Dataset Preview
Viewer
The full dataset viewer is not available (click to read why). Only showing a preview of the rows.
Commit 0/1 could not be created on the Hub (after 6 attempts).
Error code:   CreateCommitError

Need help to make the dataset viewer work? Open a discussion for direct support.

text
string
NGC 1687, Yeni Genel Katalog'da yer alan bir galaksidir. Gökyüzünde Çelikkalem takımyıldızı yönünde bulunur. SBab tipi bir çubuklu sarmal galaksidir. İngiliz astronom John Herschel tarafından 1836 yılında 47,5 cm (18,7 inç) çaplı aynalı tip bir teleskopla keşfedilmiştir. Kaynakça Dış bağlantılar SEDS Çubuklu sarmal galaksiler 1687 PGC cisimleri
Çekmece, Defne'ye bağlı bir mahalledir. Tarihçe 29 Kasım 1989 tarihinde belediye statüsü alarak beldeye dönüştü. 12 Kasım 2012'de TBMM'de kabul edilen 6360 sayılı kanun ile mahalle oldu. Coğrafya İl merkezine 2 km, ilçe merkezine 2 km uzaklıktadır. Gültepe mahallesi, Güzelyayla mahallesi, Pınarbaşı mahallesi ve Yeşilkent mahallesi olmak üzere 4 mahalleden oluşmuştur. Nüfus Kaynakça Dış bağlantılar Hatay iskenderun antakya haberleri YerelNET Defne'nin mahalleleri
Paul Doumer (22 Mart 1857 - 6 Mayıs 1932), Üçüncü Fransız Cumhuriyeti'nin 13. cumhurbaşkanıydı. 1889'da Yonne ilinden Radikallerin adayı olarak katıldığı seçimleri kazanarak Temsilciler Meclisi'ne girdi. Mali konulardaki uzmanlığından dolayı, 1895'te Leon Bourgeois hükûmetinde maliye bakanlığına getirildi. Gelir vergisini uygulamaya koyma yolundaki girişiminde başarılı olamayınca, ertesi yıl Çinhindi genel valiliğine atandı. Fransız çıkarları açısından etkin ve becerikli bir yönetim göstererek, önceki ve sonraki genel valilerin tersine, uzun bir dönem boyunca kesintisiz olarak görev yaptı (1897-1902). Açık ve belirlenmiş hedefler koyarak, bunları becermeye çalıştı. En önemli başarısı Çinhindi'nde genel valinin nüfuzunu güçlendirmek ve sömürge ekonomisini sağlam bir temel üzerine oturtmak oldu. Fransızlarca hoşnutlukla karşılanan bu ekonomik gelişme, yerel halkın ağır vergiler altında ezilmesi pahasına sağlandığından büyük huzursuzluklara yol açtı. Doumer, 1902'de Temsilciler Meclisi'ne geri döndü. 1912'de Korsika temsilcisi olarak Senato'ya girdi. 1903'te L'ındochine française (Fransız Çinhindi), 1906'da da Le Livre de mes fils (Oğullarımın Kitabı) yazdı. 1927-1931 arasında Senato ve bütçe komisyonu başkanlığı yaptı. Ocak 1921-Ocak 1922 ve Aralık 1925-Mart 1926 arasındaki Briand hükûmetlerinde maliye bakanı olarak görev aldı. 13 Mayıs 1931'de cumhurbaşkanlığına seçildiğinde geniş destek gördü. Andre Maginot ve Aristide Briand'ın ölümleriyle ortaya çıkan hükûmet bunalımlarının üstesinden gelmeyi başardı. Suikast 6 Mayıs 1932'de Paul Doumer, Paris'te Hôtel Salomon de Rothschild'de bir kitap fuarının açılışında yazar Claude Farrère ile konuşuyordu. Aniden bir Rus göçmeni olan Paul Gorguloff tarafından birkaç el ateş edildi. Kurşunlardan ikisi Doumer'ı kafatasının dibinden ve sağ koltuk altından vurdu ve Doumer yere düştü. Claude Farrère, polis gelmeden önce suikastçıyla boğuştu. Doumer, 7 Mayıs günü saat 04:37'de öldüğü Paris'teki hastaneye kaldırıldı. Kurşun yarası nedeniyle ölen tek Fransız cumhurbaşkanıdır. 1857 doğumlular 1932 yılında ölenler Fransa devlet bakanları Fransa cumhurbaşkanları Fransa maliye bakanları Fransa meclis başkanları Fransa senato başkanları Üçüncü Fransa Cumhuriyeti'nde siyasetçiler Suikast sonucu ölen devlet başkanları
Sindelli Köyü ( Sindeltsi), Bulgaristan'ın Kırcaali ilinin Momchilgrad (Mestanlı) ilçesine bağlı bir köydür. Köyün tamamı Türk nüfusundan oluşmaktadır. Tarihçe Kırcaali ilinin köyleri Köy taslakları
János Szapolyai, János Zápolya olarak da bilinir. (d. 2 Şubat 1487 - ö. 22 Temmuz 1540), 1511'den itibaren Erdel voyvodası, 1526'dan ölümüne değin Macaristan Kralı. 1511'de Erdel Voyvodası seçildikten sonra György Dózsa önderliğindeki köylü isyanını bastıran kuvvetleri yönetti. Mohaç Muharebesi sırasında Macaristan Kralı II. Lajos'un çağrısı üzerine ordusuyla yola çıktı ancak bugüne kadar belirlenemeyen bir nedenden dolayı savaş alanına girmedi ve Segedin yakınlarında savaşın bitmesini bekledi. II. Lajos'un Mohaç Savaşı sırasında ölümü üzerine Székesfehérvár'da toplanan Macar dieti (asiller meclisi) 10 Kasım 1526'da János Szapolyai'yi Macaristan Kralı seçti. Kararı kabul etmeyen asillerin oluşturduğu bir diğer diet ise bir ay sonrasında Presburg'da (Bugün Bratislava) toplanarak Avusturya Arşidükü Ferdinand'ı Macaristan Kralı seçti. János Szapolyai 1528'de Habsburglara karşı Osmanlı İmparatorluğu'ndan destek istedi ve bu durum I. Viyana Kuşatması'na yol açtı. Ölünce yerine oğlu Sigismund tahta çıkmıştır. Kaynakça 1487 doğumlular 1540 yılında ölenler Macaristan kralları Macaristan Krallığı'nda Erdel Székesfehérvár Bazilikası'na defnedilenler
Photomatix, Mac OS X ve Microsoft Windows işletim sistemleri altında çalışabilen bir HDR fotoğraf oluşturma yazılımıdır. Yazılım HDRsoft şirketi tarafından geliştirilmiştir. Photomatix yazılımı ile tek kareden 3, 5 veya 9 kare gibi çekimlere kadar HDR fotoğraf yapmak mümkündür. Kaynakça
Henri Decaë (d. 31 Temmuz 1915 - ö. 7 Mart 1987), Fransız görüntü yönetmeni. Henri Decaë'nın, özellikle 1958-1963 yılları arasında Fransa'da etkili olmuş Yeni Dalga sinema akımının önemli yönetmenleri olan Jean-Pierre Melville, François Truffaut, Claude Chabrol ve Louis Malle ile yakın ilişkisi vardı. Decaë bu akıma dahil olan yönetmenlerin hem Yeni Dalga öncesi hem de Yeni Dalga sonrası kariyerlerinde yine onlarla birlikteydi. 1960'ların sonundan itibaren birçok uluslararası filmin de görüntülerini çekti. Henri Decaë ünlü bir görüntü yönetmeni olmakla birlikte sinemaya ses teknisyeni ve kurgucu olarak başlamıştı. Decaë II. Dünya Savaşı sırasında Fransız Ordusu'nda foto muhabiri olarak görev yaptı. Savaşla ilgili kısa belgesel filmler çekti. Terhis olduktan sonra da kısa belgeseller çekmeye devam etti, endüstriyel tanıtım ve ticari reklam filmleri yaptı. Görüntü yönetmeni olarak ilk kez 1949'da Jean-Pierre Melville'in yönettiği Le Silence de la Mer adlı filmde çalıştı. Bu filmin kurgucusu ve ses teknisyeni de Decaë'ydı. Henri Decaë'nın dikkate değer sinematografik çalışmaları arasında Louis Malle'in 1958'de yönettiği İdam Sehpası (Ascenseur pour l'échafaud) ve 1959'da yaptığı Aşıklar (Les Amants) adlı filmleri, François Truffaut'nun 1959'da yaptığı 400 Darbe (Les Quatre Cent Coups)'si, René Clément'in 1960 tarihli Kızgın Güneş (Plein Soleil)'i, yine Jean-Pierre Melville'in 1967'de yönettiği Kiralık Katil(Le Samouraï) filmi ile Sydney Pollack'ın 1969 tarihli Tek Gözlü Kahraman (Castle Keep) filmi sayılabilir. Filmografisi Riviera (1987) (TV) La vengeance du serpent à plumes (The Vengeance of the Winged Serpent) (1984) Les parents ne sont pas simples cette année (1984) Attention une femme peut en cacher une autre! (My Other Husband) (1983) Exposed (1983) L'été de nos 15 ans (1983) Le professionnel (1981) Est-ce bien raisonnable? (1981) Inspecteur la Bavure (Inspector Blunder) (1980) Le coup du parapluie (Umbrella Coup) (1980) The Island (1980) Le guignolo (1980) An Almost Perfect Affair (1979) Flic ou voyou (Cop or Hood) (1979) The Hard Way (1979) (TV) The Boys from Brazil (1978) Ils sont fous ces sorciers (These Sorcerers Are Mad) (1978) Mort d'un pourri (Death of a Corrupt Man) (1977) Le point de mire (Focal Point) (1977) Bobby Deerfield (1977) Seven Nights in Japan (1976) Operation: Daybreak (1975) La course à l'échalote (The Wild Goose Chase) (1975) Isabelle devant le désir (Isabelle and Lust) (1975) La moutarde me monte au nez (Lucky Pierre) (1974) Les aventures de Rabbi Jacob (Papaz Kaçtı) (1973) Two People (1973) Don Juan ou Si Don Juan était une femme... (1973) Le droit d'aimer (Brainwashed) (1972) La folie des grandeurs (Büyük Soytarı) (1971) Jo (1971) The Light at the Edge of the World (Dünyanın Ucundaki Fener) (1971) Le cercle rouge (1970) Hello-Goodbye (1970) The Only Game in Town (1970) Le clan des Siciliens (1969) Castle Keep (Tek Gözlü Kahraman)(1969) Diaboliquement vôtre (Diabolically Yours) (1967) The Comedians (1967) Le Samouraï (Kiralık Katil) (1967) Le voleur (The Thief of Paris) (1967) The Night of the Generals (Generallerin Gecesi) (1967) Hotel Paradiso (1966) (director of photography) Viva Maria! (1965) (director of photography) (as Henri Decae) Le corniaud (1965) (director of photography) Week-end à Zuydcoote (1964) La ronde (1964) Les félins (Joy House) (1964) La tulipe noire (1964) Dragées au poivre (Sweet and Sour) (1963) L'aîné des Ferchaux (1963) La porteuse de pain (The Bread Peddler) (1963) Le jour et l'heure (he Day and the Hour) (1963) Les dimanches de Ville d'Avray (Sundays and Cybele) (1962) Eva (1962) (uncredited) Les sept péchés capitaux (1962) ("Paresse, La", "Luxure, La" and "L'Orgueil'" adlı bölümler) Vie privée (1962) (director of photography) (as Henri Decae) Léon Morin, prêtre (The Forgiven Sinner) (1961) Che gioia vivere (The Joy of Living) (1961) Les bonnes femmes (1960) Kızgın Güneş (Plein Soleil) (1960) À double tour (1959) Un témoin dans la ville (1959) Les Quatre Cent Coups (400 Darbe) (1959) Les cousins (1959) La sentence (1959) Les Amants (Aşıklar) (1958) Le désir mène les hommes (1958) Ascenseur pour l'échafaud (İdam Sehpası) (1958) Le beau Serge (1958) S.O.S. Noronha (1957) Piano mon ami (1957) Bob le flambeur (Bob the Gambler) (1956) Crèvecoeur (Heartbreak Ridge) (1955) Navigation marchande atlantique (1954) Au coeur de la Casbah (1952) La course de taureaux (Bullfight) (1951) Bertrand coeur de lion (1951) Si ça vous chante (1951) Les enfants terribles (1950) Le silence de la Mer (1949) Kaynakça Dış bağlantılar IMDb'de "Henri Decaë" allmovie.com'da "Henri Decaë" Dvdtoile.com'da "Henri Decaë" (Fransızca) 1915 doğumlular 1987 yılında ölenler Fransız görüntü yönetmenleri
Atuş İlçesi, (Uygurca: ئاتۇش شەھىرى Atush Shehiri; ), Sincan Uygur Özerk Bölgesinde Kızılsu Kırgız Özerk İli'nde bir şehir. Bu bölge 15.509 km² ve toplam nüfusu yaklaşık 200.000 (2002) kişidir. Şehir yıllık ortalama sıcaklığı 12 ℃, ortalama yağış 80 milimetredir. İsim kökeni En eski adı "artuç" olup, Turkestan Archa veya latince ismi "Juniperus polycarpus" olan "Ardıç" ağacından almıştır. "ارتج artuç" "Ardıç, Juniperus. Konumu Batısında Uluğçat İlçesi, kuzeyinde Kazakistan, doğusunda Akçi İlçesi, güneyinde Kaşgar Kuna Şehir İlçesi, Kaşgar şehri, Feyzivat İlçesi ve Maralbeşi İlçesi ile sınırdır. Tanrı Dağları'nın güneyinde ve kuzeybatı Tarım Havzası bölgesinde bulunur. Kasaba ve köyler Atuş şehri, iki mahalle komitesi (社区居民委员会; jūmínwěiyuánhùi), yedi kırsal belde (乡 xiāng) ve iki özel kırsal belde (虚拟乡) gibi yerleşim birimlerinden oluşur. Tarihi Diğer verilen isimler: Atush, A-t'u-shih ve Artux. Satuk Buğra Han, 955 (Hicrî 344) yılında Kaşgarlı Mahmud'un Divân-ı Lügati't-Türk'te "اَرتُج artuç" "Ardıç. Kaşgar'da bu adta iki köy vardır." diye bahsettiği altın Artuç köyünde gömülmüştür. O zamanlar Kaşgar'ın kuzeyinde iki tane Artuç (Artux) isminde köy vardı, birisinin adı altın Artuç, ikincisi üst Artuç'dır. Atuş İlçesi'nin 10 kilometre güneydoğusunda 10. ve 13. yüzyıllarında hüküm sürmüş Karahanlılar devletinden kalma tarihi bir hisar bulunur. Tsing Hanedanı zamanından kalan Aibifu-Aijiemu-Mozole (艾比甫•艾洁木麻扎/艾比甫•艾潔木麻紮 àibǐfǔ àijiémù mázhā) bu şehirdedir. Ekonomi Atuş'un Ekonomisi tarım, ziraat, çiftçilik ve hayvancılık olup, tarım, ziraat ve küçük baş hayvancılık mamüllerinden, ilk başta pamuk, üzüm, kavun, incir, kayısı ve koyun gelir. Notlar Kaynakça Dış bağlantılar Resmi Websayfası Aibifu•Aijiemu mazha Panoamio Websayfasında Atuş'dan görüntüler Atuş İlçesi İklim arşivi Doğu Türkistan'daki ilçeler Kızılsu Kırgız Özerk İli
Narkotin (noskapin), Papaveraceae familyasına mensup bitkilerden elde edilen önemli bir analjezik etki göstermeyen bir opioit alkaloiddir. Analgesik etkisi morfinden çok azdır. Kayda değer analjezik özellikleri bulunmayan noskapin bağımlılık oluşturmaz. Papaverin gibi benzilizokinolinlerin bir üyesidir. Tıpta öksürük dindirici ve sedatif olarak kullanılır. Antitussif etkileri nedeniyle ilaç olarak kullanılır. Kodein kadar olmasa da öksürük dindirici etkisi vardır; tahriş edici, kuru ve balgam söktürmeyen öksürüklerin dindirilmesinde kullanılmaktadır. Antikanser etki gösterdiğine işaret edilmektedir. Ayrıca bronkodilatör etkisi de vardır. Yüksek dozlarda histamin salıverilmesine yol açabilir, bu nedenle de bronşiyal astımı olan hastalarda kullanılmamalıdır. Afyonda %10 oranında bulunur. İlk defa 1817 yılında Robiquet tarafından elde edilmiştir. Sulu çözeltide hidroliz olur. Bu özelliğinden ekstraksiyonda yararlanılır. Kaynakça Antitussif ve ekspektoranlar Heterosiklik bileşikler (3 halkalı) Agonistler
James Ware, (d. 20 Haziran 1957), Amerikalı profesyonel güreşçi. Koko B. Ware ismiyle güreşmektedir. WWE'de güreşmiştir. Tam 17 yıl güreşmiş, 2 galibiyet, 50 mağlubiyet alarak rekor kırmıştır. 1957 doğumlular Tennessee doğumlular Amerikalı erkek profesyonel güreşçiler Yaşayan insanlar WWE Hall of Fame
Hans-Valentin Hube (29 Ekim 1890 - 21 Nisan 1944), I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında Alman generali (Generaloberst). Stalingrad Savaşı sırasında 6. Ordu'nun tek zırhlı gücü olan 14. Panzer Kolordusu'na komuta etmiştir. Uranüs Harekâtı ile 14. Panzer Kolordusu da Stalingrad Halkası'nın içinde kuşatılmıştır. 18 Ocak 1943'te Adolf Hitler tarafından kuşatma halkasından çıkması emredilmiş ve 19 Ocak 1943'te Stalingrad'daki Gumrak Havalimanı'ndan kalkan Focke-Wulf Fw 200 nakliye uçağıyla kurtarılmıştır. Sicilya'da savaştıktan sonra 23 Ekim 1943'te tekrar Doğu Cephesi'ne dönmüştür. Mart 1944'te Dinyester Nehri'nin kuzeyinde komuta ettiği 1. Panzer Ordusu, Kızıl Ordu'nun 1. ve 2. Ukrayna cepheleri tarafından kuşatılmış ve Kamenets-Podolski Kuşatma Halkası'na sıkıştırılmıştır. Ancak kuşatmasını yarıp doğu istikametine çıkmaya başarmıştır. 20 Nisan 1944'te Meşe Yaprağı, Kılıç ve Elmas ilaveli Şövalye Demir Haçı almak için Obersalzberg'e gitti ve ertesi gün cepheye dönmek üzere bindiği uçağın Ainring Havalimanı'ndan kalkıştan hemen sonra düşmesi sonucunda öldü. Kaynakça 1890 doğumlular 1944 yılında ölenler II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nın askerleri Heer generalleri Generaloberst
Türkiye'de kadın hakları konusu, Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak 19. yüzyıl ortalarından itibaren gündeme gelmiştir. İlk dönemde daha çok kadınların eğitim hakkı ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler öne çıkmıştır. Avrupa'da yaklaşık aynı yıllarda gerçekleştirilen reformlarla, Osmanlı Devletinin ilk kız idadisi (lisesi) de 1880'de açılmıştır. Viyana Üniversitesi ilk kız öğrencisini 1897'de, Sorbonne 1899'da, Alman üniversiteleri 1895 ile 1905 arasında kabul etmiş iken, İstanbul Darülfünun'unda karma öğretim 1914-1921 yılları arasında gerçekleşmiştir. Kadınların özel hukuktaki konumuna ilişkin reformlar II. Meşrutiyet döneminde gündeme gelmiş, çok eşlilik ilk kez 1917'de çıkarılan bir yasayla Avrupa normları doğrultusunda düzenlenmiştir. Özel hukukta kadın-erkek eşitliği (bazı istisnalarla) 1926 tarihli Medeni Kanun'la gerçekleşmiştir. Kadınların siyasi ve mesleki yaşamda hak iddia etmelerinin örneklerine 1908-1914 yıllarından itibaren rastlansa da, bu alanda önemli gelişmeler ancak 1923 sonrasında Cumhuriyet döneminde gerçekleşme fırsatını bulmuştur. Türkiye'de kadınlar, 1930'da belediye seçimlerinde ve 1934'te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştur. Günümüzde Türkiye'de kadın haklarına dair başlıca sorunlar olarak şunlar gösterilebilir: Aile içi şiddete ve zorbalığa maruz kalmak Toplumsal ve kültürel baskı. Eğitim-öğretim imkânlarından yoksun bırakılmak. Çalışma hakkından yoksun bırakılmak. İş yerinde mobbing, ayrımcılık ve gelir adaletsizliği. Tarihi Müslümanlıktan önceki çeşitli Türk devletlerinde kadın-erkek eşitliği görülmektedir. Dr. Halit Fikret Kanat'ın Pedagoji Tarihi adlı eserinde “Bir emir, hakan diyor ki şeklinde başlarsa makbul sayılmazdı. Hakan ve hatun emrediyor ki diye başlarsa makbul olurdu. (...) Hakan yalnız başına yabancı devletlerin elçilerini kabul edemezdi. Elçiler hakan sağda, hatun solda olmak üzere ikisinin karşısına çıkabilirdi. Bundan anlaşılıyor ki halka ait hizmetlerde kadının rolü hakan derecesinde büyüktü. (...) Aile içinde velilik hakkı yalnız babaya değil, her ikisine de aitti.”; “Eski Türklerde harem, peçe ve yaşmak yoktu. Kadın her meclise girebilirdi.” ifadeleri yer almaktadır. İslamiyet’in Arap tesirinin az olduğu Hindistan Orta Asya bölgelerinde kadın hükümdarlara örnek olarak, Delhi Müslüman Türk Devleti Sultanı Raziyye Hatun, Müslüman Mısır tahtında Eyyübi soyundan Melik Salik’in eşi Şecerüd-Dür, İran’ın Kutluk Bölgesi’nde kurulmuş olan Kutluk Devleti’nde Türkan Hatun gösterilebilir. Osmanlı'da eğitim hakkı Osmanlı Devleti’nde kadın haklarına dair yasal bir düzen bulunmamaktaydı. Kız çocuklarının eğitim hakkının zaman içinde gelişimi bu konudaki en temel konulardan olmuştur. Eğitimin ilk basamağı sıbyan mektepleriydi. Genellikle mahalle aralarında ve cami yakınlarında kurulurdu. Kız ve erkek çocukların karma olarak devam ettiği okulların yanı sıra bazı yerlerde yalnız kız çocukları için açılanlar da bulunuyordu. Bunların belli makamlarca düzenlenmiş belirli bir programları yoktu. Kız okullarının kadın hocaları Kur-an’ı ezberleyerek hafız olmuş ve o devrin klasikleşen birkaç kitabını okumayı bilen yaşlı kadınlardı. Tanzimat devrinden sonra ilk defa Osmanlı Devleti erkek eğitimi yanında kadın eğitimine önem verilmesi gerektiğini ve bu konuda örgütleşmeye gidilmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Kadın eğitimi, devletin genel eğitiminde yer almaya başlamış ve 1858’de kız rüşdiyeleri açılmıştır. Bu genel eğitim hareketleri dışında sarayda kadınlara Batı musikisi eğitimi verilmekteydi. 1870'te “Darülmuallimat” açılarak kız rüşdiyeleri için kadın öğretmenler yetiştirilmeye başlanmış ve böylece büyük şehir ve kasabalarda giderek yayılmaya başlamıştır. Tanzimat Dönemi (1839-1908) ile birlikte Batı’da görülen etkiler, Türk kadını açısından da bazı yenilikler getirmiştir. 1876 Kanun-i Esasi ile birlikte temel haklar düzenlendi ve kız ve erkek çocuklarına temel eğitim zorunlu hale geldi. Devamında, Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından, 1869’da Fransa Fransa'nın Duruy Kanunu'ndan (1867) yararlanılan Maarif-i Umumi Nizamnamesi hazırlanmış ve eğitim düzenimize hukuki bir yön verilmiştir. Bu nizamnamede, kadın eğitimi hakkında, okuma-yazma çağındaki çocukların tümüne ilk öğrenim mecburiyeti konulmuş, uygun yerlerde kızlar için orta okul (Rüşdiyeler) açılması düşünülmüş ve İstanbul’da Kız Öğretmen Okulu açılması düşünülmüştür. 14 Ekim 1911’de üç rüştiye ve iki idadi sınıftan kurulu İstanbul İnas İdadisi adıyla ilk kız idadisi kurulmuştur. 1913'te İstanbul İnas Sultanisi adı altında ilk kız lisesi açılmıştır. Ayrıca, Kız Teknik, Kız Sanayi Mektepleri açılmıştır. 1914'te kızlara özel İnas Darülfünunu açılmış ve kızlar için en yüksek eğitim müessesesi olmuştur. I. Dünya Savaşının başlamasıyla, erkeklerin silah başına çağrılmalarıyla, kadınlar devlet hizmetlerinde onların yerlerini almışlardır. Halide Hanım, Nuriye Hanım, II. Mahmud’un kızı divan sahibi, şair Adile Sultan, şair ve bestekâr Leyla Hanım, Cevdet Paşa’nın kızları Fatma Aliye, Emine Sebihe Hanım, bestekâr Cavide Hayri, Kadınlar Dünyasına sahip ve yazar Ülviye Mülan Hanım, kadın hak ve duygularını yazan şair Yaşar Nezihe Hanım ve Fitnat Hanım bunlardan bazılarıdır. Hanımlara Mahsus Gazete, Kadınlar Dünyası, Hanımlar Alemi adlı gazete ve dergilerde kadın hakları savunuldu. Kadın hakları üzerine bu gelişmeler, kadınların eğitimi üzerinde etkili olmuştur. 1916’da İstanbul İnas İdadisi’nin aynı öğrenci ve öğretmen kadrosu ile “Leyli ve Nehari İstanbul Sultanisi” adı altında ilk kız lisesi açılmıştır. 1917’de eğitim süresi bir yıl olan “Ameli Ticaret İnas Şubesi” adı altında Ticaret Okulu Kızlar Şubesi açılmıştır. 1918’de, Erkek ilkokullarında kadın öğretmenlerin de ders verebileceği hakkında Maarif Nezaretince alınan karar yayımlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nde medeni haklar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ nun kabul edilmesiyle eğitim tek sistem altında toplanmış ve kadınlarla erkeklere eğitimde eşit imkânlar sunulmuştur. 1925 yılında Kıyafet Kanunu ve 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile kadınların yasal statüsü değişmiş, hem aile içinde hem de bir birey olarak eşit haklar tanınmıştır. Kadınlara 1930’da yerel, 1934'te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 1998 tarihli Ailenin Korunmasına Dair Kanun, 2002 tarihli Yeni Medeni Kanun, 2003 tarihinde İş Kanunu'ndaki değişiklikler, 2005 yılında Ceza Kanunu'ndaki değişiklikler kadın hakları lehine yasal düzenlemeleri içermektedir. Türkiye ayrıca ‘kadın hakları evrensel beyannamesi’ olarak da tanımlanan Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin tarafları arasındadır. Feride Acar'ın belirttiği gibi, Cumhuriyet reformları kadınların kamu alanına açılmasının kolaylaştırmış ve toplumda kadın-erkek eşitliği fikrine olumlu bir ideolojik anlam yükleyen yeni kuşaklar yaratmaya çalışmıştır. Kadınların insan haklarına ilişkin durum, hukuki açıdan uluslararası standartlara oldukça uygun hale gelmiştir. Ancak çağdaş toplumlarda asla kabul edilemeyecek bazı ayrımcılık örnekleri de halen görülmektedir. Kadına yönelik şiddet Dünyada her 3 kadından 1'i hayatında en az bir kez aile içi şiddete maruz kalırken, G-20 üyesi Türkiye'de bu oran diğer gelişmiş devletlere oranla çok daha yüksektir. Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalmaktadır. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97'lere çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dahil hiçbir kuruluşa başvurmayanların oranı %92. 2023 tarihli bir UNDP raporuna göre, erkeklerin eşlerini dövmesinin meşru olduğuna inanma oranı Türkiye'de yüzde 75'ten fazladır. 2022 tarihli bir başka araştırmaya göre de Türkiye'de kadınların yaşadığı en büyük sorun, şiddettir. Genel kanının aksine kırsal kesimde ve kentlerde kadına karşı şiddet oranı hemen hemen eşit düzeydedir. Şiddetin en yoğun yaşandığı bölgeler ise Doğu ve İç Anadolu bölgeleridir. Eski Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya göre kadına karşı şiddetle mücadelede, kadın ve erkeklerin duyarlılıklarının artırılması, farkındalık yaratılması ve bilinçlendirilmesi ayrıca şiddet mağduru veya risk altındaki kadınlara sunulan hizmetlerde ise kurumsal mekanizmaların eşgüdüm içinde çalışmalarını sürdürmesi gerekmektedir. Kadına en temel haklarının iade edilmesinde erkeklerin eğitimine çok önemli rol düştüğü düşüncesiyle 2006 yılı Ağustos'unda askerlik hizmetini yapmakta olan er ve erbaşlara verilen yurttaşlık sevgisi eğitim programına kız çocuklarının eğitimi, kadınların istihdamı ve karar alma mekanizmalarına katılımları, kadına yönelik şiddet, töre cinayetleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konuları da dahil edildi. Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan istatistiklere göre, Türkiye'de kadın cinayetlerinde 2002'den 2009'a kadar %1.400 oranında artış olmuştur. Aynı verilere göre 2002 yılında 66, 2003'te 83, 2004'te 164, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de 806, 2009'un ilk 7 ayında ise 953 kadın yaşamını kaybetmiştir. Türkiye'de aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen "Ailenin Korunmasına Dair Kanun", 1998'de yürürlüğe girdi. 2011’de Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında, "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"ne ilk imza atan ülke Türkiye oldu. Bu anlaşmaya istinaden 2012 yılında 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" çıkarıldı. Ancak İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak da adlandırılan bu anlaşmadan Türkiye 20 Mart 2021'de çekildi. Bu karar çeşitli tartışma ve protestolara neden oldu. Daha sonraki dönemde, kadına yönelik şiddet olaylarının önüne geçebilmek ve şiddete maruz kalan kadınlara yardım edebilmek amacıyla KADES isimli bir telefon uygulaması İçişleri Bakanlığı tarafından yürürlüğe kondu. Eğitim Kadın haklarının gelişimi açısından önemli bir eşik olan yeterli eğitimin alınması konusu Türkiye'de gelişmekte göstermektedir ancak halen erkek-kadın arasındaki farklılar tam olarak kapanamamıştır. 1975-2000 döneminde üniversite mezunu kadın sayısı 56 binlerden 910 bine kadar yükselirken, okuma yazma bilmeyen kadın sayısı, hala oldukça yüksektir. 2000 yılında Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625 bin iken bu sayı erkeklerde 1 milyon 176 bin kişiydi. 2008-2022 yılları arasında kadınlarda okuma yazma bilen oranı %86,9'dan %95,9'a, erkeklerde ise bu oran %96,7'den %99,3'e yükselmiştir. 2008 yılında en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı %72,6, erkeklerin oranı %89,8 iken bu oran 2021 yılında ise kadınlarda %87,3, erkeklerde %97,1 oldu. Kız çocuklarının eğitiminin önündeki engeller Farklı kentlerde değişiklik göstermekle birlikte, bu konudaki ortak noktalar şöyle sıralanabilir: Okul ve dersliklerin yetersizliği; Okulların yerleşim yerlerinden uzak olması ve birçok ailenin kız çocuklarının bu kadar yol gitmesini istememeleri; Ailelerin, çocuklarını, fiziksel koşulları elverişsiz, örneğin tuvaletsiz, su şebekesi olmayan okullara göndermek istememeleri; Birçok ailenin ekonomik güçlük içinde olması; Ailelerin erkekleri kızlara göre önde tutan geleneksel önyargıları; Çocukları evde çalıştırarak aile gelirine ek katkı sağlama eğilimi; Birçok ailenin kızlarının bir an önce evlenmesini eğitimden daha önemli görmesi; Kırsal bölgelerde kadın rol modellerinin nadiren görülmesi ya da hiç olmaması; Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların eğitimde büyük mesafe kaydettikleri de görülmüştür. Nitekim dönem başında: 1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların sayısı 7 milyon 644 bine, 167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine, 199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine çıktı. Üniversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910 bine kadar yükseldi. Mesleki eğitim Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü 1933 yılında kuruldu. Kadın iş gücü Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranları son derece düşüktür. 2021 KONDA verilerine göre Türkiye'de kadınların %56'sı ev kadınıdır. Kadınların %16'sı işçi veya esnaf, %8'i beyaz yakalı, %6'sı emekli, %8'i öğrenci, %4'ü işsiz, %2'si ise çalışamaz haldedir. Kadın istihdamı hususunda 2011'den beri özellikle işçi ve esnaf kategorisinde büyüme meydana gelmiş ve ev kadınlarının oranı azalmıştır. Çalışan erkek sayısı yaklaşık 17 milyon iken çalışan kadın sayısı 6 milyon civarında, yani erkeklerin üçte biri oranındadır. Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 9.4 iken, erkeklerde işsizlik oranının yüzde 10.7 olması kadın işsizliğinin daha düşük olduğu kanısı yaratıyor. Ancak bunun nedeni, kadınların işgücüne daha az katılması. Türkiye'de tarım dışı kadın çalışanların oranı hızla artıyor. 1997 yılında yüzde 17.7 olan bu oran 2003 yılına gelindiğinde yüzde 20.6'ya çıktı Tüm bunlara rağmen, kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam ediyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almıştır. Ağır işler 1936'da kadınların yer altında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması, ILO sözleşmesi ile yasaklandı. Siyaset Kadınlar siyasi hayatta da var olma mücadelesine ilk kez 1923 yılında başladı. Kadınlar, ilk kadın partisi Kadınlar Halk Fırkası'nı, Nezihe Muhittin'in başkanlığında 1923 yılında kurmak istedi. Ancak partinin kuruluşuna, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe izin verilmediği için parti girişimi dernekleşme ile sonuçlandı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 3 Mart 1924'te çıkarılmasıyla tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlanırken, kızlar da erkeklerle eşit haklarla eğitim görmeye başladı. Kadınlara siyasetin kapısını aralayan Belediye Yasası, 1930 yılında çıkarıldı. Böylece kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı. 8 Şubat 1935'te TBMM Beşinci Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez meclise girdi. 1936'da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları ise 1933 yılında Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak verildi. Kadınlara siyasetin kapısı 1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkı tanınmasıyla tam olarak açıldı ve ilk kadın milletvekilleri TBMM'de yerlerini aldı. 1950 yılında ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan Mersin'den seçildi. İlk kadın bakan Türkan Akyol, 1971 yılında göreve atandı. 17 Kasım 1972'de Türkiye Ulusal Kadınlar Partisi kuruldu. Parti, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, askerî mahkemenin kararı doğrultusunda 16 Ekim 1981 tarihinde kapatıldı. 1989 yılında kadınlara da kaymakamlık yolu açıldı. İçişleri Bakanlığı, kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159'uncu maddesi, Anayasa Mahkemesi'nce 1990 tarihinde iptal edildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kadın vali Lale Aytaman, 1991 yılında Muğla'ya atandı. 1993'te İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Aynı yıl Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Başbakan koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller, 25 Haziran 1993 tarihinde hükûmeti kurdu. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların Meclis'teki temsil oranı oldukça azdır. Genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının kazanıldığı 1935'ten 2009'a kadar Meclis'e 8 bin 794 erkek vekile karşılık sadece 236 kadın girebildi. 2021 yılı itibariyle ülke parlamentolarındaki kadın ortalaması %26 iken Türkiye’de %17'dir. Bu oran Avrupa ülkelerinde %30; Asya ülkelerinde %20, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde %17,5 seviyesindedir. Benzer şekilde Türkiye'de Belediye Başkanlarının sadece %3'ü, belediye meclisleri üyelerinin ise %11’i kadındır. Bu durum nüfusla karşılaştırılacak olunursa temsilde adaletsizliğin tipik göstergesidir. Çok eşliliğin kaldırılması ve boşanma hakkı Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 şubat 1926'da kabul edildi. Türkiye'de evlenen yabancı erkekler yasalar hükmüyle vatandaşlığa geçemezler, fakat yabancı kadınlar geçebilir. 2010 İstatistiklerine göre Türkiye'de 5 ilin nüfusu kadar doğu bloğundan gelen kaçak kadın çalışmaktadır. Mecliste yasa dışı göçmen ticaretine gösterilen dikkat çekici tolerans ile eşine genelde güvenen Türk kadını kontrastı ise dünyada birinci sırada yerini korumaktadır. Bunun getirisinde birçok sahte evlilik de yapılmakta ve benzer politikalar sonucunda yaşanan yasa dışı kadın nüfusu fazlası ile de sosyal ve çalışma imkânları halihazırda kısıtlı olan ve halen tek güvencesi kocası olmak durumunda bırakılmış, belediye ve sosyal çalışmalarda yüksek sertifikalar veya cep harçlığı hariç kontenjan bulması imkânsız olan vatandaş kadınların ülkede yapılan iş değiştirme, eş değiştirme, gelir dağılımında düşüş ve seks işçiliğinde, AIDS riskinde ise bu nedenle 90'lı yılların başından bu yana hızlı bir artış gözlemlenmektedir. Doğum izni ve yardımı Kadınların en önemli sorunlarından olan doğum izni, ilk kez 1930 yılında düzenlendi. Kadınlara doğum yardımı ilk kez 1945 yılında 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi ise 1949 yılında çıkarılan yasa ile gerçekleşti. Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmesine 1952 yılında başlanırken, gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen 'Nüfus Planlaması Hakkında Kanun' 1965 yılında çıkarıldı. Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan ILO sözleşmesi 1966 yılında onaylandı. 1983'te 2827 nolu Nüfus Planlaması Hakkında Kanunda yapılan düzenlemelerle, 10 haftaya kadar olan gebeliklerde tıbbi gereklilik olmadığı hallerde isteğe bağlı kürtaja ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerinin kullanımına izin verilmiştir. Kürtaj/istemli düşük/gebeliği sonlandırma için kadın eğer 18 yaşın üzerindeyse ve evli değilse kendi isteği, evliyse kocasının da onayı, 18 yaşından küçük ise vasisinin de onayı gerekiyor. Ayrıca TCK nun 99.madde ve 6. fıkrasına göre tecavüz sonucu oluşan gebeliklerde 20 haftaya kadar gebeliğin sonlandırılması suç oluşturmuyor, kanun buna onay veriyor. Her nasılsa, Türkiye'de 2000'li yılların başlarında Türkiye'de daha tartışılabilir hale gelen doğum, süt izni yasasının daha yaptırımlısı ise (1 sene doğum izni gibi) Rus kadınlarını ve sosyolog yazarlarına göre daha önce Doğu Bloku ülkelerinde uygulanmış ve acı su-altın kase olarak, kadınların işsiz kalmaları ve seks göçünde asıl nedeni teşkil etmiştir. Ayrımcılıkla mücadele Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni 1985 yılında imzaladı. Sözleşme bir yıl sonra yürürlüğe girdi. 1985 yılında 'Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu, ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi. İlk 'Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi', 1989 yılında İstanbul Üniversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı 13'e ulaştı. Tecavüzle mücadele Tecavüz mağdurunun seks işçisi olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438'inci maddesi, TBMM tarafından 1990 yılında yürürlükten kaldırıldı. Yerel yönetimler özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başlarken, Türkiye'de ilk kadın sığınma evi, Bakırköy Belediyesi tarafından 1990 yılında açıldı. Yaşam beklentisi 2005 yılı için kadınların yaşam beklentisi 71.3 yıl olarak hesaplanırken, 2030 yılında ortalama yaşam beklentisinin 76 yıla çıkacağı öngörülüyor. Bu tarihte Türkiye'deki kadın sayısının erkek sayısının önüne geçmesi bekleniyor. 2030 yılında Türkiye'deki kadın sayısının 46 milyon 854 bin, erkek sayısının da 46 milyon 841 bin olacağı tahmin ediliyor. Kadının kendi soyadını kullanabilmesi Türkiye'de kadınlar eşlerinin soyadını kullanmak zorundadır. Kendi soyadlarını da isterlerse "kocalarınınki ile birlikte" kullanabilirler. Pek çok gelişmiş devlette kadınlar diledikleri soyadını kullanabilirler. 2011 yılında aile mahkemelerinde bazı kadınların sadece kendi soyadlarını kullanabilmek için açtıkları dava sonucunda yapılan incelemede Anayasa Mahkemesi, Türk Medeni Kanunu'nun "Evlenen kadının kocasının soyadını alması ya da kocasının soyadının önünde önceki soyadını kullanması"na ilişkin hükmünü anayasaya aykırı bulmadı. 28 Nisan 2023'te alınan karar ile 721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir ve Türkiye'deki kadınlara isterlerse kendi soyadlarını kullanabilme hakkı verilmiştir. Türkiye'de kadın hakları kronolojisi Cumhuriyet öncesi 1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı. 1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı. 1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı. 1858: yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı. 1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı. 1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı. 1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı. 1876: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. 1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti. 1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti. 1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı. 1922: Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi kız öğrenci, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı. Cumhuriyet Dönemi, 1923-1950 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlandı Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. 1926: Türk Medeni Kanunu'nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1930: Doğum izni düzenlendi. 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu. 1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. 1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi. 1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. 1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı. Cumhuriyet Dönemi, 1950'den sonra 1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı. 1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı. 22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı. 27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi. 1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi. 1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi. 1987: Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu. 1989: İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı. 24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. 29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. 1990: Mağdurun seks işçisi olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı. 14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı. 1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibarıyla bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı. 1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı. Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı. 20 Şubat 1992: Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM ile işbirliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı. 1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu. 1993: İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı. 1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı. 1993: Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı. 1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu. 5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu. 1994: Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans'da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı" hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi. 1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı. Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibarıyla bölgedeki sayısı 21'e ulaştı. 29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı. 1996: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kuruldu. 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde "Kadının Statüsü Birimleri" kuruldu. 22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı. 19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hâl kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı. 13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı'nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı. 23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. 17 Şubat 1998: Yeni Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu. 21 Ekim 1998: Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re'sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı. 1998: İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı. 17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi. 1998: Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı. 1998: Kadınlara yönelik danışma merkezleri çalışmaları başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Barolar tarafından da başlatıldı. Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla "Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)" kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibarıyla kırk civarına vardı. Eylül 1999: Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı. 1999: Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu. 8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır. 24 Kasım 2000: Türkiye'de giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak üzere "25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü" nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile "Kadına Yönelik Şiddet" konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu. 17 Şubat 2001: Türk Medeni Kanunu'nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla "Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte" yürüyüşü gerçekleştirildi. 21 Haziran 2001: TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi. 22 Kasım 2001: Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabul edildi. 1 Ocak 2002: Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdi. 30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması 7 Ocak 2008: Avrupa Konseyi bünyesinde oluşturulan Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Gücü tarafından yürütülecek "Aile İçi Şiddet Dahil, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Kampanyası" çerçevesinde Avrupa Konseyi'nce nakdi hibe verilmesine ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ayrıca bakınız Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması Türkiye'de mesleklerine göre ilk kadınlar listesi İlk Türk kadın milletvekilleri listesi Türk bilim kadınları Osmanlı İmparatorluğu'nda kadının toplumdaki yeri Türkiye'de kadın cinayeti Türkiye'de çocuk evliliği Türkiye'de feminizm Kaynakça CNN Türk Özel Dosyalar Türkiye'de Yaşayan Kadınlar Dipnotlar Türkiye'de kadına yönelik şiddet Ülkelerine göre kadın
Hak ve Özgürlükler Partisi (kısaca HAK-PAR), Türkiye'de 11 Şubat 2002'de Abdülmelik Fırat tarafından kurulan bir siyasi partidir. Parti Kürt kimliğiyle ön plana çıkmaktadır. Partinin başlıca kuruluş amacı, Türkiye'de yaşayan Kürt vatandaşların sorunlarının çözümüne yardımcı olmak ve Kürt dilinin konuşulabilmesi başta olmak üzere birçok hak ve özgürlüğün teminat altına alınmasını sağlamak olarak gösterilmektedir. Siyasi olarak Türkiye'nin federal bir yapıya bürünmesini savunan HAK-PAR, bu yönüyle Demokratik Toplum Hareketi partilerinden ayrılmaktadır. Partinin genel başkanı olan Fehmi Demir 25 Ekim 2015 tarihinde Tarsus'ta meydana gelen trafik kazasında öldü. Partinin genel başkanı Fehmi Demir'in geçirdiği trafik kazasında ölmesinin ardından genel başkan vekilliğine Necati Bayram seçilmiştir. 24 Nisan 2016 tarihinde düzenlenen ilk olağanüstü genel kongrede Refik Karakoç genel başkanlığa seçilmiştir. 29 Ekim 2019'da Abdüllatif Epözdemir yeni genel başkan seçilmiştir.15 Mayıs 2022 tarihinde düzenlenen 9. Genel Kongre sonucu Düzgün Kaplan genel başkan seçilmiştir. 2015 yılından bu güne kadar seçimlere girme yeterliliği taşıyamayan parti, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde 87 seçim bölgesinde 600 aday göstermiştir. Hak-Par, 2023 genel seçimleri çalışmaları kapsamında, TRT konuşmasını Kürtçe olarak yapmıştır. Parti 2023 genel seçimlerinde %0.08 oy oranıyla 42.509 oy almış ve 18. parti olmuştur. Genel başkanlar Seçimler Genel seçimler Yerel seçimler Dış bağlantılar Dengê Kurdistan Kaynakça Türkiye'deki Kürt örgütleri 2002'de kurulan siyasi partiler Türkiye'deki etkin siyasi partiler Kürt siyasi hareketi
Hadım Sinan Paşa (ö. 22 Ocak 1517, Ridaniye), I. Selim saltanatında 18 Haziran 1515-23 Eylül 1515 ile 26 Nisan 1516-22 Ocak 1517 tarihleri arasında iki kez sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır. Hayatı Aslen Bosnalıdır ve doğu Bosna'da Boroviniç adlı bir soylu aile mensubudur. Devşirme olarak İstanbul'a getirilip Enderun'da yetiştirildi. Hadım olduğu için akağalar ocağına alındı. 1514'te Bosna Sancakbeyliği görevi ile saraydan çıkma yaptı. 23 Nisan 1514'te Anadolu beylerbeyliği görevi verilerek Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi hazırlıklarına katkı yaptı. Anadolu beylerbeyi olarak eyalet askerleri komutanı olarak İran Seferi'ne katıldı. 23 Ağustos 1514 Çaldıran Muharebesi'nde Anadolu Beylerbeyi olarak ordunun sağ kanadına komuta etti. Bu muharebede bu sağ kanata yüklenen Şah İsmâil'in komutanlarından Ustaclu Mehmed Han'ın saldırısını geri püskürttü ve karşı taarruza geçip Şah İsmail ordusunu arkadan çevirip galibiyetin sağlanmasında çok büyük katkısı oldu. Çaldıran Savaşı'nda şehit olan Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa yerine Eylül'de Rumeli beylerbeyi görevine getirildi. Yavuz Sultan Selim, İran seferinden sonra İstanbul'a geri dönmeyip ordu ile Amasya'da kışlamaya karar vermişti. Fakat kapıkulu askeri bundan hoşnutsuzdu. Askerler arasında ertesi yılda İstanbul'a dönülmeyip İran seferin devam edeceği söylentileri yayılınca yeniçeriler isyankar oldular. Bu isyan ortaya çıkıca otorite gösteremediklerinden dolayı Sadrazam Hersekli Ahmet Paşa ile ikinci vezir Dukakinoğlu Ahmet Paşa görevlerinden alındılar. Ama 18 Aralık 1514'te Dukakinoğlu Ahmet Paşa sadrazam yapıldı. Ama Amasya'da kışlayan yeniçeriler arasında tekrar bir isyan çıktı. Yeniçeriler vezirlerden Pîrî Mehmed Paşa'nın ve padişah lalası Halim Çelebi'nin kaldığı evleri yağmaladılar. Divana çıkıp bağırıp çağırdılar. Yavuz Sultan Selim bu isyanın neden çıktığını gizlice araştırttı ve isyancıların sadrazam tarafından kışkırtıldığı öğrenildi ve bunun üzerine Dukakinoğlu Ahmed Paşa, Mart 1515'te I. Selim'in eliyle önce hançerlendi, sonra da yığıldığı yerde akhadımağaları tarafından kafası kesildi. Padişah bir müddet yeni bir sadrazam tayin etmedi. Bu idamın diğer bir sebebi İran Seferi sırasında Memlukluları tutup Osmanlılar aleyhinde olan Dülkadiroğulları beyi Alaüddevle Bozkurt Bey ile sadrazam Dukakinoğlu Ahmet Paşa ile gizlice mektuplaşmakta olduğunun öğrenilmesi idi. Padişah Dülkadiroğulları beyi Alaüddevle Bozkurt Bey'i elemine etmeye karar verdi. 1515 ilkbaharında Dulkadiroğulları üzerine bir sefer düzenlendi ve Rumeli Beylerbeyi olan Hadim Sinan Paşa bu sefere padişah tarafından serasker tayin edildi. 12 Haziran 1515'te Hadım Sinan Paşa komutası altında bulunan Osmanlı gücü ile Dülkadiroğulları beyi Alaüddevle Bey ordusu yapılan "Turnadağı (Göksun) Muharebesi"'nde Osmanlı ordusu üstün bir galibiyet kazandı. Hadım Sinan Paşa yenik Dulkadiroğulları beyi Alaüddevle Bey'in başını Amasya'ya Yavuz Sultan Selim'e gönderdi. Bu savaş sonunda Maraş ve Elbistan Osmanlı topraklarına katıldı. Bu galibiyeti dolayısıyla padişah Hadım Sinan Paşa'yı 18 Haziran 1515'te sadrazam olarak görevlendirdi. Bundan sonra İstanbul'a gelen Yavuz Sultan Selim burada diğer bir savaşa "Suriye-Mısır Seferi"'ne hazırlanmaya başladı ve organizasyon için tecrübeli bir sadrazam gerektiği açıktı. Bu nedenle Yavuz Sultan Selim 3 Eylül 1515'te Hadım Sinan Paşa'yı sadrazamlıktan uzaklaştırdı ve yerine tecrübeli Hersekli Ahmet Paşa'yı 5. kez sadrazam tayin etti. Azledilmesinin kendisinin bir hatası sebebiyle olmadığını ve ona olan teveccühünün devam ettiğini göstermek için de Yavuz Sultan Selim ona bir miktar nakit para, kaftan ve kılıç gibi hediyeler gönderdi. 1516 ilkbaharında Safevilerinin Doğu Anadolu ve Diyarbakır taraflarında bazı saldırgan hareketlerde bulunduğu Bıyıklı Mehmet Paşa'nın gönderdiği haberlerden öğrenildi. Buna pek öfkelenen padişah 26 Nisan 1516'da şahsen sadrazam Hersekli Ahmet Paşa'nın yakasına yapışıp onu yumrukladı; sadrazamlıktan azledip Yedikule zindanında tutuklatıp Hadim Sinan Paşa'yı ikinci kez sadrazam tayin etti. Padişah sadrazama ordunun ve donanmanın hızla yeni bir sefere hazırlanması için kati emirler verdi. Mısır Seferi hazırlıkları önce gizli tutulmaya çalışıldı. Ama tersanede yeni gözler kurulup yeni gemiler yapılması, seferin Akdeniz üzerine olacağını açıkça göstermekteydi. Devlet Mısır Memluklüleri üzerine sefer yapılabilirliği hakkında şeyhülislam ve ulemadan gizli fetva aldı. Memluk Sultanı Kansu Gavri bu seferi önlemek için Yavuz Sultan Selim'e çok samimi ve yumuşak mektuplar gönderdi ama padişah kararından dönmedi. 28 Nisan 1516'da Hadım Sinan Paşa Üsküdar'dan harekete geçti. Hedefi Kayseri'de toplanmakta olan ordunun başına geçmekti. Kayseri'ye vardıktan sonra toplanan ordu seraskeri olarak Diyarbayır tarafına yürüdü. Yavuz Sultan Selim ise 5 Haziran 1516'da Üsküdar'a geçip hedefi Şam olarak sefer hareketine başladı ve Elbistan ovasında Padişah Hadim Sinan Paşa'nın komutasındaki ana orduya yetişti. Osmanlı ve Memluklu orduları Suriye'de Halep'in 44 km kuzeyinde bulunan Dabık kasabası kenarında bulunan "Merc-i Dabık (Dabık Merası)" mevkiinde 24 Ağustos 1516 karşılaştılar. Mercidabık Muharebesi Osmanlı ordusunun elinde bulunan ve çok iyi kullanılan ateşli silahlar, özellikle sahra topları, üstünlüğü dolayısıyla ikindi vakti Memluklu ordusunun yenilgisi ile sonuçlandı. Memluklu sultanı Kansu Gavri bu muharebede hayatını kaybetti. Sadrazam Hadım Sinan Paşa bu muharebede büyük yararlılık gösterdi. Böylece Anadolu'da Malatya, Divriği ve Suriye'de Halep, Hama , ve Humus Osmanlılar eline geçti. Eylül sonlarına doğru Şam, Beyrut ve Gazze fethedildi. Gazze'den Mısır üzerine ilerlemeye başlayan Osmanlı ordusu daha Sina Çölü'ne girmeden Han Yunus mevkiinde çoğunluğu Memluklu süvari askerlerinden oluşan Canberdi Gazâlî komutasında bir Memluklu ordusu ile çarpışmaya girişti. 28 Ekim 1516'de, Hadım Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu ile Canberdi Gazâlî komutasındaki Memluklu güçleri arasında yapılan Han Yunus Muharebesi'nde Osmanlı güçleri Memlukluların süvari hcucmunu durdurmaya başardı. Bu muharebede Memluklu komutanı Canberdi Gazâlî yaralandı ve Memluklu gücü yenik düşüp Gazze'yi bırakıp Mısır'a geri çekildi. Osmanlı ordusu Sina Çölü'nü geçmeye başlamadan, Kudüs'ü ziyaret için ana ordudan ayrılmış olan Yavuz Sultan Selim de Kudüs'ü teslim alıp ziyaret ettikten sonra Osmanlı ordusuna katıldı. Memluklülerin yeni sultanı olan Tomanbay, Sina Çölü'nün güneyinde Ridaniye'de Venediklilerden top ve silah alarak kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Osmanlı ordusu 3 Ocak 1517 ile 16 Ocak 1517'de Sina Çölü'nü 13 gün içinde geçerek, Ridaniye'de Memlûk Ordusu ile karşılaştı. Osmanlı güçlerinin bir kısmı sadrazam Hadım Sinan Paşa komutanlığı altında Tomanbay'ın planladığı gibi Memluklu savunma hattının önünde savaşa girişti. Fakat Osmanlı ordusunun büyük bir kısmı Yavuz Sultan Selim komutanlığı altında El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldırmaya başladı ve böylece Tomanbay'ın yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirdi. 22 Ocak'ta iki ordu arasında Ridaniye Muharebesi başladı. Memluklu ateşli silahlarının etkisizliğine karşılık Osmanlı ordusu ateşli silahlarla donatılmış birliklerini ve sahra toplarını çok etkili olarak kullanarak savaş alanında üstünlük sağladı. Tomanbay bu muharebeyi kaybetmiş olduğunu anlayınca en cesur askerlerinden bir baskın birliği kurup Osmanlı merkez güçlerinin karargahına bir baskın düzenledi. Bu birlikle Osmanlı ordusunun merkezdeki savaş hatlarını yararak Sultan Selim'in otağı sandığı Sadrazam'ın çadırına girdi ve göğüs göğse yapılan bu çarpışmalar sonucu sadrazam Hadim Sinan Paşa öldürüldü. Muharebenin kazanılmasından sonra Yavuz Sultan Selim, cesur, gözüpek, cihângîr ve aynı zamanda başarılı olan bu değerli sadrazamının şehit oluşundan çok müteessir oldu. Hadım Sinan Paşa Ridaniye zaferinin ertesi günü "Şeyh Timurtaş Zaviyesi"'ne gömüldü. Onun için bu mevkide Sultan Selim emri ile bir türbe yapıldı. Kaynakça Alper, Ömer Mahir, "Sinan Paşa (Hadım)", (1999) Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.2 s.544 ISBN 975-08-0072-9 Danişmend, İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet Erkânı, İstanbul:Türkiye Yayınevi. Turan, Şeraffedin, "Hadım Sinan Paşa", (1988) Türkiye Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Cilt 15 s.7-8 "e-tarih" websitesinde "Hadim Sinan Pasa" maddesi Doğum tarihi bilinmeyenler 1517 yılında ölenler 16. yüzyılda Osmanlı sadrazamları I. Selim'in sadrazamları Boşnak soylular Bosna Sancak beyleri Kütahya tarihi Çatışmada ölen Osmanlılar
Gürz, topuz veya bozdoğan, düşmanı yaralamak ve zırhını parçalamak amacıyla yakın çatışmada kullanılan, üzerinde boğumlar olan ve bir ucu öbüründen çok daha kalın bir silahtır. Demir, bakır, pirinç veya bronzdan yapılıyordu. Piyadelerin kullandıkları daha hafifti. Sultan Alparslan, Malazgirt Savaşı'nda hem kılıç hem de gürz kullanmıştır. Sultan IV. Murad'ın 200 okkalık gürzleri kullandığı söylenmektedir. Ateşsiz silahlar Antik silahlar
Erdem Yener (d. 8 Mayıs 1981, Hatay), Türk alternatif rock şarkıcısı ve oyuncu. Biyografi Erdem Yener, 8 Mayıs 1981 tarihinde İskenderun’da doğdu. 7 aylıkken yürümeye, 12 aylıkken konuşmaya başlayan ve okuma-yazmayı 4 yaşında öğrenen Erdem Yener, Altı çocuklu bir ailenin en küçüğüydü. Müziğin yanı sıra; karikatür, oyunculuk, radyo programcılığı ve dansçılık ile ilgilenen müzisyen, küçük yaşlardan itibaren tüm bu alanlarda da var olmaya çalıştı.13 yaşında şarkı yazmaya başlayan Yener, 18 yaşında gitar çalmaya başladı ve Ankara'da +4 isimli ilk ve tek grubunu kurdu. 5 yıl boyunca başta Ankara olmak üzere, birçok şehirde bar programı ve konserler vererek, gerek cover şarkılar, gerek kendi şarkılarıyla dinleyici ile buluştu. 2003 yılında İstanbul'a yerleşti ve Kedi Müzik'te müzik yapmaya başladı. Bu çatı altında birçok film müziği, albüm ve jingle projelerinde; söz yazarı, besteci, aranjör, solist ve icracı sıfatıyla görev aldı. İlk albümü Kirli'yi 22 Ekim 2008'de çıkartan şarkıcı, albümden ilk klibini Belki isimli parçaya çekmiştir. Bu video klip farklı görselliği ile ön plana çıkmayı başarmış ve şarkı Power Türk'te 27 numaraya kadar yükselmiştir. Billboard Türkçe Rock Top 20 Listesi'nde de 8 numaraya kadar yükselmiştir. Mtv Türkiye ve Dream TV isimli müzik kanallarında ise 5 hafta üst üste 1 numara olmuştur. İkinci video klip ise Hayvan'a gelmiş ve bu klipte de II. Dünya Savaşı görüntüleriyle beraber sanatçının performansını içeren bir video klip çekilmiştir. Şarkı, Billboard Türkçe Rock Top 20 Listesi'nde 15 numaraya kadar yükselmiştir. Albümün 3. videosu ise Geç'e çekilmiştir. Daha önce cast direktörü ve oyuncu koçu olarak kamera arkasında görev almış olan Erdem Yener, 2010 yılından bu yana GSM operatörü Avea'nın marka yüzü olarak medyada yer almaktadır. 2010 yılında atv ve FOX'ta yayımlanan Şen Yuva ve 2011-2012 yılları arasında TRT 1'de yayımlanan Başrolde Aşk adlı dizide rol aldı. Daha sonra ise 2012 yılında Star TV'de yayımlanan İnsanlar Alemi adlı tiyatro ve komedi programında oynamıştır. 2012 yılında ses tellerindeki kist nedeni ile geçirdiği 2 ameliyat'tan sonra, Ocak 2013'te Rüyalar Kızı adlı teklisi'ni video klip olarak yayımlamıştır. 1 Ocak 2015 tarihinde vizyona giren, Mahsun Kırmızıgül'ün senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı, Talat Bulut'un da başrolde bir öğretmeni canlandırdığı Mucize adlı sinema filminde oynamıştır. 27 Şubat 2015'te gösterime giren Çarşı Pazar filminde başrol oynamıştır. 2016-2017 sezonuna kadar Güldür Güldür adlı skeç/eğlence programında "Hüseyin" karakterini canlandırmıştır. 2016-2017 sezonunda ekipten ayrılmıştır. 2022-2023 sezonunda ise geri dönmüştür. Diskografi Albümleri 2008: Kirli 2016: Çıplak Single'ları 2013: Rüyalar Kızı 2019: Belki10 (feat. Ferman Akgül) 2019: Bana Yalan Söylediler 2019: Adaletin Bu Mu Dünya 2019: Bağrı Yanık Dostlara 2019: Şeytan Bunun Neresinde 2019: Kan ve Gül 2019: Ceviz Ağacı Video klipleri "Adaletin Bu Mu Dünya" "Bana Yalan Söylediler" "Bağrı Yanık Dostlara" "Belki" "Gece" "Geç" "Hayvan" "Rüyalar Kızı" "Şeytan Bunun Neresinde" Filmografi 2010: Şen Yuva (Hasip) 2011: Başrolde Aşk (Sarp Sezgin) 2011: 5'er Beşer (Hüseyin) 2012: İnsanlar Alemi (Hüseyin) 2014: Mucize (Celal) 2015: Çarşı Pazar (Kahraman/Tellak) 2016: Dedemin Fişi (Bora) 2013: Güldür Güldür (Hüseyin) Kaynakça Dış bağlantılar Last.fm sayfası Sinematürk'te Erdem Yener 1981 doğumlular Hatay doğumlu oyuncular Türk rock şarkıcıları Türk söz yazarları 21. yüzyıl Türk bestecileri Türk erkek dizi oyuncuları Esen Müzik sanatçıları Yaşayan insanlar 2000'lerin şarkıcıları 2010'ların şarkıcıları 2020'lerin şarkıcıları 21. yüzyılda Türk erkek şarkıcılar
Türkiye 1. Futbol Ligi 1965-1966 Sezonu, Türkiye 1. Futbol Ligi'nin 8. sezonudur. Takımlar Puan Durumu Sonuçlar Gol krallığı 1965'te Türkiye'de futbol 1966'da Türkiye'de futbol Süper Lig sezonları
Mutluca, Erzurum ilinin Hınıs ilçesine bağlı bir kırsal mahalledir. Tarihçe Mahallenin eski adı 1928 yılı kayıtlarında Şehirharabe olarak geçmektedir. 1993 yılında Büyükşehir olan Erzurum’da, 2012 yılında 6360 Sayılı Yasa ile, tüm köylerin tüzel kişiliği kaldırılmıştır. Bu köy de Hınıs Belediyesi’nin bir mahallesi olmuştur. Coğrafya Mahalle, Erzurum il merkezine 168 km, Hınıs ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Mahalle, Hınıs'ın güneybatısında olup, Sultanlı Mahallesi üzerinden bir köy yoluyla ilçe merkezine bağlıdır. Nüfus Kaynakça Dış bağlantılar Hınıs'ın mahalleleri
Nurettin Özsuca (d. 1951) besteci, müzisyen ve dişhekimi. Özellikle tiyatro, sinema eserleri için besteler yapmaktadır. Bestesini yaptığı Düş, Gerçek, Bir de Sinema film müzikleriyle 1996 yılındaki 8. Ankara Film Festivalinde En İyi Özgün Müzik ödülünü kazanmıştır. Hayatı Adana'da dünyaya geldi. Babasının memuriyeti yüzünden 1957 yılında Ankara'ya yerleşirler. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara’da aldı. Küçük yaştan itibaren müziğin içinde olmasına rağmen konservatura gitmesi ailesinin ısrarları sonucu gerçekleşmedi, bunun yerine 1970 yılında Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine girdi, 1976 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra arkadaşlarıyla ortak olarak muayenehane açacaktır. Dişhekimliği mesleği ile müzisyenlik arasında sürekli olarak ikilemde kalacak, kendi muayenesini açsa da yapısı gereği hastalarından ücret talep etme konusunda sorun yaşadığı ve müziğe zaman ayıramadığı için diş hekimliğini bırakacaktır. Mesleğini icra etmemesine rağmen Ankara Dişhekimleri Odasında faal oldu. Bir dönem Nükleer Savaşa Karşı Hekimler Birliği yönetiminde bulunacaktır. Müzisyenlik 1968 yılında üniversite eğitimi sırlarında profesyonel gitar çalarak hayatını kazanmaya başladı. Askerlik görevini yaptıktan sonra müzik ve diş hekimliği çalışmaları bir arada sürecekti. Ankara’da Yılmaz Onay, Aziz Nesin ve Tahsin Saraç’ın destekleriyle tiyatro müzikleri yapmaya başlayacak ve Ankara Sanat Tiyatrosunda oynanan birçok eserde müzik eserleri yer alacaktır, bir dönem burada müzik direktörlüğü de yapacaktır. Bu dönemde Aziz Nesin’in şiirlerini okuduğu kasete müzik yapacaktır. 1990 yılında İstanbul’a yerleşecek ve sinema alanında eserler verecekti. Elektronik müziğin ortaya çıkmasını eleştiren sanatçı klasik müzik ve caz müziğine ilgi duymaktadır. Ailesi 1974 yılında evlendi. Kızı Evrim Özsuca çello eğitimi almış, İstanbul Bilgi Üniversitesinde caz vokal eğitimi görmüş, başarılı bir caz sanatçısıdır. Diğer kızı ise Fazıl Say’ın hocası Kamuran Güldemir rehberliğinde piyano eğitimi almıştır. Siyasi görüşleri F Tipi Cezaevlerine karşı 2001 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e verilen dilekçeyi imzalamıştır. Eserleri Müziklerini bestelediği sinema eserleri Aylaklar (1994) Düş, Gerçek, Bir de Sinema (1995) Özlem...Düne, Bugüne, Yarına (1995) Çatı Katı (2007) Müziklerini bestelediği tiyatro eserleri Troyalı Kadınlar, İstanbul Devlet Tiyatrosu (2000) Küçük Adam Ne Oldu Sana, İstanbul Devlet Tiyatrosu (2001) Deli Dumrul, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu (2002) Mutlu Ol Nâzım (2003) Var Mısın, Tiyatro Ayna (2008) Bir Cerrahın Anıları, Tiyatro Ayna (200?) Misery (Acı) Tiyatro Ayna (2009) Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?, İstanbul Devlet Tiyatrosu (2013) Ödülleri Düş, Gerçek, Bir de Sinema (1995) filmi müzikleriyle 8. Ankara Film Festivali'nde En İyi Özgün Müzik dalında ödül almıştır. Pir Sultan Abdal - Tiyatro Ayna (2005) eserinin müzikleriyle 9. Afife Tiyatro Ödülleri'nde Yılın En Başarılı Sahne Müziği ödülüne layık görüldü. Kaynakça Yaşayan insanlar 1951 doğumlular Adana doğumlu müzisyenler 20. yüzyıl Türk bestecileri 21. yüzyıl Türk bestecileri Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde öğrenim görenler Türk film müziği bestecileri Ankara Uluslararası Film Festivali Ödülü sahibi müzisyenler
Zahid Gilani (Farsça: تاج الدين ابراهيم كردی سنجانی; d. 1216 – ö. 1301) tam adıyla Tâcüddîn İbrahim b. Rûşen Emîr b. Bâbil b. Bîdâr el-Kürdî es-Sencânî Zahidiyye tarikatının şeyhi ve mutasavvıf. Şahsiyeti Atalarından Bîdâr (Bündâr) el-Kürdî, Sencân’dan gelerek bölgeye yerleşmiştir. Bu şehrin Merv yakınlarındaki Sencan olması yüksek ihtimaldir. Bu durumda, ataları 11. yüzyılda Horasan’ı Selçuklu istilası yüzünden terk edip Gilan bölgesine yerleşmişlerdir. Kendisi Gîlân (Geylân) eyaletinin Siyâvrud nahiyesinde doğmuştur. Asıl adı Tacüddin İbrahim olup, "Zâhid" lakabıdır. Şeyh Zahid Gilani, Selçuklu egemenliğinden sonra bölgeye egemen olan, İlhanlı Hükümdarları üzerinde dini saygınlığı dolayısıyla nüfuz sahibi olmuştur. On üçüncü yüzyılın ortasında önde gelen bir dini kişilik olan Şeyh Zahid'in, bugün İran’nin Hazar Denizi kıyısındaki Gilan Eyaletinde, Lahican’da bulunan türbesi hâlen ziyaret edilen ve saygı duyulan bir kutsal mekândır. Zâhîd’îyye Tarikâtı Şeyh Tac’ed-Dîn Geylânî'nin tarihi açıdan en önemli öğrencisi, Safevi Devleti’nin (1501-1722) isim babası olan Şeyh Safiyüddin İshak Erdebili’dir (1252-1334). Şeyh Zahid Gilani, kızı Bibi Fatıma’yı Safiyüddin İshak’a vermiştir. Safiyüddin İshak da Tac’ed-Dîn Zâhîd Geylânî’nin ikinci büyük oğluna bir önceki evliliğinden olan kızlarından birini nikâhlayarak akrabalık bağlarını sağlamlaştırmıştır. Süregiden bu tarz evlilikler, her iki soyu neredeyse bir hâline getirdi. Bunu takip eden 170 yıl boyunca Safeviye tarikatı siyâsî ve askerî güç kazandı ve sonunda Safevî Hanedanlığı tesis edilerek gücünün zirvesine ulaştı. Safev’îyye Tarikâtı'nın kuruluşu Şeyh Tac’ed-Dîn İbrahim Zâhîd Geylânî'nin tarikâtı olan Zahidiyye, Safiyüddin İshak’ın şeyhliği döneminde getirdiği yorumlar ile artık kendi adı olan Safeviyye adıyla anılır olmuştur. Çiftin oğullarından Sadreddin Musa (1334-1391) yolu ile şeyhliğe sırasıyla Hoca Alaaddin Ali (1391-1429), Şeyh İbrahim (1429-1447), Şeyh Cüneyd (1447-1460) ve Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar (1460-1488) geçmiştir. Bazı tarikât silsilelerindeki yeri Şeyh Gilani’nin Zahid’îyye Tarikâtı, öğrencileri aracılıyla, bugün Türkiye’de bilinen Bayram’îyye ve Celvet’îyye Tarikât köklerinin başlangıcı sayılabilir. Halvetiyye-î Cemâli’îyye/Şâbân’îyye Silsilesi'ndeki yeri Muhammed Ali Hasan Basrî Habîb Acemî Dâvud et-Taî Marûf el-Kerhî Serî es-Sekatî Cüneyd Bağdâdî Mimşâd Dîneverî Muhammed el-Bekrî Kadı Vecîhüddîn Ömer el-Bekrî Ebu’n-Necib Sühreverdî Kutbeddîn el-Ebherî Rükneddîn Necaşî Şehâbeddîn Tebrîzî Hâce Cemâleddîn Şirazî Sultân-ûl Halvetî Tac’ed-Dîn İbrahim Zahid el-Geylânî Ahî Muhammed el-Halvetî Pîr Ali el-Halvetî (Halvetiyye Tarikâtı Şeyh Ebû Abdullah Sirac’ed-Dîn Ömer bin Ekmel’ûd-Dîn-î Lahicî tarafından Herat'ta kuruldu). Ahî Mîrim el Halvetî Sadreddîn Hayyamî Pîr-î Sânî Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî (Yetiştirdiği şeyhler aracılığıyle Halvetiyye Tarikâtını Anadolu'ya yaydı). Muhammed Bahaeddîn Çelebi Hâlife Cemâl el-Halvetî Hayreddîn Tokadî Şabân-î Veli Kastamônî Safevîyye Silsilesi'ndeki yeri Muhammed Ali Hasan Basrî Habîb Acemî Dâvud et-Taî Marûf el-Kerhî Serî es-Sekatî Cüneyd Bağdâdî Mimşâd Dîneverî Muhammed el-Bâkırî Kadı Vecîhüddîn İmrân el-Bâkırî Ebu’n-Necib Sühreverdî Kutbeddîn el-Ebherî Rükneddîn Necaşî Şehâbeddîn Tebrîzî Hâce Cemâleddîn Şirazî Sultân-ûl Halvetî Tac’ed-Dîn İbrahim Zahid el-Geylânî Safî’ûd-Dîn İshak (Safev’îyye Tarikâtı'nın kurucusu) Sadr’ed-Dîn Mûsa (Zamanında Şafiîlik mezhebine bağlı gösterilsede, takkiye uygulardı, resmen Caferi mezhebine bağlılık vardı) Hoca Âlâ’ed-Dîn Âli (Safev’îyye Tarikâtı'nı Bayramiyye Tarikâtı kurucusu Hacı Bayram Veli'nin mürşidi olan “Somuncu Baba” aracılığıyla Anadolu'ya yaymaya başladı) Şeyh İbrahim (Tarikâtın malî bünyesini çok güçlendirdi) Şeyh Cüneyd (Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah'ın tehditleri neticesinde Şiî-Karakoyunlular'ın himayesini kabullenen Safev’îyye Tarikâtı, müridlerini silahlandırmaya ve Safev’îyye'yi Aşırı Ghulât bir Şiîliğe dönüştürmeye başladı) Şeyh Haydar Sultân Ali Mirza Sâfevî Şah İsmail Hatai (1501 yılında İsnâ‘aşer’îyye resmî ve mecburî devlet dinî olarak ilân edildi) Şah Tahmasb Kaynakça Zahed Gilani Maddesi, Wikipedia , Son Giriş: 31 Ağustos 2009 E.G. Browne. Literary History of Persia. (Four volumes, 2,256 pages, and twenty-five years in the writing). 1998. ISBN 0-7007-0406-X Jan Rypka, History of Iranian Literature. Reidel Publishing Company. 1968. ISBN 90-277-0143-1 Monika Gronke, Derwische im Vorhof der Macht. Sozial- und Wirtschaftsgeschichte Nordwestirans im 13. und 14. Jahrhundert. Wiesbaden 1993 Mutasavvıflar Evliyalar 1216 doğumlular 1301 yılında ölenler Safeviye Tarikatı Kürt alimler
Topraklama, elektrikli cihazların herhangi bir elektrik kaçağı tehlikesine karşı gövdelerinin bir iletkenle toprağa gömülü vaziyetteki "topraklama" sistemine bağlanması yöntemi. Böylece cihazda elektrik kaçağı varsa, dokunduğumuzda elektrik akımı bizim üzerimizden değil, direnci daha az olan toprak hattı üzerinden geçer ve çarpılma tehlikesi ortadan kalkmış olur. Topraklamanın görevini yapabilmesi için cihazın gövdesinden toprağa kadar olan elektriksel direncin yeterince düşük olması gerekir. Topraklama iletkenlerinin direnci önemli bir direnç oluşturmaz. Asıl önemli direnç, toprak içinde gömülü bulunan topraklama iletkenlerinden toprağa geçiş direncidir. Toprağa geçiş direncini azaltabilmek için topraklama elektrotları derine gömülür, uzun tutulur ve iletkenliği daha fazla olan toprak bulunmaya çalışılır. Örnek olarak toprak altında ıslaklığın başladığı noktaya elektrotlar gömülür. Dünyanın kendisinin direnci pratikte sıfır kabul edilebildiği için dünyanın kendisi bir iletken görevi görür ve devreyi tamamlar. Toprak çok büyük kütleli iletken bir kitledir ve bütün elektrik tesislerinin bulunduğu binaları veya açık hava tesislerini sinesinde taşır. Arızasız bir şebeke işletmesinde toprak üzerinden önemsiz derecede küçük akımlar geçer. Eğer elektrik tesislerinde bir motor isteyerek veya bir hata sonucunda toprak bir iletkenin bağlantı haline gelirse tesisin bu noktası ile toprak aynı potansiyeli alır. Bundan başka simetrik olmayan şebeke hatalarında toprak üzerinden büyük akımların geçmesi beklenebilir. Topraktan geçen akımın bir kısmı arıza yerinde bulunan bir kimsenin üzerinden geçerse hayati tehlike yaratabilir. Topraktan geçen kaçak akımlar ayrıca yangına da sebep olabilir. Toprağın kendi direnci 0,05 ohm\km gibi gayet küçük bir değerdedir. Fakat toprak üzerinden geçen akımın değerini tayin eden devre direnci, toprak ile temas haline gelen noktalardaki geçiş veya yayılma direncidir. Bazı hallerde bu temas, bir izolasyon hatası sonucunda tesadüfi olarak meydana gelir. Bazı hallerde ise özel olarak toprağa yerleştirilen bir topraklayıcı elektrot üzerinden toprak ile teması sağlanır, buna topraklama denir. Burada aranan en önemli özellik, toprak geçiş (veya yayılma) direncinin mümkün olduğu kadar küçük olmasıdır. Toprak üzerinden geçen hata akımının değeri, ayrıca şebekenin yıldız noktasının durumuna bağlıdır. Mesela yıldız noktası yalıtılmış şebekelerde bir toprak teması halinde, şebekenin cinsine ve büyüklüğüne bağlı olarak 50-100 A mertebesinde bir kapasitif akım geçer. Toprak teması akımında, yıldız noktasına bağlı bir petersen bobini üzerinden yaklaşık olarak 5-10 A gibi bir aktif artık akım geçer. Yıldız noktası direkt topraklanmış bir şebekede ise bir toprak kısa devresi akımı 1 kA kadardır. Elektrik şebekelerinde topraklama tesisleri, bir arıza halinde kısa devre akımlarının insan hayatını tehlikeye sokmayacak yoldan geçmelerini sağlar. Bu bakımdan güvenilir bir topraklamanın elde edilmesi için bunun iyi hesaplanması ve şartlara uygun bir şekilde tesis edilmesi gerekir. Topraklamanın hesaplanmasında tesisin geriliminden ziyade toprak hatalarında geçen akımlar rol oynar. Topraklama tesisinin hesaplanmasında şu işlemlerin yapılması gerekir: 1) Muhtemel en büyük hata akımının hesaplanması, 2) En büyük toprak akımının tayini, 3) Yayılma direncinin hesaplanması, 4) Topraklayıcı geriliminin tayini 5) Temas ve adım gerilimlerinin bulunması. Topraklama tesislerinde hayati önemi haiz olan temas ve adım gerilimi, üç boyutlu bir akım alanının kısımları olduğundan, bir topraklama tesisinin hesaplanması, elektrotekniğin zor problemleri arasındadır. Ayrıca toprağın özgül direncinin tayinindeki güvensizlik yüzünden, yapılan hesaplar sonucunda güvenilir değerlerin bulunması mümkün olmaz. Aşağıda açıklanacağı gibi, tesislerde kullanılan en önemli topraklamalar. Koruma topraklaması İşletme topraklaması Yıldırım topraklaması Koruma topraklaması Yüksek gerilim tesislerinde insanları yüksek temas gerilimine karşı korumak için koruma topraklaması yapılır. Bunun için işletme akım devresine ait olmayan, fakat bir hata hâlinde gerilim altında kalabilen ve insanların temas edebileceği bütün cihaz ve tesis elemanlarının madeni kısımları, topraklama iletkeni üzerinden bir topraklayıcıya bağlanır. Alçak gerilim tesislerinde temas gerilimine karşı koruma sağlamak için uygulanan çeşitli metotlar arasında koruma topraklaması da vardır. Fakat bunun çok iyi bir metot olmadığı ve çeşitli sakıncalarının olduğu açıklanmıştır. Buna karşılık yüksek gerilim tesislerinde tehlikeli temas ve adım gerilimlerine karşı koruma sağlamak için yegâne koruma metodu koruma topraklamasıdır. Koruma topraklaması yapılacak tesisin boyutlandırılması bakımından ana kriter temas gerilimi olduğundan Alman VDE yönetmeliklerine göre topraklama tesisleri o şekilde yapılmış olmalıdır. Yıldız noktası yalıtılmış veya kompanzasyon bobini üzerinden topraklanmış şebekelerde temas gerilimi 50 V’un üstüne çıkmamalıdır. Yıldız noktası sürekli veya geçici olarak küçük değerli bir direnç üzerinden topraklanan şebekelerde temas gerilimi şekilde verilen eğrideki değerlerin üzerine çıkmamalıdır. Bu eğrinin her noktası için elektrik miktarının Q= 70 mAs değerini aşmaması şartı yerine getirilmiştir. Zira yapılan araştırmalara göre, ölümle sonuçlanan elektrik kazalarında bu elektrik miktarı tespit edilmediğinden, bu değer bir kriter olarak geçerlidir. Burada vücut direnci için en düşük değer olarak 1000 ohm kabul edilmiştir. İşletme topraklaması Elektrik tesislerinde işletme akım devresine ait bir noktanın topraklanmasına işletme topraklaması denir. Cihazların ve tesislerin normal işletmeleri için bu topraklama gerekir. İşletme topraklaması iki cinstir. Direkt topraklama: Bu durumda topraklama üzerinde topraklama empedansından başka hiçbir direnç bulunmaz. Mesela şebekenin yıldız noktasının direkt topraklanması, bu cins topraklamadır. Endirekt topraklama: Bu durumda topraklama, ilave bir ohmik, endüktif ve kapasitif direnç üzerinden yapılır. İşletme topraklaması, işletme akım devresinin toprağa karşı potansiyelinin belirli bir değerde bulundurulmasını sağlar. Koruma topraklaması üzerinden yalnız bir hata sonucu bir akım geçtiği hâlde, işletme topraklaması üzerinden arızasız durumda dahi bir akım geçebilir. Hem alçak gerilim hem de yüksek gerilim tesislerinde yıldız noktasının topraklaması, bir işletme topraklamasıdır. İşletme topraklaması, fonksiyon bakımından koruma topraklaması ile yakından ilgilidir. Mesela, bir fazlı toprak temasında hata akımı devresini işletme topraklaması üzerinden tamamlayarak arıza, bir fazlı kısa devreye dönüşmektedir. Alçak gerilim tesislerini besleyen akım kaynaklarının yıldız noktaları genellikle bir işletme topraklaması üzerinden topraklanır. Bunun toplam direncinin Ro küçük veya = 2 ohm olması arzu edilir. Zira bir faz toprak kısa devresinde Ro direnci üzerinden koruma hattının ve buna bağlı cisimlerin toprağa karşı gerilimi yükselir. Topraklama ve yıldırımdan korunmak için alınan önlemler genel olarak TV verici ve aktarıcı istasyonlarının tesisi sırasında ikinci derecede önemsenen hususlar içinde yer alır. Ancak, istasyonların bulunduğu coğrafi koşullar ve enerji şartları nedeniyle topraklama hatasından ve yıldırımdan meydana gelen etkiler milyarlarca lira değerindeki tesis ve cihazlara büyük zararlar verir. Yaptığı tahribatın büyüklüğü ile doğru orantılı olarak uzun süreli yayın kesintilerine maruz kalınır. Yıldırım topraklaması Elektrik tesislerini yıldırıma karşı korumak için, parafudurların topraklama uçları ile açık hava tesislerinde yıldırımın düşmesi ihtimali olan bütün madeni kısımlar, mesela hava hatlarının koruma iletkenleri, madeni veya beton direkler özel bir topraklayıcı üzerinden topraklanır. Buna yıldırım topraklaması adı verilir. Yıldırım topraklaması da bir nevi koruma topraklamasıdır ve onun için iki topraklama birbirine bağlanır. Yıldırım topraklamasının amacı, hem elektrik tesislerine düşen bir yıldırımın sebep olduğu aşırı gerilim gerilim dalgasının işletme araçlarına zarar vermeden toprağa iletilmesi hem de binalara düşen yıldırımın, insan hayatına zarar vermeden ve bir yangına sebep olmadan toprağa atılarak zararsız hâle getirilmesidir. Tarih boyunca yıldırımdan anlaşıldığı kadarıyla, yıldırımdan korunma sistemleri de o oranda gelişmiştir. Yıldırım üzerine ilk teoriler 17. yüzyılda tespit edilmeye başlanmıştır. Descartes adındaki bilim adamı bulutların çarpışmasından sıkışan havanın ışık ve ısı etkisi meydana getirdiğini ve ısının gürültüye neden olduğunu söyleyerek yıldırımla ilgili ilk teoriyi ortaya atmıştır. 18. yüzyılın ortalarında Rahip Nollet Denel, "Fizik Dersleri" adlı kitabında elektrikle yıldırımın ilgisini anlatmıştır. Bu tarihten sonra fizikçi Jallbert, yıldırım olayı ile sivri uçların ilgisini dile getirmiştir. Yine aynı yıllarda Romans, yıldırım olayının bir elektriksel olay olduğunu söyleyerek yıldırım olayında elektrikten bahsediyordu. Franklin 1725 yılında balon deneyi yaparak bulutların elektrik yüklü olduğunu ispatlamıştır. Daha sonra yıldırım konusundaki gelişmeler 1929 yılında İngiliz doktor Simson ve Fransız Mathias tarafından yapılan açıklamalarla devam etmiştir. Yıldırımın meydana gelişinin yapılan gözlemler ve incelemeler sonunda dört şekilde olduğunu ortaya koymaktadır. (-) inişli (-) çıkışlı (+) inişli (+) çıkışlı Bunlardan en fazla görüleni (-) inişli olanıdır. Yıldırım, bulut ile yer arasındaki elektrik yüklerinin hızlı deşarj olma olayıdır. Havada asılı bulunan elektrik yüklü bulutlarda hava iyi bir iletken olmadığı için yaklaşık 10 milyon Voltluk gerilim oluşturur. Bu bulutların şarj olması anında fırtına bulutunun tabanı yere yakın olan kısmı negatif yükle yüklenir. Bu arada yer pozitif yükle yüklenir. Bazı durumlarda bunun tersi de mümkündür. Sonuç olarak yüklenme işlemi bulut boyutunda yerde de oluşur. Fırtınanın artmasıyla bulutlardaki negatif ve yerdeki pozitif yük ayrışması devam eder. Fırtına şiddetlendikçe bulutla yer arasında bulunan yalıtkan hava iletken hâle geçmeye başlar ve bulutla yer arasındaki potansiyel farkı da arttıkça havayı delmesi kolaylaşır. Havanın delinmesiyle buluttaki yüksek voltaj toprağa deşarj olur. Bu deşarjlarda 2000 ile 200.000 amper arası akım akmaktadır. Atmosferik olaylarda bulutla bulut arasında voltaj boşalmasına şimşek, bulutla yer arasındaki voltaj boşalmasına yıldırım denir. Yıldırımın oluşması, bir bulutun alt kısmındaki enerjinin yeterli seviyeye geldiği zaman (10 kV/cm²) toprağa doğru bir elektron demeti olarak harekete geçmesidir. Birinci demet 10 ile 50 metrelik mesafeyi 60 – 50.000 km/sn arasındaki hızla kat eder. 30 ile 100 mikrosaniye süren bir aradan sonra ikinci bir deşarj birinci deşarjın yolunu izler ve birinciden 30 ile 50 metre arası daha ileri gider. Daha sonra üçüncü deşarj ardından dördüncü deşarj meydana gelir. Her bir deşarj öncekinden 30 ile 50 metre ileri giderek şimşeğin ucunun yeryüzüne yaklaşmasını sağlar. Bu arada yeryüzü ile bulut arasındaki potansiyel farkı gittikçe artar ve havanın delinmesi sonunda yeryüzünde bulunan sivri bir uç, bina, ağaç veya kule gibi bir noktaya pozitif yüklü bir demet deşarj olur ve bunun boyu 150 metreyi geçebilir. Bu deşarj esnasında 200.000 ampere kadar çıkan akım 100 milyon Voltluk bir gerilim ile toprağa akar. Bu akıma deşarj akımı denir. Bu akım saniyenin milyonda biri mertebesinde aralıklarla art arda gerçekleşmesiyle tamamlanır. Elektrostatik yük; Elektrik yüklü bulutun altında kalan yeryüzünün üstündeki tüm teçhizat, elektrostatik alana maruz kalır. Bu elektrostatik alan yerküreden yüksekliğe bağlı olarak değişmektedir. Örneğin topraktan 10 m yüksekte bulunan EN Hattı fırtına sırasında toprağa göre 100 ila 300 kV arası fazla gerilime sahip olur. Deşarj esnasında bu yükün toprağa akması gerekmektedir. Toprak akımı; Yıldırımın hemen ardından yıldırım akımı sonucu toprak akımları oluşur. Bulutun kapsadığı toprak alanından yıldırımın düştüğü noktaya doğru akım akmaya başlar. Bu bölgede bulunan herhangi bir iletken bu akım için topraktan daha kolay iletim sağladığından akım bu iletkenden geçmeye başlar ve bu akıma toprak akımı denir. Bu boşalma işlemi çok hızlı olduğundan (20 mikrosaniye) bu metaller üzerinde indüklenen gerilimler çok yüksek olmaktadır. Yıldırımdan korunma dört ayrı şekilde yapılmaktadır. 1. Franklin çubuk paratoneri ile korunma; Bu tür korunma sisteminde aşağıdaki malzemeler kullanılmaktadır. Yakalama çubuğu, İniş iletkeni, Topraklama tesisatı, 2. Faraday kafesi ile koruma; Bu tür koruma sisteminde de Franklin çubuk sistemindeki gibi sistemler kullanılmaktadır. 3. Radyoaktif paratoner ile korunma; Radyoaktif paratoner ünitesi, Radyoaktif paratoner iniş iletkeni, Radyoaktif paratoner topraklama tesisatı, sistemleri kullanılmaktadır. 4. Yıldırımın düşmesini engellemek. Franklin çubuklu paratonerle koruma; Bu tür korumada sivri ucun oluşturduğu yakalama metodu kullanılır. Sivri uç, iniş iletkeni ile topraklama levhasına en kısa ve düz olarak irtibatlandırılır. Franklin yakalama ucu; Çelik uçlu krom nikel kaplı ve pirinç üstü krom nikel kaplı olarak üretilmektedir. Zamanla havadaki atmosferik olaylardan etkilenmemesi için bunlardan pirinç olanı tercih edilmelidir. Franklin çubukları 20, 40, 50 ve 60 cm'lik boylarda üretilmektedir. İniş iletkeni; Radyoaktif paratoner ve Franklin çubuklu paratonerlerde iniş iletkenleri aynıdır. Yıldırımın oluşturduğu yüksek amperli (200.000 A) akımın akması hâlinde iletken telinin herhangi bir zarara uğramaması gerekmektedir. İniş iletkeni ile paratoner ve topraklama arasını en kısa yoldan birbirine irtibatlandırmak gerekmektedir. İniş iletkenleri 50 mm2 som bakır ve döşeneceği zeminden 5 cm açıkta olacak şekilde olmalıdır. Bakır iletkende ek yapmak gerekirse ekleri gümüş veya termo kaynağı ile yapmak gerekmektedir. İniş iletkeni mümkün olduğu kadar en kısa yoldan ve 90 dereceden büyük kavislerin olmamasına dikkat edilerek çekilmelidir. Ayrıca bir metre mesafe içinde iki veya daha fazla köşenin olmamasına dikkat edilmelidir. Topraklama tesisatı; Franklin çubuklu paratoner. Faraday kafesli koruma ve radyoaktif paratonerde topraklama tesisatı aynı kullanılmaktadır. Topraklama tesisatı çubuk veya düz levha bakırdan yapılmaktadır. Topraklama direnci maksimum 5 ohm olmalıdır. Topraklama direnci 10 ohmdan büyük olursa sisteme topraklama çubuğu veya levhası eklenerek direncin limitler içinde olması sağlanır. Topraklama çubukları veya levhalarının gömüleceği toprağın dünyanın toprağı ile bağlantısı olması gerekmektedir. İniş iletkeni topraklama çubuklarına gümüş kaynağı ile yapılmalıdır. Ayrıca çubuk sayısı birden fazla ise çubuklar arasındaki mesafelerin 5m den daha az olmamasına ve aradaki bağlantı iletkeninin 50mm2 saf bakırdan olmasına dikkat edilmelidir. Bu koruma tipi radyoaktif paratonerlerden önce kullanılmakta ise de yüksek yerlerdeki istasyon veya yerleşim yerlerinde radyoaktif paratonerle birlikte kullanılmaktadır. Faraday kafesli korumda istasyon binasının çatısının üzerine ve istasyonun kulesine muhtelif aralıklarla franklın çubukları cerleştirilerek iniş iletkenleri ile topraklama çubuklarına irtibatlandırılır. Şekil 1 de görüldüğü gibi. Yakalama uçları; Yakalama uçları olarak franklın çubukları kullanılmaktadır. Binanın çatısına bu çubuklar dik olarak çatıyı kaplayacak şekilde aralıklarla dik olarak yerleştirilir ve topraklama iletkenleri ile birbirine irtibatlandırılırlar. İniş tesisatı; Dik olarak binanın çatısına yerleştirilen franklın çubukları 50mm2 lik saf bakırla ve tüm binayı kafes gibi saracak şekilde üstten, yanlardan ve toprak altından saracak şekilde tesis edilmelidir. Bakır iletkenler kroşelerle döşenmeli ve hiçbir noktadan binaya değmemelidir. Radyoaktif paratoner ile korunma franklın çubuklu korunmaya benzemektedir. Aradaki tek farkı yakalama ucu olarak radyoaktif malzemeden yapılmış paratoner ünitesi kullanılmaktadır. Bununda yıldırımı yakalama yeteneği daha fazladır. Radyoaktif paratoner ünitesi; Radyoaktif paratonerdeki amaç fırtınalı havalarda bulutlarda biriken elektrik yüklerinin insanlara, tesislere ve yapılara zarar vermeden olabilecek yüksek gerilimleri oluşturulan iyonize kanallarla toprağa vermektir. Radyoaktif paratonerler sivri bir ucun yaydığı iyonlara ek olarak radyoaktif maddenin oluşturduğu yüksek iyonlar sayesinde iyonize kanallar oluşturmaktadır. Yakalama ucunun toz ve yabancı maddeleri üzerinde bulundurmaması ve paratonerin alt kısımlarına iyon yaymaması istenmektedir. Radyoaktif paratoner koruma yapacağı alanın en yüksek ve orta yerine konmalıdır. Ayrıca en yüksek noktadan 1.5m yükseğe tesis edilmelidir. Topraklama kazıklarının birbirine olan mesafeleri boylarının 1.5 katından daha küçük olmamalıdır çünkü çubuklar boyları kadar küresel bir alanda toprağa deşarj yapmaktadırlar. Yıldırımın düşmesini engellemek; Geleneksel yıldırımdan korunma metotlarının yeterli olmadığı TV ve radyo verici tesislerinde daha kompleks bir koruma gerekmektedir. Özellikle yüksek yapıların ve kulelerin yıldırımı daha çok çektiği düşünüldüğünde,bu tür bina ve kuleler normalde düşmeyecek olan yıldırımları tetikleyerek düşmesine neden olurlar. Dağlık bölgelerdeki kuleler ve binalar yıldırımı daha fazla çekerler. Yıldırım bulutlardaki yüksek potansiyellin toprağa boşalması işlemidir. Bu işlemin yavaş, yavaş ve sürekli olarak yapılması halinde bulutlardaki potansiyel azalacağından o bölgeye yıldırımın düşmesi engellenmiş olacaktır. Enerji nakil hatlarının yıldırımdan korunması; E.N. Hattının enerji taşıyan tellerinin ve direklerin tepesinden geçecek şekilde yıldırımdan koruma iletkeni olmalıdır. E.N. Hattındaki direklerden birine yıldırım düştüğünde direğin ortalama direncinin 50 ohm olduğunu varsayarsak direk üzerinde düşen gerilim yaklaşık olarak 800 KV olur. Direk üzerinde oluşan bu gerilimden faz hattına izolatörlerden atlama meydana gelir. Atlayan bu gerilimde enerjinin beslediği sistemlere zarar verir. Buradan da anlaşılacağı gibi E.N. Hattının topraklamalarının iyi yapılarak topraklama direncinin küçük olması sağlanmalıdır. Bu direncin maksimum 10 ohm olması gerekir. E.N. Hatları direklerinin topraklama dirençlerinin 10 ohm olması durumunda direk üzerinde oluşabilecek yaklaşık gerilim 475 KV mertebesindedir. E.N. Hatlarında genel olarak yıldırıma karşı koruyucu olarak iki yöntem uygulanır. Paralel koruyucu yöntemi; Bu yöntemde faz ile toprak arasına yüksek gerilimi kısa devre yapacak malzemeler konulur. Bunlar paralel bağlanmış gaz tüplerinden, metal oksit varistörlerden oluşmaktadırlar. Bu tür koruma yöntemiyle yüzde yüzlük koruma sağlanamamaktadır, ancak bunların hatlara tesis edilmesi kolay olduğundan ve fiyatlarının ucuz olması nedeniyle sık olarak kullanılmaktadır. Seri koruyucu yöntemi; Koruyucu malzeme faz iletkenine seri olarak bağlanır. Malzemenin içinde yıldırım enerjisini sınırlayan devre elamanları mevcuttur. Enerji hattına seri 1mhz e yüksek empedans gösterecek bir bobin bağlanır. Yıldırım bu bobinden geçemeyerek toprağa kısa devre edilir. Yıldırımın bobin den geçen kısımları da faz hatlarına bağlanan gerilim sınırlayıcı kontaktörlerle sistemlere ulaşması engellenmiş olur. Kritik açıklık; Yıldırımdan korunma tesisatlarında fazla dikkat edilmeyen hususlardan birisi de kritik açıklıktır. Kritik açıklık paratonerle topraklama arasındaki iniş iletkeninin diğer iletkenlerle (elektrik tesisatı, zayıf akım tesisatı, telefon tesisatı vs.) arasındaki uzaklıktır. Bu açıklık belirli bir değerden küçük tutulduğunda iki iletken arasında endüksiyon yolu ile aşırı gerilimler oluşabilmektedir. Bu da sistemlere zarar vermektedir. Kritik açıklık emniyetli bir uzaklığın altına düşürülmemelidir. Bazı ülkelerde kabul edilen kritik açıklıklar Almanya’da 1,5 m, Birleşik Krallık'ta 1.83 m, Hollanda’da 1 m dir. Topraklama; Topraklama malzemeleri olarak aşağıdaki malzemeler kullanılmaktadır. Topraklamanım yeterli seviyeye indirilememesi halinde bunlardan ikisi kullanılabilmektedir. Bakır levhalar; 140 m² alanında 1mm, 1.5mm kalınlığında bakırdan yapılmış düz levhalardır. Bakır çubuklar; 20 cm, 16 mm çaplarında 1 m, 1.5 m boylarında üretilmişlerdir. Galvanizli çubuklar; Sıcak daldırma ile kaplanmış demir çubuklardır. Statik topraklama; Türkiye'de fazla önemsenmeyen statik topraklama aslında elektronik cihazlar ve insan hayatı için önemlidir. Bina ve istasyonlardaki elektrik tesisatındaki arızalar nedeniyle binaya veya cihazlara kaçan elektriğin insanlara zarar vermeden toprağa boşalması için zorunlu olarak kullanılmalıdır. Ayrıca bilgisayar ve vericiler gibi elektronik cihazların üzerinde biriken manyetik alanları toprağa boşaltmak için kullanılması zorunludur. TV verici istasyonlarında istasyonun bir köşesine topraklama barası yapılır istasyonda bulunan tüm cihazlar bu baraya bağlanır. Koruma topraklaması; Canlıların dokunma ve adım gerilimlerine karşı korunmak için gerilim altında olmayan iletkenlerin topraklanması için yapılan topraklamaya denir. Televizyon ve Radyo İstasyonlarında Yıldırım ve Topraklama ile ilgili işlemler bir üste yer alan maket şekil içerisinde kalın çizgilerle belirtilmektedir. Anten, kulesindeki paratoner için yapılan topraklama bağımsızdır. Ancak anten kulesi, binanın ve cihazlara ait topraklama yapıldıktan sonra, topraklama baraları birleştirilir. Enerji hattı üzerinden gelebilecek yıldırımdan korunmak için gerilim sınırlayıcı kontaktörler bulundurulmalıdır. Anten kulesi tepesi üzerindeki ikaz ledlerinin bulunması yıldırımın çekmelerinde etkili bir faktördür. Bu amaçla led’i besleyen enerji hattı da yıldırımdan etkilenebilecektir. Bu hat üzerinde de koruyucu devrelerin bulundurulması koruma sağlayacaktır. Topraklamaların Birleştirilmesi Bir tesiste koruma,işletme ve yıldırım topraklamaları bulunabilirler.Koruma ve işletme topraklamalarının bir kısmı alçak gerilim ve bir kısmı yüksek gerilim tesislerine ait olabilirleri. Bir tesiste bulunan bu çeşitli cins topraklamaların biri biri ile birleştirilmesi bazı faydalar sağladığı halde bazı Zaralarda yol açabilirler. Topraklamaların birleştirilmesinin sağladığı en önemli yarar, toplam topraklama direncinin düşmesidir. Böylece topraklamaların daha ekonomik bir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün olur Ayrıca farklı topraklamaların birleştirilmesi ile, bu topraklamalara bağlı kısımlar arasında tehlikeli gerilim farklarının meydana gelmesi önlenmiş olur.Topraklamaların birleştirilmelerinden doğan sakıncaların başında tehlikeli potansiyel sürüklenmeleri gelir. Onun için, 65 V’dan daha büyük topraklayıcı gerilimlerinin baş göstermesi halinde, sıfır hatları, kablo mahfazaları, su boruları, demir yolu rayları veya çitler üzerinden topraklayıcı geriliminin müsaade edilmeyen büyük bir kısmının civara sürüklenip sürüklenmediğini ve çok büyük temas ve adım gerilimlerinin meydana gelip gelmediklerini kontrol etmek gerekir. Aşağıda birbirine bağlanabilecek olan topraklamaların en önemlileri özet olarak verilmiştir. 1) Santrallerin, bağlama ve transformatör istasyonlarının iç ihtiyaç tesisleri: Yüksek gerilim topraklama tesislerinin içinde bulunan ve yüksek gerilim tesisleri tarafından beslenen alçak gerilim tesislerinde bütün koruma ve işletme topraklamalarının birleştirilmeleri gerekir. 2) Bir yüksek gerilim topraklama tesisinin dışında bulanan alçak gerilim tesisleri: Böyle bir tesiste koruma ve işletme topraklamalarının birbirine bağlanabilmeleri için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir. Temas gerilimi AG’de 50V, OG’de 75V ve DC’de 120V’un altında olmalıdır. Yüksek gerilim istasyonu sanayi tesislerinin içinde veya kapalı bir binada bulunmalıdır. 3) Yıldırım topraklaması, alçak gerilimtesislerinde hava hattına ait koruma iletkeni, transformatör istasyonlarının ve bağlama tesislerinin topraklama tesisleri ile bağlanırlar. Ayrıca bina yıldırımlık tesislerinin koruma işletme topraklamaları ile bağlanmasına müsaade edilir. Elektriksel güç Elektrik güvenliği Elektrik terimleri
Babülmendep Boğazı, Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan 32 km uzunluğundaki boğazdır. Boğaz aynı zamanda Afrika ile Arap Yarımadası'nı birbirinden ayırır. Kuzeydoğu kıyısında Yemen, güneybatı kıyısında ise Cibuti yer alır. Kelime anlamı olarak "hüzün kapısı" demektir. Boğaz, Hint Okyanusu ile Güneydoğu Asya'yı Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz'e ve Avrupa'ya bağlayan dünyanın en önemli deniz ticaret yollarından biridir. Dünyada tankerle taşınan petrolün yaklaşık %8'i bu boğazdan geçer. Bazı antropologlar, deniz seviyesinin bugüne kıyasla çok daha düşük olduğu yaklaşık 60.000 yıl önce, bugünkü insanı oluşturan homo sapiens türünün bu bölgeden Afrika dışına çıkarak dünyaya yayıldığını düşünmektedir. Kaynakça Dış bağlantılar Asya'daki boğazlar Afrika'daki boğazlar Yemen'deki boğazlar Cibuti'deki boğazlar Hint Okyanusu'ndaki boğazlar Kızıldeniz'deki su kütleleri Aden Körfezi
Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır. Sosyal psikolojinin belli başlı konuları: Yardım, Altruism: İnsanlar neden ve ne durumlarda birbirlerine yardım eder veya etmezler. Sosyal uyum: Bireyler neden grup kurallarına uyarlar veya uymazlar. Söz dinleme, İtaat: İnsanlar neden söz dinlerler, itaat ederler. Toplum ve birey etkileşimi Önyargı: Önyargı nasıl oluşur. Hiddet ve saldırı: Bireyler neden ve ne durumlarda başkalarına saldırırlar. Sosyal Psikoloji ve Alanları, düşüncelerin, duyguların ve davranışların diğer insanların gerçek veya hayali varlığından veya sosyal normlardan nasıl etkilendiğinin bilimsel olarak incelenmesidir. Sosyal psikologlar tipik olarak insan davranışını, zihinsel durumlar ve sosyal durumlar arasındaki ilişkinin bir sonucu olarak, düşüncelerin, duyguların ve davranışların meydana geldiği sosyal koşulları ve bu değişkenlerin sosyal etkileşimleri nasıl etkilediğini inceleyerek açıklarlar Tarih Sosyal psikolojideki meseleler, insanlık tarihinin büyük bir bölümünde felsefede tartışılmasına rağmen, sosyal psikolojinin bilimsel disiplini resmi olarak 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. 19. yüzyıl 19. yüzyılda, sosyal psikoloji daha geniş bir alan olan psikolojiden ayrılmaya başladı. O zamanlar pek çok psikolog, insan doğasının farklı yönleri için somut açıklamalar geliştirmekle ilgileniyordu. Sosyal etkileşimleri açıklayan somut neden-sonuç ilişkilerini keşfetmeye çalıştılar. Bunu yapmak için bilimsel yöntemi insan davranışına uyguladılar. Bu alanda yayınlanan ilk çalışma, Norman Triplett'in sosyal kolaylaştırma fenomeni üzerine 1898 tarihli deneyiydi. Bu psikolojik deneyler daha sonra 20. yüzyılın sosyal psikolojik bulgularının çoğunun temelini oluşturmaya devam etti. 20. yüzyılın başları İkinci Dünya Savaşı sırasında, sosyal psikologlar çoğunlukla ABD ordusu için ikna ve propaganda çalışmalarıyla ilgilendiler (ayrıca bkz . psikolojik savaş ). Savaşın ardından araştırmacılar, toplumsal cinsiyet ve ırksal önyargı konuları da dahil olmak üzere çeşitli sosyal sorunlarla ilgilenmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı'nı hemen takip eden yıllarda, psikologlar ve sosyologlar arasında sık sık işbirliği yapıldı. Bununla birlikte, iki disiplin son yıllarda giderek daha fazla uzmanlaştı ve birbirinden izole oldu; sosyologlar genellikle toplumun üst düzey, geniş ölçekli incelemelerine ve psikologlar genellikle bireysel insan davranışlarının daha küçük ölçekli araştırmalarına odaklanıyor. 20. yüzyılın sonu ve modernlik 1960'larda bilişsel uyumsuzluk, görgü tanığı müdahalesi ve saldırganlık gibi konulara artan bir ilgi vardı. 1970'lerde, laboratuvar deneyleriyle ilgili etik kaygılar, tutumların davranışı doğru bir şekilde tahmin edip edemeyeceği ve bilimin kültürel bir bağlamda ne ölçüde yapılabileceği gibi konularda sosyal psikolojiye yönelik bir dizi kavramsal meydan okuma ortaya çıktı. Aynı zamanda, sitüasyonizmin -insan davranışının durumsal faktörlere dayalı olarak değiştiği teorisi- ortaya çıktığı ve psikolojide benlik ve kişiliğin önemine meydan okuduğu bu dönemdeydi.1980'ler ve 1990'larda sosyal psikoloji, teori ve metodoloji ile ilgili olarak bu sorunlara bir dizi çözüm geliştirdi. Günümüzde etik standartlar araştırmayı düzenlemektedir ve sosyal bilimlere yönelik çoğulcu ve çok kültürlü bakış açıları ortaya çıkmıştır. 21. yüzyıldaki çoğu modern araştırmacı, ilişkilendirme, sosyal biliş ve benlik kavramı gibi olgularla ilgilenir. Sosyal psikologlar ayrıca, sağlık, eğitim, hukuk ve işyerinde sosyal psikolojinin uygulamalarına katkıda bulunan uygulamalı psikoloji ile ilgilenirler. Temel teoriler ve kavramlar Tutumlar Sosyal psikolojide tutum, düşünce ve eylemi etkileyen öğrenilmiş, küresel bir değerlendirmedir. Tutumlar, onaylama ve onaylamama ya da beğenip beğenmeme ile ilgili temel ifadelerdir. Örneğin, çikolatalı dondurma yemek veya belirli bir siyasi partinin değerlerini desteklemek tutum örnekleridir. İnsanlar herhangi bir durumda birden fazla faktörden etkilendiklerinden, genel tutumlar her zaman belirli davranışların iyi bir göstergesi değildir. Örneğin, bir kişi genellikle çevreye değer verebilir, ancak belirli bir günde belirli faktörler nedeniyle bir plastik şişeyi geri dönüştürmeyebilir. Tutumlar üzerine yapılan araştırmalar, geleneksel, öz-bildirimli tutumlar ile örtük, bilinçsiz tutumlar arasındaki farkı incelemiştir. Örneğin, Örtülü İlişkilendirme Testi'ni (IAT) kullanan deneyler, insanların, açık yanıtları tarafsız olduğunu iddia etse bile, diğer ırklara karşı genellikle örtük önyargı sergilediğini bulmuştur. Benzer şekilde, bir araştırma, ırklar arası etkileşimlerde, açık tutumların sözlü davranışla, örtük tutumların ise sözsüz davranışla ilişkili olduğunu buldu. İkna İkna, insanları bir tutum, fikir veya davranışı rasyonel veya duygusal yollarla benimsemeye yönlendirmeye çalışan aktif bir etkileme yöntemidir. İkna, güçlü baskı veya zorlamadan ziyade itirazlara dayanır. İkna sürecinin, genellikle beş ana kategoriden birine giren çok sayıda değişkenden etkilendiği bulunmuştur: 1-İletişim : Uzmanlığı, güvenirliği ve çekiciliği içerir. 2-Mesaj : değişen derecelerde mantık, duygu (ör. korku), tek taraflı veya iki taraflı argümanlar ve diğer bilgi içeriği türlerini içerir. 3-Kitle : çeşitli demografik bilgileri, kişilik özelliklerini ve tercihleri içerir. 4-Araç : basılı kelime, radyo, televizyon, internet veya yüz yüze etkileşimleri içerir. 5-Bağlam: ortamı, grup dinamiklerini ve ön bilgileri içerir. İkili süreç ikna teorileri (ayrıntılandırma olasılığı modeli gibi), iknaya iki ayrı yolun aracılık ettiğini iddia eder: merkezi ve çevresel. Merkezi ikna yolu, gerçeklerden etkilenir ve daha uzun süreli değişimle sonuçlanır, ancak işlemek için motivasyon gerektirir. Periferik yol, yüzeysel faktörlerden (örneğin gülümseme, giyim) etkilenir ve daha kısa süreli bir değişimle sonuçlanır, ancak işlemek için çok fazla motivasyon gerektirmez. Sosyal biliş Sosyal biliş, insanların başkaları hakkındaki bilgileri nasıl algıladığını, tanıdığını ve hatırladığını inceler. Çoğu araştırma, insanların diğer insanlar hakkında sosyal olmayan veya insani olmayan hedeflerden farklı düşündükleri iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia, Williams sendromu ve otizmi olan kişilerde sergilenen sosyal-bilişsel eksiklikler tarafından desteklenmektedir. Atıf Sosyal bilişte önemli bir araştırma konusu, ilişkilendirmedir . Nitelikler, kişinin kendi davranışı veya başkalarının davranışı gibi davranışların açıklamalarıdır. İlişkilendirmenin bir unsuru, davranışın nedenini iç ve dış faktörlere atfeder. Bir davranışın kişilik, eğilim, karakter ve yetenek gibi içsel özelliklerden kaynaklandığına dair içsel veya eğilimsel bir nitelik neden olur. Dış veya durumsal bir atıf, bir davranışın hava durumu gibi durumsal unsurlardan kaynaklandığını gösterir. :İlişkilendirmenin ikinci bir unsuru, davranışın nedenini sabit ve istikrarsız faktörlere bağlar (yani, davranışın benzer koşullar altında tekrarlanıp tekrarlanmayacağı veya değiştirilip değiştirilemeyeceği). Bireyler ayrıca davranışın nedenlerini kontrol edilebilir ve kontrol edilemeyen faktörlere (yani, eldeki durum üzerinde ne kadar kontrole sahip olduğu) bağlar. İlişkilendirme sürecinde çok sayıda önyargı keşfedildi. Örneğin, temel atıf hatası, diğer insanların davranışları için eğilimsel atıflar yapmaya yönelik önyargıdır. :724Aktör-gözlemci önyargısı, teorinin bir uzantısıdır ve diğer insanların davranışları için eğilimsel atıflar ve kişinin kendi davranışları için durumsal atıflar yapma eğiliminin var olduğunu öne sürer. Kendine hizmet eden önyargı, özellikle benlik saygısı tehdit edildiğinde, başarıların yatkınlık nedenlerini ve başarısızlığın durumsal nedenlerini atfetme eğilimidir. Bu, kişinin başarılarının doğuştan gelen özelliklerden, başarısızlıklarının ise durumlardan kaynaklandığını varsaymasına yol açar. Sezgisel Buluşsal yöntemler, bilinçli muhakeme yerine karar vermek için kullanılan bilişsel kısayollardır. Kullanılabilirlik buluşsal yöntemi, insanlar bir sonucun olasılığını o sonucun hayal edilmesinin ne kadar kolay olduğuna bağlı olarak tahmin ettiğinde ortaya çıkar. Bu nedenle, canlı veya oldukça akılda kalıcı olasılıklar, resmedilmesi veya anlaşılması zor olanlardan daha olası olarak algılanacaktır. Temsili buluşsallık, insanların bildikleri bir prototipe ne kadar benzer olduğuna bağlı olarak bir şeyi kategorize etmek için kullandıkları bir kısayoldur. :63Sosyal biliş araştırmacıları tarafından çok sayıda başka önyargı bulundu. Geri görüş önyargısı, sonucun farkına vardıktan sonra olayları tahmin etmenin yanlış bir hatırası veya gerçek tahminlerin abartılmasıdır. Doğrulama önyargısı, kişinin önyargılarını doğrulayacak şekilde bilgi arama veya yorumlama eğilimine yol açan bir tür önyargıdır. Şemalar Şemalar, bilgiyi organize eden ve bilgi işlemeye rehberlik eden genelleştirilmiş zihinsel temsillerdir. Sosyal bilgileri ve deneyimleri organize ederler. Şemalar genellikle otomatik ve bilinçsizce çalışır. Bu, algı ve hafızada önyargılara yol açar. Şemalar, orada olmayan bir şeyi görmemize yol açan beklentilere neden olabilir. Bir deney, insanların siyah bir adamın elindeki bir silahı beyaz bir adama göre yanlış algılama olasılığının daha yüksek olduğunu buldu. Bu tür bir şema bir klişedir, belirli bir grup insan hakkında genelleştirilmiş bir inançlar dizisidir (yanlış olduğunda nihai bir atıf hatasıdır ). Basmakalıp yargılar genellikle olumsuz veya tercih edilen tutum ve davranışlarla ilişkilidir. Davranış şemaları (örneğin, bir restorana gitmek, çamaşır yıkamak) senaryolar olarak bilinir. Benlik kavramı Benlik kavramı, insanların kendileri hakkında sahip oldukları inançların toplamıdır. Benlik kavramı, benlik şemaları adı verilen bilişsel yönlerden oluşur -insanların kendileri hakkında sahip oldukları ve kendine gönderme yapan bilgilerin işlenmesine rehberlik eden inançlar. Örneğin, bir üniversitedeki bir sporcunun, her biri ile ilgili farklı bilgileri işleyecek birden çok benliği olacaktır: öğrenci, bir öğrenciyle ilgili bilgileri (sınıfta not almak, bir ev ödevini tamamlamak, vb.) işleyecek olan kendisi olacaktır. ; sporcu, sporcu olmakla ilgili şeyler hakkındaki bilgileri işleyen kişi olacaktır. Bu benlikler, kişinin kimliğinin bir parçasıdır ve kendine gönderme yapan bilgi, onu işlemek ve ona tepki vermek için uygun benliğe dayanan bilgidir.Kendi davranışlarımızın algılanması üzerine birçok teori vardır. Leon Festinger'in 1954 sosyal karşılaştırma teorisi, insanların kendi yeteneklerinden veya fikirlerinden emin olmadıklarında kendilerini başkalarıyla karşılaştırarak kendi yeteneklerini ve fikirlerini değerlendirdiklerini varsayar. Daryl Bem'in 1972 tarihli kendilik algısı teorisi, içsel ipuçlarını yorumlamanın zor olduğu durumlarda, insanların kendi davranışlarını gözlemleyerek kendi içgörülerini kazandıklarını iddia eder. Yüzle ilgili geribildirim hipotezi de vardır: yüz ifadesindeki değişiklikler, duyguda karşılık gelen değişikliklere yol açabilir. Sosyal etki Sosyal etki, insanların birbirleri üzerindeki ikna edici etkilerini ifade eden kapsayıcı bir terimdir. Sosyal psikolojide temel bir kavram olarak görülür. Bunun incelenmesi, tutumlar ve ikna üzerine yapılan araştırmalarla önemli ölçüde örtüşür. Sosyal etkinin üç ana alanı uygunluk, uygunluk ve itaattir . Sosyal etki, grup dinamiklerinin incelenmesiyle de yakından ilişkilidir, çünkü etkinin çoğu etkisi sosyal gruplarda meydana geldiğinde en güçlü şekilde ortaya çıkar. Sosyal etkinin ilk büyük alanı uygunluktur. Uygunluk, bir grubun diğer üyeleri gibi hareket etme veya düşünme eğilimi olarak tanımlanır. Bir grup içindeki üyelerin kimliği (örn. statü), benzerlik, uzmanlık, uyum, önceden bağlılık ve gruba hesap verebilirlik, bir bireyin uyum düzeyini belirlemeye yardımcı olur. Grup üyeleri arasındaki bireysel farklılıklar, insanların uyum sağlamaya ne kadar istekli olacaklarının dinamiğinde kilit bir rol oynar. :27Uygunluk genellikle Amerikan kültüründe olumsuz bir eğilim olarak görülür, ancak diğer durumlarda uyumsuzluk gibi, bazı durumlarda belirli bir miktar uyumluluk da uyum sağlayıcıdır. Sosyal etki araştırmasının ikinci ana alanı, başka bir kişinin talebi veya önerisi nedeniyle davranışta meydana gelen herhangi bir değişikliği ifade eden uyumdur . Kapıda ayak tekniği, ikna edenin küçük bir iyilik talep ettiği ve ardından daha büyük bir iyilik yaptığı (örneğin, süre istemek ve ardından on dolar istemek) bir uyum yöntemidir. İlgili bir numara, daha pahalı bir ürün satmak için mevcut olmadığı ortaya çıkan düşük fiyatlı ürünlerin reklamlarıyla potansiyel müşterileri cezbetmeyi içeren samimiyetsiz bir satış stratejisi olan yem ve anahtardır Sosyal etkinin üçüncü ana biçimi itaattir ; bu, başka bir kişiden gelen doğrudan bir emir veya komutun sonucu olan bir davranış değişikliğidir. Bir itaat biçimi olarak itaat, insanların bir araştırmacının emriyle tehlikede olan bir kişiye şok vermeye hazır olduğu Milgram çalışmasında dramatik bir şekilde vurgulanmıştır. Alışılmadık bir tür sosyal etki, kendini gerçekleştiren kehanettir . Bu, yapıldığında kendisinin gerçekleşmesine neden olan bir tahmindir. Örneğin, finans alanında, bir çöküşün yakın olduğuna dair yaygın bir inanış varsa, yatırımcılar güvenlerini kaybedebilir, hisselerinin çoğunu satabilir ve böylece bir çöküşe neden olabilir. Benzer şekilde, insanlar başkalarından düşmanlık bekleyebilir ve bu düşmanlığı kendi davranışlarıyla tetikleyebilirler. Psikologlar, sosyal etkinin gücünü ve insanların fikir ve davranışlarını nasıl manipüle ettiğini incelemek için onlarca yıl harcadılar. Spesifik olarak, sosyal etki, bireylerin bir sosyal grubun, alınan otoritenin, sosyal rolün veya çoğunluk üzerinde etkiye sahip bir grup içindeki bir azınlığın taleplerini karşılamak için fikirlerini ve eylemlerini değiştirme biçimini ifade eder. Grup dinamiği Sosyal psikologlar, kalabalıkların davranışları gibi grupla ilgili olguları inceler. Bir grup, sosyal ilişkilerle birbirine bağlı iki veya daha fazla birey olarak tanımlanabilir. Gruplar etkileşime girme, birbirlerini etkileme ve ortak bir kimliği paylaşma eğilimindedir. Onları sosyal kümeler olarak adlandırılan tesadüfi, geçici toplantılardan ayıran bir dizi ortaya çıkan niteliğe sahiptirler: -Normlar : Grup üyelerinin uyması gereken örtülü kurallar ve beklentiler. -Roller : Grup içindeki belirli üyeler için örtülü kurallar ve beklentiler. -İlişkiler : Grup içindeki beğeni kalıpları ve ayrıca prestij veya statüdeki farklılıklar. Bir grup içindeki bireylerin paylaşılan sosyal kimliği, grupların birbirlerine karşı davranış ve algılayış biçimini ifade eden gruplar arası davranışı etkiler. Bu algılar ve davranışlar, etkileşim halindeki gruplar içindeki bireylerin sosyal kimliğini tanımlar. Kendini bir grubun üyesi olarak tanımlama eğilimi, grup içi ayrımcılığa yol açabilir; bu, iç gruba yönelik olumlu algı ve davranışları, dış gruba yönelik olumsuz algı ve davranışları içerir. Gruplar genellikle karar vermeyi yönetir ve geliştirir ve komitelerde ve jürilerde olduğu gibi bu faydalar için sıklıkla güvenilir. Gruplar aynı zamanda performansı ve üretkenliği de etkiler. Örneğin sosyal kolaylaştırma, başkalarının huzurunda daha çok ve daha hızlı çalışma eğilimidir. Bu alandaki bir diğer önemli kavram, anonimlik duygularının neden olabileceği azaltılmış bir öz-farkındalık durumu olan bireyselleşmedir . Bireyselleşme, engellenmemiş ve bazen tehlikeli davranışlarla ilişkilidir. Kalabalıklarda ve çetelerde yaygındır, ancak kılık değiştirme, üniforma, alkol, karanlık ortamlar veya çevrimiçi anonimlikten de kaynaklanabilir. Kişilerarası çekim İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinin önemli bir çalışma alanı, insanları birbirlerinden hoşlanmaya, ilişki kurmaya ve (bazı durumlarda) aşık olmaya iten tüm faktörleri ifade eden kişilerarası çekimdir. Sosyal psikologlar tarafından çeşitli genel çekim ilkeleri keşfedilmiştir. Kişilerarası çekimdeki en önemli faktörlerden biri, iki kişinin ne kadar benzer olduğudur. İki insan genel tutumları, geçmişleri, çevreleri, dünya görüşleri ve diğer özellikleri bakımından ne kadar benzerse, birbirlerinden çekilme olasılıkları o kadar artar. Fiziksel çekicilik, özellikle yüksek düzeyde tutkuyla karakterize edilen erken aşamalarda, romantik ilişkilerin önemli bir unsurudur. Daha sonra, benzerlik ve diğer uyumluluk faktörleri daha önemli hale gelir ve insanların yaşadığı aşk türü tutkuludan arkadaşçaya doğru değişir. 1986'da Robert Sternberg, aşkın aslında üç bileşeni olduğunu öne sürdü: samimiyet, tutku ve bağlılık. İki (veya daha fazla) insan üçünü de deneyimlediğinde, onların mükemmel bir aşk durumunda oldukları söylenir. Sosyal mübadele teorisine göre, ilişkiler rasyonel seçim ve maliyet-fayda analizine dayanır. Bir kişi, partnerinin "maliyetleri" faydalarından ağır basmaya başlarsa, özellikle de iyi alternatifler varsa, ilişkiyi bırakabilir. Bu teori, matematikçiler ve ekonomistler tarafından önerilen minimaks ilkesine benzer. Zamanla, uzun vadeli ilişkiler, basitçe değiş tokuşa dayalı olmaktan ziyade toplumsal hale gelme eğilimindedir. Araştırma Metotlar Sosyal psikoloji, hipotezleri test ederek insan davranışlarıyla ilgili soruları yanıtlamaya çalışan ampirik bir bilimdir. Araştırma tasarımına, örneklemeye ve istatistiksel analize dikkat edilmesi sosyal psikolojide önemlidir. Mümkün olduğunda, sosyal psikologlar, bağımlı bir değişken üzerindeki etkiyi incelemek için bir veya daha fazla bağımsız değişkenin manipüle edilmesini gerektiren kontrollü deneylere güvenirler. Deneyler sosyal psikolojide yararlıdır çünkü iç geçerlilikleri yüksektir, yani kafa karıştırıcı veya dışsal değişkenlerin etkisinden bağımsızdırlar ve bu nedenle nedensel bir ilişkiyi doğru bir şekilde gösterme olasılıkları daha yüksektir. Bununla birlikte, kontrollü deneylerde kullanılan küçük numunelerin dış geçerliliği veya sonuçların daha büyük popülasyona genellenebilme derecesi tipik olarak düşüktür. Genellikle deneysel kontrol (iç geçerlilik) ile popülasyona genelleme yapabilmek (dış geçerlilik) arasında bir denge vardır. Herkesi test etmek genellikle imkansız olduğundan, araştırma daha geniş bir nüfustan bir örneklem üzerinde yürütülür. Sosyal psikologlar, dış geçerliliği yüksek olan sonuçlarla ilgilendiklerinde sıklıkla anket araştırmasını kullanırlar. Anketler, bir popülasyonu temsil eden bir yanıtlayıcı örneği elde etmek için çeşitli rastgele örnekleme biçimlerini kullanır. Bu tür araştırmalar genellikle tanımlayıcı veya ilişkiseldir çünkü değişkenler üzerinde deneysel kontrol yoktur. Bazı psikologlar, akademik ortamlarda veya Amazon Mechanical Turk gibi kitle kaynaklı işgücü piyasalarından katılımcılar üzerinde yürütülen araştırmalara çok fazla dayanan sosyal psikolojik araştırmalara ilişkin endişelerini dile getirdiler. David O. Sears tarafından 1986'da yapılan bir çalışmada, deneylerin %70'inden fazlası denek olarak Kuzey Amerikalı lisans öğrencilerini kullandı; bu, bir bütün olarak nüfusu temsil etmeyen nüfusun bir alt kümesiydi. Hangi yöntemin seçildiğine bakılmaksızın, sosyal psikologlar, altta yatan bir hipotezi değerlendirirken sonuçları kabul etmeden önce, sonuçlarının önemini istatistiksel olarak gözden geçirirler. İstatistikler ve olasılık testi, neyin önemli bir bulgu oluşturduğunu tanımlar; bu, %5 veya daha az olabilir ve şansa bağlı olma olasılığı düşüktür. Çoğaltma testi, sonuçların geçerli olduğundan ve şans eseri olmadığından emin olmak için de önemlidir. Genellikle yayınlama baskısından veya yazarın kendi onaylama yanlılığından kaynaklanan yanlış pozitif sonuçlar, bu alanda bir tehlike oluşturur. Ünlü deneyler Asch uygunluk deneyleri Asch uyumluluk deneyleri, insanların küçük bir gruptaki diğer üyelerle uyum sağlama dürtülerinin gücünü göstermek için bir çizgi uzunluğu tahmin görevi kullandı. Görev, değerlendirilmesi kolay olacak şekilde tasarlandı, ancak diğer katılımcıların en azından bazıları, çoğu zaman çoğu tarafından kasıtlı olarak yanlış cevaplar verildi. Çoğunluğun kararı açıkça yanlış olsa da, denemelerin üçte birinden fazlasında katılımcılar çoğunluğa uydu. Katılımcıların yüzde yetmiş beşi deney sırasında en az bir kez uyum sağladı. Deneyin ek manipülasyonları, katılımcı uygunluğunun, en az bir başka birey uyum sağlamada başarısız olduğunda azaldığını, ancak birey uymaya başladığında veya deneyden çekildiğinde arttığını gösterdi. Ayrıca, "yanlış" bireylerin sayısı birden üçe çıktıkça katılımcı uyumu önemli ölçüde arttı ve yanlış çoğunluk arttıkça yüksek kaldı. Diğer üç yanlış katılımcısı olan katılımcılar, zamanın %31,8'inde hata yaparken, bir veya iki yanlış katılımcısı olan katılımcılar sırasıyla yalnızca %3,6 ve %13,6 oranında hata yaptı. Festinger bilişsel uyumsuzluk deneyleri Leon Festinger'in bilişsel uyumsuzluk deneyinde, katılımcılar iki gruba ayrıldı ve sıkıcı bir görevi yerine getirmeleri istendi. Daha sonra her iki gruptan da dürüst olmayan bir şekilde görevle ilgili görüşlerini belirtmeleri istendi, ancak iki farklı ödeme ölçeğine göre ödüllendirildiler. Çalışmanın sonunda, bazı katılımcılara görevden hoşlandıklarını söylemeleri için 1 dolar ödenirken, katılımcı grubuna aynı yalanı söylemeleri için 20 dolar ödendi. İlk grup ($1) daha sonra görevi ikinci gruptan ($20) daha çok beğendiğini bildirdi. Festinger'in açıklaması, birinci gruptaki insanlar için yalnızca 1 dolar ödenmesinin yeterli teşvik olmadığı şeklindeydi. Bu onların uyumsuzluk, rahatsızlık ve iç çatışma yaşamalarına yol açtı. Bu uyumsuzluğu ancak yalanlarını haklı çıkararak aşabilirlerdi. Bunu, görevle ilgili daha önce olumsuz olan tutumlarını değiştirerek yaptılar. 20 $ ödenmesi sıkıcı görevi yapmak için bir neden sağladı ve bu da hiçbir uyumsuzlukla sonuçlanmadı. Milgram deneyi Milgram deneyi, insanların bir otorite figürüne itaat etmede ne kadar ileri gidebileceklerini incelemek için tasarlandı. Deney, normal Amerikan vatandaşlarının, masum bir insanın acı çekmesine ve hatta görünüşe göre ölmesine neden olduklarına inandıklarında bile emirleri yerine getireceklerini gösterdi. Stanford hapishane deneyi Philip Zimbardo'nun, öğrencilerin hapishane gardiyanları ve mahkûmlar olarak oynadığı simüle edilmiş bir egzersiz olan Stanford hapishane çalışması, insanların rol yapmada ne kadar ileri gidebileceklerini göstermeye çalıştı. Sadece birkaç gün içinde, gardiyanlar gaddar ve zalim oldular ve mahkûmlar sefil ve uysal hale geldi. Bunun başlangıçta, yakın sosyal durumun gücünün ve normal kişilik özelliklerini alt etme kapasitesinin önemli bir göstergesi olduğu iddia edildi. Sonraki araştırmalar, çalışmanın ilk sonuçlarına itiraz etti. Örneğin, katılımcı öz-seçiminin katılımcıların davranışını etkilemiş olabileceğine ve katılımcıların kişiliklerinin, çalışmada ne kadar kalmayı seçtikleri de dahil olmak üzere tepkilerini çeşitli şekillerde etkilediğine dikkat çekilmiştir. Stanford araştırmasındaki koşulları tekrarlamak için tasarlanan 2002 BBC hapishane çalışması, ilk bulgulardan büyük ölçüde farklı sonuçlar üretti. Bandura'nın bobo bebeği Albert Bandura'nın Bobo bebek deneyi, saldırganlığın taklit yoluyla nasıl öğrenildiğini göstermeye çalıştı. Deneyde, önceden test edilmiş benzer saldırganlık seviyelerine göre gruplandırılmış 72 çocuk, ya saldırgan ya da saldırgan olmayan bir aktörün bir "bobo oyuncak bebek" ile etkileşime girmesine tanık oldu. Çocuklar daha sonra oyuncak bebekle birlikte odaya tek başlarına yerleştirildiler ve gözlemledikleri oyuncunun aynı davranışını taklit edip etmeyecekleri gözlemlendi. Varsayıldığı gibi, saldırgan aktöre tanık olan çocuklar, davranışı taklit ettiler ve oyuncak bebeğe karşı saldırgan davranmaya başladılar. Saldırgan olmayan aktöre tanık olan hem erkek hem de kız çocuklar, bebeğe karşı daha az saldırgan davrandılar. Bununla birlikte, özellikle aynı cinsiyetten bir aktörün davranışını gözlemledikten sonra, erkek çocukların saldırganlık sergileme olasılığı daha yüksekti. Ayrıca erkeklerin daha çok fiziksel saldırganlığı taklit ettikleri, kızların ise daha çok sözlü saldırganlık sergiledikleri bulunmuştur. Etik Sosyal psikolojinin amacı, sosyal bir bağlamda doğal olarak ortaya çıkan biliş ve davranışı anlamaktır, ancak insanları gözlemleme eylemi davranışlarını etkileyebilir ve değiştirebilir. Bu nedenle, birçok sosyal psikoloji deneyi, çalışmanın belirli yönlerini gizlemek veya çarpıtmak için aldatmayı kullanır. Aldatma, yanlış örtbas hikâyelerini, sahte katılımcıları (konfederasyon veya yardakçı olarak bilinir), katılımcılara verilen yanlış geri bildirimleri ve katılımın önündeki olası engelleri kaldırmaya yardımcı olan diğer teknikleri içerebilir. Aldatma pratiğine, her koşulda aldatmanın etik olmadığını ve bunun yerine başka araştırma stratejilerinin (örneğin, rol yapma ) kullanılması gerektiğini savunan psikologlar meydan okudu. Ne yazık ki araştırmalar, rol oynama çalışmalarının aldatma araştırmalarıyla aynı sonuçları vermediğini göstermiştir ve bu, onların geçerliliği konusunda şüphe uyandırmıştır. Aldatmaya ek olarak, deneyciler zaman zaman insanları potansiyel olarak rahatsız edici veya utanç verici durumlara soktular (örneğin, Milgram deneyi ve Stanford hapishane deneyi ) ve bu, etik nedenlerle de eleştirildi. Günümüzde neredeyse tüm sosyal psikoloji araştırmaları etik bir incelemeden geçmelidir. Çoğu kolej ve üniversitede bu, önerilen araştırmayı katılımcılara herhangi bir zarar gelmeyeceğinden ve çalışmanın faydalarının insanlara olası risklerden veya rahatsızlıklardan daha ağır bastığından emin olmak için inceleyen bir etik komitesi veya kurumsal inceleme kurulu tarafından yürütülür. katılıyor. Ayrıca, gönüllülerin deneyde kendilerine ne sorulacağını bildiklerinden emin olmak için genellikle bir bilgilendirilmiş onay süreci kullanılır. ve istedikleri zaman deneyden çıkmalarına izin verildiğini anlayın. Kullanılan herhangi bir aldatmacayı ortaya çıkarmak ve genel olarak katılımcıların prosedürlerden zarar görmediğinden emin olmak için deneyin sonunda bir bilgi alma yapılır. Bugün, sosyal psikoloji alanındaki araştırmaların çoğu minimum risk içeriyor veya normal günlük aktivitelerden veya rutin psikolojik testlerden beklenebilecek zararlardan daha büyük bir risk içermiyor. Çoğaltma krizi Pek çok sosyal psikolojik araştırma bulgusunun tekrarlanmasının zor olduğu kanıtlanmıştır ve bu da bazılarının sosyal psikolojinin bir replikasyon krizi geçirdiğini iddia etmesine yol açmıştır. Social Psychology'nin 2014 özel baskısı, çoğaltma çalışmalarına odaklandı ve daha önce sahip olunan bir dizi sosyal psikolojik inancın kopyalanmasının zor olduğunu buldu. Benzer şekilde, Perspectives on Psychological Science'ın 2012 özel baskısı, çoğaltma krizine katkıda bulunan yayın yanlılığından sıfırdan kaçınmaya kadar değişen konulara odaklandı. Sosyal psikolojik araştırmalarda krize katkıda bulunan bazı faktörler tanımlanmıştır. Birincisi, sorgulanabilir araştırma uygulamaları yaygın olarak tanımlanmıştır. Bu tür uygulamalar, mutlaka kasıtlı olarak hileli olmamakla birlikte, genellikle, tipik olarak önemli olmayan bulguları önemli olanlara dönüştürmek için, istatistiksel analizlerin, örneklem büyüklüklerinin veya veri yönetim sistemlerinin manipülasyonu yoluyla istenmeyen istatistiksel sonuçların istenen sonuçlara dönüştürülmesini içerir. Bazı araştırmalar, bu uygulamaların en azından hafif versiyonlarının yaygın olduğunu öne sürdü. Bazı sosyal psikologlar, en önemlisi Diederik Stapel tarafından kabul edilen veri fabrikasyonları ve diğerlerine yönelik iddialar olmak üzere, ana akım akademiye giren hileli araştırmaları da yayınladılar. Çoğaltma krizine asıl katkıda bulunan hileli araştırma değildir. Pek çok araştırmacı, kopyalanamamasının bir sonucu olarak, yıllar önce yapılan bir çalışmanın aynı koşullarını, ortam ve insanlar değiştikçe yeniden oluşturabilmenin zorluğuna bağlamaktadır. Mevcut çoğaltma krizinden önce bile, sosyal psikolojideki bazı etkilerin de kopyalanmasının zor olduğu bulundu. Örneğin, Judgment and Decision Making bilimsel dergisi, yıllar boyunca bilinçsiz düşünce teorisini desteklemeyen birkaç çalışma yayınladı. Kopyalama başarısızlıkları sosyal psikolojiye özgü değildir ve birçok bilim alanında bulunur. Mevcut krizin sonuçlarından biri, sosyal psikolojinin bir zamanlar sağlam kabul edilen bazı alanlarının, örneğin sosyal hazırlama gibi, bulguların tekrarlanamaması nedeniyle daha fazla inceleme altına alınmasıdır. Kaynakça Ayrıca bakınız Sosyal psikiyatri Sosyal bilimler Sosyal politika Sosyal pedagoji Sosyal pozisyon Sosyal psikolog Sosyal problem Toplumsal sınıf Sosyonik Davranışsal bilimler
Muhammed Hüdabende (, d. 1532, Erdebil - ö. 1595, Kazvin) veya Hudabende, Muhammed Şah, Sultan Muhammed, 1578 ve 1587 yılları arasında hükümdarlık yapmış Safevî Devletinin 4. şahı. I. Tahmasb'ın ve Türkmen kökenli Musullu eşi Sultanum Begüm'ün oğludur. Asıl adı Muhammed Mirza olup tahta geçmeden önce 1535-1571 döneminde Herat'ta Horasan Eyaleti ve 1571-1578 döneminde Fars Eyaleti valiliği yapmıştır. Küçük kardeşi II. İsmail zehirlenip öldürüldükten sonra Muhammed Mirza hemen hemen gözleri kör olmasına rağmen, Kızılbaş ordu komutanları tarafından 1578'de Safevi Devleti şahı olarak tahta geçirilmiş ve ("Tanrının bendesi" anlamına gelen) Hüdabende lakabını almıştır. Hükümdarlığı döneminde Safevi Devleti içinde ikinci bir iç savaş olarak Kızılbaş oymakları arasında ihtilaflar ve savaşlar birbirini takip etmiş ve Safevî Devleti zayıflamıştır. Hükümdar olarak da otoriter görülmemiştir. Saltanatının başında iktidar dizginleri önce II. İsmail' i zehirleyen Perihan Hanım'a geçmiştir. Ama Büyük Vezir Mirza Salman ve Şah Muhammed'in karısı olan Hayrunnisa Begüm bir komplo ile Perihan Hanım'ı Şubat 1578'de idam ettirmişler ve devletin gerçek iktidar gücü bu sefer Hayrulnisa Begüm eline geçmiştir. Bu güçlü hanım devlet merkezi dışında güçlü olan ve devamlı merkeze muhalefet eden Kızılbaş oymaklarını kocasının idaresindeki devletin merkezine bağlamak için gayret göstermiştir. Fakat Temmuz 1579'da Hayrunnisa Begüm de bu politik tedbirlerine düşman olan Kızılbaşların suikastına kurban gidip öldürülmüştür. Bundan sonra değişik Kızılbaş oymakları ve değişik saray ileri gelenleri Şah Muhammed'in muhtemel varisleri olabilecek oğullarını tutarak Safevi Devleti içinde büyük bir bölünmeye neden olmuşlardır. Osmanlı Devleti ile açılan 1578-1590 Osmanlı-İran Savaşı başında Şah Muhammed şahlık yapmakta iken Azerbaycan ve Güney Kafkasya toprakları geçici olarak Osmanlı yönetimine geçmiştir. Fakat bu savaş daha bitmeden Şah Muhammed 1587'de yapılan bir saray darbesi sonucunda tahttan indirilmiştir. Şahlık darbeyi yapan oğlu Abbas'ın eline geçmiştir. 1578'den tahta geçip, 1 Ekim 1588'de oğlu I. Abbas'ın resmen şahlık tahtına çıkmasına kadar şah olan Muhammed Hüdabende şah olarak şöyle değerlendirilmiştir: Çok zarif ve ince zevkleri olan bir kişi olmakla beraber karakteri zayıftı. 1588'den sonra Muhammed Hüdabende sabık şah olarak önce Kazvin'de yaşamıştır. Sonra tutuklanıp Alamut kalesinde hapis edilmiştir. En son olarak Kazvin'de hapiste iken ya 21 Eylül 1595'te ya da 10 Eylül 1596'de ölmüştür. Hayatı Tahta çıkmadan önceki hayatı 1532'de Şah Tahmasb'ın küçük olarak ölen birinci oğlundan sonra ikinci oğlu olarak Tebriz'de doğdu ve Muhammed Mirza adı ile anıldı. Büyük kardeşi küçük iken öldüğü için Şah Tahmasb'ın yaşamakta olan en büyük oğlu olarak şehzadelik yaptı. 1537'da daha 4 yaşında iken, Horasan'da Herat'ın Özbek'ler elinden Safeviler tarafından geri alınmasından hemen sonra, Herat'a Horasan eyalet valisi olarak atandı ama esas valilik gücü lalası olan Kızılbaş emiri Muhammed Seraffeddin Oğlu Tekeli'nin elinde idi. Muhammed Mirza'nın valilik döneminde, özellikle 1540'li yıllarda,Muhammed Seraffeddin Oğlu Tekeli'nin lalalık döneminde, Herat şehri büyük imar hareketlerine sahne oldu. Yeni sulama tesisleri, bahçeler, birçok yeni kamu sektörü binaları, medreseler, camiler, türbeler ve Şii tapınma binaları yapıldı. Herat'a İran'da isim yapmış şairler, minyatür ustaları ve hattatlar gelip sanatlarını göstermeye başladılar ve Muhammed Mirza bu sanatkarlarla şahsen ilgilenip onları teşvik etti. Bu dönemde kendisi de "Fehmi" mahlasını kullanarak beğenilen Farsça şiirler yazmaya başladı. Onun bu sanatçılara karşı teşvikleri devlet merkezinde bulunan babası Şah I. Tahmasb'ın kıskançlığına hedef olduğu belirtilir. 1572'de Muhammed Mirza Şiraz başkentli Fars eyaleti valiliğine atandı. Muhammed Mirza ta Şiraz'a Herat'tan şair ve sanatkarlarla birlikte geldiği belirtilmekteydi. Şiraz, 15. yüzyıl başından beridir İran'ın düşünce ve felsefe merkezi olarak kabul edilmekteydi. 16. yüzyılda şehir yazma eserlerin minyatürler ve resimli süslerle teyzin edilmesi üzerine büyük ün yapmıştı. İran'da günün tanınmış biyografyacısı Sam Mirza tezikeresinde Şiraz'ın valisi olarak Muhammed Mirza'yı gayet iyi eğitimi ile ve kavramsal düşünce yetenekleri dolayısıyla çok övülmüştür. Muhammed Mİrza'nın babası I. Tahmasb 18 Ekim 1574'te hasta yatağına düştü ve iki defa ölmek üzere olduğu bildirildi. Ama bu haliyle bile Şah Tahmasb kendine halef olacak bir şehzadeyi resmi olarak şahlık varisi olarak seçmedi. O zaman en büyük yaşta şehzadesi olan Muhammed Mirza gözlerinden gayet muzdarip olduğu ve hatta kör olduğu için şah adayı olarak kabul edilmemekte idi. Hem baba hem de annesi bir olan küçük kardeşi II. İsmail babası tarafından hala "Kakahe Kalesi"nde hapis tutulmakta idi. Rumlu, Afşar ve Kaçar Kızılbaşlı oymakları İsmail'i tutmakta idi. Diğer küçük kardeşi olan, I. Tahmasp'in yeğeni ve damadı olan Haydar Mirza Kızılbaş Ustaclu ve Sayhavand oymakları ve saraylı Gürcü asıllılar tarafından tutulmakta idi. Ortaya çıkan kanlı entrikalardan sonra Haydar Mirza İsmail'i tutan Kızılbaşlarca öldürüldü ve kesik kafası sarayda gösterilince II. İsmail Şah olarak Safevi Devleti hükümdarı oldu. Fakat II. İsmail babasının hükümdarlığı döneminde hayatını olarak geçirmişti. Şah olunca tutuklanmasına neden olduğunu kabul ettiği devletin ileri gelen Şii yüksek idareci kliğini bertaraf etmeye başladı. Bu arada 5 küçük kardeşini ve İbrahim Mirza dahil, 4 diğer Safevi prensini ya öldürttü ya da kör ettirip onların tahtı elinden almasını önlemeye çalıştı. Sonra da Sünni politikalar izlemeye başladı. İlleri gelen Kızılbaş liderleri onu şah seçtirmede gösterdikleri gayretlerden yakınmaya başladılar ve Tahmasb'ın kızı olan Peri Hanım ile bir komplo kurdular. Şah II. İsmail tahta geçmesinden iki yıl sonra ölümü sonucunda Peri Hanım 24 Kasım 1577'de babası bir üvey kardeşi Şah II. İsmail'in kullandığı afyonu zehirleyip onun ölmesine neden oldu. II. İsmail kendine halef olacak tüm Safevi prenslerini bertaraf etmişti. Sadece gözleri iyi görmediği için daha önce tahta geçmesi kabul edilmeyen Muhammed Mirza bu sefer şah olmaya uygun görüldü. Çaresiz kalan Safevi ordusunda önemli olan Kızılbaş liderleri Muhammed Mirza'yı 11 Şubat 1578'de Kazvin'de Savefi Devlet şahı olarak tahta geçirdiler. Şahlık dönemi İçişlerinde şahın iradesiz yönetimi Safevi Devleti Şahi olup 11 Şubat 1578'de tahta geçen Şah Muhammed Mirza, lakap olarak "Hüdabende" adını aldı. Şah Muhammed'in şahsi icraatından tarihlerde hemen hemen hiç bahis edilmemektedir. Tarihçiler bunu şahsı devlet idaresinin gayet zayıf olmasına bağlamaktadırlar. Hükümdarlığa getirildiği zaman Şah Muhammed'in gayet zayıf iradeli de olduğu ortaya çıktı ve iktidar dizginleri kadınların eline geçti. Kadınların devlet iktidarını kullanması o zamana kadar Safevi Devleti içinde nispeten olağan bir gelişme idi. Şah İsmail'in saltanat döneminin sonunda eşlerinden biri olan "Taçlı Hanım" I. İsmail Sah kadar devlet idaresinde iktidar gücünü kullanmıştı. Şah I. Tahmasb'ın saltanatının sonlarında çok sevdiği kızı Çerkes asıllı "Perihan Hanım" devlet idaresinde hemen hemen tek iktidar sahibi kişi idi. Nitekim Şah Tahmasp öldüğünde yerine II. İsmail'in şah olmasını Perihan Hanım sağlamıştı. Onun iki yıl sonra bertaraf edilmesi için yapılan komploda Şah II. İsmail'in ölmesine nedeni olan zehirli afyonu ona Perihan Hanım içirmişti. Bazı tarihçiler Safevi'lerin bu kadınlar saltanatı geleneğinin onlara Orta Asya'dan Turk ve Moğol devletleri idaresinden geçtiğini iddia etmektedirler. Anne ayrı baba bir üvey kız kardeşi ve annesi Çerkez asıllı olan Perihan Hanım önceki şah II. İsmail'i zehirleyip öldürmüştü. Bu nedenle üvey kardeşi Şah Muhammed'i şahsen kontrolü altına alarak Safevi Devleti idaresinin kendi eline geçmesi gerektiğine inanmakta idi. Perihan Hanım Kazvin'de devlet işlerine hakim olmuştu. Fakat devletin Büyük Veziri olan Mirza Salman ile arası açıldı. Büyük Vezir Kazvin'i terk edip Şiraz'a çekildi. Devlet işleri Perihan Hanım'a kaldı. Ama Şah Muhammed Hüdabende'nin 1566'a evlendiği karısı olan, "Mehdi Ulya" unvanını taşıyan, Mazardan bölgesinin "Maraşi" asıllı eski emir/valisinin kızı olan Hayrulnisə Hanım da devlet iktidarına kendi katkısını yapmak istemekteydi. Kocası Şah Muhammed tahta geçince Hayrulnisa Hanım Şiraz'da devlet işlerini eline geçirmişti. Büyük Vezir Mirza Salman Kazvin'den ayrılıp onun takipçisi olarak Şiraz'a gelmişti. Bu dönemde Hayrulnisa Hanım iktidar gücünün bir örneğini göstermek için Şah'ın tahta gelmesinden hemen sonra isyan çıkartması dolayısıyla " İştahr" Kalesinde hapis edilen Ahmet Han Gilani'nin serbest bırakılması vakası ele alınabilir. Hayrulnisa Hanım bu kişinin serbest bırakılmasını istemişti. Şah Ahmet Han Gilani'yi eşinin isteği üzerine affetmişti. Kazvin'de yapılan şahin taht çıkma merasiminden sonra Ahmet Han, Gilani ana ülkesi olan Gilan'a dönüp orada emir/vali görevine geri geçmiştir. Onunla birlikte bu isyan dolayısıyla Alamut Kalesine hapsedilmiş olan İsa Han da serbest bırakılmış ve Saki eyalatine emir/vali tayin olmuştu. Hayrulnisa Hanım ve Büyük Vezir Kazvin'den Şiraz'a gelmiş iken onunla birlikte bir komploya girip Kazvin'de idareyi elinde tutan Perihan Hanımı bertaraf etmeyi planladılar. Şah Muhammed'i kendi taraflarına almak için onunla görüşerek Perihan Hanım'ın kendini tutmadığına onu ikna ederek Perihan Hanım'ın idam edilmesi hakkında bir fermanı ona imzalattılar. Şah, eşi ve Büyük Vezir Kazvin'e geri döndüklerinde Şubat 1578'de Perihan Hanım kementle boğularak idam edildi. Bundan sonra Safevi Devletinde iktidar gücü tek başına Hayrulnisa Begüm eline geçti. Hayrulnisa Hanım devletin en önemli idareciliklerine akraba ve yakınlarının tayin ederek ve gayet efektif bir istihbarat ve teftiş şebekesi kurarak Safevi Devleti'ni idareye başladı. Bu sistemde Hayrulnisa Hanım Kızılbaşlar yerine Tacik asıllı olan kişileri kullanmaktaydı. Hayrulnisa Hanım'ın iktidar gücünü günün tanınmış Safevi Devleti tarihçisi İskender Münşi, "Tārīkh-i ʿAlem-ārā-yi ʿAbbāsī" adlı eserinde Bütün işlere nezаret еderdi ve hiçbir iş onun nezareti olmadan yapılamazdı. olarak tasvir edilmiştir. Hayrulnisa Hanım devlet işlerini kendisi görmek için kendine bağlı danışman-idareci olarak "Kıvаmüddin Husеyn Sırаzı" adlı kişiyi kendine özel bir vezir olarak atamıştı. Bu özel vezir makamı bundan sоnrаda Safevi Devletinde bulundu ve devletin sona erişine kadar bu çeşit özel vezir idarecilerden istifade olundu. Bu özel vezirlere "Ruknussaltanat" veya "Itimаdud-devlet" lakabı verildi. Bu güçlü Hayrulnisa Hanım devlet merkezi dışında güçlü olan ve devamlı merkeze muhalefet eden Kızılbaş oymaklarını kocasının idaresindeki devletin merkezine bağlamak için gayret gösterdi. Hayrulnisa Hanım'ın şahsi devlet icraatına şu örnek verilebilir. Sultan Murad-Han Mazarderan eyaleti kalıtsal emir/valisi olan Hayrulnisa Hanım'ın babasını öldürüp yerine geçmiş ve kendi öldüğü zaman emir/valilik Murad-Han oğlu Mirza Han'a geçmişti. Hayrulnisa Hanım Mirza Han'ı öldürtüp yerine kendi oğlu olan Hamza Mirza'yı geçirmeye karar vermişti. Mirza Han Kızılbaşların kendine verdikleri güvenlik sözüne dayanarak Kazvin'e gelmek için yola çıkmıştı. Fakat Hamza Mirza bu Kızılbaşların güvenlik sözüne hiç değer vermeyen Hayrulnisa Hanım'ın destekçileri tarafından Kazvin yolunda iken pusuya düşürülüp öldürüldü. Fakat Temmuz 1579'da Hayrulnisa Begüm de bu tedbirlerine düşman olan Kızılbaş suikastına kurban gidip öldürüldü. Güvenlik sözleri tutulamayan Kızılbaşlar Şah Muhammed'de bir şikayet mektubu yazarak Hayrulnisa Hanım'ın iktidar gücünden arındırılmasını istediler ve bu istekleri kabul edilmezse isyan edeceklerini de bildirdiler, Şah onu sürgüne göndermeyi düşündü ama karısı onu bundan caydırdı. En onunda bir grup Kızılbaş Hayrulnisa Hanımı sarayda rehin de tutulan Kırım Hani'nin kardeşi olan Adil Giray Han ile zina etmekle suçladılar. Kimseye aldırmayan bu Kızılbaşlar grubu 26 Temmuz 1579'da sarayın haremine baskın düzenlediler. Burada bulunan Hayrulnisa Hanım ve annesini öldürdüler. Bundan sonra çeşitli Kızılbaş klikleri Safevi Devleti içinde kendi kliklerinin başa gelmesi birbirleriyle kıyasıya rekabete başladılar. Safevi Devleti'nin idaresindeki birlik beraberlik bozuldu. Şah Muhammed'in saltanatı kliklerin birbirine rekabeti ve aralarında dalaşmalar yapmaları ile geçmeye başladı. Önce Şah Muhammed'in hayatta en büyük erkek çocuğu olan Hamza Mirza, daha yetişkin yaşta değilken, veliaht olarak ilan edildi. Hamza Mirza devletin Büyük Veziri olan ve kendini Hayrulnisa Hanım suikastından zor kurtaran Mirza Salman ile işbirliği yapmaya başladı. Hayrulnisa Hanım'ın Kızılbaşları merkez bağlama stratejisinin başmimarı olan ve kendine bağlı bir ordu kurmaya heveslenen Mirza Salman ve ona bağlı veliaht Hamza Mirza, Kızılbaşların hışmına uğradı. 1583'de Kızılbaşlar Şah Muhammed'de baskı yaparak vezir Mirza Salman'ın idam edilmesini sağladılar. Bundan sonra Hamza Mirza devlet işlerini tek başına üzerine aldı. Ama 6 Aralık 1586'da Hamza Mirza da Gence'de nedeni çok gizemli bir suikasta kurban gitti ve öldürüldü. Şah Muhammed'in pek iradesiz içişleri yönetimi ülkede bir sıra, özellikle Kızılbaşlar tarafından iç isyanların çıkmasına da neden olmuştu. Bu Kızılbaş iç isyanlarının en önemlisi 1581'de en son isyan olup bu isyan sonucu olarak Şah Muhammed Hüdabende Safevi Devleti şahlığından atılmıştır. Bu isyan Horasan'da bulunan en önemli Kızılbaşlardan olan Samlu Emir Alikuli Han tarafından başlatılmış ama sonra Mürşid Kuli Han tarafından devam ettirilmiştir. Muhammed Mirza, daha şah olarak tahta çıkmadan once, Horasan'da Herat valiliğinden Şiraz'da Fars eyaleti valiliğine nakledildiğinde üçüncü erkek oğlu olan (Şah olmadan kullandığı adla) Abbas Mirza 4 yaşında idi. Horasan eyaletinin Safevi sülalesinden bir valisi olması geleneği üzerine küçük Abbas Mirza Herat valisi olarak atandı. Ama Horasan'da gerçek iktidar Abbas Mirza'nın lalası olan Kızılbaş lideri Samlu Emir Alikuli Han elinde idi. Samlu Emir Alikuli Han birkaç yıl sonra kendini Horasan da bağımsız emir olarak ilan etti. 1581'de şahın oğlu ve Horasan'ın nominal valisi olan Abbas Mirza'ya bağlığını ilan ederek onu Kazvin'e bağlı olmayan Safevi Şahı olarak ilan etti. Fakat Samlu Emir Alikuli Han'ın bu isyanı bastırıldı ve Alikuli Han Herat'ta kaldı. Horasan'da en önemli Kızılbaş lideri olan Ostanclu Mürşid Han Abbas Mirza'nın lalalığını üzerine aldı. Tam bu dönemde 1587'de Özbekler büyük bir ordu ile Horasan'a saldırdılar ve Herat'ı kuşatmaya aldılar. Mürşid Kuli Han oradan topladığı ordu ile Abbas Mirza ile birlikte Özbeklere karşı gelmeye başladı. Ama Mürşid Kuli Han Safevi devletini eline geçirmeye kararlı idi ve genç Abbas Mirza'yı buna bir alet olarak kullanmaya başladı. Mürşid Kuli Han ve yanında Abbas Mirza 1587'de sonbaharında Horasan Kızılbaş ordusu ile Safevi Devleti başkenti olan Kazvin'e yürüdüler. Kazvin'de Mürşid Kuli Han Safevi Devleti şahı olan Şah Muhammed Hüdabende'yi tahttan indirdiğini ve yerine oğlu Şah Abbas'ı 16 Ekim 1587'de. Safevi Devleti Şahı olarak ilan etti. Yeni şahın babası olan Şah Muhammed Hüdabende tahttan hal edilmesine itirazda bulunmadığı bildirilmektedir.. Sabik Muhammed Hüdabende 1 Ekim 1588'de Safevi Devleti Şahlık sembollerini oğluna devretti ve daha 17 yaşında olan Şah Abbas resmen Safevi Devleti Şehinşahı olarak tahta geçti. Dış ülkelerden saldırılar ve savaşlar Sabik Şah olarak hayati 1588'den sonra Muhammed Hüdabende sabık şah olarak önce devlet başkenti olan Kazvin'de yaşaya başlamıştır. Fakat sonra tutuklanıp Alamut kalesinde hapis edilmiştir. En son olarak Kazvin'de hapiste iken ya 21 Eylül 1595'te ya da 10 Eylül 1596'de ölmüştür. Esleri ve çocukları Esleri: Mir Abdül Azim Seyfi Hüseynin'in kızı - Evlenme tarihi 1549 Hayrulnisa Hanim (Mehdi Ulya) - Evlenme tarihi 1565 - Olum: 1579 Erkek çocukları: Sultan Hasan Mirzə — Mazandaran valisi (1569-1577), Sah II. İsmaılın emri ilə öldürüldü: 1578 Hamza Mirza — Doğum: 1566 - İsfahan valisi: 1577-1586 - Olumu: 1578 Gence'de suikast. Abbas Mirza = Horasan valisi () - Şah Abbas) Abutalib Mirza - Doğum: 1574 — Vəliahd (1586-1587) Sah Abbes emri ile tutuklanma ve öldürülme: 1690 Tahmasb Mirza - Doğum: 1576 - Sah Abbes emri ile tutuklanma: 1691 - Olum 1691'den sonra Kız çocukları: Şahbegum Sultan Kaynakça Azerbaycanca Vikipedi "Məhəmməd şah Xudabəndə" maddesi şah Xudabəndə {Azerbaycanca} Dış kaynaklar Roemer, H.R. (1986). "The Safavid period". The Cambridge History of Iran, Volum 6: The Timurid and Safavid periods. Cambridge: Cambridge University Press. say. 189–351. ISBN 9780521200943. Newman, Andrew J,. (2008), Safavid Iran: Rebirth of a Persian Empire, I.B.Tauris isbn:9780857716613 online: ref=harv} 1532 doğumlular 1595 yılında ölenler Safevî şahları Erdebil doğumlular
Çepniler, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuzların 24 boyundan biri, Çepni boyu. Şu anlamlara gelebilir: Coğrafya Türkiye Çepni, Hocalar - Afyonkarahisar ili Hocalar ilçesine bağlı köy Çepni, Bandırma - Balıkesir ili Bandırma ilçesine bağlı mahalle Çepni, Bolu - Bolu ili merkez ilçesine bağlı köy Çepni, Mudurnu - Bolu ili Mudurnu ilçesine bağlı köy Çepni, Mudanya - Bursa ili Mudanya ilçesine bağlı mahalle Çepni, Kargı - Çorum ili Kargı ilçesine bağlı köy Çepni, Espiye - Giresun ili Espiye ilçesine bağlı köy Çepni, Tirebolu - Giresun ili Tirebolu ilçesine bağlı köy Çepni, Espiye - Ordu ili Fatsa ilçesine bağlı mahalle Çepni, Espiye - Ordu ili Gürgentepe ilçesine bağlı mahalle Çepni, Espiye - Ordu ili Ünye ilçesine bağlı mahalle Çepni, Espiye - Ordu ili Mesudiye ilçesine bağlı mahalle Çepni, Rize - Rize ili Çayeli ilçesine bağlı köy Çepni, Çatalzeytin - Kastamonu ili Çatalzeytin ilçesine bağlı köy Çepni, Tosya - Kastamonu ili Tosya ilçesine bağlı köy Çepni, Çiçekdağı - Kırşehir ili Çiçekdağı ilçesine bağlı köy Çetmi - Konya ili Taşkent ilçesine bağlı mahalle Çepni, Yakakent - Samsun ili Yakakent ilçesine bağlı mahalle Çepni, Siverek - Şanlıurfa ili Siverek ilçesine bağlı mahalle Çepni, Gemerek - Sivas ili Gemerek ilçesine bağlı köy Çepni, Manisa - Manisa ili Turgutlu ilçesine bağlı mahalle Çepni, Manisa - Manisa ili Soma ilçesine bağlı mahalle
Ahmetçeli, Çanakkale ilinin Bayramiç ilçesine bağlı bir köydür. Tarihçe Köy, 1928 yılından beri aynı adı taşımaktadır. Coğrafya Köy, Çanakkale il merkezine 69 km, Bayramiç ilçe merkezine 11 km uzaklıktadır. Nüfus Kaynakça Dış bağlantılar Ahmetçeli Web Sitesi YerelNET Bayramiç belde ve köyleri
Pete, Walt Disney'in çizgi film ve çizgi roman karakterlerinden birisidir. Bu karakter Disney'in en yaşlı devam karakterlerindendir. İlk seneler Disney'in komedi çizgi dizisi Alice'de göründü. Bu karakter 1928 yılında ayı olarak çizilmiştir. Daha sonraki yıllarda antropomorfizm kedi olarak çizimi gerçekleşmiştir. Bazı zamanlar tahta bacaklı; genellikle Miki Fare, Donald Duck ve Goofy'nin budala düşmanı olarak çizildi. Goof Troop dizisinde evlidir. Hanımının adı Peg'dir. İki çocuğu bulunmaktadır. Oğlunun adı P.J.(Peter Pete Junior)'dur. Kızının adı ise Pistol'dur. Peg ve Pistol karakterleri ilerleyen dizilerde görülmemektedir. Oğlu ise Pete'nin baskı uyguladığı ve istediği gibi bir oğul yaratma çalabalarına örnek olarak gösterilmektedir. Dış bağlantılar Disney'in P.J. sayfası Disney'in Pete sayfası Disney animasyon karakterleri Kurgusal erkek karakterler Kurgusal tamirciler 1925'te tanıtılan kurgusal karakterler
Musa Nizam (d. 8 Eylül 1990, Antalya) Türk futbolcudur. 2. Lig ekiplerinden Isparta 32'de oynamaktadır. Futbolculuk kariyeri Kulüp takımları kariyeri Antalya'nın mahalle takım olan Kar İçecek Sarılar Spor altyapısında futbola başladı ve ardından Antalyaspor'nun altyapısına geçti. Burada 2008 senesine kadar çeşitli altyapı takımlarında oynadıktan sonra profesyonel olup A takıma yükseldi. Buradan'da 2010-2011 sezonunun devre arasında sezon sonuna kadar Denizlispor'a kiralandı ve 2011-12 sezonunun başında Antalyaspor'a geri döndü. 2011-12 sezonunda Mehmet Özdilek yönetiminde zaman zaman sol bek zaman zaman stoper mevkiinde görev yapan Nizam, 16 maça çıkıp 1 asist yaptı. Bir sonraki sezonda ise Emre Güngör ile savunmanın göbeğinde görev yapan Musa, 18 maça çıktı ve 1 asist yaptı. Sezon sonunda Fatih Terim'in de dikkatini çeken oyuncu Emrah Başsan ile birlikte Galatasaray ile anılsa da kulübünde kaldı. 2013-14 sezonunda ise Samet Aybaba'nın takıma gelmesiyle daha çok süre alan Musa, Antalya'nın plakası olan "7" numara ile 12.haftada oynadığı Fenerbahçe maçında Lamine Diarra'ya yaptığı asistle dikkat çekti. Devre arasında Beşiktaş'ın gündemine gelen oyuncu, 2.5M TL talep edilmesi üzerinde kulübünde kaldı. Sezon boyunca 31 maçta Giray Kaçar, Anton Ferdinand veya Emre Güngör ile savunmanın ortasında görev yapıp 2 asist yapsa da takımının küme düşmesine engel olamadı. Trabzonspor Musa Nisan 2013-14 sezonu sonrasında ise Emrah Başsan ile birlikte Trabzonspor'un gündemine geldi. Antalyaspor cephesi ise Emrah Başsan için 1.5 milyon Euro, Musa Nizam için ise 700 bin Euro bonservis bedeli talep ettiklerini açıkladı. Daha sonra ise kadrosuna İshak Doğan, Sefa Yılmaz, Serdar Gürler ve Deniz Yılmaz gibi yerli isimleri katan Trabzonspor'da teknik direktör vahid in ısrarla Musa'yı istemesi üzerine sadece Musa'nın Trabonspor'a transferi 750.000 Avro + KDV transfer bedelinin dışında Giray Kaçar'ın Antalyaspor'a transferinden kaynaklanan 600.000 TL(210 bin euro) + KDV alacağından vazgeçilerek gerçekleştiği açıklanmıştır. Millî takım kariyeri 9 kez Türkiye U-21 millî takımına çağrılan Musa Nizam, 9 kez Türkiye U-21 millî takım formasını giymiştir. İstatistikleri Kulüp Takım İstatistikleri Millî takım istatistikleri Kaynakça Dış bağlantılar 1990 doğumlular Antalya doğumlu futbolcular Türk erkek futbolcular Akhisarspor futbolcuları Antalyaspor futbolcuları Denizlispor futbolcuları Trabzonspor futbolcuları Süper Lig futbolcuları Yaşayan insanlar Türkiye 21 yaş altı millî futbol takımı futbolcuları Türkiye A2 millî futbol takımı futbolcuları Defans futbolcuları Kocaelispor futbolcuları Isparta 32 SK futbolcuları 2. Lig futbolcuları
José Alberto Mujica Cordano (d. 20 Mayıs 1935, Montevideo, Uruguay), 2010-2015 yılları arasında Uruguay'ın 40. Başkanı olarak görev yapan Uruguaylı siyasetçi ve çiftçidir. Tupamaros'ta eski bir gerilla olan Mujica, 1970'lerde ve 1980'lerde askeri diktatörlük sırasında 12 yıl hapis yattı. Sol partilerin Geniş Cephe koalisyonunun bir üyesi olan Mujica, 2005'ten 2008'e kadar Hayvancılık, Tarım ve Balıkçılık Bakanı ve daha sonra Senatör olarak görev yaptı. Geniş Cephe'nin adayı olarak 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı ve 1 Mart 2010'da Başkan olarak göreve başladı. Aylık 12 bin dolar maaşının %90'ını hayır kurumlarına bağışlayan Mujica, dünyanın en fakir devlet başkanı olarak anılmaktadır. İlk yılları Mujica, 20 Mayıs 1935'te İspanyol Bask kökenli Demetrio Mujica ve İtalyan göçmenlerin kızı Lucy Cordano'nun çocuğu olarak dünyaya geldi. Mujica'nın babası küçük bir çiftçiydi ve 1940 yılında, oğlu beş yaşındayken ölümünden kısa bir süre önce iflas etti. Annesinin ailesi, Ligurya'dan gelen çok fakir göçmenlerdi. Gerilla 1960'ların ortalarında, Küba Devrimi'nden ilham alan silahlı bir siyasi grup olan yeni kurulan MLN-Tupamaros hareketine katıldı. Montevideo'ya yakın bir kasaba olan Pando'nun 1969'da kısa süreli olarak ele geçirilmesine katıldı ve şehirdeki stratejik noktalara saldıran altı mangadan birine liderlik etti. Mujica'nın ekibi telefon santralini devralmakla suçlandı ve operasyonu herhangi bir aksilik olmadan tamamlayan tek kişi oldu. Mart 1970'te Mujica, bir Montevideo barında tutuklanmaya direnirken vuruldu; iki polisi yaraladı ve ardından altı kez vuruldu. Hastanede nöbet tutan cerrah hayatını kurtardı. Cerrahın gizli Tupamaro üyesi olduğunu ve bu nedenle hayatının kurtarıldığını iddia etti. Özel hayatı 2005 yılında Mujica, uzun yıllar birlikte yaşadıktan sonra, eski bir Tupamaros üyesi, senatör ve eski devlet başkanı yardımcısı olan uzun zamandır ortağı olan Lucía Topolansky ile evlendi. Çocukları yoktur ve Montevideo'nun eteklerinde Lucia'ya ait bir çiftlikte yaşıyorlar, burada satılık krizantem yetiştiriyorlar, başkanlık sarayında yaşamayı veya personelini kullanmayı reddetmişlerdir. Çiftliğinde ayrıca üç ayaklı köpeği Manuela da yaşamaktadır. Yaşam tarzıyla dünya çapında dikkat çektiler. Mujica 1987 model Volkswagen Beetle'ı ulaşım aracı olarak kullanmaktadır. 2010 yılında, arabanın değeri 1.800 dolardı ve Mujica tarafından o yıl için sunulan zorunlu yıllık kişisel servet beyanının tamamını temsil ediyordu. Kasım 2014'te Uruguay gazetesi Busqueda, kendisine araba için 1 milyon dolar teklif edildiğini bildirdi; araba için 1 milyon dolar alırsa, desteklediği bir programla evsizleri barındırmak için bağışlanacağını söyledi. Mujica bir ateisttir. Kaynakça Dış bağlantılar |- 1935 doğumlular Uruguaylı siyasetçiler Uruguay devlet başkanları Montevideo doğumlu siyasetçiler Tarım bakanları Ateistler Yaşayan insanlar Ateist devlet başkanları Ateist siyasetçiler Demokratik sosyalistler
Güvenlik ikilemi (security dilemma), uluslararası ilişkilerde terminolojisine John H. Herz'in yazdığı Politik Realizm ve Politik İdealizm kitabıyla girmiştir. Ayrıca yine aynı döneme ait Hurbert Butterfield'ın Tarih ve insan ilişkileri adlı kitabında da aynı durumdan farklı bir şekilde söz edilmektedir. En temel tanımıyla güvenlik ikilemi, bir devletin başka bir devletten tehdit algılayıp silahlanması durumunda buna tehdit algılanan devletin de aynı şekilde cevap vermesini ifade etmektedir. Buna göre A devletinden tehdit algılayan B devleti A devletine karşı silahlanır ve/veya ittifaklara katılır, fakat B devletinin silahlanması bu kez A devletinin güvenlik kaygılarını ön plana çıkarır ve bu durum A devletinin de silahlanmasına yol açar. Bu durumda her iki devlet de birbirine karşı silahlanmış, bu sonuç her iki devlet için de hem ekonomik hem de askerî bakımdan büyük bir külfet yaratmıştır. Üstelik silahlanma, algılanan tehdidi yok etmemiş, aksine tehdit algılanan devletin de silahlanmasına yol açmıştır. Bu durumun yarattığı ikilem uluslararası ilişkiler terminolojisinde güvenlik ikilemi olarak anılır. Kaynakça İkilem Uluslararası ilişkiler teorisi Politik realizm İkilemler Siyaset bilimi terimleri
Coruscant, George Lucas tarafından tasarlanmış, Yıldız Savaşları (Star Wars) serisinin geçtiği kurgusal evrendeki kurgusal gezegenlerden biridir. Bir gezegen-şehir ya da ekümenopolistir. Galaktik İmparatorluk yönetimindeyken Galaktik Merkez olarak ve Yuuzhan Vong istilasında Yuuzhan'tar olarak da nitelendirilmiştir. Coruscant Galaktik Cumhuriyet'in (eski cumhuriyet), Galaktik İmparatorluk'un, Yeni Cumhuriyet'in, Yuuzhan Vong İmparatorluğu'nun ve Galaktik Birlik'in değişik zamanlarda başkentiydi. Genel olarak kabul edilen görüşe göre Coruscant evrenin en önemli dünyasıdır. Buna örnek olarak Coruscant'ın hiperuzay koordinatlarının (0, 0, 0) olması verilebilir. Evrendeki ana ticaret yollarının hepsinin Coruscant'tan geçmesi de onun evren için öneminin bir diğer örneği olabilir. Bu ticaret yollarının diğer bir etkisi Coruscant'ın evrende zengin ve söz sahibi bir dünya olması olmuştur. Bu gezegen-şehirde tek bir dağ, deniz, orman gibi doğa örneği bulunmamakla beraber gezegenin yaşayan sakinleri, gezegenlerinin tamamıyla bulutlara kadar uzanan binalara sahip olmanın gururuyla övünürler. Yıldız Savaşları gezegenleri
Büyük Kaçış dizisinin ilk sezonu, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da 29 Ağustos 2005'te pazartesi günleri Fox kanalında yayınlandı. Yapımını Adelstein-Parouse Productions, Rat Television, Original Television Movie ve 20th Century Fox Television ile birlikte üstlendi. Sezon, 22 bölümden oluşup 15 Mayıs 2006'da yayını sonlandı. Bir inşaat mühendisi olan Michael Scofield (Wentworth Miller) işlememiş olduğu bir suçtan dolayı idam cezasına çarptırılan ağabeyi Lincoln Burrows'u (Dominic Purcell) kurtarmak için tüm yasal yolların tükendiğini fark edince işi kendisi halletmeye karar verir ve kusursuz bir hapisten kaçış planı hazırlar. Ardından göstermelik bir banka soygunu düzenler ve cezaya çarptırılır. Sağlık sorunlarını bahane eden Michael, ağabeyinin bulunduğu Fox River Eyalet Hapishanesi'ne gönderilir. Michael, içeride beklenmedik durumlarla karşılaşır ve ağabeyini kaçırmak için girdiği hapishaneden 8 kişiyi daha kaçırmak zorunda kalır. Bu sırada planlarını hayata geçirmek için revir doktoru Sara Tancredi'yi (Sarah Wayne Callies) ve hapishane müdürü Henry Pope'u kullanır. Bu sırada da Sara'ya aşık olur. Michael'ın kaçış planında azılı gardiyan şefi Brad Bellick (Wade Williams) onun planını zora sokmaktadır. Oyuncular Ana Kadro Dominic Purcell, Lincoln Burrows rolünde Wentworth Miller, Michael Scofield rolünde Robin Tunney, Veronica Donovan rolünde Peter Stormare, John Abruzzi rolünde Amaury Nolasco, Fernando Sucre rolünde Marshall Allman, L. J. Burrows rolünde Wade Williams, Brad Bellick rolünde Paul Adelstein, Paul Kellerman rolünde Robert Knepper, Theodore "T-Bag" Bagwell rolünde Rockmond Dunbar, Benjamin Miles "C-Note" Franklin rolünde Sarah Wayne Callies, Dr. Sara Tancredi rolünde Yardımcı Kadro Bölüm Listesi Kaynakça 1
Dokumacılar, Bolu ilinin Kıbrıscık ilçesine bağlı bir köydür. Tarihçe Köyün adı, 1919 yılı kayıtlarında Kesnar ya da Kesner olarak geçmektedir. Daha önceleri Geriş köyüne bağlı bir mahalle iken, 9 Temmuz 1949'da köy statüsü kazandı. Coğrafya Bolu il merkezine 80 km, Kıbrıscık ilçe merkezine 14 km uzaklıktadır. Nüfus Kaynakça Dış bağlantılar Yerelnet Kıbrıscık belde ve köyleri
Taiko, Geleneksel Japon savaş davullarına verilen isimdir. Savaşlarda askerlerin moralini yüksek tutmak ve aynı zamanda ordu safları arasındaki iletişimi sağlamak için kullanılırlardı. Davulların günümüzdeki işlevi tümüyle sanatsaldır. Davulların çalınma biçimi çok büyük oranda mukavemet ve atletizm gerektirir. Turne öncesi her taiko grup üyesinin günlük çalışmasına ek olarak yarım maraton (22 km) koştuğu bilinmektedir. "KODO" ve "OndekoZa" grupları dünyaca ünlüdür. 1999 Gölcük depremi sonrasında KODO grubu 2000 yılında Türkiye`ye gelerek İstanbul ve Ankara'da destek konserleri vermiştir. Taiko, köken olarak tekvando, karate, judo gibi bir savaş sanatıdır (martial art). Davullar "bachi" adı verilen davulun boyutlarına göre uzunluğu ve kalınlığı değişen sopalar ile çalınır. Kullanılan ağacın cinsi (meşe, akçaağaç, gürgen) davuldan elde edilen sesi büyük oranda etkilediğinden her grup kendi içinde çalınacak şarkının niteliğine göre bir bachi standardı belirler. Taiko bestelerinde ana ritmi oluşturan motif göreceli olarak basit, zaman ölçüsü (time signature) çoğunlukla düz karakterdedir. Taiko davulları temelinde üç ana ritim içerir: [1] Kalp atışını simgeleyen, çift vuruşlu "Do-Ko". [2] Koşan bir atı simgeleyen "Do-Ko-Don" [3] Festival ritmi olarak bilinen "Don-Do-Ko-Don-Don". Her şarkının melodisi bu üç ana ritm üzerinde 4, 8 ve 10`un katlarını içeren vuruşlar ile örülür. Geleneksel bestelerde her şey önceden kurgulanmıştır ve doğaçlamaya yer verilmez. Özellikle Amerika kökenli günümüzdeki taiko grupları, bu geleneksel kısıtlamayı kendi bestelerinde doğaçlamaya büyük oranda yer vererek kaldırmışlardır. Geleneksel haliyle taiko yazılı bir notasyona sahip değildir. Besteler kulaktan kulaga "kuchishowa" adı verilen sozlu notasyon gelenegi ile öğretilir. Vurmalı çalgılar Japon müzik aletleri
Garou: Mark of the Wolves (Japonca: 餓狼 MARK OF THE WOLVES), Fatal Fury serisinin dokuzuncu oyunudur. Konusu Fatal Fury Real Bout oyununda Terry'e yenilen Geese, oğlu Rock'ı hayatını kurtarmaya çalışan Terry Bogard'a emanet eder. Bu olaydan sonra Terry, Rock Howard'ı 2007'ye kadar kendi yetiştirir ve birlikte 2000'de yok olup, 2007 de tekrar kurulan Southtown şehrindeki "King of Fighters: Maximum Mayhem" turnuvasına katılırlar. Bu turnuvada ayrıca Kim Kaph Hwan'ın oğulları Jae Hoon ve Dong Hwan, Terry'ye platonik bir aşk besleyen Lilien Knights lideri B. Jenet, Kyokugen okulunun son temsilcisi Khusnood Butt, dünyaca ünlü iyi yürekli güreşçi Tizoc, geçmişini yitirmiş bir suçlu Gato Futaba, onu yıllardır arayan kız kardeşi Hotaru Futaba, Andy Bogard'ın öğrencisi maymun çocuk Hokotomaru, seri katil Freeman ve onun peşindeki polis Kevin Rian da katılır. Turnuva finalinde Terry ve Rock karşı karşıya gelirler. Ama maç başlamadan önce Grant isimli maskeli ve gizemli bir dövüşçü ortaya çıkar ve Terry ile dövüşür. Maçı kaybedince, Rock'a turnuva sponsorunun onu beklediğini söyler ve ölür. Bu maç yüzünden Terry'nin ayakta duracak hali kalmaz ve o yüzden Rock'a kendi başına gitmesini söyler. Rock büyük saraya girince Kain Heinlein isimli gen bir adamın onu beklediğini görür. Adam kendini Rock'ın annesinin kardeşi, yani dayısı olarak tanıtır. Rock önce inanmaz fakat her tarafta annesinin resimlerini görünce dayısının gerçekten bu kişi olduğunu anlar. Kain, Rock'a ona katılmasını teklif eder fakat Terry gibi adalet inanışıyla büyüyen Rock bunu reddeder. Bunun üzerine ikili savaşırlar ve Rock onu tıpkı babasının yaptığı gibi bir Raging Storm'la devirir. Kain bunun üzerine Rock'a, annesi hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsa onun tarafına geçmesi gerektiğini söyler ve hayatta hiçbir akrabası olmayan Rock bunu mecburen kabul eder. Terry ise uzaktan olanları seyrediyordur ve Rock'ın en doğrusunu yapacağından emindir. Dış bağlantılar Garou: Mark of the Wolves – SNK Playmore Garou: Mark of the wolves – SNK Playmore, NBC Müzesi 1999 video oyunları PlayStation 2 oyunları Arcade oyunları Dreamcast oyunları SNK oyunları Xbox 360 Live Arcade oyunları Bilgi kutusu bulunmayan sayfalar PlayStation 4 oyunları Japonya'da geliştirilen video oyunları PlayStation Vita oyunları
Saga Hava Yolları (Saga Hava Taşımacılığı A.Ş.) İstanbul, Türkiye merkezli bir havayolu şirketidir. Tarifeli iç ve dış hat seferi yapmayan şirketin operasyon şekli ağırlıklı olarak uçakların ekipleri ile birlikte başka havayollarına kiralanmasıdır. Pakistan International Airlines, Onur Air, Air Algérie, Pegasus Hava Yolları, Air Malta, Sky Airlines, Mahan Air, Sudan Airways, Shaheen Air gibi havayolu şirketlerine kiralama hizmetini vermektedir. Tarihi Saga Hava Yolları, Ak Kol Turizm Havacılık Nakliyat ve Dış Ticaret Anonim Şirketi (Saga Tours) ve İstanbul Petrol A.Ş'nin ortak girişimleriyle 2004 yılında kuruldu. SAGA Hava Taşımacılık AŞ.'nin kuruluş amacı, hizmet kalitesini ve müşteri memnuniyetini sürekli ön planda tutarak müşterilerine emniyetli, güvenilir, ekonomik ve konforlu uçuş hizmeti sağlayabilmektir. Türkiye ve dünya Sivil Havacılık sektöründeki tüm havacılık kuralları ile ISO 9001:2000 standart şartlarını tam olarak uygulamayı hedef edinmiştir. Saga Havayolları’nın 9 uçaklık filosunda, 4 adet B737NG, 2 adet B737CL, 2 adet A310 ve bir adet A330 uçağı bulunmaktadır. 17 Eylül 2010 tarihinde THY Teknik A.Ş. ve Saga Havayolları arasında imzalanan anlaşmalar ile, Türk Hava Yolları Bakım Merkezi (THY Teknik), Saga Havayollarına ait bazı uçaklara bakım hizmeti vermeye başlamıştır. Operasyonlar Türkiye, Avrupa, Orta Doğu/Kuzey Afrika ve Orta Asya bölgesindeki pek çok prestijli havayoluna en yüksek havacılık standartlarında wet-lease (kiralama) ve charter operasyon hizmetleri sunmaktadır. Kaynakça Dış bağlantılar Resmî site Türkiye merkezli havayolu şirketleri 2004'te kurulan şirketler İstanbul merkezli şirketler 2004'te Türkiye'de kurulan oluşumlar
Fındık mahallesi, Malatya'nın Doğanşehir ilçesine bağlı olup ile uzaklığı 69, ilçeye 9 km.'dir. Tarihçe Köy adını, köye ilk yerleşen kişinin kısa boylu ve lakabının "fındık" olmasından almıştır. Nüfus Köy nüfusu 2002 sayımlarına göre 2312'dir. 300'ün üzerinde haneden oluşmaktadır. Kaynakça Dış bağlantılar Yerelnet Fındık İlköğretim Okulu Doğanşehir'in mahalleleri
Anfernee Deon "Penny" Hardaway (18 Temmuz 1971; Memphis, Tennessee), NBA'de oynayan Amerikalı basketbolcudur. Oyun kurucu, forvet ve şutör guard pozisyonlarında oynar. NBA'in gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olarak gösterilir. Kariyerine NCAA takımlarından Mepmphis State'te başlayan ve büyükannesi tarafından "Penny" olarak lakaplandırılan Hardaway, 1993 yılında Golden State Warriors tarafından draft edilmiş ancak 1. sıradan seçilen Chris Webber karşılığında Orlando Magic'e takas edilmiştir. Yaptığı son derece yaratıcı hareketler ve asistlerle kısa sürede All-star'a seçilen Hardaway bu başarısını 4 kez tekrarlamıştır ve halen dünyanın en çok hayran kitlesine sahip NBA oyuncularından biri olma özelliğini korumaktadır. 93-97 yılları arasında NBA'e damga vurmuştur. 1995 yılında Orlando Magic'i Shaquille O'Neal ile birlikte NBA finaline taşımıştır ancak Houston Rockets'a 4-0 ile elenmekten kurtulamamışlardır. Serinin ilk maçında Magic 3 sayı farkla öndeyken Nick Anderson'ın arka arkaya kaçırdığı 4 faul takımın kaderini belirlemiştir. Bir sonraki sezon ise konferans finalinde Chicago Bulls'a 4-0 ile elenirler. 1996 yazında ise Shaq takımdan ayrılmıştır ve Penny microfracture sakatlığı sebebiyle 97-98 sezonunun çoğunu kaçırır ve düşüşe geçmeye başlar. 1999 yazında Phoenix Suns'a takas edilir ancak ilk sezonunun ardından tekrar sakatlığı nüks eder ve 2000-2001 sezonunda sadece 4 maç oynayabilir. Daha sonraları geri döndüğünde ise sadece bir rol oyuncusu olarak görev yapacaktır. NBA.com tarafından yürütülmüş bir ankette, tüm zamanların en büyük kadrosu olarak gösterilen ve aralarında Michael Jordan, Shaquille O'neal, Grant Hill, Charles Barkley'nin bulunduğu hayali kadroda "Point-Guard" olarak Anfernee Hardaway gösterilmiştir. Dış bağlantılar Resmî site Basketball-Reference Oyuncu sayfası Database Basketball sayfası 1971 doğumlular Afrikalı Amerikanlar Orlando Magic basketbolcuları Phoenix Suns basketbolcuları Miami Heat basketbolcuları New York Knicks basketbolcuları Golden State Warriors seçimleri Yaşayan insanlar 1996 Yaz Olimpiyatları'nda madalya kazananlar Amerika Birleşik Devletleri millî basketbol takımı basketbolcuları NBA All-Star'ları Altın Olimpiyat madalyalı Amerikalı basketbolcular Kısa forvet basketbolcular Afrikalı Amerikalı erkek basketbolcular
August Schleicher, d. 19 Şubat 1821 Meiningen - ö. 6 Aralık 1868 Jena. Kendisi bir Alman dilbilimciydi; karşılaştırmalı dil araştırmalarında “Stammbaum” Teorisi’nin (Soyağacı kuramı) kurucusudur ve Franz Bopp ile birlikte Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin (Indogermanistik) öncüleridir. August Schleicher, Hint-Avrupa dil ailesindeki dillerin ilişkilerini araştırmıştır. Dilbilimi, doğa bilimlerinin alanı olarak görmüştür. Dili, yaşamın doğal bir parçası olarak tanımlamıştır ve değişimi ise biyolojik yapıdaki gelişimler gibi, evrimin meşruluğu altında görmüştür. Araştırma sonuçlarının temelinde, Ağustos 1853'te Hint-Avrupa dillerinin kökenini ilk defa, dilbilimin ve biyolojinin tarihinde (örneğin Charles Darwin'in) yayımlanan “Soyağacı teorisiyle” resmetmiştir. Hint-Avrupa dillerinin karşılaştırmalı dilbilgisinin ele alındığı (1861) “Compendium” isimli eser, August Schleicher'in temel eseri olarak görülmektedir. Schleicher, tabiatçı ve felsefî yanlarına ait fikirlerini, dillerin kelime yapılarına uygulamıştır. Buna göre Çince gibi tek heceli dillerde, yalnız anlamlı kelime kökleri yani tezler bulunmaktadır. Türkçe gibi eklemeli dillerde ise temel anlamı taşıyan tez – köklerin karsısında gramer bükümlerini taşıyan ek – antitezler bulunmaktadır. Latince gibi kaynaşık yapılı dillerde ise tez kökleri ile ek antitezleri birbirleri ile kaynaşarak sentez kelimeleri meydana getirmişlerdir. Dillerin doğuşunda, hepsinin yapısı aynı kabul edilmektedir. Diller tarih öncesi devirlerde yazıdan önce gelişirlerken, başka başka hızlarda ilerlediklerinden aralarında ayrılıklar meydana gelmiştir. Bütün diller ilk önce tek heceli yapı aşamasından geçerken, Çince gibi diller bu noktada takılmış, öbürleri gelişmeye devam etmiştir. Eklemeli yapı aşamasında ise Türkçe gibi diller duraklamış; Latince, Sanskritçe, Arapça gibi diller gelişmeye devam ederek kaynaşık yapıya sentez aşamasına erişmiştir. Hayatı August Schleicher, Thuringia eyaletinde hükûmet merkezi olan Meiningen’de doktor çocuğu olarak doğmuştur. Babası Johann Gottlieb Schleicher (1793–1874) 1815'te üniversite öğrencisiyken, Jena'da “Burschenschaft" in (demokratik Almanya devleti isteyen üniversite öğrencileri birliği) kuruluşuna katılmıştır. 1822 yılında ailesi Meiningen'den Sonneberg ’e taşınır. Burada babası doktorluğuna devam eder. Açık görüşlü olan babasıyla müzikte yeteneği olan annesi, dil yetisi olan oğullarının iyi bir okul eğitimi almasına dikkat ederler. August Schleicher çocukluk ve gençlik yıllarını Sonneberg’de geçirir. 16 yaşından sonra, Coburg ’a yakın olan “Casimirianum” lisesine gider. August Schleicher oradaki hocasının tavsiyesine uyar ve 1840 yılında, Leipzig şehrinde, ilahiyat okumaya başlar. İlk dönemden sonra kısa sürelik için, Erlangen’deki, Protestan yüksek okuluna geçer ve burada ilahiyatın kendisine uygun bir dal olmadığını fark eder. Erlangen’den Tübingen’e geçer ve burada Hegel’in felsefesiyle karşılaşır. Tübingen manastırında Hegelian David Strauß, Jakob Reiff, Ferdinand Baur ya da Friedrich Vischer gibi bilimciler eğitim veriyordu. Böylece Schleicher ilahiyattan daha da uzaklaşarak felsefi sorulara yaklaşır ve Heinrich Ewald'ın öğrencisi olarak Doğu dillerine geçer. Kısa sürede İbranice dışında Sanskritçe, Arapça ve Farsça öğrenir. İsteksiz bir şekilde August Schleicher'in babası, oğlunun Bonn'daki üniversiteye geçmesine izin verir ve mektuplarının birinde oğlunu uyarır: “Bir filolog sefil bir ahlaksızdır, gerçekten bir filolog ise.” Kaynakça Alman dilbilimciler 1821 doğumlular 1868 yılında ölenler St Petersburg Bilimler Akademisi'nin asil üyeleri Hint-Avrupa dil ailesi Almanya'da veremden ölenler
Telegraf (Bulgarca: Телеграф) Bulgaristan'da yayınlanan Sofya merkezli günlük gazete. 2005 yılında çıkarılmaya başlanan Telegrafın ülke çapında sirkülasyonu 110.000 kopyadır. Ucuz fiyatı ve kısa makaleleri ile ilgi gören Telegrafın internet sitesinde her gün gazetenin ilk sayfası yayınlanmaktadır. Dış bağlantılar Resmî internet sitesi Bulgaristan gazeteleri Bulgarca gazeteler 2005'te kurulan yayınlar
NGC 6689, Yeni Genel Katalog'da yer alan bir galaksidir. Gökyüzünde Ejderha takımyıldızı yönünde bulunur. SBcd tipi bir çubuklu sarmal galaksidir. Alman astronom Heinrich d'Arrest tarafından 1863 yılında 27,94 cm (11 inç) çaplı mercekli tip bir teleskopla keşfedilmiştir. Kaynakça Dış bağlantılar SEDS NGC6689 6689 PGC cisimleri
# -*- coding: utf-8 -*- """ General description ------------------- Example that shows the parameter `balanced` of `GenericStorage`. Installation requirements ------------------------- This example requires the version v0.3.x of oemof. Install by: pip install 'oemof.solph>=0.4,<0.5' Optional to see the plots: pip install matplotlib Copyright / Licence Info ------------------------ This file is part of project oemof (github.com/oemof/oemof). It's copyrighted by the contributors recorded in the version control history of the file, available from its original location oemof/tests/test_scripts/test_solph/ test_generic_offsettransformer/test_generic_offsettransformer.py SPDX-License-Identifier: GPL-3.0-or-later """ __copyright__ = "oemof developer group" __license__ = "GPLv3" import os import pandas as pd from oemof import solph try: from matplotlib import pyplot as plt except ImportError: print("Install matplotlib to see the plots.") plt = None DATA = [ {"name": "unbalanced", "initial_storage_level": 0.2, "balanced": False}, { "name": "unbalanced_None", "initial_storage_level": None, "balanced": False, }, {"name": "balanced", "initial_storage_level": 0.2, "balanced": True}, {"name": "balanced_None", "initial_storage_level": None, "balanced": True}, ] PARAMETER = {"el_price": 10, "sh_price": 5, "nominal_storage_capacity": 7} def storage_example(): # read time series timeseries = pd.read_csv(os.path.join(os.getcwd(), "storage_data.csv")) # create an energy system idx = pd.date_range("1/1/2017", periods=len(timeseries), freq="H") es = solph.EnergySystem(timeindex=idx) for data_set in DATA: name = data_set["name"] # power bus bel = solph.Bus(label="bel_{0}".format(name)) es.add(bel) es.add( solph.Source( label="source_el_{0}".format(name), outputs={ bel: solph.Flow(variable_costs=PARAMETER["el_price"]) }, ) ) es.add( solph.Source( label="pv_el_{0}".format(name), outputs={ bel: solph.Flow(fix=timeseries["pv_el"], nominal_value=1) }, ) ) es.add( solph.Sink( label="demand_el_{0}".format(name), inputs={ bel: solph.Flow( fix=timeseries["demand_el"], nominal_value=1 ) }, ) ) es.add( solph.Sink( label="shunt_el_{0}".format(name), inputs={bel: solph.Flow(variable_costs=PARAMETER["sh_price"])}, ) ) # Electric Storage es.add( solph.components.GenericStorage( label="storage_elec_{0}".format(name), nominal_storage_capacity=PARAMETER["nominal_storage_capacity"], inputs={bel: solph.Flow()}, outputs={bel: solph.Flow()}, initial_storage_level=data_set["initial_storage_level"], balanced=data_set["balanced"], ) ) # create an optimization problem and solve it om = solph.Model(es) # solve model om.solve(solver="cbc") # create result object results = solph.processing.results(om) flows = [x for x in results if x[1] is not None] components = [x for x in results if x[1] is None] storage_cap = pd.DataFrame() costs = pd.Series(dtype=float) balance = pd.Series(dtype=float) for flow in [x for x in flows if "source_el" in x[0].label]: name = "_".join(flow[0].label.split("_")[2:]) print(name, float(results[flow]["sequences"].sum())) costs[name] = float( results[flow]["sequences"].sum() * PARAMETER["el_price"] ) for flow in [x for x in flows if "shunt_el" in x[1].label]: name = "_".join(flow[1].label.split("_")[2:]) costs[name] += float( results[flow]["sequences"].sum() * PARAMETER["sh_price"] ) storages = [x[0] for x in components if "storage" in x[0].label] idx = results[storages[0], None]["sequences"]["storage_content"].index last = idx[-1] prev = idx[0] - 1 * idx.freq for s in storages: name = s.label storage_cap[name] = results[s, None]["sequences"]["storage_content"] storage_cap.loc[prev, name] = results[s, None]["scalars"][ "init_content" ] balance[name] = ( storage_cap.loc[last][name] - storage_cap.loc[prev][name] ) if plt is not None: storage_cap.plot(drawstyle="steps-mid", subplots=False, sharey=True) storage_cap.plot(drawstyle="steps-mid", subplots=True, sharey=True) costs.plot(kind="bar", ax=plt.subplots()[1], rot=0) balance.index = [ "balanced", "balanced_None", "unbalanced", "unbalanced_None", ] balance.plot( kind="bar", linewidth=1, edgecolor="#000000", rot=0, ax=plt.subplots()[1], ) plt.show() print(storage_cap) print(costs) print(balance) if __name__ == "__main__": storage_example()
Düzpelit, Zonguldak ilinin Karadeniz Ereğli ilçesine bağlı bir köydür. Tarihçe Daha önceleri Ortaköy köyüne bağlı bir mahalle iken, 1963 yılında köy statüsü kazandı. Coğrafya Köy, Zonguldak il merkezine 50 km, Karadeniz Ereğli ilçe merkezine 35 km uzaklıktadır. Nüfus Kaynakça Dış bağlantılar Karadeniz Ereğli belde ve köyleri
Christopher Nolan, İngiliz film yönetmeni. Sidney Nolan, ressam. Nolan Roux, fransız futbolcu.
Tapir, domuza benzeyen, burunlarının kavrama özelliği olan ve otlanarak beslenen büyük memelilerden oluşan Tapirus cinsindeki hayvanların ortak adıdır. Güney ve Orta Amerika ile Güneydoğu Asya'nın cengel ve ormanlık bölgelerinde yaşar. Dört tapir türü de, soyu tehdit altında ya da korunmasız olarak sınıflandırılmıştır. En yakın akrabaları diğer tek toynaklılardan atlar ve gergedanlardır. Türler Dört adet tapir türü bulunur: Baird tapiri, Tapirus bairdii Hint tapiri, Malezya tapiri Tapirus indicus Dağ tapiri, Tapirus pinchaque Amerika tapiri, Brezilya tapiri ya da ova tapiri Tapirus terrestris Fiziksel özellikler Tapirlerin boyutları türlere göre değişiklik gösterse de çoğu 2 metre uzunluğunda ve 1 metre omuz boyundadır. Ağırlıkları 150 kg. ile 300 kg. arasında değişir. Kılları kısa ve kızıl-kahverengi ile gri ve neredeyse siyah renktedir. Ancak Hint tapirinin sırtında beyaz eğer şeklinde bir leke bulunur ve dağ tapirinin de kılları uzun yün gibidir. Tüm tapirlerin kulakları beyaz uçlu ve ovaldir. Arkaları çıkıntılıdır ve kuyrukları güdüktür. Ön ayaklarında dört arka ayaklarında üç toynak bulunur. Seviyeleri farklı olan bu toynaklar sayesinde çamurlu ve yumuşak zeminde kolaylıkla yürüyebilir. Tüm türlerin yavrularının postu gizlenmeyi kolaylaştırmak için çizgili ve beneklidir. İlk bakışta birbirlerine benzeseler de, türler arasında farklı desenler bulunur. Dişilerde tek çift meme bulunur. Erkek tapirin penisi dik durumdayken oldukça uzundur. Tapir, hayvanlar arasında gövde boyuna orantılı olarak en uzun penise sahiptir. Doğa tarihi Tapir familyası, memeliler standartlarına göre oldukça eski bir familyadır. İlk tapir fosillerine, içinde günümüzdekine oldukça benzer tapir benzeri hayvanların kalıntılarını barındıran 55 milyon yıl öncesinden, Oligosen ve Eosen dönemi kayaçlarda rastlanmıştır. Bu toynaklıların fosillerine dünyanın her yerinde rastlanabilir. Oligosen dönemi boyunca tapir benzeri hayvanlarında içinde dahil olduğu tek toynaklılar otlayarak beslenen büyük kara hayvanları arasında üstün sınıf olmuş ve bu grubun üyelerinin çoğu Pleistosen dönemin sonuna kadar hayatta kalmıştır. Asya ve Amerika tapirlerinin yaklaşık 20 ile 30 milyon yıl önce ayrıldığı ve tapir çeşitlerinin Kuzey Amerika'dan Orta ve Güney Amerika'ya yaklaşık 3 milyon yıl önce indiği sanılmaktadır. Yaşam döngüsü Genç tapirler, cinsel olgunluğa üç ile beş yaş arasında erişirler. Erkeklerden daha çabuk erişkin olan dişiler iki ile üç ay arasında âdet görür. İyi şartlar altında sağlıklı bir dişi tapir her iki yılda bir yavrulayabilir. Hamilelik süresi 13 aydır ve bir batında tek yavru doğar. Tapirlerin doğal yaşam süresi 25 ile 30 yıl arasındadır. Doğal yaşam alanlarında tapirlerin çiftleşme alışkanlıkları çok az bilinmektedir. Erişkin tapirlerin yaşamları boyunca aynı eşle çiftleştiklerine dair az da olsa kanıt bulunmaktadır. Ancak çiftler çiftleşme dışında birlikte çok az zaman geçirir. Anne ve yavru tapirler dışında kalan tapirler yaşamları boyunca hemen hemen her zaman yalnız yaşar. Yaşam alanı, doğal düşmanları ve korunma durumu Erişkin tapirler çok az doğal düşmana sahip olacak kadar büyüktür ve boyunlarındaki kalın deri jaguar, timsah, anakonda ve kaplan gibi tehditlerden korunmasına yardımcı olur. Boyutlarına ve hantal görünüşlerine rağmen oldukça hızlı koşabilen tapirler sık ormanaltı bitkileri içine ya da sualtına saklanır. Ancak tapirlerin soylarının tükenmesi için en büyük tehdidi oluşturan insanlara karşı güvenilir bir savunmaları yoktur. Etleri ve derileri için avlanmaları sayılarını oldukça azaltmış ve son zamanlarda doğal yaşam alanlarının önemli ölçüde azalması da dört tapir türünün de koruma listelerine girmesine neden olmuştur. Amerikan tapiri ve Hint tapiri korumasız; Baird tapiri ve dağ tapiri ise tehdit altında olarak sınıflandırılmıştır. Notlar Tapiroidea
Olaylar SN 185 isimli süpernova keşfedildi. Doğumlar Origenes, Patristik felsefenin temsilcilerinden olan bir Kilise Babası (ö. 253) Ölümler
End of preview.
README.md exists but content is empty. Use the Edit dataset card button to edit it.
Downloads last month
8