page_content
stringlengths
1
4.1k
metadata
dict
355 larla haşır neşir olm ak, velhasıl bu m ecburi yakınlık gözünü korkutuyordu. Kaygılarım savmaya çalıştı ama beyhude. Ka­ der, bah isleri sü rekli artıran çılgın b ir kum arbazdı. P eri’ye öyle geliyordu k i bu deneyimin sonunda ya sıkı dost olup, ha­ yat boyu ayrılm ayacaklardı ya da bu m acera kavga, dövüş ve hüsranla sonuçlanacakta. * ♦ ♦ Şayet bin alar insanlara benzeseydi, bu ev ha bire söyle­ nen b ir yeniyetm e olurdu herhalde. Z ira şikâyetleri h iç b it­ m iyordu. M erdivenler gıcırdıyor, yer döşem eleri çatırdıyor, kapı m enteşeleri sızlanıyor, buzdolabı hırıldıyor, m utfak do­ lapları adeta ciyaklıyor ve kahve m akinesi sunduğu her dam­ laya içerlerm iş gibi hom urdanıyordu. Y ine de onlara has bir m ekânlarının olm ası m üthişti. H avalar dü zelin ce m angal partisi verm eyi planladıkları küçük bir bahçeleri bile vardı. Yukarı kattaki üç yatak odasından ik isi aşağı yukarı ay­ nı boyda, b iri daha ufak ve loştu. P eri bu sonuncu odayı al­ m akta ısrar etti. Kiraya katkısının cü ziliği düşünülürse böy- lesi adildi. Söz verdiği üzere, kira Şirin’in cebinden çıkacaktı. Mona faturaları karşılayacaktı - ki bu da yurt odası için öde­ diği m iktarı geçm eyecekti m uhtem elen. P eri’ye gelince, o sa­ dece alışveriş m asraflarına katkıda bulunacaktı. Bu koşullar altında büyük bir odayı asla kabul edem ezdi. “Saçm a!” diyerek itira z etti M ona sevecen b ir gülüm se­ m eyle. “Kura çekm eliyiz. Kısa çöpü çeken üçüncü odayı alır.” “İşi kadere m i bırakacaksın?” diye sordu Şirin, hayretler içinde başım sallayarak. “Senin önerin ne?” diye sordu Mona. “D aha iy i b ir fikrim var” dedi Ş irin . “Sıraya bin direlim . H er ay toplanıp başka b ir odaya taşınalım , göçebe kavim ler gibi. Hunlar filan. Böylece herkes eşit olur.”
{ "page": 353, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
356 “ficinize de teşekkür ederim , çok naziksiniz. Ama hayatta olm az* diye atıldı Peri. “Ya küçük oda benim olur ya da çıkıp giderim .” Ş ir in le M ona bakıştılar. P eri’nin h iç böyle konuştuğunu duym am ışlardı. “Pekâlâ!” dedi Şirin. “Am a ne olur artık parayı dert etmek­ ten vazgeç. Hayat kısa. Kim b ilir benim sana ne borcum ola­ cak sonunda? B elki de bana paha biçilm ez bir ders verirsin, har Düşünm eden sa rf ettiğim iz sözler, hani öylesine, lafın ge­ lişi, bazen beklenm edik kehanetlere dönüşür hayatın döngü­ sünde... ♦ * ♦ Sonraki bir saat boyunca odalarına çekilip yerleşm ekle uğ­ raştılar. Boyutlarına karşın, arka bahçeye bakan penceresiy­ le u facık odası cezbetm işti P eri’yi. Ağır, ahşap, sayvanlı bir karyolası vardı. Başka b ir çağın yadigârına benzeyen bu ya­ tağa uzanıp perdeleri çekince kendini bir faytona binm iş, se­ yahate çıkm ış gibi hissetti. Pencere kenarında küçük, hoş bir çıkm a m evcuttu. O raya b ir koltuk koyarak “okum a köşesi” ilan etti. Yemek vakti gelin ce, M ona’m n kapışım tıklattı. İkisi, ilk akşam yem ek lerin i h azırlam a h evesiyle m utfağa in diler. Ş irin ’i çoktan m asanın başın a geçm iş; b ir şişe şarap, elm a suyu, biraz peynir-zeytin hazırlarken bulunca şaşırdılar. “K utlam a yapm alıyız!” dedi Şirin. “Oxford’da üç genç Müs­ lüm an kadın! B ir günahkâr, b ir inanan, bir de şaşkın.” M ona’yla Peri hangi lakabın kim e takıldığım düşünürken anlık b ir sessizlik oldu. P eri şarap kadehini alarak havaya kaldırdı. “O zaman hadi, kız kardeşliğim ize!” “O rtak varoluşsal krizim ize” dedi Şirin.
{ "page": 354, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
357 “K endi adına konuş” dedi M ona, elm a suyundan b ir yu ­ dum alıp. “Ben varoluşsal bir kriz içinde değilim .” “H ah! Sen istediğin kadar in kâr et” dedi Şirin. “Şu anda aslında birçok M üslüm an kim lik krizi yaşıyor. Ö zellikle ka­ dınlar. En çok da bizim gibi hatunlar!” “O da ne demek?” “Şu demek: Birden fazla kültüre maruz kalm ış olanlar, hem Doğu’yu hem Batı’y ı tanıyan ama bu ikisi arasında köprü ku­ ram ayanlar! Arada sıkışm ış kalm ışlar. Jean-Paul Sartre çat­ lasın m ezarında! Esas varoluşsal kriz bizde yahu!” “Bu la fla r pek hoşum a gitm iyor” d ed i M ona. “Günüm üz M üslüm an kadınlarının başkalarından o kadar fark lı oldu­ ğunu nereden çıkarıyorsun? Duyan da a y n b ir gezegenden fi­ lan geldik sanır!” Şirin h ızlı b ir yudum aldı şarabından. “A loo, uyan artık, kardeş! E trafta din adına, yani dinim iz adına, belk i benim artık sayılm az am a k esin lik le senin d in in adın a, korkunç şeyler yapan fanatikler var. Bu seni hiç etkilem iyor m u? Üz­ müyor mu?” “Yuh! O fanatik tiplerin benim le ne ilg isi var?” dedi M ona çenesini kaldırarak. “Karşına çıkan her H ıristiyan’dan Engi­ zisyon için özür dilem esini m i bekliyorsun?” “Ortaçağ’da yaşıyor olsaydık, pekâlâ bekleyebilirdim .” “H a, yani geçm işte soru n ları vardı am a bugün tüm H ı- ristiyan lar ve Y ahudiler b irer m elek, öyle m i?” dedi M ona. “G azze’ye gittin m i, orada sın ır kapılarından geçtin mi sen hiç? H iç sanm ıyorum!” “Eh, şey... kavga etm eyi kesebilir m isiniz lütfen?” dedi Pe­ ri. Ateşinin yükseldiğini hissediyordu. Şirin ısrar etti. “Tabii ki H ıristiyanlaria Yahudiler arasın­ da da tutucu, bağnaz insanlar var. H angi m illetten ya da kö­ kenden olursa olsun her türlü kafatasçılığı eleştirm ek, lanet­ lem ek gerek. Ama şu anda bizim geldiğim iz bölgede daha faz­
{ "page": 355, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
358 la fanatizm ve eeksizm olduğu gerçeğini inkâr edem ezsin. Ta­ cize uğram adan, la f atılm adan ortalıkta dolayabilir m isin sen m esela Kahire’de? Şam’da? Karanlık çöktükten sonra sokak­ ları unut gitsin! K utsal topraklarda bile tacize uğrayan ka­ dınlar var şahsen tanıdığım . Güpegündüz! Suudi polisin göz­ leri önünde! N iye yardım etm iyor o polisler kadınlara? Böy­ le konularda sessiz kalıyoruz, çünkü utanıyoruz. N için M üs­ lüm an coğrafyada kadınlar bu kadar çok eziliyor, geri plana atılıyor? Sorgulam am ız gereken o kadar çok şey var ki.” "B en d e sorguluyorum * dedi M ona. "Tarihi sorguluyorum . Siyaseti sorguluyorum . Yoksulluğu. K apitalizm i. A daletsizli­ ği. G elir uçurum unu. Beyin göçünü. Savaş sanayiini. Sömür­ geciliğin ardında bıraktığı korkunç m irası unutm a. B atı’m n yü zyıllar süren yağm a ve söm ürüsünden sonra bu hale gel­ di zavallı Ortadoğu. H udutları bile onlar çizdi gelişigüzel. Bu yüzden, B atı zenginken biz fik iriz ! İslam âlem ini rahat bıra­ kalım da asıl m eseleleri konuşalım biraz, ha?” "T ipik işte” dedi Şirin, ellerin i havaya kaldırarak. *K endi sorunlarım ız için başkalarım suçlam ak. Varsa yoksa, işim iz, dış güçleri eleştirm ek. N iye, çünkü bu kendim izi eleştirm ek­ ten daha kolay geliyor!” "Şey... yem ek yesek m i?” diyerek bir kez daha şansım de­ nedi P eri, ama yanıt beklem iyordu doğrusu. Geçm işten gayet iyi bildiği bir gerilim in ortasında kalmışta gene. Yeniden anne babasıyla yaşam aya başlam ıştı sanki. İleri geri uçuşan öfke­ ler, suçlam alar, yan lış anlam alar. Yine de buradaki kavgaya tan ıklık etm ek daha kolaydı. A ilesindeki tartışm alar kadar etkilem iyordu onu. Ne de olsa Ş irin le Mona’ydı birbirinin bo­ ğazına sa n la n ; öz annesiyle öz babası değil. İllaki aralarını bulm a ihtiyacı hissetm iyordu. Duygusal sorum luluklar olm a­ yınca zihni özgürce analiz edebiliyordu konuşulanları. İçten içe kıskanıyordu aslında on la n . B ariz ve başat fik ir ayrılık­ larına karşın benzer derecede tutkuluydular. M ona’nın sağ­
{ "page": 356, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
359 lam b ir inancı vardı; Ş irin’inse sağlam b ir isyanı. Ya onun, Peri’nin, neyi vardı tutunacak? “Bütün söylediğim ” diye devam e tti Ş irin , “günüm üzde genç bir Müslüman’ın önündeki felsefi/Bİyasi/dini sorular, bir Budist keşişin ya da M ormon rahibinin önündeki sorulardan daha derin ve karm aşık. Bari bu kadarını kabul edelim .” “H içbir şeyi kabul etmiyorum ” dedi M ona. “Sen kendi dini* ne karşı önyargılı olduğun sürece, aram ızda düzgün bir tar­ tışm a gelişem ez.” “Buyurun işte” dedi Şirin, sesini yükselterek. “Ağzım ı açıp fik ir beyan ettiğim an alınıyorsun. B irisi bana genç M üslü­ m anların neden bu kadar kolay alın dıkların ı anlatabilir m i lütfen? A şın hassasiyet!” “Sürekli sa ld ın ve şüphe altın da olduğum uz, h ak sızlığa uğradığım ız için olm asın sakın?” dedi M ona. “H iç yanlış b ir şey yapm am ışken, inancım a göre yaşam ak isterken, her gün kendim i savunm ak zorunda kalıyorum . P otansiyel bir in ti­ har bom bacısı olm adığım ı ispatlam am gerekiyor. Dünyanın bir köşesinde ne idüğü belirsiz birileri korkunç b ir şey yapı­ yor; bu sefer bütün M üslüm anlar zan altında kalıyor. Olacak iş m i? Devamlı gözlem altında hissediyorum kendim i; bunun insanı ne kadar yalnız kıldığını biliyor musun?” Bu soruya yanıt verm ek istercesine, bütün gün şehrin üs­ tünde toplaşan yağm ur bu lu tlan birden boşanarak cam lan dövmeye başladı. Peri yakınlardaki Tham es N ehri’ni düşün­ dü. Şimdi nasıl kabanp taşıyor olm alıydı. “Sen mi yaln ızsın ? H adi can ım !” dedi Ş irin . “M ilyon lar­ ca yandaşın var senin. Hükümetler. Liderler. D evlet aygıtla­ rı. Cam iler. M edya organ lan . P opüler kültür. K alabalıklar. M uktedirler. A ynca T ann’mn da senden yana olduğunu dü­ şünüyorsun. Daha ne kadar yoldaş istiyorsun? O rtadoğu’ da asıl kim ler yalnız, hem de yapayalnız biliyor m usun? Yezidi- ler. Eşcinseller. Çevreciler. Ateistler. Vicdani retçiler. TVaves-
{ "page": 357, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
360 tiler. E sas toplum dan dışlananlar onlar. Bu kategorilerden birine girm iyorsan, yalnızlıktan şikâyet etmeye kalkma.” “B ir şey bildiğin yok, cah il cah il konuşuyorsun” dedi Mo­ na. “K aç kez zorbalığa, haksızlığa uğradım , sokaklarda çir­ kin lakaplarla çağrıldım , b ir seferinde otobüsten aşağı indi­ rildim . K ötü davranm adıklarında aptal m uam elesi yaptılar. Sanki genç bir kadın başörtüsü takıyorsa, y o ‘eziliyorduk ya da “kendi başına düşünem eyecek durum dadır/ S ırf başörtülü olduğum için nasıl önyargılarla boğuştuğum u hayal bile ede­ m ezsin! Olup olacağı bir parça kumaş yahu!” “O zaman neden takıyorsun?” dedi Şirin hemen. “Ya sana ne? Benim tercihim , benim kim liğim ” dedi Mona. “Senin yaptıkların beni rahatsız etm iyor, sen niye benden ra­ h atsız oluyorsun? Sorarım sana, bu durum da acaba sen m i daha ‘açık fikirlisin* yoksa ben m i, bir düşün!” “Kanmam bu laflara” dedi Şirin altta kalm adan. “Önce bir adet küçük kum aşla başlar h er şey; sonra on olur, sonra yüz, derken m ilyonlar. B ir bakm ışsın başörtüsü cum huriyeti ol­ m uş! A nnem babam , kardeşlerim İran’ı bu yüzden terk et­ m ek zorunda kaldık; senin başörtün gönderdi bizi sürgüne!” S a rf edilen her kelim eyle birlikte Peri’nin çehresi biraz da­ ha soldu. K eşke kavga etm eselerdi böyle. B ir köşesi çizilm iş tahta m asaya dikti gözlerini. Eşyaların da insanlar gibi yara izleri vardı. “Sen ne düşünüyorsun Peri?” diye sordu Şirin aniden. “E vet, sen söyle hangim iz haklıyız?” dedi Mona. P eri huzursuzca kıpırdandı. B azı açılardan Şirin’in hak­ lı old u ğ u n u s ö y le d i, b a z ı a çıla rd a n M on a’ n ın . M esela Avrupa'nın bazı yerlerinde başörtülü genç b ir kadın gerçek­ ten zorluk çekebilir, önyargılara m aruz kalabilirdi. Öte yan­ dan kapak, içedönük ve çoğunluğun muhafazakâr Müslüman olduğu b ir toplum da, azınlık m ensubu yahut farklı düşünü­ yor olm ak son derece çetrefild i. İkisinde de sorun benzerdi
{ "page": 358, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
361 aslında: farklılıklara taham m ülsüzlük. “Ben galiba bir yerde her kim azsa, azınlıksa, dardaysa, yan i her kim ‘öteki’ konu­ mundaysa, ona meylediyorum hem en. Gönlüm o yana akıyor. Sabit bir tarafım yok o yüzden. B aşörtülüler eziliyorsa onla­ rı, m ini etek liler eziliyorsa on lan desteklem ek istiyoru m ...” Böyle dem ek istedi ama diyem edi. N e kendim ifade edebildi, ne arkadaşlannı ikna edebildi. “B ir noktayı netleştirm ek istiyoru m ” dedi M ona, tekrar Şirin’e dönerek. “A teistlerle hiçbir a lıp verem ediğim yok be­ nim. E şcinsellerle de. Travestilerle de. H ayat onların hayatı. Benim derdim Islamofobisi olanlarla. Eğer savaş çığırtkanı bir neocon gibi konuşacaksan, ben bu evden taşm ayım , daha iyi.” “N eocon mu? Hah! Ben mi?” Şirin kadehini öyle sertçe vur­ du ki masaya, içkisi döküldü. “G itm ek m i istiyorsun? Pekâlâ! Am a kolaycılığa kaçm ak olur bunun adı. İkim iz de diğerinin ne söylediğini dinlem eye, anlam aya çalışm alıyız.” “Katılıyorum ” dedi Mona. “H arika, anlaştık işte” dedi Şirin. “Beraber kafa kafaya ve­ rip M üslüman Kadınlar M anifestosu kalem e alacağız. MKM, hoş bir logo olur. Canımızı sıkan ne varsa hepsini koyarız içi­ ne. Fanatizm. Seksizm. Dar kafalılık. H om ofobi.” “Islam ofobi” dedi Mona. “A rtık yem ek hazırlam aya başlayalım m ı? M idem kazını­ yor” dedi Peri. G üldüler ağız dolusu. Bir an, neredeyse fırtın a geçm iş gi­ biydi. Dışarıda da yağmur hafiflem işti; akşamın laciverdi kap­ ladı üzerlerini; ay, sedefli bir m uska gibi asılıydı göğün bağ­ rında. Tham es N ehri, Port Ç ayın’nın karşı tarafında, derin anaforlarla akıyor, karanlığın içinde güm üşi yollar açıyordu. “Ne var biliyor musun?” dedi M ona için i çekerek; anlam ası uzun zam an alm ış bir şeyi ifşa edecek gibiydi. “Yeıyüzünde- ki en mükemmel dinin içinde doğm uşsun, rehberin peygam ­ berlerin en âlâsı, ama bunlara şükredip daha iyi bir insan ol­
{ "page": 359, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
362 m aya çabalayacağına ha bire şikâyet ediyorsun. Devam lı bir reddiye içindesin.” Şirin lafa daldı. “Tabii k i yan lış, köhne bulduğum her şeyi reddederim . Başka türlü n asıl ilerler M üslüman toplum lar? Hem peygam ber dem işken, sana sormak istediğim ...” “Sakın o konuya girm e” d ed i M ona. “B eni didikleyebilir­ sin. Sakıncası yok. Am a peygam berim hakkında doğru dü­ rüst h içbir şey bilm eyen insanların kalkıp onu eleştirm esine izin verem em . İslam dünyasında birçok şeyi sorgula, kabu­ lüm , ama onu ve o dönem in güzel insanlarını bu tartışm ala­ rın dışında bırak.” Şirin bıkkınlıkla ofladı. D a h a ne diyeceğim i bilm eden sus­ turdun beni! Ya anlam ıyor m usun? Biz konuşm azsak, başka­ ları bu sefer hakkım ızda ileri geri koüuşuyor. Müslüman top- lum lann kendi içinden ilerici, yenilikçi yorum lar çıksa daha iyi değil m i? Ama birisi farklı b ir ses etti m i anında susturu­ lu yor işte. N eden bazı konular tabu? N için eleştirel düşün­ ceden Bakmıyoruz? H ele üniversite topraklarında! Özgür dü­ şünce istem iyor musun?” “Esas sen anlam ıyorsun! Senin ‘eleştirel düşünce’ zannet­ tiğin şey, önyargılarla beslenen b ir hezeyan!" dedi M ona; ilk kez sesi titriyordu. “Çünkü aşağı yukarı ne diyeceğini b ili­ yorum ve tem iz bir gözle bakm adığım da biliyorum . Yedinci yüzyılı tutup da yirm i birin ci yüzyılın gözlüğünden bakarak yargılayam azsın” “E ğer yedinci yüzyıl yirm i birin ci yüzyıla hükmetmeye ça­ lışıyorsa yargılarım .” “K eşke kendinle gurur duyabilseydin” dedi M ona. “G eldi­ ğin kültürle, ait olduğu dinle iftih ar edebilseydin keşke!” “Ahh” dedi Şirin, sanki cam yanm ış gibi. “İnsanlar ne de­ meye dini ya da etnik kökenleriyle gurur duyarlar ki! Ne fark eder, Am erikalı, Arap ya da R u s... H ıristiyan, Yahudi ya da Müslüman? Seçim inde zerre kadar payım olmayan bir şey ne­
{ "page": 360, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
363 den gurur kaynağım olsun ki? Budist bir aileye doğmuş olsay­ dım Budist, Rus Ortodoks bir annenin kızı olsaydım Rus Orto­ doks olacaktım işte. Ben m i yaptım bu tercihi? Boyum 1,75 di­ ye gurur duyuyorum demek gibi bir şey bu. Ya da kem erli bur­ num var diye kendimi tebrik etmek gibi. Genetik piyango!” "A teist olm aktan bayağı hoşnutsun ama” dedi Mona. "Eskiden m ilitan ateisttim ... P rofesör A zur sağ olsun beni değiştirdi, yum uşattı, artık öyle değilim ” dedi Şirin teatral bir havayla. “Am a ateizm üzerinde çok çalıştığım bir şeydi, onu da söyleyeyim . Aklım ı, yüreğim i, cesaretim i yatırdım ben bu­ na. Kendim i cahil kitlelerden ayırdım ! Durup dururken kuca­ ğım da bulmadım yani. Yolculuğumla gurur duyuyorum.” M ona durm adı. "Kültürünü hor görüyorsun işte. Keza beni de. Senin gözünde ‘geri kafalı’ ya da *beyni yıkanm ış’ biriyim . M azlum um . H albuki senin aksine, K uran’ı okuyup çalıştım . Ö ğrenip araştırdım . Aylarca, senelerce em ek verdim . K utsal kitabım ı son derece belagatli, bilge, barışçıl buldum . Dünya­ nın en şiirsel üslubunu onda keşfettim . Rahman ve rahim be­ nim Rabbim. Senin umurunda m ı? Seninle aynı eve taşınm a­ ya neden razı oldum , hiç bilm iyorum !” "Daha ilk günden pişman oldun yani?” dedi Şirin. "Aynen öyle!” Ardından Mona ayaklarım vura vura m erdi­ venlerden yukarı çıktı. Yer döşem eleri isyan etti kırgınlığının ağırlığı altında. Sinirlenen Şirin aniden boş kadehini kaldırdığı gibi duva­ ra savurdu. l\ızla buz oldu cam. Peri hem en ayağa fırladı tem izlem ek için. “Sakın kıpırdam a” dedi Şirin. “Ben yaptım bu naneyi. Ben tem izlerim .” "P ek i...” dedi Peri. H albuki Şirin’in yalnızca büyük parça­ la n toplayacağım , geride kalan küçük kıym ıklan n döşem e­ lerin arasına gireceğim , b ir gün h iç beklem edikleri bir anda ayaklarım keseceğini biliyordu. "Ben odam a gidiyorum .”
{ "page": 361, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
364 Şirin içini çekti, “iy i geceler Farecik.” Peri ağır adım larla yürüdü am a fazla uzaklaşm adı, gözle­ ri arkadaşm daydı. Yalnız kaldığını zanneden Ş irin ’in dudakları sessizce k ı­ pırdadı. “K olay olm ayacak dem işti, uyarm ıştı beni” diye ho­ m urdandı kendi kendine. “Kim uyarmışta seni?” diye atıldı Peri hemen. Şirin başım kaldırdı, gözkapaklannı kırpıştırdı. “H iç” de­ di. Ses tonunda daha önce olm ayan b ir sivrilik vardı. “Ya, sonra konuşalım , tam am m ı? Şim di b ir banyoya ih tiyacım var. Çok uzun bir gün oldu.” Odasına gitm ekten vazgeçen ve mutfakta yalnız kalan Peri bir kadeh daha şarap koydu kendisine. B ir sırra m ı denk gel­ m işti yoksa kazara? Şirin’in ağzından kaçırdığı cüm le aklının kancalarına takılm ıştı. Şirin’in beraber eve çıkm a hevesinin arkasında bir m anipülatör olduğundan şüpheleniyordu: Azur! H atırladı. Profesörün eski kitaplarından birinde, araların­ da sert anlaşm azlıklar olan ve karşılıklı birbirlerini suçlayan insanların kapalı bir alanda baş başa bırakılm ası ve birbirle­ rinin gözünün içine bakm alarının sağlanm ası üzerine tu h a f bir fik re rastlam ıştı. M esela, ırk çı beyaz b ir mahkûm , diye­ lim hırsızlıktan içeri giren, zor şartlarda büyümüş Siyahi bir mahkûmla aynı hücreye konm alıydı. Yeşim m adenleri patro­ nu, b ir çevreciyle aynı m ekânı paylaşm alıydı. Ya da şan o l­ sun diye hayvanlan avlayan b iri, soyu tükenm ekte olan hay­ van lan korum aya kendini adam ış bir eylem ciyle aynı odada kalm alıydı. P eri düşündü k i b ir oyunun içindeydi; uzaktaki bir beynin kontrolü altında, farkında olm aksızın kendisine biçilen rolü oynuyordu. Y ılgın lık içinde yu k an ya çık tı usulca. M ona’nın odasının kapısı kapalıydı. Koridorun sonundaki banyodan akan suyun sesi geliyordu. Şirin tanıdık b ir ezgi m ırıldanıyordu küvette. P eri parm aklarının ucuna basarak Şirin’in odasına girdi.
{ "page": 362, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
365 Her ta ra f açılm ayı bekleyen karton kutularla kaplıydı. B es­ belli daha pek yerleşem em işti Şirin. Ibm bellik etm işti. K utu­ lardan birinin üstünde koca harflerle KİTAPLAR yazıyordu. Kimi ciltler rafa yerleştirilm işti. Anlaşılan, Şirin işten sıkılıp yanda bırakm ıştı. Peri kutunun içini kurcalam aya başladı. Aradığım bulm a­ sı uzun sürm edi. P rofesör A zıırim yayın listesin deki bütün k itaplar buradaydı; h er birin i tek tek bulup çıkardı. B irin i alıp ilk sayfasını açtı. Tam tahmin ettiği gibi, im zalıydı. Tatlı Şirin’e, Ebedi sürgün, serseri mayın, inatçı ve isyancı, Soru sormaktan da, yanıtların peşinden koşmaktan da kork­ mayan Acem diyarından gelme cesur ve cevval kıza... A Z. Azur Peri, içinde kıskançlık sızısıyla kapattı kitabı. Arkadaşının profesörü düzenli olarak ziyaret ettiğin i ve ikisinin gayet ya­ kın olduğunu bilm iyor değildi, am a Şirin’in , sevdiği adamın gözündeki değerini görm ek ağırına gitm işti. D iğer kitapları da kontrol etti. Onlar da im zalıydı. En son baktığı eserde da­ ha uzun bir ith a f vardı. Adının anlamının aksine, yırtıcı aslanın ve yakıcı güneşin memleketi Pers diyarının narları gibi ekşi-tatlı ve keskin olan biricik Şirin’e... Küçümseme, dışlama kimseyi; hiç olmazsa anlamaya gayret et; Zira yalnızca Öteki’nin aynasında, Görebilir insan Tann’yL Sev, canım, Gör, tam, anla ve sev üvey kız kardeşini... A Z. Azur
{ "page": 363, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
366 Ne üvey kız kardeşi? Peri, Şirin’in öyle bir kardeşi olm adı­ ğını biliyordu. Yoksa acaba bu, “öteki kadın” anlam ına gelen bir m etafor muydu? D erin b ir soluk a ld ı. K endini tuzağa düşm üş gibi h isset­ ti birden. Ş irin , dini .ye d in d a rla n açıktan açığa küçüm ser­ di. H er tü rlü tutuculuğa verip veriştirm ekle b irlik te, şüp­ h esiz en fazla eleştird iğ i şey, a ilesin i İran’da ban n dırm a- yan din algısıydı. Bu onda büyük bir iz bırakm ıştı. Ö zellik­ le de başların ı kendi tercih leriyle kapatan genç M üslüm an kadınlara alerjisi vardı. “M ollalar ve ahlak polisi bizi dışa- n d an susturuyor. E rkekleri baştan çıkarm am ak için örtün­ m eleri gerektiğine inanan kadın lar ise bizi içeriden sustu­ ruyor* dem işti bir keresinde. Düşündükçe, Profesör Azur’un, Şirin’i, “ö te k isiy le , “üvey kız kardeşiyle* -y a n i Mona ile - te­ m as kurm aya zorladığına, onu bir tür “em pati laboratuvan- na” yerleştirdiğine kanaat getirdi Peri. B u k e ş if yeterin ce sa rsıcıyd ı. Ne var ki P eri’y i rah atsız eden b ir konu daha vardı. K en din i ilk kez Ş irin ’in gözün­ den görerek yutkundu. K ararsızlığı, tereddütleri, ürkekliği, p a sifliğ i, evh am lan ... B u n lan n hepsi Ş irin gibi birin in bu­ run kıvıracağı, tepeden bakacağı özelliklerdi. Evet, Şirin sa­ dece M ona’y ı d eğil, P eri’y i de beğenm iyordu. Oxford*da üç gen ç M üslüm an kadın: Günahkâr, İnanan ve Şaşkın. Bu tu­ h a f sosyal deney için Ş irin le aynı mekânda bırakılan tek k i­ şi M ona değildi. Şim di anlam ıştı Peri, kendisi de seçilm işti - diğer üvey kız kardeş oydu. K itabı yerine koyup kutuyu kapattı ve odadan çıktı. Yurt odasının huzurlu sessizliğin i bırakıp, tüm konuşm alanm n P rofesör A zu ı'a rapor edileceği bu eve geldiği için n asıl da pişm andı. Kavanoz içinde hapsolm uş sinek gibi hissetti ken­ dini. ilk bakışta sıcak ve güvenli olsa da, yeni evi, her hare­ ketinin izlendiği camdan duvarlarla çevriliydi.
{ "page": 364, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Duvarları camdan ev Orford, 2002 Üç kızdan her birinin evin fark lı b ir köşesini benim sedi­ ği kısa sûrede ortaya çıktı. Şirin’in favori yeri banyoydu - bil­ hassa ayaklı antika küvet. M um lar, banyo tozla n , krem ler, yağlarla bir sefa tapınağına dönüştürdü orayı. Akşam ritüe- li olarak küveti ağzına kadar sıcak suyla doldurup içine baş döndürücü kokular katıyordu. Sonra da dergi okuyarak, mü­ zik dinleyerek, tırnaklarım törpüleyerek, hayal kurarak bir saat kadar kalıyordu içinde. M ona’nm tercih ettiği yer m utfaktı. Erkenden kalkar, sa­ bah namazını kaçırm azdı. A bdestini alır, büyükannesinin he­ diyesi olan ipek seccadesini serer; hem kendisi hem başkala- n için dua ederdi - bûna, ilahi bir nişaneye ihtiyacı olduğuna inandığı Şirin de dahildi. O nişanenin ne olacağının takdiri­ ni Allah’a bırakm ıştı; en iyisini O bilirdi. Sonrasında aşağıya, m utfağa iner, herkese kahvaltı -k rep ler, om letler, ham ur iş­ le r i- hazırlardı. M ahir ve ham arattı. Peri’ye gelince, onun özel yeri, odasındaki sayvanlı karyo­ laydı. Şirin’in verdiği, M ısır pamuğundan dokunmuş, tavşan kürkü kadar yum uşak çarşaf takım ını da serince harika ol­ m uştu. Burada ders çalışıyordu . G eceleri yatağına uzandı­ ğında, rüzgârın dışarıdaki kızılağacın dallarını hışırdatışm a ya da uzaktaki nehrin akışına kulak veriyordu. K arşı duvar­ da gölgeler sessiz b ir ritim le sahnırdı. Ü lkelerin -g erçek ya da h a y a li- haritalarını andıran şek iller görürdü orada; uğ­
{ "page": 365, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
368 runa kaç bin lerce insanın öldürüldüğü, k »n üstüne kan dö­ külen topraklar. Hayal gücünün hızından ve yoğunluğundan yorgun düşer ve ertesi gün uyandığında h er şeyin aynı kala­ cağı um uduyla uyuyakalırdı. S a b a h la n , uykusuna düşkün Ş irin horu ldarken, erken kalkan M ona nam azım kılarken, Peri de koşuya çıkardı. Be­ den ini hızlanm aya zorlarken b ir yandan A zu rtı düşünürdü. Bu üç uyuşm az k ızı b ir araya getirirken tam olarak ne um­ m uştu acaba? Bundan ne elde edecekti? Bu muammayı çöz­ m eye uğraştıkça, daha çok içerliyor, kırgınlık safra gibi yük­ seliyordu boğazında. E vdeki husum etin çoğu m utfak m asası etrafında dönüyor­ du, fırın d a pişen kurabiye k ok u lan arasında. B ir keresinde Şirin, daha fazla çekem eyeceğini haykırarak çıkıp gitti ama sonra akşam yem eğine geri geldi. B ir başka kez M ona yaptı aynısını. Tartışm alar ekseriya T ann, din, inanç, politika hak­ kındaydı. Bazen de oğlanlar ve seks üzerine. M ona evlene­ ne kadar bakire kalm anın doğruluğuna inanıyor, aynı tavrı m üstakbel kocasından da bekliyordu. Şirin ise bu fikirle top­ tan dalga geçiyordu. Tekeşliliğe de inanm ıyordu. Taraflar öz­ gür, yetişkin ve eşit olduğu m üddetçe isteyen istediğiyle ya­ tardı. Önem li olan dürüstlüktü. Peri’ye gelince, o ne bekâret dayatm asından hoşlandığı, ne de cinsellik konusunda rahat olabildiği için, arada bir yerdeydi. H er zamanki gibi. ♦ ♦ * B ir perşem be öğled en son ra eve dönen P eri, M ona ile Şirin’i hiç konuşm adan televizyonda bir kaos sahnesini izler­ ken buldu. Kam era, bağıran siren sesleri eşliğinde, savrula­ rak sağa sola dönüyordu, yerlerde param parça olm uş cam lar ve kan vardı. T eröristler Tunus’taki b ir sinagoga saldırm ış­ lardı. Patlayıcı dolu bir kamyon binanın tam önünde patlatıl­ m ış, on dokuz kişi Ölmüştü.
{ "page": 366, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
369 Mona dudaklarını ısırarak, “Allahım , ne olur kendine M üs­ lüm an diyen birileri olm asın bu korkunç şeyi yapanlar” dedi. Yüzü bem beyazdı. “Boş yere nefesini harcama 9 diye hom urdandı Şirin. M ona buz gib i b ir bakış attı. Yeniden konuşm aya başladı­ ğında sesindeki yum uşaklık kaybolm uştu. “Beni ü ye m i a lı­ yorsun sen ? 9 “Seni değil, ettiğin duayı m antıksız buluyorum 9 diye karşı­ lık verdi Şirin. “O lay olm uş bitm iş, üzerinden saatler geçm iş, geri çevirebilir m isin ? 9 “Uğraşma benim le 9 dedi M ona. Şirin om uzlarım silkü. “Gene birileri Tann’nın ism ini kul­ lanarak cana kıydı. Tbphıca ayaklanm am ız gerek! M üslüman coğrafyada doğan kadınlar, bağnazlığa karşı bir reform hare­ keti başlatm alıyız! Ne reform u, devrim olm ak! Din insanlığa büyük zarar veriyor .9 “N asıl böyle genellersin? Bana da huzur veriyor ! 9 “T ann algısın ı kendi çık artan için kullanan insan kadar tehlikelisi yok bu dünyada 9 dedi Şirin. “B irkaç teröristin yaptığı vah şiliği bütün dindarlara m al edem ezsin ki. Benim için din demek ban ş ve selam et dem ek ! 9 “Benim içinse savaş ve husum et ! 9 Mona’yla Şirin’in o geceki kavgası her zamankinden de ha­ raretliydi. Giderek seslerini artırarak bağırdılar birbirlerine. P eri ise yem ek yem eden odasına çek ild i, kendini yatağa attı ve aşağıda devam eden b a ğın ş çağırışı duym am ak için kulaklarım kapattı. “Yatın sabah 9 diye düşündü, “kendileri de utanacak birbir­ lerine söyledikleri laflardan .9 En azından öyle umuyordu. Ne var ki, büyük ihtim alle hatırlam ayacaklardı bile. Şirin de unutacaktı, M ona da. B ir tek P eri hatırlayacaktı. H er bir kelim eyi ve h er b ir itham ı ve her b ir je s ü hafızasına kayde­ den o olacaktı yalnızca. Çocukluğundan beri arşivciydi, ko-
{ "page": 367, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
370 leksiyoncuydu; hüzünlü anıların, kapanmayan yaraların bel- geçişiydi. B iriktirdikleri, yüreğinde ağırlık yapsa da. Ç ocukken b ir keresinde evlerin in önünde, yol kenarında araba çarpm ış b ir kirpi ölüsü bulm uştu. Annesi, hastalık fi­ lan bulaşm asın diye, ayağıyla itelem işti hayvanın cansız be­ denini. Oysa Peri cenaze töreni düzenlem ek istem işti talihsiz kirpiye, o da “cennete” gitsin diye. Kaşlarını kaldırm ıştı Sel­ ma. Cennet sınırlı, ayrıcalıklı b ir diyardı, ancak seçilm işlerin alınacağı. H ayvanların oraya gidem eyeceğini anlatmışta. “Başka kim ler gidem ez peki anne?” diye sormuştu Peri. “Günahkârlar, dinim ize m ensup olm ayanlar... Allah’ın ver­ diği cana kıyarak intihar edenler.” O akşam Peri dayanam ayıp gizlice d ışa n süzülm üştü; el­ leriyle çukur kazıp kirpiyi göm m üş, dili döndüğünce dua et­ m işti. Ç ıplak parm aklarıyla dokununca hayvanın ölüsüne, ürperm işti; sanki ondan bir şey geçm işti bedenine, benliğine. Gene de devam etm işti cenaze törenine. Böyleydi işte oldum olası, cennete gidem eyenler de arka kapıdan cennete alınsın isteyen duygusal b ir kız...
{ "page": 368, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Piyon Oxford, 2002 P eri, om zunda k itap dolu ça n ta , elin d e öğ le yem eğin ­ den kalm a b ir salkım üzüm , b isik letin i sü rerek RadclifFe M eydanından geçti. Bir saat önce M ona ile Bruno’yu bir ka- fede görm üştü; karşılıklı nefretin gerginliği vardı çehrelerin­ de. Azur, dönem in son ödevi için bu ik isin in takım olu ştu r­ m asını istem iş, kütüphanede bir gece beraber sabahlam ala­ rım şart koşm uştu. İkisinin de hoşuna gitm em işti bu öneri. D ini bütün, Islam perver M ona ile açık açık Islam ofobik olan Bruno’yu eşleştirm işti P rofesör A zur! K afayı yem iş ol­ m alıydı. Bu ik i öğrenci arasında em pati köprüsü kuracağı­ nı sandıysa, beyhude. Olmamıştı. A rtık Peri gayet iyi biliyor­ du ki A zuı'un sem inerlerinde hiçbir şey tesadüfi değildi. Her şey ince ince planlanm ıştı. Her öğrenci, A zuru n zihninde oy­ nadığı satranç tahtasında piyondu. Buna kendisinin de dahil olduğunun farkındaydı Peri. Yanaklarına ateş basıyordu dü­ şündükçe. R ad d iffe binasının önünde, arkadaş grubuyla banka otur­ m uş, h a n i h a n i konuşan Troy’u gördü. P eri’y i fark edince ona doğru yürüdü oğlan. “Selam Peri. H âlâ Azur için okum aya devam m ı?" “Ya sen... onu gizlice gözetlem eye devam mı T Dudağım a bükülüşünden anlaşılıyordu yanıtın ne olduğu. “O adam ın saygın bir öğrenim kurum unda ders verem em esi gerek. Lisansı iptal edilm eli! Öğrencilerini zerre kadar düşün-
{ "page": 369, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
372 madiğini inliyorsun, değil m i? H er şey kendi egosuyla ilgili-” “Ö ğrenciler seviyor onu.” “E vet, tabii. Ö zellikle kız öğrenciler... Şirin m esela. Arka­ daşın.” P eri ayakkabısının topuğunu sürttü toprağa. “N e olm uş ona?” “H adi ama ya, sanki bilm iyorm uşsun gibi.” Peri’nin yüzü­ ne baktı. “İlla açıkça telaffuz etmem mi gerekiyor?” “Neyi telaffuz etm ekten bahsediyorsun?” “A n ladın m ı?” Troy’un g özleri ışıld a d ı. “A zu ı'u n onunla ilişk isi var.” P eri’nin yüreği hop etti. S esi k ısıktı. “Am a Ş irin eski öğ­ rencisi onun...” “E ski m eşki, ben anlam am . Bana sorarsan, kesin dersin i alırken de yatıyordu onunla. Ödevlerim yatakta beraber oku­ yorlardı herhalde. A ldığı yüksek notların s im buydu m uhte­ m elen.” P eri bak ışların ı k a çırd ı. O ğlanın sesinde b ir k ısk an çlık h issetm işti, am a şu anda kendi duygularıyla o kadar h aşır neşirdi k i, onunkilere dikkat edecek h ali yoktu. Sanki b ir el boğazım sıkıyordu. “Bazen A zurun okuldaki odasına gidiyor, kapıyı kapatıyor­ lar. Gününe göre on ila yirm i dakika sürüyor işleri. D ışarıda beklediğim için biliyorum .” “Yeter artık, böyle konuşm a” dedi Peri. Şakakları zonklu- yordu. “K usura bakm a seni şoke ettim !” dedi TVoy alaycı. “Am a bilm ende fayda var, h erif b ir a v a . Genç zihinler, genç beden­ ler peşinde.” “Gitm em lazım ” dedi P eri; sesi bir fisıltı gibi çıkıyordu ar­ tık. ♦ ♦ *
{ "page": 370, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
373 Aynı akşam , P eri, Ş irin’i m utfakta yaln ız yakaladı. Fon­ da m üzik, bir yandan dans edip, bir yanda ton balığı salata­ sı için dom ates dilim liyordu. Ruh hali gibi inip çıkan kilosu­ na dikkat etm eye çalışıyordu Şirin. Yalnızdılar. M ona, şehir dışından ziyarete gelen akrabalarıyla yem eğe çıkm ıştı ve geç gelecekti. “Sana bir şey sormam gerek” dedi Peri. “Olur tabii, sor.” “A zuı'un planı m ıydı üçüm üzün aynı evi paylaşm ası? A r­ kadaşlığım ız yalan m ıydı aslında, onun zorlam ası m ıydı, ta başından beri?” Şirin tek kaşını kaldırdı. “Nereden çıkardın bunu?” “Lütfen yalan söylem e... daha fazla” dedi Peri. “Bu bir de­ ney onun için , değil m i? Azur'un sosyal laboratu van . F arklı fikirlerden öğrencileri bir araya getir, biraz kapışsınlar, son­ ra bakalım em pati çıkacak mı! Kobay m ıyız biz?” “Vay canına, ne biçim kom plo teorisi bu.” Şirin dom atesle­ ri marul kasesine atıp birkaç da zeytin ekledi. “Profesörle ne derdin var senin?” “Öğrencilerinin hayatlanna burnunu sokm asından hoşlan­ m ıyorum.” “Hah!” dedi Şirin. “Başka nasıl öğretebilir ki? Tarih boyun­ ca âlim ler öğrencilerini nasıl eğittiler sanıyorsun? U stalar ve çırakları. Y ıllar süren sıkı çalışm a, disiplin. Bunların hepsini unuttuk. A rtık üniversiteler kâr etm eye o kadar odaklanm ış ki, harç parasını ödeyebilen öğrencilere kraliyet ailesinden- miş gibi davranılıyor.” “Azur bizim ustam ız değil, biz de onun çırakları değiliz.” “Am a ben öyleyim ” dedi Ş irin , sa la ta sın ı k arıştırırk en . “Ben kendim i onun çırağı olarak görüyorum . Sonra kalfası olmak isterim .” Peri’nin sesi kesildi, ne yanıt vereceğini bilem edi. “M ona’yla aram ızdaki tek ortak yan, A zuı'a olan saygım ız.
{ "page": 371, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
374 Sana ne oldu? H ocayı sevdiğim sanıyordum .” Peri duygulan gözlerinden ok u n m a m diye bakışlarım ka­ çırdı. İçi dışı bu kadar b ir olduğu için nefret ediyordu kendi­ sinden. “Bizden çok fazla şey bekliyor gibi geliyor, taleplerini karşılam ak ne mümkün?” “H a, onu düş k ırık lığın a uğratm aktan korkuyorsun de­ m ek” dedi Ş irin , bilm iş b ir gülüm sem eyle. Salata kâsesini alarak odasına yOneldi. “ Uğratma o zaman!” “D ur bir dakika” dedi F o l K albi çarpıyordu. Onu rahatsız eden soruyu sorarsa olabi­ leceklerden korkuyordu am a sorm ak zorundaydı. “O nunla... ilişkin m i var?” M erdivenlerin yan sın a gelm iş olan Şirin zınk diye durdu. B ir elin i tırabzana koyarak aşağıya, arkadaşına baktı, gözle­ ri birer ateş topuydu. “E ğer bunu paranoyaklıktan soruyorsan senin sorunun, benim değil. Yok, kıskandığın için soruyorsan, o da senin so­ runun.” “Ne paranoyağım , n e de kıskanç” dedi P eri; öfkesini kont­ rol edem iyordu. “Sahi m i?” B ir kahkaha a ttı Şirin. “ İran'da m am ani bana bir atasözü öğretm işti. K en d isin i fa reye çeviren k işi, er y a da geç kedilere yem olu r .” “Ne demek istiyorsun?” “Benim işim e kanşm a diyorum Farecik, yoksa seni çiğ çiğ yerim , İnlesin!” Şirin bunu dedikten sonra, Peri’y i m utfakta, kendisini kü­ çücük ve önem siz hisseder halde bırakarak, ayaklarım yere vura vura odasına çıktı. U ğursuz b ir sessizlik çöktü tüm eve. A zur'dan nasıl nef­ ret ediyordu P eri. K ibrinden. P ervasızlığın dan . En çok da Ş irin le flört etm esinden. Ü stelik ona karşı hep kayıtsız kal­ dığı halde. Ruhunun içinde n efret çarkı dönüyordu. Kendisi
{ "page": 372, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
de payını alıyordu bundan. Ne Şirin gibi cesur ve özgüvenliy­ di, ne M ona gibi inançlı ve dayanıklı. B ıkm ıştı kendisinden. Peri olm anın ne kadar yorucu b ir şey olduğunu kim se bilm i­ yordu ve kim se anlayam azdı da. O gece sisin içindeki bebeği gördü. Yüzünün yan sım kap­ layan m orum su renk tüm vücuduna yayılm ıştı. Bebek ona bir şeyler anlattı fisır fısır. Ve bu sefer Peri ne dediğini an­ ladı. Hüzün ve um utsuzluk o kadar derindi k i, göğsü sıkıştı. E vet, belki de vakti gelm işti. G eç b ile kalm ıştı. Debelenm eyi bırakm alıydı. Ayak uyduram ıyordu işte. B aşkalanna. H aya­ ta. Tann’ya ayak uyduram ıyordu. Bıkm ıştı. Keşke uyuyup bir başkası olarak uyanabilseydi. Ya da hiç uyanm asaydı. Yol kenarında yatan k irp iy i h atırlad ı. Ne o cennete gidebilm işti m uhtem elen, n e de Peri gidecekti - eğer akim dan geçen şeyi yapm aya cü ret ederse bu akşam .375
{ "page": 373, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Geçit İstanbul, 2016 Şirin’i geri aramak için terasa çıkan Peri köşede birbirleri­ ne sokulmuş iki kişi fark etti; y a n gölgedeydiler ama tanıma­ mak im kânsızdı - işadam ıyla banka CEO’su. K am burlannı çıkarm ış, başlarını eğm iş, gözlerini yere dikm iş halde, baya­ ğı ciddi b ir m esele hakkında konuşuyor gibi görünüyorlardı. “Peki ne yapacaksın?" diye sordu CEO. “Daha karar verm edim " dedi işadam ı puro dumanını üfle­ yerek. “Ama Allah şahidim , ödeteceğim bunu o orospu çocuk­ larına. Görürler kim inle dans ettiklerini." “Am an, yazılı b ir şey tutm adığından em in ol" dedi CEO. “D elil bırakm a." A dam lar kapım n yanında duran Peri’yi fark etm em işler­ di. U sulca uzaklaştı Peri, duyduklanndan serseme dönmüş­ tü. Çalışm a odasında gördüğü fotoğrafları düşündü; diktatör­ lerle, mafya liderleriyle çekilm iş fotoğraflar... Ev sahibinin iş ilişkileri şaibeliydi ve m uhtemelen yemekteki konukların bir­ çoğu -k ocası d a h il- biliyorlardı bunu. Bilmeseler de seziyorlar­ dı. Ama bu durum onunla ahbaplık kurmaya mâni olmuyordu. İnsan hangi noktada suça ortak olurdu acaba? A k tif şekilde içinde rol aldığında mı, yoksa pasifçe bilmezden geldiğinde mi? M utfakla oturm a od asın ın arasında b ir d u van aynay­ la kaplı b ir geçit vardı. O rada durdu P eri, o daracık alan­ da; sanki birinin elinden kapm asından endişe ediyorm uş g i­ bi sım sıkı tutuyordu telefonu. Ne zaman bir hizm etçi çarpma
{ "page": 374, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
377 kapıdan girip çıkacak olsa m utfağın için e b ir bakış atıyor­ du - aşçı sarm ısak doğruyordu; bıçağa kesm e tahtası üzerin­ de İspanyol dansı yaptırarak. Yorgun ve sin irli bir hali vardı adam ın. H azırladığı onca leziz yem ekten sonra, şim di de iş­ kem be çorbası yapm ası istenm işti. P eri, aşçın ın yardım cısına fısır fıs ır b ir şeyler m ırıldan­ dığım , yardım cının da kahkahalarla güldüğünü gördü. Ma­ sada konuşulan h er şeyi dinleyip konuklarla alay ediyorlar­ dı m uhtem elen. Kapı kapandı, m utfağın renkli dünyasından a y n düştü. G eçitte tek başına kalın ca tam dık b ir tedirgin ­ lik çöktü üzerine. İnsanın uzun zam andır erteled iği b ir işe kalkışm ası, buz gibi bir denize atlam aya benziyordu. B ir sa­ n iyelik tereddü t bütün cesaretin i k ıra b ilird i. H ızla tuşladı Şirin’in num arasını. Çalar çalm az açıldı telefim . “M erhaba Şirin. Ben Peri.” Sertçe b ir soluk alış. “Biliyorum .” Sesi h iç değişm em işti - aynı ca n lı, e n e ıji ve özgüven do­ lu ton. “Çok zaman oldu konuşm ayalı” dedi Peri. “Ya evet. M esajım duyunca kulaklarım a inanam adım ” de­ di Ş irin . “N e tu h af, aslında bu anın p rovasın ı yapm ıştım . E ğer b ir daha ararsan ne söyleyeceğim i planlam ıştım ama şim di...” “Ne diyecektin?” diye sordu P eri, telefon u bir kulağından diğerine geçirerek. “İnan bilm ek istem ezsin, boş ver” dedi Şirin. “Daha önce neden aram adın?” “İlk başlarda denedim ya, karşılıksız bıraktın telefonları­ mı. Sonra ben de bıraktım ucunu. Bana hâlâ kızgm sındır di­ ye endişelendim .” “K ızgındım tabii” dedi Şirin. “H âlâ anlayam ıyorum neden yaptın. Özür bile dilem edin adamdan.” “B ir anlaşm a yapm ıştık” dedi P eri. H eceler ağzında dağı­
{ "page": 375, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
lıyordu, lim e lim e. Zorlanıyordu konuşmakta. ‘“ Ne olursa ol­ sun benden asla özür dilem e’ dem işti.” “H adi oradan.” Yutkundu Peri. “Çok gençtim .” “Kıskanıyordun bizi!” Peri başını salladı. “D oğru... kıskanıyordum .” M utfak kapısı açıldı; b ir hizm etçi, dumanı tüten kâselerle dolu büyükçe b ir tepsi taşıyarak çıktı. Keskin b ir sarm ısak- sirke kokusu kapladı ortalığı. “N eredesin şu anda?” diye sordu Şirin. “D eniz kenarında, lü ks b ir m alikânede, fiyakalı b ir par­ tid e. Akvaryum lar, tasarım cı elinden çıkm ış çantalar, pu ro­ lar... Görsen nefret ederdin...” B ir kahkaha attı Şirin. “O kadar acayip b ir gün geçirdim ki” dedi P eri. B ir kere konuşm aya başlayınca sözcükler kendiliğinden akmaya baş­ la m ıştı. “ Çantam ı kaptırdım . H ırsızı öldürecektim az da­ h a.” Adam ın, kendisine tecavüze yeltendiğinden bahsetm e­ di. Benzer bir şey Şirin’in başına gelm iş olsa çekinmeden an­ latırdı. “Tecavüzcülerin utanm ası gerekir” derdi. “Ne demeye biz utanalım ?” Ne kadar farklıydılar birbirlerinden Şirin ile Peri; aradan geçen zamana rağm en hâlâ farklıydılar. “Cüzda­ nımda sakladığım fotoğrafım ızı buldu.” “N e? Yanında fotoğrafım ızı m ı taşıyorsun?” diye sordu Ş i­ rin. “H angisini?” “Kütüphanenin önünde, kışın hani, hatırladın mı?” Şirin’in bir şey dem esini beklem edi. “Sen, Mona ve ben... P rofesör Azur. Amm a üşüm üştük fo to ğ ra f çektireceğiz diye.” B ir an sustu. “O zford’ı geride bıraktığım dan emindim, ama kendim i kandırm ışım bunca sene. İnsan gençliğinde yanm kalan b ir hikâye yaşıyorsa, unutamıyor kolay kolay.” “N asıl da çalışkandın halbuki. Aram ızdaki en iyi öğrenci şendin. Akademiyi bırakm ana inanamadım.”
{ "page": 376, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
379 "Ç ok değiştim 9 dedi P eri. "B aşka şeyler ön celik kazandı hayatım da: annelik, evlilik ... hayır kuram larında m ütevel­ li heyetindeyim . Annem , ‘K ocalar d ışişleri bakanı, ev dışın­ da ça lışır; hanım lar içişleri bakanı, ev için d e ç a lış ıl' derdi. N efret ederdim böyle geri kafalı laflar etm esinden. Ama şim ­ di bakıyordum da galiba ben de içişleri bakam oldum . İşin tuhafı, şikâyetçi sayılm am . A lıştım , hoşum a gidiyor - çoğun­ lukla. Bazen de çığlık atasım geliyor, o başka.9 Şirin, "Bana bak, içtin m i sen biraz?9 diye sordu. "Evet. Haddinden fazla içm iş olabilirim .9 H ışırdayan ya p ra k lan andıran, alçacık b ir k ık ırtı geld i ahizeden. D erken Ş irin b ir yorum yaptı am a P eri duyam a­ dı. Zira tam o esnada, cin ve nazar araştırm alarım tamamla­ m ış, salona geri dönen medyum ile ev sahibesi kol kola önün­ den g eçti. A dam , dudağında "K im inle konuştuğunu b iliyo­ rum9 der gibi b ir seğirm eyle, dönüp Peri’ye baktı. Göz kırptı. "İkizlerin nasıl?9 diye sordu Şirin. "İkizlerim olduğunu nereden biliyorsun?9 "D uydum .9 K aynağının kim olduğunu tahm in etm ek zor d eğild i. Ş irin d e, P eri de M ona’y la düzenli aralık larla ko­ nu şu yor, h a b erleşiy orla rd ı. A m erika’ya dönm üştü M ona. W ashington’da b ir araştırm a enstitüsünde çalışıyordu. M ut­ lu bir evliliği ve dört çocuğu vardı. "Büyüyorlar. Kızım bana soğuk savaş açtı. Şim dilik o ka­ zanıyor.9 H alden anlarcasına iç çekti Şirin. Ne kadar da iyi davranı­ yordu; Peri’nin beklediğinden çok daha iyi. B ir tuhaflık vardı. "Senin hayatin nasıl?9 diye sordu Peri. O da bir şeyler duy­ m uştu. Şirin’in , insan bak lan avukatı olan ve epeydir birlik­ te olduğu erkek arkadaşıyla defalarca ayn h p , defalarca ba­ rıştığım biliyordu. “İy i... aslına bakarsan ham ileyim . Doğum m ayısta.9 Dem ek buydu. Horm onlar. Şirin, anne olm ak üzereydi. O
{ "page": 377, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
380 yüzden daha yum uşak, daha şefkatli, daha duygusaldı şu an. Yeni b ir yaşam ı karşılam aya hazırlanırken eski kin leri gü t­ m ek zordu. “G erçekten m i? Tebrikler, harika bir haber* dedi Peri. “Se­ nin adına çok sevindim . K ız m ı oğlan mı?” “O ğlan * “A klında b ir isim var mı?* diye sorm asıyla yanıtın ne ola­ cağım kestirm esi bir oldu. Yutkundu. “H erhalde tahm in edebiliyorsun... Azur'dan güzel isim m i var?* dedi Şirin. K ısacık b ir sessizlik. “Senden o kadar nefret ettim k i, galiba tükendim .* “B iliyorum * dedi P eri. “Ü zgünüm . Ya o?.. O da m ı n efret ediyor benden?* Ü stünden n eredeyse on d ört y ıl geçm işti. B unca zam an profesörün sesin i duym am ıştı. Bazen varlığından b ile şüphe ediyordu. Belki de her şey bir hayalden ibaretti. “A ra, kendin sor. Evdedir şim di Azur. Kalemin var mı?” Bunu beklem eyen Peri şaşkın etrafına bakındı. “B ir sani- ------ 99ye. Telefon kulağında, m utfağın kapışım iterek a çtı, ban dajlı eliyle yazı yazm a hareketi yap tı havada. A şçı, göğüs cebin ­ den b ir dolm akalem çıkarıp u zattı, b ir de buzdolabının üs­ tündeki not defterinden kopardığı sayfayı. Ttekrar yerine döndü Peri. “E vet, dinliyorum .* Şirin, iki kez tekrarladı num arayı. “Ara muhakkak!* Tam o sırada alt kattaki kapının zili çınladı yalıda. B ir h iz­ m etçi kapıya bakm ak için fırla d ı m utfaktan. Avucunun için ­ de yiyecek b ir şey saklıyordu. K adıncağız m uhtem elen acık­ m ıştı, arada atıştırıyordu. Peri m erak etti; çalışan lar, hazır­ layıp sundukları lezzetlerden h iç tadabilm işler m iydi? Yoksa bunca saat aç susuz mu çalışm ışlardı? Güm diye b ir ses duyuldu — h ızla açılan kapının arkadaki duvara çarpm a sesi! A rt arda gürültüler duyuldu: susturul-
{ "page": 378, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
381 maya çalışılan b ir kadın çığlığı; aceleci, sert ve hoyrat ayak sesleri. “Özledim seni" dedi Peri telefona. “Ben de seni özledim ..." Peri’nin yüreği sızladı. Son tahlilde buydu işte Azur'un ba­ şarmak istediği. Aralarındaki tüm farklılıklara rağmen ruh- daş olm aları! Şirin, Mona ve Peri. Dinsiz, inançlı ve m ütered­ dit. Ortadoğu kültürlerinden çıkan ve birbirlerini anlayam a­ yan küskün kız kardeşler. Havvanın üç kızı. Tam o anda oturm a odasının karşı tarafında bir itiş kakış yaşandı. Y üzleri m askeli iki adam, ellerinde silahlarla içeri daldı. Bir tanesi avazı çıktığı kadar bağırdı: “Herkes ayağa kalksın!” “Ne oluyor yahu?" diye sordu işkadım . “Kes sesini! Ne diyorsam onu yap, hem en!" “Benim le böyle konuşam azsın!" H âlâ terasta olan kocası­ nı arayarak etrafa bakınırken boğuk bir ses çıktı kadından. “B ir tane daha abuk la f söylersen gebertirim seni kadın!” dedi adam. Bulunduğu koridorda donakaldı Peri. Hayatında ikinci kez bu kadar yakından silah görüyordu. A bisi Umut’unkinin ak­ sine, bunlar büyük, koyu yeşildi. “Peri, iyi m isin?" diye sordu Şirin. “Orada m ısın?" Yanıt verem edi. Tek kelim e edem edi. D uvarın arkasına saklandı. Yavaşça, Boğaz’dan yükselen sis kadar sessizce, te­ lefonu kapattı.
{ "page": 379, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Bir bardak şeri Oxford, 2002 R ektörün resm i dairesi on beşinci yüzyıldan kalm a ön b i­ nanın tam am ını kaplıyordu . A zur, oym alı, kuzguni kapıya yürüyüp, zile bastı. Birkaç saniye sonra b ir uşak belirdi. Kı­ dem li, yaşlıca, kadidi çıkm ış b ir adam . A zur'u giriş holüne buyur etti. “Bu taraftan lütfen profesör..." M eşe m erdivenden yukarıya çıkarıp, ahşap panelli k ori­ dordan geçti Azur. * * * Bu arada çalışm a odasında, onu bekliyordu rektör. Ne za­ m an istem ediği b ir görüşm e yapm aya m ecbur kalsa -şim d i olduğu gibi— sinirlerini yatıştırm ak için belgelerini düzenler- • f _ di. Ö nem li dosyalar fild işi rafa, orta derece m ühim olanlar kahverengi rafa, geri kalanlar da turuncu rafa. Zor bir ko­ nuşma vardı önünde, zihnini toparlam alıydı. Bu yüzden ken­ din i m asasını toplam aya verm işti. N ot kâğıtları, tel zım ba, güm üş saplı sed ef m ektup açacağı... H er biri tek tek sivriltil­ m iş kurşunkalem leri keçi derisi, silindir kutuya yerleştirdi. K apının sertçe çalınm asıyla sıçradı. “Buyurun." Azur, üzerinde çividi kadife b ir ceketle girdi içeri. İçine bi­ raz daha açık tonda, dik yakalı b ir kazak giym işti. S açlan , her zamanki gibi, darm adağındı. “Günaydın Leo. Epey oldu görüşm eyeli." “Azur, ne güzel seni görm ek" dedi rektör; sesi, kibar ve se-
{ "page": 380, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
383 vecen ama bir o kadar gergindi. “Epey oldu gerçekten. Ben de tam çay içm ek üzereydim , bana katılm ak ister m isin? Ya da saat kaç? Bir bardak çeri belki de, ha T Azur, hocaların öğle öncesi şeri içm e alışkanlığını benim se­ yenlerden değildi ama rektörü kırm adı. Doğrusu, onun da bir içkiye ihtiyacı vardı. “Neden olm asın?" Y aşlı uşak tek rar b elird i; çeh resi ketum luktan sertleş­ m iş, sırtı yılların hizm etiyle bükülm üştü. T ıpkı duvarlarda­ ki portreler ve cam önündeki oym alı sandalyeler gibi, o da bu okulun dem irbaşlanndandı. tki adam bir süre konuşm adılar. Onun yerin e, görevlin in uîı kolunu sırtın a yapıştırarak, titreyen eliy le bardaklara şeri koyuşunu seyrettiler. Gümüş sürahi, k ristal bardaklar, tuzlu badem ler... her şey hazırdı. “G eçenlerde The Tim es’a. verdiğin röp ortajı okudum , sü­ perdi" dedi rektör, nihayet yalnız kaldıklarında. “Sağ ol Leo. Beğenmene sevindim ." “Sana ne büyük hayranlık duyduğum u b ilirsin " dedi rek­ tör. “Kadromuzda olman bizim için bir şans. A nissa’yı da çok severdim ." “Teşekkür ederim Leo, am a beni buraya m üteveffa eşim ­ den söz etm ek için çağırm adığım düşünüyorum " dedi Azur. “Canının sıkkın olduğunu anlayacak kadar uzun zam andır tanıyorum seni. N edir m esele, söyle." R ektör yapışkanlı not kâğıdı bloklarım çıkardı. A z evvel renklerine göre düzenlem işti bunlan - sanlar, yeşiller, pem ­ beler. Başını kaldınp A zuı'a bakmadan m ırıldandı: “H akkın­ da şikâyet aldık." A zur rektörü inceledi - şakaklardan kırlaşm aya başlayan saçlan n ı, kın şm ış alnını, ağzının seğirişin i. “N asıl şikâyet? Benim le açık konuşabilirsin, biliyorsun." “Tabii, elbette. Biz eski dostuz. N e zaman birileri sana sal- dırsa, ki Tann biliyor ya kaç kere oldu... kâh görüşlerin, kâh
{ "page": 381, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
384 öğretm e ta rzın y ü z ü n d e n ... Y a n i sev ilen b ir h o casın , y a n ­ lış a n lam a, am a herkes tarafın d an sevilm ediğin ortad a; sen de biliyorsu n d u r elb ette b u n u ... H ep destekledim sen i, b u n -* * * ca zam an .” “B iliyorum ” dedi A zu r sakin ce. R ektör, not kâğıd ı blokların dan m inik bir kule ya p tı. “Se­ nin birik im in e, dürüstlüğüne inandığım için hep yanında ol­ dum . B ilim e, özgür düşünceye bağlılığın a saygı duydum .” B ir iç çekiş. “B u kadar çok in san ın ayağına basm asan olm az m ıy­ dı? N iye iy i geçinm iyorsun h erk esle?” “H erk esle iy i geçinm ek için h ava gibi olm ak la zım ; ren k­ s iz , v ü cu tsu z. B en im fik irle rim , değerlerim var. İn an d ığım şeyler, sevm ediğim şeyler var.” “E lbette a m a ...” Rektör dile getirm ese de ikisi de biliyordu. A zu r zam an zam an öğrencileri zihnen sarsıyor, en u fak tem ­ b ellik lerin i gördüğü an o n la n azarlıyor, u tan d ın yord u . O n­ lar da gözyaşları içinde geliyordu şikâyete. “Ö ğrencileri biraz fazla zorlam ıyor m usun?” “Zorlam ak gerek” dedi A zur. “B u rası kreş değil, ilkoku l de­ ğ il. Ü n iversite. Büyüm e vak ti. Sonsuza dek pohpohlanıp ih ti­ m am görem ezler, öğren cilerim izin yeni fikirler duym aya, çok okum aya, dünyayı anlam aya ihtiyacı var. Fikren zorlam adan bu nlar n a sıl olacak?” “E v et, am a bu tam olarak görev tanım ın a dahil d eğil.” “B ence öyle.” “Senin işin onlara felsefe öğretm ek.” “A ynen!” “K itap ların içindeki felsefey i.” “H ayatın içindeki felsefeyi.” B ir iç çek iş dah a geld i rek törd en . “Sadece bu değil m ese­ le ...” R ektör yap ışk an lı k âğıt k u lesin i devirdi. “B aşka b ir şey daha var... önem li bir m evzu ” “N ed ir o?”
{ "page": 382, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
3 85 “B ir kız öğrenci.” K elim eler, dağılm ayı reddederek havada a sılı k ald ı. “Ç ok yakın olduğunuzu söylüyorlar” dedi rektör. “B u k im seyi ilgilen d irm ez, değil m i? K im seyi istism a r e t­ m ediğim sürece.” Rektör başım ik i yana salladı. “B u biraz tartışm alı bir sav.” “Ş ir in le ilg ili d eğil m i bu? B ir kere benim öğrencim d eğil, haberin olsu n . A rtık değil y a n i.” “H ım m ... H ayır, bana gelen şik âyet dilekçesindeki isim bu d eğil.” A zu r, k aşların ı çatıp soran gözlerle b ak tı. “K im den bahse­ diyorsun peki?” “B ir T ürk öğrenci. Senin sın ıfın d a.” R ektör yorgun gözleri­ ni kaldırd ı. “D ün gece intihara teşebbüs e tm iş.” A zu ı'u n ben zi a ttı. “Peri m i? Tanrım ! İy i m i?” “E v et, iy i... gençlik işte” dedi rektör. “A ş ın m iktarda P ara- setam ol alm ış. N eyse k i karaciğeri d ayan ık lıym ış.” “in an am ıyoru m , n asıl olur?” A zu r oturduğu yere iyice çök­ tü , yüzünden tü m kan çekilm iş gibiydi. “Söylenen o k i... senin yü zündenm iş. ilişk in iz varm ış. K ı­ zı terk etm işsin .” “N e ?” A zu r yum ruk yem iş gibi sersem led i. “O m u söyledi bu n lan ?” “Yok, pek sayılm az. K ızın konuşacak h ali yok şu anda” de­ di rektör. “Ş u sa n a dava açan oğlan , Troy söylü yor... B asm a konuşm akla teh d it e tti bizi. C am sık kın görünüyor, san a ka­ fayı ta k m ış. Y azd ı ifadesi var elim de.” “G örebilir m iyim ?” “K ork arım h ayır. E tik kuruluna g itm esi gerekiyor. K uru­ lun önüne çıkacaksın.” “S en i tem in ederim k i Peri’yle aram da h içbir şey yok. A k ­ lım dan bile geçm edi böyle şey. Tek yapm an gereken kıza dos­ doğru sorm ak; gerçeği söyleyecektir.”
{ "page": 383, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
386 "B a k A zu r, sen çok iyi b ir hocasın amn h er şeyden önce bu ok u lu n b ir ü y e sisin . Ü n iv e rsite m izin a d ın ın k irlen m esin e izin verem eyiz. Y ılla r içinde çok düşm an edindiğini sen de bi­ liyorsu n .” R ektör şeridinden b ir yudum akh. “M edyayı tah ay­ y ü l ed eb ilirsin ... A ç ku rtlar gibi saldıracaklar b u hikâyeye.” “L a fi nereye getiriyorsun?” “E e e ... b iraz ara verm eyi düşünebUhrsin b elk i diyorum . B ir sü re d ers v e rm e se n ... Ş u m esele tavsayın caya kad ar. K u ru l dosyayı in celesin , a raştırm asın ı b itirsin , hüküm v e rsin . K ız ifad e verince düzelecek h er şey. O zam ana dek b u ... skanda­ lin içyüzünü araştırm ak zorundayız.” A z u r rek törü n yü zü n e b a k tı, sorgu layan g ö zle rle . S on ra ayağa k alk tı. “L eo, beni uzun zam andır ta n ırsın ; a sla etik dı­ şı harek et etm edim . E vet, Ş ir in le yakın laştım am a o dersim i alırk en değil a sla . B enim öğrencim değil y a n i, aram ızd a hiç­ b ir çık ar ilişk isi olm ad ı. B u n u n d ışın d a k im seyle ilişkim ol­ m ad ı. Peri’ye elim i sürm edim .” R ektör de ayağa k alk tı. “D in le b a k ...” A zu r araya g ird i. “TVoy’un ifa d e si k a s ıtlı, a r t n iy e tli. N e d em işti A n a is N in ? H adiseleri olduğu g ib i görm eyiz . K endi­ m iz gib i görürüz.9 “T h n n aşkın a, A n a is N in bu koşu llar altın d a a lın tı yapaca­ ğın son in san olm alı.” “Peri’n in gerçeği söylem esini bekleyeceğim ” dedi A zu r. Ü z­ gü n , durgundu. “Z avallı k ız, n e yapm ış öyle kendisine?” Sonra da çıkıp g itti. A ğ ır am a k ararlı adım larla yürüyerek b in ad an a y rıld ı. S ab ah tan b eri durm adan yağan yağm urun altın d a şehrin içlerine doğru ilerled i. A yak izlerin i yık ad ı su­ lar, dam la d a m la ...
{ "page": 384, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Yüreğinde Tann’dan geriye kalan boşluk Oxford, 2002 John R adcliffe H a sta n esin in p sik iyatri servisinde b ir oda­ da gözlerin i a çtı. B u raya n a sıl g etirild iğ in i bilm iyor» h içb ir şey h atırlam ıyord u . U zu n m üddet nerede olduğunu a n la y a ­ m adı. R enkler alabild iğin e keskin» ad eta sald ırgan d ı; çarşaf­ la sın beyazı fa zla p a rlak , y a ta k örtü sünün m avisi fa z la c ır t­ la k , adeta fosforluydu. Pencerenin dışındaki gökyüzünün gri­ s i, annesinin n azara karşı erittiği kurşun parçalarım h atırla­ tıyordu. B enek benek renkler dönüyordu önünde: cevizi, m er- can i, ergu van i, govezi, k â fim . B eyninin içinde m ırıltıla r du­ yuyordu. H u zu rsu z olup, gözlerini yeniden k ap atm ayı dene­ d i, b elk i sesler g id er d iye. A m a yan ta ra fta k i h a sta -a lt m ış yaşlarında b ir k a d ın - konuşm aya pek hevesliydi. “A m an n ih a y et! Sonunda uyandın ev lad ım ! S on su za dek uyuyacaksın san d ım .” İçinden geld iğ i g ib i, m anik b ir en erjiy le k on u şarak , k ırk yıld ır evli olduğunu a n la ttı k ad ın ; bu süre içinde o kad ar çok in tih ar teşebbüsünde bu lunup, h astan eye y a tm ıştı k i, bü tün çalışan ları, a ilesi gib i tanıyordu artık . S esi şişen b ir balon gi­ bi odayı dolduruyor, Peri’nin kulaklarının içindeki b a s m a ar­ tırıyordu. “Y azık pek de g en çsin . B an a b ak , ilk m i b u , yok sa ben im gibi te k ra ra mısın?* diye sordu kadın. C evap verm edi P eri. A ğzın d a berbat b ir k im yasal ta t var­ d ı. B oğazım tem izlem ey e, sesin i b u lm aya ç a lıştı. B a şım ik i
{ "page": 385, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
388 yan a sa lla d ı; konuşam ıyordu. Ö nceki günün h a tıra la rı can­ la n d ı; çarşafların içine göm ülerek yüzünü pencereye döndü. N e korkunç bir şey yapm ıştı! C anına kıym aya kalkm ıştı. H a­ y a t boyu bir tü rlü üstünden atam adığı o d eğersizlik h issin e y en ik dü şm ü ştü . Z am an la seçim olm aktan çıkıp m ecburiye­ te , h a tta lan ete dönüşen y a ln ız lık ... G öğsünün içindeki boş­ lu k h issi o kadar derindi k i, yaln ızca T an n ’nın yokluğuyla k ı- yaslan ab ilird i. E vet, belki de buydu m esele. T an n ’nın yoklu­ ğunu içinde taşıyordu. Tevekkeli değil, ağır geliyordu. B abasım düşününce bir dam la gözyaşı yuvarlandı yanağın­ dan aşağı. Sen benim akıllı kızım sm . N alban toğu llan n ın m e­ darı iftih a rı, para pul d en k leştirilerek O xford’la ra gönderi­ len örnek evlat, başarı yerine başarısızlık , gurur yerine utanç kaynağı olm uştu. İnsanın kendinden nefret etm esi kadar be­ ter bir h is yoktur. A ğlam aya başladı Peri. Onun için endişele­ nen diğer h a sta düğm eye b asarak hem şireyi çağırdı. B irkaç dakika sonra, kokusu tadından da tuhaf, ebruli bir sıvı içirdi­ ler ona. B aşım yastığına göm dü, gözkapaklan ağırlaştı. O y a n h ezeyan h alin d e gözünün önüne gelen tek yüz s i­ sin içindeki bebeğinkiydi. Ş im d i, tam ona ihtiyacı varken ne­ redeydi acaba? G erçekten v a r m ıydı? Yani b ağım sız, k en di­ ne a it b ir iradeye sah ip m iyd i? Yoksa h ayal ürünü m üydü? P eri’nin su çlu lu k la dolup ta şa n zih n in in oynadığı b ir oyun m uydu yalnızca? A n a babasının büyürken ondan özenle sakladıkları, sadece b ir kez M en su bu n y a n lışlık la ağzından kaçırdığı gerçeği öğ­ renm esi yıllarım alm ıştı. * Siz ikiniz yen i doğduğunuzda böy­ le yorulm uştum en son. Uykusuz gecelerde * E v e t, Selm a’nın geç y a şta sü rpriz b ir şek ild e h am ile kald ığı doğruydu am a b ir d eğil, ik i bebek dünyaya getirm işti. Peri ve Poyraz. G öz- b eb ek lerin d e a ltu n i h a reler ta şıy a n b ir k ız, ru h u n d a sert rüzgârlar esen bir oğlan. D ört yaşm dalarken, dingin b ir öğleden sonra, Selm a ik i ço-
{ "page": 386, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
389 cuğu k ısa b ir sü re için kanepenin ü stü n d e b ırak arak m u tfa­ ğ a g itm işti. E rik reçeli yapıyordu . P azard an bolca ald ık ları m eyvelerin b ir k ısm ı sehpanın ü stü n d e, k âse için d eydi; geri k alan ı m utfak tezgâhında, k ayn atılıp şek erlen ip kavanozlan- m ayı bekliyordu. E flatu n b ir e n e ıji hâkim di ortalığa. Çok geçm eden sık ılan P eri kanepeden h alıya indi. K âsedeki eriklere uzanıp b ir tan e a ld ı, m erakla inceledikten sonra ısır­ d ı. E k şi b u ld u ta d ın ı. F ik rin i d e ğ iştire re k erk ek k a rd eşi­ ne u z a ttı, o d a k ab u l e tti bu a rm ağan ı. Sadece birkaç sa n i­ ye sürdü h er şey, daha fa zla değil. Poyraz çiğnem eden yutm a­ ya çalıştı koca b ir parçayı. N efes borusu tık an d ı. Peri kardeşi­ ne yardım etm eye çalışm ak isted iyse de panikten donakaldı. Ayaklarından yukarıya buz k esti adeta. K ıpırdayam adı. S elm a n ih ayet m u tfak tan döndüğünde çok geçti artık , m i­ nik oğlu b oğu lm u ştu ; y ü zü , onu öldüren m eyveyle ayn ı ren­ gi a lm ıştı. K ardeşinin san iye san iye ölüm üne ta n ık lık eden Peri şoka g irm iş, zan gır zan gır titriyord u . H a fta la rc a , aylarca kon u ş­ m ayacaktı. “K a rd e şi b oğu lu rk en P eri ned en b a n a se sle n m e d i? N i­ ye b en i çağırm ad ı?"' d iye b a ğ ırm ıştı S e lm a , cenazeden son­ ra herkes evde toplan d ığın d a, etra fım saran konu kom şuya. “Allahın b elası k ız! İkizinin ölüm ünü sey retti de k ılım kıpır­ datm adır' “D em e öyle, bacım ” d em işti k om şu lar. “A cın d an böyle ko­ nuşuyorsun.” A n n e k ızın arasındaki m esafe h iç k ap an m ayacak tı. D ört yaşında b ir çocuk için ne kadar zo r ola b ilir ki yardım iste - m ek? Bana seslenm iş olsayd ı , b ir çığ lık atsaydı, koşardım m utfaktan, kurtarırdım Poyrazdı . P eri yü reğin in ta derin le­ rin d e biliyord u k i an n esi on u ile le b e t ik izin in b aşın a gelen ­ lerd en soru m lu tu ta c a k tı. Z a te n o d a k en d in i su çlu yord u . U tan ç, pişm an lık, keder, değersizlik h issi hiçbir zam an ya k a -
{ "page": 387, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
390 şu u bırak m ayacak tı. K aç kez ölm eyi dü şü n m ü ştü . K endine son lar biçm işti. Poyraz’ın vefatından sonra M en su r tam an lam ıyla içm eye b a şla m ış, Selm a tarik at şeyh lerin e gidecek kad ar din d arlaş- m ıştı. A yn ı trajed i ik isin i z ıt yön lere savurm uş tu . K an k oca- rnn y ıld ızı b ir daha a sla b a n şm a ya ca k tı. B u yü zd en , işte bu yü zden P eri, anne babasın ın d a ğılan evliliğin den de kendini sorum lu tutuyordu içten içe. H e r şeyi o bozm uştu. H issiz lik . Peri’n in tek d ileği buydu. H atırlam am ayı başa* rab ilseyd i keşke. O ysa ne k ad ar u ğ ra şırsa u ğ ra şsın , geçm iş k atre katre sızıyordu çatlak lard an . O öğleden sonranın hatı­ ra sı, ik iz kardeşinin h ayaleti, sisle r içinde ona eşlik ediyordu nereye gidersen gitsin . * * * E rtesi sabah, b ir terap ist P eri’y i yatağında ziyaret e tti. Ba­ k ışla rı şe fk a tli, genç b ir u zm an d ı. H e r cüm leden sonra “N e d ersin ? A k lın a y a ttı m ı?” diye sorm ak gibi bir huyu vardı. Te­ ra p ist ona yaln ız olm adığım söyled i. B eraber çalışacak lard ı. Y en i b ir P eri yaratacak tı ken din den . K en d i ruhunun m im a­ rı olacaktı. Tfedavi görünce in tih a r eğilim i belki tam am en or­ tad an kalkm ayacaktı am a bu eğilim le n asıl baş edeceğini öğ­ renm iş olacaktı. F ırtınadan bahseder gibi bahsediyordu in ti­ h ar teşebbüsünden, ö n ü n e geçem ezdin am a elin d e şem siyen v a rsa , ıslanm am ayı başarabilirdin pekâlâ. “B ir şey daha var” dedi te ra p ist. “K en d in i h a zır h isse tti­ ğ in d e -z o r la m a y o k - A z u r ism in d e b ir h oca h ak k ın d a sa ­ na birkaç soru soracaklar, ö ğ re n c ile re zorb alık ettiğ in e, se­ n i üzdüğüne d air ith a m la r var. Ü n iv ersite konuyu a ra ştırı­ yor, hem sen in hem h erk esin iy iliğ i için . H a zır old u ğu n da, hiç a ce le si yok , ifad e verm en g e re k . İsm in dosyada geçiyor. N e dersin , aklına y a ttı m ı?”
{ "page": 388, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
İn tih ar teşebbü sü n ü P rofesör A zu r'u n tetik led ig in i dü şü ­ n ü yorlard ı dem ek ! P eri bunu du yu n ca şa şırd ıy sa da h içbir şey dem edi terap iste. A rk asın a y a sla n d ı. K a fa sı karm an çor- m andı. B elki de h aklılard ı. B elki de A zu r yüzündendi h er şey. B ütün öm ür boyu dam la dam la birik tird iğim iz hü zü n lere, ked erlere sonradan tek b ir k işin in seb ep olduğunu sanm ak ne büyük yanılsam adır. A m a in sa n b ey n i, kendini ald atm ak­ ta ustadır.391
{ "page": 389, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Su ladini 0x1001,2002 K u ru lu n k arşısın a çıkm ası gereken sabah P eri, M agdalen K öprösü’nün yanındaki B otan ik B ah çesfn d e tek başın a otur­ du. B u raya ne zam an g e lse , çocukluğundan kalm a b ir yerde d o la şır gib i ra h a t v e h u zu rlu h issed erd i k en din i. O turduğu ban k ın tepesinde yirm i m etrelik b ir su ladini -n a s ıl da sevi­ yordu bu is m i!- yü kseliyordu . D ah a önce yalnızca fosillerin ­ den bilin en bu ağaç, Ç in’d e , ücra b ir vadide bu lu n m u ştu . B u botanik keşfin büyülü h ik ayesi hoşuna gidiyordu Peri’n in . G ü n eşe sırtın ı verip b a c a k la rın ı k en d in e ç e k ti, çen esin i dizlerine d ayad ı; n adir b itk ilerle ağaçların arasında sükûnet buluyordu. E lin d ek i k â ğ ıt bard ağı yanağına d ayad ı; b ir sev­ gilin in dokunuşu kadar avutucuydu kahvenin sıcaklığı. Ş irin ’in sesi ku laklarında çın lad ı. *N eden hep kendini m ut­ su z ed iyorsu n F a recik î E ğ len m eyi, m utlu olm ayı ne zam an ö ğ ren ec ek sin T H alb u k i A zu r onu m u tlu olm aya hiç zorlam am ıştı. H a tta “T a n n felsefesi9 çalışm anın en iy i yolunun dindarlıktan filan d eğil, yaln ızlık tan geçtiğini söylerd i. B ütün m istik lerin m ün­ zevi yolcu lu k lara çık m ası te s a d ü f d eğ ild i. B a şk a la rın ın y a ­ lım d ayk en dah a a z h oşgörü lü , çok d ah a tep k isel olu rd u in ­ sa n . Y aln ızk en d ah a ö n y a rg ısız v e d ah a açık k â in a tın tü m seslerine. E v et, gidip A zu ı'u n leh in e ifild e verecekti. B unu borçluydu on a. M u tsu zlu ğu n d a hocasının k a tk ısı vardı elb ette, am a in -
{ "page": 390, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
393 tih ar teşebbüsünden sorum lu tu tu lam azd ı. Ayrıca ona m ü te­ şek k ird i. B ilin cin in derinliklerinde a tıl vaziyette y a ta n , b il­ m ediği bam başka b ir boyutu açm ıştı A zu r. Ö ğren cilerin den kü ltü rel, k işisel önyargılarım evvela fark , sonra terk etm ele­ rini bekliyordu. O lağan ü stü b ir hoca, erdem li bir ak ad em is­ yen d i. Peri’yi sarsm ayı, m otive etm eyi, zorlam ayı b a şa rm ış­ tı. O nun hatırına bu derse başka hiçbir derse çalışm adığı k a ­ dar ça lışm ıştı P eri. Sem in erlerin in k a p ısı, geld ik leri çevre­ den ya da görüşlerinden bağım sız olarak herkese açıktı, tüm öğrenciler e şit m uam ele görürdü. A zu r’un k u tsa l saydığı bir şey varsa o da b ilgiyd i, hiç şü p h esiz. B unun d ışın d a k u tsa ­ lı yoktu. S açların ın gü n eşte zerefşan ton lara b ü rü n ü şü n e, b ir k i­ ta p tan y a da hipotezden bah sederk en gözlerin in ışıld a y ışı- na hayrandı. Ö ğretm e aşkına m eftundu. B ir sürü hoca sen e­ lerce hep aynı ders planım ku llan arak ve ken dilerin i tek rar ederek ders verip dururken, A zu r'u n h er günü doğaçlam ay­ dı. R utin diye bir şey yoktu onda, yalnızca deneyler ve risk ler vardı. C h esterton ’dan şu alın tıyı y ap ışın ı h atırlıyord u : “H a­ yat, olduğundan daha m atem atiksel ve düzenli görü nebilir, halbuki kusurları gizlid ir; yabani yanı pusuda bekler .” Ö te yan d an , Azur^a ne k ad ar h ayran ve m eftu n o lsa d a, onun ü stü n lü k taslam asın d an bir o kad ar n efret ediyordu. Ö ğrencilerinin üzerlerinde bir tü r psikolojik güç uygulu yor­ du profesör, hem de duygularını in citm e, h atta onları renci­ de etm e pahasına. A m a Peri’nin canını en fazla yakan , A zu r ile Ş irin ’i yan ya­ na tah ayyü l etm ek ti. O nu, elini Ş irin ’in saçların d a, boynun­ da d o la ştırırk en görebiliyord u . İk isin i beraber d ü şü n ü yor­ du ; kon u şu rken , gü lü şü rken , öpüşürken. G ece başın ı y a s tı­ ğa koyduğunda zihninde durm adan dönen sahneler bunlardı. Peri’ye o kadar m esafeli ve u laşılm az davranan A zu r, Ş irin le n asıl da yak ın laşm ıştı.
{ "page": 391, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
394 Sadece b ir a ra , sisin içindeki bebekle yaşad ığı deneyim le­ ri öğrendiğinde, Peri’ye biraz daha fazla ihtim am gösterm işti A zu r. O nun için bilim sel deneylerinden biriydi; b ir başk a m e­ rak k ayn ağıyd ı. T ıp k ı yen i oyuncağından sık ılan şım arık b ir çocuk gibi ayn ı h ızla y itirm işti ilgisin i. Peri onun sorgulayıcı zek âsın ın ardına sakladığı hırsından, akadem ik araştırm ala­ rın içine k attığ ı kendini beğenm işlikten hazzetm iyordu. A ca­ ba h a n g isiy d i d ah a çok b ozu ld u ğu : G izlice Ş ir in le görü şü ­ yor olm a sı m ı, yok sa onu da ayn ı şek ild e sevm eyi reddetm e­ s i m i? A zu r h ayatın a h ızla d alıp ardında b ir h arabe bırak a­ ra k çık m ıştı. B elk i de en iy isi, gidip onun aleyhine ifade ver­ m ek ti. G erçi Ş irin , A zu ı'u savu n m ası için yalvarm ıştı. O ndan - “F arecik ’ten ”- sev g ili profesörü nü k u rtarm asın ı iste m işti. B u n u n sebebi Ş irin ’in ona gü ven m esi, onu yak ın b ir d o st ve sırd aş olarak görm esi m iyd i, yok sa Peri’yi kolayca etk isi a ltı­ n a ala ca ğım dü şü n m esi m i? S essiz atın çiftesi pek olu r, diye düşündü P eri. B en i hep ezdi* Ş im d i benim sıram belki. N esn el d ü şü n , diye u yard ı k en d in i. D uygularını a y n tu t; kıskançlıkla hareket etm e; en azından bu kadarını borçlusun A zu r’a. D u ygu la r doğal am a a ş ın d u ygu sallık za ra rlı. S a ­ na bunu o öğ retti. Ş ir in le ilişk isin e gelin ce, ken di rıza la rıy ­ la davran an ik i yetişk in d iler, araların d a öğrenci-hoca ilişk i­ si y o k tu , k im se k im seyi istism a r etm iyordu. Ü ste lik A z u ı'u d evirm ek istey en şu Troy, tu h a f ve tek in siz b ir tip ti. A n cak za m a n la a n la m ıştı oğlan ın a slm d a Ş irin ’e abayı fen a h ald e y a k tığ ım , kızın kendisine d eğ il, A z u ı'a tutku duyduğunu an­ layın ca da profesörden iyice n efret e ttiğ in i B otan ik B a h çesin d ek i o b an k ta otu ru rken , beyn in i oyan so ru la r b irb irin i k ovalıyord u . B ir o y a n a , b ir b u y an a m ey­ led iyord u . T erap ist, ken din i iy i h issed en e k ad ar ön em li k a ­ ra rla r a lm a y ı ertelem e sin i sö y le m işti. A m a bu k o şu lla r a l­ tın d a bunu n a sıl yapabilirdi? K endini kaybolm uş hissediyor­ d u . O nu karaya bağlayan h a la t inceldiği yerden kopuverm iş-
{ "page": 392, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
395 ti; ne yöne gideceğini bilem eden, çalk an tılı bir denizde sa l gi­ bi sürükleniyordu. B irazdan kurul ü yelerin in k arşısın a çıka­ cak tı. N e diyecekti onlara? Ya onlar, k arşılığın d a ne tü r soru­ la r soracaklardı? D u y g u la n topaç g ib i h ızla dönüyordu. M e­ ram ım kelim elere dökebileceğinden em in d eğild i, hele yaban­ cıların önünde. S aatin e b ak tı. K alb i öyle şiddetli çarpıyordu ki her an göğ­ sü n d en d ışa n fırla y a b ilird i. A yağa k a lk ıp P rofesör A zu r’un birazdan yargılanacağı binaya doğru yürüm eye başlad ı. ♦ * * B u arad a A z u r, ok u ld ak i o d a sın d a , m a sa sın d a o tu rm u ş, cam dan d ışa n bak ıyordu . K afasın ı k u ru l top lan tısın d an çı­ kacak sonuca takm am aya çalışıyordu . A m a onu seven in san ­ ların incinebileceği en d işesi vicdanına y ü k tü . Ş irin ’i, ilişk ile ­ ri hakkında soru larla terleteceklerin i biliyordu . A z u /u koru­ m ak için gerçeği sak lam aya çalışacak tı o d a . N afile , diye dü­ şü n d ü , zira çoktan karar verm işti h er şey i olduğu giln a n la t­ m aya. Saklayacak b ir şey yoktu. Y an lış b ir şey yapm am ıştı. Tabii TVoy’a da celp gidecekti. B irb iri ardı sıra y a lan lar sı­ ra la y a ca k tı. Y a la n lar ve h ezeyan lar. H iç ısın am a m ıştı o oğ­ la n a . S in si şey. İy i k i a tm ıştı d ersten . S a y ıla n hiç de a z ol­ m ayan m u h aliflerin in , bu skandali e lle rin i ovu ştu rarak , h e­ vesle beklediklerini biliyordu. K ü m leri üniversiteden atılm a­ sın ı istiyordu açık açık. B aşkaların ın b aşın a gelen felaketler­ den h az alan b ir in san tü rü vardı dü n yad a. B aşkasın ın a çlı­ ğ ıy la k a m ım doyuracağım sanm ak k ad ar saçm a bir şey ola­ b ilir iniydi? V e P e r i... G ü ze l, ü rk ek , k ırılgan P eri. O ne diyecekti aca­ b a ? G erçi on dan y a n a k a y g ısı y o k tu A zu r’u n . P eri’y le ilg i­ li su çlam alar tam am en a sılsızd ı n e de o lsa ; ü ste lik P eri’nin n esn el ve d ü rü st olacağın dan em in d i. A zu r için d eğilse b ile
{ "page": 393, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
396 gerçeğe sadık kalm ak için ifade verecekti, ki ik isi de aynı ka­ pıya çıkıyordu. A zu r, davasını olum lu-olum suz etkileyecek unsurları avuç­ ların a yerleştirerek , h ayali b ir ta rtı tu ttu ellerinde. A leyh in ­ d e: k im ilerin in onur k in c i b u lab ileceği ödevler vererek öğ­ ren cilerin ü stü n e g itm e si, birbirin d en n efret eden öğren ci­ leri e şle ştirm e si, bazı öğren cilerin g ö zy a şla n n a b oğu lm ası­ na ve ruhsal çöküntüler yaşam asın a sebep olm ası ve elbette, Ş ir in le olan ilişk isi. L ehin de: uzun y ılla rd ır verdiği dersler, yap tığ ı araştırm alar ve çalışm alar, en telek tü el ve akadem ik h ayata olan k a tk ıla n ve Ş irin ’in - k i dosyasındaki tek “ah la­ ki” konu b u y d u - ilişkilerinin başladığı sırada öğrencisi olm a­ m a sı. Troy ve y a n d a şla n n m bü tü n çabaların a k a rşın , aley­ hindeki dosya za y ıf göründü gözüne. Y um ruk yem ek istem eyen birin in dövüş kazanam ayacağı­ nı id d ia ederdi hep. Şim di yum ruk yem e zam anıydı. Y ine de geçm işe balon ca ne kadar k ib irli davrandığım görebiliyordu. T a n n konusu nu, bütün b ilin m ezliği ve e sr a n y la , ortak , ev­ ren sel bir dile dönüştürm ek istem işti. Tüm in sa n la n kucak­ layan bir üslup m üm kün m üydü? T an n ’yı bu lu tlar üstünden bakıp azarlayan ürkütücü bir varlık ya da kabile totem i gibi d eğil, birleştirici bir e n e ıji, ortak bir arayış olarak sunm uştu. C evap bulm ak d eğil, sorular sorm aktı aslolan . Varm ak değil; gidebilm ek, yollarda olabilm ek! Tüm etiketlerden ve dogm a­ lard an arın d ığın da, a te istle r d a h il, herkesin değer vereb ile­ ceği ta rtışm aların yapıldığı ta ra fsız b ir alan açm ak istem iş­ ti. B ir inanç ve itik at sistem inden ziyade, bugünün çivisi çık­ m ış dünyasında kim senin k a y ıtsız kalam ayacağı bir araştır­ m a nesn esi olarak birleştirici b ir rolü olabilir m iydi T an n fel­ sefesin in ? Zih in sel bir deneydi bu: Şayet H a fiz’m dediği gibi âlem deki her ruh T an n ’yı tam am lıyorsa, yan i T a n n felsefesi aynılıklardan değil, farkhlıklardan besleniyorsa; en uyum suz in sa n la n aynı odaya koyup birbirlerinin gözünün içine bak­
{ "page": 394, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
397 m alarım sağlad ığım ızd a acaba n eler olurdu? Zam an zam an fa zla talep kâr olduğunu, yönlendirici davrandığım kabul edi­ yordu. D oğru, sın ıfın ı b ir lab oratu var gib i k u lla n m ıştı. A m a iyi b ir am aç uğruna. E m pati uğruna. Ö ğrenciler... cesur ve cevval, b ir o kad ar utangaç ve önyar­ g ılı; y a ş bakım ından a v an ta jlı, y a ftala m a k ta aceleci ve sa p ı­ n a k ad ar benm erkezci. H ocaların da b ir h ik â yesi, b ir sık ın ­ tıs ı, sın ıfta k i hallerin den fa rk lı b ir b a y a tla n ve h a tta sır la - n olduğu hiç gelm ezdi a k ılla rın a . A zu r b ir B ab il K u lesi y a ­ ratm ak istem işti on larla. H in du , H ıristiy a n , Y ahudi, M ü slü ­ m an , tslam ofobik, a teist, an a tan n çacı, m istik , şa şk ın ... bam ­ başk a telden, her dem den öğrenciyi b ir araya top lam ıştı. Zor­ layab ild iği kad ar zih in lerin i zorlam ıştı. Ş im d i an lıyord u k i, deneyleri başarısızd ı. K aybetm işti. H a ta la n n d a n b iri P eri’y le b ir a ra y a k ın la şm a k o lm u ştu . B u kadar sessiz ve çekingen bir k ızın , “doğaüstü” diye ad lan ­ dırdığı bir yan ı olm ası ilgisin i çekm işti. Sem inerindeki hiçbir öğrenci aslın da Peri kadar uğraşm am ıştı T a n n ’y la ; A zu r'a ca­ zip gelm işti bu da. K ızın ona karşı birtak ım h isler beslediği­ ni gördüğü halde -görm em ek ne m ü m k ü n d ü !- onunla ekstra zam an geçirm işti, evet. “S isin içindeki bebek” diye adlandır­ dığı fevk alad eliği an lam ak için . Ç ok gençti P eri. Ç ok n a h if­ ti. D ah a dikkatli olm alıydı A zur, kızın ona âşık olm asına izin verm em eliydi, am a en son ne zam an dikkatli davranm ıştı ki? D indar bir evde büyüm em işti A zur. B ab ası, m utluluğu ba­ şarısıyla ters orantılı, varlıklı bir İn giliz işadam ıydı; annesiy­ se h ayatın ona bir tü rlü nasip etm ed iği şöh reti özleyen , ye­ ten ek li am a kırgın bir Ş ilili p iyan istti. A ilesin in işi H avan a, K ü b a’da olduğu için orada doğm u ştu A zu r. B a b a sı, E m e s t H em ingw ay’le köpekbalığı avların a çık m ıştı v a k tiy le, am a o d ostlu k tan geriye birkaç fotoğraftan öte b ir şey k a lm a m ıştı. A zur, ailesinin beklentilerini hiçe sayarak felsefeye yönelm iş­ ti. Ebeveynini m utlu etm ek için ekonom iye yönelm eye razı ol-
{ "page": 395, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
398 m u ştu . H arvard’da önce ekonom i, ardından felsefe okum uştu. B o sto n ’d a k i ü n iv e rsite h a y a tın ın son y ılın d a , O rtadoğu Ç a lışm a la rın d a ü n lü b ir hocadan ders alınca tüm h ayatı de­ ğ işm işti. P rofesör N e sim , gen ç A zu r'u dah a önce k im sen in yapm adığı kadar zorlam ıştı. C ezayirli B erberi bir aileden ge­ len hoca, A zu r'u fark lı k ü ltü rlerle, değişik açılarla ve çetrefil so ru la rla ta n ıştırm ıştı. A ynı zam an da onu m istik düşünür­ le rin ese rleriy le -t b n A ra b i, İsh a k L u ria, M eister E ck h art, Feridüddin A ttâ r, R abia, A vilah Tteresa- buluşturm uştu. B ir öğled en son ra A zu r, P rofesör N e sim ’i B rookline’daki evin d e ziy a re t e tti. N esim ’in küçük k ızı A n issa ’y la orada ve o gün ta n ıştı. İri, e la gözler, koyu , kıvırcık saçlar; etrafındaki h erk ese dokunup h a y a t veren b ir n eşe. D urm aksızın konuş­ tu la r - k itap lard an , m ü zik ten , politikadan. A n issa kendi evi­ ne çıkm ak istiyordu . "A m a nerede yaşarsam yaşayayım , suya yak ın olm alıyım " diyordu. A ile , A z u ı'a ak şam yem eğin e k a lm a sı için ısra r e tti. Ye­ m ek ler m u h teşem d i, daha evvel ta ttığ ı her şeyden fark lıyd ı; am a onu a sıl bü yü leyen , m asad ak i kah k ah alar, A rapça şa r­ k ıla r ve h avadaki sevgi k atreleri oldu. A n issa'n m gözleri yü­ zünde dolaşıyordu m um ışığın d a. "K eşk e benim ailem de böy­ le o lsa y d ı" diye dü şü n dü . A rd ın d a n , "K e şk e bu in sa n la r be­ nim a ilem o ls a " dedi için d en . K en d i evindeki o ölçülü neza­ k etten ve m esafeli kültürden ne kadar farklıydı. A zu r bugün bile em in değildi önce A n issa’y a m ı, yoksa ailesine m i Aşık ol­ duğundan. Yedi h a fta sonra evlendiler. N e k ad ar u yu m su z b ir ç ift old u k ların ı k eşfetm eleri fa zla sürm edi. A n issa ek seriya h a yal dünyasında yaşıyordu. A ş ın derece k ısk a n çtı, du ygu sal çöküntülere yatk ın d ı; en sıradan nedm ıler yüzünden depresyona giriyordu. A zur, genç karısının ergenlik yıllarından beri ilaç kullandığım o zam an öğrendi. A n issa ’n m , Profesör N esim ’in ilk evliliğinden bir üvey ab-
{ "page": 396, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
399 la sı vardı. îsm i N ur. A n la y ışlı, d ü şü n celi, n azik N u r, a ile ne zam an bir araya gelse, m asada A zur'un yan ın a oturur, onun­ la babasının arasındaki konuşm alara ku lak verir, derin soru­ lar sorardı. Y avaş y a v a ş, onu fark lı b ir ışık ta görm eye b a şla ­ dı A zur. G ülüm sem esindeki leta fet, bak ışların daki ışıltı, par­ m aklarındaki zarafet, zekâsının k esk in liği. N u r A z u ı'a , A zu r da N u ı'a saygı duyuyordu. B ir kadın ile bir erkek arasındaki k arşılık lı saygın ın , cinsel b ir cazibe yaratabileceğin i o zam a­ na dek bilm ezdi A zur. Aynı y ıl, yaz sonunda, eşiği aştılar. B e­ raber olm aya başladılar. A ile çok geçm eden öğrendi durum u. Profesör N esim - o kibar, y a şlı a d a m - A zu r'u çağırıp b ağırd ı, taşk ın neh irler gibi kabardı boyun dam arları. İb lise b en zetti A zur'u. H anelerine sızıp huzurlarım taru m ar etm işti. A zu r ile A n issa ilişk ilerin i onarm ayı başardılar. B arıştılar. B oston’dan uzağa taşınm ak en iyisiyd i, onlar da öyle yaptılar. A zu r O zford’dan iş tek lifi alınca İn giltere’ye geld iler. A n issa bu raya kolayca uyum sağlark en , A zu r da h ız la yü k selm eye b aşlad ı. O xford m esleki açıdan yaram ıştı ona. A n issa ’y la ta ­ n ışan ların hiçbirinin görem ediği şey, ruhunu kem iren karan­ lığın d erin liğiyd i. M u tlu yk en h avalara uçardı ad eta. K eder­ liyk en un u fak olurdu. N eşed e o lsu n , gam d a o lsu n , hep uç­ lard ayd ı. İfra t ve te frit arasm d a m ekik dokurdu ru h u . M a - nik depresifti. O rtadan kaybolduğunda dört ay lık h am ileyd i. Sabah ne­ hir k en a n n d a yürüyüşe çık tı, geri dönm edi. P olis d algıçları nehri tek rar tek rar arad ık ları hald e cesedi ancak yirm i a ltı gün sonra bu labild iler. Oxford M ail g a zetesin d e, A n issa ’n ın fotoğrafın ın y er ald ığı b ir y a zı çık tı o la y la ilg ili. Ö lü m ü n ü n kayıtlara açıklanam ayan sebeplerle diye geçtiğini söyledi po­ lis sözcüsü, am a cinayet şüphesi yoktu. A zu r rapordaki ifade­ ye tak ıld ı k ald ı: “Açıklanamayan sebeplerle.0 E v et, açıklan a­ m ayan şeyler vardı h ayatta. N eden b azı in sa n la n yak alard ı depresyon can avan m esela? B azıların a ise dokunm azdı.
{ "page": 397, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
400 P rofesör N esim , A n issa ’nın ezeli ruhsal çalk an tılarım ga­ y e t iy i bild iği h ald e, bu felak etten dolayı Azur*u sorum lu tu t­ tu . D am adı iyi gelm em işti k ızm a. A ile onu hiç affetm edi. A zu r da yü reğin in derinlerinde zaten bağışlam ad ı kendini. B elk i de bu onu özür dilem elere karşı h assaslaştırd ı. H ayatta ifade edilem eyen daha büyük ve m ühim özürler varken in san ların ön em siz şeyler için a f dilem esinden n efret ediyordu. A kade­ m ik dünyanın k u ralları ile akadem i dışındaki hayatın ku ral­ sızlığı arasında kendine bir y er açtı yırtarcasına. A çıklanam a- y a n şeylerle u ğraşacak tı o. M adem ki en açıklan am ayan şey T a n n ’y d ı, o da b u konuda b ir sem in er geliştirecek , k ita p la r yazacak, konuşm alar yapacak, bilinm eyeni keşfe çıkacakta. * * * S ab ah rü zg â n h afifleyerek m eltem e döndüğünde P eri, bir rü yad aym ış gib i yön eld i ifad e vereceği y ere. B acak ları ağır ve k ask atıyd ı. G üneş b ir bu lu tu n arkasına sak lan d ı, b ir eba­ b il uçtu yü kseklerden ve birden m evsim değişm iş gib i g eld i; B otanik B ah çesin d en ve su ladininin gölgesinden a y rılalı be­ ri dünya d eğişm işti san ki. B in aya yak laşın ca gördü k i TVoy girişte volta atıyordu. Ş i­ rin ise m erdivenlerde oturm uş, kollarım göğsünde kavu ştu r­ m u ştu ; gözleri ağlam ak tan şişm işti. H er ik isi de p ü rd ik kat P eri’n in g e lişin i b ek liyord u , on u ken di y a n ın a çek ebilm ek için . O binanın için d e b ir yerlerd e, a n laşılm az yü z ifad eleri ve terletici soru lan olan birtakım insanlar vardı. A z u r n ered eyd i a ca b a , a k lın d an n eler geçiyordu ? O n u n şu an d a yan ın d a olmasını n a sıl isterd i P e ri; k eşk e ik isi be­ raber k açabilselerdi bu ralardan. K eşke gece olsaydı şim di ve A z u r ona şiird en , felsefe d e n , T a n n paradoksundan b a h se t- seyd i; yıld ızsız b ir feza altın d a yalnızca ik isi k alsalard ı, b aşı­ n ı A zu ı'u n om zuna yaslasayd ı. K on u şsalan h bilgiden ve b ili-
{ "page": 398, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
401 ilem eyenlerden uzun uzun. A zur ona doğru eğilip yüzüne do- ku n sayd ı, d u d ak ların ı öpseydi, ad ın ı söyleseyd i bü yü lü b ir kelam gibi. K eşke A zur'un içindeki Ş irin aşkını öldürebilsey- di. H ayatında hiçbir şeyi böyle yana yak ıla arzu lam am ıştı. Soğuk olm asa da Peri m antosuna sıkıca sa n n d ı. Ş ayet gi­ dip zan lın ın leh in e ifade verirse (k i bu en doğrusuydu, zira su çlam aların ak sin e profesör onunla h içbir zam an beraber o lm a m ıştı), b elk i de onu ne k ad ar sevd iğin i a n lard ı A z u r ... B elki beklenm edik bir sevgi doğardı bu skandaldan. A m a iç­ ten içe biliyord u k i böyle b ir şey o lm a ya ca k tı. O lu m lu ifa ­ de verirse A zu ru n adı tem izlenecek, o da gidip bunu Ş ir in le ku tlayacaktı - her zam an her isted iğin i elde eden Ş irin le . B u n ları düşündü P eri. V icdanını d e ğ il, k ısk an çlığın ı din ­ led i. B in aya b ak tı. Sonra yavaşça ark asın ı dönüp u za k la ştı. İfad e fila n verm eyecekti. N e şim d i, ne sonra. O yuncu d eğ il, seyirciydi o. Bu onların sorunuydu. O nların oyu n u ydu H ayatı boyunca edilgen olm u ştu . îk iz kardeşi boğulurken bir kenarda şoka girip, kıpırtısız durm uştu. A nn esi ile babası kavga ederken hep arada k alm ıştı. Ş irin ile M ona kapışırken ik isin i de an lam aya çalışm ıştı. D oğu ile B atı arasın da sık ış­ m ıştı. H ep am a hep ar a fta ... Ruhu çırpm ıyordu kaçm ak için kalıplardan. Bilem iyordu ki ne yöne. H albu k i o ifade verm eyince, gerçeği ifşa etm eyin ce, A zu r aleyhine suçlam alar ve şüpheler güçlenecekti. Profesörün za­ ten k ab an k olan dosyasına “bir kız öğrencinin intihara teşeb­ büs etm esine sebebiyet verm ek” de eklenecekti. B azen ed ilgen k alm a k , h içbir şey yap m am ak , h a ta iş le ­ m ekten bile daha vahim di. E zeli p asifliğin in , sevdiği adam ın m ahvına neden olacağını düşünem edi. Bunu çok sonra an la­ yacaktı. İş işten geçtikten son ra...
{ "page": 399, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Dolap İstanbul, 2016 Y üzü m askeli üçüncü b ir adam daha k atıld ı m alikâneyi basan ik i kişiye. Konuşma şeklinden anlaşılıyordu k i liderle­ riydi. D iğerleri eve dahp ona yol açarken, o dışarıda, bahçede beklem iş olm alıydı. “H erkes dediğim i yaparsa kim senin cam yanm az” diyordu adam şu anda. Sesi ne öfkeliydi ne heyecanlı; soğuktu sade­ ce, m esafeliydi “Seçim sizin.” P eri hâlâ m utfak ile salon arasındaki ufak g eçittey d i B ir ara m utfağa kaçm ayı düşündüyse de vazgeçti. Salondan fark edilebilirdi. G ayriihtiyari b ir adım geri gitti. E lleri arkadaki aynanın yüzeyini hissetti. H afifçe oynadı yüzey. Ayna zannet­ tiği şeyin b ir gömme dolabın kapağı olduğunu anladı. D ikkatle açtı dolabı. İçeride paltolar, kutular, ayakkabılar, şem siyeler vardı. H iç düşünm eden girdi, usulca k apıyı ka­ pattı. K aranlıkta büzüşüp top oldu. T ıpkı çocukken yaptığı gibi, hayatında b ir kez daha gardıroba saklandı. B ir dakika ya geçti ya geçm edi, birileri, “Çıkın m utfaktan! H epiniz. Şim di, çabuk!” diye bağırarak koridorda koşturdu. Ç alışanları topluyorlardı. A şçı, yardım cısı, hizm etçiler ve bu akşam için tutulm uş garsonlar, hepsi derdest edildi. Ace­ leci ayak sesleri. A ğır botların yere vuruşu. B astırılm ış fısıl­ tılar. Korkular. D olabın içinde, Peri telefonun sessiz düğm esine bastı, an­ nesine m esaj yazdı. P olisi ara, çok aciL Soygun var. N erede olduğum u biliyorsun.
{ "page": 400, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
“Kahretsin!" diye düşündü gönderir göndermez. Selma er­ tesi sabaha kadar görm eyebiliıdi mesajı. Muhtemelen yatmış uyumuştu bu saatte. Neyse ki Deniz kardeşleriyle güvendey­ di şimdi. Ama Adnan içerideydi. Kocası, en iyi arkadaşı. Yü­ reği sızladı. Küt diye bir ses duydu. Bir kadın çığlık attı. H isterik bir kahkahayı andıran bir feryat yükseldi. M eşhur gazetecinin kız arkadaşı olm alıydı. “G eldiklerini görem edin m i? B ir de kendine medyum diyorsun! Kıçınım medyumu!" “Kapa çeneni kadın!" diye bir ses duyuldu. Titriyordu Peri. Kim di bu adam lar? T erörist m i? M afya mı? H ırsız m ı? tşadammın terastaki sözlerini hatırladı. Gös­ terişli evinin yaldızlı şıklığında kim b ilir ne karanlık sırlar saklıyordu. Dünya tehlikelerle doluydu. Ç elişkiler ve çatışm alar her köşe ardında kol geziyordu. Geçmişte yaptıklarım ıza nispet bir tür ilahi ceza m ıydı yaşadıklarım ız, yoksa keyfi bir yaz­ gının kaypaklığı m ıydı? Eğer keyfilik esassa bu âlem de, da­ ha iyi bir insan olmaya gayret etmenin anlamı var m ıydı? Pe­ ri iyi biri olmaya çalışm ıştı - yıllar önce sevdiği ve kalbinin el değmemiş bir kuytusunda hâlâ sevmeye devam ettiği erkek dışında herkese iyi davranmıştı. Azur kafa karışıklığının değerli olduğunu öğretm işti ona. Ama ya kanşık olan kafalarımız değil, dünya ise, kâinat ise? Ya ortada b ir düzen nizam yok da, sadece ve sadece kaos varsa? Telaş içinde polisi aradı. B ir memur açtı ve anında soru yağmuruna tuttu Peri’yi, sanki tanık değil de suçluymuş gibi davranıyordu ona. Peri olabildiğince alçak sesle sözünü kesti adamın- “Silahlı adamlar var diyorum ..." “Duyamıyorum hanımefendi. Daha yüksek sesle konuşun" diye azarladı memur. Peri adresi vermeye çalıştı.403
{ "page": 401, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
404 “S iz şim di neden o evdesiniz?* dedi memur. “M isafirim * diye fısıldad ı. “S ilah lan var adam ların. P olis gönderin!* “E vin neresindesiniz?* d iye sordu m em ur ama yan ıtım beklem edi. A dım , ne iş yaptığın ı, nerede yaşadığım bilm ek istiyordu . G ereksiz, fuzuli sorular. Bunca «im a n d ır düzgün b ir vatandaş olm uştu P eri ama devletin yeri tabanında d iji­ tal b ir varlıktı o, hikâyesi olm ayan bir sayıdan ibaretti. Her­ kes gibi. N ihayet polis memuru, “Peki* dedi. “B ir ekip yolluyoruz.* Ardından şarjı kontrol etti P eri. On-on beş dakika kadar id are e d e rd i Ondan sonra ne olacağım kestirem iyordu. D i­ ğerleriyle biriikte rehin m i alınacaktı, yoksa polis gelip onla­ rı kurtaracak m ıydı? Belki de şa ıj bitene kadar çatışm a çıka­ cak ve her şey -T ü rk Burjuvazisinin Son Ahşam Yemeği— bit­ m iş olacaktı. G özleri doldu. H ayat insana adaletsiz geliyor­ du, am a en büyük adaletsizlik adın da ölümdü. E li yem den zonklam aya başladı. Dışarıda kocası ve arka­ daşları rehin tutulurken, içerid e paltolar, ayakkabılar ara­ sında karanlıkta sıkışm ışken, Şirin’in verdiği numarayı tele­ fon ekranından vuran ışığa tuttu. A zurtı aradı.
{ "page": 402, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Yüzkarası Oxford, 2016 P rofesör A zur her akşam gün batarken yürüyüşe çıkıyor­ du. Kadim patikaları izleyerek, orm anlık alanlardan geçerek, yokuşlu çiftlik arazilerini aşarak, kilom etrelerce yürüyordu. A çık havada bir berraklık geliyordu zihnine; afaki fikirlerden a n n ıp derinlem esine düşünebiliyordu. B eşer tu h a f m ahluk­ tu. U tanca ve yüzkarasına bile uyum sağlayabilen. H iç um­ m adığı şeyler geçm işti başından. B aşkaları tarafından ayıp­ lanm ış, yargılanm ış, dışlanm ıştı. A laylara, dedikodulara ko­ nu olm uştu. Şayet gençliğine dönebilseydi, o zam anlar birisi çıkıp da ona çok sevdiği akadem ide barınam az hale geleceği­ ni söyleseydi, inanm azdı herhalde. İnansa, öyle bozulurdu ki m orali. B öyle b ir felaketle başa çıkam ayacağım sanırdı. As­ lına bakılırsa, genç Azur böyle b ir şerefsizliği yaşam aktansa ölm eyi tercih edeceğini söylerdi m uhtem elen. Am a buradaydı işte, skandalin üstünden on yıldan fazla zaman geçm işti. Yü­ reğinin derinlerinde ne kadar yaralı olduğunu inkâr etm ese de, hâlâ hayattaydı. Başkalarının ne düşündüğünü um ursa­ mamayı öğrenm işti. Zor yoldan. On dört y ıl önce hocalık görevini bırakm aya m ecbur kal­ m ıştı. O zam andan beri, bir vak itler yu vası b ild iği okuluy­ la bağlarını gevşek de olsa devam ettirm işti - b ir türlü ke­ silip atılam ayan duygusal bir göbek bağı gibi. G elip yeniden ders verm esini talep eden çıkm am ıştı. O da fakültesini ve bö­ lüm ünü zorda bırakm am ak için geri dönm eye uğraşm am ıştı
{ "page": 403, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
406 doğrusu, istese Am erika’ya ya da Avustralya’ya gidip sil baş­ tan bağlayabilirdi. Am a kalm ayı seçm işti, id ari sorum luluk­ lar ve ders yükü olm ayınca okum aya, araştırm aya ve yazma­ ya daha çok zam an ayırabilm işti. Buna bir de ruhunu saran ateş eklen ince, o m otivasyonla kitap üstüne kitap yazm ış­ tı. Y ıllar içinde yayınlanan her eser ona daha çok şan şöhret sağlam ıştı. Dünyanın her yerinden okurları, takipçileri var­ dı. ö y le k i şayet akadem ik hayatta kalm ış olsa bugün bulun­ duğu yere asla gelem ezdi. Plutarkhos haklıydı belki de. Ka­ der, kılavuzluğuna razı olan ları ellerinden tutup yönlendiri­ yordu; kendisi gibi, ona direnenleri ise zorla sürüklüyordu. C um balı p en cereleri orm ana bakan o evde oturuyordu hâlâ. Bahçede yem eklik otlar, sebzeler, m eyveler yetiştiriyor, yalnızca bir avuç insanla ahbaplık ediyordu. Yemek pişirm e­ yi seviyordu. H ayatı sessiz ve düzenliydi; öyle de kalm azım arzu ediyordu. Sevgilileri oluyordu aralarda, yatağım paylaş­ tığı kadınların üniversiteyle bağlantılı olup olm am ası önem ­ li değildi artık. K uşlar kadar özgürdü. Tuhaf ama, toplum ta­ rafından haksız yere dışlanm anın, dam galanm anın in san ı özgürleştiren bir taraft vardı; saygınlığım , itibarım yitirince hafifliyordu insan, tüm rollerden an n ıp kendi içine dönüyor­ du istese de istem ese de. Arada sırada onunla söyleşi yapm ak isteyen bir gazeteci­ den ya da görüşleriyle ilg ili tez yazan bir öğrenciden b ir te­ lefon ya da e-posta geliyordu. B azısını kabul ediyor, bazısını reddediyordu. Başlarda, m ahrem iyetine sızm aya ham le eden herkesi inatla geri çevirm işti. Aradan geçen zamana rağm en, ona soracaktan ilk sorunun o eski skandalla ilg ili olacağım biliyordu. Söyleşi sırasında sorm asalar bile, yazılarında bun­ dan söz ediyorlardı. R eddedebildiği sürece reddetti. Am a bu ulaşılm azlık, onu daha “gizem li” kıldı okurlannın gözünde. Senelerdir onu takip eden, ürettiği her sa tın okuyan ve pay­ laşan sadık bir okur kitlesi vardı. B ir gazetecinin dediği gibi,
{ "page": 404, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
407 "zam ane düşünürleri arasında hem nefretten hem sevgiden payını en çok alan* oydu. Spinoza öldükten sonra başka köpek edinm ek istem edi. Bu karar usun sürm edi. Tasm asına tirşe bir kurdele takılm ış, iki aylık bir Rumen çoban k ö p e | i yavrusu beliriverdi bir gün kapısında - Ş irin’den doğum günü arm ağanı. H er yan ı du­ man rengi beneklerle kaplı, sık tüylü, pofuduk, beyaz bir pos­ tu vardı. O rm anlarda, çayırlarda koşm ak için yaratılm ış bu hayvan, sakin ve akıllıydı. Görür görm ez kam kaynadı bu kö­ peğe. Ona, her konuda -T a n n , dünya, in sa n lık - karam sar­ lığıyla nam salm ış Rumen felsefecin in adm ı verdi. Hem ruh h alin e uyuyordu bu isim . O gün bugündür yürüyüşlerinde A zu ı'a, Cioran eşlik ediyordu. * e * Bu sabah, kocam an karnı ve alev alev yan aklan yla Ş irin çalm ıştı kapısın ı. H am ilelikte kim i kadınlar adeta b ir hale taşırdı; Şirin de onlardandı. Günahkâr bir azize tablosu olsa, Şirin olurdu herhalde ortasında. "G eleceksin değil m i? Lütfen hayır deme. Yıkarım valla or­ talığı* dedi, kavuniçi oje sürülm üş m anikürlü tırn ak ların ı masaya vurarak. tyi bir akadem isyen olm uştu Şirin; skandalden sonra Ame­ rika’ya, Princeton Ü n iversitesine gitm iş, sonra da dönüp es­ ki okulunda ders verm eye başlam ıştı. A zu ı'la aralarındaki yaş farkına, alakasız hayat tarzlarına ve bir zam anlar sevgili olm alarına rağmen dost kalm ışlardı. Bugün ü n iversiteye son derece tartışm alı b ir konuşm a­ cı geliyordu H ollanda’dan. O zford U nion, neredeyse iki yü z­ yıldır, birbirinden farklı fik irlere sahip konuşm acıları davet ederdi. Am a kim se bu gelen adam kadar yaygara koparm a- m ıştı şim diye dek. “Bak, bu HollandalI vaiz korkunç bir tip. Irkçı. Kadın düş-
{ "page": 405, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
408 mam. Eşcinsel düşmanı. Göçmen düşmanı, tabun düşmanı; za­ vallı M ona görse kalp krizi geçirirdi. Faşist herif! Ve dini kul­ lanıyor. Utanmadan diyor ki, "Tanrı kelamım getirdim size.7" A zur gülüm sedi. "B u heriflerden çok var, alışsan iyi eder­ sin." "Alışm ayacağım " dedi Şirin. "Lütfen gel." "Benden ne bekliyorsun canım ? Benim orada olm am kim e ne ifade edecek, h ele o h erife? O nların gözünde yüzkarası- yım . A ynca T ann konusunda tartışm ayı bıraktım . Tapm ıyo­ rum artık.” "Zerre kadar inanmıyorum buna. Gel işte, lütfen." Ş irin gittikten sonra kendine b ir çay yapıp m utfak m asa­ sına oturdu. D ışandaki çınar ağacının yapraklarından süzü­ len g ö n ışığ ı huzm esi yüzüne alacak desenler düşürdü, bi­ çim li hatJanm ortaya çıkardı. Yerel bir gazete katlanm ış du­ ruyordu yanında. İslam , m ülteciler, Avrupa B irliği, eşcinsel ev liliğ i, dünyanın ahvali gibi konularda tartışm ak görü şle­ riyle bilinen H ollandak düşünürle ilgili bir yazı vardı gazete­ de. T u ın ’yla doğrudan temas içinde olduğunu iddia ediyordu adam ; ayncakkh bir kulüp üyeliği gibi. A zur çay fincanını kaldırınca, gazetede, tam konuşm acının başının etrafında dairevi bir iz kaldı. "Şim di gerçekten k u t­ sal görünüyor" diye düşünüp gülüm sedi Azur. A ni b ir kararla kalkıp, ceketiyle araba anahtarlarım aldı. ♦ * ♦ Y irm i dakika sonra, cam göbeği berrak asum an altında si­ lu eti görülen binaya yaklaşırken, dışarıda toplanm ış b ir grup öğren cinin, ellerin de pankartlarla konuşm acıyı protesto et­ tik lerin i gördü. Öğrenciler, H ollandalI vaizin üniversite top­ raklarına sokulm am asım talep ediyorlardı. B ir oğlan yolunu kesti. B irinci sın ıf öğrencisine benziyor­ du. A zuı'u tanım adı.
{ "page": 406, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
“Bu canavarı durdurm ak için im za kam panyası başlattık, im zalar m ısınız?* İngilizcesi aksanlı am a ahenkliydi. “Biraz geç değil mi?* dedi Azur. “Adam on dakika sonra ko­ nuşmaya başlayacak.* “Park etm ez. Yeterli sayıda im za toplayabilirsek, böylele- rini bir daha davet edemezler. Bu arada içeri dalıp konuşma­ sına engel olm ayı planlıyoruz zaten.* B ir tükenm ezkalem le bloknot uzattı. “Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm* dedi Azur. “im zalam ayacağım * Küçüm seyici bir ifade gezindi genç adam ın yüzünde. “Ha­ di ya, ben de sizi adam sandım . D em ek b ir faşiste hak veri­ yorsunuz?* “Hak verdiğim i söylem edim . Tam tersine.* Ama dinlem edi bile öğrenci. D önüp h ızlı adım larla uzak­ laşm aya başladı. Azur kararsız kaldı bir an. “BekleP Arkasından gitti aceleyle. Öğrenci durdu, şaşırm ıştı. “Sen M üslüman'sın, değil mi?* ihtiyatlı bir baş sallam a, “evet* anlam ında. “Mevlânâ okumuşsundur herhalde. Şu dizeyi hatırlar mısın: Her zahmete, meşakkate ktzar, kinlenirsen, nasıl cilalanır, par­ lar ruhunun aynası ? Bire bir böyle değildi ama bu m invalde bir sözdü.* “Ne?* “Demek istediğim , bırak konuşsun bu berbat herif. Fikirle­ re fikirlerle dilen ilir. K itaplara daha iy i, daha sağlam kitap­ larla cevap verilir. M izaha karşılık m izahtır. Ne kadar aptal olurlarsa olsunlar in san lan veto edem ez, susturanlayız. Öy­ le yaparsak esas biz faşistleşiriz, anlıyor m usun? K onuşm aa- la n yasaklam ak çözüm değiL B ilhassa üniversite ortam ında. Özgür düşünceyi, çoğulculuğu basturamayız...* “Tavsiyelerini kem im e sakla* dedi oğlan. “Kimsenin benim
{ "page": 407, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
410 dinîm e, kutsalım a hakaret etm eye hakkı yok. Konuşturmam böylelerini. Sustururum anında,* “Am a düşünsene, bu adam n efret diliyle konuşuyor. Sen o dilden cevap verirsen onu güçlendirirsin. N efretin üstüne çı­ kan yeni b ir üslup bulabilirsen şayet, özgürleşirsin. Hakare­ te hakaretle değil, idrak ve bilgelikle yanıt verm eliyiz.* “Bu da m ı senin M evlanâ’dan?* “Hayır, onun can dostu Şem s’ten...* “U m urum da d eğil, ben i rah at bırak* dedi genç adam ve arkadaşlarına gidip onlara b ir şeyler fısıldadı. H epsi dönüp AzuPa baktı dik dik. N iye tutam ıyordu dilini? O dil k i hayata boyunca yeterince bela açmışta başına. Parm aklarını saçlarının arasından geçi­ rip Qxfbrd Union binasına girdi. G irişte, konuşmanın başlığı­ nın yazılı olduğu bir poster vardı: “Avrupa AvrupalIlara aittir!* B azı m eslektaşları arkalardan el salladı ona, b a zıla n da görm ezden geldi. U tanç, b ir gorünm ezlik p elerin iyd i Tbplum için e çıkınca sırtına takıyordu. İnsanların başkalarım ne ko­ la y yargılayıp dışladıklarım görm ek canım yakm ıyordu ar­ tık , en azından eskisi kadar. B öyle zam anlarda Peri gelirdi aklına; İstanbul’da ne yaptığım , kendine nasıl bir hayat kur­ duğunu m erak ediyordu. A zur senelerce sürecek b ir yüzkara- sın a mahkûm olduysa, P eri de senelerce sürecek b ir vicdan azabına mahkûm olm uştu m utlaka. İnsan ruhu için hangisi­ nin daha beter olduğunu kim bilebilirdi? G eldiğin i gören Ş irin, ayağa kalkıp b ir elin i k an ım a ko­ yarak el ssllsdı. H eyecanı öy le dokunaklıydı k i hüzünlendi A zur. Onu itham eden korkaklar, ya la n a la r değildi A zıırim d ira yetin i kıran . H er şeye rağm en onu terk etm eyen, sev­ m eye devam eden insanlardı. A dım tem ize çıkarm asını bek­ lem işti onlar hep. A zur ise bunu yapm ayı reddetm işti. Eski dosyalan açm ak Peri’y i zora sokardı. “Tfeşekkür ederim* dedi Şirin. “Geleceğim biliyordum .*
{ "page": 408, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
411 "Erken çıkacağım . Bu herife fazla taham m ül edemem.” Ona hak verdi Şirin. Konuşm acı az sonra sahneye çık tı; pekm ezköpüğü, kaşmir b ir takım vardı üzerinde, kravatsızdı. O tuz dakika boyunca, Batı uygarlığını bekleyen tehlikelerden bahsetti. Sesi hesap- lanm ış b ir ritim le tırm anıp alçalıyor, ara sıra boğuk b ir fı­ sıltıya dönüyor, korku yaratacağım bild iği sözcüklere gelin ­ ce yeniden yükseliyordu. Irkçı olm adığını iddia etti. H ele ya­ b a n a düşm anı hiç değildi. En sevdiği pastaneyi bir Arap çift işletiyord u , doktoru Pakistan k ök en liyd i. Am a Avrupa’nın k a p ıla n sıkı sıkıya kapatılm alıydı. Tek çözüm buydu. Avru­ pa k ıta sı evleriyd i on lan n . G öçm enlerse ya b a n a yd ı. İnsan yabancıları pat diye evine davet etm ezdi. D ışarıda kalsınlar. A it oldukları yerd e . B elagatliydi adam , zekiydi; tüm dem a­ goglar gibi ne zaman espri patlatacağını biliyordu. Avrupa’nın sorunu, Tann’y ı terk etm iş olm asıydı. D insiz- leşm işti koca kıta. Tarihi bir hataydı bu. K u rtan a Tann’yı ge­ ri getirm enin -akadem ik dünyaya ve kam usal alana geri ge­ tirm en in - zam anıydı artık. D in kam usal alana hâkim olm a­ lıydı. Ö zgürlükler Tanrısızlıkla karıştırılm am alıydı. Barbar­ lar kapıya dayanm ışken, Avrupa saçm a sapan konulan — eş­ cin sel evliliği gibi m esela - tartışarak zam an kaybediyordu. İnsanlar eşcinsel olm ayı seçebilirlerdi, ama bunun sonuçları­ na da katlanacaklardı. Evet, seçim di bu, doğuştan olam azdı! Evlenmeyi -T h n n ’nın bir kadınla bir erkek arasında diye açık açık tanım ladığı m ukaveleye im za a tm a yı- talep edem ezler­ di. Şu ankj karm aşa -terörizm , m ülteci krizi, fînansal k r iz - T ann’nın insanlığa verdiği derslerdi. Dinden im andan çıkın­ ca, işte böyle belalara, m usibetlere yakalanırdı toplumlar. “T an n burada, arkadaşlar. Onu üniversitelerden sürm eye çalıştılar. la ik lik adı altında dini bastırdılar. Am a O, bütün ihtişam ıyla burada. Ben yalnızca naçizane sözcüsüyüm . Be­ nim ağzım dan ne duyuyorsanız bilin ki Tann kelam ı!”
{ "page": 409, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
412 D inleyenler arasında oturan A zur dayanam ayıp yüksek sesle güldü. C üretkâr sesi salondaki sessizliği delip geçti. Tüm gözler ona çevrildi. Konuşm acınınkiler dahil. "Vay» vay! Kimi görüyorum karşım da? Yanılmıyorsam P ro­ fesör A zur teşrif etmiş» varlığıyla şereflendirm iş9 dedi konuş­ m acı alaycı. "Artık profesör değil gerçi.9 S eyirciler -m eslek ta şla r ve öğ re n cile r- daha iy i görebil­ m ek için boyunlarını uzatırken dalga dalga A sıltılar yayıldı salona. A zur usulca ayağa kalktı. Yanında oturan Ş irin in yü­ zü bir hayaletinin gibi bem beyaz olm uştu. "H aklısınız. A rtık ders verm iyorum .9 Dudaklarım bükerek» "Evet» duymuştum9 dedi konuşm acı. "H ollanda’da bizlere kadar ulaştı haberler.9 Halden anlarm ış gibi sahte b ir gülüm sem e yayıldı yüzüne. "Ama biliyorum ki» yüce T ann seni nedam et ışığıy la aydınlatabilir. G ünahlan- nın affolm ası için dua edeceğim ben de.9 "Alm ayayım senin duam 9 dedi Azur. "Hem karanlıkta o l­ duğumu kim söylem iş?9 “Eh» belli oluyor...9 A zur dim dik durdu. "Velev ki günahkârım » velev k i kotu olan ne varsa bende m evcut. Am a eğer Tann varsa ve dediğin gibi yol gösteriyorsa, o zaman hepim iz um utlanabiliriz. Çün­ kü belki gün gelir, senin gibi örüm cek kafalı yobaz b ir h erifi bile değiştirebilir. Belki gün gelir, sen de sıyrılırsın önyargı­ larından, kim bilir.9 "Am an ne şahane9 dedi konuşm acı. "B ir gün tartışalım herkesin önünde. K eyifli olur. Am a şu anda izn in le, buraya beni dinlem eye geldi insanlar, seni değil.9 Ve böyle dedikten sonra, Azuı^u orada öylece d ik ilir halde bırakarak konuşm asına devam etti sahnedeki adam. * * *
{ "page": 410, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Gece eve döndüğünde ürperdi Azur. Duvarlardaki fotoğraf­ lar, şöm inenin etrafındaki çiniler. R ahm etli karısının port­ resine bir öpücük yolladı. Ö nceki günden kalan lazanyası- m buzdolabından çıkardı, ısıttı. Y ansını köpeğine verdi. Tam o sırada telefon çalm aya başladı. B ilm ediği b ir num aray­ d ı, uluslararası sanki. Kim seyle konuşacak havada olm adı­ ğı için açmamaya karar verdi. Birden kesildi ses, ölüm cül bir sessizlik çöktü. Ayaklarının dibindeki Cioran hafifçe sızlan­ dı. Sonra telefon yeniden çalm aya başladı. Bu kez içinden bir ses cevap verm esini, önem li olabileceğini fısıldadı. A hizeyi kaldırdı. H attın diğer ucunda, İstanbul’da, Peri vardı.413
{ "page": 411, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
U ç tutku İstanbul, 2016 Tüm k on u k lar ve ça lışa n la r yu k arıya, ça lışm a od a sı­ na götü rü lm ü şlerdi. Göm m e dolabm için de P eri ayak ses­ lerin i duym uştu. Am a şim di k atık sız b ir sessizlik hâkim di m alikâneye. Ç alm asın ı bek lerk en sım sıkı tu ttu telefon u . Derken aniden A zurtın sesini duyunca soluğu kesildi. “A lo?" O tanıdık tim yüreğine dokundu. D ili, pare pare oldu ade­ ta. Ortak geçm işleri, sıvıya dönüştü; sızdı yaralarına. Konu­ şamadı b ir an. “A lo? Kim inle görüşüyorum?* K elim eler öyle delice b ir h ızla terk etm işlerdi k i P eri’yi, neredeyse kapatacaktı telefonu. Ama kendinden kaçm aktan yorulm uştu artık; korkularıyla, arzularıyla yüzleşm e vaktiy­ di. “Azur... benim , Peri.* “Pe-ri* diye tekrarladı Azur ve sanki ism ini zikretm ek ağır gelm iş gibi duraksadı. Peri’nin kalbi çarpıyordu. A klı yerinde duram ıyordu. Ama yeniden konuştuğunda sesi sakindi. “Daha önce aram alıy­ dım. Korkağın tekiyim .* A zur sessiz kaldı. Bir gün bu anın geleceğini biliyordu ama plan yapm am ıştı. “Ne güzel sürpriz sesini duymak* dedi sonunda. Sanki bir şey daha diyecekti ama fikrini değiştirdi. “İyi misin?* “Pek değil* dedi Peri ama daha fazla açm adı. Evde silah -
{ "page": 412, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
415 lı adam lar olduğunu söylem edi. P ili bitm ek özere olduğu için bu konuşm anın aniden kesilebileceğini de. G eri plandan bir köpek havlam ası işitti aniden. “Spinoza m ı?” “Spinoza öldü, canım. Daha iy i bir dünyaya göç etm iştir di­ ye umuyorum.” Peri ağlam aya başladı sessizce. “Sana b ir özür borçluyum Azur. K urulun önünde konuşm am gerekirdi. Benim in tihar teşebbüsümde senin kabahatin yoktu.” “K endini suçlam a” dedi A zur yum uşak b ir edayla. “M an­ tıklı karar verecek durumda değildin. A ynca çok gençtin.” “Yeterince büyüktüm .” “Ben de daha dikkatli hareket etm eliydim .” Bunu duym ayı beklem iyordu P eri. D em ek korktuğu gibi ondan nefret etm em işti Azur bunca zaman. Onun yerine ken­ dini suçlam ıştı. Son kitabını okudum , demek istedi Peri. O zamandan beri yayınladığın her eseri okudum ... D eğiştin . Üslubun bile fark­ lı. Üçüncü Yol'a inanm ıyorsun artık, neden? Duruldun, sa­ kinleştin sanki . E skisi g ib i a teşli değil sözlerin. Am a bilem i­ yorum bu iyiye alam et mi, yoksa tutkunu mu yitird in ? Uma­ rım öyle değildir. Bunların h içbirin i söyleyem edi. O st katta koşturan ayak sesleri duyuldu birdenbire. B ir patırtı uzaktan uzağa. K ısa bir kargaşa. A ğır b ir şey yere düştü. Belki b ir eşya, belki bir beden. Birisi çığlık attı. Bir silah sesi delip geçti havayı. Peri titrem eye başladı, soluğu h ırıltılı çıktı. “Neydi o?” diye sordu A zur.. “O... hiçbir şey.” Kekeledi. Çocukluğunda bazen yaptığı gibi. “Neredesin sen?” Silahlı heriflerin bastığı lüks bir yalım n içindeki bir göm ­ me dolapta Hayır, böyle bir şeyi ona söyleyem ezdi. Peri’nin aklından geçenlerden de, için de bulunduğu badi­ reden de habersizdi Azur. “Seninle tanıştığım da” dedi, “bu
{ "page": 413, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
416 kız bunun farkında değil ama içinde Bertrand RusselTın bah­ settiği üç tem el tutkuyu taşıyor diye düşündüm: A şk özlem i, bilgi arayışı ve başkalarının hüzünlerini sırtında taşım » eği­ lim i.” Peri’nin yüzü bulutlandı. “H er üçü de m evcuttu sende” dedi Azur. “Aşka duyduğun hasret engindi. Öğrenmeye ve bilim e olan saygın da. Başka­ larına duyduğun m erham et derindi, bazen kendini hiçe say­ m a pahasına. K aygılandım senin için . Am a aynı zam anda kızdım belki de sana. Sende b ir zam anlar tanıdığım bir kadı­ nı gördüm .” “K ann mı?” diye sordu Peri ihtiyatla. “H ayır, canım . N ur ism inde b ir kadındı. Benim için çok özeld i. Seni de tıp k ı onu in cittiğim gibi in citebileceğim den endişe ettim . Gerçek şu ki, ben, beni sevme talihsizliğine dü­ şen herkesi üzdüm, hırpaladım .” “Şirin hariç.” “D oğru, o yenilm ezdi. Ö yle görünüyordu. G ençti ama güç- lüydü, in atçıydı. Onun yanında endişelenecek bir şey yoktu. Sanki asla kötü bir şey olm azdı ona.” “Suçluluk duygusu barındırm ayan bir aşk istedin.” “B elk i” dedi Azur. “G ördün m ü bak, sen T an n ’dan özür bekliyordun, bense Tann’dan özür dilem enin yollarım anyor- dum gizlice.” Telefonun p ili siyahtan kırm ızıya döndü. “Rica etsem bir şey yapar m ısın?” dedi Peri. “Söyle bakalım .” “Şim di bir ders daha yapalım . Son bir kez.” Azur güldü. “Ne demek istiyorsun? Ne hakkında?” “A şk, arayış ve affetm ek hakkında” diye fisıldadı. “B ir de bilgi! Ama bu kez hoca ben olacağım , sen de öğrenci.” “N ot tutm am şart m ı?” dedi m uzipçe Azur. “D inliyorum can kulağıyla.”
{ "page": 414, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
417 “Pekâlâ* dedi Peri. “Bugünkü dersim iz Ibn A rabi ve İbn Rnşd üzerine. Bu iki âlim ilk kez karşılaştıklarında İbn Rüşd saygın b ir filozof, İbn A rabi ise genç b ir öğrenciydi. Her ikisi de kitaplara, ilm e ve aşka düşkün olduklarından birbirlerini hem en anladılar, kavradılar. Ama çok farklıydılar.” “N asıl fe r i* ? * “ in sa n ken disin e (m ikrokozm os) ve k âin ata (m akrokoz- m os) d air bilgisin i nasıl artırır? İbn Rüşd’ün buna yanıtı te­ fekkür yolundaydı. Oysa İbn Arabi gizem ci anlayışlara açıktı. İkisi karşılaştıklarında İbn Rüşd, İbn A rabi’ye sordu: 'H a k i­ k a ti a k ılla , m a n tıkla m ı orta ya çık a rırız sen ce T* “ P e k i, İbn A rala ne d e d ir “ *Hem e v e t, h em hayır* dedi. ‘E v e t ile h a yır a ra sın d a , ru h ­ la r m a d d elerin d en uçar, b a şla r da b ed en lerin d en * Öyle d e d i” “A çıkla. Anlayam ıyorum .” “B en hep ‘evet’ ile ‘hayır' arasındaki eşikte oldum . Kafamı karıştırdı, ruhum u bulandırdı bu durum . Am a beni ben yap­ tı. A ynı zam anda yaln ızlığım ı a rtırd ı.” D erin bir soluk aldı. “S isin için deki bebekten söz ettim sana. E ğer halüsinasyon d eğilse, senin daha önce bilm ediğin tü rde b ir b ilgi çeşidiy­ di bu. B aşka b ir akadem isyen ya da bilim adam ı olsa benim ­ le alay ederdi, sen etm edin. Hep yeni olana açıktın. Sana bu yüzden hayrandım .” “Peki iş nerede sarpa s a r d ır _ _ ** “Sana haddinden fazla hayrandım ” dedi P eri. “A şık o l­ duğum uz kişiyi bazen o kadar büyütürüz ki zihnim izde, bir bakm ışsın adeta tann olm uş çıkm ış. Ve aşkım ıza karşılık bu­ lam adığım ızda bu sefer de yok ederiz tannyı, bir ham lede.” “A şk da inanç gibi aslında” diye devam etti Peri. “Sonucu­ nu bilm ediğiıı, bilem eyeceğin halde koyuverm ek kendini. Bu dünyada birçok şey inanç işi aslm da. B ir kitap yazm ak. Yeni bir şehre yerleşm ek. Sonunu bilm ediğin m aceralara atılm ak. H epsi b ir nevi inanç işi. A şk bu duyguyu perçinliyor. D eli bir
{ "page": 415, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
418 esrik lik . K endi sın ırlı v a rlığ ın ın ötesinde b iriyle bağ kur­ m anın gü zelliği. Am a işte in san kendini aşka -y a da inan­ ca— fazla kaptırırsa, dogm aya dönüşüyor her şey. Ne aşkı, ne inancı abartmamak. H içbir şeyi putlaştırmamak ” B öyle devam etti. Sesi giderek güçlendi, gözleri karanlığa uyum sağladı, yaralı elinde yanıp sönen b ir cep telefonuyla O zford’ın hem en dışındaki b ir evde bulunan yalnız b ir ada­ ma ders verm eyi sürdürdü. Bunun tersi de olabilirdi pekâlâ: A zur teh likede, P eri güvende ola b ilird i. Bugün P eri öğret­ m endi, A zur öğrenci. R oller h a b ire değişirdi âlem de; atom ­ lar yerlerin de durm azdı, hep hareket halinde. H ayatın şek­ li çem berdi ve çem berde h er nokta m erkeze eşit m esafedey­ di - o m erkeze, ister T ann ism ini ver, ister aşk, istersen bam­ başka b ir şey. Yahya yaklaşan polis arabalarının siren seslerini duydu. Birkaç dakika içinde h er şey değişecekti - y a yepyeni bir baş­ langıç ya da erkenden geliveren b ir son. Tfelefon aniden kapa­ nıverdi. A zurtın nefesini nefesinde hissetti. Yüreği yüreğinde çarptı. U sulca dolabın kapağını açtı. D ışan çıktı. B ir adım at­ tı özgürlüğe Peri, bir adım daha.
{ "page": 416, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
DfCda y ıy ım lım m ş kitaptan Pinhan E lif Şafak’ın en ayırt ed ici özelliği kullandığı dil. Ç ok eski zamanlardan çıkıp gelm iş, günlük d ik ya da eski edebi yapıtlara hapis kaldığını düşündüğüm üz sözcük­ leri kullanarak yoğun, kendi m etaförlarm ı üreten, her biri birer anlam yum ağı cüm lelerle örü lü b ir dil kulla­ nır. Vereceği lezzet garantilidir. C em Erriyes Şehrin Aynaları Aynalar şehrine geldim çünkü ben im hikâyem in ön ü ­ nü, ben den evvel kalem e alınm ış b ir başka hikâye tıkı­ yor. Aynalar şehrindeyim çünkü b ir kez şu ben di yıkabilsem sular çatlayacak, d eli d eli akacak; hissedi­ yorum . Aynalar şehrindeyim çünkü b en b ir korkağım ; ve ne olduğunu bilen her korkak g ib i, bu s im ken dim e saklıyorum . Mahrem ö y le güzel ki uçm ak... ö y le gü zel İri tüyden hafif, uçurtm adan serseri, buhardan oynak, to z zerresinden kıvrak, kar tanesinden savruk olabilm ek gökkubbede. N iyetim daha, daha da yükseklere çıkm ak. (...) Mahrem 2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ö d ü lü n ü aldı. Bit Palas Edebi ve yazınsal başarısı, Türk kim liğini ve ülkenin tarihine yaklaşım ını edebiyat yoluyla yeniden tanım la­ yan gen ç kuşak yazarlar arasında ŞafakT tem silci ola ­ rak ön e çıkarıyor... Bu rom an en erji d olu ve gizem li bir yolculuğa davet ediyor insanı; tutkuyla, gülm eceyle ve Türkiye’ye dair bir d olu fotoğ ra f karesiyle... The Independent
{ "page": 417, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
A raf İyi d e bir insana neden öm ür boyu geçerli olacak şekil­ d e tek bir isim veriliyordu başka bir isim de verilebile­ cekken, hatta ism inin harfleri karıştırılıp aynı isim den yenileri türetilebilecekken? Kendim i* d e dahil etrafl­ ınızdaki her şeyi yeniden adlandırm a şansı ne » m a n alınm ıştı elim izden? M ed-C ezir “ E lif Şafakı yalnız rom anlarından tanıyanlara, kafala­ rındaki fotoğrafın eksik karelerini tamamlamak için Med-CezirdeVı yazılan okum alannı salık veririm . Burada kanlı canlı, öfkesiyle, inadıyla, kırılganlığıyla, tutkulanyla velhasıl renginin bütün tonlarıyla E lif Şafak var.” A li Ç olak Baba ve Piç Türk edebiyatçılarının şim diye kadar görm ezden gel­ dikleri bir konuyu, Ermeni m eselesini işliyor yazar E lif Şafak son rom anı Baba ve Piç te. 1915’te ne oldu , soru­ sunun cevabından çok , Diaspora Erm enilerinin ve Turklerin bugün bu (daya nasıl baktıklarını, hatırlamak ve hafigagiThk kavramları üzerinden anlatıyor yazar. İhsan Yılm az
{ "page": 418, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Siyah Süt Bu kitap okunur oku nm az unutulm ak için yazıklı. Suya yazı yazar gibi... Siyah Süt kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde geçici bir d ön em iyle ilgili. Birdenbire gelen ve geld iği gibi hızla dalgalar halinde çekile çekile giden bir haletiruhiye burada incelenen. Bu kitap bir nevi tanıklık. O tobiyografik b ir rom an. A şk “Cüm lelerin güzelliği, d ili inanılm az b ir yaratıcılıkla kullanıyor olm ası ve bu n u şim diye kadar yazdığı h er şeyden üstün bir şekilde becerm iş olm ası, b u rom an ı tek kelim eyle olağanüstü yapıyor. Yazarın kişiliğini en saf biçim iyle görebileceğim iz bir yapıt çıkarm ış orta - 19ya. Asum an Kafaoğfrı Büke Kâğıt Helva (...) Derken o yolculukta bir an geliyor, durup geriye bakm a gereği duyuyorum . G eçtiğim yolla n , uğradı­ ğım duraklan, güzergâh boyu karşılaştıklarım ı anım sı­ yorum . Bu kitap dü nden bugüne yazdıklarım dan ufa­ cık bir seçkidir. Bir alıntılar kitabı. K ann doyu rsu n diye değil, tadım lık niyetine.
{ "page": 419, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Firarperest İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfet­ m ekle yüküm lüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. K eşif boynum uzun borcudur. Kendim izi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, ötekini keşfetm ek.» İskender Aşkı aramadan evvel düşün bir, ya benden nasıl bir âşık olur? İnsanın sevdası karakterinin yansım asıdır Sen kavgacı isen , ha bire öfk eli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın. G ön lü pak olanın sevgisi d e saf olur. Şu hayatta insan en ç o k sevdiklerini aatır. En derin ya­ ralar ailede açılır. Kabuk tutsa bile kanar hikâye içten içe». Şemspare Kararır gökyüzü bazen; kasvetli bulutlar kaplar sem a­ yı. Hayatın ritm i durağanlaşır, sohbetler bildikleşir, içim izde birikir yalnızlık hissi. Nasıl özleriz güneşi o zaman, griler için d e aradığım ız bir tutam renk dem eti. Peri tozu gibi, in ceden. G önülden yazılm ış her rom an, her hikâye, her kelim e b ir şem sparedir... Güneş parçası...
{ "page": 420, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }
Ustam ve Ben E lif Şafak ın tüm külliyatını okum uş biri olarak diyebi­ lirim ki, bu rom an yazarın “ ustalık” don em i işlerinden biri. Ö n celikle, büyük b ir işçilik var içinde. 16. yy İs­ tanbul’unu seslerinden, kokusuna, iktidar kavgaların­ dan, harem inden Hürrem ’ine, çok kültürlülüğünden, salgın hastalıklarına, yangınlarına kadar dev bir sah­ nede, m üthiş bir koreografı için de izliyoruz. Filiz Aygündüz Sakız Sardunya Eğlenceli, eğitici ve öğ retici b ir kitap. E lif Şafak im zalı b ir ço cu k rom anı. H er zam anki E lif Şafak rom anların­ dan farklı b ir d ili var. A m a çocu k su b ir dille yazm am ış. Karmaşık cüm lelerden kaçınm ış, am a basitleştirm e­ m iş. Ç ocukların zekâsına ve yaratıcılığına saygı göste­ rerek kalem e alm ış. Sadece çocu klar değil büyükler de ok u m a k Hatta çocuklarla büyükler birlikte ok u m a k Ayşe Arm an Elif Şafak k- AHavva’nın Üç Kızı Ben ne annem gibi dindarım , ne babam gibi kâinatın, beş duyum la kavradığım şeylerden ibaret olduğuna kaniyim , ö y le y se ben neredeyim ? N e mutlak dindar­ lığa, ne de m utlak akılcılığa dahil olm ak isteyenler için b ir başka yaklaşım, yeni b ir varoluş şekli yok mu aca­ ba? Bir üçün cü yol m esela? Kim bilir?
{ "page": 421, "source": "/content/downs/Elif afak_Havvann Kz.pdf" }