poes
stringlengths 13
158k
| poe_length
int64 1
20.9k
|
---|---|
Şu Bursanın güzelleri
Fidan boylu asil Soylu
Şu Bursanın güzelleri,
İnce ruhlu güzel huylu
Yeşil Bursa dilberleriKumral saçlı kalem kaşlı
Şu Bursanın güzelleri
Biraz nazlı baldan tatlı
Yeşil Bursa dilberleriBeyaz tenli ince belli
Şu Bursanın güzelleri
Yüzü benli pamuk elli
Yeşil Bursa dilberleriGüler yüzlü ela gözlü
Şu Bursanın güzelleri
Açık sözlü sever gizli
Yeşil Bursa dilberleri
Orhan Altınbaşak
| 58 |
Portakal Çiçeği
en azgın sevişmelerin bakir masumiyetinde tenin sevgiliye sunumundaki kokusudur portakal çiçeği.... arzu sağanaklarının ıslattığı, korkak, ürkek solukların sevgilinin dudağındaki teslimiyetidir portakal çiçeği.... gelecekte özlenenin,O olması için edilen duada duyulan mistik kokudur portakal çiçeği... gelin tellerinin arasına, duvaklara serpilmiş umudun adıdır, aşkın tasviridir portakal çiçeği.. şimdi beni kaybedilmiş sevdalar oyalar her portakal çiçeğine bakışımdaki tesellidir gördüğüm turuncu ruyalar... oturup şiirini bile yazdım ama çok oldu artık sevdalardan geçeli, sebepsiz değil mutfağımın rafındaki portakal reçeli.. aşk varsa bakmam sonrasının ötesine berisine, ölmeye değer, gömsünler beni portakal çiçeklerinin gölgesine.
| 88 |
Kalayım İstiyorum Baharlarında
Günaydın mesajınla,
Kayboldu karamsarlık günümde,
Düşüncenin güzelliğinde,
Sıcaklık oldu hislerimde. Sevgi seline kapıldım,
Kalbimde heyecan,
Yüreğimde fırtına,
Okşuyor Karadeniz rüzgârı. Esen rüzgâra kapılıp,
Huzur istiyorum yaylalarında.
Yağmurlarında ıslanıp,
Kalmak istiyorum baharlarında. Enver ÖZEL
17.01.2011
Saat:10.45
| 38 |
Alev Alev Karanlık
Yıldızın güneşten ışığı almasıyla,
Ay ve yeryüzü her şey Güneş’e bağlıydı.
Karadelikti büzüşmeleri.
Solan, kırılan, savrulan renklerdi.
Geriye siyah, hayır siyah değil kara.
Hem de zifiri hiç ummadığın kadar.
Daha nice şekilde örneklendirilir.
Bırakıp gitmelere, ne sebep oldu da karanlığa gömdün.
Ulaşılamayacak aydınlığa, verilen umutlarla.
Kim bilir beyhude şekil alan bulutlarla.
Yada kabuk bağlayan, koyu kanın rengi miydi kara?
Büyüdükçe büyüyor kara düşlerim, katran katran yara.
Karanlık kuyuya attığında,
Yusuf gibi sonum aydınlık mı sandın?
Dönüp maziye tırmandın.
Neler yandı, neler andın?
Cehalete yenik miydi?
İlişkimiz soygun sofrası mıydı?
Karışmış zaman düşüncelerimde,
Düşünüşlerimde boğulurum,
Ne aydınlıktır, ne karanlık,
Adıdır Alacakaranlık.
Kan doluydu, ateşti kuyunun dibi.
Boğulur kara sevda da, mağrur ve masum idi.
Adım atılan her sokak direğinde, karanlık aydınlanır.
Satırlara dökülemeyen, duygularım kara.
Özlemim kara, okuduğun yazı kara.
Sokaklarda karanlık, uyku karanlık.
Kalır mıydım arafta?
Uyku ve uyanıklık kadar karanlık.
Senin gidişinle başladı.
Her sokakta alev alev karanlık.
| 152 |
Biz Olsak
İnsanlar ben olmayı birakip, biz olmaya başladıgı zaman.. dünya herkese cennet olacak! ...
| 15 |
Ölmek İçin Doğan Çocuklar
“savaş” dediler, tutuşturup eline silahı
“savaş ne demek? ” diye sordu çocuk
tüm halkların kardeşliğidir, dediler
özgürlüktür, demokrasidir, çağdaşlıktır
küreselleşmedir, dediler
güvercinlerin uçurulduğu
güzelliklerin savurulduğu
üç günlük aydınlığın sabah akşam parlatıldığı zamanlar hani
bütün geleceği yok sayan
emperyalist bir uygulama olduğunu söylemediler.çocuk, parkı düşündü önce sonra arkadaşlarını
ve cennet diye geçirdi içinden-cehennemi yaratanları düşünmeden-
oysa cehennem daha yakındı
tıpkı savaşların barıştan daha yakın olduğu gibi…eyy Allah’ım!
rüyâlarımda savaş sahneleri, ölü çocuk hayâlleri
cehenneme gül vaad ediyorlar cennete ölüm
beynimde bombalanmış binlerce soru -cehenneme davetiye-- hangi barış
- hangi inanç
- hangi erdemlilik
- hangi insanlık
- hangi demokrasi
- hangi özgürlük
- hangi çağdaşlıkinandım...vallahi inandım, gerçekten inandım! İnsan olmadığıma...
bakıyorum...
barış için savaş diyenler de cennette
savaş için barış diyenler de
-ya bu ölmek için doğan çocuklar hangi cehennemde? 12.06.2004
| 134 |
Gündüz Güneş Gece Bir Yıldız (ST)
Bak şimdilerde bir çocuk doğuyor
Ve de aniden havalar soğuyor
Kopuyor peşi sıra bir fırtına
Bebek ağlamaklı, vurdum sırtına.Gürledi esti, bakmaya başladı
Bakışları ile resmen haşladı
Derince bir mavi idi, gözleri
Dahice idi, çok özel sözleri.Ta, güneşin kalbine girip, çıkmış!
Sanki, Çanakkale’ de kurşun sıkmış
Birden dağlar ve ovalar ısındı
Soğuklar bile eridi, kışındı.Gün batımı yaklaşmıştı ki, kızıl
Bir gelecek müjdesi koyu kızıl
Gece ve gökte parladı bir yıldız
Gündüz güneş gece büyük bir yıldız.Evet, bu yarın doğacak güneşti
Yediden yetmişe nur’ lu güneşti
Durdu, tam Anıtkabir üzerinde
Atatürk yazıyordu, süzerinde.
| 97 |
Depresyondayım
Dostlarla birlikte olup kalmayı
Çoktandır unuttum ben zevk almayı.
Öğrendim iş varken kendin salmayı
Depresyon denilen bu hastalıktan.Değersiz hissetme ve de görmeyi
Kendine küsüp de yönün dönmeyi
Bedenle beynine duvar örmeyi
Öğrendim depresyon hastalığından.Hep derler ki, ye iç gez ve de dolaş
Sıkıntın geçecek bak yavaş yavaş.
Yorgunum, bitkinim ve de uykusuz.
Anlamayıp beni, diyorlar huysuz.Çok zor oluyor şu anlaşılmama
Diyorlar tatile çık gez toz takma
Gezip tozma ile dertler bitmiyor
Beynimdeki safra çekip gitmiyor.Derdi olanları dertli anlarmış
Bu dünyada dertsiz olan kim varmış
Benim bu dertlerin kesin çözümü
Beynimden attığım safralardanmış. Safraları bir bir söküp atınca
Zevk üstüne neşe sevinç katınca
Güvencim kötü duygular batınca
Gürsesle haykırır mutluluklarım.
| 110 |
Kustatlim tatile gidiyor
Kustatlim büyüdü ve annesine anne beni Türkiyeye gönder. Tamam oglum dedi annesi gelecek sene gideriz. Ertesi sene oluncada gidilecek gibi degildi. Yaz aylarinda yukariya tirmanan bilet paralari ailece tatile gitmelerini engelliyordu. Kus tatlim tutturdu siz bana söz vermistiniz ben gitmek istiyorum. Siz gitmiyorsaniz yada gidemiyorsaniz beni ilgilendir mez. Sözünüzde bulunmazsaniz artik sizinle hic konusmam. Annesi kus tatlisina bakiyor simdi bu kücük bir sehrin disina cikmamis güzel fidani nasil yanliz Türkiyeye göndereyim diye kara kara düsünüyordu. Ic hatlar, dis hatlar yolunu nasil bulacak yavrum.ucak degistirmek kolay mi? Büyük sehir hava alaninda. Türkiyede dogmus büyümüs insanlar bile; sorun yasiyor. Bocaliyor, ödü patliyordu annesinin, Kustatlima gerek olabilecek tüm bilgileri adresleri not etti iki dile cevirdi. Birini valizine birini cebine yerlestirdi.
.
Kus tatlimin kendisine güveni sonsuzdu. Giderken annesi ona verdigi harcligi iyi saklamasini hepsini cebinde tasimamasini tembih etti. Kustatlim kimse benim para mi calamaz! ... tamam oglum yinede sen hepsini cebinde tasima tatil sonuna kadar sana yetsin. Kus tatlimi SIKISIKI tembih etti, aman ha oglum tanimadigin kimsenin arkasina takilip gitme. Hava alani personelinin giydikleri özel elbiseler var sadece onlarda yardim iste. Aman ha! diger ucagini kacirma. Kus tatlim annesine; anne ya sen cok korkaksin. Dogru dedi annesi bir tarafta oglunun kendi kendisine olan güvenini kirmak istemiyor, diger tarafta ona bir sey olur diye ödü patliyordu. Oglunun kararina saygi, ve vermis oldugu sözüde tutmasi gerekiyordu. O büyüyüp genc bir erkek olacakti. Korkularini ona tasimamaliydi.05.08.09 Bad Hersfeld Zeynep Sekerci
| 237 |
,BİR SeVGİ BİR İMAN
Düşündükçe hepten aklım karışıyor
Dünya kalmadı Sultan Süleymana
Hala insanlar neden kapışıyor
Bir sevgi bir iman yeter insana Hor yaklaşma garibe alay ile
Bilki mutlu olunmaz para ile
Adam olunmaz köşk saray ile
Bir sevgi bir iman yeter insana Saygı ve sevgiden kusur etme
Nefsini şeytana esir etme
Kendini namerde rezil etme
Bir sevgi bir iman yeter insana Yapma pişmanlık duyacağın işi
Hasiyeti ile değerlidir er kişi
Elbet vardır her yokuşun inişi
Bir sevgi bir iman yeter insana Muhtaç olana yardım elini uzat
İçindeki kin nefretti boz at
Arada bir Ahirettine bir göz at
Bir sevgi bir iman yeter insana Al Mevlanadan sevgi hoşgörü
Öğren Yunusdan insanlık kültürü
Cehalet bizi uçuruma götürür
Bir sevgi bir iman yeter insana
| 122 |
ANGEL
Seni çok özlüyorum Angel
Kedi patikalarından yürürdük
Dünyanın en güzel ormanına
Olsa olsa
Kırmızı puantiyeli bir kaplumbağa
Yolumuzu keser ve konuşurdu:
“Yavaşlığım aylaklığımdan değil!”
Değildi!
Yanıma uzandığın zaman Angel
Kocaman bir masal kitabı açılırdı
Seninle benim aramızda
Gülümserdin Angel
Hayatta olmanın karmaşık mutluluğuna
Ormanımız dingin
Ormanımız vahşiydi
Tenlerimiz birbirini kuşattığında
Sonra sen
Korkunç öyküler anlatırdın
Sarılırdım Angel titreyerek
Vücudunun bembeyaz atlasına
| 62 |
Oğluma
Biliyorsun ki,oğlum,ortada ne sen varsın,
Ne seni yeryüzüne getirecek bir anne:
Bir gün cihana gelmen mukadderse,anlarsın,
Bu gelişten gözümü,gönlümü yıldıran ne?Her gün saban başında topladığın kederler
Seni yorgun çıkarır sabahın altısına
Çalışkan ellerine bakanlar kirli derler,
Leke derler alnında güneş karaltısına.İnce belin bükü....................
| 44 |
Sadakat Yazgısı
Bir yazgıdan geliyorum, gülücükleri bayramlara saklanmış çokça umut taşıyorum ceplerimde. Vaktin hayalle kesişen kapılarına koşuyorum,
Karanlığın da sevinçli olduğunu söyleyen ay hecelerini yazıyorum pencereye.. Gelir mi gelmez mi-gelir de gider mi suallerinin kaytardığı cevaplar buluyorum artık. Ayrılık lekelerinin artık bir yargı bildirmediği kelimede yetiyorum kendime. Gün ayrılık dilinden sebeplerin serpişmiş saçlarına,tel tel dolanmış anlamlarıma, pazarlıksız… Sadakat, eğildiğim dualarda avuçların gibi sonsuz huzurla kucak açıyor, Düş çocuklarımın hepsinde bu sadakat bayramının sevinci, bu ümit şenliği, bizi biz eden düğüne karışıyor…
| 81 |
Anadolu da
Dağları dumanlı,yollar boranlı
İşlere koşarlar, Anadolu da
Gönüller imanlı,yüzler nuranlı
Hu diye coşarlar, Anadolu daBir bilsen ovalar, nasıl yeşerir
Ektiğin tohuma, bire bin verir
Sıladan gurbete selam gönderir;
Hasreti aşarlar, Anadolu daEtrafını sarmış, mavi suları,
Kısrağa vurulur, meşin yuları...
Her seher vaktinde,o uykuları;
Ezanla okşarlar,Anadolu da Şen olur köyleri, güneş vuranda,
Damları kerpiçten, toprak veranda
Meydanlar sevgide öyle dolanda;
Etrafa taşarlar, Anadolu da Kimseler bölemez,halkın yapısın
Fakire kapanmaz, evin kapısın
Üstüne yapılmış, vatan tapusun
Vermeden yaşarlar, Anadolu da Arzeni söylerim,sözleri bir bir
Bir çatı altında,getirdik tekbir
Değerler hep aynı,din bir,Allah bir
Bayrağı taşırlar,Anadolu da
| 96 |
Gönül Bende
Bir ömür uzanır aşkın çilesi,
Eğer sevdiğini alamamışsan
Sel olur sevdası sürükler seni,
Gönül bendin yüksek kuramamışsan,Hergün bir yanını yıktıkça yıkar,
Kül eyler her yanın yaktıkça yakar,
İster isen kainata isyan et,
İster isen yaradana feryat et,
Ömrün geçer durur sevda gölünde,
Gönül leylasını bulamamışsa,Çektikçe çekersin zamansız eyvah,
Karanlık ömründe sökmekte şafak,
Bağrına yığılır dert yumak yumak,
Gönül tezgahını kuramamışsan,Sevda kurar sana derdin trzgahı,
Usanmadan vurur sana şamarı,
Dilinle üretir hem ahı hem vahı,
İster isen kainata isyan et,
İster isen yaradana feryat et,
Ömrün döner durur dert tezgahında
Sevda imliğini çözememişsen.
| 94 |
Büyük Şehirler
Büyük şehirlerin kalabalıklarında(kırmızı ışıktan geçerken mesela) kaybolmayı seviyorum, yabancı bir evde küçücük odamda seni hatırlatan altı çizili kitapları okumayıda...
Yanlış otobüslere binip kaybolmayı seviyorum, sonra birden inip bilmediğim bir yerinde en yakın çiçekçiyi seviyorum...seni hatırlatan
Büyük şehirlerde yalnızlaşan aşkları seviyorum, büyüyen aşkların eski acılarını seviyorum.
Elindeki çiğdeme sımsıkı sarılan, durakta bekleyen, karşıdan karşıya geçenleri seviyorum. Dondurucu soğukta dışarıda sigara içenleri seviyorum,soğuktan al olan kırmızı yanakları seviyorum...kırık gizli bir kırmızı gülüde yanaklarına benzeyen.
Bir yol kenarında öpüşen liselileri (yol kenarında olmaz ama) seviyorum. Karda olsa her yer, ekside olsa seni düşündükçe içimin ısınmasını seviyorum...
Nefesin gibi kokan Karanfil sokağı, yıldızlar gibi parlayan Tunalı Hilmi yi seviyorum.(Gözlerinde yıldız yıldız) Sakarya Caddesinden geçip Kızılay ın göbeğinde kendimi bulmayı seviyorum, Büyük şehirlerden gitmeyi seviyorum sonra, sensiz bir şehir neye yarar ki oysa...
sensiz bir şehirden yine sensiz bir şehre gitmeyi sevmiyorum...
döneceğim eninde-sonunda...
| 141 |
Seven Bekler
hayat neden hep acı çektirir, neden hep unutulan acı çeker, sevmek çözümse neden hep seven bekler, çünkü sevenin hep penceresi kapalıdır goremez sisli gercekleri...
| 26 |
Güzel gözlü yar
Güzel gözlü yar
Ne iyi ettin de girdin hayatıma
Aşka dair tutku
Düştü gülüşünle yüreğime
Bir papatya misali
İncitmeden seni koklamak
Ne güzel şey
| 27 |
Maraz
ah çağıltı
nefes alan
yoksullukharp bitti
devinmede
soluksuz sesler
gecemdesancılanan didinme
sana doğrugölgesiz eşyanın
kimsesizliğiuyku öncesi
| 17 |
Küskünüm
Neyleyim dünyayı, istemem malı
Hayat pare pare, mala küskünüm
Kökünden kurumuş insanlık dalı
Nesil pare pare, kola küskünümKarma-karış olmuş seçilmez rüya
Bozulmuş rotası, dümensiz dünya
Adalet çarkına akardı derya
Mizan pare pare, ele küskünümAklımı çaldılar, aklım erdikçe
'Ver' dediler, ümitleri verdikçe
Yay ateş olur sinemde gerdikçe
Oklar pare pare, tele küskünümYön değiştirmiş suyumuzun arkı
Tersine dönüyor umumun çarkı
Uygarlık dilinde onursuz şarkı
Güfte pare pare, tele küskünümÇaresiz dolaşır madde elinden
Balı versen, zehir kusar dilinden
Küfür akar beşeriyet selinden
Canlar pare pare, sele küskünümÖzütürk, gönlünde yüzer hakikat
İrfansız uzaya yapmaz seyahat
Yazan kalem, getirmedi bereket
Yağmur pare pare, yele küskünüm
| 101 |
Vitrindeki Bebek
O vitrindeki bebeğin
Annesi yok dedin anne
Acıkınca kim meme verir
Kim ninni söyler ona
Altını kim değiştirir
Ateşi yükselince
Kim kor elini alnınaSen görmedin anne
Arkamdan bir bakışı var
Bir iç çekişi derinden
Boynunu bir büküşü var
Öyle acıyorum ki ona
Bir daha geçmiyorum
O vitrinin önünden
| 50 |
İnsan Olduk
Adem ile Havva olduk can verildik
Hata ettik bu dünyaya sürüldük
Altı yüz yıl diyar, diyar dolandık
Kainat Allah der dünya Muhammedİsa ile çarmıhlara gerildik
İtilafa düştük öldük,öldük dirildik
İnanç birdi mezheplere bölündük
İtikat Allah der Mezhep MuhammedMusa ile derya deniz yol aldık
Yunus ile bir bedende sınandık
Yusuf ile kuyularda kem kaldık
Denizler Allah der toprak MuhammedNuh olduk tufanlara karıştık
İbrahimle ateşlerle sınandık
Köle olduk pazarlarda satıldık
Gönüller Allah der diller MuhammedMuhammed'dir o kabenin mimarı
Bilim olduk,ilim olduk kainata eriştik
Tane idik yoğrulduk çiğ idik piştik
Elifler Allah der mimler Muhammed.
| 94 |
Sanadır Özlemim
kendini uçuruma atma, öleceğim
düşlerim boğacak susuzluğunu..
beklemem, gelmezsin bana kalırsa
gelmezsin, geceyarısı, çay saati..
beni sende tutuklayacağım..
kendini uçuruma atma öleceğim..sanadır özlemim, beni bilirsin..
gözlerimden yansır güneş sistemi..
hislerim kabarsa depremler olur..
sakin denizlerde bir adam ölür..
gelmezsen ülkemde doğa kirlenir..
sanadır özlemim, beni bilirsin..
| 48 |
Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başlamış
Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
Acıyı ve insanlığı çocuklar
Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
Onların bilgileri getirdi
Elleri önlerinde bağlı-duruşları
Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı
Ki şimendifer
Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu kutularını
Oralarda civarda
Böcekler sürüngenler bulunan kırda
Dönen çember- toprakla çalkalanan çocukların önünde
Bir dev gezinir
Şimşek düşer *
Ve balık yumurtaları
Ki onları balıklar
Suyun gencine bırakırlar
Ve suları da gezer ölüm
Çelikağ yok eder insan eliyle uzanarak
Hem balığı hem yumurtayı
Hem yumurtadaki balığı
Hem balıktaki yumurtayı.Toprağa dikili göz neler bulmaz
İstese dağlar mı bulmaz
Sonsuz gebelik ölümü suçiçeği gibi döken hayat
Suları ve karaları uluyor birbirine
Erkekler kadınla donlarının altında harp cep kitapları
Dudaklarında verem çiçekleri uzaktan
Yakından aynı ve ayrı uluslardan
*
Genç bir adamdım
Tren uğurlardımEski ve yeni efendileri
Taç giyen şehzadenin karpuz gibi
Ya da gemilere açılan çelik bir köprü gibi
Serin kırmızı ve sıcağını bırakarak
İkiye bölüneceği haberini
Büyük olayları hava limanlarında zonklayan
Trenlerle ben yolladımParklarım vardı akşamları
Kapatırdım
Saati vurunca trenlerin beklenip gelmeyenlerinBıldırcın tüneli ve bir açık bir örtülü tren
Akşamsa hemen
Korkardım-bir kızeline tutunarak
Karşı komadan sarışın-onu dökülmüş yapraklara yayarak
Çıkarırdım yanağından ürkek şapkalı
Ve çantalı adamı
Yaklaşırdı ve sorardı
-Oralı mısınız oralıyım
-alın ve okuyun incil ve yohannaya göre
-misyoner misin değilim
-O hah ha
-Değilim ve okuyun yohannaya göre
İnsana olan sevgim-bodurluğuna kurnazlığına
Birden bilerek
İstasyon bir boşluk
Çünkü bir yok bir var
Trenler çehreler
*
Üçüncü hat koş üçüncü hat
Katlan elele katlandık ey Anna taş içinde heykelim
Yonttum yonttum taş bitti sen çıkmadın
Yanıldım avrupalanmakla çün bizde
Kadını kelimeyle kurarlar saklarlar örtülerle
Derken katar üstümüzdeki katardan çoğaldı
Sen burgu oldun içimin dağlarına tünele girdin
Strasburg akşamın karnında
Uslu çocuk olarak bekledi
Bianka boğazlanan boğanın önünde kaldı
İstersek durduruldu diyelim
Çünkü halklar vardı
Güvercin halkı
Meydan
Göz halkı
İnce doğranmış fransız halkı
Ey anna sen kalkan balığı
Kafa vurmayan fakat gövde vuran
Ağzın karnından biraz yukarda
Karnında bir anne yeni kız doğuruyor işaretleri
Kan gidişmeleri
Açık göğün önünde açık meydan halkları
Bianka kıvılcım
Ucu kendine kıvrılmış kılınçÖpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
Ağzı konuşmaz kılan
Ağzımızda
Dilimizi şişiren ayrılık bademi
*
Senin elin söyler
Avucunun toprağa değip donan çizgileri
Anlatır
İstasyon çayevini dolduran gebeyi
Dumanlı ve biraz her şey kokan gebeyi
Aşkın
Şişen bir yara gibi gelişip
İçimizden iki yolcu gibi gideceğiniVenedik birdenbire kavruldu
Nedensiz ve niçin
Çün korkunç
Ve savaşla gidiyorsun
Ama ancak sen
Vurulduktan sonra ve kurşun
Benden ayrıldı
Ve gittin
Ve dağ çöktü
*
Artık dayanamam
Yabancı isimlerin isim ebelerinin içinden
Yabancının ter kokusunun içinden
Yabancının buyruğuyla geçmeyeEy toprağım kalkamadığım
Üs kimin üssü
Kime ait minareEy sen karşımda paylaşılan
Alna dudağa ve kalbe ayrılan
Sen aşkım sabah doğrulunca bağırdım
Geceleri sancınla kıvrandığımKaranlığı itiyorum yine gelir
Sabahı seviyorum özlüyorum
Seni aydınlığa getirip anlıyorum
Daha sonra ışıksızlıkta anlamsız
Ve sancım var
İnceden ve derinden gözlüyorum
Çılgınlık ve inceliyorum
Kilom elli beş boy bir yetmiş üç
Sen kendime etiplikle eklediğim
Kanı benden canı ciğerimden alırdın
Aydınlıktın
Hep onarırdım eskiyenlerini güneşleAy gece görününce açar aylığını
Kurbanlar ve senin büyüklüğün dağınıklığın
Çünkü her bölgeni başka bir şehirde yaşadımKüskünlüğünü aşk öncesi şehirde
Etinin lekelerini doğduğum şehirde
Korkularını ve yüksek korkmalarımla
Irmağı kapayan boydan boya
Suyu toprağa ilave eden şehirde
Gidişini özel olarak
Kalbimin bağışlandığı şehirde- en önce
Ayrılık vardı hepAy gece olunca pay eder ayrılığı
Ey güzelce yakalandığım
Mutlulukla sunulan
Bize bahşedilen armağan kılınan
Ayrılık sen ki
Aşkın ve sanatın
Durmadan doğumlar getiren anası
Hep orada gebe karınların dibinde içinde
Doğuma en yakı
Doğmadan gibi ve aralıksız doğarak
*
Böyleydi kuruluş yapı ve bizim ustalığımız
*
Fakat sen
Hep karşımda kalan
Ağzı ağzımdan alınan
Paylaşılmakta olan
*
Biz dördüncü Muratın kılıcının sivri ucunu tutuyoruz
Keskin yanında karılarımız ve çocuklarıyla
Hızla akan bir vatan tuttular
Aşkın ve birlikteliğin çatısını orda kurdularKarılarımız her asrın insan güzelleri
İmkan bekçileri
Ağır arabalarla taşınan sancılarımız
Ağır tabanlarımız
Etten değil gibi az yiyen gövdemiz
Toprağın ürününe avuç açan karşı koyan
Yeri var olmayan bir lisanla bağlayan
Sıcağa ve nalın kıvılcımına gerçek isimler koyanIrmak ve ırmağı süren yol
Biri uzağında kaldığımız
Öteki içine daldığımızBuzul uzaksa ve beraberlik ateşi kucaklamışsa
Sabaha çıkmamız kolay
Güneşi bir mızrak boyu yükseltmemiz
Yabanı kolundan tutup germemiz
Alnına bir mıh
Sırtına bir yafta ekleyip göndermemiz
Yekin seslerindeki yanlışlığı düzeltip
Büyük doğrulamanın aklına geçmemiz
Yavuz boğalara benzeyecek
Ve sancı değiştiren hayvanlara Küçük kahraman öğütlerle büyük esere
Bir mısramızdan girer
Bir çocuk avlusunda salıncaktaki çocukların
Anneleri ablaları sahilde çay içen evden konuşan
Gelecekle haberli yemiş tutan elleri
Şimdi salıncakta aynı anda
Bir fotoğrafta gibi
Her geçen anı bir fotoğraf olan çocukların
Altlarındaki toprağa
Öğütlerle büyük eser okları işaretleri
Düştükleri taşlara dizlerini kanatmak için
Biz açıyoruz
Ekonomik iktisat risaleleriHer şey benzinle aşk ve ilkbahar bile
Barut ateşle harmanlandı
Kılıç nasıl deldi geçti ve çekildi
Ve nasıl kan göstermedi et
Tanrı adıyla renk değiştiren mavileşen ateşe
Örtü yayıp otururlar ateşten ateş ve yanmazlar
Güvercin teslimiyeti içinde
Bakın istiyorsakNasıl yıllarla sürüyor bir salise
Sabah bulantıları birlikte yatılan akşamlar
Kuşların yalnız uzanıp penceredenHavaya alıştıkları saksıları kavrayıp uzaklaştıkları
O gökler ağaçların tulumba gibi çalışan özsu boruları
Sızıları tahta kulübelerin
Dağda tahta kulübelerin
*
Ateş için odun topladık
Ben makki ve beşimiz
Kısa ama kesin çağırarak
İçeriksiz coştuk hemen. Hey önce ateşin içinde ol
Hey önce alevin sıçrasın
Yüreğimizi kavra soluğumuzu başka yollardan geçir
Aynı an ayağa kalkındı
Doğranıldı
Nasıl söyler bir erkeğe bir kadın
Denize atılan bombanın
Balıklar delirttiğini
En zor sorunun yöneltildiği
Bir kadındı
Nasıl ki kelimesiz ve gözler olmadanRenksiz bir iz seçiliyor
Belki karanlığın kendisi işaret veriyor
Saçların değişiyor
Karanlık tahta kulübe ve saçların
Hepsi bu hepsi bunlarÖzgürlüğü kur
Suyu dök yürek etlerimizi
Parçalanmalarımızı topla
Büyük ateş meydana yağmur getirdi
Gökteki kazan devrildi
Ağaçların gece aydınlığı
Duygunun canlılığı
Kıvrılıp eğilişi dalların hüznü ateşe
hüznü ateşe
hüznü ateşe tutuşu
Toprağı üzüntüden ayıklayışı
Sende kaybedebildiğim yani ey korkulu hayat
Taktığım tarafımızdan sevilen
Haklarımız esenliğimiz karanlığımız
Güzelliğin ellerin alnımla
Mızrağına seç önce seç kabarık alnımı
Fırlat kayaya kimliğini kişiliğini
Dişlerimin ortasına
Sar beni kumla ağaç kütükleriyle
Ki suyu geç beni kurulaArkamdan rüzgâr seğirtiyor
Ellerim dağdaki kulübeden ses ediyor
Orman uğultular kurt ulumaları
Aşkın omurgan
Yapışkan
Yak beni çocuğumsuzSenden ışıklandırılmış havuzlarımda
Ve gizli su yollarımda
Sözün ediliyorO sen sen
Gölgemi bırak beni sürme
Ben benimleyimİçim büyük sabırla haşlandı
İçim ey içim bu yolculuk nereye
Yine bir şehrin ölümünü başladır gibisin
*
Ve çocuğun uykusu böyle başladı
Çünkü yeni bir çocuk uyanacaktırEy ana
Parkları çocuğunla eş doğurdun
Çimenleri mutlu kıldınBayrakların sularda aktı
Pulatın
İnce ve yumuşak saçın
Yaralı ağzınMutlu kılan çocuk
Çimene düşen yapraklarıKadın sen tattın
Babanınkine benzeyen
Çocuğun böbreğindeki katlar.
*
Gün gelişini açıkladı
Sen kapanan gözü açıkla
Karısına arabayla tabut taşıyan adamı
Güzel yontulmuş ve parlak sarıları olan kadını
Yeni bir çocuk planı yapan
Yeni ve ölümü de transfer eden aileyiNalçayı yiyince nasıl çöküyorsun yere
Nasıl dumanını üfürürken ve solarken ciğerlerime
Düşten yıkanıp ava değil çocuğa yatıyorum
Değil vurmaya ve rastlantıya
Değil hülyalanıp dalgalanmaya
Çıkara değil kedi gibi sokulup ayartmasına
Değil sarı demire
Değil söylev'e asla değil aştım gitti yirmi dokuz yıl önce ölenleriNalçayı yedikçe nasıl çöktüm yere
Zorla ezilenin zorlu öldürmesi olur
Fabrikanın kasıklarını ovan işçilerin
Hak dünyasında hastalanırım olağandır
Neden mi şimdi tepilebilirim
Maden ocaklarına dinamit yerineBir hakkın düşmanıyla kucaklaşıyorsam
Sök beni yeniden şakağıma it ellerimi
Bileklerime aklım aksın
Damarlarımı lif lif denetle çöz gözümün perdelerini
Trenleri uzlaştır sulh fenerlerini yak
Nerede olursan ol kim olursam olayımSesimi bir dağ zannet
Irmağa ver haberi
Yangına doğru sürünen haberi
Güneş beni saklar
Sen alnımdaki dumanı kazı
Kemiğinin geleceğini düşün beni yont alıştırSararan örtü cafe müller
Gırtlakta sarı halka
Esirlik ve kendinden kayma halkası
Yalnızlığın çarmıhı dere balıklarının ilanı
Çarmıh yaylı ve değişken
Karın çarmıhı belkemiği ve baldırın
Karnımız ayrı sancılardan kaymış
Yeşil ya da yeşil olmayan çocuğun ağzından çoğaltılmış
*
Ey gece sen de aldatıldın
Sana da tuzak kurdu yüzü güneş parıltılı kızRosemariegirbach
*
Gidip bilmediğin kentlerin
Böğrünü delen harp mikkaplarını gördüm
Kartpostal tüccarlarını
Kilise ortak Pazar birlik orak çekiç
Ve asya ve afrikaya ayak atma postallarınıVe kimseyi göstermeyen aynalarıVe bir istasyonda
Hatta önemsiz bir memurun yakınında
İçinden asya çıkan bir balyaGeleceği
Ormana terketmeyi dener gibi yeni doğan çocuğu
Ananın karın bulaşıklarını arıtmadan
Çalıları ve topraklaşan yaprakların içine
Alabildiğine
Gevşeyip bırakılmış gerginliğin ortasına iterek
Geleceği ormana iter gibi ormana iterek
Meleklerin hayatını yaşamaya
Gidelim sizinle kendinde insan olmadan
Kimseyi insanlamadan yaşamaya
Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi
Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi
Bellemeden
Etle bilinçlemeden
Evdeki sevinci kırgınlığı ballanan üzümleri
Bilmeden aşkı ve aşk benzerini
Çocuk sesinin düzlüğünü arayan bir çeşit insan gibiGörevi bu olarak
Yalnızlığımızı sessizce ortaya koyalım
Erkekçe sessiz ve erkekçe
Kiminki sahipse ölümü o karşılasın
AğırlasınAyaklarım ağrıdı güvercin izlemekten
Onun başının önündeydi alevli sancak
Elimi ve kalbimi uzattım
Eriştim tanrıya çağırma kuleli evin
Bekleyen güvercinine
Güneşi ayı ve yeryüzünü bütün şekilleriyle
Bir kutlu çehrenin emrine kul bildim
Bilesiniz
Ona döndürüleceksinizVe başı yeşil hâleyle çevrilen
Yüzünde tarihten ve gelecekten bir renk beliren
Atmacanın pençesinde atmacayı kendinden geçiren
Bir güvercin ki ne gören olmuş
Ne işitenBir sabah bir çeşit güvercin fırtınasıydı sur önünde
Gözleri burçlara
Bayrak tebdiline dikilmiş bir kartalın
Buyruğundan hızlanarak
Bir kartaldı gözünü burçlara dikmiş
Döşü surları geriletmiş
Durur güvercinlerin en önündeEmrolundu. Haliç bir yılan gibi yönelip
Soktu Kayser'iZaman bir takla attı
Zaman bir takla daha attıZaman altında kalan
Çıplak boynu hançer kuşattı
Başı sülük ağızlarında
Ayakları boşlukta çırpınan
Bir millettik artıkGüvercin
Merhamet kılınçlarını toplayabildi ancakCamide toplantı var davranın
Aşkı denetleyen güvercinler
Kılınçlar eskinin habercileri
Keskin bekçiler
Bildiriciler.Bu iç çığlıkla
Yürürken üstüne bir mısır habbesinin
Yeni yorum yatırımcıları
Ve büyük doğrulma günüyle
Bir aliterasyon olan güvercinDansöz kalkışlı güvercin
Gel. Sen gelince
Azap çıkacak her evden
Gidecek kendi evineOrganlar sizinle benim savaşım
Ben ahretim
Ahret yere gebedirSizinle hep beraberim
Dağı tutmuştunuz kalbinizden geçendim
Güzel duydunuz ve durduruldum
Atımı atınız büyüledi
Okyanus everesti nişanlayıp durdu
Çünkü etin ötesinde
Bir şey değildi everest ve okyanusKorkunun yüzüne ayna konmuş gibi
Başkayım sizinle
Aynayı eline alan korkuyu bilir
Çün korku etin içinden yekinirHep koşmaklayız kitabın onayıylayız
Tarlayı çok severiz. Yaradan
Lokma lokma bölmüş isteyenlere
Karından gelenlere
Ve karna gelenlere
*
Aşkı cambazımız aldı
Tokmak kırıldı
Kapının çatlağı esner
Gözetleyen göz şişer küçülür
Et aralığından görmeyi dileyince.Duyulur iç ses
Uyan ey kaplumbağa kelimeyi kımıldat
Çünkü kıyamet sezilsin otobüs devrilsin
Kımıldat kanlarını
Koşanın yıldırım gibi duranın
Susanın ve dağlarla konuşanın
Kendiyle
Dağları konuşturanın
Aklı çok kez hançerce bulunduranın
Kendini sürü için öldürüp
Sürüyü çobansız bırakan çobanın
Hep içilmez sulara varan koyunların
Mermerin namütenahi bekleyen kayanın
İçinden hata edilerek çıkarılanlarınİnsan yüzleri
Çömelmiş inleyen ve içgüdü şekilleri
Yaralar kan akmayan
Kanla işi olmayan
Taştan çıkanın ve çıkaranın birlikte söylevleri
İnsan sanatı çığlıkları
(bir yerde onlarlayım)
Öpülerek topuğu parlatılan tuncun
Günah anlatılan karanlıkların
'Enriko istersen anlat önce sonra işel'O dağlar güvercinin yabanına yuvadır
Hiç solunmamış bir hava üfler rüzgâr
Dünya sürü yürüdükçe döner
Çoban sürü için ölmez gelecek sürüler için
Yaşamağa bakar
Kısa süren bir hatıra değildir toplumMısır taneli çocuk avuçları
Fotoğrafını çek günahların
Tövbeleri yıldırımla yayınla yine deEsmeri
Karayı
Kızıl ve sarıyı bir tutanı
Benden aldınBuruşmaz entarisi İstanbulun entarisi buruşmaz entarisi
Maraşın seferde
Fakat İstanbul ve Maraş
Fakat Maraşın
Her kurban arayışında
Fazla davrandım ben
Yangına uğradım
Kara bir moloza ayrıldım
Bazen marsık sanıldımMaraşın her kahraman kurban arayışında
Ve bulup sunuşunda
Mutlaka bir işareti vardı
Bayram çöreklerini tuzundan yağından anlayışın
Sertçe düşmanca gibi tokça kucaklanışın
Harbeder gibi sevişinMesela adil erdem aynı silahla mücehhezdiÜstümüzden aynı katar geçti
Mutluluğumuz anlaşılsın yıkıldık
Toprağa yayıldık ve büyüdük
Çünkü topraktan ancak böyle geçtik
*
Kızlar burgulu
Etlerinde tahta kıymıkları karınca yığınları
Alabildiğine açılmış bir organ
Bir gramofon
Geniş ağızlıHer adımlarını bildiğimiz
Hangi yörüngeyi güttüklerini
Hangi suyu geçtiklerini
Ne çeşit bir şölenden koyulduklarını
Çünkü sokağı aman nasıl eğilerek geçiyorlar
Hangi tahta kapıdan çıktıklarını
Zenginini ve bulgurla su içenini
Ellerinin çatlaklarını yine krem sürülenini
Göğüslerinin bakımını tahta sütyenlerini
Ocaktaki dumanın yaktığı sapladığı göz sürmeleriniÇünkü kara dumanlı ocak
Ve sürmeydiSürmeyi niye çekmeli
Sürmeyi çekmeli mi-Annen ne söyledi
-(Elmanın yarısını kardeşin yesin)
Kardeşin yesin anne yemesin miElmayı yemiyorsun bir
Ve öyle sıkılıyorsun ki elma ölecek
Ne sen yiyeceksin
Ne kardeşin ne annenBu evde yılanı yine değiştirmemişler
Baba ana ve kardeşler
Aynı odada soluyorlar
Oda şişip iniyor
Dışarıdan bakınca odaya
Duvarları kıvrılan oda
Özel bir korku ve kuşkuyla irkilerek
Tehlikenin hayvanları yönünden
Boğularak
Yılandan gizli işaret alarak
Göz kırpar gibi yapıp uluyor
Oda uluyorYılan göz kaş işareti
Konuşmayan hiçbir şey yapmayanBaşını yılandan çevri yemek taşmasın
Başını yılandan çevri kuyu yakın
Başını yılandan çevir unutma babayı yürekte tut
Baba dağ ve baltaAnne
Kolundan koynunda karnında çocuklar
Gitti pazara dolandı çığlık beğendiAnne eve dönünce
Anne eve dönecekÖlün bilinecek küçük ölün
Mahalle daracık bilinecekAlçak duvar ötesinde ölün tahta sıcak su
Ve odun kokusu
Kabre akıtılan sabunlu suyu
(Yolun burasında coşkuyla karşı ko)
Nasıl ki beyninden apartman fışkıran mimarın
Yaşamın öte yarısı
Burçları gezer
Kutup yıldızından söz ederGök çoğalınca
Göğe açılan göz kapanınca
Beni duyacak anlamayacaksınBunlar hep senin ölün
Bir yerinde yatağa sığmayan çocukların
Suçları bir atmacayla alınan çobanlarınHer şey karıştı çünkü öldün
Artık kimse bulamaz kendini
Eller birbirinin içinde
Senin ölmüş elin yapışır
Benim tetiğimin üzerine
*
Silah benim tetik bende koşanadek kurşun benim
Parmak senin et senin güç senin
İrade kimde
Benim elim hangi köpeğin içinde
Dişleri birbirine geçmiş bileğimde
İlk tıraşını olan gencin
Jileti kemiğin iliğinde
-Kan seli
-Tetik kan seli
Hedef nerde kız mı erkek mi
Dünya çekirdeği mi
Yeryüzü ateşi mi
Şehvetin ya da nur içinde birleşmenin
Satan'ın içinde beklerken her şeyi önceden kestirenin
Çünkü şarttı bir kere
Ölümle yan yana şeytanın içinde durmakKarnından geçmek
Bir lambayı bekleyen makkinin
Öpüşünü kanla bekleyen
En küçük kilisede çarmıha çekilen
Dom'un üç asrın
Kana kan koyup
Yücelttiği abesin
Galerisi insan ve heykel ve resim ve kezzap galerisiAt gözü oyuk
Heykel atın içinde
Çünkü at büyük heykel
Sürücünün içinde on aziz birkaç isa yezus hiristusYüz bin haç
Atın ayağında bir nalbant heykeli
Nalın içide bir at benzeri
Karşılıklı uyuşan iki arslan
Biri dişi diğeri dişi
Yuvarlak yalanmış ve parlatılmış derileri
Ki karpuz yenmiş gibi
Goldah karpuz
Kalf karpuz
Anna karpuzun çekirdeki
Frankrayh şu dağın ardındaki dağ
*
Düşmanın kim onu anlat
Mişel'i hatırlat alnımı uğraştır
Kalbine plânlı ve
Avrupa bir duvarın taşları dizilen mişeli
Saçlarına çocuk kuşları konmaz
Çocuk uçmaz dallarından. İçinden yanında
Boy tüfeği patlatsan
Tuzaklı
Hatırlat mişeli mişeli
İçinden hep bir kuşku tankeri
Bir petrol tankeri namıyla yol alır
Pergel petrol
Borusu motorun icadı
Aşkın feda bayramı cenaze şekli
Boyuna hatırlat
Yoksa olur ki unuta kalırım esmerliğimiTelefon
-Görünüşünüz nasıl
-Yorgun uyanırken ve gittikçe diri ve daha esmerTanımadığım kentin
Ağırlık merkezine alındım
Taşıtlar grevler insan böğürmeleri
Alış verişler
Şapka seçerken birden çocuk doğuruyorlar
Baba oyundan çağrılan çocuklar gibi isteksizdir
Ya da bırakır kürekleri denizin üstüne
Suda kayan cilalı bir taş gibi seğirtir
*
Her doğan çocukla orada
Birlikte. Daha yeryüzüne bakınamadan
Kırbaçlanırız uyumaya. Anakarnı yorgunluğumuz alınmadan
Vurulur kollarımıza ve. Çarpılır dizimiz dizimeHer doğan çocuk
Bir ertelenmeydi analarca bağlanarak memelere
(Artık sigara içmeyeceğim artık
Koyun gütmeyeceğim)
Meşgul uğraşır azar altında bile uyurken de
Uykusundan silkelenip irileşmeye hamle elleri ve duramadan
Yan beşiktekinin yüzüne gölgesini indirerek
Bir gün önceki bedenini
Kaybedilmiş bir okul eşyası gibi özleyerekHer doğdu
Bir ölendiMayland uzun yüzlü bir kız resmi
Hani şu hep
Selamlaşıp geçerdik
Uzun yüzlü kızlar çizen ressamla
Aklımı anlat gönlümü kazandır
Benden beni çıkar bakalım kalacak mıyım
Üstüme beni koy bir de
Gözle dayana bilecek miyim
Yoksa hemen bir kez daha bütünle bende beni
Özümü kullan
Çünkü aşktır
Beyaz bir sanattır
*
Evlerin dışında
Çünkü böyle olduPencereden uzanan başın dışında
Günâhın ve sevabınMerkezinde hem tanımadığım
Alışmadığım bir sistem gitgelinde
Boyuna sırtımdan ve kafamın arkasından delindiğimi
Oynuyorum ve rolümü. Oyun çarkının boşuna döndüğünü
Seyircilerden bir kadın olgun ve eteçalan
Çıplak. Eşyadan ve odanın kapamasından
Her an biraz daha soyunarak
Yatağında
Çivilenmeden gerilmiş çarmıha gibi yatanAnlıyorum oyun çarkının kendine döndüğünü
Ölümün
Saklanacağı kalmayan av hayvanı gibi
Avcısına göründüğünü
Ah anlıyorum
Çünkü annanın
Anlaşılmaz bir gözaldanımıyla
İçimde bir gemi batırıp döndüğünüUnutmadı
Yanlışlıkla
Onlara:
Beni unutmayacaksınız
*
Anlat kızın ekmek tutuşunu
İçimdeki soylu kişiden utanışını
Annayı tutarken balık tutuyorum
Ekvator ağzıyla kolumu buzdan denize indirmişim
Kız içimde bir sarmaşık kelimesiyle büyürken
Arada bir kanla uslayıp
Seni anıyorum
-ey eski sevdiklerim-Sizi şaşırtıyorum. Sanatım
Fakat ben korkutuldum
*
Şatoya bağlanan tahta köprüde beynim
Ağırlaşmış dalmışım
Güneş doğmuş işte böyle. Taş ısınmış ısınmış
Nerdeyse belleğinden kan ürperten
Bir sipahi suretiAşka ne zaman veda
Demiş ki bu topraklar
Boyuna kiliselere taşıyorlar otobüslerle. Isınamıyorum.
VE baden Baden'de kaçtım
Başka bir kiliseye
gittim. Hafifçe.
Çok ve canlı renkli süslemelerden az ürpererekDost için yani dosto için
Dönerken
Kule yerine
Küreye yakın parlak başlıklarına dönüp baktımDosto Badende
Ve kumar da oynardı
Bir çocuğun. Hırsla. Bir taşı.
Atışı gibi. Dikine.Kapa perdeyi kapa köprüyü
Ve şatonun ta kendisini
İnce bedenin mühürlenişini
Tüfek mahzenini
Sevginin tiklerini aort deliklerini
Duvarda asırlardır dinlenemeyen
Dört işkence resmininTakip tutuklanma işkence
Ve tahta kurulan işkenceli etin
Bin dokuz yüz 77 yıl
Yenilen içilen kan ve etin
Yarı açılan mor pelerinin
Çizgi - kan
Çizgiler ve kanın
Başta yer yer kemiğe batan tacın
Dört resmin dört korkunç dakikanın
İri jestlerini anlıyorumMakkiyi hayır
Sigridi tren getirdi
Tren götürdü
Yedi
*
Duruşu kımıldanışı
Mağrur tavırları olan
Çünkü o güzel kelimelerle ağırlananGöllerin beşiği toprak eğrisi
At yiyen ejderdi
Tılsım
Karıncanın kölesiAt köpeğin kuruyan ölüsünü
Minderi düzelt
Baklava kırıntılarını
Ana babanın kol gezdiği koruduğu pencere kıyılarını
Mutfak ve yüznumara korolarını
Yatak ameliyatlarını cinsiyet taslarını
An binlerce yıllık olan et kabartmalarınıPervaz ve şimdi
Büyük taraçalarda doğuruyorlar
Kol bakımı bilek ve dizkapağı bakımı
Gebelik ve sancı limonlukları
Sıcağa karşı ay ışığı
Yelpaze atkı palan
Acılar yer delen sinir göğü tırmalayan
Kutlu sevinç giysileri yalayan
Ve yağmur suyunu
Havuza koyan ırgat olarakAnlat insanda ölümsüz olmak yaprağının
Hangi ağacın kıvranışı olduğunu
Güzün hazırladığı insan yavrularını
Kışın insan yeteneklerini
Baharın insan olanaklarını
Anlat durmadanHurmayı anlat dala uzanan
Tüylü kalın dudağa anlat
Yaban elmayla eriği
Aşıyı
Elmanın gelinliğini geyiğin baskın güveyliğini
Atlı karıncayı
Lunaparkta bir hayvan olanAtlı karınca bir hayvansa
'İsa ağladı'
Kuzeyde ses kalmadı
Alnımız buz dondu gece
Aksın. Gündüz karıştırılmasın
Ah sade bir gün yaşasak
Dal dal - Kitap bil
Lord kimin lordu hangi mabedin
Sinonimi
İkisi duman tütsü su rengi
Perde kıllı el korku
Bölüşmek kekelemek
Donup kal - Aklımı alDurmaz bilmez yaşamakla
Senin yaşamın nereye kadar ne yana böyle benimki
Can kamaram
Yalnız göğsüm değil
Hayat var kaçıp bıraktığım zamanlarda da
Ölmek koşup varmak mıdır oralara
Soluğunu yatıştırarak
Perdeyi aralayıp girmeden çiçekli ovalara
Ah kıra gitmek böyle zor olmasa
Ellerimiz ısınan ocakta - Tabakta ziyafet tasında
Kızartılmış bir keklik
Paslı ve kükürt salyalı bir ağızla
Tatlılıkla ololki
Ölünü gebeliğini morarmışlığını
Etin devinme sanatını
Bilesin yuvarlak akasın akşam olunca
Yuvarlak akşam akşam
Serçenin girdiği dolapŞehri –ey canım- uçtan hayvan kuşları olarak yukarıdan
Devgözüyle - bakışı görüyorsun
Süzül. Kanatlar arasından
Uzanan boynunla evleri ara ikizleri araştır
Ren'in çamurlu suyundan bir gümüş iplik bük
Sür yeryüzü hamuruna
Ki orda
Bir yılan renkli başını onarır
Kuyruğunu ağrı dağında yakalaEkmek paketini çıkar kuşlar çağrılsın
Kirazın yuvarlağı gibi yanağın
Bir güçlü böceğin ki gibi alnın
Otalara yayılmış çıplaklığında bir uçuç böceği
Yanından dikine toprağa iniyor
Ekmeği göğsünden ufala kuşlar çağrıldı
Tutulmuş ve öyle güzelken
Korkarak. Ağaçların arasında dolanan cinSen misin -Ama içim EyiçimKara başımı tutup kara başımı
Şu suyun insanını güttüğüm vakit
Göğsümü asya bir edayla gerdiğim vakit
Hem barışmak ne demek kendimle
'Sen yoksan mekan yok zaman belli değil' dediğim vakit
Sen ölçebilirsin ancak sesimdeki beygirimsiliği
Çün bu çamur
Şu yaşamı bulandıran su
Donyüzlü rahibe şu
Şu ev ki ev
Ve o karanlıkta cin
Ve ormandaki devOysa melodim
Ne güzel. sözlerim ne tatlıKuşkusuz. Yanımda olaydın
Testiyi deler ırmağı temizlerdik
Avucumuzla buz gibi içer
Bileğimizden akan toprağa düşerdi
*
Ve şimdi
Anlat bana ey can tatlısı kız ki
Çünkü ben ödevliyim yinelemeye
Eskiçağ ozanlarının ağız toplantısını
Anlat bana gönüllerindeki bağ bozumunu
Hep şarkı sancıyan dizelerini
Kocamış dumanı ve is yüklü tavan direklerinin
Arasından destanlara sarkan yılanı
Kapıdaki baharı yaprak selini sarı kanaryayı
Ölümsüzlüğün karyığınını - granityığınını - suyığınını
Anlat durmadanOğlu teketek öldüren babanın
Oğula mızrağın ucuyla
Gürzün kılıcın kıyımıyla ad koyan babanın
Anlat bize içinde koşan atların
Hangi koşudan kaçtıklarını
Yani ilkel
Ya da kültürle deşilmiş olmanın
Anlat durmadan anlat oğulun
Gençliğin
Yarısı akan yarısı mezara konan kanın
Genç ve geniş bir yaradan
Hem babanın elinden mızrakla
Ve baltayla açılmış yara'dan
Şefkat ve müthiş bir dikkatle
Ve müthiş bir hayranlıkla
Şövalyelik adına açılmış yara'dan
/Huysuz kan sonuna dek akar düşünürüz/Anlat ki ey can tatlısı kız
Babanın cesedi bir türlü toprağa atamadığını
Yine de kanın sonuna dek akmadığını
Anlat
Babanın can elmas'ıyla kesilen oğulu
Aydınlığa sun
Toprağa sözü olan kanın
Neden sonuna dek akmadığınıKarşılık verir
Can tatlısı kızlar korosu:OĞUL MIZRAK KESKİN GENÇ
Oğul genç mızrak keskin
BABA DİNÇ YAŞLI MIZRAK AKILSIZ
Oğul baba
MIZRAK BABA
ÖLÜM baba
Ölüm Oğul Mızrak
Ölüm Baba Mızrak
OĞUL MIZRAK baba ÖLÜMKan ŞAŞIRDI KAN ŞaşırdıGenç cesedin
Ölüm gölünün başında
Diz çökmüş olan baba
Hınç ayırdı
Hayret ve üzgünlük şerbeti
Ve abes ayırdı
Çok yıl sonraki tanrıtanımaz savaşlara
Ve yenilip ve yenip dönerken ordu
Neyi algılarsa çiftleşip çoğalmaktanBabanın yüreği ordu yüreği
/Zırhını kırdı/
Narası göğe vurdu
Daha gür bir ses duyuldu
Belki bir melek gülümsedi
Çünkü sıyrıldı gergefi dizinden
Belki ayağının dibine vuran sestenEy baba
Kılıcını toprağa gizle
Gizledi
Kendini kınamak için çıkardı gerektikçe
Yüzünü sarartıp karartmak için
Ve düşüncenin kavurması geldikçeÇünkü bir serçenin diliyle gelmiyordu düşünce
Beyaz güvercinin
Bir ilkbahar gencinin güz güneşinin
Taşı heykelleştiren eğilimin
Su taşıyan kedi seven uykunun altına geçen döşeğin
Erkeği kadında koşturan geleneğin
Kızlıkta açan çiçeklerin
Sevişen fillerin
Uyuyan çocuk ellerin
Karaya vuran geminin
Yemeğe hazır eden annenin
... Yalvaran dilin diliyle
Gelmiyordu düşünce
Geliyordu düşünce
Ateş kuşunun gagasındaÇünkü soyluluğun ağırlaştı baba
Bir'din ordu oldun
Zamanın bir gerisine bir ilerisine
Son dünya savaşının eşiğine serildin
Çocuğu vururken çekilen işkencenin
Beşiğine
Baba Çocuk
Azap SancakBaba genişledi nalbandı bildi
Toprağın içinde oğulun ölümü
Arttıkça ve gezdikçe denizlerin dibini
Çünkü ölüm artık canlı oldu
Nasıl kuduran boğa canlıysa
Ve bir şeye koşarsaBaba açığa çıkan kandan yedi
Gezdi yeryüzünü
Hayvan alım satım yerlerini
Anneyi annenin ayak diplerini
Karıncanın ölmez gelenekçiliğini
Hayvanları şartlayıp
Şatoları kefenleyip
Ahırları koyunları
Gördü baba gezdi baba
Oğulun taş benzerlerini
Nasıl ki oğulun ölümü
/Eli babanın derisinde/
bir gerisinde bir ilerisinde
arttıkça ve gezdikçe suların dibiniBaba devşirdi bir ana
Ki yüreğinin altında
Bir et kordonla tutan
Oğulu delmeyecek olan babayı
| 3,603 |
Neye Yarar
Ömrümde birgün olsun gülmeyeceksem
Sevgi neye yara aşk neye yarar
Sevgim gönüllerde taht kurmayacaksa
Sevgi neye yarar aşk neye yarar.Gönlüm baharken kış olacaksa
Felek sillesini bana vuracaksa
Sana bakan gözlerim yaş dolacaksa
Böyle sevgi neye yarar.Gülmek isteyip güldürmeyecekse
Unutturmak isteyip unutturmayacaksa
Kalbim kanadı kırık kusa dönmüşse
Böyle sevgi neye yararKaderim bana düşman olmussa
Sevmek aşık olmak yasaksa
Sevgilinin adı anılmayacaksa
Böyle sevgi, neye yarar.
| 66 |
Barış Abi
Dön gel desek gelir misin aniden,
Bak Barış abi,bu çocuklar bizden,
Gülmüyor yüzleri,soldu renkleri,
Dön gel desek gelir misin aniden...
Nereye baksalar telaşlı gözler,
Ölümü artık enselerinde hissettiler,
Savaşlar içinde oyuncakları silahlar,
Dön gel desek gelir misin aniden...
Büyümek istiyorlar mı bir soralım istersen,
Kanlar içinde sulanır mı çiçekler,
Onlara örnek olur kan döken BÜYÜKLER,
batırdılar dünyayı,batırdılar sevgiyi...
Kin,nefret aldı başını gitti,
Gözyaşları çocukların gözünden eksilmedi,
Kanlar içinde sulanır mı çiçekler,
Dön gel desek gelir misin aniden,
Çok özledik seni desek gelir misin cennetinden,
Bir şarkı söyleyip gülümseyiversen,
Belki adınla geliverir barış dünyaya...
Bari çocuklara umut ol,
Barış umudun ardında,
Barış senin şarkılarında...
Dön gel desek gelir misin aniden? ...
| 112 |
Kültür Anlayışımız
Kültürün sözlük anlamı; bir topluluğun manevi özelliği oluşturan gelenek, fikir, yaşayış, sanat... varlıklarının bütünü olmasıdır. Eşanlamı 'Ekin'dir. Ama alışılmış sözcükler makaleme başlıyorum.
Kültürü insanın bir toplum üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak. Hukuk ve törelerle her türlü beceri ve alışkanlıklarını içeren karmaşık bir bütün olduğunu sosyolog Taylor 1800'lerde yerinde ve bu şekilde tanımlamıştır.Bir toplumu yaşatabilmek için eğitim yoluyla edinilen tüm bilgiler kompleksi olarak gördüğümüz
kültür kavramı, ulusun birlik, beraberliği ile bütünlüğü pekiştirme açısında önemi çok büyüktür. Bugün dünyanın hiçbir yerinde milli birlik ve beraberliği sağlayan milli kültürden asla özverilik mümkün değildir. Evrensel ulusal ve alt kültür olmak üzere üç ana başlıkta ele alınması gerekir kültürü. Uluslararası hayat ürünü olduğuna göre, bazen kültür dinamik bir özellik gösterir.Geçen yüzyıllara oranla dünya kat kat küçülmüştür. Kıtalar arası ekonomik, turizm, siyasal, hukuksal, sanat, folklor alanlarında iletişim telefon, televizyon, uluslar arası yarışmalar, müsabakalar benzerleri ile bir toplumdan başka bir topluma sıçrayan kültür, şayet beğeni kazanırsa sıçrayan toplumda kalıcılığını korur. Gelen konuk kültür, konuk olduğu ülke insanını da katkıları ile biçimlendirilir.Beğeni kazanmayan kültür akımı yerinde söner. Kültürü öğrenmek ve ve benzer tüm uygarlık araçları, kültüre kültür de bu eserlere bağımlıdır. Kültürün manevi yönü ahlak siyaset, folklor, hukuk, eğitim, inanç olduğuna göre bu öğelerin uygarlıkla bağdaşması gerekmektedir.Aksi halde o toplumda kargaşa doğar. Bu iki öğenin uyum içinde olması çağdaş bir idealdir. Bu bakımdan: toplumlar, kendi kültürü olmadan yaşamını sürdüremez. Kültür de kendisini koruyan ve geliştiren bir toplum olmadan kalıcı olamaz. Kültür bir ulusun özelliğini taşır.Toplumun genel kültürü o ulusun bağımsızlık ve egemenliğini tayin eder. Her ulusun kendine özgü kültürü vardır. Bir kuşaktan diğer bir kuşağa aktarılan ve geliştirilen kültür bir olgu meselesidir. Kurumlaşır. Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı bu kurumların başında bulunur.Tarih süreci içinde oluşan kültür kuşaktan kuşağa çağdaşlaşarak ve geliştirerek devrini sağlar. Ancak bu bir kalıp halinde değil, çağın ışığında gelişir. Bin beş yüz / ikibin önceki kültür (kutsal kitaplara dayanan ve içeren inanç hariç) bu çağın kuşağının kültürü ile bağdaştırmak safdillik olur. Daha iyiye, daha güzele, daha ahlak kurallarına götürülmesi esastır. Farklı renklerden oluşan kültür, toplum genelinde bir bütünlük taşır. Çünkü asgaride / tepede bütünlük söz konusudur.Kültür statik değildir. Dinamiktir. Zaman farklılaşabileceğini unutmamak gerekir. Bir ülkede bilim adamı, düşünür, sanatçı önder (Atatürk bir örnektir] gibi seçkin kişilerin etkinliği topluma kültürel yönden etkiler. Uluslar arası kültürlerde etkisini gösterir. Ancak kökleşmiş ve olgunlaşmış kültür aslını korur, ü kadar kökleşir ki normlar yaptırım gücünü kazanırlar. Buda toplumun kabulü ile mümkündür.Anayasa, yasa, yönetmelik, tüzük gibi esaslar oluşarak kurallaşırlar. Örf ve adetler yazılı olmadığı halde toplum benliğinde büyük bir kıskançlıkla korunur. Onur, namus, iffet... gibi. Bu gün yeni kuşak kitle iletişim araçlarının etkisinde olduğuna açıkça söyleyebiliriz. Bu yeni kuşağın sorumluluğunu taşımaz. Eğitim kurumları, özel televizyonlar, radyolar, milli kültürü yansıtan folklorik kurumlar, dernekler kurum ve kuruluşların özen göstermesi gereken milli konu kültürü yeni kuşağa unutturmamasıdır.
| 458 |
Kurtar Bizi
Şanı yüce yaratıcı
Firak ateşiyle bizi
Ey gönüller parlatıcı
Yakma çilekeşle biziAmelsiz kul hali fakir
Tembellik eyledi hakir
Masiyetler kalplere kir
Affınla sen yıka biziBela ve musibet yükü
Nefislere bağlı kökü
Kalpte ki zehirli oku
Çıkarıp sen kurtar biziZaman akıyor çok kısa
Sabır yok, vicdanda tasa
Dolmuyor ne cep ne kasa
Şükürsüzüz kurtar biziÖmrümüz bitmek üzere
Kuruntu geldi pazara
Eli boş varmadan mezara
Manzara, bu kurtar bize11.09.2011
| 69 |
Cehennem ateşi söndürelim
Gel gönül birlikte yalvarıp hakka gözyaşı dökelim
Samimi gözyaşımızla cehennem ateşi söndürelimHalil Çolak10.122011
Ankara
| 17 |
___ İlahi Aşk ___
Erkeğin kemiğinden kadını yaratarak
İlahi kudretini ruha üflemektir Aşk.
Kadın çöl rolündeyken, kurumak üzereyken
Erkeği su zannedip kanarak içmektir Aşk.Ab-ı hayat hissiyle çöl bana muhtaç deyip
Bir an evvel isteyip çöle kavuşmaktır Aşk.
Çöle kavuştuğu an, o yangını hissedip
Çölden sıcak olarak yanmanın adıdır Aşk.O yangını tadınca suyunu zerk ederek
Yangından kurtulmaya çare aramaktır Aşk.
Dağın zirvesindeyken dağ altında kalınsa
Yine sevda dağına koşup tırmanmaktır Aşk.Kendini volkan bilip, volkandaki lavların
Adresini kadında aramanın adı Aşk.
Volkandaki lavların dışa püskürmesiyle
Ve Allahın izniyle! Gebe bırakmaktır Aşk. Bebek adlı meleği, hayata ikram için
O meleğe rahimde açılan defterdir Aşk.
İlahi kudretiyle tek zerreden, bedene
Ulaşmanın çözülmez, sırrındaki… sırdır Aşk. RAB’ dır her şeyden önce aşkı ile yaratan
Yaratmakla tattığı, duygunun tarifi Aşk.
Annenin karnındaki bebekler melek ise
ALLAH’IN meleğine olan sevdasıdır Aşk.Daha bebek rahimde canı bulduğu anda
Anne adayındaki değişen dünyadır Aşk.
Biraz olsun karnında hareket hissedince
Yumuşak dokunuşla karnı okşamaktır Aşk.Kımıltı olduğu an farkı fark ettiğinde
Her şeyden sakınmanın fedakârlığıdır Aşk.
Feryat figana rağmen günü gelip doğarken
Unutulan sancının tebessümündedir Aşk.Kucağa alır almaz göğsüyle tanıştırıp
Soğurup doyurarak başı okşamaktır Aşk.
Ağlamasın diyerek bir kere düşünmeden
Canı feda etmeyi candan istemektir Aşk.Bebeği kucaklayan annenin öz kokusu
Anne ile bebeğin gizli büyüsüdür Aşk.
Babanın elindeki nasırın katlarını
Tene deymesin diye, gözle sevmesidir Aşk.Şefkatli elleriyle başını okşayarak
Geleceği düşünüp, derin iç çekişi Aşk.
Babanın gizli gizli döktüğü gözyaşında
Her şeyi feda etme, gayretinde gizli Aşk.Kısmeti açık olsun, elden eksik kalmasın
Diye geceler boyu çabanın tarifi Aşk.
Bir tebessüm uğruna bittim dediği anda
Yetmişine gelse de çalışma gücüdür Aşk.Yavaşça büyür bebek gençliğine yol alır
Yola devam ettikçe gideceği adres Aşk.
Karşı cinsini tanır tanıyıp yakalanır
Yakalanmak uğrunda çektiği acıdır Aşk.Gönlüne set çekersen içinde kaybolmaktır
Coşup giden ırmağın öfkesine benzer Aşk.
Ona sığınmadıkça içinde boğulmaktır
Okyanus ortasında sığınacak ada Aşk.Yeter ki nasip olsun, ömre bile bedeldir
Hangi yaşta olsa da her zaman aranır Aşk.
Beşeri aşkı tadan gerçeğini ararsa
Yaratılan her şeyin detaylarındadır Aşk.Her detay düşünülmüş.. İş arayıp bulmaktır
Rabbin imzaladığı yürek üstündedir Aşk.
O halde bilmek gerek, Gönül Kâbe diyorsa
Kâbe yıkıp geçmeden, Hakk’a Yürümektir Aşk.
| 345 |
Ey Gönül
Neden ağlarsın ey gönül
Neden feryat fügan edersin
Neden gülmezsin
Söyle ey gönül seni bu kadar üzen neydi
Beni üzen Allah'a iyi kul olamamak ey gönül
Beni üzen Rabbimin sevdiği kul olmamak ey gönül sus
Ne zaman Allah'ın sevdiği kullardan olurum
Ne zaman Rabbime layık kul olurum o zaman gülmek yakışır bana
| 54 |
Mor Salkım Apartmanı
Martın son baharın ilk günleriydi
Müjgan Abla bizim mahalleye taşındığında
Kapısındaki mor salkımların renginde
Perdeler astı eski evin pencerelerine
Mor salkımlar dökülse de günün birinde
Perdeleri kalacaktı ya geride
O tarihten sonra mahalleli
Kazıdı bu gönül rengini yüreğine
Mor salkımlı ev dedi
Müjgan Abla’nın evine…
Kimseye aldırmazdı Müjgan Abla
Dikiş dikerken yanık türküler söyler
Damardan şarkılar dinlerdi…
Gün dönümlerinde sulardı sardunyalarını
Sonra da kurulup bahçe masasına
Kahvesiyle sigara tellendirirdi efkarlı efkarlı…Merak ederdi mahalleli
Kimin nesiydi bu Müjgan Abla
Şeker dağıtır arada
Saçlarını okşardı komşu çocuklarının
Üstelik sofrasından artan da
Nasibiydi sokaktaki kedilerin…Önce yadırgadı mahalleli bu yeni yüzü
Anlam veremediler efkarlı haline
Kimi laf etti kızıl dalgalı saçlarına
Kimi sövdü “Mahur” isimli çapkın tekirine
Kimi Dıranas’ın Fahriye Ablası dedi
Şiire bakılırsa boyu posu da
Benzemezdi oysa hiç Fahriye Abla’ya…O hiç yabancı gibi davranmadı mahalleye
Mahalleli de zamanla bağrına bastı O’nu
Kimi kimsesi var mı bilemedik ilk
Derken bir sabah vakti
Elinde bavuluyla
Esmer bir adam çıkageldi
Süzülüp girdi Mor Salkımlı eve…Sonradan öğrendik ki eski kocasıymış
“Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli” diyerek
Dolayıp diline Süreyya’nın dizelerini
Aramış durmuş aylarca Müjgan Abla’yı
Dur durak bilmez bir divane gibi…Müjgan Abla o günden önce mi
Sonra mı mutlu oldu bilemedik hiç
Ser verip sır vermedi kimselere
Her sabah uğurladı işine giderken Hidayet’i
Seviyor kocasını diye belledi mahalleli…Sonra çay içtiğimiz ılık bir hazan günü
Çiçekli örtü örttüğü bahçe masasında
İlk kez söz etti kendinden
6 Mayıs’ta İstanbul’da doğmuş
Zaten babası da ismini
Atilla İlhan’ın “Mahur Beste”sinden
Hani üstadın Deniz’lere yazdığı şiirden almış…“İşte” dedi hafifçe gülümseyip
“Ne Fahriye Abla, ne de Bayan Nihayet’im
Kirpiğiyim Deniz’lere ağlayan gözlerin”
Bir şeyler düğümlendi boğazımda önce
“Ne kadar anlamlı” diyebildim kısılan sesimle
Sonra “Mahur Beste”yi çaldı dinledik
Islandı kirpiklerimiz yine Deniz’lere ağladık
“Biliyor musun” dedi tazelerken çaylarımızı
“Olsaydı bir çocuğum Deniz koyardım adını”…Sonra kaç mor salkım zamanı geçti bilmem
Müteahhide verdi mor salkımlı evi sahibi
Çok katlı bir apartman dikildi yerine…
O günden sonra Müjgan Abla’yla Hidayet
Sırra kadem basıp dönmediler mahalleye…
Bilemedik oldu mu olmadı mı bir “Deniz”leri
Ama vefalı çıktı unutmadı mahalleli
Yüreklerine işleyen mor salkımları
Bu arşualaya yükselen apartmanın
Mor salkım koydu adını…
| 356 |
Bahar
her sabah güneşin doğuşunu seyrediyorum gözlerinde
umut dolu bir güne merhaba diyorum verdiğin sevgiylebaharla birlikte gelen mor menekşeler yüzünü gösterdi
bir bilsen ektiğim nergisler seni görünce nasıl yeşerdineşe saçtın herbir tarafa yağmur oldun yağdın topraklara
gönül tarlama ektim seni benziyorsun sarı başaklaracoşar yüreğim sen gelince hasret fırtınaları da diner
güller senin için kırmızı kırmızı açar hazan da giderSK 15.04.2010
| 60 |
Bakan Gelsin
Boşuna bu günü irdelemeğin,
Yarın’a umutla hoş bakan gelsin.
Ne hallere düştük böyle demeyin,
Birikti çok iş var iş bakan gelsin.Gelen giden garibanı avuttu,
Umutlar kayboldu teselli bitti,
Ufukta görünen yelkenli battı,
Tayfa şaşkın dümen boş bakan gelsin.Mühür’üyle sultan idi Süleyman,
Kendi için devran sürdü bir zaman,
Gençliğin önünü kesti kocaman,
Yeter yakamızdan düş bakan gelsin.Ekonomi çöktü bu nasıl usta,
Ereni kim öldü acep kim yasta,
Ayak hasta beden hasta kol hasta,
Bedeniyle sağlam baş bakan gelsin.
| 79 |
Hazar'a Ay Döküldü
göle bakan dağın utkunda
bir kadın uzanır iki canlıdır
suya en güzel ninnilerini bırakır
her gece ay hazar'a dökülürken.
kimler geçti bu ovadan atları eyerli
bir ağıtın yakıcı sesini katarak günlerine
nehre bakan bir çift göz olur her sabah
ovanın kapılarını çalan bekleyişlerde
fırat bir bozkırın göğsünde dinlenir
gökkuşağının büyüsüne kanat gerer alıcı kuşlar
ak bulutlar geçer gün batımında suyun teriyle biçimlenen
bir haberci olur ülkeden ülkeye köprü kurarak.
taşların serüvenidir tarihi unutulmaz kılan
susan çanların çarşısında bedestenlerin serinliği
kilimler dokur gencecik kızlar terini ipeğe katarak
düşün ardı sıra akar yolculuğumuz / bizi toprağa sefer eyleyen.
ikiz çocuklar koşar birbiri ardından
biri gecedir gündüzün yastığına yüzünü seren.
Ahmet Özer
| 112 |
Cennet Türkiye...
Üç kıtaya yayılmıştı bu millet,
Başlarına musallat oldu illet.
Dört bir taraftan yaptılar zillet.
Parçalandı ülke, kaldı Türkiye…Milletim defetmişti düşmanı,
Toprağımın her yeri şehit kanı.
Melekler seyretmişti işte o anı.
Şehitlerle anılır cennet Türkiye...İmparatorluktan kalmıştı ülke.
Doğruluk, çalışkanlık oldu ilke.
Her alanda imza attılar ilke.
Çalışkan ülke, Cennet Türkiye…Üç tarafı da denizlerle çevrili,
Tarih, kültür kokmakta her ili.
Mis gibi kokuyor toprağı, kili.
Tarihi ülke, Cennet Türkiye…Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı… bir arada.
Kardeş gibi yaşıyor bu vatanda.
Yardıma koşuyor zorluk anında.
Kardeş ülke, cennet Türkiye…Bir yanda kar,diğer yanda Güneş,
İklim yönünden bulunmaz eş,
Sular fışkırır gel her tarafı deş.
Yaşanır ülke, cennet Türkiye…Ne çok sıcak ne de çok soğuk.
Yağmurlarla iyice taşar oluk.
Üç iklimi de bir arada buluk.
İklim ülkesi, cennet Türkiye…Batıda Avrupa, güneyde Afrika.
Ülkemizin konumu çok harika.
Halkımın hepsi yürür hakka.
Hakka yürür, cennet Türkiye…Haydi bu güzel ülkeye gel, gez.
Gezmeye başlayın hemen tez.
Bizim ülke Dünya’da merkez.
Merkez ülke, cennet Türkiye…12.04.2016
Hasan Kaya
Eğitimci-Şair-Yazar
| 159 |
Yalan aşklarla..
Konu:Hayat,Sitem..Şarkıların fasılını çoktan unuttuk
Depdepe içinde geçti ömrümüz
Güzellerin nazını çoktan unuttuk
Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Ah şimdi olacaktı bu akıl bende
Yanımda olacaktın güzelim sende
Acemilik diyoruz gençlik haline
Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Serseri gibi bir yaşam sürdük
İçimizdeki umutları birbir öldürdük
Hatalar yaptık eli güldürdük
Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Öğütler verdiler kulak arkası
Zamanın deli dolusu uslanmazı
Şimdi sitem ediyorum bazı bazı
Yalan aşklarla geçti ömrümüz..O günleri yaşadık yaşamasına
Umutları taşıyamadıkki yarına
Bir köşede kaldık yalnız başına
Yalan aşklarla geçti ömrümüz..Koca bir hiçten başka ne elde ettik
Oysa senelere neleri verdik
Kendi mutluluğumuzu un ufak ettik
Yalan aşklarla geçti ömrümüz
Çılgınlığa tutsak gitti ömrümüz..Tarih:02.08.2010
| 105 |
Azade Mısra-din
Dinsiz insan kör insansız din topaldır 14/03/2006
| 9 |
Siyah Beyaz
Siyah Beyaz
Ruh'un nedir bak
Ey nas etme naz
Zaman akar yarın
Ya siyahtır ya beyaz, Aklıma gelmiyor dilimin ucunda şu an
Bazen o kadar canlı ki duyduğum
Gözümün önünde ne varsa herşey sanki
Her yer renkli avucum içinde bana ortak
Dün bugün yarın sonra hepsi dün olacak
Ne söylersen söyle ne yazarsan yaz
Gelecekte varlığın ya siyahtır ya beyaz,
***
Elinden iş gelmeyen sonuçta kaç para eder
Kimin haberi var sağdan soldan yurdundan
İster ağzınla kuş tut ister ol padişah sultan
Mutlak varsa sana dair ardından arta kalan
Gece gündüz allamei külli cihan kahin olsan
Ne söylersen söyle ne yazarsan yaz
Ele bakan gözlerde ya siyahsın ya beyaz,
| 111 |
Kıymetsiz Sözler lV.
font face='Comic Sans MS' color='black' size='0,5'İyi sermaye buldun, çamura yat, bunu tut.
Köpek bile yediği kaba pislemez haydut.Kafdağı’nın altında sırça sarayı unut,
Umduğun kalsın hele, bulduğunu sıkı tut.Bir komşunun tavuğu birine kaz görünür,
Kendi sarayda yatsa nefsine az görünür.Kurt ihtiyar olunca, köpek alaya alır,
Kusursuz dost arayan, muhakkak dostsuz kalır.Malum dost! Dost sırrını el aleme duyurur
Nasihat et tembele, mutlaka iş buyurur.Oğlan doğuran ana gururlansın, övünsün
Doğan çocuk kız olsa, ana niçin dövünsün.Bostanı su basarsa, bağın giderse sele
İğne batır kendine, çuvaldızı da ele.(Bu şiir atasözleri ve deyimlerin uyarlanmasıyla meydana gelmiştir)
| 94 |
Kardesim..
Issiz gecelerde cok aglarim
Kardes yarasini yürekte saklarim
Söyle derdimi seninle nasil paylasirim
Uzattim elimi yoksun Kardesim...Kardes,kardes diye sayikladim
bir derdime bin daha kattim
bir sagima birde soluma baktim
Cok gec kalinmis simdi anladim..Gözümden yas degil kandir akan
Sikayet etsem yok"ki Babam
yarama melhem zaten bulamam
kalmisim caresiz sen duy kardesim...Sahip oldugunun kiymetini
kaybedince anlarsin
Ana, Baba, Kardes gidince
yapa yalniz kalirsinKardes, kardes diye diye
Siirler yazdim yüregimde
bir gün sesimi duyar diye
umudu besledim yüregim....Ayse Ali 11.11.2013 Hagen gece 01,33[ kalin
| 83 |
Çocuk ve Barış
Görülmesin diye savaşın çirkin yüzü
Kısaldı, bitti bereketi güneşin
Ötemizde yeniden bir kızıl yangın
Boğulurken ufuklar umudumuz sensin çocukDenizin bir yanı güneş sarısı mutluluk
Ölen çocuklardır öbür yanı
Kanıyor gözlerim yıldızlara baktıkça
Dualarımda hep sen varsın çocukGeciktiysen sisli bir Ankara gecesinde
Sahipsiz hüzünler dolar annenin kalbine
Yollar sen geleceksin diye güzeldir çocuk
Sen gülünce bahar gelir ülkemeGidip de dönmeyenlere selam salacağım
Olanca kuvvetimle saracağım seni
Yüreğimde ay yıldız doğacak yeniden
Barış türkülerinde seni bulacağım çocuk.Çünkü sensin benim emeğim ve cennetim
Kızıp sinirlenmişsem sabrım sen olursun
Daralırsa yüreğim tesellim sendedir çocuk
Barış ve sevgi senindir sahip çık çocuk.
| 100 |
Hasret Denen Devleyim
Yıllar oldu böyleyim
Sanki ona köleyim
Bıraktığın yerdeyim
Hasret denen devleyimNe sensiz yapabildim
Ne aşkı bulabildim
Bıraktığın yerdeyim
Hasret denen devleyimNe gözlerim kurudu
Ne yüreğim unuttu
Bıraktığın yerdeyim
Hasret denen devleyimNe acılar küllendi
Ne umutlar yeşerdi
Bıraktığın yerdeyim
Hasret denen devleyim(21.07.2008)
| 44 |
KANDAN ADAM
Komutanların şarkı söyledikleri
Ancak içki masalarında görülür
Ama en güzel şarkı
Nöbetinde korkmuş bir askerin
İki dudağı arasından
Dökülür
Anadolu yüzlüdür kızları yurdumun
Yürekleri devlet eli değmemiş
Birer dağ köyleridir
Emrini beklemedenkomutanımın
Aşık oldum ve yaktım gizlice
Bir köyünü Anadolu'nun
Askerliğimiz ilk gününde dinlemiştim
Arkadaşlarımdan
Bir kış akşamı
Nasıl korkupta kurşunladıklarını
Kürt çocuklarının yaptığı
Kardan adamı
| 58 |
Yurdum
ziyafet sofrasından
zeytin ekmeğe
mercedes'ten taşarabasına
on bir çocuktan aile planlamasına gitmişim
zincirli kalemlerde kaldı umudum
başlık parasından
dallas'a dek
bir destan yurdum
| 24 |
Ah Aşk
bir aşk ki bu olsa gerek ruhu revanım
diyemedim kusurum bu, dilimin tutukluğuna feryadım
uzak illerden gelen yolcu gibi hergün kapındayım
mahcubum, kapılara değil, eşiğinden giremeyen ayaklarıma feryadım
gelsem gene gül yüzünü uzaklardan görmek için cananım
bakamam, parıltına değil, gözbebeklerime feryadım
kıyamet kopsa dağların alevli külünü avuçlarım
dokunamam, ellerine değil, titrek parmaklarıma feryadım
ne desem boş, hayalinle avunmak kafi değil yaşam kaynağım
söylesem kafi iki kelime sadece ama duracak kalbime feryadım
gülgünüm, gülçiçeğim, gülnazendem, gülmahım
sevgin günah olsa cehennemde yatarım razıyım
nedir bu eziyet niye bu çile yetmez mi bir günah için
dinmez mi sonu yok mu ne uslanmaz sinirin
bir günah ki çıkmıyor hafakanlar basıyor gecelerimi
dikkate almıyor hiçbir tavrın gönlümün secdelerini
artık bir ölüyüm, olmasa da sen öyle farzet
son isteğim bu, tek ümidim, nolur sevgin(m) i helal et
| 133 |
Sevda Tufanı
Şehlevent bir vadinin yay vitrayı renginde soluğun; küçülüyor mahmurluğun piposundan rüyâ oyunları,safir asasıyla hatmedilir sihrin sarkastik çiçek tozları, ahiret titreyişleri billûr elmasların kadife içkilerinden; yürür ağırlığınca kumsalda kumların sağır nötronları,tiril tiril eser imalar günboyu nağmelerin ırmağından;nal seslerinden kılıf giyinmiş nü hançeridir rıhtımları,kargacık burgacık esmer çıplaklığın denizin tuzladığı; burculanır vakur ellerinde elvan elvan medoş laleleri,sevdanın tufanıyla yeryeşil gurbetin lekelediği âşkları,aysı tepelerin ufkunda ıpıl ıpıl ışığı bir akşam seherinin; boyanır yazgıların uygarlığından kentin dekor karnavalı.
| 75 |
Ucunu Açık Bırak
Dökün sana gülümsetemediğim yaz günlerini. Bedeninin tortusunda kurut beni. Şurda kaç kızılderili kaldık biz bize? Ucunu açık bırak acıların, ölüm ve yaşam birbirlerine kavuşsun biz ölünce. Seni sevmekten yıldız oldum. Akşamı kuşatıldıkları kalelerde bekleyenlerin saçlarına ak, yaşlarına toz birikmiş, gol atılmış kalelerine. Çok şirinler bi görseniz, takdiri bir puanla kaçırmış ortaokullu çocuklar gibi üzgünler. Yıldızdan kayma, güneşten patlama birer toz bulutudurlar. Onları seyrediyoruz seninle. Şurda kaç buzlu rakı kaldık biz bize? Ah birde sevilince kendini öldürmeye kalkmasan. Yapmasan, elini kedere bulamasan, kelimeler hala canlı ağzında. Bilmezsin ki durmayı, sağa sola sataşır, kemiksiz birilerini ararsın üstünde tepinmek için. Nedir şu serbest nazım halinden çektiğim? Yırt kendini; şurda kaç kişi kaldık ucu açık? En ince şeylerin -gözlerin,duyguların- giremeyeceği yerlere uzanır mı dilin? Beni yok farzet, rahat rahat sev beni. Yıldız kayması diye bilinen şey kimsesizler mezarlığında bir çukurun daha açılmasıysa, kimsesiz, sessiz bırakma beni mezarlığında emi, yoksa fire verir kendim, otopsisiz bırakma beni. (Kargacık burgacık gözler tarihinden sataşmayın lan bize. Sataşmayı aklınıza koymuşsanız, kaldırabileceğiniz akibetlere göre sataşın. Çünkü bizim “BİZDE BİZE BUNU YAPANLARA NE YAPARLAR? ” kitabımız vardır kara kaplı.) Bana sularını aç, sana hiç görmediğin yakamozlar göstereyim. Mutluluğumuzun hükümranlığı sürüyor mutsuzların düşlerinde. Biz büyüdükçe aşkımız sivrildi. Dokunduğun yerden değiyorum sana. Gel benimle. Evlenelim. Düşelim ucu açık bırakılmış ayrılıklardan.
| 210 |
Hukuk
Türkiye de kalın halatlarla paraya bağlı
İyi bir meslek etli butlu çok bezir yağlı
........
25.10.2010
| 17 |
Sustuklarım
sustuklarım b/aşkaydı,
seni dizelerimde s/aklamak isterken,
senin d/okunulmasına,
cesaret edemedigin,
bir şiirdi aşk.
ve sus/amışken bir düş/e,
düş/tüm…
en kanayan y/anıma sığınırken
ve sus/adın aşk/tı k/adın.
| 27 |
Sonrası Var
Merhaba. Bazen geniş bir dairede yaşanan olayları anlamak için küçük bir daireden yola çıkabiliriz.Mesela bir İnsanın hastalığını ya da kan gurubunu teşhis etmek, anlamak için birkaç damla kanın numune olarak alınıp bakılması gibi…İşte kendi bakış açımla geniş bir alanda yaşanan bir durumu, daha küçük bir alanda hayalen anlamaya çalıştım.Bu hayali tecrübeyi kısa bir yazıyla sizinle paylaşmak istedim.Bu küçük dairede hayalen görmeye çalıştığım olay zannederim o dairede yaşanması ihtimali olmayan bir durumdur ama dediğim gibi, bu küçük daire yalnızca asıl konuyu anlamaya çalışmak için, temsil olarak seçtiğim bir nokta. Yazı kısa olacak dedim, uzatmadan yazmaya çalışayım, örnek verdiğim guruplarla hiç bir alıp veremediğim yok, yalnızca misal için. Hem futboldan hiç anlamam ama takımım (GS) ve Milli takım, birde yurt dışı maç yaptığı zaman Ülkemin her takımı benim tuttuğum takımdır.İki ezeli rakip, mesela (GS/FB) bir kader maçı yapmak için sahaya indi.Maçın yapıldığı stad hınca hınç dolu ve taraftarlar son derece coşkulu. Teknik direktörler ya da Takımların sahipleri ve taraftarlar, sahadaki futbolcularından zafer bekliyorlar. Oyuncular yerini aldı, Hakem işaretini verdi ve Maç Başladı! (OLMAZ AMA) diyelim ki: Maç başlayınca Fenerbahçe oyuncularından beş kişi fikir değiştirip formalarını çıkardı ve Galatasaray forması giydi. Sonra savunma noktalarını terk edip rakip oyuncuların arasına girip onlara pas verdi ve kendi kalelerine gol attırmak için rakip takımı güçlendirdiler. Maçı bu şekilde tamamladılar. Bu durumda Fenerbahçe yönetimi ve seyircisi bu futbolcularına nasıl tepki gösterirler.Önce herkeste bir şaşkınlık olur tabi. Sonra taraftarların yuuuuuh! yuuuuuh! sesleri yükselir büyük ihtimalle ve artık hiç istenmeyen olaylar yaşanır sahada. Ya fener bahçe yönetimi bu oyunculara ne ceza verirler dersiniz? Zannederim bu oyuncuların Futbol hayatları biter, yani artık onlara ne kendi takımları güvenir ne diğer takımlar.Diyelim ki: maç bitmeden bu beş futbolcu takım yönetiminden ve taraftarlarından özür dilediler ve özürleri bir nebze kabul gördü. Fakat saha içindeki aşağılama, kavga ve kötü tezahürattan kurtulamazlar, bu da oldukça üzücü bir durum olur. Hem rakip takım ve taraftarları için bu durumda baya eğlenceli olur. Hem ezeli rakipleri onları yormadan kendi kalelerine gol atıyor maçı kazanıyorlar, hem mücadele ve tezahürat bile yapmalarına gerek kalmıyor, Rakipleri kendi içinde birbirlerini yiyor. Kim olsa eğlenir değil mi? Eğer maç bitmeden Fenerli oyuncular düşünüp “aaa biz ne yapıyoruz niye rakip takıma pas veriyoruz, niye taraftarları üzüyoruz, niye takımımızı küçük düşürüyoruz deselerdi, belki onlara fırsat verilirdi. Belki…Şimdi geniş daireye bakalım.Dünya sahasına (Hak/Batıl) mücadelesi için çıktık. Bizi bu Mücadele için sahaya süren yönetimin bize verdiği takva formasını çıkarıp, batı elbiselerini giydik. Sonra namaz, oruç, zekat, gibi savunma bölgelerimizi terk ettik. Hatta içki, kumar, faiz gibi işlerle şeytanla paslaşıp, kendi kalemize gol atacak para ve gücü şeytanın eline verdik. Sonra Dünya sahasında hiç istenmeyen olaylar baş gösterdi.Sahada forma değiştirenler, değiştirmeyenler kendi savunma merkezini terk edenler, tam gaz rakip takımın elini güçlendirmeye bir birini yemeye devam ediyor. Batıl takımı da bu işe çok eğleniyor, hiç yorulmadan hem müminlerin kalesine gol atıyorlar, hem maşa varken ellerini yakmıyorlar. Ne batılın oyuncusuna iş bırakıyoruz ne batılın tribününde oturan şeytana tezahürat etmeye gerek bırakıyoruz. Hamdolsun ki, tribünde durup bizi seyreden taraftarlarımız tertemiz Melekler, bizim için kötü tezahürat yapmazlar bize yakışan formayla bizi sahadaki yerimizde görmek için dua ederler, bizim için istiğfar ederler. Hem bizim için mücadele son bulmadan aklımız başımıza gelip, kendi savunma bölgemize geçsek, takva formasını giyip, tövbe edip, özür dileyip, namazı kılsak, orucu tutup, zekatı versek, Allah (cc) bizi affedeceğini bildirmiş. Fakat maçı yani Hak/Batıl Mücadelesini bu forma ve şeytanla paslaşarak kendi güvenli bölgemizi terk etmiş olarak bitirirsek artık hem bu dünya maçını kaybetmekle, rezil rüsva olmakla kalmayıp birde maç sonrası ahiretteki sonuca katlamak zorunda kalacağız. Bu arada şunu da düşünmek gerekir:
Yukarıda taraf değiştiren kendi kalesine kasıtlı gol atan futbolcuların yaptığı iş akıl dışı ama bu akıl dışı işi yaparlarsa, onlara verilecek cezalar,yaptıkları işin sonuçları hiç akıl ve mantık dışı olmaz değil mi? Fakat biz Müslümanlar olarak, bir maçta bile böyle olay yaşanması mantık dışı gibi gelirken, biz dinimizde hem bu akıl ve mantık dışı işi yapıyoruz, hem bu ihanete verilecek cezayı akıl ve mantığımıza sığdıramıyoruz.Rahman ve Rahim olan Allah, bunu yapanların ahireti hesaba katmadan yaşayanların, sonucunu düşünmeden iş yapanların akıbetini, Kuranı Kerimle bir çok yerde, bir çok kıssayla bildirmiş de bildirmiş.
Vakit varken makbul bir tövbe ile tövbe etmek hepimize nasip olsun İnşAllah.Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
(İşte o zaman insan :) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim! " der.
Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.
0’nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
Ey huzura kavuşmuş insan!
Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.FECR Suresi 23...28
| 750 |
Orman Yangınları 2
Yıllar önce büyütülür büyür emekleKorumak sayılmaz ''ağaç seviyorum''demekleVatanı asker toprağı ağaç beklerse Ormanı yakanlar yağmuru suyu zor bekler...
Ezelden beri hep ormanlar yanarYerine ev yapmak isteyen hep boşa kanarBir ağaç bir insan demek olduğuna göreO zaman orman yakan toplumu yakar...
| 43 |
Baba
Baba, artık duy sesimi!
İnsanlar, eskisi gibi kıymet bilmiyor, baba
Sevmiyor, kimse kimseyi; gönüller dolmuyor, baba
Baba, hani hep derdin ya:
Herkese güvenme, güvendiğine de tam güven diye
Artık, güvenecek kimse kalmamış, babaHani, oğlum para elinizin kiri
Siz insanlığa değer verin, derdin
İnsanlar, o kire tapar olmuş, babaBaba, artık duy sesimi!
Millet, sadece sözde baba oluyor artık
Herkes senin gibi; mert,namuslu ve dürüst değil
Anla artık baba, anla! Dünya artık o eski dünya değil
| 75 |
Sevdim Seveli
Çekilmez acılar içindeyim
Kalbimi kırdın kıralı
İhanetinin peşindeyim
Sırtımdan vurdun vuralıSevgin içimde kor oldu
Senden ayrılmak zor oldu
Gurur, namus, ar oldu
Acı haberi verdin vereliKederi içime gömdüm
Yalnızlığa geri döndüm
Sen, benim için öldün
Başkasını sevdin seveliGeceler boyu uykusuzum
Yorgunum ve umutsuzum
Rahat değil huzursuzum
Yalnızlığa ittin iteli
| 51 |
Atamızdan-gençlik ona -emanet Türk Mileti-kabul etmez-ihanet
Öğretmendir-aydınlatan-yurdumu
Bilgisiyle-unutturur-derdimi
Derya gibi-hep sunuyor-kültürü
Doğrultuyor-kaldırıyor- o körü
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
Göstermeli-ilk onlara-saygıyı
Üstlerinden-atmalıdır-kaygıyı
Çünkü hepsi-kalbimizde-dillerde
Kitap defter-kalem silgi-ellerde
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
Öğretmendir-cehaleti-bitiren
Okutarak-akıllardan-yitiren
Hız kesmezler-ülkemizin-mimarı
Kavuşturur-birleştirir-var kâri
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
İnsanları-insan yapan-eğitim
Düşünmeli-yaptıranlar-bunu kim
Güzel çirkin-doğru yanlış-her şeyi
Öğretendir-canlar yurdun-ilk beyi
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
Becerikli-asaletli-coşturur
Geleceğe-hazırlayıp-koşturur
Olmasaydı-öğrenmezdik-bilmezdik
Düşmanların-haklarından-gelmezdik
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
Ailemiz-okulumuz-yolumuz
Bu uğurda-çalışıyor-kolumuz
Çocuk genci-okutarak-yürüten
Öğretmendir-yanlışları-çürüten
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
Küçük yaştan-günümüzde- durumu
İyi olsun-ben sorayım-sorumu
Hasan gibi -hürmet şefkat -isteği
Devletini-yükseltmektir-dileği
Ata'mızdan-gençlik ona-emanet
Türk Milleti- kabul etmez- ihanet
| 110 |
Geride Kalış... Üçgen 2 (Deneme)
Sevgili varlığı az önce gitti...Yokluğunun ilk sancıları vurmaya başladı...Sevdiği gitti günün ilk ışıklarıyla...En güzel sevgilerini yüreğinin en derinine yerleştirerek sevgi mabetlerinden çıktı ve gitti...Alnına o en sevdiği, en sahiplenici öpüşünü kondurarak gitti...En çok da o an zorlandı uyur taklidi yapmaya...Oysa bütün gece gözlerini ve ruhunu karanlığa ve sessizliğe bürümemiş miydi? Sessizce,derinden akıtmamış mıydı gözyaşlarını içine...Ne zormuş konuşmak isteyip de konuşamamak, sarılışına cevap verememek, gözlerinde kaybolup da tenini ruhunda hissedememek...Ömrünü adadığı sevgili varlığıyla son saatleri ne zormuş...Sessiz kalmak ne zormuş, tüm gece benliğini uyku tutmamışken uyur taklidi yapmak ne zormuş...Ama mecburdu...Yoksa gönderemezdi sevdiğini...Gidişine seyirci olamazdı...Uğurlayamazdı onu...Yüreği elvermezdi... Yüreği önüne serilirdi tüm gidiş yollarının...O yüzden kendi içinde yaşadı bu veda gecesini...Sessiz tiyatro misali kendi perdesinin kendine düşen rollerini oynadı tüm gece... Gidişiyle gelişini hatırladı...Hayat tesadüflerden ibarettir dedi kendi kendine...Kader...Onun kaderi de buymuş işte...Onun kaderi sevgili varlığıyla yasak bir sevdaymış...Ama bu yasak sevdaya gözü kapalı girmemişti ki...Yasak olduğunu bilmiyordu...Evli olduğunu bilmiyordu...Bilse kapılır mıydı bu sevdaya? Bilemedi...Mantığıyla duyguları çatıştı...Ama kapılmazdı heralde, evli olduğunu öğrendikten sonra onu göndermeye çalışmazdı yoksa...Ama gönderememişti uzunca bir süre...Sevdasını gönderememişti...Her gece onun eşiyle olduğunu bilmenin acısına rağmen yine de gönderememişti onu, vazgeçememişti sevgili varlığından...Durdu...Düşündü...Acaba bu vazgeçemeyişin sebebi neydi? Bencillik mi yapmıştı yoksa sevgili varlığı için sencilliğe mi bürünmüştü? Galiba ikisi de...Onu yarı yolda bırakamamıştı...Ondan güveni ve huzuru alamamıştı...Ondan hep yaslandığı omuzunu çalamamıştı...Ona kıyamamıştı...Sevgilerine kıyamamıştı...İkinci kişi olmayı bile tüm acısıyla kabullenip yanında durmuştu hep,yanında olmuştu canında olan kişinin... Zamanla sevgileri köklenmiş, sevgili varlığının evindeki sorunlar çoğalmıştı...Ve bir gün...Kapıda belirmişti sevdiği, elinde ve yüreğinde valizleriyle...’Sana geldim sevgilim, bize geldim...Temelli geldim...Ayrılığın acısını varlığımızla gidermeye geldim...’ diyerek gidişinde yaptığı gibi alnından öpmüştü onu tüm içten sıcaklığıyla...Sevilmenin ve sahip çıkılmanın o eşsiz hazını hissettirmişti yine...Buna rağmen git demişti o gün de, yüreği gelişinin sevincindeyken dilinden farklı akıyordu cümleler...Korkuları ve hayatın gerçekleri akıyordu...Yarım ağızla git diyordu aslında gelişiyle dünyalar onun olurken...Ve gitmemişti sevgili varlığı, gönderememişti....Ta ki çocuklarının hasreti derinden vurana kadar...Ta ki eşi çocuklarını ondan koparana kadar...Tüm çevrenin, herkesin dediği ağır, hakaret dolu sözleri sevgisiyle kaldırabilmişti ama bu vebali taşıyamazdı...Sevdiğinin çocuklarından kopuşuna sebep olma vebalini...O filmlerdeki yuva yıkan kötü kişi değildi ki...öyle olsaydı onu yürek yuvasından çıkartıp kendi yuvasına, ailesinin yanına gönderir miydi yüreği kanarken...Yüreği acımıyordu gönderirken, resmen kanıyordu...Paramparça olup oluk oluk dışarı akıyordu yüreği...Gözlerinden kan akıyordu... Vebal...Yüreğine yük olan ve sevdiğini göndermesine yol açan o ağır vebal...Oysa sevginin vebali olur muydu? Sevgi günaha açar mıydı? Sevgi yasakla yaşar mıydı? Sevgiyi yormaya, sevgiye acı çektirmeye ne hakları vardı? Böylesine güzel bir sevgiyi hem de...Sevgisine kıyamadı, sevdiğine kıyamadı...Onu gönderdi...Canı yana yana, yüreği kanaya kanaya onu gönderdi...En zor görevi aslında sevdiğine vermişti...Gitmek...Gidişin sorumluluğunu ona yüklemek...Gidiş acısını taşımasına göz yummak...Ama mecburdu gidişini sağlamaya çalışmaya...Göndermese gitmeyeceğini biliyordu....Gidişini kolaylaştırdı sevdiğinin...Sevdiğini azat etti...Yuvasına gönderdi...Yüreğinden kopardığı kırmızı sevda kurdelasını bir paket misali sevdiğine sarıp onu eşine gönderdi...Onun acısıyla yetinmeye çalışacaktı bundan sonra sevgisiyle...Onun acısı bile güzeldi, sevda dolu...Ve geride kalışının sevgi dolu acısını yaşamaya başladı...
| 467 |
Kutlu Doğum Haftası Çeşitli Etkinliklerle Kutlanıyor
Ben sizin imanınızı kemale Erdirmek için
gönderildim derdi.hazreti peygamber.
(buhari) hadisinden Allah ve resulunu dünyadaki herşeyden
çok sevmedikçe imanınız kemale ermez.
(buhari) hadisinden Benim ümmetim gökyüzündeki yıldızlar
misalidir hangisine uyarsanız uyun doğru
yola ulaşırsınız.(buhari) hadisinden ben dünyayı parmağımdaki yaşlığa abdes
aldığım gölü ise ahirete benzetirim.derdi
hazreti peygamber.(buhari) hadisinden kuran ile sünnete uyan ahirette feraha
cennete ve bitip tükenmek bilmiyen niğmetlere
kavuşur.(kuranı kerim) beni anınınız ve bana uyunuz bana selatu selam
getiriniz bana getirdiğiniz selatu selamlar bana
ulaşır bende sizin için allahtan mağrifet dilerim
Hazreti muhammet hazreti peygamber günde 40 kere töğbe ederdi
günde 40 kere töğbe eden iman yollarına ulaşır Bana En Sevgili Olanınız Benim Sünneti Seviyeme
Uyanınızdır Derdi hazreti peygamber (Buhari hadisinden)Feryadı Fügan Edip Elbisesini Yırtıp Saçını Başını
Yolanlar Bizim Sünnet İnancı Üzerine Yaşıyanlarımız
Değildir Derdi Hazreti Peygamber (Buhari hadisinden)Cennetle Cehennem Size Şah Damarınızdan Daha
Yakındır Der Allah Resulu (Buhari hadisinden)Cennet Kılıçların Gölgesi Altındadır derdi hazreti peygamber
(buhari hadisinden)Gece Namazı Kıldığında Asabı Hazreti Peygamberin Arkasına
Geçer Ona Uyar Namaz Kılarlardı Gece Namazı Farzolur Ümmetime
Deyip Gece Namazı Kılmayı Terkeyledi hazreti peygamber
(buhari hadisinden)Allaha Dua Edip Yakarırken Ondan Cennetlerin
En Yükseği Olan Firdevsi İsteyiniz der Hazreti Muhammet
(buhari hadisindendir)Allahın 7 Kudretini Çok Severdi Hazreti Peygamber
(buhari hadisinden)En Sevdiğiniz şeylerden Allah
ve resulu payına harcamadıkça
gerçek iman etmişlerden sayılmazsınız İnsan 40 cüzden yaratılmadır bunun 1 cüzü
rüyadır der Hazreti Peygamber (buhari hadisinden)
| 227 |
Bebeklerin Ensesine Ölüm Üfleyen Ümmet
Bebeklerin nefesine ölüm üfleyen ümmet Bir sabah rüzgar kan kokusunu ellerinde gezdirirken, barut kokusu sinmişti güneşin saçlarına.
Bebeklerin ensesine ölüm üfleyen binlerce Azrail türemişti bir gecede.
Makinaların sesi kulaklara gark, can endişesi kemikte bıçak, esirlik, mültecilik, kaçakçılık, yurtsuzluk ve ekber açlık insandan insana reva görülmüş!
Allar mora, yeşiller karaya bürünmüştü.
Yaratan utandı yarattığı kullardan ''zaten cehennemi yaratmıştı hakeden kullarına şimdi dünyayı zindana çevirmenin ne alemi vardı ? ''
Dünya dünyalıktan çıkmış, dünya sorgusuz mahşer yeri olmuştu
Allah'ın kadim kulları dayanamadı ve yürüdüler dünyaya doğru:
Hz.Adem aldı yanına her renkte toprağını, Havva'sını, cezasını...
Hz.Meryem aldı İsa'yı, İsa memede çocuk...
Hz.İsa aldı çarmıhını, incilini, türlü mucizlerini ve on iki havarisini...
Hz.Musa kaptı Tevrat'ını, asasını...
Hz. Davut Zebur'unu... Hz.Eyub dağlardan geri aldı baki sabrını...
Hz. Yakup yüklenip gamını.. Hz.Yusuf kucaklayıp kuyusunu..
Hz.Ömer tüm adaletini.. Hz.Ali çıkarıp kınından Zülfikar'ını
Hz.İsmail kurbanını.. Hz,İbrahim ateşini..
Habil ile Kabil elele yürüdü Hz.Muhammet (S.A.V) alıp kelamı kadimi ve meydanda bekleyen ümmetini geldiler dünyaya geri...
Durun, Kerbela şehitleri hatırına!
Durun,Yedi uyuyanlar hatırına!
Durun, Zilan ve Ulu dere hatırına!
Durun, ol detipte olduran yaradan aşkına
Başladılar konuşmaya: ''Alınsa ellerinizden güneş ve ay, ayırt edilemezse gündüz-gece ne kalır elinizde?
Çekilse sular kaynaklarından, kurusa damarlarınız, ölüleriniz yıkanmasa ne kalır elinizde?
Geri alınsa yollarınıza serilen nimetler, tek lokma geçmezse kursağınızdan ne kalır geriye?
Tutulsa bedenlerinizde giriş-çıkış ve nefes dahi alamazsanız ne kalır elinizde?
Hacer, zemzem demekten vazgeçse sular altında kalsa dünya ne kalır geriye? Çekilse gökkubbenin direkleri, yer ile birleşse ne kalır elinizde?
Kaçmak isteseniz bile kaçışınız nereye?
Bir kez inanalım bir kez biteceğine anlamsız savaşların, dineceğine kan akışllarının
Değişeceğine insanların insanlara donuk bakışları..
Belki de toprağa gömülür en emin ellere; top, tüfek, ölüm makinaları.
Sevginin maliyeti yok! Masrafsız, kaçak yollarla elimize ulaşmıyor.
Alınmıyor satılmıyor...
Sevgi tohumları her yüreğe eşit atılmış.
Neden o ganimet harman edilmiyor?
Nefret tohumu sevgiyi derdest etmiş
Neden ayrık otu gibi temizlenip ayıklanmıyor ? Mezarlıklarda bile çiçek bitiyor.
Kim öğretti size can almayı?
Hiç bir anne yavrusuna bunları öğretmiyor.
Dikkat edelim; sevgi, nefrete yenik düşüyor.
Bu gün kan akıtan, can alan el, ertesi gün başka bir elden aynı şerbeti içiyor.
Anlamsız mücadelesini eline alıp toprak oluyor.
Dünya koca bir mekandır, hepinize yeter
Kim kimin yerini dar ediyor? Ömür dediğiniz üç beş gün bakın geldi geçiyor.
Bu dünya tek seferlik bir gelişi birde gidişi var
Bir gitti mi bir daha da geri gelinmiyor.
Tek yaşam şansınızı kurban etmeyin müphem deliliklere.
Bir yanlışlık var yeryüzünde, birçok şey ters işliyor.
Tamam da bunları katletmek bitirmiyor. Güneşin doğuşu, gün batımı, ay, yıldızlar öksüz kalacak.
Aklım almıyor herkes birbirini öldürürse gökyüzünü kim koruyacak?
Durun, aldığınız nefes aşkına!
Durun, duyduğunuz sesler aşkına!
Durun, gördüğünüz yüzler aşkına!
Durun, 'Ol diyipte olduran, öl diyipte öldüren' Allah aşkına!
Bırakın savaşları; herkesin toprağı, dini, yolu belli.
Yaratan kabul ediyor yarattığını sizin derdiniz ne? Sökün atın içinizden o azamet kini, nefreti, husumeti, hırsı, eziyeti...
Hepsini toprağa gömün siz toprağa gömülmeden...''Nimet Öner...
| 476 |
Yırtılma
Ah sağduyu ah vefa,
Diye yırttın kendini
Ne kadar yırtıldıysan,
Yırtık oldu berikiPişkindir siyasisi,
Aymaz abes dincisi,
Mafya kol kola gezer!
Sulta demokrasisi.Çifte standartların
Ülkesidir burası.
Yurt dışı tatil yapar,
Açken depremzedesi. Söylenecek çok şey var
Desem hangi birini
Nefes alan milyonlar
Gör ölü mü dirimi? ...
| 48 |
Veda
Yolum asfalt,
Yolum toprak,
Yolum meydan,
Yolum gokyuzu
ve ben neler dusunuyorum!..Aski, yagmuru,
Tramvay sesini,
Otelciyi...
ve bir misra mirildaniyorum
Sicak bir yemek lezzetinde...Postaci, jandarma ve issiz
Hala gidip geliyorlar.
Yalniz Niyazi oturuyor,
Rahmetli Suleyman Efendinin oglu,
Kahvede.
Ajans dinliyor, dusunuyor:
> diye.Yahut o da bilmiyor,
Yakinda muhabereye gidecegini. (Ekim 1939/Vatan, 16.11.1952)
| 53 |
Yine Bir Tatil Günü
Yine bir tatil günü, kanallara bakarım,
Televizyonum açık, evde yalnız kalırım…Şahsım çok denemiştir, program konulmayacak,
En eski filmlerden, bol bol yayımlanacak…Siyah beyaz yapımlar, bizde çok bereketli,
Tüm özel günler için, daima hep gerekli…(2012)
| 37 |
Güvenmem
Böyle midir dünya senin bütün işlerin
Var git dünya daha sana güvenmem
Kâr yerine çoktur bana zararın
Var git dünya daha sana güvenmemBiçare Kerem'i yandırdın nara
Arzu, Kamber için kaldı avara
Ferhat az mı külünk vurdu dağlara
Var git dünya daha sana güvenmemÇok yiğidi sen caydırdın ahdından
Çok güzele ah çektirdin bahtından
Çok sultanı sen indirdin tahtından
Var git dünya daha sana güvenmemÇobanoğlu arzuhalin bildirdin
Çok yiğidin gül benzini soldurdun
Aşıkları gurbet elde öldürdün
Var git dünya daha sana güvenmem.
| 81 |
Çiçekçi Kız
Tarih, doğa, plâj, deniz,
Mevsim her dem bahar Ören’de…
Garip, yoksul, soluk beniz,
Bir kız çiçek satar Ören’de…Türküler susmaz, çalar saz,
Ören’de her gün, her gece matine…
İnsanlar hayattan alırlar haz,
Çıkarlar dünyanın yedinci katına…Mavi deniz, masmavi gök,
Denize girmenin tam zamanı…
Dertlerini içine at, ya da dök,
İskele’de geminin hareket ânı…Tarih, doğa, plâj, deniz,
Mevsim her dem bahar Ören’de…
Garip, yoksul, soluk beniz,
Bir kız çiçek satar Ören’de…14 Ağustos 2002, Kırca
| 74 |
Gülüyoruz elhamdülillah
Irkımızın kafası çok önemlidir,
O kafa gelecek kuşaklar için müzeliktir.
Onun içindir ki, değerbilir insanlarımız
Emrine amade kılar omuzlarını…
Ama,
Kullanıp eskitmez kafalarını,
Emanetten alır kafayı ve aklı…Yaşadığı bu kadar acıya gülebiliyorsa
Şaşırmayın ve kötülük gelmesin aklınıza
Kuru kafadan daha çok kim gülebilir?
Yaşarmış insan ne kadar çok güle biliyorsa…
| 52 |
Dörtlük 49
Yakalamış OlursunSeversin ilk önce nefsini, kendini; doğaldır bu.
Sonra seversin çevrendekileri, başkalarını.
Allahlıca sevdiğinde de, yakalamış olursun;
Muhabbet ve sevginin meşru ve helâl olanını.Berlin, 30 Ağustos 2009.
| 29 |
Ermenek' de bahar
Nev bahar gelince, bizim dağlara
Durulmaz bağlarda, kuş seslerinden
Mor sümbül açar’ da bizim bağlarda
Kokusu gelirdir, esen yellerden.Gidip’ de gezersen bizim bağlarda
Çok vardır görürsün, teyin bağlarda
Öter’ de çok zaman, ağaç dalında
Dinlerdir bağ bahçe bahar gelince.Yeşile boyarken, bahar dağları
Görünmez yapardır, yüksek dağları
Buluttan sis yapar, sarar dağları
Kardelen kokardır, bizim dağlarda.Baharda yolları, nal sesleriyle
Çınlardır bağ bahçe, bizim yerlerde
Çok var’ da at eşşek, bizim yerlerde,
Yük taşır bağlara bahar gününde.Ermenek dedin’ mi, ilk akla gelen
Bağ bahçe ve sudur, git gör istersen
Bir bahar gününde, gitsen de görsen
Durulmaz olurdur su kuş sesinden29 Nis. 17
| 103 |
Mirasyediler
Hava sis kaplamış herşey bulanık
Hadi be oradan seni uyanık
Yaptığından kalıbından utandıkKardeş bildik seni verdik vekâlet
Mirasyedi oldun ettin ihanet.Bu nasıl paylaşım nasıl adalet
Körelmiş vicdanın yokmuş merhamet
Saflığımı fırsat bildin nihayetKardeş bildik seni verdik vekâlet
Bu nasıl paylaşım bu mu adalet.Ben de öz evlattım benimde ana
Anam bile oldu haksızdan yana
Abimle bir olup beni yabanaAttınız gözünüz doydu mu kardeş
Gönlünüze huzur doldu mu kardeş.Kul hakkı denilen bir kavram vardır
Buna uymayanın sonu hüsrandır
Sözlerim kimseye gelmesin ağırKurt sürüye çoban olsaydı eğer
Böyle bir taksimi yapmazdı meğer.20.05.2010.İstanbul.
| 90 |
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında
Ben mavi bereli olan bir Türk askeriyim,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.
Vatanıma bağlıyım ordunun bir eriyim,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Hainler gelmesin dirliği bozmasın diye,
Sınır boylarından içeri sızmasın diye.
Düşman girip milletimizi üzmesin diye,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Ne baskınlar yedim ben pusular gördüm nice,
Hayalimde yar vardır vatan dilimde hece.
Milletim rahat etsin diyerek gündüz gece,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Gözümü hiç kırpmadan mevzilere yatarak,
Vatan sağ olsun diyerek slogan atarak.
Yiğitlerle nöbet değişip silah çatarak,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.Yusuf vatan bizimdir sahip çıkalım hele,
Türk milleti için silahımı aldım ele.
Türkün devletini koruma maksadı ile,
Vatan için nöbet tutuyorum dağ başında.
| 117 |
Üç martı,ayçiçeği ve yalnızlık
Umarsızca çoğul süzülüş
Özgürce mi sesizce mi...
Ya da bir...
Yalnızlık demiş
Bir iki üç
Sonrasızlık sınırsızcadaki sevgi
Ayçiçeği tarlalarında boşluk
Çürütülmüş ütopya
Kanadı kırık mavikuş
Sonrasızlık yalnızlık
Simurg yanılsaması
Üç derviş martının hikayesi
Ya da bir...
Üç martı,ayçiçeği ve yalnızlık
Sadece bizdik...
| 47 |
Güllerim Soldu
Güllerim soldu kaldırımlarda
Gonce yüklü dallarıma ayaz vurdu
Demlerim oldu son akşamlarda
Bir nefeslik duraklarda çiçek açtım Bir tek sana güvenmiştim
Öncem yoktu sonram yoktu
Soyundum sevinç giyindim
Sevinmek sanki bir suçtu Hani herşeyindim ben senim
Hani kor dudaklındım
Hani karlarda açan çiçektim
Vazgeçilmezdim
| 46 |
Ey Tanrı
Kimdir seni senden çok
kendisi kadar sevmeyi beceren
Kırığımı marangozun EY TANRIYaratmışın derler koca evreni
İnsana geçerimi sözün ey tanrı
Kula kul olmadık yeni bir dünya
Kurmaya yete,mi gücün ey,tanrıRahip Haham derken çektik imamdan
Kurtulmuyor halkım kederden gamdan
Mollayı sofuyu güzel yurdumdan
Sürmeye yeter,mi gücün ey tanrıYer batsın dünya dinler töresi
Gelmez ağlayana gülme sırası
Baksana kanıyor halkın yarası
Sarmaya yeter,mi gücün ey tanrıDüşünene neden sofu ecirl
Kırılmıyor zulmün paslı zinciri
Zalimin bağından üzüm inciri
Dermeğe yeter,mi gücün ey tanrıOturmuş sermaye senin mülküne
Güç yetmez bağında bir tek salkıma
Zenginden alıp ta yoksul halkıma
Vermeye yeter,mi gücün ay tanrıYoksa güçsüz müsün paradan puldan
Görünmezsin neyi saklarsın kuldan
Gerçeği görmezsin sapmışsın yoldan
Görmeğe yeter,mi gücün ey tanrı Vurgun i umutlar çıktı kaçağa
Kurbanlar veririz paslı bıçağa
Sende yüreğini bizle ocağa
Sürmeğe yeter,mi gücün ey tanrı..
| 136 |
Yaşasın Betonarme
dışarda kıyamet kopuyor
fidan gülüşlü bir çocuğun elleri yerde
bir beyaz çiçek gibi kanlar içinde
kim haber vere şimdi yağmurun yağdığını
burnumun direklerine
ah bu yol taa kalbime çıkar buradan
derim ki işte yağmur yağıyor
bir sarışın kızın özgür saçlarına...
hayrola...bir gökkuşağı sar beline ey dünya
hadi hadi şakalar yap yine bize
yağdır bulutlarını üstümüze parça parça
güneşe aldırma sen
bak ağaçlar uğuldamaz oldu
rüzgarın şarkısına akortlamıyor sesini
kavak ağaçları
onlar ki vuruldular
birer birer topuklarından
aşil gibi bir daha kalkamasın diye
tohumları topraktan...bir ressamın iç savaşı mı bu..
ressam suya bırakıyor rengarenk paletini...
uzanıyor o sonsuz gri duvara eli
sonra şarkılar söylüyor karanlıkta birileri
şarkılar söylüyor..; 'savaş var savaş heryerde savaş
kaybediyor çiçekler yavaş yavaş
yaşasın betonarme'..
| 120 |
Yağmurda Saklı Hüzne Haikular
1
Bir avuç toprak
Biraz yağmur damlası
Hafif bir rüzgâr2
Yaprak toprağa
Toprak yağmura hasret
Yağmur rüzgâra3
Islansın rüzgâr
Kavrulsun deniz yansın
Buz tutsun güneş
| 29 |
Bu Şehir
Girdaplı bu dünyada bitmez telaş
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.
Benizler sarı, gözlerde dinmez yaş
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Kaç kişiyle geldik, okyanus şehrine?
Kim derman buldu, parasal derdine?
Kim uğramadı, aile-evlad şerrine?
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Sesini hiç duyuramazsın ne gam
Gizemli izlerinde son hatıram
Ateşten bir gömlektir, benim sılam
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Gençler kayboluyor hep bu şehirde
Bizimde tuzumuz var, bu zehirde
Sözler çok, ne yapılır bu devirde?
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.Gönül pencerenden bir gül at bana
Ben de bu yoldayım, yabancı sanma
Arasatta kaldım, bir de sen vurma
Bu şehir insan yutuyor arkadaş.
| 100 |
Mavi Gözlüm
Mavi GözlümGözümde içtiğiniz
Umuttur mavi gözlüm
Ya neden gözler deniz
Buluttur mavi gözlümGönlüme bu sevgi az
İstemem bir anlık haz
Oldukça sende o naz
Huduttur mavi gözlümİşte bu son atağım
Olman için otağım
İnan sensiz yatağım
Tabuttur mavi gözlüm
1990
| 42 |
Yoklamaya Geldim
Toplamaya geldim; lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı! .......
Toplamaya geldim...
Ve göz yaşlarım gibi onları biriktirip avuçlarımda;
Koklamaya geldim! .. Geldim... Geldim işte;
Lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı toplamaya geldim...
.....
Geldim! ..
Gözünün bebeği gibi kalıp kalmadığımı...
Ve yani;
Enginliğinin ortasında beni sarıp sarmadığını hâlâ, bir küçük karacık gibi;
Yoklamaya geldim! ..Fırtınalar koptukça içinde; tutulmaz...
Ve sen çıldırmış gibi döndükçe etrafımda, başımı döndürerek... Ve sen, çırpındıkça ayaklarımın, dizlerimin dibinde...
Ve sanki yutmak istercesine beni, ve içine almak istercesine üzerime abanıp; savrulan ıslak saçlarını kaçırdıkça omuzlarıma...
...Oklamaya geldim; zamanı gözlerinden! ..İşte o an;
Bütüüün, , , sesler, , , vuruldu, , , canevinden! ..
.....
İşte o an;
Karaya kesen âlemden bir tek yıldız damladı bitmeyen bir düşüşle...
Bir tek yıldız damladı;
Masmavi! .. Aslında ben ağlamayı bilmiyordum, biliyor musun;
Sen, öğretinceye kadar!
.....
Aslında ben; yıldızlarımın ışığından çekeceksin sanıyordum kendini, tırmanacaksın sanıyordum göğsüme doğru...Sen, tencerenin kapağında sanıp her ışıltıyı, üstelik gördüğün parıltıları da içindekilerin buharından bildin...
Kaynadın sonra bu yüzden;
Üstünde ve altımda ateşten bulutlar uçuştu, yakıcı! ..
.....
Seni değil, senden gelenleri zaptedemedim! Biliyorsun...
Sonunda döküldüm üstüne pırıl pırıl;
Ama ben “kara”ya kestim! ..
.....
Biliyorsun;
Geldim işte yine sana...
Geldim, ama;
Lacivert gözlerine düşürdüğüm yıldızlarımı toplamaya geldim...
Sadece yolumu görecek kadar;
Gözlerine dökülen yıldızlarımdan toplamaya geldim...
| 209 |
Bir Sevdaddır Karagöl Köyü
İncebel'in, Kırmızıeniş'in, Çirkin tepenin eteklerinde. Kara Yüce dağının bağrında, yamacındaki Şema dağında kardelenler bir başka açar. Kar çiçekleri bütün cesaretiyle çıkmıştır kar kış demeden. Çiğdemler sapsarıdır. İnsanı büyüler. Çirkin tepenin eteklerinde kar çiçekleri, kardelenler meydan okur taşlara, kayalara. Yerde yorgan gibi boylu boyunca uzanan kara.
Mavi mavi nevruzlar, Sabun pınarının üzerindeki siyah saylardan fışkırır. Yağmur yağınca güneşin de vurmasıyla bir başka parlar; laleler,mor sümbüller.
Bize bu makaleleri, şiirleri köyümüzün bitmek tükenmek bilmeyen, başı pağre pağre pus, sisli, zaman zaman beyazlara bürünen zaman zaman mor sümbülleriyle mas mavi, zaman zamansa sap sarı çiçekleriyle insanı büyüleyen dağları yazdırır.Düzlüklerinin insana verdiği umut yazdırır.Karagöl köyünde açan akasyalar, iğde ağaçları ve bu kokuların inasnı büyüleyen berrak kokusu yazdırır. Dağ ve köyün içindeki pınarların soğuk suları yazdırır.
Kısacası seveni, sevileni, herşeyiyle bizi söyleten. Bizi zaman zaman var eden, zaman zaman işimizi gücümüzü terketmemize sebep olan bu sevgi yazdırır.
Kimi zaman işimizi gücümüz terk ederiz bahar havalarında. Kendimizi bırakırırız baharın o güzel havalarına. Bağzen bir arının çiçekde dans edişi, bağzen bir kuzunun meleyip koşması yazdırır.
| 172 |
Bir Kuş Gelecek
bekliyorum
bir gün bir kuş gelecek
kanadında nagme ile
seni bana getirecek.
bekliyorum
yüregimde yer edecek
sevdasıyla gelerek.
biliyorum
bir gün bir kuş gelecek
seni bana getirecek
yüreginde sevgi ile
yüregime yerleşecek.
| 35 |
Senin Derdin Sırf Dünya mı Arkadaş?
Gece gündüz hep onunla meşgulsün
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş?
Bu dünyaya ne kadar da düşkünsün?
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Bilmez misin sen bu hanın sonunu?
Bilmiyorsan sor bilenden gel onu!
Biliyorsan değiştir şu konunu!
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? O hem fani hem de fena değil mi?
Buna rağmen yine ona meyil mi?
Yetmedi mi seyrettiğin bu filmi?
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Fena için halk olur mu hiç bir kul?
Tek bir akil demez asla bu makul!
Az kam için bitirdin dost kaç okul?
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Her emelin arz eksenli ne yazık!
Ebed için yok heybende hiç azık!
Yeter artık atma sana sen kazık!
Senin yurdun sırf dünya mı arkadaş? Sınav için yaratmışken seni rab;
El açıp da hiç dedin mi de ya rab?
Mutlu etmez asla seni şu serap!
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Yeter artık sav bu aşkı başından!
Her faniyi ihraç eyle düşünden!
Bundan böyle ahiret’i düşün sen!
Senin yurdun sırf dünya mı arkadaş? Gideceğin yer belliyken bu ne gaf?
El giderken kalır mısın sen muaf?
Ya tövbe et ya da boşa umma af!
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Sanma kalır yaptıkların yanına!
Bir gün olur ot tıkarlar çanına!
Vaden varken uy İlahi kanuna!
Senin derdin sırf dünya mı arkadaş? Abdullah Toroslu
06.10.2013-İzmir
| 225 |
Öğretmenler Günü
Saygı değer, Aydınlık, Sevgili Öğretmenler/in Günü/ nü kutluyor, vatan hizmetine açılmış aydınlık öğrencilerinin doğruluk, dürüstlük, sevgi yaklaşımlarından ve başarılarından gurur duyacakları yarınlar diliyorum.
| 25 |
İsterim
Öyle bir Dünya olsun
İsterim ki
Ne aldanan ne aldatan
Olmasın kimse birbirine düşman
Gözler acı ve ızdırap
Dudaklar ağlamaklı değil
Her yürekte mutluluk
Her göz sevinçle dolsun
Unutulsun kötülükler
Unutulsun savaş kan ve ölüm
Silinsin yeryüzünden çirkinlikler
Yenilsin bütün kötülükler
Kalmasın açlık ve zulüm
Barış, Mutluluk ve güzellik
Hayat yolumuz olsun
| 53 |
Sınav
Sıra sıra, dizi dizi
Dizilmiş öğrenciler
Bir sınıfta kırk kişi
Sınava girmek işi
Kırk çift göz,
Kırk beyin,
Bir belirsizlik ortamında
Sınav yöneticisine kilitli,
Bir söz,
Bir umut,
Başarıya bir kamçı
Gözler parıldamıyor,
Bir şeyler arıyor boşlukta.
Bakışlar boş
Yürek,
Hızlı çarpıyor.
Heyecan son dorukta
Sınav başlamasıyla
Kırk çift göz,
Sınav yöneticisinden
Kitapçıklara kaymış
Gözler görülmüyor,
Ses yok
Herkes kendi iç dünyasıyla baş başa
Kitapçık sayfalarından
Umut aranıyor
Milyonlarca kişi içinden
Bu kitapçıklardan çıkmak zor.
Kolay değil,
Milyonlarca beyin,
Ömrünün en hızlı temposunda,
Kimi önce yorulacak,
Kimi sonra,
Kimi doğru cevapları kolay bulacak,
Kimi bulamayacak.Beyinlerin savaşı!
Bu savaş üç saat.
Üç saat sonunda
Çoğunun değişecek kaderi
Yeni bir dönem
Yeni çalışma,
Ama!
Önce bu sınavı aşma
İş bu,
Amaç bu,
Bu amaç için,
Yıllar geçmiş
Okul yetmemiş,
Dershanelerde özel eğitim,
Yetmemiş
Evde özel eğitim,
İmkanı olmayanlar
Kendi kendine eğitim.
Şimdi final
Ya kazan ya kal
Kalanlar için yeni arayış
Yeni sınava hazırlık
Kazanana ÜniversiteBilgi yüklü beyin
Ne kadar yüklü?
Bu yükü
Kağıda atacak mı,
Yoksa,
Şaşırıp kalacak mı?
Heyecan yenilmeli,
Aceleye gelmemeli,
Bilgiler toparlanıp
Kağıda dökülmeli! .Aileler tedirgin,
Çocukları içerde
Onlar ise dışarda.
Beraber ter döküyor.
Geçen dakikaları
Stresle dolduruyor.
Ruhu içerde kalmış
Beden çile çekiyor
Bir çocukla beraber
Tüm aile fertleri
Birlikte sınav oluyor.Sanki ölüm kalım var
Sınav dönüm noktası
Sınava giren çocuk
Bir çok zorlar içinde
Aile zorlar,
Çevre zorlar,
Hocası zorlar,
Bu zorlar içinde,
Sınavda çocuk zorlanır.
Bilgiler karışır,
Yapamam korkusu dolar içi
Zaman akar gider,
Üç saat hızla geçer
Sınav sonunda
Çıkan yüzlerde
Bazan endişe, bazan korku
Bazanda neşe görülür.
Sonuçlar gelene dek
Evde tedirginlik havası,
Kazanana mükafat
Kazanamayan cezadaKazansa ne olacak,
Kazanmasa ne kaybedecek,
Her ikisinin sonucunda
Okumuş işşiz
Okumamış işsiz
Emekler boş
Geçen zamana yazık,Bu koşuşturma sonucu
Bir yere varmalı
Üniversite bitince
Rahat bir iş bulmalı,
Okuyamayan gençlik,
Bir meslekte olmalı
Güzel imkan yaratıp
Ekmeği kurtarmalı
Bu dünya hayatında
Bir baltaya sap olmalı
17-21/06/2001 Gantep
| 312 |
PKK Gerçeği
1890'lı yıllarda tasarlanan Yahudi devleti tam da İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Yahudilere uygulanan soykırımın sonrasında 1948'de İsrail'de kuruluyor.Almanya devleti tazminat ödemeye mahkum ediliyor ve şu an alınan her BMW ve Mercedes ile birlikte İsrail'in gelişmesine aslında herkes katkıda bulunmuş oluyor.
İsrail bilgi ve teknelojide gelişmesine karşın nüfusta bir türlü istenilen seviyeye gelemiyor.Afrika'dan, Dünya'nın muhtelif yerlerinden İsrail'e Yahudiler getirtiliyor ama bir türlü nüfus olarak büyüyemiyor.En son İran'daki Yahudilere yüklü miktarda para karşılığı İsrail'e gelmeleri teklif ediliyor.İranlı Yahudiler biz satılık değiliz diyerek bu teklifi geri çeviriyorlar.
Büyük İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadar uzanan coğrafyayı kapsıyor.İsrail'in bugünkü nüfus yapısıyla bu idealini gerçekleştirmesi ise imkansız gibi görünüyor.Ama İsrail tabi ki boş durmuyor 1950´li yıllarda 100 bin Kürt'ü İsrail'e yerleştiriyor.Kürt mahalleleri kuruyor.Hatta bununla yetinmeyip Türkiye'ye kadar elini uzatıyor. GAP projesini, İsrail kendisi için Batı tarafından desteklenerek Türkiye'ye yaptırtıyor,böylece Yahudiler yavaş yavaş Arz-ı Mevud’u gerçekleştirmeye doğru gidiyor, hatta Ecevit’i karşılamadığı için görevinden alınan eski Urfa valisinin aslında İsrail firmalarına engel çıkarttığı için görevinden alındığını herkes biliyor.Yahudiler Türk coğrafyasında at koşturuyor.Atın sırtına Kürtleri de aldıkları görünüyor.
Amaç Büyük İsrail Projesini Kürtlerle birlikte gerçekleştirmek.Bu projeye aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi de deniyor.İsrail kendine hizmet edecek insanları çok iyi tespit ediyor ve onlarla birlikte adım adım idealini gerçekleştirme yolunda ilerliyor.Bilgi ve teknolojiyi elinde bulundurarak İslam ülkelerini avucunun içine alıyor.Hatta bazı İslam ülke liderlerini Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı bile yaptırtıyor.
Bu projenin başarı şansı yüksek görünüyor.Fakat İran'ın nükleer denemeleriyle ortaya çıkması şu an sorun olarak gözüküyor.Birçok İslam ülkesinde gerçek bir bilim adamı olmaması olanların ise öldürülmesi İsrail'in işini iyice kolaylaştırıyor.
| 252 |
Meltem Esintisi 150 BELA VE MUSİBET
Hayat, insan için olgunlaşma süreci olduğu gibi, dünyada;
İnsanın sabır, metanet, iman ve ibadet ile test edildiği bir imtihan salonundan başka bir yer değildir............ BELA VE MUSİBETDünya bir olgunlaşma yeri olduğu için, insanın özünde bulunan onur ve izzetine yakışmayan yoz duyguların,
dert ocağında, bela ateşi ile eritilip, musibet örsünde dövülerek cennete layık cevherin ortaya çıkarıldığı bir atölyeden başka bir yer değildir. Dert ve sıkıntılara isyan edenler ve dertlerin sadece iyi insanlara geldiği iddiasında bulunanlar ise kendilerini tezkiye etme gaflet, cehalet ve riyakârlığı içinde bulunan isyancılardan başkaları değildir. Dünyada yaşayıp ta başına bela gelmeyen, aklı olup ta derdi olmayan bir tek kişi göstermek mümkün mü? Hayat, insan için olgunlaşma süreci olduğu gibi, dünyada;
İnsanın sabır, metanet, iman ve ibadet ile test edildiği bir imtihan salonundan başka bir yer değildir. İmtihanının gereği olarak hiçi kimse bela ve musibetlerden muaf tutulmamıştır. Önemli olan bela ve musibetler ile verilemek istenen yaratılış gayesine ait ilahi mesajın alınmasıdır. Kazananlar,Gelse celalinden cefa,
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana sefa,
Narında hoş, nurunda hoş.
Kahrında hoş, lutfunda hoş. Diyen,
sıkıntılara sabır, musibetler şükür etmesini bilenlerdir. Allah cümlemizi sabreden, şükreden ve kazanan kullarından eylesin.
| 191 |
Düşler Sokağı 3 1313.Sok 13.Numara
1313 sok 13 numara Hey gidi Narin abla
Sende bu güzellik bizde bu telaş
Gözlerin namlu ellerin cellâdımızken
Bitmeyecek bu aşk bitmez bu savaşYaz ayları nemli olur bu kentte
Balkonlarda sabahlanır geceler
Düşler kadar uzaktır yıldızlar
Yıldızlar kadar güzeldir Narin ablaHer şarkıda biraz o vardır
Notalarında şarkının saçları vardır
Sözleri gözlerini anlatır
Gözleri çocuklara
Ne şiirler yazdırır…Rüzgâr eser perdeleri oynaşır
Gece gündüz birbirine karışır
Ay ışığı penceresinde dolaşır
Yakamozlar en çok
En çok Narin ablaya yakışır…Ses tonu vişne ile kiraz arası
Dudakları bahçemizin yeni dünyası
Bu güzellik bizim bahtımızın karası
Ama biz bunu bilir bunu yazarız
En kütük kalplerin bile vardır bir Narin yarası1313 sok 13 numara hey gidi narin abla
Yolun düşerse bu sokağa bizi bir yokla
Düşlerimizi kirletmeden koynunda sakla
| 127 |
Buğulu Gözler
O bugulu gözlerle son bakısın.dı aglayan gözlerimeO an tutuldu dilim dügümlendi sözlerim,Duymak istemedim.sakın deme bana elveda.Sen sustun ben sustum ama anlatıyordu bugulu gözlerle son bakısın.. Dudakların der gibiydi sakın beni unutma hep hatırla,Biliyordum Bu bir veda degil el veda.Hazanı yasıyordum sararmıstı yarim bir yaprak gibi,Caresizligi ve sözün bittigini anlatıyordu bugulu gözler O aglayan gözlerim bakamaz oldu artık yarimin solan gözlerineO sararan yapragım dalında
| 65 |
Hatır İçin veya İntihar
Hatır için her şey yapılır ama
Evlilik yapılmaz
Mesela bir çingene benzeyen
Cimri tutumlu bir kadını
Hele de elleri ve ayakları çirkinse
Güzel nazlım bir sesi yoksa
Başına kabaayı kesiliyorsa
Vahiy gelse almayacaksın
Sen öbür vahiylerle idare et
Eğer alırsan
Dünyanın kaç bucak olduğunu
Anlarsın
Hele hele beş tane de çocuğun olursa
Koparamazsın ipleri
Sırayla gelir ardından
Ağarma aşamaları
İlk beyaz teller düşer başına
Sonra şakaklar
Çok sürmez saçların bembeyaz olur
Sonra bıyık
Derken kaşların gider
Ve bir ağzı bozuk adam olursun
Küfretmeyi öğrenirsin
Sayısını unutacak kadar
Ama yine de yüreğin soğumaz
Sonra bir kalem alırsın eline
Yazdığın kadar yazar
Yaşadığın kadar yaşarsın
Tadına doyulmaz sevgilin
Tütün olur
Bir intihar gibi içersin artık
Bir intihar...
2012
| 120 |
Hatıra
Bir hastanede kaldı hatırası ölümün,
Bir de kabristandaki defin törenlerinde.
Koskoca hayattaki şu kısacık bölümün,
İzi kalmaz mevtayı bile görenlerinde.Ölene dek insanlar ölümsüz gibi yaşar,
Her gün ölüm kendini hatırlattığı halde.
Sabaha kadar belki bir ölüyü kucaklar,
Eşim diye akşamdan sarıp yattığı halde.Bir ağacın toprağı sarmaladığı gibi,
Bütün gece ölümü kucaklarda bu insan.
Yine düşünmez kim bu ölümlerin sahibi,
Ve kim bu insanlığın akıbetini yazan...Her belde de kabristan, içinde boy boy mezar,
İşte ibret levhası gibi duran manzara.
Buna rağmen insanlar kudurmuş gibi azar,
Sonra da bölük pörçük yine girer mezara.
| 92 |
Özgürlüğüm ve sen
Gökyüzü
bana özgürlüğümü ve seni anımsatır.
yaşamımın anlamı.
ikinizede vurgunum
ikinizden de vazgeçemem.
| 16 |
Vatan Kan Kokandır
Vatan kan kokandır toprak yerine
Ecdadımın kanını sürmüş bayrak teline
Bir karış toprağımı var kana doymamış
Bu vatan için kan akıtırız yine gerekirseVatan içinde vatan olur mu sen söyle
Yediği çanağa pislemez köpekler bile
İt soyu demeyin bu soyu belirsizlere
Sabredin fecir güneşi doğacaktır 9 hilalimizleDİYARBAKIR'a kanla mühür vuranlar nerde
Kan onların kanı olucak akan nehirlerde
Vatansa bizim şerefse zaten bizde
DİYARBAKIR'a bir OSMANLI mührü daha vururuz
gerekirse....................
| 71 |