Döviz türbülansında finansal yönetim. Ekonomimiz yine yalpalamaya başladı. Bizim gibi parası döviz olmayan ülkelerde, ekonomi politikasında yapılan hatalar "döviz fiyatlarının artmasıyla" ete kemiğe bürünür. Böyle zamanlarda finansman, şirket yönetiminde birinci sıraya çıkar. Bugünkü yazıda, böylesi bir ortamda, firmalarda uygulanması gereken finansal yönetim ilkelerinden bahsedeceğim. ... Ekonomimiz yine yalpalamaya başladı. Bizim gibi parası döviz olmayan ülkelerde, ekonomi politikasında yapılan hatalar "döviz fiyatlarının artmasıyla" ete kemiğe bürünür. Böyle zamanlarda finansman, şirket yönetiminde birinci sıraya çıkar. Bugünkü yazıda, böylesi bir ortamda, firmalarda uygulanması gereken finansal yönetim ilkelerinden bahsedeceğim. Kokocuyu, koko ile iyileştirmek Günün "mikro ekonomi" konusuna girmeden önce kısa bir makro analiz yapmaktan kendimi alamayacağım. Bildiğiniz gibi ülkemiz "sıcak para" bağımlısıdır. Yurt dışından sıcak döviz girmezse, ülkenin feleği şaşmaktadır. Türk ekonomisinin "yapısal bozukluğu" budur. Bugüne kadar izlenen politika "cari açığı düşürmek değil finanse etmektir". Bunun için de faizler yüksek tutulmak istenmektedir. Finanse edildiği sürece de cari açık kapanmamakta, aksine büyümektedir. Bu aynen kokainmana, kokain temin etmek gibidir. Kokain almazsa (yüksek faizle sıcak para gelmezse) krize giriyor. Aldıkça da bağımlılıktan kurtulamıyor. Dinamik denge İşletme finansmanında firmalar "sonsuz ömürlü" (going concern) kabul edilir. Yani bilançolar "tasfiye bilançosu" olarak okunmaz. Bunun yerine bilanço, firma mevcut yükümlülüklerini nasıl sürdürülebilir diye analiz edilir. Devalüasyon olunca, cari fiyatlarla çıkartılan bilançolarda firma "müflis" yani sermayesinin 2/3'nü kaybetmiş gibi gözükebilir. Ama bu statik resim "dinamik bir bilançoda" analizinde ortadan kalkabilir. Yani firma yüzmeye devam ederse, bir süre sonra nispi fiyatlar değişeceği için bilanço kendiliğinden düzelir. Su üstünde kalmak için firmaların yapması gereken ilk şey, "nakit sabit giderlerini" sabitlemek, hatta aşığa çekmektir. Nakit sabit giderlerin çok büyük kısmı "maalesef" ücretler ve ekleridir. Reel sektör ve bankalar Bir bankanın sağlamlığı "varlık kalitesi" ile ölçülür. Bankaların varlıkları, reel sektör firmalarına açtıkları kredilerdir. Böylesi günlerde reel sektör patronları can derdine düşüp, kendi firmalarının içini boşaltabilir. Bu da bankaların alacaklarını tehlikeye sokar. Ama bankalar da dürüst borçlunun ümüğünü sıkarak kendi açtıkları kredileri kendi elleriyle "kötü alacak" haline de getirmemelidir. Bu aşamada BDDK ve Bankalar Birliği, bankacılıkta bir anlayış mutabakatı sağlamalı ve şirket yamyamlığına izin vermemelidir. Bu da ekonominin kısa sürede toparlanmasına katkı sağlar. Son söz: Hastayken alınan ders, iyileşince unutulur |