input
stringclasses
1 value
output
stringlengths
3
2.24k
instruction
stringlengths
7
218
Birçok insan, türümüzün artık yaban hayat içerisinde olmamasından ve artık gerçek anlamda hayatta kalma mücadelesi vermiyor olmamızdan ötürü, evrimimizin durduğuna inanır. Bunun doğru olmadığını biliyoruz: Türümüz, son 2000 yılda da birçok evrimsel değişim geçirdi ve değişmeye devam ediyor. Journal of Anatomy dergisinde yayınlanan "Yakın Geçmişte İnsan Kolundaki Medyan Damarın Görülme Sıklığının Artışı: Mikroevrimsel Bir Değişim" başlıklı bir makalede Avustralyalı araştırmacılar, insan türünde kısmen kısa bir süre içinde hızlı evrimsel değişimler yaşandığını gösterdiler. Makaleye göre, bu evrim son 250 yılda daha da hızlandı ve artık anatomik olarak net bir şekilde gözlenebilir değişimlere sahibiz.
İnsanın Anatomik Evrimi Hızlanarak Devam Ediyor: 20 Yaş Dişleri Yok Oluyor, Kolumuzda Yeni Damarlar Oluşuyor, Yüzler Kısalıyor, Kemik Bağlantıları Değişiyor!
Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen bir deneyde, bir karınca türünün ilk kez olağanüstü bir şekilde alet kullanımına adapte olabildiği gözlendi. Önlerine, içinde şekerli su bulunan küçük kaplar konan karıncalar, su yüzeyinde durarak beslenebiliyordu; ama araştırmacılar yüzey gerilimini azalttığında, kum tanelerini kullanarak kurtulmayı başardılar. Wuhan'daki Huazhong Tarım Üniversitesi'nden ve araştırmanın baş yazarlarından Dr. Aiming Zhou şöyle diyor:
Karıncalar da Alet Kullanabiliyor: Siyah İthal Ateş Karıncaları, Kum Tanelerini Alet Olarak Kullanıyor!
Uzun zamandır bazı kuşların ve balıkların dünyanın manyetik alanını bir tür rehber olarak kullandıklarını biliyoruz. Peki büyük memeliler de aynısını yapabilir mi? Duisburg-Essen Üniversitesi'ndeki bilim insanlarına göre cevap, evettir.
Sığırlar Neden Kuzey veya Güneye Dönük Şekilde Otlar?
Eskiden yaşamış varlıkların korunmuş kalıntıları, işaretlerine (İng: "impression)" ve izlerine (İng: "trace") fosil denir. Örneğin ölmüş bir canlıdan arta kalan kemikler, iskeletler, ayak izleri, sürünme izleri, reçine içinde korunmuş parçaları ve daha nice kalıntı fosil olarak değerlendirilebilir. Fosiller, evrim tarihini anlamamızı sağlayan veri hatlarından önemli bir tanesi olduğu için, evrimsel biyolojide, genel olarak bilim tarihinde ve evrene bakış açımızda büyük değişimler yaratmıştır.
Fosil Nedir, Nasıl Oluşur? Bir Canlının Fosilleşmesi İçin Hangi Şartlar Gerekir? Fosilleşme Basamakları Nelerdir?
Eğer bir kayanın üzerinde sümüksü bir yosun tabakası fark ettiyseniz muhtemelen ona çok fazla dikkat etmemişsinizdir. Ancak bu gözden kaçan türlerin bazıları bitkilerin karaya nasıl ulaştıkları hakkında evrimin en büyük gizemlerinden birine dair ipuçları taşıyor. Araştırmacılar, kara bitkilerinin bilinen en yakın yaşayan akrabaları arasında yer alan iki yosunun genomlarını yayınladılar. Yosunlar, bitkilerin kuru topraklarda büyümesi için ihtiyaç duyacağı bazı temel genlere zaten sahipti.
Kara Bitkileri Varlığını İki Yosun Türüne Borçlu!
Bağırsak mikrobiyotası, yani bağırsaktaki mikroorganizma popülasyonu, yaşam boyu sağlık için büyük önem taşır. Hayvanlar üzerinde yapılan pek çok çalışma göstermiştir ki bağırsak mikrobiyotası çevresel stres etkenleri karşısında düzgün bir fetal gelişimin sağlanmasında kilit bir role sahiptir. Buna karşın anne mikrobiyotasının bu stres etkenlerinin yokluğunda embriyo gelişimine nasıl katkıda bulunabileceği hakkında çok az şey biliniyor.
Anneden Gelen Mikroplar, Fetüsün Beyin Gelişimini Destekliyor!
Siyasetle meşgul bir seçmen, gelişen bir demokrasinin kilit taşı olarak görülür fakat herkes seçimlere ve diğer siyasi faaliyetlere eşit derecede katılmayabilir. Yeni yapılan bir araştırmaya göre, narsist kişilerin politik olarak daha fazla aktif olabilecekleri ortaya konmuştur.
İleri Düzeyde Narsisizm, Daha Fazla Siyasi Katılımla Bağlantılı Olabilir!
Yaşam, 4 milyar yıl kadar önce, okyanus tabanlarında başladı. Milyarlarca yıl boyunca gezegenimizdeki yaşam, sadece denizlere ve okyanuslara hükmetti; mikrobik yaşam haricinde karalara adapte olabilen hiçbir makroskobik canlı yoktu. Sonrasında mantarlar, bitkiler ve nihayetinde böcekler karalara çıkmaya ve bu yaşam alanlarına da adapte olmaya başladılar. Karasal canlılara katılan son grup, omurgalı hayvanlar oldu. Balıklar içerisinden ayrılan bir grup, bugün kurbağa ve semender gibi hayvanlarla temsil edilen amfibilerin atalarına evrimleştiler. Amfibiler, hem suda hem karada yaşayabilen hayvanlardır ve bunlar, tamamen karasal yaşama adapte olmuş sürüngenlerin atalarıdır. Sürüngenler içerisinden bir dal memelilere evrimleşmiş, dinozorların yok oluşunu takiben yükselişe geçen memeliler içerisinde bir dal, primatlara gidecek soy hatlarının atası olmuş, bunlar içerisinden bir grup da bugün Homo sapiens olarak da bilinen biz modern insana evrimleşecek türlerin yolağı olmuştur.
Tiktaalik roseae: Evrim Teorisi'nin Öngörü Gücü Gösteren Harika Bir Ara Tür Fosili!
Kuzey Yarımküre'de soğuk algınlığı ve grip mevsimi Ekim ayında başlayacak. Grip, COVID-19 ile karşılaştığında kimse ne olacağını tahmin edemez ancak halk sağlığı yetkilileri insanları en kötüsüne hazırlanmaya çağırıyor.
Bu Sonbaharda, COVID-19 ve Grip Karşı Karşıya Geldiğinde Ne Olacak?
Kırklareli’nde öğlen saatlerinde bir orman açıklığında öğleden sonra gözlemlenmiştir.
Mavizebra (Leptotes pirithous)
Daha önceden D614G mutasyonunun ne olduğunu ve COVID-19 salgınında ne noktada başlayıp, nasıl yayıldığını detaylıca izah etmiştik. Özetle bu mutasyon, COVID-19 hastalığına sebep olan SARS-CoV-2 virüsünü daha stabil hale getirip, bulaşıcılığını arttıran evrimsel olarak avantajlı bir ani etkili mutasyon. Dolayısıyla buna sahip olan virüsler, mutant olmayan kuzenlerinden daha verimli bir şekilde yayılarak, popülasyon içinde kısa sürede baskın hale gelebiliyor. Bu mutasyonun hastalığın şiddeti ve ölüm riski üzerinde bir etkisi henüz gösterilemedi; ancak bulaşma verimliliğini arttırdığına yönelik güçlü kanıtlar var.
Ankara'dan Alınan SARS-CoV-2 Örneklerinin Yarısından Fazlasında D614G Mutasyonu Var!
Yeni koronavirüsle enfekte olmuş insanlar, hafif ile ölümcül arasında değişen şekilde semptomlara sahip olabilir. Yapılan iki yeni analiz, yaşamı tehdit eden bazı vakaların hastaların bağışıklık sistemlerindeki zayıf noktalara kadar izlenebileceğini ileri sürüyor.
Bazı Ciddi COVID-19 Vakalarının, Genetik Mutasyonlar veya Vücuda Saldıran Antikorlarla Bağlantılı Olduğu Keşfedildi!
SARS-CoV-2 virüsü ile hayatımıza giren koronavirüs pandemisi gün geçtikçe dünyada yayılmaya devam ediyor. Virüsü taşıyan canlıların doğrudan ya da dolaylı teması ile insanlara bulaşan virüs, öldürücülüğü az olsa da bulaşıcılığının yüksekliği yüzünden insan hayatını önemli ölçüde tehdit eden bir hal aldı. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) yaptığı açıklamaya göre, Ekim 2020 itibariyle Dünya üzerinde salgın yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyonu aştı.
COVID-19 Neden ve Nasıl Koku Kaybına Neden Olur?
İnsanların çoğu denizanalarını sevmez. Sokup zehirlemelerinden korkar, cıvık yapılarından nefret eder ve var oluşlarında da pek bir fayda göremezler. Tıpkı yabanarıları gibi, pek çok kişi onlarsız bir dünyanın daha güzel olacağına inanır. Fakat bu, dünyada insanlardan çok daha uzun süredir var olmuş, dinozorlar ve trilobitler gibi muazzam çeşitlilikteki hayvanların yok oluşundan sağ çıkmış kadim bir soy için gerçekten doğru bir görüş mü?
Denizanaları Ne İşe Yarar ve Ekosistem İçin Neden Önemlidir?
Bu yazının hazırlandığı zaman itibariyle birkaç farklı platforma dayalı, 180'den fazla aşı adayı geliştirilme aşamasındadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ veya WHO), geliştirilmekte olan aşıların çoğunu içeren çevrimiçi bir liste tutmaktadır.
Geliştirilmekte Olan SARS-CoV-2 Aşı Türleri Neler, Hangi Aşı Hangi Aşamada, Zamana Karşı Yürütülen Bu İnanılmaz Aşı Yarışı Nasıl Değerlendirilmeli?
Nature dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma, COVID-19'a yakalanıp hastanelik olmak ile bazı Neandertal genlerinin ilişkili olduğunu gösterdi. Hugo Zeberg ve Svante Pääbo tarafından yapılan çalışma, 3. kromozom üzerinde yer alan riskli lokusun Neandertallerden modern insanlara geçtiğini gösteriyor. Riskli bölge, Güney Asya'daki insanların %50'si ve Avrupa'daki insanların %16'sı tarafından taşınmakta.
Neandertal Genleri, COVID-19 Hastalığını Ağır Geçirme Riskini Artırıyor!
Daha önceden detaylıca izah ettiğimiz gibi (aşağıdaki videodan da izleyebilirsiniz), insanlar, kuyruksuz maymunlar olarak bilinen bir taksonomik gruba üye bir hayvan türüdür. Kuyruksuz maymunlar, tıpkı "memeli hayvanlar" veya "omurgalı hayvanlar" gibi, çok sayıda türü barındıran bir taksonomik gruptur. Kuyruksuz maymunlar, kuyrukları olan maymunlarla (genel hatlarıyla, Yeni Dünya Maymunları ve Eski Dünya Maymunları olarak iki diğer grup ile) bir araya gelerek "Maymunlar" (Simiiformes infratakımını) oluşturur. Maymunlar da, ön maymunlar ile bir araya gelerek Primatlar takımını oluşturur.
İnsan Kuyruğu ve Kuyruklu İnsanlar: Kuyruk Nedir, Ne İşe Yarar? Kuyruklarımızı Neden Kaybettik ve Neden Hala Kuyruklu Doğan İnsanlar Var?
Hidrobiyoloji ve tardigrad serimizde sıklıkla bahsettiğimiz tardigradların dayanıklılık mekanizmaları başka bir canlıya aktarılsaydı neler olurdu? Aslında daha önceden bu konuyla ilgili bir yazı yayınlamıştık; ancak yeni bulgular, türümüzün Dünya-dışı gezegenlere ve sistemlere açılmasıyla ilgili çok önemli ve potansiyel kullanım alanlarına işaret ediyor. Bu yazıda, tardigradların Mars'ta tarım yapmamızı kolaylaştırma ihtimaline bakacağız.
Tardigradlar, Mars'ta Tarım Yapmamızı Sağlayabilir!
Aslında genelde "serçe" deyip geçiyor olsak da, sokaklarda göreceğiniz serçeler, bulunduğunuz ülkeye göre bambaşka türler olabilirler. Örneğin Orta Asya'da Passer ammodendri, yani Saxaul serçesini görebilirken, İtalya'nın kuzeyinde ve ortasında İtalyan serçelerini (Passer italiae) görebilirsiniz. Türkiye sokaklarında sıklıkla karşınıza çıkan serçeler Passer domesticus olarak bilinen ev serçeleriyken, Myanmar veya Vietnam'a gidecek olursanız düz sırtlı serçelerle (Passer flaveolus) karşılaşabilirsiniz. Afrika, Avrupa ve Asya'da bulunan, yani "Eski Dünya"ya ait olan 28 kadar serçe türünün tamamı, Passer cinsine aittir ve genellikle gerçek serçeler olarak bilinirler.
Serçeler Kaç Yıl Yaşar?
Cryoconite ("kriyokonit" diye okunur), hem mineral hem de biyolojik materyal içeren, buzul yüzeylerinde bulunan granüler tortulara verilen isimdir. Çok uzaktaki çöllerden veya tarım arazilerinden rüzgârla savrulan tozları, volkanik patlamalardan veya elektrik santrali emisyonlarından kaynaklanan partikülleri içerir. Bu partiküller güneş ışınlarını emdikçe ısınır. Isınan parçacıkların altındaki buz erirken, soğuk hava, üst taraftaki buzun erimesini engellediği için yüzey donmuş hâlde kalır. Buzda siyah cepler oluşur, siyah renk güneş radyasyonunu emdikçe delik de derinleşir.
Buzullardaki Minik Ekosistemler: Cryoconite
Amerika'nın batısı, iklim değişikliğinin körüklediği ve bir yüzyıllık yanlış yönlendirilmiş yangın söndürme stratejileri yüzünden tutuşuyor. Kaliforniya'da yaşanan orman yangını üç milyon dönümden fazla alanı karartırken, Oregon'da nesilde bir yaşanan bir kriz yarım milyon insanı bir süreliğine evlerini terk etmeye zorladı., Tüm bunlar yaşanırken, çok değerli itfaiye müttefiklerimizden biri gözden kaçtı: kunduzlar!
Kunduzlar, Nasıl Kuzey Amerika'nın En iyi İtfaiyecileri Oldular?
Yapılan bir araştırma, sadece ciğerlerle sınırlı kalmayıp tüm vücuda yayılan grip virüsünün hamilelik boyunca yaşamı tehdit eden zorluklara neden olabileceğini gösteriyor.
Grip Virüsü, Hamile Kadınların Akciğerlerinden, Vücutlarının Geri Kalanına Yayılabiliyor ve Bebeğe Zarar Verebiliyor!
Kelime anlamı olarak olarak sünnet (İng: "circumcision"), sadece erkekler için tanımlanmaktadır ve penisin ucunda bulunan prepucium (ön deri) olarak adlandırılan deri parçasının cerrahi olarak kesilerek alınması anlamına gelmektedir. Penis ucundaki ön deri açıldıktan sonra, penis başına (glans) bağlanan bağlantıları kesilir ve böylece vücuttan alınmış olur. Erkekler için tanımlanan bu uygulama, yazı içinde değineceğimiz ve daha önceden de anlattığımız gibi kadınlara da uygulanabilmektedir; fakat bu uygulama kimi zaman "kadın sünneti" veya "klitoridektomi" olarak anılsa da, tıbbi olarak "kadınların genital sakatlanması" (İng: "female genital mutilation") olarak isimlendirilmektedir. Biz bu yazıda aslen erkek sünnetine odaklanacağız.
Sünnetin Faydaları ve Zararları: Sünnet, Sağlıklı Bir Uygulama mı? Penis Ön Derisi Neden Var ve Nasıl Evrimleşti?
Bilindiği üzere kanser çağımızda çok önemli bir sorun. Bu sorunun üzerine giden bilim insanları her geçen gün kanseri daha iyi anlamakta ve ona dair yeni tedavi yöntemleri geliştirmektedir. Geliştirilen her yeni tedavi bir sorunla karşılaştığında bakış açımızı daha da genişletip sorunu incelemeye koyuluyoruz. Bu incelemelerimiz sonucunda kanser tablosu bizim için daha da netleşmeye başlıyor. İşte bu tablo içinde gözden kaçan veya üstüne daha çok düşünülmesi gereken nitelikler ve hücreler olduğunu fark edebiliyoruz. Bu hücrelerden birçoğu kanser hücresi dışında kalan ve kanserin ilerlemesinden, yayılmasından, ilaç direnci gelişmesinden ve bazı durumlarda ise gerilemesinden sorumlu olabilmektedir. Elbette, tabloda sadece hücreler değil destek dokusu olarak da bilinen ekstraselüler matriksin (extracellular matrix, ECM) de önemli bir etken olduğunu görebiliriz. Bu kanser dışı hücreler ve ekstraselüler matriksin birlikte oluşturduğu yapıya tümör mikroçevresi denmektedir.
Tümör Mikroçevresi Nedir? Tümör Gelişiminde ve İlerlemesinde Nasıl Rol Oynamaktadır?
Batı Avustralya Hint Okyanusu’ndaki Ningaloo Kanyonu’nu su altı robotu SuBastian’la keşfeden Nerida Wilson önderliğindeki araştırma ekibi yüzeye çıkmak üzere yol alırken spiral bir şekilde yayılmış ve UFO’ya benzettikleri yaklaşık 46 metre uzunluğunda dev bir canlı fark etti. Daha sonra gerçek uzunluğunun 120 metreden fazla olabileceğini tahmin ettikleri bu yaratık sifonofor olarak bilinen dünyadaki en uzun canlı. Aşağıdaki videoda Ningaloo Kanyonu'nda keşfedilen dev sifonoforun görüntüleri bulunuyor.
Sifonoforlar (Siphonophorae)
Nature dergisinde yayınlanan Viking Dünyasının Popülasyon Genomiği başlıklı makalede, Viking Çağı'nda (750-1050 yılları arasında) Avrupa'dan Grönland'a kadar yayılan İskandinavya popülasyonlarına ait 442 insan genomunun analizi yapıldı ve bu veriler, Vikingler'den önce yaşamış 1000 insana ait bulgular ve günümüzde yaşayan 3.855 kişiden alınan genomlarla kıyaslandı. Bu araştırma sonucunda, Viking Çağı'nda İskandinavya yönlü gen akışının güneyden ve doğudan olduğu anlaşıldı. Bu süreçte İngiltere'ye Danimarka'dan, Baltık Denizi bölgesine İsveç'ten; İrlanda, İzlanda ve Grönland'a Norveç'ten göçler olduğu görüldü. Bu durum, Viking Çağı'ndaki İskandinavya toplumlarının diğer Avrupa ülkelerinden de dikkate değer miktarda gen aldığını gösteriyor.
Vikingler Üzerinde Yapılan En Kapsamlı Genetik Araştırma, Popüler Kültürde Yaratılan Klasik Viking Algısının Hatalı Olduğunu Gösteriyor!
COVID-19 salgını devam ettikçe, hastalığa yönelik bilgilerimiz de giderek netleşiyor ve zenginleşiyor: Son birkaç aydır biriken akademik çalışmalar, COVID-19'un ana bulaşma mekanizmasının, başta sanıldığından biraz daha farklı olduğunu gösteriyor. Bu durum, 1.5 metre kuralının yeterli olmayabileceğini gösteriyor.
COVID-19, Aerosol Yoluyla (Hava Yoluyla) da Bulaşıyor ve 1.5 Metre Kuralı Tek Başına Yeterli Değil!
Kitabın tanıtım yazısı şu şekildedir:
Kitap Analizi: Evrim Kuramı ve Mekanizmaları
İklim değişikliği, 21. yüzyılın en büyük sorunlarından biridir. Isı tutucu gazların ortaya çıkmasıyla birlikte değişen sıcaklık ortalamaları ve gaz bileşenlerinin yoğunluğu, canlıların uyum sağlayamayacağı kadar büyük bir hızla anormal seviyelere çıkmıştır ve bu durum, giderek kötüleşmeye devam etmektedir. Sanayi Devrimi ile birlikte artış göstermeye başlayan karbondioksit oranı, 1750’li yıllardan bugüne dek %40’lık bir artışla; 280 ppm’den (ppm, "milyonda parçacık sayısı" demektir) 394 ppm’e artmış ve ortalama sıcaklık 1.5°C yükselmiştir ve bu artışın 0.3°C'lik kısmı 1750-1900 yılları arasında yaşanmıştır; geri kalan 1.28°C'lik kısmı ise 1900-2016 yılları arasında yaşanmıştır (bunun da 0.45°C'lik kısmı, 1995 yılından bu yana yaşanmıştır).
İklim Değişikliği ve Küresel Isınma, İnsanlar da Dahil Tüm Hayvanların Beyin ve Sinir Sistemini Nasıl Etkiliyor?
Kurtlar, ekosistemin işleyişinde çok önemli rol oynayan hayvanlardır. Bu önemli türlerin ekosistemde yok olması demek, yaşadıkları ekosistemdeki diğer canlıları da etkileyecek demektir. Kurtlar; yaralı, hasta veya yaşlı geyikleri yiyerek sağlıklı bireylerin üremesine ve türlerini sürdürmesine izin verir. Aynı zamanda ekosistemdeki diğer hayvanların beslenmesine de yardımcı olurlar; kartallar, ayı ve karga gibi diğer hayvanlar kurtların bıraktığı kalıntıları yerler. Yani, kurtların eksikliği çok fazla hissedilecektir.
Kurtlar: Bazı Kurt Türlerinin Soyu Tükenme Eşiğine Geldi!
Bazı parazitler, ara konak veya son konaklarının davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda (yaşam döngülerini tamamlayabilmek için) manipüle edebilmektedir. Parazitlerin konak davranışları üzerine yapılan araştırmalar son yıllarda giderek artmakta ve popülerlik kazanmaktadır (Toxoplasma gondii, Diplostomum pseudospathaceum ve Plasmodium falciparum gibi türlerde). Bu parazitlerden biri de Dicrocoelium dendriticum'dur. Karıncaların beyinlerine yerleşir ve onları intihara sürükler.
Karıncaların Beynini Kontrol Eden Parazit: Dicrocoelium dendriticum
Gen ile çevre arasındaki etkileşim, biyolojinin en heyecan verici araştırma sahalarından birisidir. Kalıtımın temel birimi olan genler, fiziksel yapıyı ve davranışları şekillendirir; daha sonra bu genlerin bir sonucu olan birey, içinde bulunduğu çevreyle etkileşerek hayatta kalma ve üreme mücadelesi verir; buna bağlı olarak seçilir veya elenir. Bu, o genlerin o çevredeki başarısını belirler; dolayısıyla birey adeta bir "aracı" gibidir, daha ziyade birey, genlerin çevreyle etkileşmesinde bir arayüz gibidir. Bu süreçte çevrenin de genlerin işlevini değiştirebildiğinin keşfedilmesi genetiğe bakış açımızı değiştirmiştir; ancak genler ile çevre arasındaki bu temel etkileşim, biyolojik evrimin de kalbinde yer alan mekanizma olmuştur.
Bencil Gen Teorisi Nedir? Evrimin Gen Merkezci Modeli Bize Neler Öğretir?
Ova kurbağası veya bataklık kurbağası olarak bilinen Pelophylax ridibundus türü erişkin bireyi, Sakarya'nın Karasu ilçesinde 30 Ağustos 2018 tarihinde gözlemledik.
Ova kurbağası (Pelophylax ridibundus )
null
null
null
null
Olfaktör Referans Sendromu (ORS), kişinin bedeninin çok kötü bir koku yaydığını düşündüğü, bu yüzden insanların kendisi hakkında olumsuz düşünceler taşıdığına inandığı, sosyal ve iş yaşantısında sorunlara yol açan bir psikiyatrik bozukluktur. ORS’si olan hastalar kötü beden kokusu yaydıkları ile ilgili aşırı bir zihinsel meşguliyet içindedir ve bu durumdan dolayı oldukça sıkıntı duyup, kendilerini suçlama eğilimindedirler.
Olfaktör Referans Sendromu Nedir?
Eylül 2020'de yayınlanan yeni bir Nature Astronomy makalesi, Venüs atmosferinde yaşam izi ("biyoimza") olabilecek bir keşfi duyurdu. Henüz bu keşfin gerçekten yaşama ait olup olmadığı bilinmiyor; bunu aşağıdaki videomuzda detaylıca izah etmiştik. Ancak yine de keşif, uzun zamandır uzayda yaşam arayışına yönelik en sağlam ve heyecan verici bulgulardan biri olduğu için bilim camiasında ve bilimseverler arasında heyecanla karşılandı. Gelecekte yapılacak yeni araştırmalar, keşfin isabetliliğini doğrulayacak veya yanlışlayacak.
Carl Sagan, Venüs Atmosferinde Yaşam Olabileceğini Yarım Asır Önce Nasıl Öngördü?
Birçok sebepten ötürü öfke duyabiliriz. Düşünün ki arabamızla bir otobandayız, radyo açık, hava güneşli, her şey mükemmel. Ta ki… Başka bir sürücü gelip önümüze kırana kadar. Ne olacağını bilirsiniz: Sinirlenirsiniz, hele ki sinirlenmeye zaten müsait bir insansak, normal bir insandan çok daha hızlı ve çok daha fazla sinirleniriz. Kalbimiz daha hızlı kan pompalamaya başlar ve yüzümüz kızarır. Hatta bazılarımız bağırıp küfür edebilir ve hoş olmayan yüz ifadeleri takınabilirler. Kabul edin, böyle bir deneyimi, gerek otobanda gerek başka şartlar altında daha önceden hepimiz yaşadık veya tanık olduk.
Öfkenizin Arkasındaki Bilim: Öfkeliyken 10'a Kadar Saymak Neden İşe Yaramaz?
Canlılar, zaman içinde değişiyorlar. Bu, Antik Yunan zamanından beri fark edilmiş bir gerçek. Ancak bu değişimin boyutları ve nasıl yaşandığının keşfedilmesi 2 milenyum kadar sürdü ve Charles Darwin tarafından yapıldı. Hatta o bile, genlerden bihaber olduğu için tam olarak doğru bir izah geliştirememişti; ancak öngördüğü birçok tespit, genetik biliminin ortaya çıkmasıyla tamamen doğrulandı ve Darwin'in ne kadar büyük bir bilim insanı olduğu anlaşılmış oldu.
Gelişim ve Evrimde Tersinir ve Tersinmez Değişimler: Evrimde, Anlamlı Bir Değişim Nasıl Yaşanıyor?
Nükleotitlerin boncuk boncuk üzerine dizildiği, DNA'nın meşhur çift sarmal yapısı hepimizin zihinlerine kazınmış halde. Veya kromozomun X şeklindeki çizimleri... Hatta belki Harvard Üniversitesi tarafından hazırlanan şu meşhur hücre animasyonunu izlemiş olabilirsiniz:
DNA, Kromozom ve Hücre: Çizimler ve Animasyonlar, Gerçekte Olanı Tam Olarak Yansıtmıyor!
COVID-19 salgınına karşı aşı üretme yarışı tüm dünyada sürüyor. Hemen her gün farklı kaynaklardan aşının sonbahar aylarında hazır olacağına dair haberler yayımlanıyor.
Dünya, COVID-19 Aşısına Ne Kadar Yakın? Daha Ne Kadar Beklememiz Gerekiyor?
Kraliyet Astronomi Cemiyeti, 14 Eylül 2020 sabahı çok büyük ve önemli bir açıklama yaparak, Venüs atmosferinde fosfin (İng: "phosphine") keşfettiklerini ilan ettiler. Bu önemli, çünkü keşfedilen düzeyde fosfin (milyarda 20 molekül), yalnızca eğer ortamda bildiğimiz anlamıyla canlılık varsa oluşabiliyor gibi gözüküyor. Araştırmacılar, canlılık dışı kaynakların bu düzeyde fosfin üretemeyeceğini (veya böyle bir yol varsa henüz bilinmediğini) söylüyorlar. Bu, Dünya dışında yaşam bulma umuduna yönelik çok önemli bir adım.
Venüs'te Olası Yaşam İzi: Venüs Atmosferinde Biyolojik Kökenli Fosfin Keşfedilmiş Olabilir!
Sürü bağışıklığı, bir epidemiyi kontrol etmede anahtar öneme sahip bir kavramdır. Bu kavram, daha büyük salgınların oluşmasının önüne geçmek için, popülasyonun sadece bir kısmının hastalık yapıcı bir unsura karşı savunma kazanması gerektiğini söyler (bu bağışıklık, doğal enfeksiyon veya aşılama ile edinilebilir). Devam eden COVID-19 pandemisindeki anahtar soru, sürü bağışıklığına nasıl ve ne zaman erişileceği ve bunun maliyetinin ne olacağıdır.
COVID-19 Sürü Bağışıklığında Ne Noktadayız? Önlemler Daha Ne Kadar Sürmeli?
Rejeneratif biyoloji ve tıbbın önemli amaçlarından birisi, büyüme ve gelişmeyi yöneten hücre içi sistemleri anlamaktır. Bu şekilde dile getirdiğimizde aklımıza ilk gelen seçeneklerin transkripsiyonel ağlar ve hücrenin dışarıdan aldığı kimyasal sinyaller olması beklenen bir durum; fakat bunların dışında aklımıza ilk anda gelmeyen kontroller de hücrelerin işbirliği ve vücudumuzdaki karmaşık yapıların tamiri için gerekiyor. Bunlardan biri de hücre zarına yerleşmiş iyon kanalları, porları ve pompalarıyla oluşturulan ve diğer ağlarla uyum içinde çalışan biyoelektrik sinyaller.
Hücre İşlevlerinde Biyoelektrik: Hücre Zarındaki Elektriksel Değişimler, Canlılığın Fonksiyonlarını Nasıl Etkiliyor?
Dünyadaki yaşam ilk olarak, en az 3,8 milyar yıl önce, Yerküre’nin oluşumundan yaklaşık 750 milyon yıl sonra ortaya çıktı. Yaşamın nasıl ortaya çıktığı ve ilk hücrenin nasıl oluştuğu, bu olaylar laboratuvarlarda sıfırdan ve bir bütün olarak tekrarlanamadığı için, hep bir spekülasyon konusu olmuştur. Bununla birlikte, bazı deneysel yöntemler, sürecin bazı aşamalarına ilişkin önemli kanıtlar sunmaktadır.
Hücrelerin Kökeni ve Evrimi: İlk Hücre Nereden Geldi
Bu başlıkları çok sık atar olduk. Daha sadece 5 sene önce, 2015 yılında yazdığımız bir haberin başlığı şöyleydi: "40 Yılda Okyanus Yaşamının %49'unu Yok Ettik." Zaten bilim insanları, yine 2015 yılında duyurduğumuz gibi, Dünya tarihindeki altıncı kitlesel yok oluş içerisinde olduğumuzdan kuşkulanıyorlar ve ilk defa bir yok oluş, doğrudan insan kaynaklı bir şekilde yaşanıyor. Bunun ayak sesleri, yeni yayınlanan kitlesel yok oluş araştırmalarıyla hissedilmeye devam ediyor.
Son 50 Yılda, Biyoçeşitliliğin %68'ini Yok Ettik!
Bu satırlar, Şubat 2008'de yılında yayınlanan Garnaut İklim Değişimi Araştırması'dan birkaç satır. 2020'nin başlarında önce Avustralya'da başlayan, sonrasında ABD'nin batısı ve hatta ülkemizde de hissedilen şiddetli yangın iklimi, yaygınlığını ve verdiği hasarı giderek arttırıyor. Tam da raporun öngördüğü gibi... Raporda şöyle deniyor:
2008 Yılında Yayınlanan İklim Değişikliği Raporu, 2020 Yılında Küresel Yangınlar Olacağını Öngördü!
Peter Wohlleben'in önceki kitabı Ağaçların Gizli Yaşamı hakkındaki analizimize buradan ulaşabilirsiniz. Hayvanların Gizli Yaşamı kitabında da, diğer hayvanların biz insanlardan o kadar farklı olmadığı, kısa hikayeler ve örnekler ile çok güzel bir şekilde işleniyor. Uzun zamandır sadece insanlara atfedilen duyguların yavaş yavaş diğer hayvanlarda da gözlenmesi, onları daha iyi anlamamızı sağlıyor! Eğer zooloji (hayvan bilimi) ve etoloji (hayvan davranış bilimi) alanına ilgi duyuyorsanız bu kitap tam sizin için biçilmiş kaftan.
Kitap Analizi: Hayvanların Gizli Yaşamı
2019 yılının Nisan ayında İstanbul/Riva çayırlarında sabah saatlerinde gözlemlendi.
Guguk kuşu (Cuculus canorus)
Batı Avustralya'da bulunan bir radyo teleskobu, düşük frekanslarda yapılan en derin ve geniş taramasını bitirdi. Gökyüzünün en az 10 milyon yıldız barındırdığı düşünülen bölgesini araştırdı.
En Yakınımızda Bulunan 10 Milyon Yıldızın Hiçbirinde Bir Medeniyet Bulunmuyor Olabilir!
Georgetown Üniversitesi'nden sinirbilimcilerin yaptığı bir araştırmaya göre, karmaşık örüntüleri bilinçsiz bir şekilde fark etmeye, yani örtülü (örtük) örüntü öğrenmesine daha meyilli olan bireylerin bir tanrının var olduğuna yönelik inanç besleme ihtimali daha yüksek olabilir.
Etraflarındaki Örüntüleri Bilinçsiz Olarak Fark Etmeye Daha Meyilli Olanlar, Tanrı İnancına Daha Yatkın Olabilir!
Birçok virüs, yüksek sıcaklıklardan hoşlanmaz; normalde aktif oldukları sıcaklıkların üzerindeki ortamlarda virüsler aktivasyonlarını yitirirler ve dağılırlar. Soğuk algınlığından çocuk felcine kadar birçok hastalığa neden olan enterovirüsler de farklı değil: Sıcaklık, Güneş ışınları ve hatta diğer mikropların varlığında aktivitelerini yitirebilirler.
Küresel Isınma ve Evrim El Ele Verdiğinde, Çok Daha Ölümcül Virüsler ve Pandemiler Ortaya Çıkabilir!
Hindistan'ın kuzeyinden çıkarılan yeni keşfedilmiş kuyruksuz maymun fosilleri, günümüzdeki gibonların bugüne kadar keşfedilen en eski atalarını temsil ediyor. Hunter College'dan Christopher C. Gilbert tarafından yapılan keşif, fosil kaydındaki önemli bir boşluğu dolduruyor ve günümüzdeki gibonların atalarının Asya'dan Afrika'ya ne zaman göç ettikleri konusunda önemli yeni kanıtlar sunuyor.
Hindistan'da Keşfedilen 13 Milyon Yıllık Kuyruksuz Maymun Fosili, Evrimsel Bir Diğer Boşluğu Daha Tamamladı!
Geliştirilen bir yapay zeka algoritması, şempanzelerin yüzlerini tanıyabiliyor, takip edebiliyor ve diğer yüzlerden ayırt edebiliyor. Bu durum, şempanzeler üzerindeki araştırmaları daha verimli hale getirebilir.
Yapay Zeka, İnsan Yüzlerinden Sonra, Şempanze Yüzlerini de Ayırt Edebilmeye Başladı!
Kilimanjora dağı, 75.575 hektarlık bir alanı kaplayan Kilimanjaro Ulusal Parkı içinde bulunan, deniz seviyesinden 5.895 metre yükseklikte sönmüş bir volkan dağıdır. Karla kaplı zirvesi ile Kilimanjaro, savanaya bakan çevredeki düzlüklerin üzerinde tek başına duran, olağanüstü bir doğal güzelliktir. Afrika'nın en yüksek dağı olan ve kendisine özgü izole çevresel koşulları sebebiyle hiçbir yerde bulunmayan nadir türlere ev sahipliği yapar. Nesli tükenme tehlikesine sahip memelileri, kuşları ve bitkileri bünyesinde bulundurur. Evrimsel süreçte farklılaşmış çok sayıda türe de ev sahipliği yapar. Tüm bu nedenlerle 1987 yılında, kendine özgü tabiatı, UNESCO tarafından Dünya Doğa Mirası olarak ilan edilmiştir.
Kilimanjaro Dağı Tepesinde Bulunan Tarih Öncesi Bitkinin Zorlu Şartlara İnanılmaz Uyumu!
Birçok çiftçi, inekleriyle çiftleşmesi için seçtikleri boğaların kaliteli bir soy hattından gelmesini ister. Boğalar ne kadar kaliteli ise, onlardan doğacak yavruların da süt üretme kapasitesi o kadar yüksek olacaktır. Bazı aileler, çok fazla süt veren boğalar ve inekler yetiştirmek konusunda özellikle becerikli ve şanslıdır; dolayısıyla bu tür bir yapay seçilim yoluyla evrim sürecine ayırabileceği maddi kaynağı bulunmayan, besi hayvancılığı ile uğraşan diğer çiftçiler, bu ailelerin ürettiği boğaları damızlık olarak kiralarlar, satın alırlar ve hatta, ABD gibi bazı ülkelerde görüldüğü gibi, bu boğaların spermlerini satın alarak ineklerini yapay yollarla dölleyebilirler.
ABD'ye Süt ve Süt Ürünleri Sağlayan İneklerin Neredeyse Hepsi, Sadece 2 Boğanın Soyundan Geliyor!
Olayları, yerleri ve kişileri tüm detayları ile hatırlayamamak yaygın bir insan tecrübesidir. Yakın zamanda katıldığımız bir dersin genel içeriğini hatırlayabiliriz ancak konunun detaylarını dereceli olarak zamanla unuturuz. İlk bakışta bu olayın bellek kapasitemizin sınırlı olmasından kaynaklanabileceğini ve duyusal girdileri büyük bir kesinlik ve bütünlük ile kodlayabilen bir sinir sisteminin çok daha avantajlı olacağını düşünebiliriz. Açıkça, belleğimizin kapasitesi, depoladıklarımızdan çok daha yüksektir. Detayları hatırlayamamak bir yetersizlikten öte, adaptif bir özelliktir; yani unutmak, evrimsel süreçte avantajlı olduğu için özellikle seçilmiştir ve bu durum, güçlü bilimsel kanıtlar ile desteklenmiştir.
Neden Her Şeyi Hatırlamıyoruz?
Kırklareli'nde bir orman yolunda öğlenden sonra gözlemlenmiştir.
Eskülap yılanı (Zamenis longissimus)
Reyno (İng.: Raynaud) sendromu, bir "hastalık" tanımından ziyade bir "fenomen", "sendrom" veya bir "bozukluk" olarak adlandırılır. Bozukluk, sendrom ve hastalık ayrımlarını incelediğimiz yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Temel olarak el ve ayak parmaklarında küçük damarların daralması veya büzülmesi ile parmak uçlarında renk değişimlerine neden olan vazospastik, yani dolaşım bozukluğudur. Soğuk hava, duygusal strese ya da diğer fiziksel tetikleyiciler veya ilaca bağlı olarak ortaya çıkabilir. Daha soğuk bölgelerde yaşayan insanlarda görülme sıklığı daha fazladır. Bunun vücudun daha fazla ısı kaybını önlemek amacı ile geliştiğini söylemek mümkün. Herhangi bir sekel bırakmaz, ancak yaşam kalitesini etkileyebilir.
Raynaud (Reyno) Sendromu
Grip ve soğuk algınlığının her ikisi de solunum yolu hastalıklarıdır, ancak ikisine farklı virüsler neden olur. Bu iki tür hastalık benzer semptomlara sahip olduğundan, aralarındaki farkı sadece semptomlara göre söylemek zordur. Genel olarak grip, soğuk algınlığından daha kötüdür ve semptomları daha yoğundur. Soğuk algınlığı genellikle zatürre, bakteriyel enfeksiyonlar veya hastaneye yatışı gerektirecek komplikasyonlara yol açmaz. Lakin grip; kalp iltihabı (miyokardit), beyin iltihabı (ensefalit) veya kas iltihaplarına (miyozit, rabdomiyoliz) ve çoklu organ yetmezliğine (ör. solunum ve böbrek yetmezliği) neden olabilir. Soğuk algınlığında ise burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma ve boğaz ağrısı daha yaygın gözükmektedir.
Nezle Olduğumuzda Bağışıklığı Güçlendirerek Griple Savaşan İnterferonların, COVID-19 Hastalığına Etkisi Nedir?
Göttingen Üniversitesi’ndeki fizikçiler, Hannover Tıp Üniversitesi’nden akciğer uzmanları ile birlikte üç boyutlu bir görüntüleme tekniği geliştirdiler. Geliştirdikleri bu teknik, ağır geçirilen COVID-19 sonucunda akciğer dokusunda oluşmuş hasarın yüksek çözünürlüklü ve üç boyutlu temsili görselinin alınmasına olanak tanıyor. Araştırmacılar özel bir X-ışını mikroskobu tekniği kullanarak koronavirüsün, alveollerin (akciğerdeki küçük hava keselerinin) yapısında ve damar sisteminde ortaya çıkardığı değişiklikleri gözlemlediler. Yaptıkları bu çalışmanın sonuçları eLife dergisinde yayınlandı.
Koronavirüsün Akciğerdeki Yayılışı İlk Kez Üç Boyutlu Olarak Modellendi!
UC Riverside jeologları tarafından liderlik edilen bir ekip, insanlar da dahil olmak üzere bugün aşina olduğumuz birçok hayvan türünün ilk ortak atası konumunda olan bir türü keşfettiler. Ikaria wariootia isimli bu ufak ve solucan-benzeri canlı, bilinen ilk bilateriyan canlı; yani önü ve arkası tanımlanabilen, iki yönlü simetrik olan ve vücudunun her iki ucunda sindirim kanalı açıklığı bulunan bir canlı. Bulgular, Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayınlandı.
Ikaria wariootia: Ediyakaran Biyotasında, Tüm Modern Hayvanların Ortak Atası Keşfedildi!
Mikroorganizmayı tanımlamak ve üretebilmek için en sık kullanılan yöntem o mikroorganizmanın, besiyeri içeren petri plaklarına çeşitli tekniklerle ekilmesidir. Bu teknikteki temel amaç, varlığı araştırılan organizmanın gelişebileceği besin (besiyeri içeriği), pH, sıcaklık, nem gibi şartları sağlayarak, organizmanın besiyerinde kendine ait özelliklerle (renk, koku, koloni şekli, kapsül varlığı) koloni oluşturmasını gözlemlemektir. Böylelikle, o mikroorganizmanın araştırılan örnekte var olabileceğine ilişkin bir ön değerlendirme yapılabilmektedir.
Bakteriyografi ve Mikrobiyoloji Sanatı: Bakterilerden Portreler Yapmak...
“Abiyogenez” üzerine yazmaya karar veren kişi oldukça zor bir işe kalkıştığını bilir. Çünkü, cansız maddelerden canlının oluşum sürecini tanımlayan kavram, bilimin en önemli ama aynı zamanda en karmaşık araştırma alanı olan “Yaşamın (canlılığın) Kökeni” konusunun merkezinde yer alır. Bundan dolayı, sözlü olsun yazılı olsun bütün kültür tarihi boyunca insanlık, bu sorunla ilgili sayısız çeşitlilikte bilgi ve düşünce ortaya koymuştur ve bu uğraş günümüzde de devam etmektedir.
Canlılık Nasıl Başladı? Canlılığın Kökeni Üzerine Bilimsel Varsayımlar ve Spekülasyonlar...
Arılar ve sinekler arasında çoğunlukla anatomik, biyolojik, davranışsal ve taksonomik olmak üzere birçok fark bulunmaktadır. Gelin bu farkları basit bir düzeyde birlikte inceleyim. Unutmamak gerekir ki aşağıda belirtilenler genellikle bu iki grubu ayırt etmemize yarayabilecek özelliklerdir, ancak istisnai türlerin de karşımıza çıkma ihtimali her zaman olabilmektedir. Arılardan kasıt esas olarak Apidae ailesinde bulunan bal arısı (Apis mellifera) dikkate alınmıştır, ancak bu özellikler genel olarak Diptera (Sinekler) ve Hymenoptera (Zar Kanatlılar) takımının üyelerini birbirinden ayırmakta kullanabiliriz (bazı aileler hariç).
Arılar ve Sinekler Arasındaki Farklar Nelerdir?
Kimyasal yollarla iletişim, hayvanların sosyal bilgileri iletmek için yaygın olarak kullandığı yollardan birisidir. Hayvanlar, grup veya aile üyelerini tanımak veya uygun eşleri seçmek için koku ve koklama duygusunu kullanır. Bununla birlikte, diğer memelilerin çoğunun aksine, primatların koklama duygusu çok az gelişmiş olarak kabul edilir. Primatların koku eşiği hakkında araştırmalar artsa bile, büyük insansı maymunlar (bonobo, şempanze, orangutan) halen göz ardı edilmektedir. Bu nedenle araştırmacılar, insan harici büyük maymunlarda kokuların sinyal verme işlevini incelemeye karar verdiler.
Primatların Koku Duyusu Sanılandan Daha Gelişmiş ve Şempanzeler, Akrabalarını Tanımak İçin Onları Kokluyor!
Sella turcica (Türk eyeri), ünlü anatomi bilgini Adrianus Spigelius tarafından kullanılmış ve ölümünden iki yıl sonra öğrencisi tarafından yayımlanan De Corpora Humanis Fabrica adlı eserle de literatüre kazandırılmıştır. Bu isim, lateral kafa görüntülerinde izlenen bölgedeki ön ve arka kemik çıkıntılarının bir oturağın desteğine benzetilmesi ve bunun o dönemde binicilikle özdeşleştirilen Türkler'in eyerlerinde kullanması nedeniyle, herkesin gözünde canlanmasının kolay olmasından ötürü Sella turcica yani Türk eyeri ismi verilmiştir.
Kafatasında Bulunan Sella Turcica (Türk Eyeri) Nedir?
Thomas Jefferson Üniversitesi’nde kanserin tekrarlanmasını önleyen bir aşı geliştiren bilim insanları; geliştirdikleri bu aşıyı daha da etkili hale getirecek bir bileşen eklediklerini belirttiler. Bu değişim; aşının, tümör bileşenlerine karşı bağışıklık oluşturmadan önce; bağışıklık sistemi tarafından yok edilmesini daha az eğilimli hale getiriyor. Çalışma, Journal of ImmunoTherapy of Cancer dergisinde yayınlandı.
Adenovirüs Spike Proteininde Yapılan Küçük Değişiklik ile, Güçlendirilmiş Bir Kanser Aşısı Üretmek Mümkün Olabilir!
En yakın kuzenlerimiz şempanzeler olarak bilinse de, aslında onlardan bile daha yakın olan ve hep göz ardı edilen bir akrabamız var: bonobolar. Tıpkı şempanzeler (Pan troglodytes) gibi Pan cinsine ait olan bonobolar (Pan paniscus), uzun bir süre "pigme şempanze" olarak bilindiler. Kongo Nehri'nin bir yakasında şempanzeler yaşar, diğer yakasında ise bonobolar. Ki evrim tarihinde, 2 milyon yıl kadar önce bu nehrin akışında meydana gelen ciddi bir değişimin, atasal popülasyonu ikiye ayırarak şempanzeler ve bonoboların birbirinden ayrılmasına ve farklı yönlere evrimleşmesine neden olduğu düşünülüyor.
Bonobo Öpücüğü ve Seks: En Yakın Kuzenlerimiz, Sorunları Çözmek İçin Savaşmazlar; Sevişirler!
Antik genomlar üzerinde yapılan yeni analizler, insan soy ağacındaki farklı şubelerin birçok kez birbirleriyle melezlendiğini ve insanların arkaik ve henüz bilmediğimiz bir atadan daha DNA taşıdığını gösteriyor. Cornell Üniversitesi’nden Melissa Hubisz ile Amy Williams ve Cold Spring Harbor Laboratuvarı’ndan Adam Siepel, bu bulguları PLOS Genetics’te yayınlanan bir çalışmada bildirdiler.
Yeni Bir Algoritma, İnsanların ve Yakın Kuzenlerinin En Başından Beri ve Sıkça Çiftleştiklerini Gösteriyor!
1977 yılında, jeolog Jack Corliss’in liderliğini yaptığı Pasifik Okyanusu tabanındaki Galapagos Çöküntüsü'nü (İng: "Galapagos Rift") inceleme gezisinde, dev tüp solucanı olarak isimlendirilen Riftia pachyptila canlısı keşfedildi. Ancak bu canlının resmi olarak tanımlanması ve literatüre eklenmesi 1981 yılında Merredith Jones tarafından yapıldı.
Kırmızı Dev Tüp Solucanı (Riftia pachyptila): Kemosentez Yoluyla Beslenen İlginç Omurgasız Hayvan!
Sabah saatlerinde kuş arazisi yapmak üzere Filyos'a gittik. Filyos genelde oldukça sakin bir alandır. Önceden gözlem yapanlar buranın çok daha güzel ve tür dolu olduğunu söylerdi. Bizde bu bilgiler ışığında gözlemimize başladık. İlk olarak şahin, atmaca ve saz delicesi türlerini alanda gözlemledik. Zaten bu alanda çok sık görülen yırtıcı türleridir. Tam Karadeniz ile çayın birleştiği noktaya geldiğimizde tepede altın yağmurcunu fark ettik. Bizim için bu alanda ilk gözlem olduğu için oldukça sakin davrandık ve hemen yere eğildik. Şans bizden yanaydı. Kuş oldukça sakin tavırlarla poz vermeye devam ediyordu. Bizde daha kaliteli pozlar almak için yere uzandık ve birçok güzel kare almayı başardık. Tabii gözlemimize bu güzel türün ardından saatlerce devam ettik. Gün sonunda 6 yeni kertik türümüzle dönüş yolunu aldık.
Altın yağmurcun (Pluvialis apricaria)
Linnean Derneği Zooloji Dergisi’nde yayımlanan yeni bir çalışmada, Pennsylvania Üniversitesi’nden 2019 mezunu olan Jack Stack ve aynı üniversitenin Fen Edebiyat Fakültesi’nden paleobiyolog Lauren Sallan tarafından yönetilen araştırmacılar, 300 milyon yıl önce bugünkü New Mexico’daki bir nehir ağzı ortamında yaşamış eski bir balık türü olan Tanyrhinichthys mcallisteri’yi yakından inceliyorlar. Bu balığın özelliklerini, çıkıntılı burnu da dahil olmak üzere, mersin balıklarına son derece yakın bulsalar da, bu özelliklerin modern mersin balıklarının ortaya çıkmasına sebep olan türlerden ayrı bir evrimsel yolda evrimleşmiş olduğunu gösteriyorlar.
Mersin Balığına Benzeyen 300 Milyon Yıllık Balık Türü, Bambaşka Bir Evrimsel Tarihe Sahip Olabilir!
Yaşlanmak, her canlı için hayatın bir parçasıdır. Yaşlanmanın pek çok sebebi vardır. Bu sebepler arasında programlanmış hücre ölümü, DNA hasarları ve toksinlerin etkisi sonucu oluşabilecek kanserleri sayabiliriz. Ayrıca yaşlanmanın en büyük nedenlerinden biri de telomer eksilmesidir.
Telomer Nedir? Telomer Eksilmesini Durdurarak, Yaşlanmayı Yenebilir miyiz?
Aşkenazlar olarak da bilinen Aşkenazi Yahudileri, kendi gruplarından olan insanlarla daha yoğun olarak yavru üretmiş olmaları dolayısıyla tarihsel olarak iç nüfus oluşturmuş bir topluluktur. İlk olarak Doğu Avrupa’da ortaya çıkmışlardır. Günümüzde tüm dünyaya dağılmış durumdadırlar ve dünyada bulunan 13 milyon Yahudi nufüsunun %80 gibi önemli bir oranını Aşkenazi Yahudileri oluşturmaktadır.
Aşkenaz Yahudileri (Aşkenaziler) Kimdir? Bu Popülasyonda Hangi Hastalıklar, Neden Daha Sık Görülür?
''Ayyy Örümcek!'' Ne çok duydun bu çığlığı değil mi? Ve de ne çok örümcek var çevremizde. Her an her yerde farklı renk ve biçimlerde. Birdenbire karşına çıkan bir örümcekle ev arkadaşı olmak istemiyor musun? Peki o halde, süper bir tozemici-sinekkapıcı-örümcekyokedici makineyle bu sorununu çözebilirsin. Böyle bir makinen yok mu? Sakın bunu dert etme! Zaten böyle bir makine de yok. Bu sadece bir şakaydı. Bu kitap, örümceklerin aslında ne muhteşem canlılar olduğunu anlatıyor hepimize. Onların da senin ve benim gibi hikayeleri olduğunu, varlıklarının ne denli yararlı olduğunu. Ve en önemlisi de ara ara unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatıyor: Gezegenimizde bizden başka canlılarla birlikte yaşıyoruz ve onların da yaşam hakkını korumalıyız!
Kitap Analizi: Ayyy Örümcek! (Çocuk Kitabı)
Tardigradlar ile ilgili yayınladığımız son içeriğimizde, genetik miraslarının en etkileyici yansımalarından biri olan Dsup proteinine odaklanmıştık. İtiraf etmeliyiz ki bu tür çalışmaları sizler için hazırlamadan önce yaptığımız okumalar sırasında, yakından aşina olmamıza rağmen tardigradlar sıklıkla bizi şaşırtmaya devam ediyor. Çünkü bu ilginç arkadaşlarımız, sahip oldukları kriptobiyoz adı verilen korunma mekanizmaları ile, hemen hemen her habitatta ve çok farklı ekolojik nişlerde görev alıp, hiç beklemediğiniz yerlerde dahi karşınıza çıkabiliyor.
Antarktika'da Yumurta Morfolojisini Değiştirebilen Yeni Tardigrad Türü Bulundu!
Hong Kong Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Departmanı'ndan araştırmacılar, COVID-19'a ikinci defa yakalanan 33 yaşındaki bir hasta tespit etmiş olabileceklerini duyurdular. Bu, COVID-19'a yönelik bağışıklık süresi konusunda öngörülerimizi sağlamlaştıracak bir bulgu olabilir. Çünkü her ne kadar hastalığı atlatanlarda SARS-CoV-2 virüsüne karşı antikor üretildiği biliniyor olsa da, aynı zamanda hem SARS-CoV-2 için, hem de bu virüsün yakın kuzenlerinde bu antikorların zaman içinde yok olmaya başladığı da biliniyor. Bu yok olmanın hızı ve süresi, hastalığı bir kez atlatanların virüse tekrar ne zaman yakalanabileceğini doğrudan etkiliyor.
COVID-19'a İkinci Defa Yakalanan İlk Hasta Tespit Edilmiş Olabilir!
Bir sohbet sırasında bahçede ağacın dalına konmuş bir atmacayı fark ettik ve hemen kamerayı almak için odaya koştuk. Kamerayı alıp gelene kadar atmacanın yerini koruması büyük bir şanstı bizim için. Pencerenin ardından olmasına rağmen net fotoğraf çekebildik. Fakat çok kısa bir süre içinde atmaca bizi fark etti ve ağaçtan kalkarak uzaklaştı.
Atmaca (Accipiter nisus)
Eğer bir Pokemon tutkunuysanız, gördüğünüz bir Pokemon'un sadece silüetine bakarak bile ismini hatırlamanız tuhaf gelmeyebilir; tabii ki bileceksiniz, sizin çocukluktaki hobiniz buydu - hatta kim bilir, belki hala hobiniz bu! Ama bilmeniz gereken bir şey var: Pokemonları bilme biçiminiz, örneğin bir kalemin şeklini bilme biçiminizden farklı. Çünkü eğer 90'lar boyunca Pokemonu takip ettiyseniz, muhtemelen beyninizde, Pokemonları tanımak üzere özelleşmiş bir bölge var! Yani Pokemonlar, özellikle de 90'lıların beyinlerini, eski haline dönmeyecek biçimde değiştirdi.
Uzun Dönem Pokemon İzleyen ve Oynayan İnsanların Beyinlerinde, Pokemonları Tanıyan Özel Bir Bölge Gelişiyor!
Aşağıdaki videoda, adamın huzursuzluğu, sesinden belli. “Kelimelerle ifade edemiyorum”, diyor. Adamın elinde, yemek tabağı boyunda, yeşil köpükten yapılmış bir “8” şekli var. Düz tutuyorsa, karmakarışık bir şekil görüyor. Ancak 90 derece döndürünce şekil birden bire tanınır hale geliyor ve söylediğine göre, bir “maskeye” benziyor. Elindeki rakamı düz-yatay-düz-yatay diye çevirmeye başlıyor ve şekiller gözlerinin önünde bir kayboluyor bir beliriyor. Sonunda yanındaki araştırmacıya elindekini uzatıp “Bunu artık elimden al.” diyor.
Kortikobazal Sendrom: Harfleri Okuyabilen, Ama Sayıları Okuyamayan Adamın Gizemli Durumu, Bilincin Kökenlerini Ortaya Çıkarıyor!
Poland Sendromu ilk kez Poland tarafından 1841 yılında pektoral kasın kısmi veya tam yokluğu ve ipsilateral el anomalilerinin varlığı ile tanımlanmıştır. Etkilenen bireylerin yüz ifadelerinde eksiklikler görülür; gülümseyemez kaşlarını çatamaz veya kaldıramazlar. Kas zayıflaması aynı zamanda erken bebeklik döneminde beslenme problemlerine neden olur. Tek taraflı göğüs duvarı hipoplazisi (gelişmemişliği) ve ipsilateral el anomalileri ile belirgin nadir görülen doğuştan gelen bir anomalidir. Möbius sendromu (Moebius syndrome) ise doğuştan iki taraflı fasiyal paralizi, göz sinirlerinde paraliz ile birlikte horizontal bakışta kısıtlılık, ağız-yüz anomalileri ve kas-iskelet sistem anomalileri ile belirgin ilerleyici olmayan bir hastalıktır. Ailevi geçişlerin olduğu gösterilmekle beraber genelde sporadik görüldükleri bildirilmiştir.
Poland-Möbius Sendromu
Dopamin Orucu 2.0 tüm dünyada en çok konuşulanlar arasında! Bu makale 140 binin üstünde görüntülenmeye ulaştı ve ABC, The New York Times, BBC gibi seçkin uluslararası medya kuruluşları tarafından ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Finlandiya, Fransa, Japonya, Hindistan, Rusya, Türkiye ve Orta Doğu’da gündeme getirildi.
Dopamin Orucu 2.0: Teknolojiyi ve Sosyal Medya Bağımlılığını Neden ve Nasıl Azaltmalısınız?
Tektonik levhaların birleşim noktasında yer alan ve bu levhaların her sene birbirinden 1-2 cm uzaklaşması sonucu oluşan Danakil Çöküntüsü; Cibuti, Eritre ve Kuzey Etiyopya’nın Afar Bölgesi'ni kapsayan jeolojik bir çöküntüdür. İngiliz kâşif Wilfred Thesiger’in "ölüm diyarı" (İng: "land of death") olarak tanımladığı Danakil Çöküntüsü, yıllık 34,4°C sıcaklık ortalamasına sahip olması, yılda sadece 100-200 mm yağış alması ve deniz seviyesinin 125 m altında bulunması nedenleriyle, gezegenimizdeki yaşaması en zor yerlerden biri olarak biliniyor.
Danakil Çöküntüsü: Ekstremofil Tek Hücreliler ve Lucy Gibi Ataları Bir Arada Bulunduran Ölüm Diyarı!
Kuşkusuz evrimle ilgili en meşhur kavramlardan birisi, "en güçlünün hayatta kalması" ilkesi.. Evrimin ana seçilim mekanizması olan Doğal Seçilim'i anlatmak için kullanılır. Ama kalıbın bu şekilde kullanılması, evrimden anlayan herkesi rahatsız eder. Çünkü "en güçlünün hayatta kalması" deyince evrim, sanki salt kas gücüyle ilgili bir süreçmiş gibi anlaşılır. Halbuki evrimde "güçlü olmak", çok kısıtlı bir bağlamda, örneğin sadece avlar veya eşler için fiziksel rekabete giren canlıların mücadelesinde anlamlıdır. Gerçekte evrim, bundan çok fazlasıdır.
En ""Güçlünün"" Hayatta Kalması Ne Demek?
Finlandiya ve Rusya arasındaki sınırda yaşayan insanlar özellikle çevre maruziyeti ve bağışıklık sağlığı arasındaki bağlantı söz konusu olduğunda, bize insanların doğa ile olan ilişkilerine ışık tutabilecek değerli veriler sunmaktadır.
Toprak, Bağışıklık Sistemimizin Sağlığı İçin Neden Önemli?
Gelişimsel bir bozukluk olan Asperger Sendromu (AS), Otizm Spektrum Bozukluğunun (İngilizce: ASD) bir alt çeşididir ve “yüksek işlevli” bir otizm formu olarak düşünülmektedir. Bilişsel ve dilbilimsel gelişimler, ASD’nin diğer türlerinden temel olarak ayırt edici özellikleridir ve ayırt etmede bu iki gelişim rol oynar. Asperger terimi kullanılsa bile Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) içerisinde yer alır ve tüm otizm çeşitleri ayrı olarak kabul edilmemektedir. Ömür boyu süren Otizm gibi Asperger de hastalık değildir ve tedavi edilemez. Keza otizm spektrum bozukluğu olarak tanımlanan "spektrum" içerisinde keskin hatlar yoktur. Adı üzerinde "spektrum" zaten. Bu bireyler "hasta" olarak sınıflandırılmaz ve tanımlanması oldukça zor spektrumlardır. Fakat, Asperger sendromu sahibi bireylerin spektrumlarına bağlı olarak farklı seviyelerde ve türlerde ihtiyaçları bulunmaktadır. Uygun bir destek sayesinde semptomlarla başa çıkarak hayatlarını daha rahat bir şekilde sürdürebilirler. Hatta Celal Şengör gibi bazı bireyler akademik ve bilimsel açıdan üst düzey başarı elde edebilirler. Bu yüzden "hasta" değil de "farklı" olarak sınıflandırılmaları yönünde birçok görüş vardır.
Asperger Sendromu nedir?
Her zaman arazi yaptığımız tarlaya böcek arazi yapmak için gittik. Birçok sinek, güve ve arı türlerinin yanı sıra yırtık pırtık kelebeğini de çekme fırsatı bulduk. Günün en güzel karesi olarak yırtık pırtık başköşeye oturdu.
Yırtık Pırtık (Polygonia c-album) hangi özelliklere sahiptir?
Mine çiçeğigiller (Verbenaceae) familyasına bağlı olan Ağaç mineleri (Lantana) cinsi bitkiler, çok yıllık bitkilerdir. Kökenleri Tropikal Amerika bölgelerine dayanır. Bitkiler sürekli çiçek açan çalı ve küçük ağaç şeklinde bulunmaktadır. 2 ile 5 metreye kadar büyüyebilirler. Her biri dört taç yapraklı ve dalların uç kısımlarında salkımlar halinde dizilmiş küçük boru şekilli çiçeklere sahiptir. Boru şeklinin uzunluğu ve yayılımı türleri belirlemede önemli rol oynar. Çiçekler; mor, pembe, kırmızı, sarı, beyaz, turuncu gibi renklerde olabilir. Yaprakları genişçe oval, zıt ve basittir, tüylü ve testere kenarlı olup ezildiğinde güçlü bir koku ortaya çıkar (koku toksik etkilere sahiptir, solunum yolu tahrişine neden olur). Meyveleri yeşilimsi olup olgunlaştığı zaman mor renge döner ve böğürtlene benzer. Ağaç mineleri meyveleri olgunlaştığında yeşilden koyu maviye dönen, dutsu bir sert çekirdekli meyvelerdir. Islak ve ışıklı ortamları sevmektedirler. Sıcağa, kuraklığa, soğuğa, denize yakın bölgelere dirençlidir. Yeşil olgunlaşmamış meyveler ve yaprakları çok zehirlidir bu yüzden hem insanlar hem de çiftlik hayvanları için yenmez. Kuşlar ve kelebekler için zehirli değildir.
Ağaç mineleri (Lantana) hangi bitki türlerini etkiler?
Tardigradlar, çok çeşitli fiziksel ve kimyasal aşırılıklara dayanma konusundaki yeteneği sayesinde tüm bilimseverleri büyülemektedir. Son dönemlerde tardigradların sahip olduğu dayanıklılık yeteneği, karşılaştıkları zorlu koşullar sırasında ifade edilen proteinlerin koruyucu rollerine odaklanmamıza sebep olmakla birlikte bu küçük omurgasızlara duyulan ilginin artmasına yol açmıştır.
Tardigradların Genetik Hazinesi nedir ve Dsup Proteini ne işe yarar?
Ali Sedad Bey (1857-1900), Ahmet Cevdet Paşa’nın oğludur. Ayrıca ilk Türk romancı olan Fatma Aliye Hanım’ın kardeşidir. Sedad Bey, hem gelenekçi hem de batı bilimini takip eden ve bu ikisini sentezlemeye çalışan bir aile ortamında yetişmiştir. Kendisi, Galatasaray Sultanîsi, Mahrec-i Aklâm ve Hukuk Mektebi gibi kurumlarda mantık hocalığı yapmıştır. Batı bilimini takip eden Ali Sedad Bey, evrim teorisi ve Darwin hakkındaki görüşlerini, Kavâìdü't-Tahavvülât fî Harekâti'z- Zerrât adlı eserinin Ecsam-ı Aliye bölümünün bir alt başlığı olan “Darwin Mesleğinin Muhakemesi” başlığı ile dile getirmiştir. Darwin’in söyledikleri arasından kendince önemli gördüğü şeyleri ön plana çıkarmıştır. Ali Sedad Bey, gerçekten de konuyu iyi tanıyarak evrim konusuna eleştirel bir gözle bakabilmiştir:
Osmanlı'da Evrim: Ali Sedad Bey, Osmanlı'da Evrimi Nasıl Anlattı, Ne Yönlerden Eleştirdi?" konusunda ne tür bilgiler bulunabilir?
Depresyon, yaygın bir zihinsel bozukluktur. Depresyon bir kişinin günlük faaliyetlerine müdahale eden üzüntü, kayıp veya öfke duyguları olarak tanımlanabilir. Her insan için farklı seviyelerde etki eden depresyon iş hayatından, sosyalleşmeye; fizyolojik ihtiyaçlarımızdan, bakmakla yükümlü olduğumuz kişilere kadar çok geniş ve farklı alanlarda hayatımıza etki edebilir. İş verimliliği etkileyen ve aktif bir çalışmayı azaltan depresyon birçok hastalığı tetikleyebilir.
Kaygı Bozukluğu ve Depresyon, Beyin Hacmini Değiştirebiliyor!" Bu durumun nedenleri ve sonuçları nelerdir?
Biyolojik saatimiz ve sosyal saatimiz arasında oluşan uyumsuzluğa, sosyal jetlag (İng: "Social Jetlag") adını veriliyor. Sosyal jetlag, nüfus genelinde yaygın olarak deneyimlenen, vardiyalı çalışmanın veya zorunlu zaman uyumsuzluğunun sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal jetlagın en belirgin semptomu olan uyku problemiyle karşı karşıya kalıyoruz. Kronik uyku yoksunluğu tip 2 diyabet, kalp hastalığı, obezite ve depresyon gibi Dünya Sağlık Örgütü ve ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri tarafından "halk sağlığı salgını" olarak nitelendiriliyor. Bu hastalıkların yanında uyku yoksunluğu, günlük yaşantımıza da zarar vererek uyanıklığımızı, el-göz koordinasyonumuzu, hafızamızı, mantıksal akıl yürütmemizi ve duygusal istikrarımızı etkiliyor.
Sosyal Jetlag nedir ve insanlar üzerindeki etkileri nelerdir?
Tarihin en ilgi çekici dönemlerinden biri olan Viktoryen Dönem'de (1837-1901), Dagerreyotipi adı verilen fotoğrafçılık tekniğinin geliştirilmesi sayesinde, fotoğraf sanatı doğmuştur. Pratik olarak fotoğraf çekimini ilk defa mümkün kılan bu yöntem sonrasında, insanların bu teknolojiye verdikleri tepki de bir "garip" olmuştur. O dönemde çok sayıda insan, ölen yakınlarının da karede yer aldığı fotoğraflar çektirmişlerdir.
Viktoryen Dönem'de Ölü Fotoğrafçılığı: 19. Yüzyılda insanlar neden ölülerle fotoğraf çektiriyordu?
Teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak, robotik sahasında yapılan atılımlar da hızla gelişmektedir. Bu sahada yapılan en önemli atılımlardan birisi, mikro hava araçları (MHA) olarak da bilinen, böcekleri taklit ederek üretilen, uçan robotlardır.
Biyolojiden Esinlenen Mühendislikle Üretilen Robot Böcekler, Her Geçen Gün Daha da Gelişiyor!" Bu robot böceklerin özellikleri nelerdir ve hangi amaçlar için kullanılıyorlar?
Evrimsel süreçte, özellikle homininlerin (ortak atalarla birlikte tüm insansılar) kendi varoluşlarını fark etme süreci, diğer beyin hücrelerinden farklı bir gelişim gösteren tek bir özelleşmiş beyin hücresi tipine bağlanabilir. Bu beyin hücresi, evrimsel süreçte nispeten yeni evrimleşmiş olarak kabul edilebilir ve bu gelişme özellikle insansı primatlarda ve vücutlarının büyüklükleriyle kıyaslamalı olarak büyük beyne sahip memelilerde özfarkındalığı sağlamıştır.
Memelilere Özgü Hücreler: Von Economo Nöronları hakkında ne biliniyor?
Alzheimer hastalığı, hafızayı ve düşünme becerilerini ve nihayetinde en basit görevleri yerine getirme becerisini yavaşça yok eden, geri dönüşü olmayan, ilerleyen bir beyin hastalığıdır. Alzheimer hastalarının çoğunda semptomlar ilk olarak 60'lı yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Uluslararası bir araştırmaya göre, yeni bir kan testi, Alzheimer hastalığı olan ve olmayan kişileri ayırt etmede dikkate değer bir umut vaat etmektedir. Genetik riski olduğu bilinen kişilerde, hastalığın bilişsel bozukluğunun başlangıcından 20 yıl öncesine kadar tespit etmek mümkün olacaktır.
Alzheimer Hastalığına Yakalanma İhtimali, Kan Testi Sayesinde 20 Yıl Öncesinden Tespit Edilebilecek!" Bu kan testi nasıl çalışır ve Alzheimer hastalığını ne kadar önceden tespit edebilir?
Robert Koch, Alman doktor ve bakteriyologdur. 11 Aralık 1843 yılında Almanya’da Hannover yakınlarında doğmuştur. Göttingen Üniversitesi’nde tıp eğitimi görmüştür ve öğrencilik yıllarında, uterusun nöronal innervasyonu üzerine yaptığı çalışma ile araştırma ödülü kazanmıştır.
Robert Koch kimdir ve Koch Postulatları neler söyler?
İnançları olan tek canlı bizler değiliz. Kanıtlaması insanlarınkinden daha zor olsa da hayvanların da inançları vardır. 16 Haziran 2020 tarihinde "Mind And Language" (Zihin Ve Dil) dergisinde yayımlanan makalede Ruhr Üniversitesi Felsefe 2 Enstitüsünden Dr. Tobias Starzak ve Profesör Albert Newen, hayvanlardaki inanç sistemini anlayabilmek ve deneysel olarak araştırabilmek için 4 kriter önerdiler.
Hayvanların İnançları Var mı? Eğer varsa, bir hayvanın "inanç sahibi olması" ne demektir ve bunun kanıtları nelerdir?
Mine çiçeğigiller (Verbenaceae) familyası, çok yıllık (yaşam süresi en az üç yıl) olan bitkiler grubunda yer alır. Genellikle otsu bitki ve çalı formunda bulunsalar da sarmaşık, bodur (ağaççık) ve ağaç şeklinde bulunabilir. Bitkilerin yaprakları karşılıklı, tüylü ve oymalı, çiçekleri kümeler halinde ve başak durumunda; mavi, pembe, kırmızı, eflatun, mor yoğun olmak üzere çeşitli renklerde, gövdesi dört köşeli olan bitkilerdir. Tek bir eksenden çıkan çok sayıda yeni eksenin büyümesi ile oluşan dallara sahip olabilir. Otsu kısmı ve kökü glikozit, tanen ve acı bir madde ihtiva eder. Familyanın en sık bilinen üyelerinden ''Verbena'' cinsi bitkiler genellikle bölünmemiş zıt veya kıvrımlı yapraklara sahiptir.
Mine çiçeğigiller (Verbenaceae) nedir?