siir
dict
siir_uzunlugu
int64
31
9.7k
{ "siir": "Başarı \n\n\nÇalışmadan olmaz yesende balı kaşarı\nSıkmadan dişini hayatta gelmez başarıÖnce kendinden vereceksin bişeyler\nSonra karşılığı gelir bayanlar beylerÇalışan da ortada, çalışmayan da ortada\nHangisinin balığı yüzüyor, hangisi oltadaGözyaşlarını akıtır insanlar çok derinden\nÜzüntü yada sevinç, bilmem hangi yerindenİş, aşk, para farketmez, aynıdır hepsi\nSabır tecrübe, tecrübe de dolu tepsiBaşaranlar konuşur, diğerleri dinler durur\nPişmanlık içinde kulakları inler dururNe zamanki ter akar akar göl olur\nO zaman mal mülkte yanında ödül olurHaketmeden bir yere gelenin olmaz güveni\nHem zor olur, hem de kısa olur serüveni\n\n", "siir_uzunlugu": 85 }
85
{ "siir": "Gökyüzü Çiftliği \n\n\n\t\t Hasretini yorgan yaptığım\n\t\t Üşüdüğüm geceler\n\t\t Anılarım nöbet tutardı\n\t\t Dolunay gülene kadar\t\t Kuş sesidir içime akan\n\t\t Katıksız sevda saf umut\n\t\t Yaz gülü açar yüreğim\n\t\t Sel olur coşkusu kırlarda\t\t Sofra hazırlıyorum \n\t\t Gönül kuşlarımın kırıntılarından\n\t\t Gökyüzüne kuruyorum\n\t\t Yeryüzüne kuramadığım çiftliği\t\t\t\t\t\t01.05.2005\n\n", "siir_uzunlugu": 40 }
40
{ "siir": "Çektiğim \n\n\nKırıldım gücendim dost aramadı\nYerden yere vurdu canım çıkardı\nSözünü onadım dönüp bakmadı\nDost elinden nedir benim çektiğim\n***\nGünlerdir acının durağı oldum\nYazıp çizmektende artık yoruldum\nDost susunca bende kırgın boğuldum\nDost elinden nedir benim çektiğim\n***\nDönüp bakmadı kaçtı aradıkça\nSitem eyledi hal hatır sorunca\nGörmezdi o beni cama bakınca\nDost elinden nedir benim çektiğim\n***\nRuhi saflığına oturup ağla\nUmudu bırakta elini bağla\nHayatın yolunda sessizce çağla\nİsminden de nedir senin çektiğin. 02.05.2008/OLTU\n\n", "siir_uzunlugu": 77 }
77
{ "siir": "Yalnızlık Yağmura Benzer \n\n\n'Yalnızlık yağmura benzer'\nkırıklıklarından damlar içine.Çorak bir topraksa yüreğin\ndamarlarından sızar derinlere\nçoğaltır kendini boşluklarda\nbüyütür alabildiğine \nsığdırmaz kendini olduğu yere.Akacak dönüşü yok\nyalnızlıklarımı biriktirdiğim denize.Deniz duru\ndeniz mavi\nkalbim korkunç çırpıntılı\ndeniz tutmuş gecemi.\n\n", "siir_uzunlugu": 38 }
38
{ "siir": "En Güzel Düş Zamanı Dündü, Geçti \n\n\nPervasız gönül hercailiğin özleminde\nLeyli bir imgelemdin aşiyanımda\nYıllanmış, yıkkın baki kalan ömürde\n_______Yitik anılarda hüzünlü bir sesti\n_______En güzel düş zamanı dündü, geçtiAğlatı olsa da hoş bir sedaydı kalan\nLebalem, gümgörmüşlükle doluydu heybem\nSeninle geçen, seninle biten o dem\n_______Yeryüzüne inmiş, yaşanılası cennetti\n_______En güzel düş zamanı dündü, geçtiYaban iklimde yalnızlık yeşermekte\nSarmalamakta ısırgan otları\nUmut, sevgiyle büyüyen emekte\n_______Ki o da yenildi. yenen, doyumsuz nefsti\n_______En güzel düş zamanı dündü, geçtiUnutulur, sen var ol yeter ki\nÇıkma gönül dergahımdan ey sevi\nDiner korlanmış sızı, ve belki\n_______Biter insanca yaşama hasreti\n_______En güzel düş zamanı dündü, geçti.*\nkutbo\nAdana 12.04.2011\n\n", "siir_uzunlugu": 106 }
106
{ "siir": "Gün Bezerken Bütün Güzelliklerini \n\n\nGün bezerken güzelliklerini, ivme kazanacak çiğ\nBuhar olup mana bendine dolacak, yağan yağmur\nSırılsıklam ıslatırken sis alcak ve kuytu yerleri\nKelimeler dizilecek nemli güzelliklerin a(r) dına\nKök salacak namı ruhlarda, hazdan dünyalarda\nKalpten bakış, aldanışları çürütecek hayallerde\nGercekler asılı kalırken kipriklerin en son ucunda\nMutluluk olup dökülecek tanecikler damla damla\nGün batımı dile gelirken ahenkler çardağında\nBestesiz, güftesiz şarkılar sunulacak ikramlarda\nSöylenecek nice yaşanmamış güzellikler hayatlara\nGün bezerken hayatı, anlam kazanacak yaşamlar.\n\n", "siir_uzunlugu": 76 }
76
{ "siir": "*Dünya Dünya* \n\n\nDünya dünya fani dünya\nHerşeyiyle yalan dünya\nGurbet elde azar azar\nÖmrümü çürüttüm dünyaDünya dünya fani dünya\nGaflete daldırdın dünya\nGerçekleri unutturdun\nBizleri uyuttun dünyaGurbet elde azar azar\nÖmrümü çürüttüm dünyaBu dünyadan göçer iken\nHerşeyi alırsın elden\nYedi metre bezden başka\nHiç bir şey vermeyen dünyaGurbet elde azar azar\nÖmrümü çürüttüm dünyaUyan Aydoğan sen uyan\nÖlüm gerçek dünya yalan\nVarmı ki hiç baki kalan\nOyalar bak seni dünyaDünya dünya fani dünya\nHerşeyiyle yalan dünya\nGurbet elde azar azar\nÖmrümü çürüttüm dünya\n Erzurum\n Zernişan Aydoğan\n\n", "siir_uzunlugu": 86 }
86
{ "siir": "İçimde Bir Çoçuk Tedirgin Bu Gece \n\n\nGökyüzü yırtınıyor bu gece \nAydınlatıyor karanlığımı korkutuyor \nÇığlık çığlığa kopuyor ağlıyor yıldızlar \nİçimde bir çoçuk tedirgin bu gece.. Korkuyor bedenim, içim daralıyor \nBeynim çaresiz, benliğim ürkek \nEllerim uyuşmuş, gözlerim kapalı \niçimde bir çoçuk tedirgin bu gece Ölümü hissedsiyorum ölüyorum defalarca \nSoğuk bir sızı giriyor titriyor içim \nüşümüş bedenim, ayaklarım yorgun \niçimde bir çoçuk tedirgin bu gece Redirginim bu gece korkuyorum \nFırtınalar kopuyor yurekte nedeni belirsiz \nBir kenarda büzüsmüş iki büklüm beden \niçimde bir çoçuk tedirgin bu gece\n\n", "siir_uzunlugu": 83 }
83
{ "siir": "HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 16 - Bölüm \n\n\nHAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 16 - Bölüm Saygıdeğer gönül dostlarım. Cami derneğinin başında olmakla kültür ve sanat etkinliklerinden kopmamıştım. Isparta şehrimizde yapılan Halı gül turizm festivallerini yakından takip ediyordum. Kameramla çektiğim çok arşivlerim var. Türkü imparatoru sayın: İbrahim Tatlıses ile gül bahçesini dolaşırken ben ona bu gördüğün güzellikleri şiir yaptım deyince Gül kokuyor şiirini okumamı istedi. Ulusal basın kanallarından gelenler de çekim yaptı. Dikenler içinden sünmüş, Pembe renk yeşili sevmiş, Bu yöreler ne güzelmiş, Yapraklarda gül kokuyor. Neler üretir saçaklar, Yaşı kuruyu kucaklar, Esansı sevdi ocaklar, Topraklarda gül kokuyor. Bahçe duvarı örülmüş, Balkon üstüne bürünmüş, Saksıda bile görülmüş, Sokaklarda gül kokuyor. Aynalar şahittir buna, Hediyem olacak sana, Hak verirsin sende bana, İnsanlarda gül kokuyor. Halıları desen desen, Sevgidir içinde esen,\nHayran olursun gelirsen, Isparta da gül kokuyor, Tazedir sebze pazarı, Değdirme sakın nazarı, Zekidir şair, yazarı, Türkiye de gül kokuyor. İmparatorla birlikte valimiz, belediye başkanımız, diğer misafirler alkışladı. \nFuar alanında şiir okudum ama henüz kendi stadyumumuzda şiir okumak nasip olmadı ama, burada da sanatçımız sözü bana ait türküyü okudu.Sayın: Esra Ceyhan hanımefendi de Güzellikten bahseden şiirimi okumuş oldu.\nBu şiir bana Türkiye birinciliğini kazandırdı. On beş kıta ama azı paylaştım. Gül suyu ile yüzünü yıkarsın, Gül kremi ile cildine bakarsın, Gül yaprağını dostuna atarsın, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Meyve ağaçları doğayı süsler, Gül reçeli vitamin verir besler, Gül bahçesinde cıvıl cıvıl sesler, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Gül şampuanı saçlarını yıkar, Gülün sabunuyla kirlerin çıkar, Gülün esansı ile vücudun kokar, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Oda, koridorlar salonlar halı, Aşkına güç verir bir tek gül dalı, Havası temiz olursun sevdalı, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Eğirdir can adada gönlün kalır, Gölüne dalsan yorgunluğunu alır, Çevre duvarı gül ile dolanır, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Tüm hastaneler hastalara şifa, Bu ile yerleşen sürüyor sefa, Vazgeçmen imkansız gelsen bir defa, Güzelliğin simgesidir Isparta'm. Şiirini okuyunca Zeki Çelik beye teşekkürler diyordu. Caminin projesini geniş çaplı düşünmüştüm. Şarkikaraağaç ta meyve üretimi bol olduğu için kooperatif oluşturup soğuk hava deposu yapacaktım. Cami hafriyatını aldırıp temel atacağım zaman belediye seçimi olunca benim soğuk hava depo hayalim gerçekleşmedi. Çünkü belediye başkanı değişti. Cami arsası da çok küçülmüş oldu başka yere taşındı, sıkıntılar yaşadım. İlçe müftümüz sayın: Seyfettin beyin duasıyla temelini atmış olduk. Yapım sırasında usta belediye başkanının adamı olunca projeyi bozup kafasına göre yapmaya çalışıyordu. Başkanda dernek tanımıyorum diye tabelayı söktürüp siyaset sergilemeye kalktı. Beni seven arkadaşlar telefon etti durumu bildirdi. Isparta dan ilçeme gelerek başkanı arıyordum ama telefonunu açmıyordu. Çünkü ben siyaset değil sanat adamıyım. Hayırlı bir işinde siyasete alet olmasını istemem. Başkanla diyalog kurup yanlışını hatırlattım. Benim cami projemden vazgeçmeyeceği anlayınca sağ olsun oda destek vermişti. Hacı Musa benim yardımcımdı. Kararlılığıma şaşıyordu. Çünkü ben Allah rızası için başkandım. Camiyi üç yıl içinde ibadete açmış olduk. Eksiklerimiz de vardı. Başkanın amcası hacı Ramazan Özdemir'e minnettarım. Çünkü caminin yapımında destekleri büyük oldu. Ben caminin çevresini maaşımla çini yaptırmak isterken bana kefil oldu. Kendisi de hutbe, minber, kür siyi yaptı.\nTaban tahtasının çakılmasına vesile oldu. Beş yılda büyük ölçüde tamamlayıp müftülüğe teslim ettik. Emeği geçenlerden Allah razı olsun diyorum. (Amin) Ben ara sıra Bey köyüme uğrayıp bağ, bahçe işlerimle de meşgul oldum. Merhum analığın mirasının bağı bakılmayınca dağ olmuş, tarlası da yol olmuş. Elimden geldiğince yeni fidanlar dikerek yeşertmeye çalışıyorum. İnsanoğlu çocukları büyütüp, dallanıp budaklanınca her karakter de kişilerle karşılaşıyor. Bende öyle bir talihsizlik yaşadım. Kendini dev aynasında sanıp hısımlarına hasım gibi davranıp hediyelerinde en basitini sunup kendini de basitleştirdi. Nasıl mı? Pazarladığı badem, cevizlerin kırıklarını göndererek. Ben hediyeleşmenin sevgi bağını artırdığını hadislere dayanarak söylerim ama sunduğun hediyenin de yüz güldürmesi lazım. Eve geldiğimde Eşim... hediye göndermiş dedi ve poşeti açtı. Çocuklar avuçlamaya kalktı ben durun dedim içinde düzgün yenecek bir gıda da yoktu. Ben bunu doğru çöpe atın kurtlar, kuşlar yesin. Çok şükür sizleri besleyip büyütmek için ben bu ilde ham ballık yaptım yinede sizlere artık yedirmedim, çünkü iyilerine layıksınız. Osman amcam bir grup arkadaşıyla yapılmasına vesile olduğum camiye bakmaya gitmiş. Arkadaşları da yeğenin köyümüzün camisini unuttu deyince.\n Amcam da bana durumu bildirdi Gerçekten köy camimiz de onarımlar vardı. Bende gittim. Benden ne gibi yardım istiyorsanız söyleyin dedim. Amcam da Görmüyor musun oğlum caminin kapı penceresi yok dedi. Tamam dedim. İmalatçı arkadaşıma telefon ederek kapı pencereleri taktırıp ödeme yaptım. Torunlarım büyümüştü oğlum Diyarbakır da çalışıyordu. Ziyaret gidince çocuklar çok sevindiler. Torun okulda Türkçe dersinde dedem şair diyerek öğretmenine övünmüş. Öğretmeni de madem öyle dedene söyle öğretmenle ilgili şiir yazsın demiş. Torun Zeki: Dede öğretmenime senden bahsedince oda benden şiir istiyor dedi. Bende tamam oğlum istediğiniz şiiri yazarım. İlkokul tahsilimin dışında hiç öğretmenim olmadı ama! tüm öğretmenleri benim öğretmenim sayarak duygularımı dile getirmeye çalıştım. Torunum şiiri öğretmenine sununca öğretmeni şaşırmış. Oğlum bu şiir heceli, usta şairlerin şirine benziyor dedene söyle okulumuza teşrif etsin bizlere kendini tanıtsın. Torunum sevinç içinde eve geldi durumu bana anlattı tamam oğlum dedim. Not: Gerçek hayat hikayemin devamın 17 ve Son bölümdedir.\n\n", "siir_uzunlugu": 796 }
796
{ "siir": "Rosaceae \n\n\nal'ın nereden?iç gerçekler\niçresi dudak kıvrımında\nroseceae Tanrı'nın\nyağmuru \ntoprağını emziriyorpapazkarası \ngün doğuşu\ngün batımı\nkırmızı. siyahı \ndamak değirmeninde \nöpüyorkelimelerin dumanı\nelleri ateş yalıyordumanın içinden \ngüzel el\nçıkarıyorO'ndan\nal'ın\nO'ndan\nyüz güzelliğionBİRnisANikiBİNonyedi\n\n", "siir_uzunlugu": 32 }
32
{ "siir": "Yüzleşme \n\n\nİnsan bir kere kırıldımı sevgiden söz açıldı mı\nHiçbirşey eskisi kadar içini ısıtmıyor\nVe eskiden gelen hiçbir istek artık şimdilerde sahip olunmuyor..\nÇok mu beklenti içine giriyor yoksa insan\nHayat neden daha çok anlaşılmaya zorluyor..\nDakikaların saatlerin uygunluğu için boşa harcanmış günleri,\nNe telafi edebilirdi ki beklenen hala umut edilense? \nDerdini yazarken birde söylerken bir daha niye dertlenir ki insan? \n Hep anlaşılmamak hep çaresizce kalmak mı tüm endişe? \nKeşke derinden gelen bir nefes gibi kucaklayabilseydin beni..\nHissetirmeden her an yaşamak için şart olsaydın bedenimde..\nKeşke düşlerimden öteye geçebilseydi yüzleşmelerim seninle..\nNeden ağlar ki insan boş yere? \nElmas çalış\n\n", "siir_uzunlugu": 99 }
99
{ "siir": "Garip Bahçe \n\n\nGarip Bahçe Kırmızı güllerden bahçe\nDalına konmuş bir serçe\nSevdama yetmez ki akçe\nBaşım dertte garip bahçe\n\nKaranlık mı aydınlık mı? \nSenin yanın sancılımı\nZiyaretim kaçıncı mı? \nGönlüm sende garip bahçeBiri ağlar biri güler\nKimi batar kimi yüzer\nAzgın olan bundan beter\nBaşım dertte garip bahçeİkametin tapu gibi\nHatırlatır nebi seni\nSende Bir. Türki Arabi\nGönlüm sende garip bahçe Yerin hep sakin ve dulda,\nBulunmaz talibin kulda.\nHer an herkes sana yolda,\nBaşım dertte garip bahçe. Serin ya da soğuk yüzün,\nBom boş gelen dolar hüzün.\nHiç kimseyi görmez gözün,\nGönlüm sende güzel bahçe. İbret almak için yeter,\nKonan kuşun dertli öter.\nGörünmeyen bundan beter,\nBaşım dertte garip bahçe. Gördüğüne el sallarsın,\nDert üstüne dert katarsın.\nÇok derin nara atarsın,\nGönlüm sende güzel bahçe. Sükûnet sendedir özdeş,\nHer cana olursun kardeş.\nSendeki dertdaşlık beleş,\nBaşım dertte garip bahçe. Küçük büyük fakir zengin\nTümseklerden gelen engin\nBulunmaz dünyada dengin\nGönlüm sende güzel bahçeDikme dikme binaların\nKorkusuzdur sende yarın\nSende gerçek sade yalın\nBaşım dertte güzel bahçeBu bahçenin adı kabir,\nHiçbir şeyi koymaz kebir.\nHak olansa yalnız tekbir,\nGönlüm sende güzel bahçe.\n\n", "siir_uzunlugu": 181 }
181
{ "siir": "ÖLÜM BİR KERE YAŞANIR / Neden Susuyoruz (Makale) \n\n\n-Ne yazık ki Vatan topraklarımız ardın sıra satılıyor susuyoruz... \n-Atatürk'ün devrimleri gereksiz ve tartışmaya açık deniyor susuyoruz... \n-GSMH nın % 83'ünü belli bir kesim zıkkımlanıyor/aralarında pay ediyor susuyoruz. \n-Bir kısım vatandaş muhteşem bir servet/saadet zinciri ile yaşarken....öte yandan ekmek uğruna bedenini satanlara fahişe diyor ve yine susuyoruz.. \n-O diğerleri alenen hayasız/ahlaksız/her gece başka kollarda/alkol-uyuşturucu ve fuhuş batağında olmalarına rağmen...SOSYETE diyor yine susuyoruz.. \n-Birileri Dubai/Mayami/Londra/Paris'i yol geçen hanı yapıp akşam yemeği için gidip dönerken; Diğer yandan milletim çöplükten beseniyor gecenin karanlığında pazar atıklarını topluyor ki gören olmasın öyle ya yine de onur taşıyor ama susuyoruz... \n-Birileri 73 milyonun sırtından hayasızca geçiniyor hammar jipler/caprio BMW ler /XM-10 lar/Pors larla gezer tozarken...diğer yandan işe gitmek için 1 ytl yi zor bulanları görüyor ama susuyoruz.. -Aslında çok şeye susuyoruz... \n-Halen iddianamesi kesinlik kazanmamış ve çoğunun suçsuz olduğu belli olan sözde ergenekon davasında M.Kemal'ler/ATA'lar tutuklanıp biz Mustafalara/ Kuvva'lara/Sarızeybeklere göz dağı verilmek istenirken/ \n-Öte yandan Deniz feneri yardım derneğinin içi bürokrat ve siyasetçiler aracılığı ile nasıl boşaltılıyor ve Alman Eyalet mahkemesi bu kararı kesinleştirmişken....susuyoruz -OYSA ÖLÜM BİR KERE YAŞANIR / NEDEN SUSUYORUZ... -Susuyoruz.. \n-Alman mahkeme, Ankara'ya haber göndermek zorunda kalıyor...Dosyayı isteyin/biz de gönderelim diyor.Buna rağmen Adalet Bakanı ve Savcılar da tık yok.Neden susuyoruz? ucu nereye dayanırsa dayansın yeterki ülke aklansın...ama susuyoruz/korku endişe. panikle ancak medyayı sindiriyoruz ve medya mecburi susuyor.. \n-Gerçeği. demokrasiyi. ulusu ve Atatürk'ü konuşan herkez içerde/yalnız sözde soykırım la 2 milyon ermeni Türk'ler tarafından katledilmiştir diyenler ayrıcalıklı olarak ödüllendirilmiştir... \n-Rantiyeciler/takkiyeciler ve...ve...işte o'nlar dokunulmaz kılınmıştır.. \n-Borsamız/bankalarımız/telekom hizmetlerimiz/gelir getiren tüm kurumlarımız haybeye gitmiştir.Ülke toprak-gayrimenkul-gelir demirbaşları yoksulu kalmıştır eee....ne olacak? mühim mi? Demek ki mühim değil ki susuyoruz. \n-Haaa...o arazi/toprak/yeşil alan imar mühendisleri ni de unutmayalım milyon dolarları da cebe indirip hala. ceylanderisi koltukları işgal ediyorlar ya; aahhh...içim acıyor.Bu nasıl pişkinlik? Bu nasıl utanmazlık? Susuyoruz... \n-Daha çok sustuklarımıza döneceğim... -ÇÜNKÜ ÖLÜM BİR KERE YAŞANIR / NEDEN SUSUYORUZ...\n\n", "siir_uzunlugu": 304 }
304
{ "siir": "Atatürk \n\n\nMutluluğum bitmez bölünmez vatan \nToprağın altında kefensiz yatan \nNe kanlar döküldü onlardan utan \nDoğruya gidilen yoldu Atatürk Gün doğar vatana dağılır hüzün \nNe kadar doğrudur bu günde sözün \nOlmadım yanında görmedim yüzün \nAsil duruşumda vardır AtatürkHürriyetim kutsal. ecdadım yüce \nZorluk aşılacak. aydınlık gece \nKim gelirse gelsin. yanacak önce \nVatan seninleydi. hürdü ATATÜRK Her tarafta düşman, yürekte iman \nNe ocaklar söndü, dönmedi yoldan \nKağnılar yürüdü, vermedi aman \nYaradan gönderdi, nurdu ATATÜRK\n\n", "siir_uzunlugu": 67 }
67
{ "siir": "Mavi Deniz Gökyüzüyle \n\n\nikindiye doluyorsun\niki diye buluyorsun\nmavi deniz gökyüzüyle\nmaviliğe soluyorsunak dinlenmiş gözlerine\nakşam dolan közlerine\nmavi deniz gökyüzüyle\ngülüp versen yüzlerinemor sokakta kedilerdi\nmor gülüşmüş dedilerdi\nmavi deniz gökyüzüyle\nbirbirinden yedilerdidelice vurguna gördüm\nuyuyan yorguna ördüm\nmavi deniz gökyüzüyle\nmavili durguna kördümozan efem dudak büzdü\nher akşamda beni üzdü\nmavi deniz gökyüzüyle\nüzüntünden yine süzdü130611denizli\n\n", "siir_uzunlugu": 58 }
58
{ "siir": "Terapi \n\n\nTerapiÇinko dama düşen yağmur, \nRuhuma terapi olur.\nGüvercinlerin raksına, \nRüzgâr hüzzam şarkı okur.Çal, çal çoban baba çal, \nDerdime ilaç bu kaval Damlalardan bir orkestra, \nŞefi fırtına olsa da,\nAhengi uygun ruhuma,\nVokalistler doğaçlama. Çal, çal çoban baba çal, \nDerdime ilaç bu kaval Doğada doğdum yeniden, \nDertlerimi dert etmeden, \nEnerjim ruhuma trans, \nKuşlardan aldım referans. Çal, çal çoban baba çal, \nDerdime ilaç bu kaval Süleyman Bektaş\n Çağdaşi\n\n", "siir_uzunlugu": 67 }
67
{ "siir": "Gün Bozumu \n\n\nAkarken göz yaşları yüreğime\nSavruldu baharım, kışa döndü...Feryat karası gece\nKırıldı yankısı sesimin\nKan akışlı yağmurda...Titreyen buğusu karanlığın\nGecede solan umut çiçeği\nYakarış kaldı umarsız\nDüş kırığı\nGün bozumu...Kanıksadı yaşamı avuntularım\nÖzgürlük isterken ecelim...\n\n", "siir_uzunlugu": 36 }
36
{ "siir": "Leyle-i Kadir... \n\n\nMukaddes Kuran’ımız indirildi bu gece\nLeyle-i Kadir bizzat bildirildi bu geceRabbimiz müjdeliyor şölenini bu gece\nDoğrudan kutlayacak gülenini bu geceBiz aciz kul bilmeyiz öğretildi bu gece\nİsteyen mazhar olur söyletildi bu geceSorular ve cevaplar anlatıldı bu gece\nYüreklere huzurdan damlatıldı bu geceMelekler temaşaya gönderildi bu gece\nDünya âlem huşuya dönderildi bu geceKirâmen kâtibine emredildi bu gece\nHer türlü kötülükler menedildi bu geceŞeytan ve şürekâsı sindirildi bu gece\nKaygılarla korkular dindirildi bu gecePaha biçilmez değer o hikmeti bu gece\nEsrara bürünse de ol himmeti bu geceSemalar nurlanacak zarafeti bu gece\nSevaplarda sınır yok ziyafeti bu geceTan yeri ağarmadan selâmeti bu gece\nKullarına bitmeyen o rahmeti bu geceKusurlu gönüllerin nedameti bu gece\nTecelli bekleniyor merhameti bu geceBin aydan daha hayırlı denildi bu gece\nTüm günahlar ecirlere yenildi bu gece Mağfiretin kapısı açılmıştır bu gece\nCennetin kokuları saçılmıştır bu geceDört elle sarılmaya meyledildi bu gece\nKorkular bir ahvalde halledildi bu geceArşı Âlâdan rahmet serilmiştir bu gece\nPak gönüllere müjde verilmiştir bu geceRabbimizin nuruyla gururlandı bu gece\nSeksen üç yıla bedel uğurlandı bu geceRahmetten kucak kucak derilmiştir bu gece \nDört koldan bu menzile erilmiştir bu geceBoynumuz kılda ince eğilmiştir bu gece\nDilerim kardeşlerim sevinmiştir bu geceİst/2013\n\n", "siir_uzunlugu": 194 }
194
{ "siir": "Hüsnü aşk \n\n\nHer biri başka. feverân eder melekler,\nSordum asumanâ,asuman hüsnü aşk. Her biri aşka. devrân eder felekler,\nYordum kaderi. kader hüsnü aşk. Nefs şaşı olmuş. bitmez dilekler,\nSordum cana. canân hüsnü aşk. Sırrını salmış cihana. görmez yürekler,\nSordum cihana. cihan hüsnü aşk. Asr-a taan ede, münkir dönekler,\nAsr içinde zat-ı. zaman hüsnü aşk. Secdeye varmaz şeytan sayar gerekler,\nŞeytanı gördüm. şeytan hüsnü aşk. Nice peygambere. cem oldum ceberutta,\nHabibine sordum. habibi hüsnü aşk. Tut dilimi ya Rab. aşkı ifşaya,\nCoştu cağnım aşka. aşk hüsnü aşk. Gül yüzünün har-ına. güldür beni ya Rab,\nHüsnü aşkın narına. öldür beni Ya Rab.Sufi fakirzade Aliyy-ül Razân..\n\n", "siir_uzunlugu": 80 }
80
{ "siir": "Bu gurur sana yakışır MERZİFON \n\n\nÜzüm bağların var ayrı bir güzel\nTaşan dağın var yukarıdan izler,\nUzanmış bir ovan var herkes sever,\nBu gurur sana yakışır MERZİFON Meşhurdur dokuman şalın çarşafın \nKimseye nasip olmayacak bir Taşan'ın \nMemleketi isen Kara mustafa paşa'nın\nBu gurur sana yakışır MERZİFON Hanın hamam'ın vede medresen \nYüzyıl önce bile çıkardı gazeten \nVarsa Piri baba gibi bir türben \nBu gurur sana yakışır MERZİFON Alimler paşalar vede siyasiler,\nYetiştirmişsin hep önemli kişiler\nMerzifonluyum diyen seni özler,\nBu gurur sana yakışır MERZİFON.İlde olsan, ilçede gurur duyarım,\nSana laf edenden hesap sorarım,\nGurbetede gitsem ben buralıyım \nBu gurur sana yakışır MERZİFON Havan ve suyun tekdir bölgede \nMeşhurdur keşkek'in her yerde\nRüzgarın hiç durmaz eser delice \nDolmanı özledim. çöregin nerede,\nBu gurur sana yakışır MERZİFON.\n\n", "siir_uzunlugu": 123 }
123
{ "siir": "Gizli Sevgili \n\n\nBir bayrak var\nBir oğlum var\nBir sen varsınBiri yolda\nBiri kolda\nBiri solda\nSağ yanım doluGizli sevgilim\nAçık sevgililerimO na\nSağ avucumun içini dudaklarıma götürüp\nGizli bir öpücük gönderirim\nDikiz aynasından bakıp da\nKimsenin yanlış anlamayacağından\nYa da görmediğinden emîn olduğumda\nArabamla, yolda giderkenDiğerinin\nKaşları ile burnu arasına\nYandan bir öpücük kondururum\nKendi yöntemimle öperkenSeninki ise bir bambaşka\nSağ elimin işâret parmağı ucuyla\nBurnunun ucuna dokunurum resimlerinde\nMâsumâneSen bilmezsin, oğlum bilmez\nBayrak bilir\nHem oğlumu, hem de seni\nSen bayrak gibisin\nHer gün sevgin yepisyeni.(Ağustos-2011)\n\n", "siir_uzunlugu": 88 }
88
{ "siir": "Aşk Şarkısı \n\n\nAŞK ŞARKISIEllerini ver, öpeceğim.\nBinlerce el içindeyim, \nŞu beyaz çizgilerden gideceğim.\nEllerini ver, ver ellerini..\nSeni öldüreceğim.Gözlerinden gireceğim, \nİçinde yer edeceğim.\nSana oradan sesleneceğim; \nEllerini ver, ver ellerini..\nSeni öldüreceğim.\n\n", "siir_uzunlugu": 32 }
32
{ "siir": "Ayrılık Cüz-i Kader \n\n\nAyrılık Cüz-i Kader Ölüm Allah’ın emri, \nKeza ayrılık ta öyle, \nLâkin Ayrılık: \nVar mı? Herkesin kaderinde.\nPeki, bunda adalet nerede? \nÖlümü her canlı tadar. \nDoğar büyür ve ölür. \nDoğarken kabullenir, \nYa ayrılık: \nBunu kim bilebilir. \nŞair de diyor ya, \n“Ölüm Allah’ın emri, \nŞu ayrılık olmasaydı.” \nÜstat Karakoç’ta şöyle diyor: \n“Ayrılıktan zor belleme ölümü, \nGörmeyince sezilmiyor.” \nÖlüm külli bir kader, \nAyrılık ise cüz-i. Süleyman Bektaş (Çağdaşi)\n\n", "siir_uzunlugu": 68 }
68
{ "siir": "Bir Gün Mutlaka \n\n\nBir gün mutlaka delip geçecektir\nYıldızlar tutsaklığındaki bulutları\nVe düşecektir yanağa bir damla soğumuş buharBir gün mutlaka gülecektir doğa\nYeşil sürgünlerine fidanların\nVe filizlenecektir çiçeklerinde doğan aşklarBir gün mutlaka ebediyyen silecektir\nÖzlemin girdabındaki hüsranların\nVe uçuşacaktır ellerimde sarı saçlarınBir gün mutlaka yeniden gelecektir\nOmuz başlarını tutacağım gün\nVe gözlerinin okyanuslarındaki ufkunda yüreğimTıpkı, sevdanın ateşinde kor olur gibi\n\n", "siir_uzunlugu": 60 }
60
{ "siir": "Dumanım Gizle Bizi \n\n\nKış ayında kar yüklenen\nÇam ağacının dalıyum\nHerkes birşeylere ağaşık\nBen dağlara sevdalıyum\n\nE dumanum gözle bizi\nDağ yolunda izle bizi\nYar ile buluşacağum\nGel oraya gizle biziÇiçeğe konan arıdur\nDuman dağun yorganidur\nDuman kadar olamadum\nHa bu dünya ne fanidurE dumanum gözle bizi\nDağ yolunda izle bizi\nYar ile buluşacağum\nGel oraya gizle bizi Dağun etekleri taşdur\nDağ duman ile sırdaşdur\nSarilurda ağlaşurler\nYa bak taşlari hep yaştur.E dumanum gözle bizi\nDağ yolunda izle bizi\nYar ile buluşacağum\nGel oraya gizle biziHaziran 2010(beste)\n\n", "siir_uzunlugu": 87 }
87
{ "siir": "Kamuoyuna \n\n\nKamuoyuna Türkiye de barış görüşmelerinin başlatıldığı bu günlerde paris saldırısı ağağımıza vurulan prangadan başka hiç bir şey deyildir\nunutmayalım zordan zorluk doğar geleceğimiz adına huzurumuz adına duygumuzla aklımızı böylemi dengeleyeceğiz\nParis katliamı öfkeyi kabartmak aklı devreden çıkartmaktan başka ne işe yarar\nburadan toplumsal sorumluluğu olan herkese soruyorum Neden\nhoş görülü\nanlayışlı\npaylaşımcı \nbarışcı bir toplum olamıyoruz \nNeden kardeşliğin değerini doğup büyüdüğümüz bereketli toprakların kıymetini bilemiyoruz \nNeden bizi yönetenlerin bizim dediğimiz olacak mantığından kurtulamıyoruz \nNeden hoş görülü demokratik ortamları oluşturamıyoruz\nNeden bunca işkencelere maruz kalan Evleri yakılan kürt halkıyla yüzleşemiyoruz\nNeden bir masaya oturup İNSAN gibi muhabet ve sohbet edemiyoruz Neden Neden Neden\nNeden ırkın ırktan üstün olmadığını olamıyacağını kabullenemiyoruz \nBu duygular içerisinde Anadolunun Lüxsemburg larının ışıklar içerisinde yatması dileyimle başlatılan Barış görüşmelerinin devam etmesinin toplumsal huzuru sağlayacağına olan inancımla barışa katkı sağlayan herkesi selamlıyorum11.o1.2013\nŞerafettin Muş\n\n", "siir_uzunlugu": 137 }
137
{ "siir": "Üşüyorum Baba \n\n\nDün, dedemle parka gitmiştik baba\nKızlı erkekli, İrili ufaklı çocuklar vardı\nSanki bir bayram yeriydi orası\nDedemin bakışları üstümdeydi yine\nOysa gözlerim hep seni, seni aradı baba\nYaşıtlarım” baba baba” dedikçe\nİnan ki bir şeyler koptu içimden\nGörünürde hiçbir eksiğim yok, yok ama\nDüşlerim yarım yırtık, umutlarım kırık,\nÖlü müsün, diri misin? be baba \nHerkes eğlenirken \nMinnacık kalbim ağrıyor, çok çok ağrıyor babaAz sonra, küçücük bir kız çocuğu geldi yanıma\n“Senin baban var mı, hadi göster bakalım” dedi\nSeni sordu tanırcasına, şaşırdım, donakaldım baba\nEn hassas yerimden vurulmuştum, \nVar mısın yok musun? Ben de bilmiyorum ya \nİlk suçumu, ilk günahımı işledim\nİlk yalanımı söyledim\nSen beni istemesen de\nBabam var, beni seviyor dedim Sen babasızlığı bilemezsin baba\nDört duvarın yüzüme akseden sessizliğini \nYüreğime gömdüğüm hıçkırıklarımı bilemezsin\nKi, yarısında sen, yarısında annem\nHayatım koskoca bir yalnızlıkİçimde uçurumlar, tarifsiz bir boşluk, babasızlık,\nAğız dolusu baba diyemeden\nYaşamaksa bu,\nİşte hem sürünüyor, hem yaşıyorum babaGeçen hafta anneler günüydü baba\nSeninle el ele olmayı öylesine çok istedim ki baba\nKüçücük kalbim çırpındı durdu \nDedemin getirdiği solgun gülü verdim anneme\nOlmadı baba olmadı, yüz dede bir tek baba etmiyor\nİçim burkuldu, yüreğim kanadı babaÜç hafta sonra babalar günü\nHerkes sarılacak babasına\nÖldüyse çiçek koyacak mezarına\nYaşıyorsa sımsıkı sokulacak babasına\nÖpücükler konduracak yanaklarına\nSen ölü müsün, yoksa sahiden yaşıyor musun baba\nMinnacık yüreğim sancıyor, çok sancıyor babaDüşünüyorum da günün birinde,\nİlkokul öğretmenim bir ödev verir de,\nDerse ki, baba sevgisini içeren \nİçli bir kompozisyon yazınız\nNe düşünecek, ne söyleyecek, ne yazacağım baba\nSenin için yaşıyor mu, öldü mü diyeceğim\nYoksa yine koskocaman bir yalan mı söyleyeceğim \nKanıyor minnacık yüreğim, vallahi kanıyor baba\nÜşüyorum, dün gibi sevgisizlikten üşüyorum baba\n\n", "siir_uzunlugu": 274 }
274
{ "siir": "Emperyalist eli \n\n\nNeden sen\nNeden o\nŞehit\nYada\nGazi\nBir ülkede\nNereden beslenir\nYurttaş kavgası\nMayınlar\nBombalar\nKimin eseri\nArayın parmak izlerini\nO el\nEmperyalist eli\nKör müsün kardeşlik\nÜvey saysan da kendini\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Nereye Ey Gençlik \n\n\nBacakta kot pantolon paçası yırtık\nBelde bir karış etek arkası yırtık\nUzununda üç. dört yeri açık\nYolun nereye böyle. ey gençlikCamiler boşaldı sadece imama kaldı\nBizim gençlik eğlenceye daldı\nŞurda ahirete ne kaldı\nYolun nereye böyle. ey gençlikÖrf. adet. gelenek unutuldu\nGençlik giyimde Avrupa'yı tuttu\nİnsanım benliğini unuttu\nYolun nereye böyle. ey gençlikTurhani bilmez acep nerdeyiz\nGavur mu. Türk mü neyiz biz\nYoksa uzayda bir yerlerdemiyiz\nYolun nereye böyle. ey gençlik\n\n", "siir_uzunlugu": 66 }
66
{ "siir": "Uykusuz geceler.... \n\n\nHic uykusuz gecelerin oldumu? \nHani birkac saatte olsa\nGözlerini dünyaya kapatip bütün o kahpelikleri, serefsizlikleri, adaletsizlikleri \nunutmak istersin ya...\nAma ici öyle daralirki sanki o kahpeliklere, serefsizliklere, adaletsizlikler inat\ngözlerin kapanmaz, uykularin bile sana düsman olur.\nTipki hic ummadigin bir dostunun sana düsman olusu gibi.\nSu kahpe dünyada uykularin bile sana düsman oluyorsa, mantigin bile hayallerine engel oluyorsa\nHayattan ne beklentin olurki bundan öte? \nHadi simdi o gözlerindeki isigi söndürde sirtini dön su\nKahpe dünyaya..\n\n", "siir_uzunlugu": 77 }
77
{ "siir": "Aşk Bir Sırdır \n\n\nAşık olan acı çekermi hiç\nAşktır yaşanan. aşk\nDuyguların en kutsalı\nGönülden fışkıran bir kaynak\nRuhtan yağan bir sağanakBedenleri esir almıştır\nGözler görmez hiçbir şeyi\nEşya. mal. mülk yoktur ona\nYüreğin bir kez yanmaya görsün\nO ateş dünyayı yakar bitirir\nBir can vardır verilesi\nOda. aşk doğunca\nAşk olur biter.Akıldır acı çeken\nAkıldır kıskanan\nAkıldır bedenlerde,\nTakılıp kalan\nDerdi. tasası bitmez aklın\nBir boğulur. bir kurtulur\nHep acılarda kalır\nBir sevinir. bir ağlar\nKılıktan kılığa girerAşk bir sırdır\nAkıl çözebilirmi hiç\nAşk bir deryadır \nAkıl girebilirmi hiç\nAşk bir ateştir\nAkıl yanabilirmi hiç\nAşk bir ölümdür\nAkıl baş verebilirmi hiç\n\n", "siir_uzunlugu": 96 }
96
{ "siir": "Burnaz \n\n\nBuranın adı akdeniz\nPlajımızın ismi burnaz\nKızlar burada çok yapar naz\nAkşam olunca bir şeyleri kalmazDünyada yok buradaki kumsal\nİnsanlar giyerler hep al al\nUzan yat güneşini bol al\nNe hoş olur birde bulursan sal\n\n", "siir_uzunlugu": 36 }
36
{ "siir": "Nasıl Anlatmalı Güzeli Size \n\n\nNASIL ANLATMALI GÜZELİ SİZE Nasıl anlatmalı güzeli size \nSaçını okşayan yel bayram eder\nMuhabbeti meydir sohbeti meze\nGüzelle konuşan dil bayram ederYârin yarenini sen şöyle bırak\nYürüdüğü yollar bastığı toprak\nDeğdiği ağaçtaki her bir yaprak\nDalları sevinir gül bayram ederBoyunu huyunu eyler de pazar\nKökleri toprağa dalı güneşe uzar\nHer yaprağını açsan başka şey yazar\nBeline dolanan kol bayram ederSokakta bir sultan evde mihrace\nSormalı canana halleri nice\nSözü baldan süzüp de ince ince\nSevgiyle sarılan bel bayram ederGülünce gönlünde güller açılır\nDizi dizi inci mercan saçılır\nEllerinden abu hayat içilir\nTenine dokunsa el bayram ederMahmut Nazik 09 05 2015 Mersin\n\n", "siir_uzunlugu": 105 }
105
{ "siir": "Ayrılık sevdanın sürgün cezası \n\n\nAyrılık gönülde boş olmak demek,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.\nKötüdür ayrılığı benimsemek,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.Kötü olan söz sanmayın ufaktır,\nSevmeyen insana ayrılık haktır.\nGözden ırak olan özden ıraktır,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.Sevgi seven insanlar için ardır,\nGurbet insan içinde ahu zardır.\nSeven insanın ayrılması zordur,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.Ayrı kalmayan insanlar üşümez,\nSevgisiz kalan gönüller ışımaz,\nSevdanın yükünü herkes taşımaz,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.Yusuf sevgiye akın etsin akın,\nSeven gönüle yakın durun yakın.\nSevdiğinden ayrı kalmayın sakın,\nAyrılık sevdanın sürgün cezası.\n\n", "siir_uzunlugu": 86 }
86
{ "siir": "Türk Milleti ezelden-sever bayrağı daim Rengini soldurmayın-işimiz olur vahim \n\n\nEn çetin zamanlarda-senden aldık biz tadı\nBayrak ile yükseldi-yayıldı Türk’ün adı\nAy Yıldızlı Bayrağım-eşin ve benzerin yok\nSenin ile mutludur-fakir zengin aç ve tok\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\nHeybetin asaletin-içlerimizi karar\nHep uğruna ölecek-evet milyonları var\nGüven verirsin bize-bizler seni anlarız\nHuzura toplanınca-gür ses ile çınlarız\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\nRüzgârda dalgalanır-seslenirsin bizlere\nBiz vatanda var iken-bu bayrak düşmez yere\nGözlersin yüksekleri-sen salmazsın düşmanı\nGerçekten çok seversin-yurtta yaşayan canı\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\nMilleti çağırırsın-birlik beraberliğe\nSenin ile can gelir-hem ruha hem bileğe\nDevletin ve vatanın-vazgeçilmez unsuru\nEvet düşman aşamaz-geçemez asla suru\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\nSen hürriyetimizin-milletimin sembolü\nYırtmak isteyenleri-bizler yaparız ölü\nHuzurluyuz seninle-mutluyuz ve kutluyuz\nSeviniriz daima-neşe sevinç doluyuz\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\nGöklerde olduğun an-sen verirsin huzuru\nAklımız düşüncemiz-hem temiz hem de duru\nTürk’e gülünce yüzün-yer ve gök seni dinler\nÖğretmen Hasan söyler-olmazsan millet inler\nTürk Milleti ezelden-sever bayrağı daim\nRengini soldurmayın-işimiz olur vahim\n\n", "siir_uzunlugu": 181 }
181
{ "siir": "Katarmı çekilir karakış ile \n\n\nYuvamı kurulur küçük taş ile\nKatar mı çekilir karakış ile\nBen nereye gideyim garip baş ile\nDağlar engel olur yoluma benimBen nereye gideyim garip baş ile\nDağlar engel olur yoluma benimDeryamı geçilir küçük kürekle\nMerdiven kurulmaz gök e direkle\nBen nereye gideyim yanan yürekle\nDağlar engel olur yoluma benimBen nereye gideyim yanan yürekle\nDağlar engel olur yoluma benimHarman mı savrulur küçük yabayla\nDünyamı ısınır beş on sobayla\nKatar çekilir mi hasta babayla\nDağlar engel olur yoluma benimKatar çekilir mi hasta babayla\nDağlar engel olur yoluma benim\n\n", "siir_uzunlugu": 90 }
90
{ "siir": "EMEKLİ insanlara ve insanca YAŞAYANLARA saygı! .. Birinci Bölüm. \n\n\nEMEKLİ İNSANLARA ve insanca YAŞAYANLARA saygı ! ..1-Bölüm.Çok muhterem olay Isparta okuyan. yorumlayan gönül dostlarım.\nDünyaya gelen her canlı yaratık hedef belirleyerek, ufkunu açabilme gayretiyle\nyoluna devam etmektedir. Çocukluğuna doyamadan. gençliği yeterince yaşayamadan olgunlaşan insanların yuvasını oluşturup sorumluluk üstlenerek\nÖzel yada tüzel. resmi kurumlarda veya ticaret yaparak bir ömür boyu sosyal\n güvencesini sağlayarak. her türlü zorluklara göğsünü siper ederek yıllar eridikçe emeklilik hayali kurmaktadır. Bu zaman çerçevesi içinde vücudunda görev yapan organlar zayıf düşmekte. hatta bazıları da görevini\ntamamlamaktadır.Emekli vatandaşlarımızın bir kısmını gözlemci olarak süzgeçten geçirildiğinde vicdanımızın sızladığını. yüreğimizin burkulduğunu hissederiz. Gençliği ile kıyaslandığında artist gibi saçlar dökülmüş veya başı\nhava alanı misali ortası boşalmış kalan tüylerde beyazlaşmış. dişleri takma \nbir çoğuda çürümüş. gözünde gözlük, elinde bastona dayanmakta. beli kambur. kaza sonucu kolu veya ayağını kaybetmiş. hastane köşelerinde türlü\nsağlık problemleri yaşamaktadırlar. Depresyon yaşayan, bunayan. perişan olanlar var.Sağlığının yarattığı sorunlar yetmezmiş gibi çocuklarının, eşinin\nyüzünden varlığı. birliği. dirliği bozulanlara sıkça rastlamak mümkündür.\nDaha da derine inersek beklenmedik trajedi durumlar ortaya çıkabilir.\nKonuyu dramatik ortamdan geri çekerek ana metodu uygulamaya geçelim.\nEmekli insanlara, insanca yaşayanlara saygı denilince kendimize bir takım\nduyarlılık aşılayarak. kime, ne zaman nerede nasıl saygılı davranmanın hazırlığı \niçinde olmalıyız yeri geldiğin dede uygulamaya koymalıyız. Ömrü olup da sağlık güvencesi için yatırım yapanlar emekliliğine kavuşacaklardır. Bu durum erken başladıysa genç yaşta emekli olabilirler ama şimdi ki yasaya\ngöre yaşı dolmadan da maaş alamayabilirler.Ömür hızlıca geçiveriyor Allah\nkorusun yukarıda bahsettiğim dramatik durumlar sorunlarımızı artırmaktadır.\nYaşlılara saygılı davranış konusunu Allah için verirse yakın bir zaman da kalemimden çıkaracağım çünkü o konu bunun içine sığacak gibi değil.! .\nHer hanede mutlaka bir veya birkaç emekli vatandaş yaşamaktadır. Duyarlı,\nsaygılı davranış hane içinde başlamalıdır.Bir hane içindeki dışlanan kişiyi,\nbaşkaları da hiç yerine koyabilir.Kadın yada erkek olsun sorumluluk kimdeyse giderleri gelire göre ayarlamalıdır. Eşi ve çocukları da gereksiz\nmasraflardan kaçınmalıdır. sitem yerine tebessüm. hoş görü sunulmalıdır.\nBizler de yarın emekli olacağımıza göre, nasıl ilgi. saygı. sevgi bekliyorsak\nyol yakınken geleceğe yatırım yapmalıyız.Yapılan her iyiliğin mutlaka karşılığı vardır. Kötülüklerin de zaman çerçevesinde cezasız kalamayacağını vurgulamak isterim.Emeklilerin maddi boyutunu ince eleyip sıkı dokuyacak\nolursak her dönemde emeklilerin haklarının yeterince korunmadığı ortaya çıkar. Her iktidar elinden geleni yapmaya çalışsa da, emeklilerin acizliğine \nkulak tıkamaktadırlar.Emeklilerin maaş ayarlamasını yapanlar hiç değilse kendi aldıkları maaşın yarısını veya üçte birini vermeyi düşünseler sanırım\nbazı sorunlar çözüme kavuşacaktır.Şahsi görüşümü belirttikten sonsa bu\nkurumun yetkililerinin başkanının çalışmalarını hızlandıracağını ümit ediyorum.\nBirinci bölümü burada noktalayarak saygılar, sevgiler. selamlar iletiyorum.\n\n", "siir_uzunlugu": 384 }
384
{ "siir": "Takıntılı Aşk Hastalığı \n\n\nTakıntılı aşk konusuna geçmeden önce ‘aşk’ın tanımı üzerinde durmakta fayda var. ‘Aşk’, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, anlamına gelir. Aşk kavramının yeni bilgilerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünen uzmanlar, kara sevdalıların tedavi edilmesi gerektiğini söylüyorlar. ’Bu akşam ölürüm, ya benimsin ya toprağın, ölümüne sevda, esirin oldum…’ şeklindeki cümlelerle şarkılarda sıkça geçen kara sevdalar yoksa birer hastalık mı? Mecnun bu devirde yaşasaydı yine Leyla için çöllere düşer miydi? Ya da çağın âşıklarına uyup sürekli Leyla’nın çevresinde dolaşır, radyolardan onun için şarkı ister ve duvarlara “Seni seviyorum Leylaaa” diye yazar mıydı? Ferhat, Şirin için dağları deler miydi? Yoksa Şirin’in derdine Boğaz Köprüsü’ne çıkıp “Şirin gelmezse kendimi atarım” naraları mı atardı? \tPeki, insan âşık olduğu kişinin onu istememesine hatta yanına yaklaşmaması için mahkeme kararı çıkartmasına rağmen sevmeye nasıl devam eder? Her türlü hakarete rağmen neden onun çevresinde dolaşır, telefonlar açar, yollarına güller döker. Hatta aşkı için ölür ya da sevdiğini öldürür. İşte uzmanlar bu duruma “takıntılı aşk” adını veriyorlar ve takıntılı aşkları hastalık olarak değerlendiriyorlar. Sadece takıntılı aşklar değil, literatüre geçen birçok aşk hastalığı var ve aşk hastalıkları o kadar çok yaygınlaştı ki artık liselerde bile aşk cinayetleri işleniyor. Aşk vakaları ve cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfalarından manşetlere taşınıyor. \tUzmanlar, anlatılan bir duygu da olsa, aşkın, beynin fizyolojik, yapısal, işlevsel durumuna bağlı gelişen bir olgu olduğunu söylüyorlar. Uzmanlara göre, kişinin kopamadığı, karşısındaki kişi değil, kendi zihninde idealize ettiği kişidir. Kopamama nedeni de sevgi ihtiyacı, yalnız kalma endişesidir. Günümüzde diziler, şarkılar, filmler hep aşktan söz ediyor. Hatta liseliler arasında âşık olmayan ya da aşkı olmayanlar dışlanıyor. Bunun nedeni ise, gençlerin ailede görmediği sevgiyi dışarıda aramasıdır. \tOlamayacak bir aşkın peşinden koşmak ya da biten ilişkinin ardından terk edilme gerçeği ile yüzleşememek.Takıntılı aşkların tehlikeli girdabına yakalananlar, kendilerini sonu gelmeyen bir çıkmazın içerisinde buluveriyorlar. Eski sevgilisini bir türlü unutamayan ve takıntılı düşünceleri nedeniyle sonunda intihara kalkışan bir hanım, iki yıl boyunca gördüğü psikolojik tedavinin ardından geçmişte yaşadıklarını anlatırken içinden bir türlü çıkarıp atamadığı huzursuzluğu artık hissetmediğini doktorlarına ve yakın çevresine söylerken şunları anlatmıştır: Onu aklımdan bir türlü çıkaramıyordum. Kafamın içinde şeytanlar cirit atıyor; artık hiçbir zaman bana geri dönmeyeceğini fısıldıyorlardı. Onun bende bıraktığı izlerin ve beni çıldırtmasından korktuğum bu düşüncelerin tehlikeli olduğunun, tıpkı kangrenleşmiş bir organın vücudu zehirlediği gibi beynimi ve ruhumu sinsice çürüttüğünün farkındaydım. Biliyorum; bu halimle etrafımdakiler için de bir üzüntü kaynağı olmuş, hatta hissettiklerimi anlattığımda bana yönelen bakışların tuhaflaştığını acıma ve korku dolu bir hal aldığını fark etmiştim ama ayrılığımızın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen vazgeçemiyordum bir türlü onu düşünmekten. Hele ki kokusu aklımdan çıkmıyordu bir an bile. Takıntılı düşüncelere sahip olduğumu fark etsem de diğer bir yandan onu tekrar geri kazanacağıma emindim ve bunun için çabalamak zorunda olduğumu hissediyordum. Ondan başkası ile olmayı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Âşık olduğum adama ihanet edemezdim ne de olsa... Hayatıma başka bir erkeği dahil etmek bir kenara dursun; gündelik yaşamımı bile doğru dürüst yürütemez hale gelmiştim. Geceleri tek başıma oturup, saatlerce onu düşünüyor; birlikte geçirdiğimiz günleri hayal gücümde tekrar yaşatıyordum. Uykusuz geçen gecelerin ardından işe gitmekte zorlandığım için işten de çıkarılmıştım. Hiçbir uğraşım kalmamıştı; aslında bu durumdan çok da şikâyetçi değildim. Artık bütün vaktimi ona ayıracağım için içten içe mutluluk duyuyordum. Yakalandığımda hissedeceğim utancın korkusunu da bir kenara bırakmıştım artık; onu her gün adım adım izliyor, kimlerle neler yaptığını öğrenmeden duramıyordum. Görüştüğü kadınları da zaman zaman takip ediyor; onları kendimle kıyaslayarak kıskançlıkla karışık öfke duyuyordum ve sürekli acı çekiyordum. Tekrar onunla birlikte olmak için sahip olduğum her şeyi vermeye hazırdım. Kendimi değiştirebilir; olmamı istediği kadın olmak için bir saniye bile tereddüt etmezdim. Eskisi gibi hakaret etse, yapmadığını bırakmasa bile yeniden bana dönmesi için ne gerekiyorsa göze alırdım. Ne de olsa artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. \tBirbirlerine psikolojik veya fiziksel olarak zarar veren, ancak ayrılmayı bir türlü göze alamayan çiftler kendilerini bir aşk çıkmazı içerisinde buluyorlar. Ayrılan tarafı aklından bir türlü çıkaramayan terk edilen kişi, geride kalan olmayı bir türlü kabul edemiyor ve tekrar bir araya gelmeye dair takıntılı düşünceler geliştirmeye başlıyor. Aşık olduğu kişiyi aklından bir türlü çıkaramıyor; başkası ile yeni bir ilişkiye bağlanma düşüncesine tahammül bile edemiyor. Takıntılı aşk hastalığı zihnini ele geçirirken, tekrar bir araya gelseler bile bir türlü gerçekleşemeyecek olan mutlu bir ilişkinin hayalini kuruyor. \tTakıntılı aşk kavramını bir uzman doktorumuz şöyle açıklıyor: ‘ Takıntılı aşk kavramına aynı zamanda takıntılı aşk bağımlılığı ya da ilişki bağımlılığı da diyebiliriz. Tanım olarak takıntılı aşk; kişinin gerçek ya da ulaşılamayan (platonik) bir aşkı takıntı haline getirip bütün benliğini ona adaması, hayatını ona göre yönlendirmesi, çok yoğun duygular yaşaması fakat bu aşkın gitgide kişinin kendisine ve çevresindeki insanlara zarar vermeye başlaması, kişinin günlük hayattaki işlevselliğini azaltmasıdır. \tTakıntılı âşık yalnızca âşık olduğu kişinin onu mutlu ve tatmin edebileceğine inanır, onsuz bir hiç olduğunu düşünür ve kişi kendisi mutsuzken âşık olduğu kişinin de mutlu olmasını istemez. Aslında kişi kafasında bir illüzyon oluşturmuş ve âşık olduğu kişi için oluşturduğu anlama âşık olmuştur. Takıntı, sınırları aştığında tehlikeli sonuçlar da doğurabilir; âşık olunan kişiyi takip etme, şiddet uygulama, taciz, tecavüz, cinayet, kişinin intihar etmesi gibi. Takıntılı aşkın en önemli tetikleyicisinin kişinin âşık olduğu kişi tarafından reddedilmesi olduğu düşünülmektedir. Fiziksel veya duygusal yönden reddedilen kişi devamlı kendini kabul ettirmek ve erişebilmek için çabalamaktadır. \tTakıntılı aşkın ortaya çıkmasında çeşitli sebepler olduğu düşünülmektedir. Bunlardan en önemlisi, kişinin bebeklik çağında kendisine yeterince ilgi ve sevgi göstermeyen annesi (ya da ona bakan kişi) ile güvenli bir bağ oluşturamamasıdır. Bunu oluşturamamış çocuklar anneleri yanlarından her ayrıldığında ağlamak, korkmak, yoğun endişeye kapılmak, bazen tam tersi anneden uzaklaşmak gibi sağlıklı olmayan davranışlar gösterirler. Anne ya da çocuğa bakan kişi ile kurulamayan bu güvenli bağ kişinin gelecek romantik ilişkilerinde de aynı şekilde çaresizce bu ilgi ve sevgi arayışına girmesine neden olmakta ve uçlara gidilebilmektedir. Yine aynı şekilde çocuklukta yaşanmış ve çocuğun derin bir değersizlik hissetmesine neden olan olaylar, travmalar da ileride takıntılı aşk oluşturmasına neden olmaktadır. Ayrıca ailede madde bağımlılığı ya da alkolizm olmasının da takıntılı aşk için bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Kişinin hayatına bir anlam katamamış olması, kendini tatmin etmeyen bir iş hayatı veya sosyal çevreye sahip olması ve bununla beraber gelen sıkıntı ve anlamsızlık hissi de takıntılı aşkın nedenlerinden biridir. Ayrıca buna eşlik eden başarısızlık, düşük özgüven, kırılganlık ve zayıflık hissi kişide yoğun endişe oluşturmakta ve kişi bu endişeyi kafasında oluşturduğu aşka yönlendirerek; bu şekilde dışarı vurmaktadır. Bununla birlikte kişi kafasında oluşturduğu takıntılı aşk ile var oluşuna bir anlam katmakta ve önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünmektedir. Bu sebeple de aşk karşılıklı olmadığında yine de bunun peşinden umutsuzca gitmekte, kıskançlık krizlerine girmektedir.Takıntılı aşk yaşayan kişilerde görülen bir başka özellik de kendilerini çevrelerinden daha özel ya da farklı görme eğiliminde olmalarıdır. Genelde fark edilen bir başka gösterge de takıntılı olarak âşık olunan kişinin ulaşılamaz ya da eşit olmayan seviyede özelliklere sahip olmasıdır; evli olması, çok daha yaşlı ya da genç olması, farklı bir sosyal kesimden olması, çok uzakta olması ya da platonik olması gibi. Takıntılı aşıklarda genelde depresyon, davranış bozukluğu, bağımlı kişilik özellikleri, kaygı bozukluğu, takıntılı kişilik yapısı, bilişsel çarpıtmalar (olayları olduğundan farklı algılama, değerlendirme ve yorumlama eğilimi) , takıntılı aşk ile tetiklenmiş psikiyatrik hastalıklar (örneğin şizofreni) , madde bağımlılığı ve düşük hayat işlevselliği sıkça görülmektedir. Bu tür psikolojik problemlerle karşı karşıya kalan kişilerin, uzman desteği almaları gerekir.’ \tYazımın son bölümünü ise, aşk hastalıklarına ayırdım. Belli başlı aşk hastalıkları şunlardır:\nErotomanik aşklar: \n“Erotomanik tip, sanrısal bozukluk” denilen rahatsızlıkta kişi, çevresindeki herkesin, özellikle de âmirinin, patronunun ya da bir ünlünün kendisine hayran olduğunu düşünür, hatta aşkı olduğuna inanır. Paranoid aşklar:\n Aşırı şüpheci kişilerin sevdiklerine güvenmemesidir. Sürekli kıskançlık krizlerine girer. Size değil çevreye güvenemediği için böyle davrandığını söyler. Aslında onun kendine güveninde problem vardır. Böyle âşıklara karşı daima dürüst davranmak gerekiyor. Yoksa sevdiğine de kendisine de zarar verebilir. Antisosyal aşklar: \nTopluma ve insanlara zarar verirler. Ama bundan vicdan azabı duymazlar. Hırsızlar, kapkaççılar ve hatta ailelerine, kendilerine eziyet eden, alkol ve madde müptelası olan bu kişiler hiç kural tanımazlar. Dürtüsel davranışları ilk zamanlarda onun tutkulu bir âşık olduğunu düşündürebilir. Fakat antisosyal kişiler kolay kolay vicdan azabı duymadıkları için sevdiklerine zarar verir. Antisosyal erkekler genellikle bağımlı kadınlarla evlenirler. Çünkü tüm yaptıklarına ancak bağımlı kişilik yapısında birisi tahammül edebilir. Depresif aşklar: \nDepresif kişileri mutlu bir ifadeyle göremezsiniz. Belki de onların mutluluğu, mutsuzluktur. Zaten onlar aşkı adeta acı çekmek için yaşarlar. Depresif âşık sevdiğine hiç kavuşamayacağını ya da kavuşsa bile hiç mutlu olamayacağını düşünür. Depresif bir kişiyi sevenler, ona karşı sakin ve anlayışlı olmalıdır.Sağlığınız nasıl olursa olsun, öncelikle ruh sağlığınız iyi olsun.\nSelam ve sevgilerimle…Vecdi Murat SOYDAN\nAraştırmacı, Şair, Yazar\n13/07/2012 Isparta\n\n", "siir_uzunlugu": 1376 }
1,376
{ "siir": "Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 18 \n\n\nEn önemlisi de göçerlerin ilahi meslekleri bilen bu yetenekleriyle göçtükleri bir alan içindeki ham bir araziyi, bir tarla, bağ, bahçe haline getirip; araç gereçlerini hazırlayabilir olmanın uzmanlık kapasitesi içinde olmalarıydı. Bir kır denen yazıyı, yaban olan savanı; otlak alanı bağ, bahçe, tarla gibi mülk yapabilirlerdi. İkinci bir en önemli yan da böylesi donanımlı bu kişilerin El adaletine fikren iman bağlılığı içinde inanmış inşacılar olmalarıydı. El tasarruflu özel mülkiyetçi söylem içinde; El söylemli vaatler, hayli albenili söylemlerdi. Bu söylemler içinde ittifakı zenginlik kaynakları üzerindeki bir hesapla çalışmadan takdirle mal mülk sahibi olunacağının telkinleri, vardı. Telkin edilenlerle kavranır olan şey; El vaatli rızk verme kavramı üzerindeki sahiplik içinde kazanılacak, muktedirlikti. Ön ittifak içinde kovulup göçenler bu muktedirliğin cazibesini kendi üzerine yansıtmanın büyüsüne kapılmış olan kişilerden oluşmaydı. Bu tür manaya iman (ahdi kavil-sözleşme- bağlılık yemini) etmiş kişilerdi. Yani kendi emekleri ile ortaya koyacakları mülkü, bu telkinlerden bekler olmanın kolaycılığı nedenle kolektifin mülkünü El’in mülkü saymaya, çoktan yatkındılar. Eğriyi gözetiyorlardı ki, El terazisine göre doğrultunlardı. Bu eğrilik El adaletiyle mülke temel olsun ki bu temele göre hırsızlıklar, kötülükler cezalandırılma ve caydırıcın, oluşunlardı. Bu iştah açıcılıkla El mülkü saydıkları ön ittifaklı kamusal zenginliğe sorgusuz sualsiz emek güçlerini sunacaklardı. Yani köle emekleri, mülk ve mülk hakkıydı. Emekler kulluk ödevi ile bu emek ürünleriyle birlikte bu iştahla El’indi. Ve dolaysıyla da El sözcüsü olanlarındı.Mülk, El’indi. El, mülkü olduğu için konuşuyordu. Ve El mülk sahibi olduğu için de sizin sahibiniz olan SAHİPTİ: . O halde El tarafından kendilerine mal-mülk verilen mülk sahipleri de; bu nedenle hem sizin sahibinizdi. Hem de mülk sahipleri El gibi El’in ağzında konuşuyordular.Telkin olanın hayallerine kapılmakla inanmış olanlar; bu inanıcılarıyla, El sözcülerinin sömürü iğfaline uğramış; yapı süreçleri ortaya çıktı. Geriye bu yapı sürecinin, sözcüler eliyle; salgın bir virüs hareketine dönüşüp, yayılması kalıyordu.Tüm Dünya giderek bu tarz El yapılı virüs salgını içinde kasılıp kavrulmanın; köleci sisteme icazetle olan imparatorluk oluşumlarının elinde olacaktı. Bu yapılar; bağ, bahçe, tarla, avadanlık kılınmış ortak mülkiyetli ölü emeklerin; El takdiri üzerinde sahipleriydiler. \nEl’in nasipçe kıldığı Gılgamış, Dumuzi, Hamurabba, Nemrut, Abraham, Sargon gibi söyletilen El icazetli genel sahiplikler; bu sahipliğin hükmüne bağıt olmanın El mührü olan kişileriyle; bu kişiler El sözcüsü kişilerin mutlak hükmü sayıldı.İster istemez bu som bencillik üzerine olan çağrıya uyup gelen vaat ve biat içindeki kişiler, öğrendikleri yeteneklerini El mülkü içine sunup; emek gücünü El’in malına mülküne sarf etmekle, El’i zengin edip sömürülecektiler. Sömürülenin kendisi de umut beklentisi içinde vaat kâr olacaktılar.Kâfirler toprak ekip biçen, ekici, tarımcı tahıl üretimi yapan gruplardı. Tohumun üzerini toprakla örtüp; tohumu toprakla gizlemelerinden ötürü bu çiftçi gruba tohumun üzerini örten; örtüp gizleyen anlamına kâfirler denirdi. İyi de El inançlı imancılar niçin kâfirleri özel bir atıfla anıyordular? Kâfirler El takdirine karşı çıkıp tınmamakla El’in mana gücünün yok sayıp El iradesinin üzerini; tıpkı bir tohumun üzerini örter gibi örtmüş oluyorlardı. Sömürüyü meşrulaşan Ele göre ekici kâfirler; El ittifaklı tevhidi çağrıya katılmamalarıyla; ekiciler El takdiri olan gerçeğin, üzerini örtüyorlardı (kâfir oluyorlardı)!Kâfirler El takdirini görmezden geliyorlardı. Yani kâfirlik en eski totem mesleklerinden biriydi üstelik kâfirler kendi ortak emeklerine sahip çıkıyordu. Kâfirler ortak emeklerini El kaptırmamakla birlikte bunu El’in seçilmiş kullarına verilmesine razı olmayıp, direniyor olmalıydılar. Hâlbuki El’in kendisi ön ittifaklı ilah ortaklaşmalı iradeyi ve kâfirlerin emek güçlerini yok saymasıyla El; kendisinden önceki gerçeğinin üstünü örtmekle; kendisi kâfir oluş aynı olan işini yapıyordu. Tabii ki El müminleri, bu geçmiş süreci bilmediklerinden; ekicilere, ekicilerin sırf El karşıtı olmalarını kâfirlik olmakla söylediler. Kâfir emekli tarımcıları, kendi sözcük kullanımlarının anlamı îçinde yeriyordular.El imanlı anlayışın ilk mücadelesi içinde direnen gruplar, tarımcı olan tohum ekici kâfirlerdi. El, ilahi dönem içindeki tüm mücadelesini mesleği kâfir olan gruba karşı, vermişti. Kutsal metinlerin kâfirleri bu denli aşağılamayla anması bundandı. Bu tarz yergice anma içinde olmaları, bu ilk büyük anı mücadelesi içine yapılan bir göndermeydi aslında. Daha sonraki eylemli sürecin içinde bir El erki olan monark, kendi çevresindeki diğer El erki olan bay erkleri dediğimiz monarklar üzerine doğru bir egemenlik ihracına başladılar. Diğer El takdirli monark (lugal) egemenler de, istilacı El’in egemenliğini tanımıyorlardı. Bu nedenle istilacılara direniyorlardı. İlah egemenliğini tanımayan El’ler, şimdi de kendi gibi El olanların üzerine kendilerinin El olma ihraçlarının (Tagutluklarının) iradesini tanımayacaktılar.İşte böylesi süreç aşamaları içinde bir El diğer El’in egemenlik takdirini tanımayıp; onu yok sayıp; onları da kendi El egemenliğinin hükmü altına almak istiyordu. Bu hareket hem diğer El egemenliğinin üzerini örtücü kâfir bir hareketti. Hem de karşı El ve El yanlıları, tıpkı eski tohum ekip, tohumun üzerini örtüp; tohumu gizleyen meslek erbabı ekici kâfirler gibi ihraççılarına direnmekle egemenliklerini kaptırmak istemeyenler de, birer kâfirlik içinde olmanı, gibiydiler. O halde istilacı tekelci olan El’e karşı direnç koyan her El hareketi bir kâfir hareketi olmakla, yapılanlar yine bir kâfirlikti. El, oluşa gelen süreci ne kadar kâfirlik olurla görürse görsün; süreç bir tez-anti tez oluşuyla veya sentez ve ayrışma oluruyla doğal yasalar çerçevesinde değişip dönüşerek gelişiyordu.Egemenlik ihraç eden El ile egemenlik ihracına direnen El, ilk Elden oluşan El’diler. Bu nedenle bir El diğer bir El’e; ilk takdirde bulunan mana El gibi olmayı yani, El gibi olmanın (Tagut olmanın) iddiasında bulunması oluyordu. Yine de buna rağmen El ve El’e iman edenler; kâfirleri ve kâfirlerin El takdirine karşı çıkışlarını dillerine dolamışlardı. Kâfirleri kötülüyorlardı. Kâfirler El takdirini tanımıyor olmalıydılar. Kafirler yılın büyük bölümünü emek zoruyla; yağmurda, yaşta; sıcakta soğukta çalışıp hasat eden insanlardı. Bu nedenle kâfirler emeğine, iradesine sahip çıkanlardı. Elbet çobanlar da yağmurda, yaşta; sıcakta-soğukta oluyorlardı. Çoban sık sık oturup dinlenebiliyordu. Çoban kaval çalacak vakit buluyordu. Yine çoban sakin sakin düşünmeye zaman ayırabiliyordu. Oysa kâfirler çalışmada arta kalan zamanda kendi koşum hayvanını da kendi doyurmak zorundaydı. Kâfir meslek, çift sürdüğü araç gerecin bakım onarımını yapıyordu. Alt süreçlere organize olmuştu. Çoban gibi süreçlere değişmezlik gözüyle yalın bakmıyordu. Tarlayı sürüyordu. Tohum ekiyordu. Tohumun üzerini itina ile örtüyordu. Tarlayı suluyordu. Tarladaki yabani otları ayıklıyordu. Ürünü hasat ediyordu. Hasadı eve taşıyor. Ürünü değirmende ya da taşla öğütüyordu. Bunların her biri her bir ayrı süreçler olmasına rağmen tohum gizleyici kâfirler üzerinde bitişik süreçler olmakla yorucu ve uzun erimli süreçlerdi. Karşı gelme dirençleri de bu nedence, adaletleydi.Tarihin bilinci unutmaz olmakla; kesikli sürekli seçme ayıklamalarıyla; değişme, dönüşme, birikme üzerinedir. Bilmezi olan; unutan; unutturulan insan bilinciydi. Toplumun hafızası da tarihi hafıza olmakla kesikli sürekli unutmayan hafızadır.10.05.2017\n\n", "siir_uzunlugu": 1006 }
1,006
{ "siir": "Millî Eğitim Vakfı Şiiri \n\n\nBir vakıf ki hizmette eğitim bilinciyle,\nAydınlığa temeldir fikri düşüncesiyle…Millî Eğitim Vakfı, manevi duygularla,\nTertemiz niyetlerle, toplanan yardımlarla…Esirgenmez eğitim Rab emridir öğretim,\nŞefkatli yüreklerle vakfım, en büyük sevgim…Okul, bina yaptırır öğrenciyi destekler,\nKütüphane açtırır, cehaleti yok eder…Hep destekleyeceğim maddî, manevî yönden,\nSorumlulukların var eğitim öğretimden…(2012)\n\n", "siir_uzunlugu": 49 }
49
{ "siir": "Aramadın 2 \n\n\nGökyüzü kızıllandı iyice\nKana bulanmışçasına kızaran güneş\nYok oldu yavaşça\nYine battı güneş aşkımın üzerine\nBugünde aramadın...\nUnutulmak korkusu sardı benliğimi\nBir sonuçsuz bekleme daha son buldu\nBir akşamüstü daha gözlerim doldu\nÖzleminle ezilip parçalanan yüreğim\nBir darbe daha yedi en ağırından\nBugünde aramadın birtanem\nBirgün daha adeta on yıl götürdü hayatımdan\nBirgün sonunda daha umutlarım yok oldu\nBir akşam daha geldi\nBirgün sonraki beklemenin korkusunu duyarak\nEndişe çığı daha da büyüdü\nBirbirine karıştı merak, korku, kızgınlık, kırgınlık\nYine anımsamadın birtanem\nBugünde unuttun beni\nBugünde aramadın sevgilim...(26 Temmuz 1993 Pazartesi / Başkent)\n\n", "siir_uzunlugu": 94 }
94
{ "siir": "*Sen Gül... \n\n\nŞikayet etse de yürek\nEzbere bildi acıyı. baktı gülerek\nBirgün dinecek, bitecek elbet\nNe ektiyse yürek, onu biçecek.\nEn kötü günün sana olsun düğün\nMutlu ol ! ! ! sevgiyle dolsun ömrün....\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Mustafa Onmaz (ağıt) \n\n\nDüğün mü yapıyon Döne? \nHemi baba hemi ana,\nAdnan’a düğün mü kurdun? \nEline yaktın mı kına? Kurban olayım yoluna,\nToplandı oba eline,\nOkuntu mu almadın mı? \nSen takıyon geline? Dolandım mezara vardım\nGelinine baksın diye\nBoynu bükük düğün yaptım\nSen yanımda yoksun diyeKurban olayım eşime\nAcele eder işine\nKızları baş göz edersem\nBende gelirim peşine.Atasever ağıt yazar\nYetimlerim ağlar gezer\nYeter gayri dayı oğlu\nDöne kızın derdi azar.\n\n", "siir_uzunlugu": 71 }
71
{ "siir": "G ö ç \n\n\nG urbetellerindeki Ö mürboyu Ç ileler.\nÖ nüne katmış sürer, entrikalar hileler.\nÇ aresiz kalmayanlar, göçü nerden bileler.G öç yolları uzadı, sınır hudut kalmadı.\nÖ zlemin acısı zor, zehire benzer tadı.\nÇ aresizlik deyil mi? göçün bir başka adı.G urbeti göçene sor, nerden bilsin sıladar.\nÖ lümden hiç korkmadım, göçten korktuğum kadar.\nÇ ar-naçar herkes bir gün, dünyadan göçü tadar.Adem babadan kaldı göç insanlara miras.\nİlk vatandan kopardı küçücük bir ihtiras.O takdiri-İlah'i göç değil sürgün idi.\nHem yerden, hem de yardan olduğu bir gün idi.Yankılardan başka hiç duyan yoktu sesini.\nGörmedi kimse daha gurbetin böylesini.Öyle ki Adem ata, ölümü vuslat bildi.\nBize de ölüm denen göç veraset edildi.Geliş bir göç, gidiş göç. denk çözer denk bağlarız.\nOndandır bu dünyaya ilk gelişte ağlatız.Huzur bulunan tek yer; cennet ana kucağı.\nSarar benliğimizi sonra baba ocağı.Kaynaşarak büyürsün, çevren ile, yörenle.\nOrda bütünleşirsin, adetinle, törenle.Yeniden bir ruh verir sana ekmeği, suyu.\nİnsan eğitilse de, yuvadan alır huyu.Vatan; ilk muhabbeti, sevgiyi taddığın yer.\nEvim, ocağım diye huzurla yattığın yer.Belendiğin bu toprak artık sana yurdolur.\nKader ayırsa birgün, yureğine derdolur.Hayatın gerçekleri yakandan tutar bir bir.\nGurbetten doğan umut, ilk darbeyi indirir.Bazan bir lokma ekmek, koca bir günü mutlar.\nÇare bittiği yerde, başlar yeni umutlar.İlk ayrılış, dünyaya ilk geldiğin gibidir.\nNe hiç hayal ettiğin, ne bildiğin gibidir.Apayrı bir dünyada, başka bir yaşam sanki.\nKaraya vurmuş balık gibi halin o anki.Ati ne hazırlryor, düşünülmez, bilinmez.\nGöçerlik gönüllerden ömür boyu silinmez.Sanki başka bir dünya, uymaya zorlanırsın.\nBebekken ağlamıştın, bu sefer arlanırsın.Bir gün dönüş hayali, katlandırır bir süre.\nÖyle zaman olur ki, dar gelir bu yer küre.Beynin kabına sığmaz, zonklatır şakakları.\nSıkar, ufalar seni, gurbetin sokakları.İçinde hep bir sızı duyarsın ince ince.\nBuğulanır gözlerin yurt aklına gelince.Sıla bahcelerinin dört mevsim gülü solmaz.\nEkmeği mis kokulu, aşına doyum olmaz.Rüyaların her gece yaşatır o çağları,\nSusadıkca özlersin, kırk pınarlı dağları.Yağmuru toprak kokar, güneşi sım sıcaktır.\nÖlürsen mezar yerin yalnız sılanda haktır.Çözemezsin sılayı özleten bu sırları,\nGül bahcesi görünür kupkuru bozkırları.Dönersin sılana ya, yokluk hep seni kollar.\nNe zaman dara düşsen, gurbete düşer yollar.Gurbet yolculukları, göçün başlangıcıdır.\nDışı elma şekeri, içi sert ve acıdır.En sonunda yabanı, kendine yurt edersin.\nBir yabandan yabana artık kolay gidersin.Göçe bir başladın mı, bellolmaz konak yeri.\nGöç; tek yönlü bir yoldur, onda dönülmez geri.Dönüşe ferman yoktur, ne kadar özlesen de.\nHep gariplik duyarsın, ellerden gizlesen de.Son deminde her gönül sıla toprağı özler.\nYabanda kalanlarda; hep açık gider gözlerİnsan doğduğu yerde, yurdunda kalsa çok mu? \nŞu medeni dünyada göçe dur diyen yok mu? Gurbet ellerindeki ömür boyu çileler,\nAhrete göçmedikce, göçerde bitmez keder.Gezeğenlere yol var, hayretle gözlüyorum.\nKorkarım baş döndüren bu müthiş aşamadan.\nNasıl olsa mukadder, son göçü özlüyorum.\nBu dünya'da bir daha, başka göç yaşamadan.\n\n", "siir_uzunlugu": 439 }
439
{ "siir": "Bir Gençlik Bekliyoruz. \n\n\nHer zaman ve mekânda, gücünü Hak’tan alan\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.\nSiyâsi ferâsetle, resmi doğru okuyan\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Hafif bir sarsıntıda, dâvâsından kopmayan\nHakk ortada dururken, puta/muta tapmayan\nKur’an’a tam sarılan, sağa/sola sapmayan\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Dünden beri herkese, gösterdin doğru yolu\nHer yönden güçlü ol ki, kimse bükmesin kolu\nElinde bilgisayar, ilim, irfanla dolu\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Üzerinde hırkası, bürdesi Kâbe olan\nÇölde, dağda, bayırda, ibresi Kâbe olan\nDoğu/Batı değil de, kıblesi Kâbe olan\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Çınar ağacı gibi, dallı, budaklı, köklü\nAt üstünden inmedi, çizme giydi körüklü\nO ecdâdın yolunda, şefkât, merhamet yüklü\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Gül yazmalı ninenle, aksakallı ol deden\nDünden beri bu böyle, oldular nefsi güden\nEmirlere yapışıp, harama isyan eden\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz.Olan tüm bâtılları, elin tersiye iten\nYalan, yanlış ne varsa, birer birer düzelten\nAdâletten şaşmayan, hak/hukuku gözeten\nHem çağdaş, hem de dindar, bir gençlik bekliyoruz…\n\n", "siir_uzunlugu": 177 }
177
{ "siir": "Duydum ki gidiyormuşsun bu hafta \n\n\nDuydum ki gidiyormuşsun bu hafta\nBiletin alınmış Beydağ’ında ön tarafta\nArkanda ağlayanın var gözyaşı döker\nHasretisin dayanamaz yüreğini sökerAl O yüreği de götür O sensiz duramaz\nAhı tutar seni yolun sonuna varamaz\nHasreti sin sen sana hasret bekler\nSen keyfinde O ardında gözyaşı dökerYetmez mi döktürdüğün gözyaşı\nBitirmez misin bu hasret savaşı\nO sevda senin için deler dağı taşı \nO sana sevdalı verir uğruna o başı\n\n", "siir_uzunlugu": 71 }
71
{ "siir": "A A Yazıları EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR Cami Merkezli Toplum ve Cami Merkezli Eğitim \n\n\nEĞİTİM ÜZERİNE YAZILARCami Merkezli Toplum ve Cami Merkezli Eğitim İslam’ın ilk emri OKU. Bu emir gereği İslam okumaya büyük önem veriyor. Okuma yanında tefekkür de büyük önem taşıyor.\nO halde bakalım. Eğitim ne kadar önemli. Allah’ın Resulü esirleri sahabeye öğretim karşılığı serbest bırakıyor. İlk ve ne büyük eğitici Allah. Rab isim ve sıfatı bunun göstergesi. Beni rabbim eğitti ve ne güzel eğitti buyuruyor peygamber. Ondan sonra en büyük eğitici Allah’ın Resulü. O da mescidde kurduğu eğitim müessesiyle başlıyor işe. Bu medresenin adı Suffe. Suffe Ashabı seçkinler. İlk eğitim onlara. Osmanlıdaki Enderun misali. Sonra halka halka diğer Ashab. Mesciddeki sırayla önce erkekler, sonra kadınlar ve sonra çocukların eğitimi.\nBu eğitimde baskı yok. Hoşgörü var. Bu eğitimde yarış var. Güzel bir yarış. Bu eğitim maddi değil manevi. Bu eğitim laik değil dini. Eğitim Cami merkezli. Eğitimci Peygamberden başlayarak herkes bir sonrakine Asahb-ı Suffe ve diğerleri. Hz Aişe kadınların öğretmeni.\nBu eğitm sistemi Hulefa-i Raşidin döneminde de böyle devam eder. Fethedilen yeni yerlerde kurulan Mescitler ibadet yanında ilim merkezi. ilim ve eğitim. İslam toplumu cami etrafında şekillenir. Mescitler artık cami olur. Toplama yeri. Camiler külliyelere dönüşür. Toplumun eğitim ve ibadet başta olmak üzere bütün işleri orada görülür.\nKülliyelerde şifahaneler, kütüphaneler, tekkeler, sübyan mektepleri ve diğer üst eğitim kurumları olan medreseler yer alır. Hatta maddi temizlik için hamamlar, tuvaletler, şadırvanlar, aşhaneler. Toplumun tüm gereksinimleri başta eğitim olmak üzere orada karşılanır.\nYapılması gereken ilk iş budur. O günün sübyan mektepleri olan ana okulları cami külliyelerinin bünyesine alınmalı, eğitime manevi bir içerik kazandırmalıdır. Daha sonra sırasıyla orta ve yüksek eğitim bu külliyelere kazandırılarak eğitim laiklik adına dinsizleştirilmekten kurtarılacak, okullar terörün, ahlaksızlığın merkezi olmaktan çıkarılarak ilim, irfan ve ahlakın odak noktası haline gelecektir.\nTanzimata kadar gelen medrese eğitimi gerileme döneminde dünyevi ilimlerin kaldırılması, beşik ulemalıgı zihniyet ve sisteminin getirilmesiyle yozlaştırılmış, ilim yerine cehaletin, ahlak yerine ahlaksızlığın, çalışma yerine miskinlik ve tembelliğin merkezi haline getirilmiştir.\nBu durumu fark eden Abdülhamit karşısına alamadığı bu büyük kütleye rağmen eğitimi yeni düzen mektepler halinde canlandırmaya çalışmıştır. Ancak bu mektepler medreselerin cami etrafında şekillenmesine karşın cmi dışı kalmış ve başka kaynak bulamadığı için batı kaynaklı olmuştur. Mektebi sultani adıyla kurulan Galatasaray Lisesi Batılaşmamızın kapısını aralamış ardınca gelen kurumlar da bunu sistemleştirmiştir.\nBatının güdümünde kurulan bu okullar batıya köle müstağripler yetiştirmiş, onlar da bu ülke insanını aşağılık kompleksi zavallılar güruhu haline getirmeye çabalamıştır. En ufak köyümüze kadar nufüz eden bu ajanlar halkın dini duygularına savaş açarak onları batıya hayran, kölele ruhlu kişiler haline getirmeye çabalamışlardır.\nÖnce Kemalizm adı altında putçuluk ruhlara enjekte edilmeye çalışılmış, ardından Allahsızlık propoğandasıyla değerler sistemimiz yok edilmiştir. Ardından sökün eden izmler vasıtasıyla toplumun her kesimi, teslim alınmaya çalışılmıştır. Komünizm, kapitalizm, pozitivizm vs. din yerine müspet bilim konulmuş, din ahlakı yerine felsefi ahlak ikame edilmiştir.\nToplum camilerden koparılmış, yeni merkezlere kanalize edilmiştir. Kıraathaneler kahvehanelere, kahvehaneler kumarhanelere dönüştürülmüş, halk içki ve kumara yönlendirilmiş, devlet eliyle içki üretimi ve satışı yapılarak içki tüketimi ve devlet eliyle teşvik edilerek kumar yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Spor yerine futbol taraftarlığı özendirilmiş, moda adı altında kadınlar çıplaklığa yöneltilmiş, erkekler de cinsellikleri kamçılanarak hayvan sürüsü haline getirilmeye çalışılmıştır.\nOkullar eğitim yerine anarşi ve terörün merkezi haline getirilmiş, toplum bu şekilde manuple edilerek sömürülmeye çalışılmıştır. Diskotekler açılmış barlar yaygınlaştırılmış, sinema, tiyatro ve müzikle halk uyutulmaya çalışılmıştır. En son tv ve internet yoluyla her türlü şer faaliyetler yaygınlaştırılarak toplum kıskıvrak yakalanmıştır. Ayrıca yaygınlaştırılan uyuşturucu ile toplumun beli tamamen kırılmaya çalışılmıştır.\nBütün bunların tek çaresi medeniyetimizin altın çağlarına dönerek eğitim kurumlarımızı cami merkezli olarak yeniden dizayn etmektir.,\nAhmet KEMAL\n\n", "siir_uzunlugu": 580 }
580
{ "siir": "Türkiye Seninle Gurur Duyuyor \n\n\nEvlatları vardır her biri acar\nBüyük şirketlerle iş yeri açar\nAltında uçağı göklerde uçar\nTürkiye seninle gurur duyuyor.Birisi kuyumcu, biri gemici\nEskiye bakmazlar hepsi yenici\nHiç birinde yoktur toplum bilinci\nTürkiye seninle gurur duyuyorEhliyet yok vurur yaya öldürür\nCeza almaz ama ocak söndürür\nCahil halkı Allah ile kandırır\nTürkiye seninle gurur duyuyor.Ata bindi yere vurdu onu at\nArazi, arsalar villalar kat kat\nOrayı burayı özelleştir sat\nTürkiye seninle gurur duyuyorAnkara’da kömür Tunceli dolap\nSadaka düzeltmez haller çok harap\nİşçinin başına örüyor çorap\nTürkiye seninle gurur duyuyorCoşkun kalemiyle alkış tutuyor\nBir bakraç mayayı göle katıyor\nYalancının mumu söndü bitiyor\nTürkiye seninle gurur duyuyor. 04.03.2009-Sancaktepe-İstanbul\n\n", "siir_uzunlugu": 107 }
107
{ "siir": "Hatıra Var \n\n\nUnutmak mümkün mü sevgilim seni\nHer şarkıda senden bir hatıra var\nKaçsam da buluyor anılar beni\nHer köşede senden bir hatıra varBurası seninle görüştüğüm yer\nİlk defa el ele tutuştuğum yer\nNe zaman otursam aklıma eser\nHer masada senden bir hatıra varKolunda yapancı eller olunca\nÖldü derim seni biri sorunca\nUnuturum sanmıştım sarhoş olunca\nHer kadehte senden bir hatıra varYaktığın ateşi söndürüp gittin\nGönlümü mecnuna döndürüp gittin\nİçimdeki seni öldürüp gittin\nHer mezarda senden bir hatıra var\n\n", "siir_uzunlugu": 79 }
79
{ "siir": "Bence Aşk \n\n\nBence Aşk Bence aşk, solması bir çiçeğin bir güneşin altında, \nBence aşk, savunmasız bir çocuk sokak ortasında, \nBence aşk, bitmez bir hasret şubat soğuklarında, \nBence aşk, masmavi bir gökyüzü bir kadının gözlerinde, Bence aşk, şımartılmış bir deli, olabildiğince azgın, \nBence aşk, bir kum tanesinin ayrılması çölden rüzgarla, Bence aşk, tükenmez bir dileyiş olmayacak rüyaya, \nBence aşk, unutmayış sevgiliyi her ne olursa, \nBence aşk, pırıl pırıl bir gökyüzü fırtınalar ortasında, \nBence aşk, bir akış gümrah, arzulu, çılgın \nBence aşk, bir alevden yapılma ziya karanlık ortasında, Bence aşk, güneşin doğuşu gecenin en sonunda, \nBence aşk, tek gerçek bu yalan yeryüzünde var olan. \nBence aşk.\n\n", "siir_uzunlugu": 104 }
104
{ "siir": "Hasret II \n\n\nDostlar beni götürün\nSonsuzluk ülkesine.\nYalvarsam yana yana\nYüceler yücesine.Karanlığı çıkarıp\nAtsam deniz dibine.\nAydınlığın sarılsam,\nSımsıcak bileğine.Susadım busuzluğa\nSusadım hasretine.\nKavuşmak istiyorum,\nHakikat çeşmesine.Bela kabında pişmek\nSarılmak şiltesine.\nOrtak olayım artık,\nYunus'un çilesine.İçimde bir yöneliş\nSonsuzluk bestesine.\nGitsem artık diyorum\nÖteler ötesine.\n\n", "siir_uzunlugu": 45 }
45
{ "siir": "Arzum Diye Feryat Eder \n\n\nİstanbul oldu kazan ben oldum kepçe\nGece gündüz demeden ararım her dem \nDizlerimde hal kalmadı yorgun gözlerim\nAl yanaklı bal dudaklı sevgilim benim Arzum diye feryat eder bu gönlüm benim\nŞu dağlarda yankılandı yürek seslerim \nMelekler kızkandı seni esmer güzelim\nNe olur bir selam yolla semer dilberimSırma saclım kalem kaşlım esmer dilberim\nBoncuk gözlü şirin sözlü esmer güzelim\nSaclarına güller takan yar ben olayim\nKız aşkında verem oldum gel gür halimiArzum diye feryat eder bu gönlüm benim\nŞu dağlarda yankılandı yürek seslerim \nMelekler kızkandı seni esmer güzelim\nNe olur bir selam yolla semer dilberimÖlümüne sevdim seni kıymet bilmedin\nMecnun bile leylayı böyle sevmedi\nBenim gibi yanan kerem külle dönmedi\nKız aşkında feryat gibi dağları deldimArzum diye feryat eder bu gönlüm benim\nŞu dağlarda yankılandı yürek seslerim \nMelekler kızkandı seni esmer güzelim\nNe olur bir selam yolla semer dilberim\n\n", "siir_uzunlugu": 142 }
142
{ "siir": "Ben Seni İstiyorum \n\n\nGece gündüz fark etmez, günün her saatinde\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsun\nSabahın seherinde, gün batımı vaktinde\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsunSen gelince aklıma gözlerim hep hülyada\nUykuda olsam bile gördüğüm her rüyada\nDileğimi sorsalar şu geçici dünyada\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsunEttiğim dualarda hep seni anmaktayım\nYapayalnız kalmışım ıssız bir sokaktayım\nVallahi çok beterim, çok kötü yanmaktayım\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsunAnla işte halimi, anla ne olursun sen\nNasıl senle doluyum bunu bir bilebilsen\nİstemem bu hayatı kaderimde değilsen\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsunİntizar ederim bak, başka eller sararsa\nGözlerin gözlerimden başkasını ararsa\nBu yüreğim taş olsun senden başkası varsa\nBen seni istiyorum sen kimi istiyorsun\n\n", "siir_uzunlugu": 115 }
115
{ "siir": "Hasret Bahçesi \n\n\nGözyaşlarım yağmur damlaları gibi \nBirer birer dökülürken hasret bahçeme \nBen hasret tepesine çıkıp rüzgarlardan \nSenden bir haber getirmesini istedim\nHer seher vakti esen seher yelinden \nSenin kokunu getirmesini diledim olmadı \nBulutlar sağanak yağmurları getirdi \nYağan her yağmurla birlikte \nSoldu bahçemdeki tüm sevda gülleri\nEsen her hasret rüzgarından \nSenin buğulu sesini diledim \nOnlar beni dinlemedi her defasında \nKar taneleriyle yüklü bulutlar \nÇöktü hasret bahçemin üzerine\nYağan her karla birlikte \nBirikti hasret tepesinde kar topları \nBir çığ olup düştüler \nHasret ağacının umut dallarına \nHer ilkbahar öncesinde\nYine bulutları kovalıyor rüzgarlar \nÖmrüm tükeniyor her bahar gelişinde \nBir ateş çemberi sarıyor gözlerimi \nSulu sepken yağarken karlar \nGeriye dönüp bakıyorum \nArkamda kar fırtınaları\n\n", "siir_uzunlugu": 110 }
110
{ "siir": "Yalanlar Üstüne \n\n\nMutluluğu anlık bitirilmiş zamanlarda yaşamış körpe çocuklardık biz İlkokul sıralarında silgi kokularıyla yaşamıştık ilk kaydadeğer hoş kafamızıSıcak öğretmen tokatlarıyla ısınmış Kışı en çıplak halimizle güleryüzlü karşılamaya mecbur bırakılmıştık Düş diye uykularımıza yüksek uçurumlardan paraşütsüz atlamanın hazzı sıkıştırılmış Hayal müzayedesinde en değersiz resimler bize düş diye satılmıştıŞimdi iyi zamanların üstesinden gelen hatıralar kanatır benliğimiziSuskunluk en ağır cevaptır geçmiş kirli zamanaVe kayıtsız kaldığımız her söz benliğimize birer intikam çığlığı... \n\n", "siir_uzunlugu": 69 }
69
{ "siir": "Cesaret \n\n\nilk adımlarıyla yuvarlanan küçük bebek; \nikinci adımını atmaya cesaret edecek. \nüçüncüsünde yürüyecek. \nilkokula başlayan küçük kız hadi, sende \nkorkma! Koş okuluna cesaretle, \nGülümseyerek gir sınıfına. \nBakın! şu ilk aşkını yaşayan çılgın çocuğa, \nHadi biraz cesaret; \nanlat sevgini, içinden geldiği gibi ona.\nya sen evliliği düşüneen genç adam! \nasıl cesaret senin işin bu zamanda.\ngirebilicek misin evlilik sokağına? \nson olarak; \ncesaret etmeye, cesret edmeyenler:\ne hadi gayret, birazcık cesaret! ..\n\n", "siir_uzunlugu": 70 }
70
{ "siir": "Görmeye Geldim \n\n\nİstiyorum ki: Sana giden yolda ne şosa,\nNe ufacık bir geçit, ne açılmış iz olsa:\nSade sarp yalçın olsa ve sade dimdik kaya,\nAvuçlarım dizlerim koyulup kanamaya; \nKanımla kayalara destanını yazarak\n- Bahtım siyah olmadan, göğsüm kızıl, alnım ak; \nParıltılı gözlerim, yıldız olacak gibi\nÇıksam sana kaleye çekilen bayrak gibi...\nNe anam var gözümde, ne babam, ne sevgilim:\nŞimdi ben senden başka hiç kimsenin değilim; \nDere olsam ardından çağlasam, aksam gitsem; \nKartal olsam köşkünü her akşam tavaf etsem; \nRüzgâr olsam, okşasam saçını bir yâr gibi; \nArz olsam, kucaklasam seni bu diyar gibi; \nŞimşek olsam adını göğe yazsam muttasıl...Patlayan fırtınaya göğüs gererse nasıl\nGemiler imdat diye koy araya araya\nBen de öyle kendimi dar attım Ankara'ya\nKoparak bir çığ gibi yurdumun bir dağından,\nÜlküyü içmek için Ankara kaynağından,\nYüzünü görmek için yakından bir saniye...\nYollarda yıldızlara daldım gözlerin diye,\nKılıcın kesti sandım ufka düşen güneşi\nBir kesik baş halinde kan olurken ateşi,\nBaşın göründü sandım gün doğarken yollarda\nSeni mecliste sandım sel çağlarken bir yarda\nYapayalnız yollarda sandım çakınca şimşek; \nParmağın yeni bir yol gösterdi gürleyerek\nDinlemeyi bilmeden yürüdüm günlerce ben,\nHasretinden hız aldım koştum gündüz gece ben.Bu şehrin havasının içime sindirmeye:\nSenin nefes kattığın bu aziz hava diye.\nGeldim, sordum: Nerde O? gösterdiler yerini,\nKıskançlık gösteriyor, sade, sevgilerini,\nGeleli günler oldu, hep hasret ateşinde,\nGünlerdir göremedim, koşuyorum peşinde,\nBir gün olsun yakından görünmezsen sen bana,\nHedef Akdeniz! gibi düşeceğim arkana,\nÖyle ki hain sanıp vuracaklar bir gün de,\nÇırpınırken kuş gibi kalbim senin önünde..\nVuslat malolmaz sade kana ve gözyaşına\nBak yemin ediyorum gençliğimin başına\n- Bir çetin ısrar varsa darılma bu sözüme -\nGöreyim, ondan sonra mil çeksinler gözüme:\nGür sesimde adın var, kör gözlerime de dol,\nGönlümün, gözlerimin ilk ve son ışığı ol...Neye benden uzaksın, bir başka ırkın gibi? \nGönlüm bir hançer gibi, hasretin bir kın gibi\nSıyrılmalı bu hançer paslandıran bu kından,\nBir kere görün bana yakından, çok yakından\nBilmiyorum; Riya ne, hulus ne, ihtiram ne? \nDoğrudan doğruya ben dönüp senin Kâbe'ne\nHuşudan çok mukaddes bir cür'etin sahibi\nTûr'da nerdesin diye bağıran Musa gibi\n- Kulaklarımda bir gün çınlasın sesin diye-\nSana haykırıyorum: Gazi! Nerdesin? diye.\n\n", "siir_uzunlugu": 354 }
354
{ "siir": "Hatıra Kalsın \n\n\nBir gün donar kalem, yüreğim durur \nToprak mekân hazır, saat gonk vurur \nDostta elem olur, bendeyse sürur \nBirkaç satır sözüm, hatıra kalsın Her can randevusuz, veda edecek \nAğlama ve gülme, o gün bitecek \nBedene ak libas, sarıp gidecek \nMahzun, mahcup yüzüm, hatıra kalsın Dünya bir imtihan, sorular belli \nYaş da kırkı geçti, olur mu elli? \nHayat bir yarıştır, sanki engelli \nEyvahım - avazım, hatıra kalsın Sığmadım dünyaya, bitmez arzular \nHesap açık verir, yaram sızılar \nCümleni bağla da, bitsin yazılar \nTeli paslı sazım, hatıra kalsın Ölüm kelimesi, soğuktur baştan \nGüneş baharları, kurtarır kıştan \nYâre vuslat, ayrılış arkadaştan \nGönülden niyazım, hatıra kalsın “Hatıra” talebi, belki dünyalık \nCihan gölgeliktir, değil sevdalık \nVarılacak menzil, ebedi varlık \nŞiir dilli yazım, hatıra kalsın Ne yürekler gördük, okuduk, bildik \nTaşınmaz malları, hayalden sildik \nHak için haykıran, susmayan dildik \nSes vermez cihazım, hatıra kalsın Kim var ise, üzdüğüm - üzüldüğüm\nHakkım helal olsun, çözülsün düğüm\nKırk çeşit Yâren’de, kırk yıl gördüğüm\nDost nakışlı pozum, hatıra kalsın.Ali Rıza Malkoç \n22/06/2006 Bursa\n\n", "siir_uzunlugu": 164 }
164
{ "siir": "Gelişinle \n\n\ngelişnle yollarına güller dökeceğim\ngeçtiğin caddelere heykellerini dikeceğimgünleri saatleri sabırsızlıkla\nyada ya sabır ya sabır çekeceğimyok ama gelmiyorsun yine\nkimbilir daha ne kadar gözyaşı dökeceğimyada daha kaç cilt dolusu şiir yazıp\nne kadar dil dökeceğimboşuna bu bekleyiş boşuna gözyaşı boşuna\nbu şiir boşuna sabır boşuna \nboşu boşunagelmezsin gelemezsin gelmiyeceksin\nben böyle sevginin böyle sevdanın\nanasaını avradını.....\n\n", "siir_uzunlugu": 57 }
57
{ "siir": "Stres Çarkında Dans \n\n\nKızlarımızın tırnaklarından\nOğullarımızın saçlarına\nKim yalamış yüreklerimizi?Sayıklamışız türküler\nModernizm yuva yapmış\nStres çarkına\nNe sen bunun farkındasın\nNe de polis farkındaDans ediyoruz tepinip\nEllerimiz dönüyor başımızdan\nÖzeniyoruz\nMide bulantısı gibi bir boşlukta\nBatıya dek\nYuvarlanıyoruz.Ne de büyüdük şimdi\nNe de yer sofraları kadar\nDoğulu gelenekler yedik\nDikenli sandalyelerde\nÖylece moderniz\nMasalara iğreti. Ezanlarımızdan sonra\nTesbihimizde boncuk boncuk \nYıldızlar yanarken\nStres denilen kusuntuya\nNe kadar da ırakmışız.Hayat bitimsiz bir muştu\nÖlüm dirilgen bir ninni\nSonsuza uyurdu\nBeyaz kefenlerinde dedeler\nTülbent ekili tabutların\nAnne kokularına sarılıp \nNe rüyalar yağardık\nGözyaşlarımızdan.Şehirlerin bağrında\nDepresyon kanıyor şimdi\nKocaman duvarlar\nKaçıyoruz mezarlardan\nO zaman gerçekten\nÖlüyoruz.Ben stresinizin çarkına\nŞiirimi sokarım \nDönesiniz diye\nŞarkınıza...\n\n", "siir_uzunlugu": 110 }
110
{ "siir": "Aşkın Deryası Sabırla Dolu Sırdır \n\n\nAşkın deryası sabırla dolu sırdır\nSabır eden varınca kapısı açılır\nAşk açılır gönüle gülümsemesi serpilir\nAşk ile seven sabırla cennet bahçesine varır\nBu âlemde olmazsa ahrette kavuşur\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurSabırla aşk olmazsa varılmaz hiçbir sırra\nYusuf sabırla sultan olmadı mı mısıra\nSabırsız kul ermez varamaz huzura\nYola devam edemez düşer her bir çukura\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşurÂşık Gülveren’im ben aşk kapımı her gün çala vura\nAşk ile beni seven cennet güzeli halimi her gün sora\nAşk ile olunca gönül düşse de yakmaz ki ateşten kora\nAşk bir nurdur her kula nasip olmaz varamaz ki bu nura\nAşk işte böyledir sabır eden kul bahçesinde buluşur\nGelecek olan cennet güzelini bekler kavuşur\n\n", "siir_uzunlugu": 136 }
136
{ "siir": "Vefakar \n\n\nVEFAKAR\nBen geceler boyu seni yaşarken\nVerdiğim savaşların tarihi yok\nBir kadeh şarap gibi içsem hasretini\nUykular yurt tutar mı acaba gözlerimi\nBen bir tek teline bile kıyamazken saçlarının\nŞu delice dağıtan rüzgâra kızarım\nSenin için denizler ortasında \nAsırlarca susuzluğu yaşarım\nSonunda bir anlık gülüşün \nAçtıracaksa goncasını yüreğimin\nBen kör kuyularda bin ömürlük Yusuf olmaya razıyım\nTek bir ömürde merdiveni olacaksan sevdamın\n\t\t\t\t\t13.06.2006\n www.akdeniz.orgfree.com\n\n", "siir_uzunlugu": 65 }
65
{ "siir": "Mavi \n\n\nMasmaviydi gökyüzü önce\nSonra bir anda\nSimsiyah dumanlarla kaplandı\nKin, nefret ve öfkenin ateşi\nTüm ağırlığıyla etrafımızı sardı\nSöndüremedik yüreklerimize düşen yangınları\nTutamadık yarın bakışlı çocuklara\nVerdiğimiz sözlerimizi\nÇareyi hep kavgada aradık, yıprattık birbirimizi\nArtık gökyüzü maviye hasret kalmasın\nBir son bulsun içimizdeki yaralar\nTüm nefretinizi bir kenara atın\nDökülmesin gül yanaklı çocukların gözlerinden yaşlar.\n\n", "siir_uzunlugu": 56 }
56
{ "siir": "Karadeniz insanı \n\n\nÇilekeştir çilekeş\nKaradeniz insanı,\nDünyaları verseler\nAsla satmaz vatanı\n…Yoktur başka Türkiye, Türkiye cennet veten\n…Ne Müslüman ne de Türk, askere kurşun sıkanDevleti aziz bilir\nHemen eğer başını\nVatan der sahiplenir\nToprağını taşını\n…Yoktur başka Türkiye, Türkiye cennet veten\n…Ne Müslüman ne de Türk, askere kurşun sıkanKaradeniz insanı\nDik tutar bayrağını\nSöz konusu vatansa\nCan sayar toprağını\n…Yoktur başka Türkiye, Türkiye cennet veten\n…Ne Müslüman ne de Türk, askere kurşun sıkanKaradeni insanı\nAç yoğurur toprağı\nYine de isyan etmez\nDimdik tutar bayrağı\n…Yoktur başka Türkiye, Türkiye cennet veten\n…Ne Müslüman ne de Türk, askere kurşun sıkanHacaloğlu\n\n", "siir_uzunlugu": 98 }
98
{ "siir": "Bir yudum gerçek hayat hikayesi \n\n\nDoğum günü\n Genç kadın evlilik için çok zor vermişti kararını o yüzden biraz geç evlendi.Öyle mutluyduki önceleri her şey mükemmel gidiyordu.Allah ona nur topu gibi bir erkek çocukta vermişti.Okadar seviyorduki oğlunu\nonu koklarken öyle çekiyorduki içine sanki bir daha koklayamayacakmış gibi çalıştığı için her hafta sonu oğlunu parka götürüp seyretmek ona büyük bir zevk verirdi.\nO gün annesini oğlunu alıp parka gitmişlerdi.oğlu orada oynarken o annesiyle bankta oturan yaşlı bir karı kocanın yanına oturup sohpet etmeye başladılar yaşlı adam kızım sen namaz kılıyormusun\ndiye sordu sohbetin ilerleyen zamanlarında. oda hayır dedi... o zaman başla kızım namaz çok önemli dedi yaşlı adam. adamın anlattıkları onu çok etkilemişti.O akşam namazına başladı hiç vakit kaybetmeden ertesi günün gecesi yaşlı adam ve karısı onlara misafir oldular.hoş sohpet güzel geçti geceleri yaşlı adam evden çıkarken onlarıda davet etti ertesi haftada onlar misafir oldular yaşlı adama fakat kızın istanbul gibi bir şehirde bu evin döşemesi dikkatini çekmişti.\n.eski osmanlı evlerini andırıyordu.yinede cesaret edip bir şey soramamıştı kırılacaklar diye karısı zaten hiç konuşmuyordu.Dilsiz her halde diye düşündü.Hem yaşlı adamın sohpetleride çok güzeldi.Bu olaydan birkaç gün sonra oğlu bir yaşını dolduruyordu. En güzel elbisesini giydi. Ve Allaha teşekkür etti her şey için.Mutluydular o gece.daha sonra neler olacağından kimsenin haberi yoktu.\ndoğum günü kutluyorlardı bütün sevdikleri orada çaylar pastalar her şey yolunda gibi görünüyordu.\nBirden yere düştü genç kadın öylece hareketsiz yatıyordu bedeni kimse ne olduğunu anlayamadı.\nHemen bir ambulans çağırdılar. Fakat bütün çabalara rağmen kurtarılamadı.Her kes şaşkın kimse böyle bir şey beklemiyordu.Son nefesini verirken yalvarmış doktora ne olur beni kurtarın oğlumdan ayrılmak istemiyorum diye. Doktor söz vermiş kurtarmaya çalışmıştı ama ne yazıkki başarısız olmuşlardı.Doktor herkezden çok ağlıyordu verdiği sözü tutamadığı için.\nİşte böyle hayat çok şaşırtıcı bir çocuğun doğum günü bir annenin ölüm günü olabiliyor.Annesi onun ölümünden sonra yaşlı adamın evini çok aradı ama bulamadı çok garip değilmi? Sağlıklı uzun ömürler dilegi ileSelma. D\n\n", "siir_uzunlugu": 311 }
311
{ "siir": "Gazi Eğitim'e \n\n\nSana bağlamıştık tüm umutları,\nSana vermiştik biz mutlulukları,\nKarşılığında da aydınlık ufukları,\nSenden aldık senden, Gazi Eğitim.Sende tattık şu hayatın tadını,\nSenden öğrendik biz yaşamanın adını,\nVe kutsal mesleğe, vakur adımı,\nSende attık sende, Gazi Eğitim.Sende öğrendik biz sabahlamayı,\nVize listelerine bakıp ta ağlamayı,\nGünleri, ayları ve yılları saymayı,\nSende öğrendik sende, Gazi Eğitim.En güzel aşkları yaşadık sende,\nHer zaman mutluyduk inan seninle,\nBen sizlere doydum, güle güle desen de,\nBiz sana doymadık, Gazi Eğitim.Elveda yemekhane, elveda kantin,\nElveda B Blok, Elveda Gazi Eğitim.\n\n", "siir_uzunlugu": 86 }
86
{ "siir": "Yaşlanmak \n\n\nDoğmak bir gonca gül gibi, \nGül yaprağında su damlası kadar güzel. Yaşlanmak, açılmış bir gül gibi,\nTüm güzellikleri etrafa yaymak Bu açılmışlıkta yaşanan acıyı tatlıyı, \nDuyulan güzel kokuyla etrafa salmak demektir\n\n", "siir_uzunlugu": 31 }
31
{ "siir": "Sen geldiğin zaman gökyüzü maviydi \n\n\nSen geldiğin zaman gökyüzü maviydi\nEsen rüzgârınla Anadolu kokuyordun.\nGökyüzü maviydi, mendilin mavi\nAy düşmüştü gözlerine biliyor musun ?Gözlerin gözlerime değmişti yüreğin yüreğime\nGülüşlerin ruhuma bulaşmıştı \nsaklımdaki kuş dağları aşmıştı.\nNerelerdeydin sen şimdiye kadar?\nAsırları mı övütür kınalı ellerin!\nGözlerinde hangi şafağın ıssızlığı var\nMendilin hasret kokardı, saçların kar.\nSeninle hangi şarkıları söylerdi yıldızlar?Çölün ruhundan kopan bir gurbetin yazıydı\nBir özlemin kavuran ayazıydı\nAh mah yüzlüm gece karanlıktı alnın ak\nKuşlarda dinlemişti bizi bir şafak \nGökyüzü maviydi, mendilin ıslak. Hasret kokuyordun günün sonunda\nAra sıra duyardım sesini telefonda\nkulaklarımda ılık sesin, gözlerim ıslak\nBellide etmezdim hani sana bunu da\nSaçlarıma aklar düştü demiştin, unutmadım\nİçime akardın su gibi berrak\nGülüşlerin bulaşmıştı ruhuma\nGökyüzü maviydi, mendilin ıslak.\n\n", "siir_uzunlugu": 121 }
121
{ "siir": "Bowling \n\n\nSpor deyince futbol gelse de akla,\n Oynayacağın birçok spor dalı var,\n Her sporda yarıştığın zaman hakla,\n Sevip başaracağın çok spor dalı var…Bizim İnsanımız alışmış hep futbola,\n Tabi futbol koşarak oynanır ayakla,\n Topun sihirbazı olup rakipten sakla,\n Her spor kazanılır başta inanmakla…\n …………………………………………………\n …………………………………………………\n ………………………………………………….\nBowling; birey ve ekip olarak oynanır,\n Ağır top yerden hızlı şekilde yuvarlanır,\n Top gidip çok lobutu devirdiği zaman, \n On lobuttan çoğunu deviren kazanır… 26.05.2017Eğitimci-şair-Yazar\n\n", "siir_uzunlugu": 69 }
69
{ "siir": "Sessiz Gemi \n\n\nMavi Ege, Mor Akdeniz\nHayalimde sakin, sessiz\nBen gurbette hiç kimsesizKaldım, hayat akıyor\nHasret beni yakıyor.Süsler hayal denizimi\nEnginlerde bir gemi\nÇoğaltarak kederimiİşte demir atıyor\nHasret beni yakıyor.Ey gemi sessiz gemi,\nTaş gibi, hissiz gemi\nYakıyor hasret sinemi. Gözüm yola bakıyor,\nHasret beni yakıyor…\t\t29 Aralık 1979\n\t\t K a r s\n\n", "siir_uzunlugu": 52 }
52
{ "siir": "Mektup-1 \n\n\nCanım Anneciğim.\nÜzerine olsun selam ve sonsuz rahmeti Yüce Allah’ın\nCennet denilen diyardan yazmaktayım bu mektubu sana\nSon durağıdır. bütün müminlerin muhteşem cennet evleri\nKolay değil. Orasını kazanmak. ancak imkansızda değil hani.\nCinanı elde etmenin koşulları vardır. biliyormusun? Anne.\nGönül kırmamaktan geçer birinci koşulu. o Hak evidir zira.\nYapmaktır. Yüce Allah’ın dediklerini. Kur’anda yazmakta O görevler.\nYaparsan bunları. amil olursan yaptıklarınla. dedi koduda yapmazsan.\nCinan Bostanları olur yerin muhakkak. olursun layık ebedi ikrama.\nYoktur nihayeti Bostan ı Cinanın. arzu eder her mümin Diyar ı Cenneti.\nCanım Anneciğim\nBiiyormusun? ilk mektebidir; aile ocağı çocuğun. orada alır. ahlak ve terbiyeyi.\nEkilmektedir cennet ahlakı aile ocağında senin anlayacağın.\nBeyhude dememişler, atalalarımız ayinesidir çocuğun büyükleri.\nSizlersiniz elbette büyüklerim benim; anladınız zannederim mutlu gerçeği.\nGönderdiniz cennete beni, cennet ahlakı elde eden yetiştirmeniz ile.\nCanım Anneciğim.\nRazı olsun Yüce Mevla senden. sayende olmuştur cennete gitmem benim.\nDiyar ı Cinanda kimler yokki. burada bütün ümmet i Muhammed\nFahri Kainat Efendimiz. Eshabı Güzin Efendilerimiz. Evliyai İslam burada.\nKutlarım anneler gününüzü canı gönülden. iyi annesin sen biliyormusun? \nAnlatacağım anı yedinci günü cennette geçmekte. dinlemeye değer anne.\nÜmmeti Muhammedden bir dostum var Bostanı Cinanda, iyi dinle anne.\nOnun adı Ahmet, içtiğimiz su ayrı gitmiyor. gezeriz Cinanda beraber.\nSöyleşimiz oldu Ahmet ile Cinanda çok güzel bir köşede otururken.\nCennet çok güzel. buranın tarifi mümkün değil değimli? dedi arkadaşım.\nEvet buranın emsali yok. dünyadayken anlatılan cennet hiç kalır dedim.\nCennete girmemize sebeb olanlardan Allah razı olsun dedi yanımdaki.\nKimlerdir? Buraya gelmemize sebeb olan bu kimseler diye sordum dostuma.\nO dediki bizim büyüklerimizden bilakis analarımızdır asıl sebeb olanlar.\nCennete girmemize validelerimizin sebeb olması nasıl olur dedim.\nAnnelerimiz yetiştirmeseydi islamiyete göre bizi burada olurmuyduk dedi arkadaşım.\nAnnelerimiz yetiştirmeseydi islamiyete göre bizi nerde olurduk dedim Ahmede.\nCehennemde olacağımız kesin; eğer yetişrmeseydik islamiyete göre dedi yanımdaki.\nCennet veya cehenneme gitmelerini çocuğun tayin etmekte anne demek ki dedim.\nNe kadar doğru ve yerinde konuşuyorsun dedi arkadaşım Ahmet.\nCanım Anneciğim.\nCenneti sermiş Yüce Allah ayaklarının altına. kıymetini bildin çok şükür bunun.\nKalmadın bilmekle kıymetini bunun. yararlandırdın bizleri de. Allah razı olsun.\nBütün annelerin altındadır ayaklarının cennet. bundan faydalanmak akıllıktır.\nCenneti ve cehennemi çocukların annelerinin elindedir; demek ki anne.\nÖrnek olursun inşallah bütün annelere. çocuğunu ve kendini düşünen senin gibi olur.\nCanım Anneciğim.\nÜzerine olsun selam ve sonsuz rahmeti Yüce Hannan ı Mennanın.\nTekrar kutlarım anneler gününüzü canı gönülden. iyi annesin, örnek annesin sen.\n\n", "siir_uzunlugu": 358 }
358
{ "siir": "İç Oğuza Dış Oğuza Asi Olup Beyrek’in Öldüğü Boyu \n\n\nHani öğdüğümüz bey erenler? \nDünya benim, diyenler? \nEcel aldı, yer gizledi,\nFani dünya kime kaldı? \nGelimli gidimli dünya\nSonucu ölümlü dünya.\nBu kara yer bizi de yiyecektir,\nEn nihayet uzun yaşın ucu ölüm,\nSonu ayrılık!\n\n", "siir_uzunlugu": 44 }
44
{ "siir": "Mahsun Kırmızıgül (*) \n\n\nSarıyla Kırmızı Aslan Marşı Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz \nSarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık \nİlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık Bahçede Feneri biz kurduk/Yeşil sahada dik durduk \nBahçede Feneri biz kurduk/Yeşil sahada dik durduk Adımız Aslan/Korkma arkana yaslan/Geliyor goller \nAdımız Aslan/Korkma arkana yaslan/Geliyor goller Avrupalı olduk/Süperli olduk/Sokaklara aktık \nAvrupalı olduk/Süperli olduk/Sokaklara aktık Avrupalı derler bize/Rakipler gelir dize \nAvrupalı derler bize/Rakipler gelir dize Futbol oynarız sahada/Kazanırız sahada \nFutbol oynarız sahada/Kazanırız sahada Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz \nSarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz Şampiyonluk bizim işimiz/Golcüdür rengimiz \nŞampiyonluk bizim işimiz/Golcüdür rengimiz Galatasaraylıyız biz/Nerelisiniz siz \nGalatasaraylıyız biz/Nerelisiniz siz Şükür deriz/Rakipleri alt ederiz \nŞükür deriz/Rakipleri alt ederiz Terim gibi akar terimiz/Ak ana sütü gibi temizdir terimiz \nTerim gibi akar terimiz/Ak ana sütü gibi temizdir terimiz Galatasaray derler bize/Rakipler sıra sıra gelir dize \nGalatasaray derler bize/Rakipler sıra sıra gelir dize Liderimiz var Ali Sami Yen/Liderimiz var sahada atar golleri \nLiderimiz var Ali Sami Yen/Liderimiz var sahada atar golleri Cumhuriyet ise Fener/Bu Feneri biz kurduk \nCumhuriyet ise Fener/Bu Feneri biz kurduk Efsane olamaz gerçek/Fener bu işten elini çek \nEfsane olamaz gerçek/Fener bu işten elini çek Fener efsane ise/Galatasaray bir gerçek \nFener efsane ise/Galatasaray bir gerçek Yedili gollerimiz var tarihte/Feneri yendik yedili \nYedili gollerimiz var tarihte/Feneri yendik yedili Galatasaray adası/Hiç geçmez modası \nGalatasaray adası/Hiç geçmez modası Galatasaray derler bize/Rakipler sıra sıra gelir dize \nGalatasaray derler bize/Rakipler sıra sıra gelir dize İlk şampiyon olduk tarihte/Son şampiyon olduk şükürle \nİlk şampiyon olduk tarihte/Son şampiyon olduk şükürle Saat kaç? Diye sordu Başkan Polat/Haydi aslanım gol at \nSaat kaç? Diye sordu Başkan Polat/Haydi aslanım gol at Para pul Fener’de/Yürek var bizde \nPara pul Fener’de/Yürek var bizde Şam değil şampiyon olduk biz/Nerelerdesiniz siz! .. \nŞam değil şampiyon olduk biz/Nerelerdesiniz siz! .. Sarıyla kırmızı aslan derler bize/rakipler gelir dize \nSarıyla kırmızı aslan derler bize/rakipler gelir dize Bekle bizi Avrupa/Yine alacağız Kupa \nBekle bizi Avrupa/Yine alacağız Kupa Selam olsun aslandan/Size selam olsun aslandan \nSelam olsun aslandan/Size selam olsun aslandan İşte şampiyon/Yine olduk şampiyon \nİşte şampiyon/Yine olduk şampiyon İşte şampiyon/Seneye yine şampiyon olacak aslan \nİşte şampiyon/Seneye yine şampiyon olacak aslan Şampiyonsun sen aslanım \nŞampiyonsun sen aslanım \nŞampiyonsun sen aslanım... 'Kutlu Olsun 17. Şampiyonluk! ..'\n\n", "siir_uzunlugu": 359 }
359
{ "siir": "Bilinmez bir zamanda \n\n\nbilinmez bir zamanda bir damla düştü toprağa\nüzüm fidanı şıvgın verdi \ninsan cana geldi bile geldi\nbilinmez bir mekanda bir damla düştü toprağa\nçınar fidanı şıvgın verdi\ndoğa cana geldi bile geldibilinmez bir ülkede bir damla düştü yüreğe\nsevgi ve kin şıvgın verdi\ninsan cana geldi bile geldi\nbilinen bir mekanda ve zamanda\nbir damla kan düştü toprağa\nüzüm çınar sevgi kurudu\ninsan soldubilinen bir mekanda ve zamanda \nbir damla düştü yeniden toprağa\nsevgi yeniden şıvgın verdi\ninsan cana geldi bile geldi\ninadına sevgi\ninadına insan diyerek\n\n", "siir_uzunlugu": 90 }
90
{ "siir": "Mücadele Edeceğim.. \n\n\nBilin ki sahralardaki ağaç daha katı ve sert; \nBağ bahçe içindeki ağaçlar daha zayıf ve nazik. \nÇorak topraklarda biten ağaçların ateşi, \nDaha kuvvetli ve koru da daha geç söner. \nSavaşmak için bir birleriyle yardımlaşsalar bile \nYine de yüz çevirmem asla senden, \nİmkanlar ölçüsünde nefes alıp verdikçe,\nEkin aralarındaki taştan temizlensin diye,\nYeryüzünü şu zalim ve canavar neo-conlardan,\nTemizlemek için var gücümle mücadele edeceğim.\n\n", "siir_uzunlugu": 65 }
65
{ "siir": "Bir Hatıra-t Mazı \n\n\nBir iftirak ile düştüm esir-i hicranım,\nHayal-i fikr-i muhale serîr-i hicranım,\nNedim-i bade-i aşkım, zamir-i hicranım,\nVisal-i redd-ıçin emr-i asîr-i hicranım,\nSamâh-ı ruhta çınlar safir-i hicranım.Cihanı bir bilirim hilkaten alelıtlak,\nBu yerde ehline râci bütün nifak u şikak,\nBu bezm-i meyde muhabbetle cûş eder eşvak,\nGezer terane-i neyle peri-i aşk-ı firak,\nBu künc ü nalede ben dest-gîr-i hicranım.Gönülde zıll-ı saadet, kederle nâ-mahsus,\nEmel dedikleri fettan mezar ile mahrüs,\nDerin, ağır gecelerle hayal-i dil menûs,\nÇerağ-ı şule-i hîçîye olmuşum fanus,\nYanar Azâb-ı Mukaddesle pîr-i hicranımNeyim, meyim ile Bektaş, Cerıab-ı Mevlana,\nZahir-i saltanatımdır Muhammed, Âl-i Abâ,\nBu Neyzen'e göre yoktur o mâsivâ vü sivâ,\nVatan dedikleri gurbette bî-kesim amma,\nPeri-i sanata malik fakir-i hicranım.\n\n", "siir_uzunlugu": 115 }
115
{ "siir": "Zavallılık Çok Korkunç \n\n\nŞairlik! Sen Korkunç Zavallılık! \njiletlerin metaline düğümlenmiş vahşetin\nSapkınlığın çeperine nikahlı kanaması\nVaktidir lanetini kılıçlara çalmanın..Çünkü Kırlangıçlar mühürler hüznün tarikatına\nmürekkepe zerkolmuş burjuva katliamın\nMürekkepten çekilen şiir manifestosu\ngövdesizlik yağdırır yokluğundan çığlığın\nKirpiğinin darağcından mahpusluk katliamlar\nRahlesine sıkışır mihrabında hüznünEfkarının dergahında kehribar tarikatlar\nmezmur üfler mevlithan tesbihata\nDepresyon esvabından soyunan müntehirler\nErguvani vahşetini giyinir sükunetinÇiçeklerin zehrinden uğultular sağar hep\nEcel kanaviçesine mühürlenmiş katillik\nAvazın hançerinde belkemiğini kanatan\nŞairlerin laneti sıçrar şahdamarlara\nBelkemiğine zamklanan şehvet çiçekleri\nKanatır sancısında kaynayan zemheriyiEndüstriyel devrim metropolün rahminden\nDoğurttur zemheriyi emziren metinleri\nFabrikasyon istihsalden araklanan dölleniş\nHançerler kamburunu zangoç damarlarınınKatedralde tershaçlarla satanizm çıkaran\nMüntehir papazlar jiletler esrikliği\nYelkovan kuşları düşlerin ilmeğini\nSanrıların pençesinde kılıçlarla çözerken\nÇıldırır tımarhane şoklarında şairlik! Mezhepsiz sapkınlığı harcından betonların\nBoşanır metropol kibriyle artık\nYazı makinalarından goldenshotlar boşanır\nParagraf tenine korkunç ıssızlıkların\nkanamayla yırtılmış alfabenin çığlığı\nenjektörle dikilir sapkın tarikatlarda\nRahminden kürtajlarken ceninsi şiirleri\nÇürür müsveddelerde iskeleti şairinŞairlik! Sen Korkunç Zavallılık! \njiletlerin metaline düğümlenmiş vahşetin\nhüznün çeperlerine nikahlı kanamasıVaktidir lanetini kanserlere çalmanın..\n\n", "siir_uzunlugu": 162 }
162
{ "siir": "İş Başa Düşmesi mi Lazım \n\n\nSen değil, şu halimize düşman olanlar üzülmez,\nBilirsiniz siz bizi, iş başa düşmeden düzeltmez,\nŞimdi düşman içimizde anlaşılmaz, görülmez,\nBöyle giderse iş başa düşmedikçe düzelmez.Bedenimiz zehirli sarmaşık ile sarmaş dolaş,\nİş başa düştü, kesip kurtulmak için bir savaş…\nyapmamız, kökünün de kazınması gerekecek,\nBelli ki, başa geldi savaşmadıkça düzelmez.\n\n", "siir_uzunlugu": 54 }
54
{ "siir": "Baba Dağda koyun güder yörükler \n\n\nYaz gelince Baba Dağı'na çıkar,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.\nYaylaya varınca göçünü yıkar,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.Çobanlar eline bir kaval alır,\nSürü ile otlu yerlere gelir.\nÇadırı kurup yazın orda kalır,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.Seher vakti Çamlı alana iner,\nAkşama kadar aynı yerde döner.\nMerayı dolaşıp eşeğe biner,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.Ekmek çıkısı kuşanır beline,\nSağlam olan deynek alır eline.\nGüzel bir türkü tutturur diline,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.Yusuf'la çobanlar sürü toplatır,\nGelirken sürüyü sudan atlatır.\nSabah akşam koyunları otlatır,\nBaba Dağda koyun güder yörükler.\n\n", "siir_uzunlugu": 95 }
95
{ "siir": "Uyu \n\n\nUykuları ben kabul et sabahları ayrılık vakti\nUyu bebeğim uyu kapat taptığım gözlerini\nSabahları ben kabul et uykuları ayrılık vakti\nAç taptığım gözlerini gör beni ey sevgiliYıldızlar geceye gönül vermiş gecede yıldızlara\nNe gece bitmek istermiş ne yıldızlar bitmesini gecenin\nGüneş bu sevdayı kıskanırmışta doğup batarmış\nBen yıldız sen gece uyu sevdiğim uyuGüneş bulutlara gönül vermiş bulutlarda güneşe\nNe güneş batmak istermiş ne bulutlar batmasını güneşin\nGece bu sevdayı kıskanırmışta çökermiş usul usul\nBen güneş sen bulut aç gözlerini sevdiğim açBak ilerliyor saatler hiç durmadan yorulmadan\nYine sensiz bir gecenin en karanlık köşesine\nHemen çıkıp gitme düşlerimden kal kalabildiğince\nUyu yarim uyu bir daha olmayacak gibi gece\n\n", "siir_uzunlugu": 108 }
108
{ "siir": "Kayıp Lisan \n\n\nnasıl da cömertti o gün doğa \ngüneşin cimriliğine inat\ntatlı tatlı çırpınan dalgalara karşı\nrengârenk çiçek açan o erguvan\nve onları hayranlıkla seyreden iki cansonrasında ölüm gibi bir akşam\nöbek öbek saldıran sinir kuşları\nzehir zıkkım bir söylemde cananartık ne doğa ne güneş\nne hırçın dalgalar ne erguvan\nne de bütünleşmiş iki canteslim alır duyguları bencillik\nve iki kocaman insan\nbulamadılar bir ortak lisan18.02.2015 – İstanbul\n\n", "siir_uzunlugu": 68 }
68
{ "siir": "Nasıl Anlatmalı Güzeli Size \n\n\nNASIL ANLATMALI GÜZELİ SİZE Nasıl anlatmalı güzeli size \nSaçını okşayan yel bayram eder\nMuhabbeti meydir sohbeti meze\nGüzelle konuşan dil bayram ederYârin yarenini sen şöyle bırak\nYürüdüğü yollar bastığı toprak\nDeğdiği ağaçtaki her bir yaprak\nDalları sevinir gül bayram ederBoyunu huyunu eyler de pazar\nKökleri toprağa dalı güneşe uzar\nHer yaprağını açsan başka şey yazar\nBeline dolanan kol bayram ederSokakta bir sultan evde mihrace\nSormalı canana halleri nice\nSözü baldan süzüp de ince ince\nSevgiyle sarılan bel bayram ederGülünce gönlünde güller açılır\nDizi dizi inci mercan saçılır\nEllerinden abu hayat içilir\nTenine dokunsa el bayram ederMahmut Nazik 09 05 2015 Mersin\n\n", "siir_uzunlugu": 105 }
105
{ "siir": "Halet-i Ruhiyemi Takdimimdir \n\n\nHayatım ülkeme ne kadar da benziyor.. Nazlıdır benim ülkem. Kısa ömrü hep hassas dönem edebiyatlarıyla geçmiştir. Kuruluş yılları; taşlar yerine oturmadı aman dikkat edelim, kırklar; bütün dünya savaşta aman dikkat, elliler; lan demokrasi bol geldi bu ibnelere hadi bakalım ordu cumhuriyeti korusun, altmışlar; bakın siz sağcısınız bunlar solcu hadi bakalım yiyin birbirinizi, yetmişler; devam devam hadi bakalım. Oo aleviler de varmış burada devam gençler devam hadi hep beraber saldırın birbirinize, seksenler; evet evet demokrasi neyine lan bunların hadi bakalım ordu tekrar göreve, doksanlar; terör.., ikibin; yahu laiklik elden gidiyor nerde lan bu ordu? İkibinon; herkesi tutuklayın.mına koyim…Çocukluğum saçma sapan bunalımlarla geçti. Okuduğum kitapların yan etkisi olsa gerek. Yahu bir insanın sekiz yaşında hayatla ne problemi olur. Dostoyevski okursa olur işte. Oysa çık sokağa oyna tutan mı var? İlkokula gidiyorum ve bir yığın ontolojik sorun var kafamda, pehh..İlk gençliğimde solcu oluverdim birden. Ama ne solcu. Üç lafımdan dördü emek, işçi sınıfı, artı değer, halkların kardeşliği v.s.. Bıraksalar solculuktan öleceğim. Öyle böyle solculuk değil. O kadar inandırmışım ki kendimi ‘güneşi zaptedeceğimiz günlerin yakın’ olduğuna. Sadece tesis ve alet edevat sorunu kalmış. Halkımız arkamızda zaten. Yeter ki devrimci kıvılcımı ateşleyelim biz..Polisten yediğim ikinci veya üçüncü seri tokada bile mukavemet edemeyecek kadar zayıfmış benim şanlı solculuğum. Biraz devletten dayak biraz da babamdan fırça yiyince bıraktım..Sonra aşık olmalara başladım. Bana birazcık ilgi gösteren her kadına aşık olduğum saçma ve kayıp birkaç yıldan sonra uzun süreli istikrarlı aşk deneyimlerim oldu. Hiçbirini sonuna kadar götüremedim, hayatımdaki hiçbir kadını adam akıllı mutlu etmeyi başaramadım, ama hepsinden çok şey öğrendim. Geriye dönüp baktığımda şöyle ağız dolusu küfürle andığım hiçbir eski sevgilim olmadı. Hiçbirini ben terk etmedim, gittiklerinde hepsinin arkasından mütemadiyen yas tuttum. Ama dediğim gibi, hiçbirinin anısına bilerek saygısızlık etmedim, en azından içimden hepsini iyi andım..Bu yaza kadar her sene aralıkları değişen depresyon seansları tertipledim kendime. Bu günlerde de girmeyi düşünüyordum depresyona ama annemin en sevdiğim depresyon hırkamı eskidi bu artık diyerek yer bezi yapması sonucunda giremedim. Hırkanın hikayesi de şu. Uzun, yerlere kadar değen kalın mı kalın hardal rengi eski bir hırka. Pek matah bir şey değil tabi. Ama son on yıldır ne zaman kendimi çok kötü hissetsem o hırkaya bürünüp, birkaç hafta evden çıkmayıp, tv ya da bilgisayar açmayıp hatta kitap bile okumayıp aptal aptal tavanı seyrederek yani depresyonun dibine kadar vurarak kendi kendime saçmalıklar yaptım. Ve o saçmalıkların kilit oyuncusu da hırkamdı. Şimdi hırka gitti.. Ben de vazgeçtim depresyona girmekten sonra oturdum bu yazıyı yazdım.Özet: Ülkem gibi ben de hep hassas dönemlerden geçiyorum. Ve bu hassas dönemler hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Ve takdir edersiniz ki şu an itibariyle de ülke ve ben çok hassas bir dönemdeyiz :)\n\n", "siir_uzunlugu": 434 }
434
{ "siir": "Dost Görünümlü Düşman Sevindirmeyin \n\n\nİnsanlara derdinizi anlattığınızda içten içe kendi hallerine şükür ettiklerini biliyor musunuz? \nVe siz anlatırken rahatlamak yerine kabuk bağlayan yaranız daha çok kanar, moraliniz dahada bozulur, her sorana iyiyim deyip geçin, dost görünümlü düşman sevindirmeyin...\n\n", "siir_uzunlugu": 38 }
38
{ "siir": "Gittin artık \n\n\nGeceler hep uzun olur\nGönlünde bir keder varsa\nYazın kışın belli olmaz\nGönlünde bir hasret varsaDoğar güneş batar güneş\nGünlerim hep zehir olur\nGittin artık sen dönmezsin \nBu aşkımız yalan olurGeçmeyen şu günlerimi\nRoman yazsam sana anlatsam\nGökyüzünde bulut olsam\nYağmur olsam sana yağsamDoğar güneş batar güneş\nGünlerim hep zehir olur\nGittin artık sen dönmezsin \nBu aşkımız yalan olur\n\n", "siir_uzunlugu": 61 }
61
{ "siir": "Portakal Çiçeği ve Deniz \n\n\nBenim memleketim portakal çiçeği kokar\nBahar da bahar bahar\nIlık rüzgara karışır kokusu \nİçime dolarSenin memleketin deniz kokar\nSerin ve ferah\nHırçın ve asi \nKimi durgun kimi öfkeliİçine dolsun \nPortakal çiçeğine karışmış deniz kokusu\nHer dem bahar bahar\nHer dem serin ve ferahKadın portakal çiçekleri topladı.\nAdam bir avuç deniz\nKadın o bir avuç denize bıraktı\nTopladığı bütün portakal çiçeklerini\nKadın mutlu verebildiklerince \nAdam farkında değil aldıklarının…\n(İstanbul. 07.03.2007)\n\n", "siir_uzunlugu": 72 }
72
{ "siir": "Bowling \n\n\nSpor deyince futbol gelse de akla,\n Oynayacağın birçok spor dalı var,\n Her sporda yarıştığın zaman hakla,\n Sevip başaracağın çok spor dalı var…Bizim İnsanımız alışmış hep futbola,\n Tabi futbol koşarak oynanır ayakla,\n Topun sihirbazı olup rakipten sakla,\n Her spor kazanılır başta inanmakla…\n …………………………………………………\n …………………………………………………\n ………………………………………………….\nBowling; birey ve ekip olarak oynanır,\n Ağır top yerden hızlı şekilde yuvarlanır,\n Top gidip çok lobutu devirdiği zaman, \n On lobuttan çoğunu deviren kazanır… 26.05.2017Eğitimci-şair-Yazar\n\n", "siir_uzunlugu": 69 }
69
{ "siir": "Hesretim Xezar \n\n\nSenden sarı bağrım alışıp yansa\nHer bir zerren meni yad deye ansa\nSenle sende görüşecem ay Xezar\nBir gün sene qavuşacam ay XezarÜreyime zincir vurup tutsalar\nQırx qapılı bir zındana atsalar\nKöle deyip ıraxlara satsalar\nBir gün sene qavuşacam ay XezarGözlerime qızıldan mil çekseler\nKönlümü'se sinem üstden sökseler\nAyrılıxdan bir de köynek tikseler\nBir gün sene qavuşacam ay XezarAramıza sedd qoysalar Arazı\nAyrısalar Gence. İydir. Tebrizi\nGözlerimde bir sövdakar murazı\nBir gün sene qavuşacam ay xezarÖzümü Araz'ın suyuna atıp\nAzerbaycan'ımın qemine batıp\nHicran mahnısı ki yuxuya yatıp\nbir gün sene qavuşacam ay xezar\n\n", "siir_uzunlugu": 93 }
93
{ "siir": "Sevmek Cesaret işidir \n\n\nSevdin mi, içten seveceksin.\nEn içten, yürekten, \nTırnak ucundan tut saç teline kadar.\nTüm vücudunla seveceksin.Kırılıp her parçan dağılsa bile seveceksin.\nÇünkü aslı budur sevginin\nÇünkü sevmek acı barındırır kökünde\nÇünkü sevmek biraz cesaret işidir.Sevmek; Sonucu ne olursa olsun vazgeçmemektir, vazgeçememektir.\nher acıya katlanabilmektir.\nÖlümü bile göze alabilmektir.\nÇünkü sevmek biraz da cesaret işidir.Sevmek; vazgeçmeyi bilmemektir,\nBütün kalbini varını yokunu ortaya koymaktır,\nSevmek; her şeyi göze alabilmektir.\nSevmek; geri adım atmamaktır.\nYani sevmek; cesaret işidir.\n\n", "siir_uzunlugu": 78 }
78
{ "siir": "Geleceğin Getireceği \n\n\nAzmi Bey, seksen beş yaşında emekli bir profesördü. Hayatını ilme vakfetmiş, birçok eseri derlemiş; üretken, çalışkan ve çok değerli biriydi. Gençliğinin baharında, kendinden on beş yaş küçük olan Sevgi’yi, ilk görüşte sevip beğenmiş, ona aşk dolu kalbini, kısa zamanda açarak evlenme teklif etmişti. Sevgi’nin ailesi, Azmi Bey’e hayran kalmıştı ama aradaki büyük yaş farkından ötürü ona, hemen evet diyememişti. Azmi Bey, ailenin cevabını, heyecan ve sebatla uzun müddet beklemiş; Sevgi’yle kuracağı aşk yuvasıyla, geceler boyu hayallerini süslemişti. \tDurumu, uzun süre tartıp biçen Sevgi’nin ailesi, kızlarına karşı derin duygularla bağlanan bu uzun boylu, iri yapılı yakışıklı ve gösterişli gence, daha fazla karşı koymaya kıyamadan, sabır ve umutla beklenen iki senenin ardından evlenmelerine razı gelmişti. Böylece saadet dolu, ahenkli, örnek bir yuva, bir düş misali kuruluvermiş oluyordu.\t\t\t\t\nBu sıcak ve mutlu hane, birer sene arayla gelen iki güzel kızla daha da şenlenmiş, hayat, anlamlı bir şekilde, imrenilecek kadar güzel akıp gitmeye başlamıştı. Küçük anne Sevgi, bir yandan evlatlarıyla birlikte büyürken, bir yandan da üniversitedeki eğitimine, hiç ara vermeden devam etmekteydi. Son derecede çalışkan ve azimliydi. \tOkuldan eve döndüğünde çocuklarını, annesinden teslim alırdı. Onlarla bir müddet neşe içinde halıda atçılık oynar, yuvarlanır, tekerlenir; çocukları yorgun düşünce de mutfağa geçerek akşam yemeğini hazırlardı.\nEl ayak çekildikten sonra Sevgi, kalın kitaplarının içine gömülür, içinden gelerek çalışmaya koyulurdu. Hukuk Fakültesi’nde ikinci senesini sürdürmekteydi. Geç vakitlere kadar masanın karşı ucundaki eşi, araştırmalarını kaleme alırken, diğer tarafta da kendisi, sık sık eşine bakıp gülümseyerek, hazırlayacağı konulara sürüklenip kendini kaptırırdı.\t\t\t\t\t\nBir ara Azmi Bey, usul usul ve sessizce mutfağa geçer, güzel karısına özenle soyduğu meyveleri ona, güzel bir tabak içinde sıra sıra dizilmiş vaziyette sunardı. Eşinin ipek gibi yumuşacık ve parlak saçlarını, derin bir hazla uzun uzun okşarken, 'haydi bak tatlım çok yoruldun, biraz ara ver artık.'\nDiye, onunla sevgi ve şefkat dolu konuşur; meyvelerden bir dilimini, gül pembesi iri dudaklara yaklaştırır; güzel eşini, bir soluk olsun dinlendirirdi. Gece yarılarına kadar çalışarak geçen uzun saatlerden sonra ikisi de, yapacaklarını tamamlamış olmanın derin huzuru içinde, el ele yatmaya giderlerdi. \t\t\t\t\nÇocukların gece sütünü ısıtıp hazırlamak ve onlara içirmek Azmi Bey’in göreviydi. Karısı mışıl mışıl uyurken o, hiç ses çıkarmadan parmak uçlarının üzerinde yataktan kalkar; cüsseli zarif bedenini, ustalıkla yöneterek karısını uyandırmayacak şekilde tüy kadar hafif adımlarla mutfağa geçerdi. Tekrar yatağın başucuna döndüğünde, günün yorgunluğuyla deliksiz uyumakta olan eşini, banyo holünde yanan abajurdan sızan loş ışığın altında, heyecandan titreyerek ve güzelliğine hayran kalarak seyretmeye bayılırdı.\t\t\t\t\t\nSevgi de eşini çok seviyordu. Onunla ilk karşılaştığında, tüm vücudu ürpermiş, karşısında şaşırıp donup kaldığı bu gencin, nasıl olup da beynini ve bedenini, hiç beklenmedik bir şiddetle, böylesine etkisi altına alabildiğine bir anlam verememişti. Sevgi, daha önce böyle bir duyguyu hiç tatmamıştı. Ayrıca Azmi Bey’e tek kelimeyle hayrandı. Onu, herkesten yakışıklı ve olgun buluyor, yakaladığı müstesna şansı, kendisi bile kıskanıyordu. \t\t\t\t\t\t\nAzmi Bey, sarı dalgalı saçlı, daima sevgi ve masumiyet taşıyan saf sıcak bakışlı, gösterişli ve sportmendi. Tanrı’nın, özenle yarattığını düşündürtecek kadar güzel ve çekici bir erkekti. Kahverengi gözleri, zeki ve derin bakışlıydı. Bu gözler, kıvrık uzun kirpikleriyle daha da güzelleşmişti ve insanı, içine çekerek eritiyordu. Sevgi, bu gözlere her bakışında içinin onlara kaydığını hisseder, heyecan dalgaları, kalbini yerinden oynatırdı. Azmi Bey’in kalın ve gür sesindeki şefkati, sesinin dokusuna işlemişti. Sesinin tonunu saran güven, insanı hayata, koparılmaz güçlerle bağlıyordu. Sevgi’ye beslediği coşkulu aşkı, günden güne, dillere düşmeye başlamıştı.\t\t\t\t\nSevgi’nin, iki yıl sonra üniversiteyi, hiç sene kaybetmeden başarıyla bitirmesi, başta eşi, anne ve babası olmak üzere tüm yakınlarını, olağanüstü sevindirmişti. Aynı sene eşinin yayınladığı kitap da mutluluklarını taçlandırmıştı. Çocukları hızla serpiliyor, aile içindeki baldan tatlı hayat, onların sevimli varlıklarıyla daha da katmerleşiyordu. \t\t\t\t\t\nSevgi Hanım, kısa süre sonra yazıhanesini açmış, meslek hayatına atılmıştı. Kısa sürede çok aranan, adı hukuk çevrelerinde sık sık duyulan ve kendisine başvurulan bir avukat olmuştu. İşleri, günden güne aşırı bir şekilde yoğunlaşmaya başlasa da o, evini ve işini mükemmelen yürütmeyi başarabiliyordu. Enerjik ve çok fedakârdı. Çocuklar büyüdükçe eve döndüğünde çocuklarının ders ve ödevleriyle yakından ilgilenmeyi zevk edinmişti. Kızlarına her gece zaman ayırıyordu. Yeni konuları, kavrayıp işlemelerinde ve pekiştirmelerinde yararı olur düşüncesiyle o günkü derslerini, tek tek kendisine anlatmalarını sağlıyor; onları sıradan, sabırla dinliyordu. Bu katkılarla çocuklar, parlak başarılı dönemlerini, birbiri ardına tamamlıyorlardı.\t\t\nAzmi Bey, mutlu yuvasındaki muhabbet, ahenk ve dengeyle, başarıdan başarıya koşmuş, çok genç yaşta profesörlüğünü almış ve hemen ardından dekan olmuştu. Yazdığı kitaplara yenilerini eklemiş; dur durak bilmeden zevkle üretmeye devam etmişti. Çocuklarının eğitimi ve yetiştirilmesiyle de yakinen ilgileniyor, güçlü sevgisini onlara, rahatça \tgösterebiliyordu.\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t***\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\nAzmi Bey, gel zaman, geç zaman yaş haddinden emekli olarak evine çekildiğinde, birikimlerini yazmayı ve yeni kitaplar üzerinde çalışmayı son hızla sürdürdü. O, gençliğinin ilk günlerindeki heyecan ve ilgiyle avukatlığını sürdüren güzel eşinin eve dönmesini dört gözle bekler, gelince de çocuklar gibi sevinir, her gün onu gülen gözlerle neşe içinde kapıda karşılardı. Azmi Bey, Sevgi Hanım gelmeden az önce özenle sofrayı kurardı. Sevgi Hanım, eşiyle konuşarak biraz dinlenip mutfağa yemek hazırlamak için geçtiğinde Azmi Bey, sık sık ona: \t'yardıma ihtiyacın var mı karıcığım? 'Diye çalışma odasından müşfik bir tonda seslenirdi.Sevgi Hanım, şarkılar mırıldanarak hazırladığı yemeğe eşini buyur edince, sohbetle hoş bir anlam kazanan yemekleri, keyifle zevk içinde sürerdi.\t\t\t\t \t\nÇocuklar, üniversitelerini bitirdikten sonra ardı ardına evlenmiş, sevgi dolu yuvalarını, kendilerine layık eşlerle, bir bir kurmuşlardı. Sık sık baba ocağına eşleri ve çocuklarıyla doluşur, onları şenlendirirlerdi. Azmi Bey ve Sevgi Hanım, evlatlarının yuvadan tek tek uçmasıyla, evliliklerinin ilk balayı günlerine geri dönmüş gibiydiler.\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t***\t\t\t\t\t\t\t\t\t\nSeneler sonra bir akşam, çorbasını kaşıklarken Azmi Bey, eşine: \t'eline sağlık Sevgiciğim, her zamanki gibi döktürmüşsün yine.'Diye, güzel sözlerle başlayarak, 'son zamanlarda yazarken kelimeleri kullanmakta kıvraklığımı yitirdiğimi fark ediyorum. Acaba sen de şahit oluyor musun? '\nDiye, yakındı. Sevgi ona, 'çok yoruluyorsun Azmiciğim, daha çok ara verip dinlenerek kendini şımartmalısın. Ben gelene kadar hiç durmadan çalışıyorsun.' Dedi. Gözlerini, eşinin derin bakışlarıyla buluşturarak sözlerine devam eden Sevgi Hanım: 'İkimiz de yorgunuz. İşlerimizi ayarlayalım da önümüzdeki haftalarda tatile çıkalım, ne dersin? ' Diye, eşini heveslendirdi.\t\t\t\t\nİki hafta sonra, baharın yeni başladığı, heyecanı ve güzelliğiyle gönüllere tazelik aşılarıyla dokunduğu, ılık ve ışıl ışıl bir sabah, mutlu çift, Bodrum’a doğru yol aldı. Tabiat yeşilini sere serpe uyandırmış, her tarafa cömertçe saçmıştı. Ağaçlarda henüz büyümeye başlamış minicik yapraklar, hafifçe esen rüzgârla oynaşıyordu. Yol boyunca rengârenk çiçeklere bürünmüş ağaçların yüreklere dolan güzellikleri, yeni umutları ve yaşam sevincini, kıpır kıpır uyandırıyordu. Yer yer, öbek öbek fışkıran papatyalar el ele vermiş, rüzgâr ve doğa ile coşkulu bir törenin tılsımlı kutlamaları içindeydi. Yemyeşil çimenlerin arasından ateşli başlarını, incecik gövdelerinin üzerinde yükselten, zarafetlerinin güzelliğiyle mağrur gelincik toplulukları, kırmızının alev alev içleri saran güzelliğiyle kalplerde yaprak yaprak açtırdıkları sevgiyi, yanık edalarla selamlıyorlardı. Yol boyunca seyrine doğulmayan uzun bir bahar şöleninin içinden, derin bir haz ve yenilenme duygularının rehavetiyle geçen kumrular gibi çift, akşam güneşinin dağları tutuşturduğu veda kaçamağında, Bodrum’a vardılar.\t\t\tBodrum’da bahara doyulur muydu hiç? Her gün bir başka koyun seyranına dalmak, uzun yürüyüşlerle doğanın muhteşem güzelliğinin tadını çıkarmak, ne müstesna bir şanstı! Deniz, kış renklerinin donukluğundan soyunup kurtulmuş, kışkırtıcı mavisinin canlı, parlak ve berraklığını, bahar şenliği içinde, doyumsuz tonlardaki yeşillerle buluşturmuştu. Hele hele tepelerden kuşbakışı bakıldığında, deniz kenarlarını müstesna incelik ve güzellikle oyma gibi süsleyen kıvrımlı koyların izini sürmek, ruhu kuşatan duyguları, coşkuyla an be an yaşamak, izleyene bahşedilen Tanrı’nın bir lütfuydu. \t\t\t\t\nDuygulu çift yorulduklarında, deniz kenarında bir balıkçı lokantasına inerek, denizin yarattığı sihirli ferahlığın sarhoşluğu içinde, baş başa sohbetle yemeklerini uzun uzun yiyorlardı. Her zaman konuşacak o kadar çok şeyleri vardı ki, ikisi de zamanın nasıl geçtiğini hiç fark edemezlerdi. \t\t\t\t\t\t\nAzmi Bey ve Sevgi Hanım, balayı gibi geçen, dinlendirici tatillerinin ardından, güçlenmiş ve gençleşmiş olarak her zamanki meşgalelerine dipdiri geri döndüler.\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t***\t\t\t\t\t\t\t\t\t\nAylar sonra Sevgi Hanım, eşinin basit kelimelerle konuşmayı tercih etmeye başladığını fark edip yüreğinde derin bir kaygı hissetti. Zira Azmi Bey, çok akıcı, zengin ve geniş bir ifadeyle konuşur, herkesi etkilerdi. Onun özellikli vasıflarından biriydi bu. Sevgi Hanım’ın içine bir kurt düşmüştü artık. O gece, işinden çok yorgun dönmesine rağmen hiç uyuyamadı. Eşine ses etmeden yavaşça kalkıp, onun masasının başına giderek, o sıralarda yazmakta olduğu kitabının son sayfalarına, şöyle bir göz attı. Okuduklarıyla hayrete düşmüştü. Birkaç yaprak geriye gitti. Eşinin güçlü anlatımının izini, bu sayfalar da yakalayamamıştı. Daha da arkalara gittiğinde, yazmakta hayli yavaşlamış olduğunu içi cız ederek gördü. Zira eşi, uzun süre aynı satırlarda, bol karalamalar içinde dönüp durmuştu. Sevgi Hanım’ın uykusu hepten kaçmıştı. Burada, anlayamadığı bir şeyler dönüyordu. Sevgi Hanım, eşinin hayli büyük olan çalışma masasına dağılmış yazılara, daha fazla dikkat kesilerek meraklı gözlerle, ilerleyen dakikalarda üzülmesinin önüne geçemeden, üstü çizilmiş kelimeleri, ciddiyetle taradı. Duraksama, kopukluk, yazmada zorluk ve boşluk kendini acı bir şekilde hissettiriyordu. Masanın bütününü gözden geçirdiğindeyse, üstünün dağınık haline gözü, içi sıkılarak takılmıştı. Oysa kaç yıllık eşinin en takdir ettiği yanlarından biri, düzenine titizlikle özen göstermesiydi. Boğucu bir sıkıntı, içine sinsice yayılmaya başlamıştı. Karar verdi: Onu, incitmeden doktora götürmenin mutlaka kolay bir yolunu bulmalıydı.\t\t\t\t\t\nErtesi sabah kahvaltıda Azmi Bey, eşinin hazırladığı zevkli sofrada, huzur içinde çayını yudumlarken güzel karısının çehresindeki yorgun ifadeyi, dikkatinden kaçırmadı. Ona merakla, o günkü duruşmalarını sorarken, sıkıntısının bundan kaynaklanabileceğini düşünmüştü. Sevgi Hanım, eşinin her zaman sevgi ve sıcaklık yayan elini sımsıkı kavrayarak: 'Bugün işim erkenden bitiyor Azmiciğim. Kendimize bir çekap yaptırma zamanı geldi de geçiyor.' Diye, düşünüyorum. 'Ne dersin? '\nDiye, eşine dönüp sorduğunda Azmi Bey, onu şaşırtarak, yumuşak başlılıkla hiç itiraz etmeden bu teklifi, hemen kabul ediverdi.\t\t\t\nAynı gün Sevgi Hanım, birkaç arkadaşına danışarak araştırdığı bir hastaneden aldığı doktor randevusuna eşini götürdü. Azmi Bey’e bir seri test uygulandı. Özel tetkiklerden de geçirildikten sonra Azmi Bey’in hafıza performansında gerileme olduğu saptandı. Kendisine güçlü ilaçlar verilerek bu durum, ciddiyetle ele alındı. Morallerini bozmamaya çalışarak evlerine duygu yorgunluğu içinde dönen Sevgi Hanım ve Azmi Bey, o gece erkenden yatarak, sımsıkı birbirlerine sarılıp hiç konuşmadan uymayı tercih etti. Her ikisi de ertesi sabah uyandıklarında, sanki konuşup da anlaşmış gibi, hiçbir şey olmamışçasına hayatlarına geri dönmeye karar vermişlerdi. Sevgi Hanım, o sabah yine zevkle kurduğu kahvaltı masasının bir köşeciğine, her zamankinden farklı olarak, pembe fistolu dantel örtülü, hoş görünüşlü minik sepet içinde, eşinin ilaçlarını, yanı başında bir bardak su eşliğinde servis ediyordu. \t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t***\t\t\t\t\t\t\t\nİki yıl aradan sonra bir hafta sonu, güneşli güzel bir günde gezmeye gidecek olduklarında Azmi Bey, arabasının anahtarlarını bir türlü bulamayınca eşinden yardım almak istedi. Beraberce evin altını üstüne getirdilerse de anahtarı bir türlü bulamıyorlardı. “Stres yapmayalım, nasıl olsa çıkar bir yerden.” diye, ikisi de o günü, evde dinlenerek geçirmeye karar verdiler.\t\t\t\t\t\tSevgi Hanım, o sabah, huzursuzluğunu eşinden saklasa da gizli gizli anahtarı, merakla aramayı sürdürdü. Eşini üzmemek için, “dolapları düzenliyorum.” diyerek, ne kadar gömlek ceket, pantolon, palto vs. varsa, tek tek ceplerini dikkatlice gözden geçirdi. Elbise dolaplarının içini, çekmecelerini, akla gelebilecek her yeri araştırdı. Arayıp da bulamayınca daha çok endişelendi. Banyoyu kullanmaya geçtiği sırada, oradaki göz ve rafları dikkatlice kontrol etti. Yemek hazırlamak için mutfağa çekildiğinde her yeri baştan aşağı titizlikle taradı. Bir yandan hazırlayacağı öğle yemeği için patatesleri soyuyor, bir yandan da, “bakacak başka bir yer kalmadı.” diye, hayıflanıyordu. Soyduğu patateslerin kabuklarını çöp kovasına boca edeceği sırada, “çok saçma ama bakmadığım bir tek burası kaldı galiba.” diye, birden aklına, ister istemez orayı karıştırma fikrini koydu. Aceleyle eldivenlerini giyerek yere bir gazete yayıp çöpü üzerine boşalttı. Eliyle yoklayarak içini tek tek taradı. Tam, gerisin geriye atıkları geriye boca edecekken avucuna, sert, küçük bir şey takıldı. Aceleyle bu nesneyi çekip çıkarmasıyla, aradığı anahtarı, gözleri fal taşı gibi açılarak hayretler içinde buldu! Zihni bayağı karışmıştı. Nasıl olur da eşi böyle bir şey yapabilirdi? Daha da zor olanı, bunu ona nasıl söyleyecekti? \t\t\t\t\t\t\nÖğlen olmuş, sofra kurulmuş, yemeğe sohbet tadıyla başlayacaklarken Azmi Bey’in eşine ilk cümlesi: \t'Anahtarı bulamazsak ne yapacağız karıcığım? 'Demesi olmuştu. Sevgi Hanım, bu durumu fırsat bilerek sevgili eşine, damdan düşer gibi, ama en hoş sesiyle: 'Ben onu buldum. Sen artık onu hiç merak etme! ' Deyiverdi. Birden çok şaşıran Azmi Bey: 'AA sahi mi? Nerede buldun peki karıcığım? Çok merak ettim doğrusu? ' Diye, sorunca Sevgi Hanım, eşine dönerek: 'Yere düşürüvermişsin. Herhalde dalgınlıkla olsa gerek.' Diye, geçiştirmek istedi. Azmi Bey: 'Ya, nerede düşürmüşüm peki? ' Diye, merakla sorduğunda Sevgi Hanım: 'Mutfakta.' Diye, kestirip atmak istedi. 'Allah, Allah! ' Diye, başını dertlice sağlayan eşinin haline içi burkulan Sevgi Hanım, konuyu dağıtmak için, torununun doğum gününe ne alacakları sorusunu, gündeme getirerek kaçış yolunu buldu. Amacına ulaşmıştı. Aralarında hediye seçme tadında konuşmalar geçmeğe başlayınca, Azmi Bey, anahtar meselesinden çoktan uzaklaşmıştı.\t\t\nSevgi Hanım, akşam işinden dönerken torununa, doğum günü hediyesini özenle seçip süslü bir paket halinde hazırlattıktan sonra, eve heyecanla girdi. Eşiyle akşam yemeğinden hemen sonra\tkızlarına gideceklerdi. Yemeklerini bitirdikten sonra Sevgi Hanım, kendisi sofrayı toparlarken, bu arada eşinin hazırlanmasını rica etmişti. Mutfak işlerini kısa sürede bitirerek geç kalmamak için yatak odasına, kendisine çeki düzen vermek ve saçlarını fırçalamak üzere geçen Sevgi Hanım, eşinin, uzun müddettir banyoda kaldığını gördü. Kendisi bir çırpıda hazırlanıp, tarandıktan sonra onun hâlâ banyodan çıkmamasına şaşırıp:\t 'Bir şeye ihtiyacın var mı hayatım? ' Diye, nazikçe ona, dışardan seslendi. Kapı önünde durup azıcık bekledi. İçerden hiç ses alamayınca, meraklanarak tekrar yüksek sesle sordu. Kapının arkasında çıt yoktu. 'Azmi, Azmi! Bir şey mi oldu, hayatım sana? ' \nDiye bağırmaya başlayan Sevgi Hanım, kapıyı kaygıyla yumruklayarak gürültü kopardı. Kapının kilidi yavaşça açıldığında eşinin hiç alışık olmadığı dalgın bakışlarıyla göz göze geldi. Eşi biraz sararmıştı ve suskundu. Sevim Hanım, ne olduğuna hiç bir anlam veremedi. \t'Canım, iyi misin sen? ' Diye, endişeli bir sesle eşine soruyordu. Azmi Bey, donuk ve hissiz bir vaziyette, banyodan çıkarak yatak odasına doğru ilerledi. 'Tatlım, eğer iyiysen hemen çıkmamız lazım. Çok geç kaldık.'Diyen eşine, tam bir teslimiyet içinde tabii olarak evden çıkan Azmi Bey, Sevgi Hanım’ı epeyce korkutmuştu. Arabayı ona kullandırtmayı sakıncalı gören Sevgi Hanım, direksiyona kendi geçerek kızının evine doğru arabayı sürdü. Yol boyunca Azmi Bey’in dalgın hali dağılmamış, tek bir kelime bile etmemişti. Göz ucuyla eşini sık sık kontrol eden Sevgi Hanım, “yarın ilk işimiz doktorumuza gitmek olacak! ” diye aklından geçiriyordu.\t\t\t\t\t\t\nMutlu doğum günü gecesinde Azmi Bey’in, hiç alışılmadık durgun hali, evlatları ve damatlarını endişelendirmişti. Azmi Beyin, kendisiyle ilgilenildiğinde, sorulan sorulara tek sözcükler halinde cevaplar vermesi; başka bir dünyada yaşar gibi görünmesi; dışarıya vurmamalarına rağmen kızını ve damadını etkilemiş ve çok üzmüştü. Bir ara, annesiyle mutfakta dertleşme fırsatı bulan Serpil, babasının, neden böyle davrandığını annesine kaygı içinde sordu:\t'Onu daha önce, hiç böyle görmemiştim. Babamın nesi var anne? ' Diye, esefle sözlerine devam etti. Annesi: \t'Son günlerde biraz tuhaf davranışları benim de dikkatimi çekiyor.\tOnu artık evde yalnız bırakmaktan bile ürkmeye başladım.' Diye, kızına dertlendi. \t\t\t\t\nSevgi Hanım ertesi gün, işlerini çabucak toparlayarak erkenden eve döndü ve eşinin hazırlanmasına yardım ederek onu, doktoruna götürdü. Yapılan yeni testler ve tetkiklerin sonuçları, maalesef hiç iç açıcı değildi. Azmi Bey’in rahatsızlığı hızlı bir ilerleme evresini göstermekteydi. Evde bazı radikal tedbirlerin alınmasını ciddiyetle öneren doktorları, Sevgi Hanım’ın eline, acilen yapılması gerekenlerin uzun bir listesini tutuşturuyordu.\t\t\t\nHer geçen gün, Sevgi Hanım’ın seven kalbi, kuşkanadı gibi acıyla titriyor, eşine hayran duyguları, içindeki isyanı kamçılıyordu. O zekâ fışkıran nadide deha beyin, giderek taşıdığı asil ruhtan kopuyor ve yavaş yavaş acımasızca, bilgi ve deneyim yüklü içini boşaltıyordu. Sevgi Hanım, günlerce gecelerce kendisiyle savaşmaya başlamıştı. “İsyan etmek bana yakışmaz! Başıma gelen bu olayla, aşkım ve vicdanım uğruna güçlenip savaşmalıyım! ” diye, aklına ve ruhuna, hükmetmek istiyordu. Geceleri, doğru dürüst uyuyamıyor, uykusuzluk ve yorgunluk, zamanla onu, günlük işlerinde zorlamaya, hırpalamaya ve bitap düşürmeye başlıyordu. En kötüsü de aklının, hep evde kalmasıydı. Uzun uzun düşünüp, tartıp biçtikten ve kendiyle savaş verdikten sonra Sevgi Hanım, ilk tedbir olarak işlerinin yoğunluğunu azaltmaya karar verdi ve eve erken gelmeye başladı. Eşine: 'Ben hemen döneceğim, sakın bir yere bensiz çıkma tatlım, e mi? Eve gelince sana çok ihtiyacım oluyor.' Diye, sıkı sıkı tembih ediyor ve eşini, yarım saatte bir telefonla arayarak kontrol ediyordu. Eşi, artık geceleri daha az uyumaya başlamıştı. Buna karşılık, gündüzleri hiç uzanıp yatmazken, uzunca bir süre dinlenmeye ihtiyaç duyuyordu. \t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t***\t\t\t\t\t\t\t\t\t\t\nBir gece henüz yatmışlardı ki, Sevgi Hanım, eşinin elini tutmuş, yorgunluktan tam kendinden geçecek haldeyken, Azmi Bey’in yataktan fırlamasıyla, o da arkasından sıçrayıvermişti. Eşinin:\t'Ne oldu Azmiciğim? Bir yerin mi ağrıyor? Neden bu kadar sıkıntılısın? ' Demesine kalmadan Azmi Bey, uzun gövdesi üzerinde yükselerek gardırobun üst kat gözlerinden birinden, orta boy bir bavulu kaparak güçlü kollarıyla gürültülü bir çekişle aceleyle yere indirdi ve telaşla içine gelişigüzel giyeceklerinden tıkıştırmaya başladı. Karısı donup kalmış, nasıl tepki vereceğini şaşırmıştı. Beynine hücum eden kanın zonklatan basıncıyla sinirleri gerilen Sevgi Hanım: 'Söyle bana, ben de sana yardım edeyim hayatım. Niçin gecenin bu saatinde bavulunu hazırlıyorsun? ' Diye, sorduğunda, Azmi Bey: 'Çok geç kaldım! \tKızım beni bekliyor saatlerdir! ' Diye, panik içinde yakınıyordu. Sevgi Hanım eşine dönerek: 'Tatlım, çok istersen yarın sabah gideriz. Şimdi gece, \tzaten onlar uyuyordur.\nDiyerek ve sesine hâkim olabilmek için kendisiyle mücadele ederek, uyku mahmuru, onu yatıştırmaya çalışıyordu. Azmi Bey, o güne kadar hiç olmadığı kadar hırçın bir hamleyle, bavulunu kaba hareketlerle kapatıp, kapıya doğru yönlendiği sırada Sevgi Hanım, “gecenin bu saatinde dışarı çıkar da kaybolursa, ben ne yaparım? ” diye, panik içinde onu kolundan tutarak durdurmak zorunda kaldı. Eşi onu, ağır cüssesiyle hiç beklenmedik bir şekilde geriye doğru itince Sevgi Hanım, düşmemek için sendeledi ve omzunu, aralık duran kapıya sertçe çarptı. Gayriihtiyarî inledi ve sinirleri gerilerek hem vuruğun acısıyla hem de olayın şokuyla kendini tutamadı ve zemberek gibi boşalarak ağlamaya başladı. Eşinin, sessizce süzülen yaşlarını gören Azmi Bey, birden onun mahzun halinden etkilenerek bavulunu elinden, gümbürtüyle boşluğa bıraktı. Telaşının nedenini çoktan unutmuştu. Eşinin gözlerinden akan yaşlara anlam veremeyerek birden hüzünlendi ve şefkatli dokunuşlarla inen yaşların ıslağını sildi; sonra da onu, belinden sevgi ve şefkatle kavradığı gibi yatağa doğru götürdü. İkisi birden henüz soğumamış yatağa uzandılar. Kasılarak hiç kıpırdamadan Azmi Bey’in uyumasını bekleyen Sevgi Hanım, eşinin kolundan yavaşça sıyrılarak kapıya doğru koştu ve emniyetle iki kez döndürerek kapının kilitlendiğinden emin oldu. Hızlıca evi dolaşarak banyo kapısı dâhil, kapıların üzerlerindeki anahtarları tek tek alarak hatırlayacağı emin bir yere sakladı. Sevgili eşinin yanına uzanarak bütün gece, için için ağlamaya devam etti. \t\t\t\t\t\tBu üzücü olaydan sonra Sevgi Hanım, işini tamamen bırakıp evde kocasına bakmaya karar vermişti. Güçlü olmak, beyin kimyası bozulan eşine boş bulunarak haşin veya sinirli davranmamak için, kendisiyle mücadele halindeydi. Âşık olduğu sevdiği ve kişiliğine, kariyerine hayran olduğu çok değerli birinin bu hale düşmesi, ne tarif edilmez bir acıydı! Sevgi Hanım, her geçen gün daha çok yıprandığını yaşayarak, zaaf gösterip eşine yanlış bir tepki vereceğinden korkmaya başlamıştı. Beklenmedik bir şekilde girdabına çekilmiş olarak bulduğu yeni hayatında, kendini eğitmek için çırpınıp duruyordu. Acı da olsa artık onun hasta olduğunu kabul etmenin zamanı, çoktan gelip çatmıştı.\t\t\nErtesi sabah Sevgi Hanım, Azmi Bey’in banyodan bir türlü çıkamayışını merak edip kollamış, epeyce bekledikten sonra, üstünden anahtarı alınan kapıyı eşi kilitleyemediğinden, onu usulca aralayarak, Azmi Bey’in ne yaptığını, uzaktan kontrol edebilmişti. Kapı aralığından, kendini hiç göstermeden gizlice bakan Sevgi Hanım, kocasının ayna karşısına geçip kendine, uzun uzun, hiçbir şey yapmadan öylece bön bön baktığını içi kavrularak izledi. Eşi, kıpırdamadan kaskatı kesilmişçesine duruyor, kendini, yabancı birine bakar gibi aynada seyrediyordu. Sevgi Hanım’ın içi paramparçaydı. Kendisini toparlayarak eşinin yanına yavaşça sokuldu. Hiçbir şey söylemeden onun, ellerini yıkamasına yardım etti. Şefkatle kuruladı ve sevgiyle koluna girerek Azmi Bey’i, kahvaltı sofrasına doğru götürdü.Tabaklarındaki servisi bitirdikten sonra Sevgi Hanım, havanın güzelliğini kaçırmamak için eşiyle yürüyüşe çıkmak istedi. Azmi Bey’in, son zamanlarda en çok istediği şey, kendisini evin dışına atmak, gezmek, dolaşmak, değişik bir yerlere gitmekti. Dışarıda onu Sevgi Hanım, cesaret ve dikkatle çocuk gibi idare etmek durumundaydı belki ama eşi, açık mekâna çıktığında ne denirse onu yapıyor, hiç itiraz etmeden Sevgi Hanım’a uyum sağlıyordu.\t\t\nO sabah her yer, günlük güneşlikti. Güneşin ışıklı oyunları, kışa girerken kurşun dökmeye hazırlanan gökyüzünde, son gösterilerinden birini daha sergiliyordu. Güneşten fışkıran altınsı huzmelerle şekillenen kıvrım kıvrım bulutların, görkemli görünüşlerinin uyandırdığı taşkın duygular, hüzünlü esintilerle içe doluyor; serin ürpertilerle, yeni umutların heveslerini ayaklandırıyordu. Kalamış sahilinde, sıcacık elleri, eşine kenetli Sevgi Hanım, sevdiğinin kolunda, yaşamdaki her anın değerini bilerek ve eşinin yataklara düşmediğine şükrederek; bu doyumsuz manzaranın kuşatılmışlığında, doğanın güzelliğinin büyüsünü, sindire sindire içine doldurarak yavaş yavaş yürüyordu. Sevgi Hanım, sevgili eşinin rahatsızlığının gereği, elinde olmayarak ve bilmeyerek parlayan ani feveranlarıyla sıkça yaşanan olumsuzluklara, böyle huzurlu müstesna anlarda kazandığı güçle karşı koyabiliyor ve sevdiğine destek olabilmenin cesaretini toparlamayı başarıyordu.\t Epeyce yürüdükten sonra yorulduklarında, bir soluk dinlenmek üzere rasgele bir banka iliştiler. Etraftaki güvercinler, onların oturuşunu bekler gibi, topak gövdelerini sallayarak yanlarına kadar sokuldular. Sihir yüklü bir andı! Kuşların, göz dolduran güzellikleri ve badi badi, hoş hallerinin yarattığı etki, ikisinin de içindeki yaralara taze merhem olup sıvazlanıyordu. Her şey doğada gizliydi! Azmi Bey, tabiatla baş başa olduğunda eskisi gibi yumuşak, yatışmış ve dengesini kazanmış haline geri dönüyordu. Onun, yıllarca kalem tutmuş iri, uzun ve değerli parmakları, güvercinlere doğru uzanacak gibi oldu. Sevgi Hanım, eşinin güvercinlere akan sevgi dolu mahzun bakışlarını yakalayıp çok duygulandı. Bakışları, o gözlerin içinde yine eridi, gitti… \t\nGüneş, tepeden onları, sağlık salan ışıklarla ısıtıp kucaklıyordu. Azmi Bey’in Sevgi Hanım’a aşkı, onun yüreğinin katman katman derinliklerine işlemiş, itilmiş ve çok değerli bir hazine içinde yer bulup saklanmış olmalıydı ki doğanın, sakinleştirici ve iyileştirici gücüyle Sevgi Hanım, saklı gizli bu duyguların, sevgi nakışlı nadide örtülerini, tek tek kaldırabiliyor ve onları, gelecekten tir tir titreyerek korkan bedenini sararken buluyordu. Bırakıverdi başını sevdiğinin geniş omzuna. Azmi Bey, sevinçten ürperdi. Beraber olmanın tadını ve mutluluğunu, doyasıya yaşadılar. O an, yüreğinde yankılanan feryadı defalarca haykırarak tekrarlamak istedi Sevgi Hanım:\n—Tanrım! \t\t\t\t\t\n—Ne olur bana güç ve sabır ver! \t\t\n—Önümde beni bekleyen daha zor günler varken en güzel şekilde bakabileyim sevdiğime! \t—Kusur etmeyerek! \t\t\t\t\n—Sinirlenmeyerek! \t\t\t\t\n—Onun istemeden yaptıklarına, kol kanat gerebileyim, dinmeyen olgunluğumla, derin sevgi ve şefkatimle! \t\t\t\t\t\t\n—Hiçbir zaman yılmadan ve hoşgörümle! \t\n—Tanrım!\n—Ne olur beni, bana, mahcup etme! \t\t\n—Mahcup etme…\n\n", "siir_uzunlugu": 3491 }
3,491
{ "siir": "Sevdikçe yanmayana olur mu sevda \n\n\nBir yürekti sevda denizinde\nAdını yazmıştı sevdanın kıyılarına \nYakmıştı aşk meşalesini gül kokusunda\nGönül şelalesinde bulmuştu gül sevdasınıGül sevdası ayaz gecelerde içini ısıtan muamma\nBir sırdır yeşerdiği toprakta toprağın bağrında\nSır olmalı sevda kalbine gömülmeli Adeta aşkla\nYüreklere kazınmayan sevdikçe yanmayana olur mu sevdaMevlam aşk demiş aşk hakikattir bunu bilmek gerek\nAşk vardır aşka şüphe olursa inançta eksiklik vardır\nAşk başka ilahi aşk başka sevgi bambaşka\nDoğru olanı yazmak gerek aydınlansın diye tüm cihanDedim ya bir yürekti o bir yürek olmalı insan\nAşk olmazsa halimiz yaman gel aşkla uyan\nUyan ki umut ol çorak topraklara sevgi sunan\nAdın yazılsın adımızla yarınlarda umut olanSİNAN BAYRAM\n\n", "siir_uzunlugu": 109 }
109
{ "siir": "Pervaneler ve Firuze \n\n\nPervane sineğinden biraz hallice halimiz\nBir elimizde güz yaprakları, diğerinde deniz\nSonsuz mavilikte bir ufak siyahlık yalnızca\nEbedi bir çığlık yankısıdır ki, tüm sözler sessizÖyle bir viran ki geriye kalan şu seher düşünden\nGam etmem, bir his kalmadı artık o gidişlerden\nBir hatıra yalnız, durup durup boğuyor nefesimi\nBir hatıra, kabuslara uyanmadığım o gecelerdenBilmez kimse nasıldır ölmemek bir hissizlik anında\nBilmezler hangi sırrı söylediğini rüzgarın bir fısıltıda\nÖyle bir sır ki bu, firuze taşlara yazılabilirdi ancak \nSonsuz mavilikte, bir ufak siyahlıkta yankılanacak\n\n", "siir_uzunlugu": 85 }
85
{ "siir": "Ayrılık 1 \n\n\nAyrılık ölümden beş okka ağır,\nSevene silleyi vurmuş ayrılık.\nAnlamaz dinlemez kulağı sağır,\nSevene silleyi vurmuş ayrılık.Ah çektikçe azgın olur feryadı,\nDerdi alem yürekleri dağladı,\nAyrılanlar iki cihan onmadı, \nSeveni bitirip yormuş ayrılık.Derdine ne çere ne devası var,\nGecesi gündüzü her gün ahu zar,\nÇağırır yol gözler gelmez nazlı yar.\nSevenin yoluna durmuş ayrılık.Çiftci İsmail’im böyle ne çare,\nDeli gönül şimdi oldu divane,\nMevla’m ayrılığı verme sevene,\nMeğer ne belaymış zormuş ayrılık.\n\n", "siir_uzunlugu": 74 }
74
{ "siir": "Üç Derdim Var \n\n\nVara vara vardım ol kara taşa\nHasret ettin beni kavim kardaşa\nSebep ne gözden akan kanlı yaşa\nBir ayrılık bir yoksulluk bir ölümNice sultanları tahttan indirdi\nNicesinin gül benzini soldurdu\nNicelerin gelmez yola gönderdi\nBir ayrılık bir yoksulluk bir ölümKarac'oğlan der ki kondum göçülmez\nAcıdır ecel şerbeti içilmez\nÜç derdim var birbirinden seçilmez\nBir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm\n\n", "siir_uzunlugu": 62 }
62
{ "siir": "Karalamalar-6 \n\n\nkadın\ndeniz\nmisali\nbilmez erkekler \nyüzmeyi\nyüzmeye çırpınmadan \ndenizin ellerine \nbırakmalı \nerkek kendini\nbeklemeli \ndalgaların \nonu nereye \ngötüreceğini\ndeniz\nboğar\nonla kavga edeni\ngötürür\nbilinmez \nsevdalara\nsırt üstü yatıp\nkendini\ndenize vereni\n\n", "siir_uzunlugu": 33 }
33
{ "siir": "Ateş Gül Ve Kül \n\n\nnisan seli kanalizasyona akarken,\notuzaltı gelincik mevsimi geçti ayaklarımın altından \nkağıttan bir gemi gibi bıraktım ruhumu hayatın suyuna, akışına\nönce yundum, sonra yandım \nsuda yununca değil ateşte yanınca arındım \nyağmur damlası sel’in yoldaşı, \nateş, külün sevdalısıymış meğer \nkülün pis olmadığını anladım ılık bir nefesle harlanan ateş, ellerimi, kirpiklerimi yaktı,\ngörmem için gözlerimi kapatmam gerekti\ntohumun içinde meyvayı gördüm\nkırmızının içinde gülü,\ngözdeki sözü, sözdeki özü,\ngüzdeki yazı, yazdaki ayazı...tedirginliğin senfonik seslerinde ve endişe tamtamları arasında,\nbaşaşağı sarkan yarasalara rağmen,\nalıç renginde sabahlara uyandım gece yarılarındaher biri çiçek değil miydi zamanında? \nelması, portakalı, narı\nsen; yaprağı, dalı ve toprağı...Nurettin BOZGEYİK\n\n", "siir_uzunlugu": 103 }
103
{ "siir": "Hatay’da Amik Gölü’nde Yaşayan “Yılan Boyun” Adlı Kuş Yok Oldu 18 \n\n\nKurallarımız yoktur varsa da acımasız,\nEğitim yeni yeni almamışız henüz hız…Leopar görünüyor, hemen katlediliyor,\nÜç beş vaşak çıkıyor, zorbalar saldırıyor…Rab’bim nefis yaratmış, koymuş genlerimize,\nHakk’ı mahvetmek için bencilliklerimize… (2013)\n\n", "siir_uzunlugu": 40 }
40
{ "siir": "iki Damla Gözyaşı..! \n\n\nBazen tartışma biraz ağız dalaşı\nYerince sevinç mutluluğun telaşı\nÇoğunda umut bir huzur arayışı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...Adalet derken fakir zengine karşı\nKimi zaman feryadlar titretir arşı\nTam kıvamında buda neyin yarışı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...Sorgulayıp durdukça dağ ile taşı\nMeğer köyün derdi olmakmış çarşı\nKanunsuz savaşta istersek barışı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...Hep kodamanın it eniğin alaşı\nMevki makamdır özentiyle ulaşı\nDönencede git gelin olsak yavaşı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...Her öğün ekmek rızık lokma uğraşı\nGünlük bir yudum için dolar su başı\nDoy artık ey nefis haydi aldın alkışı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...\n------------\nişte gurbetten bir canın haykırışı\nKalemdir döker bu sesi yalvarışı\nUnutma kof cüssem o hakka varışı\nHerşeyin başı iki damla gözyaşı...Gurbetten Bir C A N! / Gizemlikartal\n\n", "siir_uzunlugu": 129 }
129
{ "siir": "Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 18 \n\n\nEn önemlisi de göçerlerin ilahi meslekleri bilen bu yetenekleriyle göçtükleri bir alan içindeki ham bir araziyi, bir tarla, bağ, bahçe haline getirip; araç gereçlerini hazırlayabilir olmanın uzmanlık kapasitesi içinde olmalarıydı. Bir kır denen yazıyı, yaban olan savanı; otlak alanı bağ, bahçe, tarla gibi mülk yapabilirlerdi. İkinci bir en önemli yan da böylesi donanımlı bu kişilerin El adaletine fikren iman bağlılığı içinde inanmış inşacılar olmalarıydı. El tasarruflu özel mülkiyetçi söylem içinde; El söylemli vaatler, hayli albenili söylemlerdi. Bu söylemler içinde ittifakı zenginlik kaynakları üzerindeki bir hesapla çalışmadan takdirle mal mülk sahibi olunacağının telkinleri, vardı. Telkin edilenlerle kavranır olan şey; El vaatli rızk verme kavramı üzerindeki sahiplik içinde kazanılacak, muktedirlikti. Ön ittifak içinde kovulup göçenler bu muktedirliğin cazibesini kendi üzerine yansıtmanın büyüsüne kapılmış olan kişilerden oluşmaydı. Bu tür manaya iman (ahdi kavil-sözleşme- bağlılık yemini) etmiş kişilerdi. Yani kendi emekleri ile ortaya koyacakları mülkü, bu telkinlerden bekler olmanın kolaycılığı nedenle kolektifin mülkünü El’in mülkü saymaya, çoktan yatkındılar. Eğriyi gözetiyorlardı ki, El terazisine göre doğrultunlardı. Bu eğrilik El adaletiyle mülke temel olsun ki bu temele göre hırsızlıklar, kötülükler cezalandırılma ve caydırıcın, oluşunlardı. Bu iştah açıcılıkla El mülkü saydıkları ön ittifaklı kamusal zenginliğe sorgusuz sualsiz emek güçlerini sunacaklardı. Yani köle emekleri, mülk ve mülk hakkıydı. Emekler kulluk ödevi ile bu emek ürünleriyle birlikte bu iştahla El’indi. Ve dolaysıyla da El sözcüsü olanlarındı.Mülk, El’indi. El, mülkü olduğu için konuşuyordu. Ve El mülk sahibi olduğu için de sizin sahibiniz olan SAHİPTİ: . O halde El tarafından kendilerine mal-mülk verilen mülk sahipleri de; bu nedenle hem sizin sahibinizdi. Hem de mülk sahipleri El gibi El’in ağzında konuşuyordular.Telkin olanın hayallerine kapılmakla inanmış olanlar; bu inanıcılarıyla, El sözcülerinin sömürü iğfaline uğramış; yapı süreçleri ortaya çıktı. Geriye bu yapı sürecinin, sözcüler eliyle; salgın bir virüs hareketine dönüşüp, yayılması kalıyordu.Tüm Dünya giderek bu tarz El yapılı virüs salgını içinde kasılıp kavrulmanın; köleci sisteme icazetle olan imparatorluk oluşumlarının elinde olacaktı. Bu yapılar; bağ, bahçe, tarla, avadanlık kılınmış ortak mülkiyetli ölü emeklerin; El takdiri üzerinde sahipleriydiler. \nEl’in nasipçe kıldığı Gılgamış, Dumuzi, Hamurabba, Nemrut, Abraham, Sargon gibi söyletilen El icazetli genel sahiplikler; bu sahipliğin hükmüne bağıt olmanın El mührü olan kişileriyle; bu kişiler El sözcüsü kişilerin mutlak hükmü sayıldı.İster istemez bu som bencillik üzerine olan çağrıya uyup gelen vaat ve biat içindeki kişiler, öğrendikleri yeteneklerini El mülkü içine sunup; emek gücünü El’in malına mülküne sarf etmekle, El’i zengin edip sömürülecektiler. Sömürülenin kendisi de umut beklentisi içinde vaat kâr olacaktılar.Kâfirler toprak ekip biçen, ekici, tarımcı tahıl üretimi yapan gruplardı. Tohumun üzerini toprakla örtüp; tohumu toprakla gizlemelerinden ötürü bu çiftçi gruba tohumun üzerini örten; örtüp gizleyen anlamına kâfirler denirdi. İyi de El inançlı imancılar niçin kâfirleri özel bir atıfla anıyordular? Kâfirler El takdirine karşı çıkıp tınmamakla El’in mana gücünün yok sayıp El iradesinin üzerini; tıpkı bir tohumun üzerini örter gibi örtmüş oluyorlardı. Sömürüyü meşrulaşan Ele göre ekici kâfirler; El ittifaklı tevhidi çağrıya katılmamalarıyla; ekiciler El takdiri olan gerçeğin, üzerini örtüyorlardı (kâfir oluyorlardı)!Kâfirler El takdirini görmezden geliyorlardı. Yani kâfirlik en eski totem mesleklerinden biriydi üstelik kâfirler kendi ortak emeklerine sahip çıkıyordu. Kâfirler ortak emeklerini El kaptırmamakla birlikte bunu El’in seçilmiş kullarına verilmesine razı olmayıp, direniyor olmalıydılar. Hâlbuki El’in kendisi ön ittifaklı ilah ortaklaşmalı iradeyi ve kâfirlerin emek güçlerini yok saymasıyla El; kendisinden önceki gerçeğinin üstünü örtmekle; kendisi kâfir oluş aynı olan işini yapıyordu. Tabii ki El müminleri, bu geçmiş süreci bilmediklerinden; ekicilere, ekicilerin sırf El karşıtı olmalarını kâfirlik olmakla söylediler. Kâfir emekli tarımcıları, kendi sözcük kullanımlarının anlamı îçinde yeriyordular.El imanlı anlayışın ilk mücadelesi içinde direnen gruplar, tarımcı olan tohum ekici kâfirlerdi. El, ilahi dönem içindeki tüm mücadelesini mesleği kâfir olan gruba karşı, vermişti. Kutsal metinlerin kâfirleri bu denli aşağılamayla anması bundandı. Bu tarz yergice anma içinde olmaları, bu ilk büyük anı mücadelesi içine yapılan bir göndermeydi aslında. Daha sonraki eylemli sürecin içinde bir El erki olan monark, kendi çevresindeki diğer El erki olan bay erkleri dediğimiz monarklar üzerine doğru bir egemenlik ihracına başladılar. Diğer El takdirli monark (lugal) egemenler de, istilacı El’in egemenliğini tanımıyorlardı. Bu nedenle istilacılara direniyorlardı. İlah egemenliğini tanımayan El’ler, şimdi de kendi gibi El olanların üzerine kendilerinin El olma ihraçlarının (Tagutluklarının) iradesini tanımayacaktılar.İşte böylesi süreç aşamaları içinde bir El diğer El’in egemenlik takdirini tanımayıp; onu yok sayıp; onları da kendi El egemenliğinin hükmü altına almak istiyordu. Bu hareket hem diğer El egemenliğinin üzerini örtücü kâfir bir hareketti. Hem de karşı El ve El yanlıları, tıpkı eski tohum ekip, tohumun üzerini örtüp; tohumu gizleyen meslek erbabı ekici kâfirler gibi ihraççılarına direnmekle egemenliklerini kaptırmak istemeyenler de, birer kâfirlik içinde olmanı, gibiydiler. O halde istilacı tekelci olan El’e karşı direnç koyan her El hareketi bir kâfir hareketi olmakla, yapılanlar yine bir kâfirlikti. El, oluşa gelen süreci ne kadar kâfirlik olurla görürse görsün; süreç bir tez-anti tez oluşuyla veya sentez ve ayrışma oluruyla doğal yasalar çerçevesinde değişip dönüşerek gelişiyordu.Egemenlik ihraç eden El ile egemenlik ihracına direnen El, ilk Elden oluşan El’diler. Bu nedenle bir El diğer bir El’e; ilk takdirde bulunan mana El gibi olmayı yani, El gibi olmanın (Tagut olmanın) iddiasında bulunması oluyordu. Yine de buna rağmen El ve El’e iman edenler; kâfirleri ve kâfirlerin El takdirine karşı çıkışlarını dillerine dolamışlardı. Kâfirleri kötülüyorlardı. Kâfirler El takdirini tanımıyor olmalıydılar. Kafirler yılın büyük bölümünü emek zoruyla; yağmurda, yaşta; sıcakta soğukta çalışıp hasat eden insanlardı. Bu nedenle kâfirler emeğine, iradesine sahip çıkanlardı. Elbet çobanlar da yağmurda, yaşta; sıcakta-soğukta oluyorlardı. Çoban sık sık oturup dinlenebiliyordu. Çoban kaval çalacak vakit buluyordu. Yine çoban sakin sakin düşünmeye zaman ayırabiliyordu. Oysa kâfirler çalışmada arta kalan zamanda kendi koşum hayvanını da kendi doyurmak zorundaydı. Kâfir meslek, çift sürdüğü araç gerecin bakım onarımını yapıyordu. Alt süreçlere organize olmuştu. Çoban gibi süreçlere değişmezlik gözüyle yalın bakmıyordu. Tarlayı sürüyordu. Tohum ekiyordu. Tohumun üzerini itina ile örtüyordu. Tarlayı suluyordu. Tarladaki yabani otları ayıklıyordu. Ürünü hasat ediyordu. Hasadı eve taşıyor. Ürünü değirmende ya da taşla öğütüyordu. Bunların her biri her bir ayrı süreçler olmasına rağmen tohum gizleyici kâfirler üzerinde bitişik süreçler olmakla yorucu ve uzun erimli süreçlerdi. Karşı gelme dirençleri de bu nedence, adaletleydi.Tarihin bilinci unutmaz olmakla; kesikli sürekli seçme ayıklamalarıyla; değişme, dönüşme, birikme üzerinedir. Bilmezi olan; unutan; unutturulan insan bilinciydi. Toplumun hafızası da tarihi hafıza olmakla kesikli sürekli unutmayan hafızadır.10.05.2017\n\n", "siir_uzunlugu": 1006 }
1,006
{ "siir": "Bahar \n\n\nIlık bir rüzgar. rengarenk doğa\nHer yerde bin canlılık. çiğdemlerde\nUçuşan kelebekler. ötüşen kuşlar\nUyan artık uyan gönülO gün coşku. o gün mutluluklar\nGök gürler. yağmurda yağar\nMisk-i amber gibi kokar. toprak\nUyan artık uyan gönülOkşasın saçlarımı ılık rüzgar\nSarsın kollarını belime yar\nYurduma gelmiş bahar\nUyan artık uyan gönül\n\n", "siir_uzunlugu": 45 }
45