poes
stringlengths
13
158k
poe_length
int64
1
20.9k
Şu Bursanın güzelleri Fidan boylu asil Soylu Şu Bursanın güzelleri, İnce ruhlu güzel huylu Yeşil Bursa dilberleriKumral saçlı kalem kaşlı Şu Bursanın güzelleri Biraz nazlı baldan tatlı Yeşil Bursa dilberleriBeyaz tenli ince belli Şu Bursanın güzelleri Yüzü benli pamuk elli Yeşil Bursa dilberleriGüler yüzlü ela gözlü Şu Bursanın güzelleri Açık sözlü sever gizli Yeşil Bursa dilberleri Orhan Altınbaşak
58
Portakal Çiçeği en azgın sevişmelerin bakir masumiyetinde tenin sevgiliye sunumundaki kokusudur portakal çiçeği.... arzu sağanaklarının ıslattığı, korkak, ürkek solukların sevgilinin dudağındaki teslimiyetidir portakal çiçeği.... gelecekte özlenenin,O olması için edilen duada duyulan mistik kokudur portakal çiçeği... gelin tellerinin arasına, duvaklara serpilmiş umudun adıdır, aşkın tasviridir portakal çiçeği.. şimdi beni kaybedilmiş sevdalar oyalar her portakal çiçeğine bakışımdaki tesellidir gördüğüm turuncu ruyalar... oturup şiirini bile yazdım ama çok oldu artık sevdalardan geçeli, sebepsiz değil mutfağımın rafındaki portakal reçeli.. aşk varsa bakmam sonrasının ötesine berisine, ölmeye değer, gömsünler beni portakal çiçeklerinin gölgesine.
88
Kalayım İstiyorum Baharlarında Günaydın mesajınla, Kayboldu karamsarlık günümde, Düşüncenin güzelliğinde, Sıcaklık oldu hislerimde. Sevgi seline kapıldım, Kalbimde heyecan, Yüreğimde fırtına, Okşuyor Karadeniz rüzgârı. Esen rüzgâra kapılıp, Huzur istiyorum yaylalarında. Yağmurlarında ıslanıp, Kalmak istiyorum baharlarında. Enver ÖZEL 17.01.2011 Saat:10.45
38
Alev Alev Karanlık Yıldızın güneşten ışığı almasıyla, Ay ve yeryüzü her şey Güneş’e bağlıydı. Karadelikti büzüşmeleri. Solan, kırılan, savrulan renklerdi. Geriye siyah, hayır siyah değil kara. Hem de zifiri hiç ummadığın kadar. Daha nice şekilde örneklendirilir. Bırakıp gitmelere, ne sebep oldu da karanlığa gömdün. Ulaşılamayacak aydınlığa, verilen umutlarla. Kim bilir beyhude şekil alan bulutlarla. Yada kabuk bağlayan, koyu kanın rengi miydi kara? Büyüdükçe büyüyor kara düşlerim, katran katran yara. Karanlık kuyuya attığında, Yusuf gibi sonum aydınlık mı sandın? Dönüp maziye tırmandın. Neler yandı, neler andın? Cehalete yenik miydi? İlişkimiz soygun sofrası mıydı? Karışmış zaman düşüncelerimde, Düşünüşlerimde boğulurum, Ne aydınlıktır, ne karanlık, Adıdır Alacakaranlık. Kan doluydu, ateşti kuyunun dibi. Boğulur kara sevda da, mağrur ve masum idi. Adım atılan her sokak direğinde, karanlık aydınlanır. Satırlara dökülemeyen, duygularım kara. Özlemim kara, okuduğun yazı kara. Sokaklarda karanlık, uyku karanlık. Kalır mıydım arafta? Uyku ve uyanıklık kadar karanlık. Senin gidişinle başladı. Her sokakta alev alev karanlık.
152
Biz Olsak İnsanlar ben olmayı birakip, biz olmaya başladıgı zaman.. dünya herkese cennet olacak! ...
15
Ölmek İçin Doğan Çocuklar “savaş” dediler, tutuşturup eline silahı “savaş ne demek? ” diye sordu çocuk tüm halkların kardeşliğidir, dediler özgürlüktür, demokrasidir, çağdaşlıktır küreselleşmedir, dediler güvercinlerin uçurulduğu güzelliklerin savurulduğu üç günlük aydınlığın sabah akşam parlatıldığı zamanlar hani bütün geleceği yok sayan emperyalist bir uygulama olduğunu söylemediler.çocuk, parkı düşündü önce sonra arkadaşlarını ve cennet diye geçirdi içinden-cehennemi yaratanları düşünmeden- oysa cehennem daha yakındı tıpkı savaşların barıştan daha yakın olduğu gibi…eyy Allah’ım! rüyâlarımda savaş sahneleri, ölü çocuk hayâlleri cehenneme gül vaad ediyorlar cennete ölüm beynimde bombalanmış binlerce soru -cehenneme davetiye-- hangi barış - hangi inanç - hangi erdemlilik - hangi insanlık - hangi demokrasi - hangi özgürlük - hangi çağdaşlıkinandım...vallahi inandım, gerçekten inandım! İnsan olmadığıma... bakıyorum... barış için savaş diyenler de cennette savaş için barış diyenler de -ya bu ölmek için doğan çocuklar hangi cehennemde? 12.06.2004
134
Gündüz Güneş Gece Bir Yıldız (ST) Bak şimdilerde bir çocuk doğuyor Ve de aniden havalar soğuyor Kopuyor peşi sıra bir fırtına Bebek ağlamaklı, vurdum sırtına.Gürledi esti, bakmaya başladı Bakışları ile resmen haşladı Derince bir mavi idi, gözleri Dahice idi, çok özel sözleri.Ta, güneşin kalbine girip, çıkmış! Sanki, Çanakkale’ de kurşun sıkmış Birden dağlar ve ovalar ısındı Soğuklar bile eridi, kışındı.Gün batımı yaklaşmıştı ki, kızıl Bir gelecek müjdesi koyu kızıl Gece ve gökte parladı bir yıldız Gündüz güneş gece büyük bir yıldız.Evet, bu yarın doğacak güneşti Yediden yetmişe nur’ lu güneşti Durdu, tam Anıtkabir üzerinde Atatürk yazıyordu, süzerinde.
97
Depresyondayım Dostlarla birlikte olup kalmayı Çoktandır unuttum ben zevk almayı. Öğrendim iş varken kendin salmayı Depresyon denilen bu hastalıktan.Değersiz hissetme ve de görmeyi Kendine küsüp de yönün dönmeyi Bedenle beynine duvar örmeyi Öğrendim depresyon hastalığından.Hep derler ki, ye iç gez ve de dolaş Sıkıntın geçecek bak yavaş yavaş. Yorgunum, bitkinim ve de uykusuz. Anlamayıp beni, diyorlar huysuz.Çok zor oluyor şu anlaşılmama Diyorlar tatile çık gez toz takma Gezip tozma ile dertler bitmiyor Beynimdeki safra çekip gitmiyor.Derdi olanları dertli anlarmış Bu dünyada dertsiz olan kim varmış Benim bu dertlerin kesin çözümü Beynimden attığım safralardanmış. Safraları bir bir söküp atınca Zevk üstüne neşe sevinç katınca Güvencim kötü duygular batınca Gürsesle haykırır mutluluklarım.
110
Kustatlim tatile gidiyor Kustatlim büyüdü ve annesine anne beni Türkiyeye gönder. Tamam oglum dedi annesi gelecek sene gideriz. Ertesi sene oluncada gidilecek gibi degildi. Yaz aylarinda yukariya tirmanan bilet paralari ailece tatile gitmelerini engelliyordu. Kus tatlim tutturdu siz bana söz vermistiniz ben gitmek istiyorum. Siz gitmiyorsaniz yada gidemiyorsaniz beni ilgilendir mez. Sözünüzde bulunmazsaniz artik sizinle hic konusmam. Annesi kus tatlisina bakiyor simdi bu kücük bir sehrin disina cikmamis güzel fidani nasil yanliz Türkiyeye göndereyim diye kara kara düsünüyordu. Ic hatlar, dis hatlar yolunu nasil bulacak yavrum.ucak degistirmek kolay mi? Büyük sehir hava alaninda. Türkiyede dogmus büyümüs insanlar bile; sorun yasiyor. Bocaliyor, ödü patliyordu annesinin, Kustatlima gerek olabilecek tüm bilgileri adresleri not etti iki dile cevirdi. Birini valizine birini cebine yerlestirdi. . Kus tatlimin kendisine güveni sonsuzdu. Giderken annesi ona verdigi harcligi iyi saklamasini hepsini cebinde tasimamasini tembih etti. Kustatlim kimse benim para mi calamaz! ... tamam oglum yinede sen hepsini cebinde tasima tatil sonuna kadar sana yetsin. Kus tatlimi SIKISIKI tembih etti, aman ha oglum tanimadigin kimsenin arkasina takilip gitme. Hava alani personelinin giydikleri özel elbiseler var sadece onlarda yardim iste. Aman ha! diger ucagini kacirma. Kus tatlim annesine; anne ya sen cok korkaksin. Dogru dedi annesi bir tarafta oglunun kendi kendisine olan güvenini kirmak istemiyor, diger tarafta ona bir sey olur diye ödü patliyordu. Oglunun kararina saygi, ve vermis oldugu sözüde tutmasi gerekiyordu. O büyüyüp genc bir erkek olacakti. Korkularini ona tasimamaliydi.05.08.09 Bad Hersfeld Zeynep Sekerci
237
,BİR SeVGİ BİR İMAN Düşündükçe hepten aklım karışıyor Dünya kalmadı Sultan Süleymana Hala insanlar neden kapışıyor Bir sevgi bir iman yeter insana Hor yaklaşma garibe alay ile Bilki mutlu olunmaz para ile Adam olunmaz köşk saray ile Bir sevgi bir iman yeter insana Saygı ve sevgiden kusur etme Nefsini şeytana esir etme Kendini namerde rezil etme Bir sevgi bir iman yeter insana Yapma pişmanlık duyacağın işi Hasiyeti ile değerlidir er kişi Elbet vardır her yokuşun inişi Bir sevgi bir iman yeter insana Muhtaç olana yardım elini uzat İçindeki kin nefretti boz at Arada bir Ahirettine bir göz at Bir sevgi bir iman yeter insana Al Mevlanadan sevgi hoşgörü Öğren Yunusdan insanlık kültürü Cehalet bizi uçuruma götürür Bir sevgi bir iman yeter insana
122
ANGEL Seni çok özlüyorum Angel Kedi patikalarından yürürdük Dünyanın en güzel ormanına Olsa olsa Kırmızı puantiyeli bir kaplumbağa Yolumuzu keser ve konuşurdu: “Yavaşlığım aylaklığımdan değil!” Değildi! Yanıma uzandığın zaman Angel Kocaman bir masal kitabı açılırdı Seninle benim aramızda Gülümserdin Angel Hayatta olmanın karmaşık mutluluğuna Ormanımız dingin Ormanımız vahşiydi Tenlerimiz birbirini kuşattığında Sonra sen Korkunç öyküler anlatırdın Sarılırdım Angel titreyerek Vücudunun bembeyaz atlasına
62
Oğluma Biliyorsun ki,oğlum,ortada ne sen varsın, Ne seni yeryüzüne getirecek bir anne: Bir gün cihana gelmen mukadderse,anlarsın, Bu gelişten gözümü,gönlümü yıldıran ne?Her gün saban başında topladığın kederler Seni yorgun çıkarır sabahın altısına Çalışkan ellerine bakanlar kirli derler, Leke derler alnında güneş karaltısına.İnce belin bükü....................
44
Sadakat Yazgısı Bir yazgıdan geliyorum, gülücükleri bayramlara saklanmış çokça umut taşıyorum ceplerimde. Vaktin hayalle kesişen kapılarına koşuyorum, Karanlığın da sevinçli olduğunu söyleyen ay hecelerini yazıyorum pencereye.. Gelir mi gelmez mi-gelir de gider mi suallerinin kaytardığı cevaplar buluyorum artık. Ayrılık lekelerinin artık bir yargı bildirmediği kelimede yetiyorum kendime. Gün ayrılık dilinden sebeplerin serpişmiş saçlarına,tel tel dolanmış anlamlarıma, pazarlıksız… Sadakat, eğildiğim dualarda avuçların gibi sonsuz huzurla kucak açıyor, Düş çocuklarımın hepsinde bu sadakat bayramının sevinci, bu ümit şenliği, bizi biz eden düğüne karışıyor…
81
Anadolu da Dağları dumanlı,yollar boranlı İşlere koşarlar, Anadolu da Gönüller imanlı,yüzler nuranlı Hu diye coşarlar, Anadolu daBir bilsen ovalar, nasıl yeşerir Ektiğin tohuma, bire bin verir Sıladan gurbete selam gönderir; Hasreti aşarlar, Anadolu daEtrafını sarmış, mavi suları, Kısrağa vurulur, meşin yuları... Her seher vaktinde,o uykuları; Ezanla okşarlar,Anadolu da Şen olur köyleri, güneş vuranda, Damları kerpiçten, toprak veranda Meydanlar sevgide öyle dolanda; Etrafa taşarlar, Anadolu da Kimseler bölemez,halkın yapısın Fakire kapanmaz, evin kapısın Üstüne yapılmış, vatan tapusun Vermeden yaşarlar, Anadolu da Arzeni söylerim,sözleri bir bir Bir çatı altında,getirdik tekbir Değerler hep aynı,din bir,Allah bir Bayrağı taşırlar,Anadolu da
96
Gönül Bende Bir ömür uzanır aşkın çilesi, Eğer sevdiğini alamamışsan Sel olur sevdası sürükler seni, Gönül bendin yüksek kuramamışsan,Hergün bir yanını yıktıkça yıkar, Kül eyler her yanın yaktıkça yakar, İster isen kainata isyan et, İster isen yaradana feryat et, Ömrün geçer durur sevda gölünde, Gönül leylasını bulamamışsa,Çektikçe çekersin zamansız eyvah, Karanlık ömründe sökmekte şafak, Bağrına yığılır dert yumak yumak, Gönül tezgahını kuramamışsan,Sevda kurar sana derdin trzgahı, Usanmadan vurur sana şamarı, Dilinle üretir hem ahı hem vahı, İster isen kainata isyan et, İster isen yaradana feryat et, Ömrün döner durur dert tezgahında Sevda imliğini çözememişsen.
94
Büyük Şehirler Büyük şehirlerin kalabalıklarında(kırmızı ışıktan geçerken mesela) kaybolmayı seviyorum, yabancı bir evde küçücük odamda seni hatırlatan altı çizili kitapları okumayıda... Yanlış otobüslere binip kaybolmayı seviyorum, sonra birden inip bilmediğim bir yerinde en yakın çiçekçiyi seviyorum...seni hatırlatan Büyük şehirlerde yalnızlaşan aşkları seviyorum, büyüyen aşkların eski acılarını seviyorum. Elindeki çiğdeme sımsıkı sarılan, durakta bekleyen, karşıdan karşıya geçenleri seviyorum. Dondurucu soğukta dışarıda sigara içenleri seviyorum,soğuktan al olan kırmızı yanakları seviyorum...kırık gizli bir kırmızı gülüde yanaklarına benzeyen. Bir yol kenarında öpüşen liselileri (yol kenarında olmaz ama) seviyorum. Karda olsa her yer, ekside olsa seni düşündükçe içimin ısınmasını seviyorum... Nefesin gibi kokan Karanfil sokağı, yıldızlar gibi parlayan Tunalı Hilmi yi seviyorum.(Gözlerinde yıldız yıldız) Sakarya Caddesinden geçip Kızılay ın göbeğinde kendimi bulmayı seviyorum, Büyük şehirlerden gitmeyi seviyorum sonra, sensiz bir şehir neye yarar ki oysa... sensiz bir şehirden yine sensiz bir şehre gitmeyi sevmiyorum... döneceğim eninde-sonunda...
141
Seven Bekler hayat neden hep acı çektirir, neden hep unutulan acı çeker, sevmek çözümse neden hep seven bekler, çünkü sevenin hep penceresi kapalıdır goremez sisli gercekleri...
26
Güzel gözlü yar Güzel gözlü yar Ne iyi ettin de girdin hayatıma Aşka dair tutku Düştü gülüşünle yüreğime Bir papatya misali İncitmeden seni koklamak Ne güzel şey
27
Maraz ah çağıltı nefes alan yoksullukharp bitti devinmede soluksuz sesler gecemdesancılanan didinme sana doğrugölgesiz eşyanın kimsesizliğiuyku öncesi
17
Küskünüm Neyleyim dünyayı, istemem malı Hayat pare pare, mala küskünüm Kökünden kurumuş insanlık dalı Nesil pare pare, kola küskünümKarma-karış olmuş seçilmez rüya Bozulmuş rotası, dümensiz dünya Adalet çarkına akardı derya Mizan pare pare, ele küskünümAklımı çaldılar, aklım erdikçe 'Ver' dediler, ümitleri verdikçe Yay ateş olur sinemde gerdikçe Oklar pare pare, tele küskünümYön değiştirmiş suyumuzun arkı Tersine dönüyor umumun çarkı Uygarlık dilinde onursuz şarkı Güfte pare pare, tele küskünümÇaresiz dolaşır madde elinden Balı versen, zehir kusar dilinden Küfür akar beşeriyet selinden Canlar pare pare, sele küskünümÖzütürk, gönlünde yüzer hakikat İrfansız uzaya yapmaz seyahat Yazan kalem, getirmedi bereket Yağmur pare pare, yele küskünüm
101
Vitrindeki Bebek O vitrindeki bebeğin Annesi yok dedin anne Acıkınca kim meme verir Kim ninni söyler ona Altını kim değiştirir Ateşi yükselince Kim kor elini alnınaSen görmedin anne Arkamdan bir bakışı var Bir iç çekişi derinden Boynunu bir büküşü var Öyle acıyorum ki ona Bir daha geçmiyorum O vitrinin önünden
50
İnsan Olduk Adem ile Havva olduk can verildik Hata ettik bu dünyaya sürüldük Altı yüz yıl diyar, diyar dolandık Kainat Allah der dünya Muhammedİsa ile çarmıhlara gerildik İtilafa düştük öldük,öldük dirildik İnanç birdi mezheplere bölündük İtikat Allah der Mezhep MuhammedMusa ile derya deniz yol aldık Yunus ile bir bedende sınandık Yusuf ile kuyularda kem kaldık Denizler Allah der toprak MuhammedNuh olduk tufanlara karıştık İbrahimle ateşlerle sınandık Köle olduk pazarlarda satıldık Gönüller Allah der diller MuhammedMuhammed'dir o kabenin mimarı Bilim olduk,ilim olduk kainata eriştik Tane idik yoğrulduk çiğ idik piştik Elifler Allah der mimler Muhammed.
94
Sanadır Özlemim kendini uçuruma atma, öleceğim düşlerim boğacak susuzluğunu.. beklemem, gelmezsin bana kalırsa gelmezsin, geceyarısı, çay saati.. beni sende tutuklayacağım.. kendini uçuruma atma öleceğim..sanadır özlemim, beni bilirsin.. gözlerimden yansır güneş sistemi.. hislerim kabarsa depremler olur.. sakin denizlerde bir adam ölür.. gelmezsen ülkemde doğa kirlenir.. sanadır özlemim, beni bilirsin..
48
Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başlamış Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor Acıyı ve insanlığı çocuklar Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları Onların bilgileri getirdi Elleri önlerinde bağlı-duruşları Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı Ki şimendifer Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu kutularını Oralarda civarda Böcekler sürüngenler bulunan kırda Dönen çember- toprakla çalkalanan çocukların önünde Bir dev gezinir Şimşek düşer * Ve balık yumurtaları Ki onları balıklar Suyun gencine bırakırlar Ve suları da gezer ölüm Çelikağ yok eder insan eliyle uzanarak Hem balığı hem yumurtayı Hem yumurtadaki balığı Hem balıktaki yumurtayı.Toprağa dikili göz neler bulmaz İstese dağlar mı bulmaz Sonsuz gebelik ölümü suçiçeği gibi döken hayat Suları ve karaları uluyor birbirine Erkekler kadınla donlarının altında harp cep kitapları Dudaklarında verem çiçekleri uzaktan Yakından aynı ve ayrı uluslardan * Genç bir adamdım Tren uğurlardımEski ve yeni efendileri Taç giyen şehzadenin karpuz gibi Ya da gemilere açılan çelik bir köprü gibi Serin kırmızı ve sıcağını bırakarak İkiye bölüneceği haberini Büyük olayları hava limanlarında zonklayan Trenlerle ben yolladımParklarım vardı akşamları Kapatırdım Saati vurunca trenlerin beklenip gelmeyenlerinBıldırcın tüneli ve bir açık bir örtülü tren Akşamsa hemen Korkardım-bir kızeline tutunarak Karşı komadan sarışın-onu dökülmüş yapraklara yayarak Çıkarırdım yanağından ürkek şapkalı Ve çantalı adamı Yaklaşırdı ve sorardı -Oralı mısınız oralıyım -alın ve okuyun incil ve yohannaya göre -misyoner misin değilim -O hah ha -Değilim ve okuyun yohannaya göre İnsana olan sevgim-bodurluğuna kurnazlığına Birden bilerek İstasyon bir boşluk Çünkü bir yok bir var Trenler çehreler * Üçüncü hat koş üçüncü hat Katlan elele katlandık ey Anna taş içinde heykelim Yonttum yonttum taş bitti sen çıkmadın Yanıldım avrupalanmakla çün bizde Kadını kelimeyle kurarlar saklarlar örtülerle Derken katar üstümüzdeki katardan çoğaldı Sen burgu oldun içimin dağlarına tünele girdin Strasburg akşamın karnında Uslu çocuk olarak bekledi Bianka boğazlanan boğanın önünde kaldı İstersek durduruldu diyelim Çünkü halklar vardı Güvercin halkı Meydan Göz halkı İnce doğranmış fransız halkı Ey anna sen kalkan balığı Kafa vurmayan fakat gövde vuran Ağzın karnından biraz yukarda Karnında bir anne yeni kız doğuruyor işaretleri Kan gidişmeleri Açık göğün önünde açık meydan halkları Bianka kıvılcım Ucu kendine kıvrılmış kılınçÖpüşümüz gizli olmalı Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli Sıcak gözyaşı ve şikayetle Ağzı konuşmaz kılan Ağzımızda Dilimizi şişiren ayrılık bademi * Senin elin söyler Avucunun toprağa değip donan çizgileri Anlatır İstasyon çayevini dolduran gebeyi Dumanlı ve biraz her şey kokan gebeyi Aşkın Şişen bir yara gibi gelişip İçimizden iki yolcu gibi gideceğiniVenedik birdenbire kavruldu Nedensiz ve niçin Çün korkunç Ve savaşla gidiyorsun Ama ancak sen Vurulduktan sonra ve kurşun Benden ayrıldı Ve gittin Ve dağ çöktü * Artık dayanamam Yabancı isimlerin isim ebelerinin içinden Yabancının ter kokusunun içinden Yabancının buyruğuyla geçmeyeEy toprağım kalkamadığım Üs kimin üssü Kime ait minareEy sen karşımda paylaşılan Alna dudağa ve kalbe ayrılan Sen aşkım sabah doğrulunca bağırdım Geceleri sancınla kıvrandığımKaranlığı itiyorum yine gelir Sabahı seviyorum özlüyorum Seni aydınlığa getirip anlıyorum Daha sonra ışıksızlıkta anlamsız Ve sancım var İnceden ve derinden gözlüyorum Çılgınlık ve inceliyorum Kilom elli beş boy bir yetmiş üç Sen kendime etiplikle eklediğim Kanı benden canı ciğerimden alırdın Aydınlıktın Hep onarırdım eskiyenlerini güneşleAy gece görününce açar aylığını Kurbanlar ve senin büyüklüğün dağınıklığın Çünkü her bölgeni başka bir şehirde yaşadımKüskünlüğünü aşk öncesi şehirde Etinin lekelerini doğduğum şehirde Korkularını ve yüksek korkmalarımla Irmağı kapayan boydan boya Suyu toprağa ilave eden şehirde Gidişini özel olarak Kalbimin bağışlandığı şehirde- en önce Ayrılık vardı hepAy gece olunca pay eder ayrılığı Ey güzelce yakalandığım Mutlulukla sunulan Bize bahşedilen armağan kılınan Ayrılık sen ki Aşkın ve sanatın Durmadan doğumlar getiren anası Hep orada gebe karınların dibinde içinde Doğuma en yakı Doğmadan gibi ve aralıksız doğarak * Böyleydi kuruluş yapı ve bizim ustalığımız * Fakat sen Hep karşımda kalan Ağzı ağzımdan alınan Paylaşılmakta olan * Biz dördüncü Muratın kılıcının sivri ucunu tutuyoruz Keskin yanında karılarımız ve çocuklarıyla Hızla akan bir vatan tuttular Aşkın ve birlikteliğin çatısını orda kurdularKarılarımız her asrın insan güzelleri İmkan bekçileri Ağır arabalarla taşınan sancılarımız Ağır tabanlarımız Etten değil gibi az yiyen gövdemiz Toprağın ürününe avuç açan karşı koyan Yeri var olmayan bir lisanla bağlayan Sıcağa ve nalın kıvılcımına gerçek isimler koyanIrmak ve ırmağı süren yol Biri uzağında kaldığımız Öteki içine daldığımızBuzul uzaksa ve beraberlik ateşi kucaklamışsa Sabaha çıkmamız kolay Güneşi bir mızrak boyu yükseltmemiz Yabanı kolundan tutup germemiz Alnına bir mıh Sırtına bir yafta ekleyip göndermemiz Yekin seslerindeki yanlışlığı düzeltip Büyük doğrulamanın aklına geçmemiz Yavuz boğalara benzeyecek Ve sancı değiştiren hayvanlara Küçük kahraman öğütlerle büyük esere Bir mısramızdan girer Bir çocuk avlusunda salıncaktaki çocukların Anneleri ablaları sahilde çay içen evden konuşan Gelecekle haberli yemiş tutan elleri Şimdi salıncakta aynı anda Bir fotoğrafta gibi Her geçen anı bir fotoğraf olan çocukların Altlarındaki toprağa Öğütlerle büyük eser okları işaretleri Düştükleri taşlara dizlerini kanatmak için Biz açıyoruz Ekonomik iktisat risaleleriHer şey benzinle aşk ve ilkbahar bile Barut ateşle harmanlandı Kılıç nasıl deldi geçti ve çekildi Ve nasıl kan göstermedi et Tanrı adıyla renk değiştiren mavileşen ateşe Örtü yayıp otururlar ateşten ateş ve yanmazlar Güvercin teslimiyeti içinde Bakın istiyorsakNasıl yıllarla sürüyor bir salise Sabah bulantıları birlikte yatılan akşamlar Kuşların yalnız uzanıp penceredenHavaya alıştıkları saksıları kavrayıp uzaklaştıkları O gökler ağaçların tulumba gibi çalışan özsu boruları Sızıları tahta kulübelerin Dağda tahta kulübelerin * Ateş için odun topladık Ben makki ve beşimiz Kısa ama kesin çağırarak İçeriksiz coştuk hemen. Hey önce ateşin içinde ol Hey önce alevin sıçrasın Yüreğimizi kavra soluğumuzu başka yollardan geçir Aynı an ayağa kalkındı Doğranıldı Nasıl söyler bir erkeğe bir kadın Denize atılan bombanın Balıklar delirttiğini En zor sorunun yöneltildiği Bir kadındı Nasıl ki kelimesiz ve gözler olmadanRenksiz bir iz seçiliyor Belki karanlığın kendisi işaret veriyor Saçların değişiyor Karanlık tahta kulübe ve saçların Hepsi bu hepsi bunlarÖzgürlüğü kur Suyu dök yürek etlerimizi Parçalanmalarımızı topla Büyük ateş meydana yağmur getirdi Gökteki kazan devrildi Ağaçların gece aydınlığı Duygunun canlılığı Kıvrılıp eğilişi dalların hüznü ateşe hüznü ateşe hüznü ateşe tutuşu Toprağı üzüntüden ayıklayışı Sende kaybedebildiğim yani ey korkulu hayat Taktığım tarafımızdan sevilen Haklarımız esenliğimiz karanlığımız Güzelliğin ellerin alnımla Mızrağına seç önce seç kabarık alnımı Fırlat kayaya kimliğini kişiliğini Dişlerimin ortasına Sar beni kumla ağaç kütükleriyle Ki suyu geç beni kurulaArkamdan rüzgâr seğirtiyor Ellerim dağdaki kulübeden ses ediyor Orman uğultular kurt ulumaları Aşkın omurgan Yapışkan Yak beni çocuğumsuzSenden ışıklandırılmış havuzlarımda Ve gizli su yollarımda Sözün ediliyorO sen sen Gölgemi bırak beni sürme Ben benimleyimİçim büyük sabırla haşlandı İçim ey içim bu yolculuk nereye Yine bir şehrin ölümünü başladır gibisin * Ve çocuğun uykusu böyle başladı Çünkü yeni bir çocuk uyanacaktırEy ana Parkları çocuğunla eş doğurdun Çimenleri mutlu kıldınBayrakların sularda aktı Pulatın İnce ve yumuşak saçın Yaralı ağzınMutlu kılan çocuk Çimene düşen yapraklarıKadın sen tattın Babanınkine benzeyen Çocuğun böbreğindeki katlar. * Gün gelişini açıkladı Sen kapanan gözü açıkla Karısına arabayla tabut taşıyan adamı Güzel yontulmuş ve parlak sarıları olan kadını Yeni bir çocuk planı yapan Yeni ve ölümü de transfer eden aileyiNalçayı yiyince nasıl çöküyorsun yere Nasıl dumanını üfürürken ve solarken ciğerlerime Düşten yıkanıp ava değil çocuğa yatıyorum Değil vurmaya ve rastlantıya Değil hülyalanıp dalgalanmaya Çıkara değil kedi gibi sokulup ayartmasına Değil sarı demire Değil söylev'e asla değil aştım gitti yirmi dokuz yıl önce ölenleriNalçayı yedikçe nasıl çöktüm yere Zorla ezilenin zorlu öldürmesi olur Fabrikanın kasıklarını ovan işçilerin Hak dünyasında hastalanırım olağandır Neden mi şimdi tepilebilirim Maden ocaklarına dinamit yerineBir hakkın düşmanıyla kucaklaşıyorsam Sök beni yeniden şakağıma it ellerimi Bileklerime aklım aksın Damarlarımı lif lif denetle çöz gözümün perdelerini Trenleri uzlaştır sulh fenerlerini yak Nerede olursan ol kim olursam olayımSesimi bir dağ zannet Irmağa ver haberi Yangına doğru sürünen haberi Güneş beni saklar Sen alnımdaki dumanı kazı Kemiğinin geleceğini düşün beni yont alıştırSararan örtü cafe müller Gırtlakta sarı halka Esirlik ve kendinden kayma halkası Yalnızlığın çarmıhı dere balıklarının ilanı Çarmıh yaylı ve değişken Karın çarmıhı belkemiği ve baldırın Karnımız ayrı sancılardan kaymış Yeşil ya da yeşil olmayan çocuğun ağzından çoğaltılmış * Ey gece sen de aldatıldın Sana da tuzak kurdu yüzü güneş parıltılı kızRosemariegirbach * Gidip bilmediğin kentlerin Böğrünü delen harp mikkaplarını gördüm Kartpostal tüccarlarını Kilise ortak Pazar birlik orak çekiç Ve asya ve afrikaya ayak atma postallarınıVe kimseyi göstermeyen aynalarıVe bir istasyonda Hatta önemsiz bir memurun yakınında İçinden asya çıkan bir balyaGeleceği Ormana terketmeyi dener gibi yeni doğan çocuğu Ananın karın bulaşıklarını arıtmadan Çalıları ve topraklaşan yaprakların içine Alabildiğine Gevşeyip bırakılmış gerginliğin ortasına iterek Geleceği ormana iter gibi ormana iterek Meleklerin hayatını yaşamaya Gidelim sizinle kendinde insan olmadan Kimseyi insanlamadan yaşamaya Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi Bellemeden Etle bilinçlemeden Evdeki sevinci kırgınlığı ballanan üzümleri Bilmeden aşkı ve aşk benzerini Çocuk sesinin düzlüğünü arayan bir çeşit insan gibiGörevi bu olarak Yalnızlığımızı sessizce ortaya koyalım Erkekçe sessiz ve erkekçe Kiminki sahipse ölümü o karşılasın AğırlasınAyaklarım ağrıdı güvercin izlemekten Onun başının önündeydi alevli sancak Elimi ve kalbimi uzattım Eriştim tanrıya çağırma kuleli evin Bekleyen güvercinine Güneşi ayı ve yeryüzünü bütün şekilleriyle Bir kutlu çehrenin emrine kul bildim Bilesiniz Ona döndürüleceksinizVe başı yeşil hâleyle çevrilen Yüzünde tarihten ve gelecekten bir renk beliren Atmacanın pençesinde atmacayı kendinden geçiren Bir güvercin ki ne gören olmuş Ne işitenBir sabah bir çeşit güvercin fırtınasıydı sur önünde Gözleri burçlara Bayrak tebdiline dikilmiş bir kartalın Buyruğundan hızlanarak Bir kartaldı gözünü burçlara dikmiş Döşü surları geriletmiş Durur güvercinlerin en önündeEmrolundu. Haliç bir yılan gibi yönelip Soktu Kayser'iZaman bir takla attı Zaman bir takla daha attıZaman altında kalan Çıplak boynu hançer kuşattı Başı sülük ağızlarında Ayakları boşlukta çırpınan Bir millettik artıkGüvercin Merhamet kılınçlarını toplayabildi ancakCamide toplantı var davranın Aşkı denetleyen güvercinler Kılınçlar eskinin habercileri Keskin bekçiler Bildiriciler.Bu iç çığlıkla Yürürken üstüne bir mısır habbesinin Yeni yorum yatırımcıları Ve büyük doğrulma günüyle Bir aliterasyon olan güvercinDansöz kalkışlı güvercin Gel. Sen gelince Azap çıkacak her evden Gidecek kendi evineOrganlar sizinle benim savaşım Ben ahretim Ahret yere gebedirSizinle hep beraberim Dağı tutmuştunuz kalbinizden geçendim Güzel duydunuz ve durduruldum Atımı atınız büyüledi Okyanus everesti nişanlayıp durdu Çünkü etin ötesinde Bir şey değildi everest ve okyanusKorkunun yüzüne ayna konmuş gibi Başkayım sizinle Aynayı eline alan korkuyu bilir Çün korku etin içinden yekinirHep koşmaklayız kitabın onayıylayız Tarlayı çok severiz. Yaradan Lokma lokma bölmüş isteyenlere Karından gelenlere Ve karna gelenlere * Aşkı cambazımız aldı Tokmak kırıldı Kapının çatlağı esner Gözetleyen göz şişer küçülür Et aralığından görmeyi dileyince.Duyulur iç ses Uyan ey kaplumbağa kelimeyi kımıldat Çünkü kıyamet sezilsin otobüs devrilsin Kımıldat kanlarını Koşanın yıldırım gibi duranın Susanın ve dağlarla konuşanın Kendiyle Dağları konuşturanın Aklı çok kez hançerce bulunduranın Kendini sürü için öldürüp Sürüyü çobansız bırakan çobanın Hep içilmez sulara varan koyunların Mermerin namütenahi bekleyen kayanın İçinden hata edilerek çıkarılanlarınİnsan yüzleri Çömelmiş inleyen ve içgüdü şekilleri Yaralar kan akmayan Kanla işi olmayan Taştan çıkanın ve çıkaranın birlikte söylevleri İnsan sanatı çığlıkları (bir yerde onlarlayım) Öpülerek topuğu parlatılan tuncun Günah anlatılan karanlıkların 'Enriko istersen anlat önce sonra işel'O dağlar güvercinin yabanına yuvadır Hiç solunmamış bir hava üfler rüzgâr Dünya sürü yürüdükçe döner Çoban sürü için ölmez gelecek sürüler için Yaşamağa bakar Kısa süren bir hatıra değildir toplumMısır taneli çocuk avuçları Fotoğrafını çek günahların Tövbeleri yıldırımla yayınla yine deEsmeri Karayı Kızıl ve sarıyı bir tutanı Benden aldınBuruşmaz entarisi İstanbulun entarisi buruşmaz entarisi Maraşın seferde Fakat İstanbul ve Maraş Fakat Maraşın Her kurban arayışında Fazla davrandım ben Yangına uğradım Kara bir moloza ayrıldım Bazen marsık sanıldımMaraşın her kahraman kurban arayışında Ve bulup sunuşunda Mutlaka bir işareti vardı Bayram çöreklerini tuzundan yağından anlayışın Sertçe düşmanca gibi tokça kucaklanışın Harbeder gibi sevişinMesela adil erdem aynı silahla mücehhezdiÜstümüzden aynı katar geçti Mutluluğumuz anlaşılsın yıkıldık Toprağa yayıldık ve büyüdük Çünkü topraktan ancak böyle geçtik * Kızlar burgulu Etlerinde tahta kıymıkları karınca yığınları Alabildiğine açılmış bir organ Bir gramofon Geniş ağızlıHer adımlarını bildiğimiz Hangi yörüngeyi güttüklerini Hangi suyu geçtiklerini Ne çeşit bir şölenden koyulduklarını Çünkü sokağı aman nasıl eğilerek geçiyorlar Hangi tahta kapıdan çıktıklarını Zenginini ve bulgurla su içenini Ellerinin çatlaklarını yine krem sürülenini Göğüslerinin bakımını tahta sütyenlerini Ocaktaki dumanın yaktığı sapladığı göz sürmeleriniÇünkü kara dumanlı ocak Ve sürmeydiSürmeyi niye çekmeli Sürmeyi çekmeli mi-Annen ne söyledi -(Elmanın yarısını kardeşin yesin) Kardeşin yesin anne yemesin miElmayı yemiyorsun bir Ve öyle sıkılıyorsun ki elma ölecek Ne sen yiyeceksin Ne kardeşin ne annenBu evde yılanı yine değiştirmemişler Baba ana ve kardeşler Aynı odada soluyorlar Oda şişip iniyor Dışarıdan bakınca odaya Duvarları kıvrılan oda Özel bir korku ve kuşkuyla irkilerek Tehlikenin hayvanları yönünden Boğularak Yılandan gizli işaret alarak Göz kırpar gibi yapıp uluyor Oda uluyorYılan göz kaş işareti Konuşmayan hiçbir şey yapmayanBaşını yılandan çevri yemek taşmasın Başını yılandan çevri kuyu yakın Başını yılandan çevir unutma babayı yürekte tut Baba dağ ve baltaAnne Kolundan koynunda karnında çocuklar Gitti pazara dolandı çığlık beğendiAnne eve dönünce Anne eve dönecekÖlün bilinecek küçük ölün Mahalle daracık bilinecekAlçak duvar ötesinde ölün tahta sıcak su Ve odun kokusu Kabre akıtılan sabunlu suyu (Yolun burasında coşkuyla karşı ko) Nasıl ki beyninden apartman fışkıran mimarın Yaşamın öte yarısı Burçları gezer Kutup yıldızından söz ederGök çoğalınca Göğe açılan göz kapanınca Beni duyacak anlamayacaksınBunlar hep senin ölün Bir yerinde yatağa sığmayan çocukların Suçları bir atmacayla alınan çobanlarınHer şey karıştı çünkü öldün Artık kimse bulamaz kendini Eller birbirinin içinde Senin ölmüş elin yapışır Benim tetiğimin üzerine * Silah benim tetik bende koşanadek kurşun benim Parmak senin et senin güç senin İrade kimde Benim elim hangi köpeğin içinde Dişleri birbirine geçmiş bileğimde İlk tıraşını olan gencin Jileti kemiğin iliğinde -Kan seli -Tetik kan seli Hedef nerde kız mı erkek mi Dünya çekirdeği mi Yeryüzü ateşi mi Şehvetin ya da nur içinde birleşmenin Satan'ın içinde beklerken her şeyi önceden kestirenin Çünkü şarttı bir kere Ölümle yan yana şeytanın içinde durmakKarnından geçmek Bir lambayı bekleyen makkinin Öpüşünü kanla bekleyen En küçük kilisede çarmıha çekilen Dom'un üç asrın Kana kan koyup Yücelttiği abesin Galerisi insan ve heykel ve resim ve kezzap galerisiAt gözü oyuk Heykel atın içinde Çünkü at büyük heykel Sürücünün içinde on aziz birkaç isa yezus hiristusYüz bin haç Atın ayağında bir nalbant heykeli Nalın içide bir at benzeri Karşılıklı uyuşan iki arslan Biri dişi diğeri dişi Yuvarlak yalanmış ve parlatılmış derileri Ki karpuz yenmiş gibi Goldah karpuz Kalf karpuz Anna karpuzun çekirdeki Frankrayh şu dağın ardındaki dağ * Düşmanın kim onu anlat Mişel'i hatırlat alnımı uğraştır Kalbine plânlı ve Avrupa bir duvarın taşları dizilen mişeli Saçlarına çocuk kuşları konmaz Çocuk uçmaz dallarından. İçinden yanında Boy tüfeği patlatsan Tuzaklı Hatırlat mişeli mişeli İçinden hep bir kuşku tankeri Bir petrol tankeri namıyla yol alır Pergel petrol Borusu motorun icadı Aşkın feda bayramı cenaze şekli Boyuna hatırlat Yoksa olur ki unuta kalırım esmerliğimiTelefon -Görünüşünüz nasıl -Yorgun uyanırken ve gittikçe diri ve daha esmerTanımadığım kentin Ağırlık merkezine alındım Taşıtlar grevler insan böğürmeleri Alış verişler Şapka seçerken birden çocuk doğuruyorlar Baba oyundan çağrılan çocuklar gibi isteksizdir Ya da bırakır kürekleri denizin üstüne Suda kayan cilalı bir taş gibi seğirtir * Her doğan çocukla orada Birlikte. Daha yeryüzüne bakınamadan Kırbaçlanırız uyumaya. Anakarnı yorgunluğumuz alınmadan Vurulur kollarımıza ve. Çarpılır dizimiz dizimeHer doğan çocuk Bir ertelenmeydi analarca bağlanarak memelere (Artık sigara içmeyeceğim artık Koyun gütmeyeceğim) Meşgul uğraşır azar altında bile uyurken de Uykusundan silkelenip irileşmeye hamle elleri ve duramadan Yan beşiktekinin yüzüne gölgesini indirerek Bir gün önceki bedenini Kaybedilmiş bir okul eşyası gibi özleyerekHer doğdu Bir ölendiMayland uzun yüzlü bir kız resmi Hani şu hep Selamlaşıp geçerdik Uzun yüzlü kızlar çizen ressamla Aklımı anlat gönlümü kazandır Benden beni çıkar bakalım kalacak mıyım Üstüme beni koy bir de Gözle dayana bilecek miyim Yoksa hemen bir kez daha bütünle bende beni Özümü kullan Çünkü aşktır Beyaz bir sanattır * Evlerin dışında Çünkü böyle olduPencereden uzanan başın dışında Günâhın ve sevabınMerkezinde hem tanımadığım Alışmadığım bir sistem gitgelinde Boyuna sırtımdan ve kafamın arkasından delindiğimi Oynuyorum ve rolümü. Oyun çarkının boşuna döndüğünü Seyircilerden bir kadın olgun ve eteçalan Çıplak. Eşyadan ve odanın kapamasından Her an biraz daha soyunarak Yatağında Çivilenmeden gerilmiş çarmıha gibi yatanAnlıyorum oyun çarkının kendine döndüğünü Ölümün Saklanacağı kalmayan av hayvanı gibi Avcısına göründüğünü Ah anlıyorum Çünkü annanın Anlaşılmaz bir gözaldanımıyla İçimde bir gemi batırıp döndüğünüUnutmadı Yanlışlıkla Onlara: Beni unutmayacaksınız * Anlat kızın ekmek tutuşunu İçimdeki soylu kişiden utanışını Annayı tutarken balık tutuyorum Ekvator ağzıyla kolumu buzdan denize indirmişim Kız içimde bir sarmaşık kelimesiyle büyürken Arada bir kanla uslayıp Seni anıyorum -ey eski sevdiklerim-Sizi şaşırtıyorum. Sanatım Fakat ben korkutuldum * Şatoya bağlanan tahta köprüde beynim Ağırlaşmış dalmışım Güneş doğmuş işte böyle. Taş ısınmış ısınmış Nerdeyse belleğinden kan ürperten Bir sipahi suretiAşka ne zaman veda Demiş ki bu topraklar Boyuna kiliselere taşıyorlar otobüslerle. Isınamıyorum. VE baden Baden'de kaçtım Başka bir kiliseye gittim. Hafifçe. Çok ve canlı renkli süslemelerden az ürpererekDost için yani dosto için Dönerken Kule yerine Küreye yakın parlak başlıklarına dönüp baktımDosto Badende Ve kumar da oynardı Bir çocuğun. Hırsla. Bir taşı. Atışı gibi. Dikine.Kapa perdeyi kapa köprüyü Ve şatonun ta kendisini İnce bedenin mühürlenişini Tüfek mahzenini Sevginin tiklerini aort deliklerini Duvarda asırlardır dinlenemeyen Dört işkence resmininTakip tutuklanma işkence Ve tahta kurulan işkenceli etin Bin dokuz yüz 77 yıl Yenilen içilen kan ve etin Yarı açılan mor pelerinin Çizgi - kan Çizgiler ve kanın Başta yer yer kemiğe batan tacın Dört resmin dört korkunç dakikanın İri jestlerini anlıyorumMakkiyi hayır Sigridi tren getirdi Tren götürdü Yedi * Duruşu kımıldanışı Mağrur tavırları olan Çünkü o güzel kelimelerle ağırlananGöllerin beşiği toprak eğrisi At yiyen ejderdi Tılsım Karıncanın kölesiAt köpeğin kuruyan ölüsünü Minderi düzelt Baklava kırıntılarını Ana babanın kol gezdiği koruduğu pencere kıyılarını Mutfak ve yüznumara korolarını Yatak ameliyatlarını cinsiyet taslarını An binlerce yıllık olan et kabartmalarınıPervaz ve şimdi Büyük taraçalarda doğuruyorlar Kol bakımı bilek ve dizkapağı bakımı Gebelik ve sancı limonlukları Sıcağa karşı ay ışığı Yelpaze atkı palan Acılar yer delen sinir göğü tırmalayan Kutlu sevinç giysileri yalayan Ve yağmur suyunu Havuza koyan ırgat olarakAnlat insanda ölümsüz olmak yaprağının Hangi ağacın kıvranışı olduğunu Güzün hazırladığı insan yavrularını Kışın insan yeteneklerini Baharın insan olanaklarını Anlat durmadanHurmayı anlat dala uzanan Tüylü kalın dudağa anlat Yaban elmayla eriği Aşıyı Elmanın gelinliğini geyiğin baskın güveyliğini Atlı karıncayı Lunaparkta bir hayvan olanAtlı karınca bir hayvansa 'İsa ağladı' Kuzeyde ses kalmadı Alnımız buz dondu gece Aksın. Gündüz karıştırılmasın Ah sade bir gün yaşasak Dal dal - Kitap bil Lord kimin lordu hangi mabedin Sinonimi İkisi duman tütsü su rengi Perde kıllı el korku Bölüşmek kekelemek Donup kal - Aklımı alDurmaz bilmez yaşamakla Senin yaşamın nereye kadar ne yana böyle benimki Can kamaram Yalnız göğsüm değil Hayat var kaçıp bıraktığım zamanlarda da Ölmek koşup varmak mıdır oralara Soluğunu yatıştırarak Perdeyi aralayıp girmeden çiçekli ovalara Ah kıra gitmek böyle zor olmasa Ellerimiz ısınan ocakta - Tabakta ziyafet tasında Kızartılmış bir keklik Paslı ve kükürt salyalı bir ağızla Tatlılıkla ololki Ölünü gebeliğini morarmışlığını Etin devinme sanatını Bilesin yuvarlak akasın akşam olunca Yuvarlak akşam akşam Serçenin girdiği dolapŞehri –ey canım- uçtan hayvan kuşları olarak yukarıdan Devgözüyle - bakışı görüyorsun Süzül. Kanatlar arasından Uzanan boynunla evleri ara ikizleri araştır Ren'in çamurlu suyundan bir gümüş iplik bük Sür yeryüzü hamuruna Ki orda Bir yılan renkli başını onarır Kuyruğunu ağrı dağında yakalaEkmek paketini çıkar kuşlar çağrılsın Kirazın yuvarlağı gibi yanağın Bir güçlü böceğin ki gibi alnın Otalara yayılmış çıplaklığında bir uçuç böceği Yanından dikine toprağa iniyor Ekmeği göğsünden ufala kuşlar çağrıldı Tutulmuş ve öyle güzelken Korkarak. Ağaçların arasında dolanan cinSen misin -Ama içim EyiçimKara başımı tutup kara başımı Şu suyun insanını güttüğüm vakit Göğsümü asya bir edayla gerdiğim vakit Hem barışmak ne demek kendimle 'Sen yoksan mekan yok zaman belli değil' dediğim vakit Sen ölçebilirsin ancak sesimdeki beygirimsiliği Çün bu çamur Şu yaşamı bulandıran su Donyüzlü rahibe şu Şu ev ki ev Ve o karanlıkta cin Ve ormandaki devOysa melodim Ne güzel. sözlerim ne tatlıKuşkusuz. Yanımda olaydın Testiyi deler ırmağı temizlerdik Avucumuzla buz gibi içer Bileğimizden akan toprağa düşerdi * Ve şimdi Anlat bana ey can tatlısı kız ki Çünkü ben ödevliyim yinelemeye Eskiçağ ozanlarının ağız toplantısını Anlat bana gönüllerindeki bağ bozumunu Hep şarkı sancıyan dizelerini Kocamış dumanı ve is yüklü tavan direklerinin Arasından destanlara sarkan yılanı Kapıdaki baharı yaprak selini sarı kanaryayı Ölümsüzlüğün karyığınını - granityığınını - suyığınını Anlat durmadanOğlu teketek öldüren babanın Oğula mızrağın ucuyla Gürzün kılıcın kıyımıyla ad koyan babanın Anlat bize içinde koşan atların Hangi koşudan kaçtıklarını Yani ilkel Ya da kültürle deşilmiş olmanın Anlat durmadan anlat oğulun Gençliğin Yarısı akan yarısı mezara konan kanın Genç ve geniş bir yaradan Hem babanın elinden mızrakla Ve baltayla açılmış yara'dan Şefkat ve müthiş bir dikkatle Ve müthiş bir hayranlıkla Şövalyelik adına açılmış yara'dan /Huysuz kan sonuna dek akar düşünürüz/Anlat ki ey can tatlısı kız Babanın cesedi bir türlü toprağa atamadığını Yine de kanın sonuna dek akmadığını Anlat Babanın can elmas'ıyla kesilen oğulu Aydınlığa sun Toprağa sözü olan kanın Neden sonuna dek akmadığınıKarşılık verir Can tatlısı kızlar korosu:OĞUL MIZRAK KESKİN GENÇ Oğul genç mızrak keskin BABA DİNÇ YAŞLI MIZRAK AKILSIZ Oğul baba MIZRAK BABA ÖLÜM baba Ölüm Oğul Mızrak Ölüm Baba Mızrak OĞUL MIZRAK baba ÖLÜMKan ŞAŞIRDI KAN ŞaşırdıGenç cesedin Ölüm gölünün başında Diz çökmüş olan baba Hınç ayırdı Hayret ve üzgünlük şerbeti Ve abes ayırdı Çok yıl sonraki tanrıtanımaz savaşlara Ve yenilip ve yenip dönerken ordu Neyi algılarsa çiftleşip çoğalmaktanBabanın yüreği ordu yüreği /Zırhını kırdı/ Narası göğe vurdu Daha gür bir ses duyuldu Belki bir melek gülümsedi Çünkü sıyrıldı gergefi dizinden Belki ayağının dibine vuran sestenEy baba Kılıcını toprağa gizle Gizledi Kendini kınamak için çıkardı gerektikçe Yüzünü sarartıp karartmak için Ve düşüncenin kavurması geldikçeÇünkü bir serçenin diliyle gelmiyordu düşünce Beyaz güvercinin Bir ilkbahar gencinin güz güneşinin Taşı heykelleştiren eğilimin Su taşıyan kedi seven uykunun altına geçen döşeğin Erkeği kadında koşturan geleneğin Kızlıkta açan çiçeklerin Sevişen fillerin Uyuyan çocuk ellerin Karaya vuran geminin Yemeğe hazır eden annenin ... Yalvaran dilin diliyle Gelmiyordu düşünce Geliyordu düşünce Ateş kuşunun gagasındaÇünkü soyluluğun ağırlaştı baba Bir'din ordu oldun Zamanın bir gerisine bir ilerisine Son dünya savaşının eşiğine serildin Çocuğu vururken çekilen işkencenin Beşiğine Baba Çocuk Azap SancakBaba genişledi nalbandı bildi Toprağın içinde oğulun ölümü Arttıkça ve gezdikçe denizlerin dibini Çünkü ölüm artık canlı oldu Nasıl kuduran boğa canlıysa Ve bir şeye koşarsaBaba açığa çıkan kandan yedi Gezdi yeryüzünü Hayvan alım satım yerlerini Anneyi annenin ayak diplerini Karıncanın ölmez gelenekçiliğini Hayvanları şartlayıp Şatoları kefenleyip Ahırları koyunları Gördü baba gezdi baba Oğulun taş benzerlerini Nasıl ki oğulun ölümü /Eli babanın derisinde/ bir gerisinde bir ilerisinde arttıkça ve gezdikçe suların dibiniBaba devşirdi bir ana Ki yüreğinin altında Bir et kordonla tutan Oğulu delmeyecek olan babayı
3,603
Neye Yarar Ömrümde birgün olsun gülmeyeceksem Sevgi neye yara aşk neye yarar Sevgim gönüllerde taht kurmayacaksa Sevgi neye yarar aşk neye yarar.Gönlüm baharken kış olacaksa Felek sillesini bana vuracaksa Sana bakan gözlerim yaş dolacaksa Böyle sevgi neye yarar.Gülmek isteyip güldürmeyecekse Unutturmak isteyip unutturmayacaksa Kalbim kanadı kırık kusa dönmüşse Böyle sevgi neye yararKaderim bana düşman olmussa Sevmek aşık olmak yasaksa Sevgilinin adı anılmayacaksa Böyle sevgi, neye yarar.
66
Barış Abi Dön gel desek gelir misin aniden, Bak Barış abi,bu çocuklar bizden, Gülmüyor yüzleri,soldu renkleri, Dön gel desek gelir misin aniden... Nereye baksalar telaşlı gözler, Ölümü artık enselerinde hissettiler, Savaşlar içinde oyuncakları silahlar, Dön gel desek gelir misin aniden... Büyümek istiyorlar mı bir soralım istersen, Kanlar içinde sulanır mı çiçekler, Onlara örnek olur kan döken BÜYÜKLER, batırdılar dünyayı,batırdılar sevgiyi... Kin,nefret aldı başını gitti, Gözyaşları çocukların gözünden eksilmedi, Kanlar içinde sulanır mı çiçekler, Dön gel desek gelir misin aniden, Çok özledik seni desek gelir misin cennetinden, Bir şarkı söyleyip gülümseyiversen, Belki adınla geliverir barış dünyaya... Bari çocuklara umut ol, Barış umudun ardında, Barış senin şarkılarında... Dön gel desek gelir misin aniden? ...
112
Kültür Anlayışımız Kültürün sözlük anlamı; bir topluluğun manevi özelliği oluşturan gelenek, fikir, yaşayış, sanat... varlıklarının bütünü olmasıdır. Eşanlamı 'Ekin'dir. Ama alışılmış sözcükler makaleme başlıyorum. Kültürü insanın bir toplum üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak. Hukuk ve törelerle her türlü beceri ve alışkanlıklarını içeren karmaşık bir bütün olduğunu sosyolog Taylor 1800'lerde yerinde ve bu şekilde tanımlamıştır.Bir toplumu yaşatabilmek için eğitim yoluyla edinilen tüm bilgiler kompleksi olarak gördüğümüz kültür kavramı, ulusun birlik, beraberliği ile bütünlüğü pekiştirme açısında önemi çok büyüktür. Bugün dünyanın hiçbir yerinde milli birlik ve beraberliği sağlayan milli kültürden asla özverilik mümkün değildir. Evrensel ulusal ve alt kültür olmak üzere üç ana başlıkta ele alınması gerekir kültürü. Uluslararası hayat ürünü olduğuna göre, bazen kültür dinamik bir özellik gösterir.Geçen yüzyıllara oranla dünya kat kat küçülmüştür. Kıtalar arası ekonomik, turizm, siyasal, hukuksal, sanat, folklor alanlarında iletişim telefon, televizyon, uluslar arası yarışmalar, müsabakalar benzerleri ile bir toplumdan başka bir topluma sıçrayan kültür, şayet beğeni kazanırsa sıçrayan toplumda kalıcılığını korur. Gelen konuk kültür, konuk olduğu ülke insanını da katkıları ile biçimlendirilir.Beğeni kazanmayan kültür akımı yerinde söner. Kültürü öğrenmek ve ve benzer tüm uygarlık araçları, kültüre kültür de bu eserlere bağımlıdır. Kültürün manevi yönü ahlak siyaset, folklor, hukuk, eğitim, inanç olduğuna göre bu öğelerin uygarlıkla bağdaşması gerekmektedir.Aksi halde o toplumda kargaşa doğar. Bu iki öğenin uyum içinde olması çağdaş bir idealdir. Bu bakımdan: toplumlar, kendi kültürü olmadan yaşamını sürdüremez. Kültür de kendisini koruyan ve geliştiren bir toplum olmadan kalıcı olamaz. Kültür bir ulusun özelliğini taşır.Toplumun genel kültürü o ulusun bağımsızlık ve egemenliğini tayin eder. Her ulusun kendine özgü kültürü vardır. Bir kuşaktan diğer bir kuşağa aktarılan ve geliştirilen kültür bir olgu meselesidir. Kurumlaşır. Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı bu kurumların başında bulunur.Tarih süreci içinde oluşan kültür kuşaktan kuşağa çağdaşlaşarak ve geliştirerek devrini sağlar. Ancak bu bir kalıp halinde değil, çağın ışığında gelişir. Bin beş yüz / ikibin önceki kültür (kutsal kitaplara dayanan ve içeren inanç hariç) bu çağın kuşağının kültürü ile bağdaştırmak safdillik olur. Daha iyiye, daha güzele, daha ahlak kurallarına götürülmesi esastır. Farklı renklerden oluşan kültür, toplum genelinde bir bütünlük taşır. Çünkü asgaride / tepede bütünlük söz konusudur.Kültür statik değildir. Dinamiktir. Zaman farklılaşabileceğini unutmamak gerekir. Bir ülkede bilim adamı, düşünür, sanatçı önder (Atatürk bir örnektir] gibi seçkin kişilerin etkinliği topluma kültürel yönden etkiler. Uluslar arası kültürlerde etkisini gösterir. Ancak kökleşmiş ve olgunlaşmış kültür aslını korur, ü kadar kökleşir ki normlar yaptırım gücünü kazanırlar. Buda toplumun kabulü ile mümkündür.Anayasa, yasa, yönetmelik, tüzük gibi esaslar oluşarak kurallaşırlar. Örf ve adetler yazılı olmadığı halde toplum benliğinde büyük bir kıskançlıkla korunur. Onur, namus, iffet... gibi. Bu gün yeni kuşak kitle iletişim araçlarının etkisinde olduğuna açıkça söyleyebiliriz. Bu yeni kuşağın sorumluluğunu taşımaz. Eğitim kurumları, özel televizyonlar, radyolar, milli kültürü yansıtan folklorik kurumlar, dernekler kurum ve kuruluşların özen göstermesi gereken milli konu kültürü yeni kuşağa unutturmamasıdır.
458
Kurtar Bizi Şanı yüce yaratıcı Firak ateşiyle bizi Ey gönüller parlatıcı Yakma çilekeşle biziAmelsiz kul hali fakir Tembellik eyledi hakir Masiyetler kalplere kir Affınla sen yıka biziBela ve musibet yükü Nefislere bağlı kökü Kalpte ki zehirli oku Çıkarıp sen kurtar biziZaman akıyor çok kısa Sabır yok, vicdanda tasa Dolmuyor ne cep ne kasa Şükürsüzüz kurtar biziÖmrümüz bitmek üzere Kuruntu geldi pazara Eli boş varmadan mezara Manzara, bu kurtar bize11.09.2011
69
Cehennem ateşi söndürelim Gel gönül birlikte yalvarıp hakka gözyaşı dökelim Samimi gözyaşımızla cehennem ateşi söndürelimHalil Çolak10.122011 Ankara
17
___ İlahi Aşk ___ Erkeğin kemiğinden kadını yaratarak İlahi kudretini ruha üflemektir Aşk. Kadın çöl rolündeyken, kurumak üzereyken Erkeği su zannedip kanarak içmektir Aşk.Ab-ı hayat hissiyle çöl bana muhtaç deyip Bir an evvel isteyip çöle kavuşmaktır Aşk. Çöle kavuştuğu an, o yangını hissedip Çölden sıcak olarak yanmanın adıdır Aşk.O yangını tadınca suyunu zerk ederek Yangından kurtulmaya çare aramaktır Aşk. Dağın zirvesindeyken dağ altında kalınsa Yine sevda dağına koşup tırmanmaktır Aşk.Kendini volkan bilip, volkandaki lavların Adresini kadında aramanın adı Aşk. Volkandaki lavların dışa püskürmesiyle Ve Allahın izniyle! Gebe bırakmaktır Aşk. Bebek adlı meleği, hayata ikram için O meleğe rahimde açılan defterdir Aşk. İlahi kudretiyle tek zerreden, bedene Ulaşmanın çözülmez, sırrındaki… sırdır Aşk. RAB’ dır her şeyden önce aşkı ile yaratan Yaratmakla tattığı, duygunun tarifi Aşk. Annenin karnındaki bebekler melek ise ALLAH’IN meleğine olan sevdasıdır Aşk.Daha bebek rahimde canı bulduğu anda Anne adayındaki değişen dünyadır Aşk. Biraz olsun karnında hareket hissedince Yumuşak dokunuşla karnı okşamaktır Aşk.Kımıltı olduğu an farkı fark ettiğinde Her şeyden sakınmanın fedakârlığıdır Aşk. Feryat figana rağmen günü gelip doğarken Unutulan sancının tebessümündedir Aşk.Kucağa alır almaz göğsüyle tanıştırıp Soğurup doyurarak başı okşamaktır Aşk. Ağlamasın diyerek bir kere düşünmeden Canı feda etmeyi candan istemektir Aşk.Bebeği kucaklayan annenin öz kokusu Anne ile bebeğin gizli büyüsüdür Aşk. Babanın elindeki nasırın katlarını Tene deymesin diye, gözle sevmesidir Aşk.Şefkatli elleriyle başını okşayarak Geleceği düşünüp, derin iç çekişi Aşk. Babanın gizli gizli döktüğü gözyaşında Her şeyi feda etme, gayretinde gizli Aşk.Kısmeti açık olsun, elden eksik kalmasın Diye geceler boyu çabanın tarifi Aşk. Bir tebessüm uğruna bittim dediği anda Yetmişine gelse de çalışma gücüdür Aşk.Yavaşça büyür bebek gençliğine yol alır Yola devam ettikçe gideceği adres Aşk. Karşı cinsini tanır tanıyıp yakalanır Yakalanmak uğrunda çektiği acıdır Aşk.Gönlüne set çekersen içinde kaybolmaktır Coşup giden ırmağın öfkesine benzer Aşk. Ona sığınmadıkça içinde boğulmaktır Okyanus ortasında sığınacak ada Aşk.Yeter ki nasip olsun, ömre bile bedeldir Hangi yaşta olsa da her zaman aranır Aşk. Beşeri aşkı tadan gerçeğini ararsa Yaratılan her şeyin detaylarındadır Aşk.Her detay düşünülmüş.. İş arayıp bulmaktır Rabbin imzaladığı yürek üstündedir Aşk. O halde bilmek gerek, Gönül Kâbe diyorsa Kâbe yıkıp geçmeden, Hakk’a Yürümektir Aşk.
345
Ey Gönül Neden ağlarsın ey gönül Neden feryat fügan edersin Neden gülmezsin Söyle ey gönül seni bu kadar üzen neydi Beni üzen Allah'a iyi kul olamamak ey gönül Beni üzen Rabbimin sevdiği kul olmamak ey gönül sus Ne zaman Allah'ın sevdiği kullardan olurum Ne zaman Rabbime layık kul olurum o zaman gülmek yakışır bana
54
Mor Salkım Apartmanı Martın son baharın ilk günleriydi Müjgan Abla bizim mahalleye taşındığında Kapısındaki mor salkımların renginde Perdeler astı eski evin pencerelerine Mor salkımlar dökülse de günün birinde Perdeleri kalacaktı ya geride O tarihten sonra mahalleli Kazıdı bu gönül rengini yüreğine Mor salkımlı ev dedi Müjgan Abla’nın evine… Kimseye aldırmazdı Müjgan Abla Dikiş dikerken yanık türküler söyler Damardan şarkılar dinlerdi… Gün dönümlerinde sulardı sardunyalarını Sonra da kurulup bahçe masasına Kahvesiyle sigara tellendirirdi efkarlı efkarlı…Merak ederdi mahalleli Kimin nesiydi bu Müjgan Abla Şeker dağıtır arada Saçlarını okşardı komşu çocuklarının Üstelik sofrasından artan da Nasibiydi sokaktaki kedilerin…Önce yadırgadı mahalleli bu yeni yüzü Anlam veremediler efkarlı haline Kimi laf etti kızıl dalgalı saçlarına Kimi sövdü “Mahur” isimli çapkın tekirine Kimi Dıranas’ın Fahriye Ablası dedi Şiire bakılırsa boyu posu da Benzemezdi oysa hiç Fahriye Abla’ya…O hiç yabancı gibi davranmadı mahalleye Mahalleli de zamanla bağrına bastı O’nu Kimi kimsesi var mı bilemedik ilk Derken bir sabah vakti Elinde bavuluyla Esmer bir adam çıkageldi Süzülüp girdi Mor Salkımlı eve…Sonradan öğrendik ki eski kocasıymış “Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli” diyerek Dolayıp diline Süreyya’nın dizelerini Aramış durmuş aylarca Müjgan Abla’yı Dur durak bilmez bir divane gibi…Müjgan Abla o günden önce mi Sonra mı mutlu oldu bilemedik hiç Ser verip sır vermedi kimselere Her sabah uğurladı işine giderken Hidayet’i Seviyor kocasını diye belledi mahalleli…Sonra çay içtiğimiz ılık bir hazan günü Çiçekli örtü örttüğü bahçe masasında İlk kez söz etti kendinden 6 Mayıs’ta İstanbul’da doğmuş Zaten babası da ismini Atilla İlhan’ın “Mahur Beste”sinden Hani üstadın Deniz’lere yazdığı şiirden almış…“İşte” dedi hafifçe gülümseyip “Ne Fahriye Abla, ne de Bayan Nihayet’im Kirpiğiyim Deniz’lere ağlayan gözlerin” Bir şeyler düğümlendi boğazımda önce “Ne kadar anlamlı” diyebildim kısılan sesimle Sonra “Mahur Beste”yi çaldı dinledik Islandı kirpiklerimiz yine Deniz’lere ağladık “Biliyor musun” dedi tazelerken çaylarımızı “Olsaydı bir çocuğum Deniz koyardım adını”…Sonra kaç mor salkım zamanı geçti bilmem Müteahhide verdi mor salkımlı evi sahibi Çok katlı bir apartman dikildi yerine… O günden sonra Müjgan Abla’yla Hidayet Sırra kadem basıp dönmediler mahalleye… Bilemedik oldu mu olmadı mı bir “Deniz”leri Ama vefalı çıktı unutmadı mahalleli Yüreklerine işleyen mor salkımları Bu arşualaya yükselen apartmanın Mor salkım koydu adını…
356
Bahar her sabah güneşin doğuşunu seyrediyorum gözlerinde umut dolu bir güne merhaba diyorum verdiğin sevgiylebaharla birlikte gelen mor menekşeler yüzünü gösterdi bir bilsen ektiğim nergisler seni görünce nasıl yeşerdineşe saçtın herbir tarafa yağmur oldun yağdın topraklara gönül tarlama ektim seni benziyorsun sarı başaklaracoşar yüreğim sen gelince hasret fırtınaları da diner güller senin için kırmızı kırmızı açar hazan da giderSK 15.04.2010
60
Bakan Gelsin Boşuna bu günü irdelemeğin, Yarın’a umutla hoş bakan gelsin. Ne hallere düştük böyle demeyin, Birikti çok iş var iş bakan gelsin.Gelen giden garibanı avuttu, Umutlar kayboldu teselli bitti, Ufukta görünen yelkenli battı, Tayfa şaşkın dümen boş bakan gelsin.Mühür’üyle sultan idi Süleyman, Kendi için devran sürdü bir zaman, Gençliğin önünü kesti kocaman, Yeter yakamızdan düş bakan gelsin.Ekonomi çöktü bu nasıl usta, Ereni kim öldü acep kim yasta, Ayak hasta beden hasta kol hasta, Bedeniyle sağlam baş bakan gelsin.
79
Hazar'a Ay Döküldü göle bakan dağın utkunda bir kadın uzanır iki canlıdır suya en güzel ninnilerini bırakır her gece ay hazar'a dökülürken. kimler geçti bu ovadan atları eyerli bir ağıtın yakıcı sesini katarak günlerine nehre bakan bir çift göz olur her sabah ovanın kapılarını çalan bekleyişlerde fırat bir bozkırın göğsünde dinlenir gökkuşağının büyüsüne kanat gerer alıcı kuşlar ak bulutlar geçer gün batımında suyun teriyle biçimlenen bir haberci olur ülkeden ülkeye köprü kurarak. taşların serüvenidir tarihi unutulmaz kılan susan çanların çarşısında bedestenlerin serinliği kilimler dokur gencecik kızlar terini ipeğe katarak düşün ardı sıra akar yolculuğumuz / bizi toprağa sefer eyleyen. ikiz çocuklar koşar birbiri ardından biri gecedir gündüzün yastığına yüzünü seren. Ahmet Özer
112
Cennet Türkiye... Üç kıtaya yayılmıştı bu millet, Başlarına musallat oldu illet. Dört bir taraftan yaptılar zillet. Parçalandı ülke, kaldı Türkiye…Milletim defetmişti düşmanı, Toprağımın her yeri şehit kanı. Melekler seyretmişti işte o anı. Şehitlerle anılır cennet Türkiye...İmparatorluktan kalmıştı ülke. Doğruluk, çalışkanlık oldu ilke. Her alanda imza attılar ilke. Çalışkan ülke, Cennet Türkiye…Üç tarafı da denizlerle çevrili, Tarih, kültür kokmakta her ili. Mis gibi kokuyor toprağı, kili. Tarihi ülke, Cennet Türkiye…Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı… bir arada. Kardeş gibi yaşıyor bu vatanda. Yardıma koşuyor zorluk anında. Kardeş ülke, cennet Türkiye…Bir yanda kar,diğer yanda Güneş, İklim yönünden bulunmaz eş, Sular fışkırır gel her tarafı deş. Yaşanır ülke, cennet Türkiye…Ne çok sıcak ne de çok soğuk. Yağmurlarla iyice taşar oluk. Üç iklimi de bir arada buluk. İklim ülkesi, cennet Türkiye…Batıda Avrupa, güneyde Afrika. Ülkemizin konumu çok harika. Halkımın hepsi yürür hakka. Hakka yürür, cennet Türkiye…Haydi bu güzel ülkeye gel, gez. Gezmeye başlayın hemen tez. Bizim ülke Dünya’da merkez. Merkez ülke, cennet Türkiye…12.04.2016 Hasan Kaya Eğitimci-Şair-Yazar
159
Yalan aşklarla.. Konu:Hayat,Sitem..Şarkıların fasılını çoktan unuttuk Depdepe içinde geçti ömrümüz Güzellerin nazını çoktan unuttuk Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Ah şimdi olacaktı bu akıl bende Yanımda olacaktın güzelim sende Acemilik diyoruz gençlik haline Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Serseri gibi bir yaşam sürdük İçimizdeki umutları birbir öldürdük Hatalar yaptık eli güldürdük Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Öğütler verdiler kulak arkası Zamanın deli dolusu uslanmazı Şimdi sitem ediyorum bazı bazı Yalan aşklarla geçti ömrümüz..O günleri yaşadık yaşamasına Umutları taşıyamadıkki yarına Bir köşede kaldık yalnız başına Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Koca bir hiçten başka ne elde ettik Oysa senelere neleri verdik Kendi mutluluğumuzu un ufak ettik Yalan aşklarla geçti ömrümüz Çılgınlığa tutsak gitti ömrümüz..Tarih:02.08.2010
105
Azade Mısra-din Dinsiz insan kör insansız din topaldır 14/03/2006
9
Siyah Beyaz Siyah Beyaz Ruh'un nedir bak Ey nas etme naz Zaman akar yarın Ya siyahtır ya beyaz, Aklıma gelmiyor dilimin ucunda şu an Bazen o kadar canlı ki duyduğum Gözümün önünde ne varsa herşey sanki Her yer renkli avucum içinde bana ortak Dün bugün yarın sonra hepsi dün olacak Ne söylersen söyle ne yazarsan yaz Gelecekte varlığın ya siyahtır ya beyaz, *** Elinden iş gelmeyen sonuçta kaç para eder Kimin haberi var sağdan soldan yurdundan İster ağzınla kuş tut ister ol padişah sultan Mutlak varsa sana dair ardından arta kalan Gece gündüz allamei külli cihan kahin olsan Ne söylersen söyle ne yazarsan yaz Ele bakan gözlerde ya siyahsın ya beyaz,
111
Kıymetsiz Sözler lV. font face='Comic Sans MS' color='black' size='0,5'İyi sermaye buldun, çamura yat, bunu tut. Köpek bile yediği kaba pislemez haydut.Kafdağı’nın altında sırça sarayı unut, Umduğun kalsın hele, bulduğunu sıkı tut.Bir komşunun tavuğu birine kaz görünür, Kendi sarayda yatsa nefsine az görünür.Kurt ihtiyar olunca, köpek alaya alır, Kusursuz dost arayan, muhakkak dostsuz kalır.Malum dost! Dost sırrını el aleme duyurur Nasihat et tembele, mutlaka iş buyurur.Oğlan doğuran ana gururlansın, övünsün Doğan çocuk kız olsa, ana niçin dövünsün.Bostanı su basarsa, bağın giderse sele İğne batır kendine, çuvaldızı da ele.(Bu şiir atasözleri ve deyimlerin uyarlanmasıyla meydana gelmiştir)
94
Kardesim.. Issiz gecelerde cok aglarim Kardes yarasini yürekte saklarim Söyle derdimi seninle nasil paylasirim Uzattim elimi yoksun Kardesim...Kardes,kardes diye sayikladim bir derdime bin daha kattim bir sagima birde soluma baktim Cok gec kalinmis simdi anladim..Gözümden yas degil kandir akan Sikayet etsem yok"ki Babam yarama melhem zaten bulamam kalmisim caresiz sen duy kardesim...Sahip oldugunun kiymetini kaybedince anlarsin Ana, Baba, Kardes gidince yapa yalniz kalirsinKardes, kardes diye diye Siirler yazdim yüregimde bir gün sesimi duyar diye umudu besledim yüregim....Ayse Ali 11.11.2013 Hagen gece 01,33[ kalin
83
Çocuk ve Barış Görülmesin diye savaşın çirkin yüzü Kısaldı, bitti bereketi güneşin Ötemizde yeniden bir kızıl yangın Boğulurken ufuklar umudumuz sensin çocukDenizin bir yanı güneş sarısı mutluluk Ölen çocuklardır öbür yanı Kanıyor gözlerim yıldızlara baktıkça Dualarımda hep sen varsın çocukGeciktiysen sisli bir Ankara gecesinde Sahipsiz hüzünler dolar annenin kalbine Yollar sen geleceksin diye güzeldir çocuk Sen gülünce bahar gelir ülkemeGidip de dönmeyenlere selam salacağım Olanca kuvvetimle saracağım seni Yüreğimde ay yıldız doğacak yeniden Barış türkülerinde seni bulacağım çocuk.Çünkü sensin benim emeğim ve cennetim Kızıp sinirlenmişsem sabrım sen olursun Daralırsa yüreğim tesellim sendedir çocuk Barış ve sevgi senindir sahip çık çocuk.
100
Hasret Denen Devleyim Yıllar oldu böyleyim Sanki ona köleyim Bıraktığın yerdeyim Hasret denen devleyimNe sensiz yapabildim Ne aşkı bulabildim Bıraktığın yerdeyim Hasret denen devleyimNe gözlerim kurudu Ne yüreğim unuttu Bıraktığın yerdeyim Hasret denen devleyimNe acılar küllendi Ne umutlar yeşerdi Bıraktığın yerdeyim Hasret denen devleyim(21.07.2008)
44
KANDAN ADAM Komutanların şarkı söyledikleri Ancak içki masalarında görülür Ama en güzel şarkı Nöbetinde korkmuş bir askerin İki dudağı arasından Dökülür Anadolu yüzlüdür kızları yurdumun Yürekleri devlet eli değmemiş Birer dağ köyleridir Emrini beklemedenkomutanımın Aşık oldum ve yaktım gizlice Bir köyünü Anadolu'nun Askerliğimiz ilk gününde dinlemiştim Arkadaşlarımdan Bir kış akşamı Nasıl korkupta kurşunladıklarını Kürt çocuklarının yaptığı Kardan adamı 
58
Yurdum ziyafet sofrasından zeytin ekmeğe mercedes'ten taşarabasına on bir çocuktan aile planlamasına gitmişim zincirli kalemlerde kaldı umudum başlık parasından dallas'a dek bir destan yurdum
24
Ah Aşk bir aşk ki bu olsa gerek ruhu revanım diyemedim kusurum bu, dilimin tutukluğuna feryadım uzak illerden gelen yolcu gibi hergün kapındayım mahcubum, kapılara değil, eşiğinden giremeyen ayaklarıma feryadım gelsem gene gül yüzünü uzaklardan görmek için cananım bakamam, parıltına değil, gözbebeklerime feryadım kıyamet kopsa dağların alevli külünü avuçlarım dokunamam, ellerine değil, titrek parmaklarıma feryadım ne desem boş, hayalinle avunmak kafi değil yaşam kaynağım söylesem kafi iki kelime sadece ama duracak kalbime feryadım gülgünüm, gülçiçeğim, gülnazendem, gülmahım sevgin günah olsa cehennemde yatarım razıyım nedir bu eziyet niye bu çile yetmez mi bir günah için dinmez mi sonu yok mu ne uslanmaz sinirin bir günah ki çıkmıyor hafakanlar basıyor gecelerimi dikkate almıyor hiçbir tavrın gönlümün secdelerini artık bir ölüyüm, olmasa da sen öyle farzet son isteğim bu, tek ümidim, nolur sevgin(m) i helal et
133
Sevda Tufanı Şehlevent bir vadinin yay vitrayı renginde soluğun; küçülüyor mahmurluğun piposundan rüyâ oyunları,safir asasıyla hatmedilir sihrin sarkastik çiçek tozları, ahiret titreyişleri billûr elmasların kadife içkilerinden; yürür ağırlığınca kumsalda kumların sağır nötronları,tiril tiril eser imalar günboyu nağmelerin ırmağından;nal seslerinden kılıf giyinmiş nü hançeridir rıhtımları,kargacık burgacık esmer çıplaklığın denizin tuzladığı; burculanır vakur ellerinde elvan elvan medoş laleleri,sevdanın tufanıyla yeryeşil gurbetin lekelediği âşkları,aysı tepelerin ufkunda ıpıl ıpıl ışığı bir akşam seherinin; boyanır yazgıların uygarlığından kentin dekor karnavalı.
75
Ucunu Açık Bırak Dökün sana gülümsetemediğim yaz günlerini. Bedeninin tortusunda kurut beni. Şurda kaç kızılderili kaldık biz bize? Ucunu açık bırak acıların, ölüm ve yaşam birbirlerine kavuşsun biz ölünce. Seni sevmekten yıldız oldum. Akşamı kuşatıldıkları kalelerde bekleyenlerin saçlarına ak, yaşlarına toz birikmiş, gol atılmış kalelerine. Çok şirinler bi görseniz, takdiri bir puanla kaçırmış ortaokullu çocuklar gibi üzgünler. Yıldızdan kayma, güneşten patlama birer toz bulutudurlar. Onları seyrediyoruz seninle. Şurda kaç buzlu rakı kaldık biz bize? Ah birde sevilince kendini öldürmeye kalkmasan. Yapmasan, elini kedere bulamasan, kelimeler hala canlı ağzında. Bilmezsin ki durmayı, sağa sola sataşır, kemiksiz birilerini ararsın üstünde tepinmek için. Nedir şu serbest nazım halinden çektiğim? Yırt kendini; şurda kaç kişi kaldık ucu açık? En ince şeylerin -gözlerin,duyguların- giremeyeceği yerlere uzanır mı dilin? Beni yok farzet, rahat rahat sev beni. Yıldız kayması diye bilinen şey kimsesizler mezarlığında bir çukurun daha açılmasıysa, kimsesiz, sessiz bırakma beni mezarlığında emi, yoksa fire verir kendim, otopsisiz bırakma beni. (Kargacık burgacık gözler tarihinden sataşmayın lan bize. Sataşmayı aklınıza koymuşsanız, kaldırabileceğiniz akibetlere göre sataşın. Çünkü bizim “BİZDE BİZE BUNU YAPANLARA NE YAPARLAR? ” kitabımız vardır kara kaplı.) Bana sularını aç, sana hiç görmediğin yakamozlar göstereyim. Mutluluğumuzun hükümranlığı sürüyor mutsuzların düşlerinde. Biz büyüdükçe aşkımız sivrildi. Dokunduğun yerden değiyorum sana. Gel benimle. Evlenelim. Düşelim ucu açık bırakılmış ayrılıklardan.
210
Hukuk Türkiye de kalın halatlarla paraya bağlı İyi bir meslek etli butlu çok bezir yağlı ........ 25.10.2010
17
Sustuklarım sustuklarım b/aşkaydı, seni dizelerimde s/aklamak isterken, senin d/okunulmasına, cesaret edemedigin, bir şiirdi aşk. ve sus/amışken bir düş/e, düş/tüm… en kanayan y/anıma sığınırken ve sus/adın aşk/tı k/adın.
27
Sonrası Var Merhaba. Bazen geniş bir dairede yaşanan olayları anlamak için küçük bir daireden yola çıkabiliriz.Mesela bir İnsanın hastalığını ya da kan gurubunu teşhis etmek, anlamak için birkaç damla kanın numune olarak alınıp bakılması gibi…İşte kendi bakış açımla geniş bir alanda yaşanan bir durumu, daha küçük bir alanda hayalen anlamaya çalıştım.Bu hayali tecrübeyi kısa bir yazıyla sizinle paylaşmak istedim.Bu küçük dairede hayalen görmeye çalıştığım olay zannederim o dairede yaşanması ihtimali olmayan bir durumdur ama dediğim gibi, bu küçük daire yalnızca asıl konuyu anlamaya çalışmak için, temsil olarak seçtiğim bir nokta. Yazı kısa olacak dedim, uzatmadan yazmaya çalışayım, örnek verdiğim guruplarla hiç bir alıp veremediğim yok, yalnızca misal için. Hem futboldan hiç anlamam ama takımım (GS) ve Milli takım, birde yurt dışı maç yaptığı zaman Ülkemin her takımı benim tuttuğum takımdır.İki ezeli rakip, mesela (GS/FB) bir kader maçı yapmak için sahaya indi.Maçın yapıldığı stad hınca hınç dolu ve taraftarlar son derece coşkulu. Teknik direktörler ya da Takımların sahipleri ve taraftarlar, sahadaki futbolcularından zafer bekliyorlar. Oyuncular yerini aldı, Hakem işaretini verdi ve Maç Başladı! (OLMAZ AMA) diyelim ki: Maç başlayınca Fenerbahçe oyuncularından beş kişi fikir değiştirip formalarını çıkardı ve Galatasaray forması giydi. Sonra savunma noktalarını terk edip rakip oyuncuların arasına girip onlara pas verdi ve kendi kalelerine gol attırmak için rakip takımı güçlendirdiler. Maçı bu şekilde tamamladılar. Bu durumda Fenerbahçe yönetimi ve seyircisi bu futbolcularına nasıl tepki gösterirler.Önce herkeste bir şaşkınlık olur tabi. Sonra taraftarların yuuuuuh! yuuuuuh! sesleri yükselir büyük ihtimalle ve artık hiç istenmeyen olaylar yaşanır sahada. Ya fener bahçe yönetimi bu oyunculara ne ceza verirler dersiniz? Zannederim bu oyuncuların Futbol hayatları biter, yani artık onlara ne kendi takımları güvenir ne diğer takımlar.Diyelim ki: maç bitmeden bu beş futbolcu takım yönetiminden ve taraftarlarından özür dilediler ve özürleri bir nebze kabul gördü. Fakat saha içindeki aşağılama, kavga ve kötü tezahürattan kurtulamazlar, bu da oldukça üzücü bir durum olur. Hem rakip takım ve taraftarları için bu durumda baya eğlenceli olur. Hem ezeli rakipleri onları yormadan kendi kalelerine gol atıyor maçı kazanıyorlar, hem mücadele ve tezahürat bile yapmalarına gerek kalmıyor, Rakipleri kendi içinde birbirlerini yiyor. Kim olsa eğlenir değil mi? Eğer maç bitmeden Fenerli oyuncular düşünüp “aaa biz ne yapıyoruz niye rakip takıma pas veriyoruz, niye taraftarları üzüyoruz, niye takımımızı küçük düşürüyoruz deselerdi, belki onlara fırsat verilirdi. Belki…Şimdi geniş daireye bakalım.Dünya sahasına (Hak/Batıl) mücadelesi için çıktık. Bizi bu Mücadele için sahaya süren yönetimin bize verdiği takva formasını çıkarıp, batı elbiselerini giydik. Sonra namaz, oruç, zekat, gibi savunma bölgelerimizi terk ettik. Hatta içki, kumar, faiz gibi işlerle şeytanla paslaşıp, kendi kalemize gol atacak para ve gücü şeytanın eline verdik. Sonra Dünya sahasında hiç istenmeyen olaylar baş gösterdi.Sahada forma değiştirenler, değiştirmeyenler kendi savunma merkezini terk edenler, tam gaz rakip takımın elini güçlendirmeye bir birini yemeye devam ediyor. Batıl takımı da bu işe çok eğleniyor, hiç yorulmadan hem müminlerin kalesine gol atıyorlar, hem maşa varken ellerini yakmıyorlar. Ne batılın oyuncusuna iş bırakıyoruz ne batılın tribününde oturan şeytana tezahürat etmeye gerek bırakıyoruz. Hamdolsun ki, tribünde durup bizi seyreden taraftarlarımız tertemiz Melekler, bizim için kötü tezahürat yapmazlar bize yakışan formayla bizi sahadaki yerimizde görmek için dua ederler, bizim için istiğfar ederler. Hem bizim için mücadele son bulmadan aklımız başımıza gelip, kendi savunma bölgemize geçsek, takva formasını giyip, tövbe edip, özür dileyip, namazı kılsak, orucu tutup, zekatı versek, Allah (cc) bizi affedeceğini bildirmiş. Fakat maçı yani Hak/Batıl Mücadelesini bu forma ve şeytanla paslaşarak kendi güvenli bölgemizi terk etmiş olarak bitirirsek artık hem bu dünya maçını kaybetmekle, rezil rüsva olmakla kalmayıp birde maç sonrası ahiretteki sonuca katlamak zorunda kalacağız. Bu arada şunu da düşünmek gerekir: Yukarıda taraf değiştiren kendi kalesine kasıtlı gol atan futbolcuların yaptığı iş akıl dışı ama bu akıl dışı işi yaparlarsa, onlara verilecek cezalar,yaptıkları işin sonuçları hiç akıl ve mantık dışı olmaz değil mi? Fakat biz Müslümanlar olarak, bir maçta bile böyle olay yaşanması mantık dışı gibi gelirken, biz dinimizde hem bu akıl ve mantık dışı işi yapıyoruz, hem bu ihanete verilecek cezayı akıl ve mantığımıza sığdıramıyoruz.Rahman ve Rahim olan Allah, bunu yapanların ahireti hesaba katmadan yaşayanların, sonucunu düşünmeden iş yapanların akıbetini, Kuranı Kerimle bir çok yerde, bir çok kıssayla bildirmiş de bildirmiş. Vakit varken makbul bir tövbe ile tövbe etmek hepimize nasip olsun İnşAllah.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! (İşte o zaman insan :) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim! " der. Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. 0’nun vuracağı bağı kimse vuramaz. Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.FECR Suresi 23...28
750
Orman Yangınları 2 Yıllar önce büyütülür büyür emekleKorumak sayılmaz ''ağaç seviyorum''demekleVatanı asker toprağı ağaç beklerse Ormanı yakanlar yağmuru suyu zor bekler... Ezelden beri hep ormanlar yanarYerine ev yapmak isteyen hep boşa kanarBir ağaç bir insan demek olduğuna göreO zaman orman yakan toplumu yakar...
43
Baba Baba, artık duy sesimi! İnsanlar, eskisi gibi kıymet bilmiyor, baba Sevmiyor, kimse kimseyi; gönüller dolmuyor, baba Baba, hani hep derdin ya: Herkese güvenme, güvendiğine de tam güven diye Artık, güvenecek kimse kalmamış, babaHani, oğlum para elinizin kiri Siz insanlığa değer verin, derdin İnsanlar, o kire tapar olmuş, babaBaba, artık duy sesimi! Millet, sadece sözde baba oluyor artık Herkes senin gibi; mert,namuslu ve dürüst değil Anla artık baba, anla! Dünya artık o eski dünya değil
75
Sevdim Seveli Çekilmez acılar içindeyim Kalbimi kırdın kıralı İhanetinin peşindeyim Sırtımdan vurdun vuralıSevgin içimde kor oldu Senden ayrılmak zor oldu Gurur, namus, ar oldu Acı haberi verdin vereliKederi içime gömdüm Yalnızlığa geri döndüm Sen, benim için öldün Başkasını sevdin seveliGeceler boyu uykusuzum Yorgunum ve umutsuzum Rahat değil huzursuzum Yalnızlığa ittin iteli
51
Atamızdan-gençlik ona -emanet Türk Mileti-kabul etmez-ihanet Öğretmendir-aydınlatan-yurdumu Bilgisiyle-unutturur-derdimi Derya gibi-hep sunuyor-kültürü Doğrultuyor-kaldırıyor- o körü Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Göstermeli-ilk onlara-saygıyı Üstlerinden-atmalıdır-kaygıyı Çünkü hepsi-kalbimizde-dillerde Kitap defter-kalem silgi-ellerde Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Öğretmendir-cehaleti-bitiren Okutarak-akıllardan-yitiren Hız kesmezler-ülkemizin-mimarı Kavuşturur-birleştirir-var kâri Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet İnsanları-insan yapan-eğitim Düşünmeli-yaptıranlar-bunu kim Güzel çirkin-doğru yanlış-her şeyi Öğretendir-canlar yurdun-ilk beyi Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Becerikli-asaletli-coşturur Geleceğe-hazırlayıp-koşturur Olmasaydı-öğrenmezdik-bilmezdik Düşmanların-haklarından-gelmezdik Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Ailemiz-okulumuz-yolumuz Bu uğurda-çalışıyor-kolumuz Çocuk genci-okutarak-yürüten Öğretmendir-yanlışları-çürüten Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet Küçük yaştan-günümüzde- durumu İyi olsun-ben sorayım-sorumu Hasan gibi -hürmet şefkat -isteği Devletini-yükseltmektir-dileği Ata'mızdan-gençlik ona-emanet Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
110
Geride Kalış... Üçgen 2 (Deneme) Sevgili varlığı az önce gitti...Yokluğunun ilk sancıları vurmaya başladı...Sevdiği gitti günün ilk ışıklarıyla...En güzel sevgilerini yüreğinin en derinine yerleştirerek sevgi mabetlerinden çıktı ve gitti...Alnına o en sevdiği, en sahiplenici öpüşünü kondurarak gitti...En çok da o an zorlandı uyur taklidi yapmaya...Oysa bütün gece gözlerini ve ruhunu karanlığa ve sessizliğe bürümemiş miydi? Sessizce,derinden akıtmamış mıydı gözyaşlarını içine...Ne zormuş konuşmak isteyip de konuşamamak, sarılışına cevap verememek, gözlerinde kaybolup da tenini ruhunda hissedememek...Ömrünü adadığı sevgili varlığıyla son saatleri ne zormuş...Sessiz kalmak ne zormuş, tüm gece benliğini uyku tutmamışken uyur taklidi yapmak ne zormuş...Ama mecburdu...Yoksa gönderemezdi sevdiğini...Gidişine seyirci olamazdı...Uğurlayamazdı onu...Yüreği elvermezdi... Yüreği önüne serilirdi tüm gidiş yollarının...O yüzden kendi içinde yaşadı bu veda gecesini...Sessiz tiyatro misali kendi perdesinin kendine düşen rollerini oynadı tüm gece... Gidişiyle gelişini hatırladı...Hayat tesadüflerden ibarettir dedi kendi kendine...Kader...Onun kaderi de buymuş işte...Onun kaderi sevgili varlığıyla yasak bir sevdaymış...Ama bu yasak sevdaya gözü kapalı girmemişti ki...Yasak olduğunu bilmiyordu...Evli olduğunu bilmiyordu...Bilse kapılır mıydı bu sevdaya? Bilemedi...Mantığıyla duyguları çatıştı...Ama kapılmazdı heralde, evli olduğunu öğrendikten sonra onu göndermeye çalışmazdı yoksa...Ama gönderememişti uzunca bir süre...Sevdasını gönderememişti...Her gece onun eşiyle olduğunu bilmenin acısına rağmen yine de gönderememişti onu, vazgeçememişti sevgili varlığından...Durdu...Düşündü...Acaba bu vazgeçemeyişin sebebi neydi? Bencillik mi yapmıştı yoksa sevgili varlığı için sencilliğe mi bürünmüştü? Galiba ikisi de...Onu yarı yolda bırakamamıştı...Ondan güveni ve huzuru alamamıştı...Ondan hep yaslandığı omuzunu çalamamıştı...Ona kıyamamıştı...Sevgilerine kıyamamıştı...İkinci kişi olmayı bile tüm acısıyla kabullenip yanında durmuştu hep,yanında olmuştu canında olan kişinin... Zamanla sevgileri köklenmiş, sevgili varlığının evindeki sorunlar çoğalmıştı...Ve bir gün...Kapıda belirmişti sevdiği, elinde ve yüreğinde valizleriyle...’Sana geldim sevgilim, bize geldim...Temelli geldim...Ayrılığın acısını varlığımızla gidermeye geldim...’ diyerek gidişinde yaptığı gibi alnından öpmüştü onu tüm içten sıcaklığıyla...Sevilmenin ve sahip çıkılmanın o eşsiz hazını hissettirmişti yine...Buna rağmen git demişti o gün de, yüreği gelişinin sevincindeyken dilinden farklı akıyordu cümleler...Korkuları ve hayatın gerçekleri akıyordu...Yarım ağızla git diyordu aslında gelişiyle dünyalar onun olurken...Ve gitmemişti sevgili varlığı, gönderememişti....Ta ki çocuklarının hasreti derinden vurana kadar...Ta ki eşi çocuklarını ondan koparana kadar...Tüm çevrenin, herkesin dediği ağır, hakaret dolu sözleri sevgisiyle kaldırabilmişti ama bu vebali taşıyamazdı...Sevdiğinin çocuklarından kopuşuna sebep olma vebalini...O filmlerdeki yuva yıkan kötü kişi değildi ki...öyle olsaydı onu yürek yuvasından çıkartıp kendi yuvasına, ailesinin yanına gönderir miydi yüreği kanarken...Yüreği acımıyordu gönderirken, resmen kanıyordu...Paramparça olup oluk oluk dışarı akıyordu yüreği...Gözlerinden kan akıyordu... Vebal...Yüreğine yük olan ve sevdiğini göndermesine yol açan o ağır vebal...Oysa sevginin vebali olur muydu? Sevgi günaha açar mıydı? Sevgi yasakla yaşar mıydı? Sevgiyi yormaya, sevgiye acı çektirmeye ne hakları vardı? Böylesine güzel bir sevgiyi hem de...Sevgisine kıyamadı, sevdiğine kıyamadı...Onu gönderdi...Canı yana yana, yüreği kanaya kanaya onu gönderdi...En zor görevi aslında sevdiğine vermişti...Gitmek...Gidişin sorumluluğunu ona yüklemek...Gidiş acısını taşımasına göz yummak...Ama mecburdu gidişini sağlamaya çalışmaya...Göndermese gitmeyeceğini biliyordu....Gidişini kolaylaştırdı sevdiğinin...Sevdiğini azat etti...Yuvasına gönderdi...Yüreğinden kopardığı kırmızı sevda kurdelasını bir paket misali sevdiğine sarıp onu eşine gönderdi...Onun acısıyla yetinmeye çalışacaktı bundan sonra sevgisiyle...Onun acısı bile güzeldi, sevda dolu...Ve geride kalışının sevgi dolu acısını yaşamaya başladı...
467
Kutlu Doğum Haftası Çeşitli Etkinliklerle Kutlanıyor Ben sizin imanınızı kemale Erdirmek için gönderildim derdi.hazreti peygamber. (buhari) hadisinden Allah ve resulunu dünyadaki herşeyden çok sevmedikçe imanınız kemale ermez. (buhari) hadisinden Benim ümmetim gökyüzündeki yıldızlar misalidir hangisine uyarsanız uyun doğru yola ulaşırsınız.(buhari) hadisinden ben dünyayı parmağımdaki yaşlığa abdes aldığım gölü ise ahirete benzetirim.derdi hazreti peygamber.(buhari) hadisinden kuran ile sünnete uyan ahirette feraha cennete ve bitip tükenmek bilmiyen niğmetlere kavuşur.(kuranı kerim) beni anınınız ve bana uyunuz bana selatu selam getiriniz bana getirdiğiniz selatu selamlar bana ulaşır bende sizin için allahtan mağrifet dilerim Hazreti muhammet hazreti peygamber günde 40 kere töğbe ederdi günde 40 kere töğbe eden iman yollarına ulaşır Bana En Sevgili Olanınız Benim Sünneti Seviyeme Uyanınızdır Derdi hazreti peygamber (Buhari hadisinden)Feryadı Fügan Edip Elbisesini Yırtıp Saçını Başını Yolanlar Bizim Sünnet İnancı Üzerine Yaşıyanlarımız Değildir Derdi Hazreti Peygamber (Buhari hadisinden)Cennetle Cehennem Size Şah Damarınızdan Daha Yakındır Der Allah Resulu (Buhari hadisinden)Cennet Kılıçların Gölgesi Altındadır derdi hazreti peygamber (buhari hadisinden)Gece Namazı Kıldığında Asabı Hazreti Peygamberin Arkasına Geçer Ona Uyar Namaz Kılarlardı Gece Namazı Farzolur Ümmetime Deyip Gece Namazı Kılmayı Terkeyledi hazreti peygamber (buhari hadisinden)Allaha Dua Edip Yakarırken Ondan Cennetlerin En Yükseği Olan Firdevsi İsteyiniz der Hazreti Muhammet (buhari hadisindendir)Allahın 7 Kudretini Çok Severdi Hazreti Peygamber (buhari hadisinden)En Sevdiğiniz şeylerden Allah ve resulu payına harcamadıkça gerçek iman etmişlerden sayılmazsınız İnsan 40 cüzden yaratılmadır bunun 1 cüzü rüyadır der Hazreti Peygamber (buhari hadisinden)
227
Bebeklerin Ensesine Ölüm Üfleyen Ümmet Bebeklerin nefesine ölüm üfleyen ümmet Bir sabah rüzgar kan kokusunu ellerinde gezdirirken, barut kokusu sinmişti güneşin saçlarına. Bebeklerin ensesine ölüm üfleyen binlerce Azrail türemişti bir gecede. Makinaların sesi kulaklara gark, can endişesi kemikte bıçak, esirlik, mültecilik, kaçakçılık, yurtsuzluk ve ekber açlık insandan insana reva görülmüş! Allar mora, yeşiller karaya bürünmüştü. Yaratan utandı yarattığı kullardan ''zaten cehennemi yaratmıştı hakeden kullarına şimdi dünyayı zindana çevirmenin ne alemi vardı ? '' Dünya dünyalıktan çıkmış, dünya sorgusuz mahşer yeri olmuştu Allah'ın kadim kulları dayanamadı ve yürüdüler dünyaya doğru: Hz.Adem aldı yanına her renkte toprağını, Havva'sını, cezasını... Hz.Meryem aldı İsa'yı, İsa memede çocuk... Hz.İsa aldı çarmıhını, incilini, türlü mucizlerini ve on iki havarisini... Hz.Musa kaptı Tevrat'ını, asasını... Hz. Davut Zebur'unu... Hz.Eyub dağlardan geri aldı baki sabrını... Hz. Yakup yüklenip gamını.. Hz.Yusuf kucaklayıp kuyusunu.. Hz.Ömer tüm adaletini.. Hz.Ali çıkarıp kınından Zülfikar'ını Hz.İsmail kurbanını.. Hz,İbrahim ateşini.. Habil ile Kabil elele yürüdü Hz.Muhammet (S.A.V) alıp kelamı kadimi ve meydanda bekleyen ümmetini geldiler dünyaya geri... Durun, Kerbela şehitleri hatırına! Durun,Yedi uyuyanlar hatırına! Durun, Zilan ve Ulu dere hatırına! Durun, ol detipte olduran yaradan aşkına Başladılar konuşmaya: ''Alınsa ellerinizden güneş ve ay, ayırt edilemezse gündüz-gece ne kalır elinizde? Çekilse sular kaynaklarından, kurusa damarlarınız, ölüleriniz yıkanmasa ne kalır elinizde? Geri alınsa yollarınıza serilen nimetler, tek lokma geçmezse kursağınızdan ne kalır geriye? Tutulsa bedenlerinizde giriş-çıkış ve nefes dahi alamazsanız ne kalır elinizde? Hacer, zemzem demekten vazgeçse sular altında kalsa dünya ne kalır geriye? Çekilse gökkubbenin direkleri, yer ile birleşse ne kalır elinizde? Kaçmak isteseniz bile kaçışınız nereye? Bir kez inanalım bir kez biteceğine anlamsız savaşların, dineceğine kan akışllarının Değişeceğine insanların insanlara donuk bakışları.. Belki de toprağa gömülür en emin ellere; top, tüfek, ölüm makinaları. Sevginin maliyeti yok! Masrafsız, kaçak yollarla elimize ulaşmıyor. Alınmıyor satılmıyor... Sevgi tohumları her yüreğe eşit atılmış. Neden o ganimet harman edilmiyor? Nefret tohumu sevgiyi derdest etmiş Neden ayrık otu gibi temizlenip ayıklanmıyor ? Mezarlıklarda bile çiçek bitiyor. Kim öğretti size can almayı? Hiç bir anne yavrusuna bunları öğretmiyor. Dikkat edelim; sevgi, nefrete yenik düşüyor. Bu gün kan akıtan, can alan el, ertesi gün başka bir elden aynı şerbeti içiyor. Anlamsız mücadelesini eline alıp toprak oluyor. Dünya koca bir mekandır, hepinize yeter Kim kimin yerini dar ediyor? Ömür dediğiniz üç beş gün bakın geldi geçiyor. Bu dünya tek seferlik bir gelişi birde gidişi var Bir gitti mi bir daha da geri gelinmiyor. Tek yaşam şansınızı kurban etmeyin müphem deliliklere. Bir yanlışlık var yeryüzünde, birçok şey ters işliyor. Tamam da bunları katletmek bitirmiyor. Güneşin doğuşu, gün batımı, ay, yıldızlar öksüz kalacak. Aklım almıyor herkes birbirini öldürürse gökyüzünü kim koruyacak? Durun, aldığınız nefes aşkına! Durun, duyduğunuz sesler aşkına! Durun, gördüğünüz yüzler aşkına! Durun, 'Ol diyipte olduran, öl diyipte öldüren' Allah aşkına! Bırakın savaşları; herkesin toprağı, dini, yolu belli. Yaratan kabul ediyor yarattığını sizin derdiniz ne? Sökün atın içinizden o azamet kini, nefreti, husumeti, hırsı, eziyeti... Hepsini toprağa gömün siz toprağa gömülmeden...''Nimet Öner...
476
Yırtılma Ah sağduyu ah vefa, Diye yırttın kendini Ne kadar yırtıldıysan, Yırtık oldu berikiPişkindir siyasisi, Aymaz abes dincisi, Mafya kol kola gezer! Sulta demokrasisi.Çifte standartların Ülkesidir burası. Yurt dışı tatil yapar, Açken depremzedesi. Söylenecek çok şey var Desem hangi birini Nefes alan milyonlar Gör ölü mü dirimi? ...
48
Veda Yolum asfalt, Yolum toprak, Yolum meydan, Yolum gokyuzu ve ben neler dusunuyorum!..Aski, yagmuru, Tramvay sesini, Otelciyi... ve bir misra mirildaniyorum Sicak bir yemek lezzetinde...Postaci, jandarma ve issiz Hala gidip geliyorlar. Yalniz Niyazi oturuyor, Rahmetli Suleyman Efendinin oglu, Kahvede. Ajans dinliyor, dusunuyor: > diye.Yahut o da bilmiyor, Yakinda muhabereye gidecegini. (Ekim 1939/Vatan, 16.11.1952)
53
Yine Bir Tatil Günü Yine bir tatil günü, kanallara bakarım, Televizyonum açık, evde yalnız kalırım…Şahsım çok denemiştir, program konulmayacak, En eski filmlerden, bol bol yayımlanacak…Siyah beyaz yapımlar, bizde çok bereketli, Tüm özel günler için, daima hep gerekli…(2012)
37
Güvenmem Böyle midir dünya senin bütün işlerin Var git dünya daha sana güvenmem Kâr yerine çoktur bana zararın Var git dünya daha sana güvenmemBiçare Kerem'i yandırdın nara Arzu, Kamber için kaldı avara Ferhat az mı külünk vurdu dağlara Var git dünya daha sana güvenmemÇok yiğidi sen caydırdın ahdından Çok güzele ah çektirdin bahtından Çok sultanı sen indirdin tahtından Var git dünya daha sana güvenmemÇobanoğlu arzuhalin bildirdin Çok yiğidin gül benzini soldurdun Aşıkları gurbet elde öldürdün Var git dünya daha sana güvenmem.
81
Çiçekçi Kız Tarih, doğa, plâj, deniz, Mevsim her dem bahar Ören’de… Garip, yoksul, soluk beniz, Bir kız çiçek satar Ören’de…Türküler susmaz, çalar saz, Ören’de her gün, her gece matine… İnsanlar hayattan alırlar haz, Çıkarlar dünyanın yedinci katına…Mavi deniz, masmavi gök, Denize girmenin tam zamanı… Dertlerini içine at, ya da dök, İskele’de geminin hareket ânı…Tarih, doğa, plâj, deniz, Mevsim her dem bahar Ören’de… Garip, yoksul, soluk beniz, Bir kız çiçek satar Ören’de…14 Ağustos 2002, Kırca
74
Gülüyoruz elhamdülillah Irkımızın kafası çok önemlidir, O kafa gelecek kuşaklar için müzeliktir. Onun içindir ki, değerbilir insanlarımız Emrine amade kılar omuzlarını… Ama, Kullanıp eskitmez kafalarını, Emanetten alır kafayı ve aklı…Yaşadığı bu kadar acıya gülebiliyorsa Şaşırmayın ve kötülük gelmesin aklınıza Kuru kafadan daha çok kim gülebilir? Yaşarmış insan ne kadar çok güle biliyorsa…
52
Dörtlük 49 Yakalamış OlursunSeversin ilk önce nefsini, kendini; doğaldır bu. Sonra seversin çevrendekileri, başkalarını. Allahlıca sevdiğinde de, yakalamış olursun; Muhabbet ve sevginin meşru ve helâl olanını.Berlin, 30 Ağustos 2009.
29
Ermenek' de bahar Nev bahar gelince, bizim dağlara Durulmaz bağlarda, kuş seslerinden Mor sümbül açar’ da bizim bağlarda Kokusu gelirdir, esen yellerden.Gidip’ de gezersen bizim bağlarda Çok vardır görürsün, teyin bağlarda Öter’ de çok zaman, ağaç dalında Dinlerdir bağ bahçe bahar gelince.Yeşile boyarken, bahar dağları Görünmez yapardır, yüksek dağları Buluttan sis yapar, sarar dağları Kardelen kokardır, bizim dağlarda.Baharda yolları, nal sesleriyle Çınlardır bağ bahçe, bizim yerlerde Çok var’ da at eşşek, bizim yerlerde, Yük taşır bağlara bahar gününde.Ermenek dedin’ mi, ilk akla gelen Bağ bahçe ve sudur, git gör istersen Bir bahar gününde, gitsen de görsen Durulmaz olurdur su kuş sesinden29 Nis. 17
103
Mirasyediler Hava sis kaplamış herşey bulanık Hadi be oradan seni uyanık Yaptığından kalıbından utandıkKardeş bildik seni verdik vekâlet Mirasyedi oldun ettin ihanet.Bu nasıl paylaşım nasıl adalet Körelmiş vicdanın yokmuş merhamet Saflığımı fırsat bildin nihayetKardeş bildik seni verdik vekâlet Bu nasıl paylaşım bu mu adalet.Ben de öz evlattım benimde ana Anam bile oldu haksızdan yana Abimle bir olup beni yabanaAttınız gözünüz doydu mu kardeş Gönlünüze huzur doldu mu kardeş.Kul hakkı denilen bir kavram vardır Buna uymayanın sonu hüsrandır Sözlerim kimseye gelmesin ağırKurt sürüye çoban olsaydı eğer Böyle bir taksimi yapmazdı meğer.20.05.2010.İstanbul.
90
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında Ben mavi bereli olan bir Türk askeriyim, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında. Vatanıma bağlıyım ordunun bir eriyim, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Hainler gelmesin dirliği bozmasın diye, Sınır boylarından içeri sızmasın diye. Düşman girip milletimizi üzmesin diye, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Ne baskınlar yedim ben pusular gördüm nice, Hayalimde yar vardır vatan dilimde hece. Milletim rahat etsin diyerek gündüz gece, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Gözümü hiç kırpmadan mevzilere yatarak, Vatan sağ olsun diyerek slogan atarak. Yiğitlerle nöbet değişip silah çatarak, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Yusuf vatan bizimdir sahip çıkalım hele, Türk milleti için silahımı aldım ele. Türkün devletini koruma maksadı ile, Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.
117
Üç martı,ayçiçeği ve yalnızlık Umarsızca çoğul süzülüş Özgürce mi sesizce mi... Ya da bir... Yalnızlık demiş Bir iki üç Sonrasızlık sınırsızcadaki sevgi Ayçiçeği tarlalarında boşluk Çürütülmüş ütopya Kanadı kırık mavikuş Sonrasızlık yalnızlık Simurg yanılsaması Üç derviş martının hikayesi Ya da bir... Üç martı,ayçiçeği ve yalnızlık Sadece bizdik...
47
Güllerim Soldu Güllerim soldu kaldırımlarda Gonce yüklü dallarıma ayaz vurdu Demlerim oldu son akşamlarda Bir nefeslik duraklarda çiçek açtım Bir tek sana güvenmiştim Öncem yoktu sonram yoktu Soyundum sevinç giyindim Sevinmek sanki bir suçtu Hani herşeyindim ben senim Hani kor dudaklındım Hani karlarda açan çiçektim Vazgeçilmezdim
46
Ey Tanrı Kimdir seni senden çok kendisi kadar sevmeyi beceren Kırığımı marangozun EY TANRIYaratmışın derler koca evreni İnsana geçerimi sözün ey tanrı Kula kul olmadık yeni bir dünya Kurmaya yete,mi gücün ey,tanrıRahip Haham derken çektik imamdan Kurtulmuyor halkım kederden gamdan Mollayı sofuyu güzel yurdumdan Sürmeye yeter,mi gücün ey tanrıYer batsın dünya dinler töresi Gelmez ağlayana gülme sırası Baksana kanıyor halkın yarası Sarmaya yeter,mi gücün ey tanrıDüşünene neden sofu ecirl Kırılmıyor zulmün paslı zinciri Zalimin bağından üzüm inciri Dermeğe yeter,mi gücün ey tanrıOturmuş sermaye senin mülküne Güç yetmez bağında bir tek salkıma Zenginden alıp ta yoksul halkıma Vermeye yeter,mi gücün ay tanrıYoksa güçsüz müsün paradan puldan Görünmezsin neyi saklarsın kuldan Gerçeği görmezsin sapmışsın yoldan Görmeğe yeter,mi gücün ey tanrı Vurgun i umutlar çıktı kaçağa Kurbanlar veririz paslı bıçağa Sende yüreğini bizle ocağa Sürmeğe yeter,mi gücün ey tanrı..
136
Yaşasın Betonarme dışarda kıyamet kopuyor fidan gülüşlü bir çocuğun elleri yerde bir beyaz çiçek gibi kanlar içinde kim haber vere şimdi yağmurun yağdığını burnumun direklerine ah bu yol taa kalbime çıkar buradan derim ki işte yağmur yağıyor bir sarışın kızın özgür saçlarına... hayrola...bir gökkuşağı sar beline ey dünya hadi hadi şakalar yap yine bize yağdır bulutlarını üstümüze parça parça güneşe aldırma sen bak ağaçlar uğuldamaz oldu rüzgarın şarkısına akortlamıyor sesini kavak ağaçları onlar ki vuruldular birer birer topuklarından aşil gibi bir daha kalkamasın diye tohumları topraktan...bir ressamın iç savaşı mı bu.. ressam suya bırakıyor rengarenk paletini... uzanıyor o sonsuz gri duvara eli sonra şarkılar söylüyor karanlıkta birileri şarkılar söylüyor..; 'savaş var savaş heryerde savaş kaybediyor çiçekler yavaş yavaş yaşasın betonarme'..
120
Yağmurda Saklı Hüzne Haikular 1 Bir avuç toprak Biraz yağmur damlası Hafif bir rüzgâr2 Yaprak toprağa Toprak yağmura hasret Yağmur rüzgâra3 Islansın rüzgâr Kavrulsun deniz yansın Buz tutsun güneş
29
Bu Şehir Girdaplı bu dünyada bitmez telaş Bu şehir insan yutuyor arkadaş. Benizler sarı, gözlerde dinmez yaş Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Kaç kişiyle geldik, okyanus şehrine? Kim derman buldu, parasal derdine? Kim uğramadı, aile-evlad şerrine? Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Sesini hiç duyuramazsın ne gam Gizemli izlerinde son hatıram Ateşten bir gömlektir, benim sılam Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Gençler kayboluyor hep bu şehirde Bizimde tuzumuz var, bu zehirde Sözler çok, ne yapılır bu devirde? Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Gönül pencerenden bir gül at bana Ben de bu yoldayım, yabancı sanma Arasatta kaldım, bir de sen vurma Bu şehir insan yutuyor arkadaş.
100
Mavi Gözlüm Mavi GözlümGözümde içtiğiniz Umuttur mavi gözlüm Ya neden gözler deniz Buluttur mavi gözlümGönlüme bu sevgi az İstemem bir anlık haz Oldukça sende o naz Huduttur mavi gözlümİşte bu son atağım Olman için otağım İnan sensiz yatağım Tabuttur mavi gözlüm 1990
42
Yoklamaya Geldim Toplamaya geldim; lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı! ....... Toplamaya geldim... Ve göz yaşlarım gibi onları biriktirip avuçlarımda; Koklamaya geldim! .. Geldim... Geldim işte; Lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı toplamaya geldim... ..... Geldim! .. Gözünün bebeği gibi kalıp kalmadığımı... Ve yani; Enginliğinin ortasında beni sarıp sarmadığını hâlâ, bir küçük karacık gibi; Yoklamaya geldim! ..Fırtınalar koptukça içinde; tutulmaz... Ve sen çıldırmış gibi döndükçe etrafımda, başımı döndürerek... Ve sen, çırpındıkça ayaklarımın, dizlerimin dibinde... Ve sanki yutmak istercesine beni, ve içine almak istercesine üzerime abanıp; savrulan ıslak saçlarını kaçırdıkça omuzlarıma... ...Oklamaya geldim; zamanı gözlerinden! ..İşte o an; Bütüüün, , , sesler, , , vuruldu, , , canevinden! .. ..... İşte o an; Karaya kesen âlemden bir tek yıldız damladı bitmeyen bir düşüşle... Bir tek yıldız damladı; Masmavi! .. Aslında ben ağlamayı bilmiyordum, biliyor musun; Sen, öğretinceye kadar! ..... Aslında ben; yıldızlarımın ışığından çekeceksin sanıyordum kendini, tırmanacaksın sanıyordum göğsüme doğru...Sen, tencerenin kapağında sanıp her ışıltıyı, üstelik gördüğün parıltıları da içindekilerin buharından bildin... Kaynadın sonra bu yüzden; Üstünde ve altımda ateşten bulutlar uçuştu, yakıcı! .. ..... Seni değil, senden gelenleri zaptedemedim! Biliyorsun... Sonunda döküldüm üstüne pırıl pırıl; Ama ben “kara”ya kestim! .. ..... Biliyorsun; Geldim işte yine sana... Geldim, ama; Lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı toplamaya geldim... Sadece yolumu görecek kadar; Gözlerine dökülen yıldızlarımdan toplamaya geldim...
209
Bir Sevdaddır Karagöl Köyü İncebel'in, Kırmızıeniş'in, Çirkin tepenin eteklerinde. Kara Yüce dağının bağrında, yamacındaki Şema dağında kardelenler bir başka açar. Kar çiçekleri bütün cesaretiyle çıkmıştır kar kış demeden. Çiğdemler sapsarıdır. İnsanı büyüler. Çirkin tepenin eteklerinde kar çiçekleri, kardelenler meydan okur taşlara, kayalara. Yerde yorgan gibi boylu boyunca uzanan kara. Mavi mavi nevruzlar, Sabun pınarının üzerindeki siyah saylardan fışkırır. Yağmur yağınca güneşin de vurmasıyla bir başka parlar; laleler,mor sümbüller. Bize bu makaleleri, şiirleri köyümüzün bitmek tükenmek bilmeyen, başı pağre pağre pus, sisli, zaman zaman beyazlara bürünen zaman zaman mor sümbülleriyle mas mavi, zaman zamansa sap sarı çiçekleriyle insanı büyüleyen dağları yazdırır.Düzlüklerinin insana verdiği umut yazdırır.Karagöl köyünde açan akasyalar, iğde ağaçları ve bu kokuların inasnı büyüleyen berrak kokusu yazdırır. Dağ ve köyün içindeki pınarların soğuk suları yazdırır. Kısacası seveni, sevileni, herşeyiyle bizi söyleten. Bizi zaman zaman var eden, zaman zaman işimizi gücümüzü terketmemize sebep olan bu sevgi yazdırır. Kimi zaman işimizi gücümüz terk ederiz bahar havalarında. Kendimizi bırakırırız baharın o güzel havalarına. Bağzen bir arının çiçekde dans edişi, bağzen bir kuzunun meleyip koşması yazdırır.
172
Bir Kuş Gelecek bekliyorum bir gün bir kuş gelecek kanadında nagme ile seni bana getirecek. bekliyorum yüregimde yer edecek sevdasıyla gelerek. biliyorum bir gün bir kuş gelecek seni bana getirecek yüreginde sevgi ile yüregime yerleşecek.
35
Senin Derdin Sırf Dünya mı Arkadaş? Gece gündüz hep onunla meşgulsün Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Bu dünyaya ne kadar da düşkünsün? Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Bilmez misin sen bu hanın sonunu? Bilmiyorsan sor bilenden gel onu! Biliyorsan değiştir şu konunu! Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? O hem fani hem de fena değil mi? Buna rağmen yine ona meyil mi? Yetmedi mi seyrettiğin bu filmi? Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Fena için halk olur mu hiç bir kul? Tek bir akil demez asla bu makul! Az kam için bitirdin dost kaç okul? Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Her emelin arz eksenli ne yazık! Ebed için yok heybende hiç azık! Yeter artık atma sana sen kazık! Senin yurdun sırf dünya mı arkadaş? Sınav için yaratmışken seni rab; El açıp da hiç dedin mi de ya rab? Mutlu etmez asla seni şu serap! Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Yeter artık sav bu aşkı başından! Her faniyi ihraç eyle düşünden! Bundan böyle ahiret’i düşün sen! Senin yurdun sırf dünya mı arkadaş? Gideceğin yer belliyken bu ne gaf? El giderken kalır mısın sen muaf? Ya tövbe et ya da boşa umma af! Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Sanma kalır yaptıkların yanına! Bir gün olur ot tıkarlar çanına! Vaden varken uy İlahi kanuna! Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Abdullah Toroslu 06.10.2013-İzmir
225
Öğretmenler Günü Saygı değer, Aydınlık, Sevgili Öğretmenler/in Günü/ nü kutluyor, vatan hizmetine açılmış aydınlık öğrencilerinin doğruluk, dürüstlük, sevgi yaklaşımlarından ve başarılarından gurur duyacakları yarınlar diliyorum.
25
İsterim Öyle bir Dünya olsun İsterim ki Ne aldanan ne aldatan Olmasın kimse birbirine düşman Gözler acı ve ızdırap Dudaklar ağlamaklı değil Her yürekte mutluluk Her göz sevinçle dolsun Unutulsun kötülükler Unutulsun savaş kan ve ölüm Silinsin yeryüzünden çirkinlikler Yenilsin bütün kötülükler Kalmasın açlık ve zulüm Barış, Mutluluk ve güzellik Hayat yolumuz olsun
53
Sınav Sıra sıra, dizi dizi Dizilmiş öğrenciler Bir sınıfta kırk kişi Sınava girmek işi Kırk çift göz, Kırk beyin, Bir belirsizlik ortamında Sınav yöneticisine kilitli, Bir söz, Bir umut, Başarıya bir kamçı Gözler parıldamıyor, Bir şeyler arıyor boşlukta. Bakışlar boş Yürek, Hızlı çarpıyor. Heyecan son dorukta Sınav başlamasıyla Kırk çift göz, Sınav yöneticisinden Kitapçıklara kaymış Gözler görülmüyor, Ses yok Herkes kendi iç dünyasıyla baş başa Kitapçık sayfalarından Umut aranıyor Milyonlarca kişi içinden Bu kitapçıklardan çıkmak zor. Kolay değil, Milyonlarca beyin, Ömrünün en hızlı temposunda, Kimi önce yorulacak, Kimi sonra, Kimi doğru cevapları kolay bulacak, Kimi bulamayacak.Beyinlerin savaşı! Bu savaş üç saat. Üç saat sonunda Çoğunun değişecek kaderi Yeni bir dönem Yeni çalışma, Ama! Önce bu sınavı aşma İş bu, Amaç bu, Bu amaç için, Yıllar geçmiş Okul yetmemiş, Dershanelerde özel eğitim, Yetmemiş Evde özel eğitim, İmkanı olmayanlar Kendi kendine eğitim. Şimdi final Ya kazan ya kal Kalanlar için yeni arayış Yeni sınava hazırlık Kazanana ÜniversiteBilgi yüklü beyin Ne kadar yüklü? Bu yükü Kağıda atacak mı, Yoksa, Şaşırıp kalacak mı? Heyecan yenilmeli, Aceleye gelmemeli, Bilgiler toparlanıp Kağıda dökülmeli! .Aileler tedirgin, Çocukları içerde Onlar ise dışarda. Beraber ter döküyor. Geçen dakikaları Stresle dolduruyor. Ruhu içerde kalmış Beden çile çekiyor Bir çocukla beraber Tüm aile fertleri Birlikte sınav oluyor.Sanki ölüm kalım var Sınav dönüm noktası Sınava giren çocuk Bir çok zorlar içinde Aile zorlar, Çevre zorlar, Hocası zorlar, Bu zorlar içinde, Sınavda çocuk zorlanır. Bilgiler karışır, Yapamam korkusu dolar içi Zaman akar gider, Üç saat hızla geçer Sınav sonunda Çıkan yüzlerde Bazan endişe, bazan korku Bazanda neşe görülür. Sonuçlar gelene dek Evde tedirginlik havası, Kazanana mükafat Kazanamayan cezadaKazansa ne olacak, Kazanmasa ne kaybedecek, Her ikisinin sonucunda Okumuş işşiz Okumamış işsiz Emekler boş Geçen zamana yazık,Bu koşuşturma sonucu Bir yere varmalı Üniversite bitince Rahat bir iş bulmalı, Okuyamayan gençlik, Bir meslekte olmalı Güzel imkan yaratıp Ekmeği kurtarmalı Bu dünya hayatında Bir baltaya sap olmalı 17-21/06/2001 Gantep
312
PKK Gerçeği 1890'lı yıllarda tasarlanan Yahudi devleti tam da İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Yahudilere uygulanan soykırımın sonrasında 1948'de İsrail'de kuruluyor.Almanya devleti tazminat ödemeye mahkum ediliyor ve şu an alınan her BMW ve Mercedes ile birlikte İsrail'in gelişmesine aslında herkes katkıda bulunmuş oluyor. İsrail bilgi ve teknelojide gelişmesine karşın nüfusta bir türlü istenilen seviyeye gelemiyor.Afrika'dan, Dünya'nın muhtelif yerlerinden İsrail'e Yahudiler getirtiliyor ama bir türlü nüfus olarak büyüyemiyor.En son İran'daki Yahudilere yüklü miktarda para karşılığı İsrail'e gelmeleri teklif ediliyor.İranlı Yahudiler biz satılık değiliz diyerek bu teklifi geri çeviriyorlar. Büyük İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadar uzanan coğrafyayı kapsıyor.İsrail'in bugünkü nüfus yapısıyla bu idealini gerçekleştirmesi ise imkansız gibi görünüyor.Ama İsrail tabi ki boş durmuyor 1950´li yıllarda 100 bin Kürt'ü İsrail'e yerleştiriyor.Kürt mahalleleri kuruyor.Hatta bununla yetinmeyip Türkiye'ye kadar elini uzatıyor. GAP projesini, İsrail kendisi için Batı tarafından desteklenerek Türkiye'ye yaptırtıyor,böylece Yahudiler yavaş yavaş Arz-ı Mevud’u gerçekleştirmeye doğru gidiyor, hatta Ecevit’i karşılamadığı için görevinden alınan eski Urfa valisinin aslında İsrail firmalarına engel çıkarttığı için görevinden alındığını herkes biliyor.Yahudiler Türk coğrafyasında at koşturuyor.Atın sırtına Kürtleri de aldıkları görünüyor. Amaç Büyük İsrail Projesini Kürtlerle birlikte gerçekleştirmek.Bu projeye aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi de deniyor.İsrail kendine hizmet edecek insanları çok iyi tespit ediyor ve onlarla birlikte adım adım idealini gerçekleştirme yolunda ilerliyor.Bilgi ve teknolojiyi elinde bulundurarak İslam ülkelerini avucunun içine alıyor.Hatta bazı İslam ülke liderlerini Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı bile yaptırtıyor. Bu projenin başarı şansı yüksek görünüyor.Fakat İran'ın nükleer denemeleriyle ortaya çıkması şu an sorun olarak gözüküyor.Birçok İslam ülkesinde gerçek bir bilim adamı olmaması olanların ise öldürülmesi İsrail'in işini iyice kolaylaştırıyor.
252
Meltem Esintisi 150 BELA VE MUSİBET Hayat, insan için olgunlaşma süreci olduğu gibi, dünyada; İnsanın sabır, metanet, iman ve ibadet ile test edildiği bir imtihan salonundan başka bir yer değildir............ BELA VE MUSİBETDünya bir olgunlaşma yeri olduğu için, insanın özünde bulunan onur ve izzetine yakışmayan yoz duyguların, dert ocağında, bela ateşi ile eritilip, musibet örsünde dövülerek cennete layık cevherin ortaya çıkarıldığı bir atölyeden başka bir yer değildir. Dert ve sıkıntılara isyan edenler ve dertlerin sadece iyi insanlara geldiği iddiasında bulunanlar ise kendilerini tezkiye etme gaflet, cehalet ve riyakârlığı içinde bulunan isyancılardan başkaları değildir. Dünyada yaşayıp ta başına bela gelmeyen, aklı olup ta derdi olmayan bir tek kişi göstermek mümkün mü? Hayat, insan için olgunlaşma süreci olduğu gibi, dünyada; İnsanın sabır, metanet, iman ve ibadet ile test edildiği bir imtihan salonundan başka bir yer değildir. İmtihanının gereği olarak hiçi kimse bela ve musibetlerden muaf tutulmamıştır. Önemli olan bela ve musibetler ile verilemek istenen yaratılış gayesine ait ilahi mesajın alınmasıdır. Kazananlar,Gelse celalinden cefa, Yahut cemalinden vefa, İkisi de cana sefa, Narında hoş, nurunda hoş. Kahrında hoş, lutfunda hoş. Diyen, sıkıntılara sabır, musibetler şükür etmesini bilenlerdir. Allah cümlemizi sabreden, şükreden ve kazanan kullarından eylesin.
191
Düşler Sokağı 3 1313.Sok 13.Numara 1313 sok 13 numara Hey gidi Narin abla Sende bu güzellik bizde bu telaş Gözlerin namlu ellerin cellâdımızken Bitmeyecek bu aşk bitmez bu savaşYaz ayları nemli olur bu kentte Balkonlarda sabahlanır geceler Düşler kadar uzaktır yıldızlar Yıldızlar kadar güzeldir Narin ablaHer şarkıda biraz o vardır Notalarında şarkının saçları vardır Sözleri gözlerini anlatır Gözleri çocuklara Ne şiirler yazdırır…Rüzgâr eser perdeleri oynaşır Gece gündüz birbirine karışır Ay ışığı penceresinde dolaşır Yakamozlar en çok En çok Narin ablaya yakışır…Ses tonu vişne ile kiraz arası Dudakları bahçemizin yeni dünyası Bu güzellik bizim bahtımızın karası Ama biz bunu bilir bunu yazarız En kütük kalplerin bile vardır bir Narin yarası1313 sok 13 numara hey gidi narin abla Yolun düşerse bu sokağa bizi bir yokla Düşlerimizi kirletmeden koynunda sakla
127
Buğulu Gözler O bugulu gözlerle son bakısın.dı aglayan gözlerimeO an tutuldu dilim dügümlendi sözlerim,Duymak istemedim.sakın deme bana elveda.Sen sustun ben sustum ama anlatıyordu bugulu gözlerle son bakısın.. Dudakların der gibiydi sakın beni unutma hep hatırla,Biliyordum Bu bir veda degil el veda.Hazanı yasıyordum sararmıstı yarim bir yaprak gibi,Caresizligi ve sözün bittigini anlatıyordu bugulu gözler O aglayan gözlerim bakamaz oldu artık yarimin solan gözlerineO sararan yapragım dalında
65
Hatır İçin veya İntihar Hatır için her şey yapılır ama Evlilik yapılmaz Mesela bir çingene benzeyen Cimri tutumlu bir kadını Hele de elleri ve ayakları çirkinse Güzel nazlım bir sesi yoksa Başına kabaayı kesiliyorsa Vahiy gelse almayacaksın Sen öbür vahiylerle idare et Eğer alırsan Dünyanın kaç bucak olduğunu Anlarsın Hele hele beş tane de çocuğun olursa Koparamazsın ipleri Sırayla gelir ardından Ağarma aşamaları İlk beyaz teller düşer başına Sonra şakaklar Çok sürmez saçların bembeyaz olur Sonra bıyık Derken kaşların gider Ve bir ağzı bozuk adam olursun Küfretmeyi öğrenirsin Sayısını unutacak kadar Ama yine de yüreğin soğumaz Sonra bir kalem alırsın eline Yazdığın kadar yazar Yaşadığın kadar yaşarsın Tadına doyulmaz sevgilin Tütün olur Bir intihar gibi içersin artık Bir intihar... 2012
120
Hatıra Bir hastanede kaldı hatırası ölümün, Bir de kabristandaki defin törenlerinde. Koskoca hayattaki şu kısacık bölümün, İzi kalmaz mevtayı bile görenlerinde.Ölene dek insanlar ölümsüz gibi yaşar, Her gün ölüm kendini hatırlattığı halde. Sabaha kadar belki bir ölüyü kucaklar, Eşim diye akşamdan sarıp yattığı halde.Bir ağacın toprağı sarmaladığı gibi, Bütün gece ölümü kucaklarda bu insan. Yine düşünmez kim bu ölümlerin sahibi, Ve kim bu insanlığın akıbetini yazan...Her belde de kabristan, içinde boy boy mezar, İşte ibret levhası gibi duran manzara. Buna rağmen insanlar kudurmuş gibi azar, Sonra da bölük pörçük yine girer mezara.
92
Özgürlüğüm ve sen Gökyüzü bana özgürlüğümü ve seni anımsatır. yaşamımın anlamı. ikinizede vurgunum ikinizden de vazgeçemem.
16
Vatan Kan Kokandır Vatan kan kokandır toprak yerine Ecdadımın kanını sürmüş bayrak teline Bir karış toprağımı var kana doymamış Bu vatan için kan akıtırız yine gerekirseVatan içinde vatan olur mu sen söyle Yediği çanağa pislemez köpekler bile İt soyu demeyin bu soyu belirsizlere Sabredin fecir güneşi doğacaktır 9 hilalimizleDİYARBAKIR'a kanla mühür vuranlar nerde Kan onların kanı olucak akan nehirlerde Vatansa bizim şerefse zaten bizde DİYARBAKIR'a bir OSMANLI mührü daha vururuz gerekirse....................
71