Unnamed: 0
int64 0
4.73M
| en
stringlengths 1
5.14k
⌀ | tr
stringlengths 1
5.13k
|
---|---|---|
4,729,000 | He'd roll up all the windows and lock them and fart in the car with the heat up. | Camları tamamen kapatıp klimayı sıcağa açıp arabada osururdu. |
4,729,001 | Kismet | Kısmet işte. |
4,729,002 | Call me. | Beni ara. |
4,729,003 | Look, you don't know her. | Bak, onu tanımıyorsun. |
4,729,004 | The company has given us that responsibility without consulting us, and free of charge. | Şirket bize bu sorumluluğu verdi. Fikrimizi almadan, üstelik ücret ödemeden. |
4,729,005 | It's over. | Bitti. |
4,729,006 | Let me at him! | Bırakın beni! |
4,729,007 | - Deandra! | - Deandra! |
4,729,008 | Now I did have an advantage. | Tabi benim bir avantajım vardı. |
4,729,009 | Why did they hang a waitress from a spiked collar in a greenhouse? | Garsonun boynuna serada neden çivi geçirdiler? Hasta piçler de ondan işte. |
4,729,010 | "We have open issues, which none of us is trying to minimise or ignore. I would say that we are addressing these issues with maturity," Jeremic said in October. | Ekim ayındaki bir konuşmasında "Hiçbirimizin küçümsemek veya gözardı etmek istemediği devam eden sorunlarımız var. |
4,729,011 | ♪ Summer and tinkle, friends to the end ♪ | # Summer ve Tinkle, ölümüne kanka |
4,729,012 | That was her resistance. | Bu onun direnişiydi. |
4,729,013 | - Socrates? | Socrates? |
4,729,014 | I hear it's pretty rough down there, huh? | Aşağıda işlerin çok sıkıntılı olduğunu duydum? |
4,729,015 | What's your emergency? | Durumunuz nedir? |
4,729,016 | Perfectly acceptable motive for murder. | Cinayet için oldukça kabul edilebilir bir neden. |
4,729,017 | In the grand scheme of things, what's one boat? | Bu büyük olayların ortasında, bir gemi nedir ki? |
4,729,018 | Okay, let me get this straight. | Tamam, bakalım doğru anlamış mıyım. |
4,729,019 | Uh... no. | Şey... Onunla gitmelisin. |
4,729,020 | Oh, well, sir, she's quite a definite type. | Oldukça belli bir tip, efendim. |
4,729,021 | - Joe did that to you? | - Bunu Joe mu yaptı sana? |
4,729,022 | His Majesty is grateful. | Majesteleri, size minnettar. |
4,729,023 | This country is at the edge of something, Whitehead! | Bu ülke kötü bir şeylerin eşiğinde, Whitehead! |
4,729,024 | Hey, Brody! | Hey, Brody! |
4,729,025 | The cuffs, the caramel were all just theater to throw us off. | Kelepçeler, karamel... Hepsi bizi şaşırtmak için yapılan gösteriymiş. |
4,729,026 | They got it. | Anladılar. |
4,729,027 | Look at it from my perspective. | - Bir de benim açımdan bak. |
4,729,028 | Out of my way! You bastard! | Çekilin yolumdan! |
4,729,029 | Hole in the clothes on the side of the blouse, and her waist. | Bluzun kenarında ve belinde delik var. |
4,729,030 | No, what's unforgivable is you denying me my baby... because of your own selfish, spoiled needs. | Hayır, affedilmez olan beni bebeğimden mahrum bırakman hem de bencil, şımarık isteklerin yüzünden. |
4,729,031 | It's the Global Public Health Information Network. | Adı Küresel Halk Sağlığı Bilgi Ağı |
4,729,032 | # The boy meets the girl # i # Somewhere in a crowd # | # Kalabalık bir yerde # # Buluşur çocuk kızla # |
4,729,033 | I still think we should take him in. | I still think we should take him in. |
4,729,034 | I don't know. | Tam bilmiyorum. |
4,729,035 | Stabbed to death. | Bıçaklanmış. |
4,729,036 | Her latest, that is. | En son dadısı. |
4,729,037 | It's okay. | Önemli değil. |
4,729,038 | God, you took away his eyes. Why not his mouth? | Tanrım ondan gözlerini aldın Onun yerine neden ağzını almadın? |
4,729,039 | There, that's done. | İşte oldu. |
4,729,040 | - I know you love this man. | - Bu adamı sevdiğini biliyorum. |
4,729,041 | - The trophy presentation? | Ödül töreni mi? |
4,729,042 | In other words, you and that woman... | Yani... Bir kızla beraberdin... |
4,729,043 | What's that? | O ne ? |
4,729,044 | Ryan, why didn't you tell me? | Ryan, bana neden anlatmadın? |
4,729,045 | Are you all sisters? | Hepiniz kardeş misiniz? |
4,729,046 | It's very complicated. | Bu çok karışık. |
4,729,047 | The 1 6th serves and protects what was once a great neighborhood. | Karakolumuz, eskiden nezih bir mahalle olan bu bölgeye hizmet veriyor. |
4,729,048 | It reserved two seats for civil society representatives. | Komitede iki sandalye sivil toplum temsilcilerine ayrıldı. |
4,729,049 | Iolaus helps. | Iolaus yardım etti. |
4,729,050 | It's gonna hurt. | Acitacak. |
4,729,051 | Not in as many words | Sadece söyledim. |
4,729,052 | Okay, strip it off. | Pekâlâ, soyun bakalım. Hadi Sam. |
4,729,053 | I'll give you an easy death. | Onun yerini söylersen sana kolay bir ölüm sağlarım. |
4,729,054 | Well, you're not in the SHU. Mmm-mmm. | SHU'da değilsin. |
4,729,055 | He only wanted one drink, I thought. | Sadece bir içki istedi diye hatirliyorum. |
4,729,056 | Right? | Değil mi? |
4,729,057 | "Beware the Jabberwock, my son! | Jabberwocky'den koru kendini oğlum, |
4,729,058 | : No! | Hayır! |
4,729,059 | A five-member appeals panel at the UN war crimes tribunal in The Hague has ruled that war reporters cannot be compelled to testify before the court and that they should be summoned to the witness stand only under exceptional circumstances. | Lahey'deki BM Savaş Suçları Mahkemesi'nde görevli beş kişilik bir temyiz grubu, savaşta görevli gazetecilerin Mahkeme önünde tanıklık yapmaya zorlanamayacağı ve yalnızca çok istisnai durumlarda tanıklık yapmaya çağrılabilecekleri hükmüne vardı. |
4,729,060 | Based on their ages... father and daughter? | Yaşlarına dayanarak baba-kız olduklarını söyleyebilir miyiz? |
4,729,061 | The skin seems tight enough. No water coming in. | İçeri su girmiyor. |
4,729,062 | If you can't do the easy stuff, then what do you do when life happens? | Şayet kolay şeyleri yapamazsan o zaman hayatın zorlukları karşısında ne yapacaksın? |
4,729,063 | It's all good. | Herşey yolunda. |
4,729,064 | You're still here. | Hala burada mısın? |
4,729,065 | Please just hear me out. | Lütfen beni dinle. |
4,729,066 | Any attempts? | Ya da herhangi bir girişimin? Bir defa. |
4,729,067 | And that's happening through the application of design thinking to new kinds of problems -- to global warming, to education, healthcare, security, clean water, whatever. | ve bu tasarimsal dusuncenin yeni tip problemlere uygulanmasi ile oluyor kuresel isinmaya, egitime, saglik, guvenlik, temiz su gibi konulara. |
4,729,068 | - You knew? | - Biliyor muydunuz? |
4,729,069 | Where's the shaving cream? | Tiras köpügü nerede? |
4,729,070 | You say you have "expert knowledge." | "Uzmanlık bilgisine" sahip olduğunuzu söylüyorsunuz. |
4,729,071 | She sings of her eternal love for him and begs him not to cry, because her sacrifice was not... in vain. | Ona olan sonsuz aşkı ile söylüyor. Ve Werner'e ağlamaması için yalvarıyor. Çünkü onun bu fedakarlığı beyhude yere değil. |
4,729,072 | - What are you, my mom? | - Nesin sen annem mi? |
4,729,073 | That's some straight-up bullshit. | Bayağı saçmalamışsın. |
4,729,074 | Central Registry shows no record of your offworld friend. | Merkez Sicilinde dünya dışı arkadaşının kaydı yok. |
4,729,075 | And when it does, that shit is gonna rise straight to the surface. | Bu olursa, boku yeriz. |
4,729,076 | You remember that incident in this town a while back? | Kısa bir süre önce bu kasabada olan olayı hatırlıyor musun? |
4,729,077 | Well, can you at least ask the kitchen how much butter they intend to put in this pan-seared salmon? | En azından mutfağa sorar mısınız bu somona ne kadar tereyağı koymayı planlıyorlarmış? |
4,729,078 | - That's a good one. | Bunda da Female Touch iyidir. |
4,729,079 | I didn't turn her against you. | Onu sana karşı doldurmadım. |
4,729,080 | I have to tell someone. | Birine anlatmalıyım. |
4,729,081 | Second word. | İkinci kelime. |
4,729,082 | No, and as a matter of fact, the No Objtive gave them a government contract to develop this splendid new gas called TX-14, that will effectively wipe out all the evil animals... oh, and about 2.2 million human beings. | Hayır, ve hatta Nuh Projesi'yle birlike, hükumetle TX-14 denen etkili bir biçimde tüm hayvanları yok edecek bir gazın yayılmasını sağlamak üzere bir sözleşme yapmışlar. Ha, bir de yaklaşık 2.2 milyon insanı da. |
4,729,083 | Six is good. | Altı iyidir. |
4,729,084 | Look at me! | Bana bak! |
4,729,085 | - Cheers! | - Şerefe! |
4,729,086 | The Roman soldiers were victorious thanks to their armours. | Roma askerleri zırhları sayesinde zaferler kazanmıştır. |
4,729,087 | Number six: just above the elbow. | Altı numara, dirseğin hemen üstü. |
4,729,088 | Yes, you said that. | Evet, bunu söylemiştin. |
4,729,089 | Oh Jesus, this is all we need. | Tanrım, olacak şey mi bu. |
4,729,090 | But I had no photos or evidence to show you, so I just sounded crazy. | Sana gösterecek delilim yoktu. Ondan deli gibi gözüküyordum. |
4,729,091 | All right? | Kabul? |
4,729,092 | Okay, thanks. | Tamam, sağol. |
4,729,093 | Well... | Eeee... |
4,729,094 | So, you're right. | Evet, haklısın. |
4,729,095 | If that's what you want. | Eğer istediği buysa. |
4,729,096 | Course I want pickle. | - Tabi ki olsun. |
4,729,097 | Well, he's not gonna ask for your permission. | Senden izin istemeyecek. |
4,729,098 | Fine-ass Samantha. | Güzel götlü Samantha. |
4,729,099 | I was just thinking, maybe it's time for you to see a doctor or something. | Düşünüyordum da... Belki de artık doktora gitme zamanın geldi. |