi Yürü kemerin çözüldü Belinden haberin var mı Atlılar yurdu aşıyor Badeler doldu taşıyor Yavru, turuncun düşüyor Koynundan haberin var mı Karac(a) oglan budur halim Neylemeli dünya malın Binboğa'dir benim ilim İlimden haberin var mı
Ahmet Muhip Dıranas tarafından yazılan Olvido başlıklı şiiri yazar mısın? Hoyrattır bu akşamüstüler daima. Gün saltanatıyla gitti mi bir defa Yalnızlığımızla doldurup her yeri Bir renk çığlığı içinde bahçemizden, Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan Lavanta çiçeği kokan kederleri; Hoyrattır bu akşamüstüler daima. Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar Unutuşun o tunç kapısını zorlar Ve ruh, atılan oklarla delik deşik; İşte, doğduğun eski evdesin birden Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven, Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar... Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir; İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün bir camı açtığını, Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir. Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kolkola. Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri, İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden Ayışığı gibi sürüklenip giden; Geceye bırakıp yorgun erkekleri Salınan etekler fısıltıyla, nazla. Ebedi âşığın dönüşünü bekler Yalan yeminlerin tanığı çiçekler Artık olmayacak baharlar içinde. Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış! Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış; Her garipsi ayak izi kar içinde Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler. Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından Bir parıltı gibi görünüp kaybolan Ne istersin benden akşam saatinde? Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın, Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın; Hatıraların bu uyanma vaktinde Sensin hep, sen, esen dallar arasından. Ey unutuş! kapat artık pencereni, Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni; Çıkmaz artık sular altından o dünya. Bir duman yükselir gibidir kederden Macerası çoktan bitmiş o şeylerden. Amansız gecenle yayıl dört yanıma Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
Neyzen Tevfik tarafından yazılan Ay Dede başlıklı şiiri yazar mısın? Takdirin, tasvîbin bollaşır oldu, Hüsufe uğrama, aman Ay Dede! Nimetler, hizmetler kapalı geçsin, Şüpheye düşmesin zaman, Ay Dede! Saptın mı acaba tuttuğun yoldan, Dualar almışsın yetimden, duldan, İşaret feneri görünmez oldu, Şu dümen kırışın yaman, Ay Dede! Yetişir gurbetten aldığın öğüt, Kim sola yanaştıysa kalmıştır züğürt; Sen suya yular tak, altından yürüt; Sesini çıkarmaz saman, Ay Dede! 1948
Aziz Mahmud Hüdayi tarafından yazılan Dîvân-ı İlâhîyât 72 başlıklı şiiri yazar mısın? Aşka düşürdün kendüzün N'eyleyeyin gönül seni Bir oldu gecen gündüzün Âh n'ideyin gönül seni Düşeli aşkına yârin Yerde gökte yok karârın Gitti elden ihtiyârın N'eyleyelin gönül seni Hakk ile her kim bileşdi Vâdî-i hayrete düşdü Aşk deryâsı başdan aşdı Âh n'ideyin gönül seni Âşık olaldan dîdâra Derd ile kaldın âvâre Döymez oldun intizâre N'eyleyeyin gönül seni Aşk ile hoş oldu başın Ma'şûk ile doldu işin Kalmadı gayrı teşvîşin Âh n'ideyin gönül seni Her gün Hakk'tan ihsân ola Her müşkil iş âsân ola Her derdine dermân ola N'eyleyeyin gönül seni Ma'şûktan ericek kemend Uşşâkı eyler kayd ü bend N'itsin Hüdâyî derd-mend Âh n'ideyin gönül seni
Rüştü Onur tarafından yazılan Denize Serenad başlıklı şiiri yazar mısın? neyim varsa sana bırakmalıyım deniz sende geçmeli mevsimlerim sende çiçek açmalı ağaçlarım sende yaşamalıyım deniz asi ve hür sende ölmeliyim bulutlara bakarak
Cemal Süreya tarafından yazılan Dalga başlıklı şiiri yazar mısın? Bulutu kestiler bulut üç parça Kanım yere aktı bulut üç parça İki gemiciyken Van Gogh'dan aşırılmış Bir kadının yüzü ha ha ha. Bir kadının yüzü avucum kadar İki gözümle gördüm vallahi billahi Yıldızlar vardı kafayı çekmiştim Bu kimin meyhanesi ha ha ha Bu Ali'nin meyhanesi bu da masa Bu iki kimse için gezdirmiyorum Bir kere asılmıştım çocukluğumda Direkler gemideydi ha ha ha İki gemiciyken Van Gogh'dan aşırılmış Bir kadının yüzü kaçıyordu yetişemedim Ben ömrümde aşk nedir bilmedim Süheyla'yı saymazsak ha ha ha
Metin Altıok tarafından yazılan Öndeyiş başlıklı şiiri yazar mısın? Bedenim üşür, yüreğim sızlar. Ah kavaklar, kavaklar Beni hoyrat bir makasla Eski bir fotoğraftan oydular. Orda kaldı yanağımın yarısı, Kendini boşlukla tamamlar. Omuzumda bir kesik el, Ki hâlâ durmadan kanar. Ah kavaklar, kavaklar Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.
Aşık Hüdai tarafından yazılan Ağladım başlıklı şiiri yazar mısın? Güzelim bir derde düştüm Dile yaslandım ağladım Dalgalandım boydan aştım Sele yaslandım ağladım Neler geldi bu başıma Köprü kurdum göz yaşıma Dağlar dikildi karşıma Yola yaslandım ağladım Ömrümün son devresinde Kaldım derdin deryasında Sazımın her perdesinde Tele yaslandım ağladım Döndüm yıllara karıştım Yandım küllere karıştım Tozdum çöllere karıştım Yele yaslandım ağladım Hüdai'yim bahtım kara Günüm ermedi bahara Dikeni bağrımda yara Güle yaslandım ağladım
Fazıl Hüsnü Dağlarca tarafından yazılan Dayak başlıklı şiiri yazar mısın? İster misin ellerimizi birlestirelim, Sen iki vur, ben iki daha, Çalmis mi, Emmis mi alin terini ulusunun, Sen dört vur, ben dört daha. Gemi seçmeye mi gitmis 20 kisi, çay bulmaya mi yollanmis 30 kisi, Disbakan olmus da yüzde mi almis. - Saçi bitmedik çocuklarim aç iken kerpiç köylerde, Bebek kizlarim gecelerce akligini satarken- Sen yedi vur, ben yedi daha. Ha, ister misin ellerimizi birlestirelim, Degeri 8 iken, 208'e mi vermis bir tabak fasulyayi, Dilekçeni görür görmez deve boynunu sallamis, 500 mü koparmis senden, Saylav seçilmis de gelecegine yatirim mi yapmis, devrimi çigneyerek, Sen dokuz vur, ben dokuz daha.
Sadettin Kaplan tarafından yazılan 30 Ağustoslara... başlıklı şiiri yazar mısın? Toprakta kan olursa, Uğrunda can olursa, Canlar kurban olmaz mı? Adı “Vatan” olursa… Can atar kan çiçeğim tutuşan karanfile, Tarihe gelincikler yeşerttim kanım ile… Atımın nallarının izi vardır her haç’ta, Hâlâ türküm söylenir Kosova’da, Mohaç’ta… Malazgirt’ten doğan gün balkıdı Çaldıran’a; And içip Al Sancağa, bal dedik baldırana… Koca tarih, bu sırrı gömme daha derine; Gün mü güldü Prut’ta bir ırkın kaderine? .. Atımın ayağına kapandı karlı dağlar, Nal seslerimiz ile başlayıp bitti çağlar… Üzengimi öpenler bugün düşmansa bana? Biline ki, doğarken can adarız vatana! .. Sus sözümün üstüne, Bas közümün üstüne, Ha bastın toprağıma; Ha gözümün üstüne! .. Tarih kalemle değil, kan ve canla yazılır, Gönüllere sığmayan bir imanla yazılır… Şahidimdir melekler; ölümüm başka benim; Bir can adağım vardır o sonsuz aşka benim… Ebed burcunda doğan günde ezel gibiyim; Bir damladan ummana varacak sel gibiyim… Bağrımda bayraklaşır toz-tomurcuk bir yara; Dalgalandıkça günler Otuz Ağustoslara… Birden kabarır öfkem son şehidin sesinde, Ta Arş’a kanatlanır atların yelesinde: Atlarım, Bora mıydı, Tayfun muydu adınız? Şimşekler! ... Kılıcımı nereye sakladınız?
Fazıl Hüsnü Dağlarca tarafından yazılan Yalnızlığım başlıklı şiiri yazar mısın? Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım, Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir. Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir, Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım Güneşim aydan sarı, yarınım dünden zorsa, Sarsın artık ömrümü tunç kandillerin isi Üşüyen ellerimden tutmalıydı birisi, Eğer benim gözlerim onları görmüyorsa. Bir camın arkasında açılıyor güllerim, Havuzum pırıl pırıl... yıkar bakışlarımı. İşler temiz ziyalar suya nakışlarımı; Ruhumun dünyasından eser tahayyüllerim Rüya rüzgarlarında bir yaprak yalnızlığım Düşüncem bir neydir ki ürperir perde perde Belki bu mısralarım esecek gönüllerde Fakat herkese uzak kalacak, yalnızlığım.
Afşar Timuçin tarafından yazılan Sanılar başlıklı şiiri yazar mısın? Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır Uçan kuşları gözlemektesinidir tek başına Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin Radyo dinliyorsundur ya da susarak Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir Belki de kendini bağışlamıyorsundur Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır
Pir Sultan Abdal tarafından yazılan Sevda Çekmek Şanlarıdır başlıklı şiiri yazar mısın? Sevda çekmek şanlarıdır Gizlice erkanlarıdır Hak yoluna canlarıdır Kurbanı bektaşilerin Onlar Horasan'ı gezer Demkeş olur bade süzer Seyyah olup daim gezer Sultanı Bektaşilerin Sırlarına güç erilir Remizleri geç bilinir Üstat olan pir seçilir Hünkarı Bektaşilerin Arifler arifi gelir Arife tarif vız gelir Uzak yakın hep bir gelir Hassına Bektaşilerin Pir Sultan'ım bu ne demek Yerde insan gökte melek Hiç cahile çekme emek Devranı Bektaşilerin
Bertolt Brecht tarafından yazılan Çay Kökünden Yapılmış Bir Çin Aslanı Üzerine başlıklı şiiri yazar mısın? kötüleri korkutur pençen iyileri sevindirir inceliğin, benzer şeyler duymak isterdim dizelerim için. (kerem çalışkan)
Yusuf Hayaloğlu tarafından yazılan Sen Yanma Diye başlıklı şiiri yazar mısın? Ben çürümüş bir asayım Zindanlara yol eyledi dert beni Çarmıha gerilmiş bir İsa'yım Çivilere zapteyledi dert beni Pir sultanıda gördüm Darağaca vur eyledi aşk beni Hacı Bektaş'ı kırda gördüm Bir ceylana pir eyledi aşk beni Her yangına, her ataşa Koz eyledi dert beni Bu dağlara, bu yollara Toz eyledi aşk beni Ben yanarım aşk için Ben yanarım gül için Bu ateş sönmesin diye Ben yanarım kim için Ben yanarım sen için Bari sen yanma diye Ben yıkılmış bir ozanım Yangınlara kül eyledi dert beni Kerbela çölünde, bir Hüseyi'nim Damla suya kul eyledi dert beni Ben Yunus'u nurda gördüm Dergahına gül eyledi aşk beni O mecnu'nu firarda gördüm Bir Leyla'ya deleyledi aşk beni
Rainer Maria Rilke tarafından yazılan Yalnızlık / Behçet Necatigil Çevirisi başlıklı şiiri yazar mısın? Yalnızlık bir yağmura benzer, Yükselir akşamlara denizlerden Uzak, ıssız ovalardan eser, Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir Ve kentin üstüne göklerden düşer. Erselik saatlerde yağar yere Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar, Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı Ayrılınca birbirinden gövdeler; Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde Yatarken aynı yatakta yan yana: Akar, akar yalnızlık ırmaklarca. Türkçesi: Behçet Necatigil
Ömer Hayyam tarafından yazılan Rubailer 11 başlıklı şiiri yazar mısın? Geç gençliğimin en güzel günleri Unutmak için içerim şarabı Acı mı gider hoşuma öylesi Bu acılıktır ömrümün tadı
Metin Altıok tarafından yazılan Kar başlıklı şiiri yazar mısın? Kar yağdı durmadan üç gün üç gece, Tıkandı geçitler yollar kapandı. Yalnızlığın buzdan çetelesinde Kimseler umursamadı karı. Yüzlerinde iğreti bir kibirle Hep düşürmekten korktukları, Dalıp gittiler günlük işlerine. Diz boyu birikmiş kar içinde Yürürdük uzatarak açtığımız kanalı, İki kar güvesi gibi sokaklarda seninle Anardık bütün yitik aşkları Bu karlı kış gününde. Güngörmüş dağlara karşı Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize. -Sevgilim, yanımda olsaydın keşke! Şölensiz, sevinçsiz yaşıyoruz şimdilerde, Bir iğdiş ve buruşuk zamanı. Kimsenin türküsü yok dilinde Karşılayacak yağan karı Coşkulu ve sarhoş sesiyle. Bıçak açmıyor ağızları; Acı, yalnız acı var yüreklerde. Kar yağdı durmadan üç gün üç gece, Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı, Pencerelerden baktı ev içlerine. Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı Kendi özgül tarihinde. Çıngırakların, kızakların karı Yağdı herşeyin üstüne sessiz bir öfkeyle. Birikti bir çamaşır ipine bile. Saçaklardan sarktı, Attı kendini gürültüyle yere, Kimse sahip çıkmadı; Yığıldı kaldı duvar diplerine. Yalnız kuş ayakalrı Bastılar incelikle göğsüne. -Sevgilim, yanımda olsaydın keşke! Kar var yaşadığımız günlerde. Umutsuzluk çevremizi kuşattı, Kıtlık kıran gündemde. Yine de ele güne karşı, Özenle saklıyorum yüreğimde Sana duyduğum aşkı, Dört yanım kar içinde.
İlhan Berk tarafından yazılan 1919 başlıklı şiiri yazar mısın? Ben dünyaya bir idare lambası altında geldim Yeryüzü Birinci Dünya Harbi'ni yaşıyordu Başımın üstünde mendil boyunda bulutlar vardı Yunan Harbi'nde yanan şehirlerimizi bir dağdan seyrettim O çadır çadır insanları askerleri esirleri Arkalarında bir gömlekle kaçan halkımızı İlk topu ilk tayyareyi gördüm Anam kardeşim ve ben ayaktaydık Kapanık dükkânlarıyla çarşılarımıza yağmur yağıyordu Her sınıf insanıyla şehrim dağlara taşınmıştı O yangından nehirlerimiz dağlarımız ve çeşmelerimiz kurtuldular Yanmış ve yakılmış şehrimize bir akşamüzeri askerlerimiz girdi Kursaklarında bir parça ekmekle insanlar ayaktaydı O gün dünyayı ve insanları tanıdım O gün ayağımın dibindeki şehirden ağlamayı öğrendim
Karacaoğlan tarafından yazılan Yiğidin Eyisini Nerden Bileyim başlıklı şiiri yazar mısın? Yiğidin eyisini nerden bileyim Yüzü güleç, kendi yaman olmalı Kasavet serine çöktüğü zaman Gönlünün gamını alan olmalı Benim sözüm yiğit olan yiğide Yiğit olan muntazırdır öğüde Ben yiğit isterim fırka dağıda Yiğidin başında duman olmalı Yiğit olan yiğit kurt gibi bakar Düşmanı görünce ayağa kalkar Kapar mızrağını meydana çıkar Yiğidin ardında duran olmalı Safi güzel olan, sol bazı kötü Yiğidin densizi ey olmaz zatı Gayet durgun ister silahı, atı Yiğit el çekmeyip viran olmalı KARAC'OGLAN derki, çile çekilmez Hozan tarlalara sünbül ekilmez Sak yabancı ile başa çıkılmaz İçinden sıdk ile yanan olmalı
Ernesto Che Guevara tarafından yazılan İhtiyar Maria başlıklı şiiri yazar mısın? Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria, geldim seninle gerçekleri konuşmaya: Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk, ancak açlık vardı paylaşılan. Geldim seninle umudundan konuşmaya, kızının nasıl olduğunu bilmeden kuzuladığı o üç ayrı umuttan da. Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al bir çocuğunkini andıran bu erkek elini, sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını doktor ellerimin yumuşak utancında ov. Dinle, emekçi büyükanne, inan gelen insana, göremeyecek olsan da geleceğe inan. Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran acımasız Tanrıya da dua etme. Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için ölümden acımasını isteme; gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende, her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın, şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi, huzur içinde öl yaşlı mücadeleci. Bir ayağın çukurda ihtiyar Maria, o gideceğin günlerden biri otuz kefen tasarımı bakışlarıyla selamlayacaklar seni. Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria, suskun kalacak odanın duvarları birleşince ölüm astımla ve sevdaların boğazına dizilince. Bronzdan dökülmüş üç okşama (geceni hafifleten tek ışık) açlıkla kuşanmış üç torun her zaman bir gülümseme buldukları yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler. Hepsi bu olacak, ihtiyar Maria. Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk, ancak açlık vardı paylaşılan, geçti keder içinde hayatın, ihtiyar Maria. Bulandırdığında gözbebeklerinin acısını sonsuz dinlenmenin buyruğu, ömür boyu angaryadaki ellerin son şefkatli okşayışı içine çektiğinde onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın, zavallı ihtiyar Maria. Hayır, hayır yapma bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran umursamaz Tanrı'ya kendini teslim etme, ölümden aman dileme, korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın, sonunda kuşandı astımla. Fakat bildirmek istiyorum ki sana umutların kısık ve yiğit sesiyle intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla, ideallerimin en doğru boyutuyla yemin etmek istiyorum. Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al bir çocuğunkini andıran bu erkek elini, sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını doktor ellerimin yumuşak utancında ov. Huzur içinde yat, ihtiyar Maria, huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci, şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi. YEMİN EDİYORUM Kİ...
Mevlana Celaleddin Rumi tarafından yazılan Kardeşim başlıklı şiiri yazar mısın? Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, Geriye kalan et ve kemiksin, Gül düşünür gülüstan olursun, Diken düşünür dikenlik olursun,
Arkadaş Zekai Özger tarafından yazılan Eski Bir Gün İçin Şiirler başlıklı şiiri yazar mısın? Ve sevinç güzel bir denizle başladı ve güneş ipi kalınlaştırıyordu sonra ansızın uzayıverdi ip bir ucu orda kaldı bir ucu bende ve iki uç arasında sıkışan karışık bir sevgiyi acabayla büyüten bir güzelliğin negatifini büyüten ince bir yüreğe dayanamadı ip koptu sevinç güzel bir denizle kaldı ve güneş bir bulutla rahibeleşiyordu sevgilim bugün helva yedim şarap içtim göğe uzandım avuçlarımda hüzünlü bir aşk ince kemikli bir eli okşuyorum göğü okşuyorum yabani bir diken batıyor avuçlarıma bir çakıyla parmağımı kesiyorum yanlışlıkla sanki bilerek yanlışlıkla kesiyorum sanki aşkı kesiyorum aşk parmağımda yanlış bir uçurum dokunurken bırakır ürkek bir martı gibi çünkü deniz orda -ben alışkın değilim bir eli martılamaya çünkü deniz orda çünkü deniz orda -heyecan verir bana aşk çekilir kuytusuna uzar gider gecede bırakarak cinsel tortusunu sevgi denizin başlangıcı seni koruyacam tamamlıyacam seni kazanmalıyım istediğim kadar beslerim seni büyütürüm içimde seni çok çok çok bir şey ver bana seni seviyorum (Eylül 1970)

No dataset card yet

New: Create and edit this dataset card directly on the website!

Contribute a Dataset Card
Downloads last month
6
Add dataset card