id
float64
5
2.32M
poem
stringlengths
16
104k
rating
float64
0
10
title
stringlengths
1
80
poet
stringlengths
4
32
58,090
Düşüncem var, dağlar kadar Deli olmak işten değil Bende kış, alemde bahar Deli olmak işten değil İşiten yok, ağla bağır Tanrı dilsiz, alem sağır Düşünceler öyle ağır Deli olmak işten değil Arzu, o bitmeyen yarış Kara toprak sona varış Ömür dediğin bir karış Deli olmak işten değil Sonsuzluğa giden gemi Sürükler de düşüncemi Vehim sarar her gecemi Deli olmak işten değil Karanlık mal oldu bana Gerçek hayal oldu bana Dostlar! bir hal oldu bana Deli olmak işten değil
7
Deli Olmak İşten Değil
Ümit Yaşar Oğuzcan
null
“Eski güzel şeylerden değil, yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.” -Water Benjamin- Göç geçer... Geçer ayrılıklar baladı. Siyah bir orman olur gençliğimiz. Bize böyle pay kalır. Bize böyle pay kalır... Ağla sömürgem... Belki dönemem! Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır; kış yanar, düş üşür yüreğimde. Ağlarım, gözyaşım beyaz kalır... Sonra askerler yeniden kuşatırlar aşınmış kaleleri. Bin “hawaar “parçalar gecenin döşeğini. Ocaklar iniler, yas büyür, orta yerde kan kalır; Dıngılava’da peştamallı çocuklar havuzlara işerler; gözlerinde bir mahmur özlem kalır... Derken bir Ankara, bir poyraz beni döve döve içeri alır. Yollar da giderek uzaklaşır... Giderek uzaklaşır. Fahişeler terli kasıklarıyla sabaha uğurlanır, kuşlar inkâr edilir, gökyüzü yağmalanır; ben büyürüm bu kederle kalbim uslanır... Ağla sömürgem! Ağla ve kucakla kumral delikanlını. Buralarda çatılmış bir tüfeğim böğrümde taflan kalır. Şimdi Kızılay’da oturmuşum hasretin kancasında; geçer zaman, geçer yıllar, günlere bir yeni hazan kalır... Ağla sömürgem... Sen hep mağlup bir ağlayışta, ben uzak susarım bu mağlubiyet için hep anlayışta. Bak, çöpçüler bu geceyi de piç edip süpürdüler. Ben ise haber değeri bile olmayan bir haykırışta, özleminle hâlâ bir yakarışta... Ağla, ben de ağlarım gözyaşlarım özlemine az kalır. Buralarda nem var; nem varsa sende kalır! Daha çağırırken beni, anı bile kalmaya tenezzül etmeyen dağ dorukları, sömürgem yaslar durur sesime kırgın ayrılıkları… Ben gittim ve yittim! Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır, yaslarım günleri yüzüme gözyaşım beyaz kalır. Burada yıllar küfürle uğurlanır. Ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır… Ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır; sahnede bir kurtlar, bir ben bir klasik dans kalır. Ağla sömürgem... Buralarda döne döne- mem! Artık bir yeşile dolmasak da anılardan haz kalır. Sen de bir zaman duyarsın bir gün bir taze mezar kazılır: A r d ı n d a b i r d a ğ ı n ı k g a z e l i l e, k ü l i l e A n k a r a ’d a b i r ö l ü y ı l m a z k a l ı r...
null
Dağınık Gazel
Yılmaz Odabaşı
491,745
Aylar tepe, yıllar dağ zincirleri Zirveler aşarsın haberin olmaz. Dur-durak bilmeden doğuştan beri Mezara koşarsın haberin olmaz. Emanete 'benim' diye bakarsın Boş kalınca suya kazık çakarsın Sırat köprüsünde yatar kalkarsın Ateşe düşersin haberin olmaz. Salıncak kurarsın mor bulutlara Körpe tay bağlarsın kör umutlara Muhkemdir kulluğun canlı putlara Kıblesiz yaşarsın haberin olmaz. Yokluğa mı, sonsuza mı yolcusun Yollar tehlikeli, Allah korusun Koca kâinatta bir damla su'sun Kaynarsın, taşarsın haberin olmaz. Ekim -1992 (Akıl Karaya Vurdu)
9
Yolculuk
Abdurrahim Karakoç
15,581
Rüzgar eser çoban ateşleri Dört bir yana serpişir Yağmu ciser yıldızlar ıslanır Hasret ile kıprışır Dağlar küser tozlu yamacında Can can ile çarpışır Benim canım kim bilir nerede Taş yastığa ağlaşır Yollar tozar yayla çocukları Kuzu gibi meleşir Hasret uzar kardelen yüreği Kar altında titreşir Kuşlar uçar turnam yaralıdır Boyun büker bekleşir Benim yaram nevroz ateşinde Yana yana depreşir
8
Rüzgar Eser
Yusuf Hayaloğlu
8,545
Ben bu gönül tezgahında Aşk dokudum, aşk okudum Erenlerin dergahında Aşk okudum, aşk dokudum Her güçlüğü bile bile Göznuruyla, sabır ile Yumak yumak, çile çile Aşk dokudum, aşk okudum Bir ömür yana yakıla Yazdığım sığmaz akla Acımadım kırkdört yıla Aşk okudum,aşk dokudum Sevgi insanlığın özü Odur aydınlatan bizi Hak yolunda oldum terzi Aşk dokudum, aşk okudum. Günahından, sevabından İçtim aşkın şarabından Uluların kitabından Aşk okudum, aşk dokudum Aşk için şan da, şeref de Okudum saplı bu hedefte Yıllar yılı bir gergefte Aşk dokudum, aşk okudum Ümit Yaşar aşkla bende Kötülük olmaz sevende Bu can kaldıkça bu tende Aşk okurum, aşk dokurum.
7
Aşk Okudum - Aşk Dokudum
Ümit Yaşar Oğuzcan
1,164,557
Ömür dediğiniz nedir? Üç gün hilal, üç gün bedir Haftaya boş kalır sedir Say bir karış, say bir adım Geçti gitti, anlamadım. Her türlü nimet sofrada Yığın yığın dert sofrada En uzun mühlet sofrada Say bir içim, say bir tadım Kaçtı gitti, anlamadım. Denizde kayıktır umut Yaralı geyiktir umut Ürkek üveyiktir umut Say bir lokma, say bir yudum Uçtu gitti, anlamadım. Dakikalar yazlık, kışlık Saatlerde mi yanlışlık İklim mevsim tek karışlık Say bir dondum, say bir yandım Göçtü gitti, anlamadım. Bembeyaz düşler topladık Bitmemiş işler topladık Bebek gülüşler topladık Hızar kurdu itimadım Biçti gitti, anlamadım. (Akıl Karaya Vurdu)
9
Say Bir Gerçek Say Bir Yalan
Abdurrahim Karakoç
40,344
ündöndü ve bakla tarlalarında sevişmelerin pomakçasını öğreniyorum o korkunç hazzını duyuyorum toprağı doyuma kavuşturmanın ve hâlâ anlatılmaz bir cinsel koku buharlaşıyor göğsümün kıllarından anımsadıkça pomak sevgilimi On sekizindeyim ve tip'i övmekten suçlanıp sürülüyorum Okudukça aşık, aşık oldukça daha çok okumaktayım bu aylar biraz ayten biraz süeda ayları bunlar kurutulmuş çiçek mevsimleri yani yıllar sonra daha iyi anlaşılıyor o kaçak şevişmlerin tadı Fabrika bacalarından yağlı bir duman ağıyor göğe çiziyor İlk gençliğimin haritasını AHMET TELLİ
6
Kavak Yelleri
Ahmet Telli
8,308
hiçbir kelimesini kullanmıyorum eski hikayelerimin. yeni sözlerde yıpranmış şeyler vardır. toz, buğu ya da kir. nasıl sevinirse bir kedi, bir karanfil. her mevsim kendini kendi yağışına yedirir. buluttur bir bakıma yağmurun anavatanı. işte benim dönüp dolaşıp Anadolu’ya yağışım bundandır. eylül ’99, cihangir
6
Yağış Bekleniyor
Yılmaz Erdoğan
4,999
Rüyalar bile geceleri bekler Gizlice görünmek için Yüreğimdesin, saklısında içimin Gizlice sevgilim Kimse bilmesin üzgünlüğümü Taşırım ölümüm gibi bu duyguyu En gizli kuytularında ömrümün Bir yer var gizlice sevgilimin uyuduğu Gizlice sevgilim, yaşam kadar acı Canımı tutuşturan özlem gibi Özlüyorum derin yokoluşta Gizlice sevgilimi
7
Gizlice Sevgilim
Ataol Behramoğlu
1,236,285
İki ayaklıydı, konuşuyordu “İnsandır” dediler, ben inanmadım. Kediye benzettim, artık yiyordu “Aslandır” dediler, ben inanmadım. Fala baktı, aynalara bakmadı Hayalimde müspet iz bırakmadı Başköşeye bağdaş kurdu, kalkmadı “Mihmandır” dediler, ben inanmadım. Her gün bir kılıkta gördüğüm oldu Şüpheler beynimde kördüğüm oldu Yaşını-başını sorduğum oldu “Civandır” dediler, ben inanmadım. Dedim, soyu kalsın, töresi nasıl? Verdiği sözlerin firesi nasıl? Şeytanla, Deccalla arası nasıl? “Düşmandır” dediler, ben inanmadım. Yediği arpaya hile katardı Kızarsa yıldıza tekme atardı Şeceresi katırdan da beterdi “Safkandır” dediler, ben inanmadım. Arada bir kürsülere çıkardı Nara vurur yeri/göğü yıkardı Uzak görür, uzaklara bakardı “Bakandır” dediler, ben inanmadım. Tapular kestirdi toprağa, ota Ayırdı namına binlerce kota Yediği naneye, kırdığı pot’a “Destandır” dediler, ben inanmadım. Özünü yokladım özünde nur yok Dilinde edep yok, sözünde nur yok Kalbinde itikat, yüzünde nur yok “Sultandır” dediler, ben inanmadım. 7 Ağustos 1995 (Yasaklı Rüyalar)
7
Şüpheliyim Bre Dostlar
Abdurrahim Karakoç
18,470
Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan, gelde sıyır beyazı! ..
8
Kader
Necip Fazıl Kısakürek
null
“Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.” -C. Pavese- I Kanatlanır, kanatılır bütün boşluklar. Aynalar her gün bir başka yalan söyler ve kalınır geride çizilmiş hayatlardan, geride yağmurlardan ve çığlıklardan. Herkes çizer boşluğunu… II Her aşk başlarken pembe, ayrılıkta rengi siyah yalnızlığın… (Herkes arar pembesini. Oysa kendinden ötesi yoktur; kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini…) III Herkes sever doğumunu; kim sever ölümünü? Herkes sever doğrusunu; kim sever yanlışını? Herkes susar ayıbını. Herkes susar ayıbını… IV Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini Herkes yaşar hasretini… V Herkes geçer gençliğini Herkes…Buğusunda anıların yitirir kekliğini… VI Herkes yaşamakla suçlu, aşkıyla hükümlüdür; herkes doğarken ölümlüdür. Herkes ölür ölümünü; göğe salıp düşlerini, salıp tenini, nefesini bırakır ceketini. Herkes bırakacaktır ceketini…
null
Herkes Ölür Ölümünü
Yılmaz Odabaşı
20,425
Temiz gömleğimi giydim talimden sonra Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler İşte sen öyle bir serindin Tuzladan kaptılarla inerken şehre Ne güzel şey sivil denmesi çıplağa Ve gün-açık penceresinden meşelerin Yamacın kuytusuna sokulmuş mavi Ufacık bir parça deniz gibiydin Şipka bibirleriyle konmuş okulun camlarına Arnavut köyünün o muhacir güneşi İşte sen öyle bir cumartesiydin. Sahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar Raylar ondan böyle kıvılcımlanıyor Köşeleri dönerken önlükleri altından Dünyaya başlar gibi aybaşlarının kokusu Kalkan al tranvaydın ergenlik durağımdan Meyvahoşun orda bir sabahçı kahvesi Gün ağarmıştı ama ben günaydın dedim İşte sen öyle ışıklı bir yerdin Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üüüü'üh... İşçiler ateşler ay çörekleri Ve kılıç gibiydi taze ekmek kokusu... Dağıttık evel-allah yalnızlıkları Yaşamak düğünse, sen orda gelindin Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim
6
Öyle bi...
Can Yücel
21,475
Afrika dediğin bir garip kıta El bilir âlem bilir Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz'in Hâlâ eskisi gibi çizilir Haritalarda
7
Afrika
Cemal Süreya
926,841
Soruları sor da cevap isteme Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Süt beyaz mı, limon sarı mı deme Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Yirmi iki milyon asgari ücret Çalışan bir kişi, sekiz baş külfet Ye öl, yemeden öl, otuz gün mühlet Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Solculuğun üstün meziyetini Yönetimin halka eziyetini BÇG'nin durum vaziyetini Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Siyaset mi? Sorun Güngör Yekta'ya Yeni din mi? gidin Agah Oktay'a Belki suçtur nokta desek noktaya! Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Beden nerde, baş nasıldır ayak kim? Çavuş kimdir, onbaşı kim, yamak kim? Kesintisiz kargaşaya dayak kim? Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Ne dövizden ne dolardan anlarız Ne semerden ne yulardan anlarız Ne zehirden ne klordan anlarız Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Okuyan değiliz yağıp eselim Dedelek değiliz ahkâm keselim En doğrusu dinleyelim, susalım Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. İşler bacanağa, yeğene kalmış Memleket güdene, sağana kalmış Elmanın görevi soğana kalmış Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Vesayet var imiş, ''var'' diyemek ki Tıbben sabit köre ''kör'' diyemek ki Enflasyon azıtmış ''dur'' diyemek ki Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Yarasa kuş mudur, arı yılan mı Vaatler cılk mıdır, sözler yalan mı Sırtımıza vurdukları palan mı Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Laiklik yemeyle doyar mı karın Bilmeyiz bugüne uyar mı yarın Buzluklar sıcak mı, hamam mı serin Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Senfoniye girsek hani paramız Çağdaşlıkla açık kaldı aramız Sırtımızda var mı, yok mu yaramız Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Ekmekte, ayranda irtica var mı? Yukardan bir baskı, bir rica var mı? Muhtardan bekçiye iltica var mı? Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Doğru mudur, güvercine kuş desek? Suç olmaz mı, zemheriye kış desek? Gücenirler ıslak yola yaş desek Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Demokrasi varsa nerede yaşar? Hukuk bağımsız mı? .. O bizi aşar Vurgun, soygun, rüşvet nereye koşar Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Kadir beyin cömerdini hasını Göz doyuran Sibel Can'ın dansını En büyük babanın laf mirasını Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Kime güceniriz, kime küseriz Bir karpuzu kaç dilime keseriz Nerde yoruluruz nerde susarız Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Bulatıldık bir kez durulmak ayıp Çalış, didin amma yorulmak ayıp İtiraz günahtır, darılmak ayıp Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. İbadete tavır, inanca hudut ''Eskiyi unut da, yeni yolu tut'' Dağıtır her gelen dağ boyu umut Biz ne bilek ağam, hökümet bilir. Hayatımız bir çözülmez bilmece “Of! ..” çekeriz, topu topu tek hece Hangi düşü göreceksek bu gece Biz ne bilek ağam, hökümet bilir Oğlum Murat üç ay önce dişlendi Masum yavrum dişlenirken fişlendi! Sabıkası kaç deftere işlendi Biz ne bilek ağam, hökümet bilir (Yasaklı Rüyalar)
7
Röportaj - 2 (hökümet Bilir)
Abdurrahim Karakoç
2,110,567
Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk! Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş... Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş! Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu: Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu. O ne yangın ki: Ocak kalmadı söndürmediği! O ne tûfan ki: Yakıp yıktı bütün vâdîyi! Âşinâ çehre arandım... O, meğer, hiç yokmuş... Yalınız bir kuru çöl var ki, ne sorsan: Hâmûş! Âşinâ çehre de yok hiçbirinin yâdı da yok; Yakılan bunca hayâtın, hani, ecsâdı da yok! Yoklasan külleri, altından, emînim, ancak Kömür olmuş iki üç parça kemiktir çıkacak! Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın Olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın? Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti... Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî! Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba? "Meşhed"in beynine haç saplanacak mıydı baba! Ne felâket: Dönüversin de mesâcid ahıra, Hırvat´ın askeri tepsin çıkıp üstünde hora! Bâri bir hâtıra kalsaydı şu toprakta diri... Yer yarılmış, yere geçmiş, şühedâ türbeleri! Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova... Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova! Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın? Hani sînende yarıp geçtiği yol "Yıldırım "ın? Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd? Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o iyi? Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını; Yok mudur sende Murâd´ın iki üç damla kanı? Âh Meşhed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir? Kandilin, görmüyorum, nerde? Şu peymâne midir? Ya harîminde yatan,şapkalı sarhoşlar kim? Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim! Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırb´ın çarığı? Serilip yerlere binlerce şehîdin sarığı, Silecek miydi en alçak neferin çizmesini? Dürtecek miydi geçen, leş gibi her lîmesini? Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene, Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne? Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necîb? Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda...Garîb! Hani, haysiyyetinin gölgesi çiğnense eğer; -Olmadan üç kişinin, beş kişinin, hûnu heder- Kahraman gayzı yatışmaz, kanı coşkun efrâd? İşte haysiyyet-i kavmiyye muhakkar, berbâd! Hani "Nâ-mahreme ben söyliyemem kızlarımın, Karımın ismini... Hem öldürürüm, sorma sakın! Diye, tahrîr-i nüfûs istemiyen er kişiler! Hani, göstermediler eski celâdetten eser; Fuhşu i´lâya koşan bir sürü nâ-merd öteden, Ne selâmlık ne harem dinlemeyip çiğnerken! Hani, ey kavm-i esâret-zede, muhtâriyyet? Korkarım,,şimdi nasîbin mütemâdî haybet! Hani, ey unsur-i bî-râbıta, istiklâlin? Ebediyyen, sanırım, söndü bütün âmâlin! Hani "Başkım" cıların kurduğu yüksek hülyâ? Seni yıllarca avutmuş da o mel´un rü´yâ, Uyumuştun... Ya uyansaydın eder miydi tebâh, Mülkü, birdenbire âfâka çöken kanlı sabah? Karadağ haydudu, Sırp eşşeği, Bulgar yılanı, Sonra Yunan iti, çepçevre kuşatsın vatanı... Târümâr eyleyiversin de bütün ordumuzu, Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu. Kimsesiz ailelerden kimi gitsin bıçağa Kimi bin türlü fecâ'atle çekilsin kucağa... Birinin ırzı heder, diğerinin hûnı helâl... İşte, ey unsur-i isyan, bu elîm izmihlâl, Seni tahrîk eden üç beş alığın ma´rifeti! Ya neden beklemiyordun bu rezîl âkıbeti? Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne! Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine. "Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri? Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri! Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde; Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde! Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer! Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber. En büyük düşmanıdır rûh-i Nebî tefrikanın; Adı batsın onu İslâm´a sokan kaltabanın! Şu senin âkıbetin bin bu kadar yıl evvel, Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel? Artık ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan! Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü! Dinle Peygamber-i Zîşân´ın İlâhî sözünü. Türk Arapsız yaşamaz, kim ki ’ yaşar’ der delidir, Arab’ ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. Veriniz baş başa; zîrâ sonu hüsrân-ı mübin: Ne hilafet kalıyor ortada billâhi, ne din! "Medeniyyet! " size çoktan beridir diş biliyor; Evvela parçalamak sonra da yutmak diliyor: Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ, Ne bu şûrîde siyâset, ne bu fâsid da´vâ? Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz... Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz! Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum... Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum! .. (Babam Fâtih müderrislerinden İpekli Hoca Tâhir Efendi merhumdur ki, benim hem babam, hem hocamda. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim. Şiirin daha iyi anlaşılmasına merhumun da rahmetle anılmasına vesîle olur diye şu haşiyeyi yazmaya mecbur oldum.)
9
Hakkın Sesleri'nden
Mehmet Akif Ersoy
1,343,157
Aldırmadan derde gama Sevmek de hoş sevilmek de Dünya fani derler ama Sevmek de hoş sevilmek de Husumet def olup gitsin Hoşgörü her şeye yetsin Haset, nefret, öfke bitsin Sevmek de hoş sevilmek de Asıla edersek rucu Elbet kaçmaz ipin ucu Ayırmadan şucu bucu Sevmek de hoş sevilmek de Soruyorsan gaye nedir Atan kalbe aşk dedir Bu his hak dan hediyedir Sevmek de hoş sevilmek de Can cananı bulsun artık Herkes nasip alsın artık Parolamız olsun artık Sevmek de hoş sevilmek de Azrail kapıyı çalsa Benzimiz sararsa solsa Bir nefeslik ömür kalsa Sevmek de hoş sevilmek de Sevgi güldür amma solmaz Sevenin vadesi dolmaz Sevemeyen adam olmaz Sevmek de hoş sevilmek de
9
Sevmek de Hoş Sevilmek de
Uğur Işılak
372,853
Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil Bir gönülü yaptın ise Er eteğin tuttun ise Bir kez hayır ettin ise Binde bir ise az değil Yol odur ki doğru vara Göz odur ki Hakk'ı göre Er odur alçakta dura Yüceden bakan göz değil Erden sana nazar ola İçin dışın pür nur ola Beli kurtulmuştan ola Şol kişi kim gammaz değil Yunus bu sözleri çatar Sanki balı yağa katar Halka matahların satar Yükü gevherdir tuz değil
9
Bir Kez Gönül Yıktın İse
Yunus Emre
2,317,675
Akşamı getiren sesleri dinle Dinle de gönlümü alıver gitsin Saçlarımdan tutup kor gözlerinle Yaşlı gözlerime dalıver gitsin Güneşle köye in, beni bırak da Küçüle küçüle kaybol ırakta Şu yolu dönerken arkana bak da Köşede bir lahza kalıver gitsin Ümidim yılların seline düştü Saçının en titrek teline düştü Kuru yaprak gibi eline düştü İstersen rüzgara salıver gitsin
9
Ayrılık Vakti
Necip Fazıl Kısakürek
52,940
Bu derede, bu bulutun gölgesi, Yalnızca bir anlıktır. Bir daha tekrarlanmaz asla, Dere gider bir yana, Bulut gider bir yana, Sen kalırsın ortada. Son vapurda, bir kadına rastlar, Kibarca gülümsersin. Kaybettin, geri gelmez artık, Vapur gider bir yana, Kadın gider bir yana, Kalbin kalır ortda. Yalnızca bir anlıktır mutluluk. Sevdalar, heyecanlar; Hepsi bir anlık. Kalansa, tortusudur hayatın, Yalanlar ve acılar; Bir de yalnızlık. Hey koca Yusuf! Yusuf'cuk, ah yusufçuk! Rüzgarlara savurdun hep, şarkını. Herkesten saklandın, Her şeye gücendin durdun. Yoruldun, İflah etmezsin sen. Ömrün gitti bir yana Hüznün gitti bir yana, Şiirin kaldı ortada...
8
Yalnızca Bir Anlık
Yusuf Hayaloğlu
22,645
varsın bulsun sizi diye uçurdum merhabamı güvercinlere Ben sizleri dostlarım her zaman sevdim Yanınızda olmasam da Katılmasam da sazlı sözlü günlerinize Katmasam da kahkahamı kahkahanıza Hep sizlerle birlikte başladı sabahlarım Ben sizleri dostlarım Her zaman sevdim
7
Her Zaman Sevdim
Hasan Hüseyin Korkmazgil
39,223
Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakalarımda Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar Derinden ses verir içimde bir tel Sonra, birdenbire kırılır, kopar Yeryüzü çekilir altından ayaklarımın Geçer başıma çöken bir tavan gibi gökyüzü Durmadan çalınır kulaklarımda Şarkıların en hüzünlüsü Seni alıp uzaklara giden otobüs Benim üzerimden geçer hışımla Devrilir, bakakalırım ardından Bir sel gibi akan gözyaşımda... Artık ne yapsam boş, teselliler faydasız Karanlık gitgide en derinlere çeker beni Çaresiz, bütün sokaklarında bu şehrin Böyle perişan beklerim dönmeni Dolaşır birbirine yorgun ayaklarım Ellerimi koyacak bir yer bulamam Nereye gitsem, en koyusu acıların Ne yana baksam, çıldırtan bir akşam İstesem ben bu ömrü, bu talihi istemem Böyle durup durup senden ayrılmak varsa Orada bir mezar kazılır benim için Ayrılığın nerede başlarsa.
7
Ayrılık Günü
Ümit Yaşar Oğuzcan
64,144
garson masa iyi manzarayı değiştir sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun bu gece yalnızım onlar gelmeyecek sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman eğer bulabilirsen ölü bir kar getir beyazlığı kalın bir su gibi uzayan bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şilebde ne işleri var çünkü battım kasa boş ne para ne çek çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı bu gece yalnızım onlar gelmeyecek hani o sarışın kirpikleri saçaklı yanağını viski bardağıyla serinleten sonra nilay hani kafayı buldu mu ağlar cam yeşili yasemin cıgara dumanı nursen batan bu köhne şilebde ne işleri var garson masa iyi manzarayı değiştir büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur köpek havlamaları bulut karanlığından zehir bulabilir misin çabucak öldürecek artık arsenik mi olur siyanür mü olur hangisi olursa olsun hepsi işime yarar yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şilebde ne işleri var
6
Batan Bu Köhne Şileb...
Attila İlhan
15,234
Israrına kandım diyemezsin, çok geç. Bir anda inandım diyemezsin, çok geç! Kor nerde ki? Bir baksana küller soğumuş... Ateş gibi yandım diyemezsin, çok geç!
6
Çok Geç
Ümit Yaşar Oğuzcan
810,710
Gece: Normal zamanda seslerin durma vakti Gece: Sinsi kalplerin düzensiz vurma vakti Gece: Örtünmesidir aslında her tarafın Gece: Darbecilerin resmen kudurma vakti… 11 Eylül 2007/Vakit
6
Gece
Abdurrahim Karakoç
10,626
Aşklar mı diyordun, anladım Senin incindiğin, benimse Yollara düştüğümdür yeniden (Çocuksun Sen)
7
Aşklar mı I
Ahmet Telli
8,848
Sen uykusuzluk nedir bilir misin Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı Gözlerini tavana dikip Düşündüğün oldu mu bütün gece Ve bütün bir gün Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç? Gelmeyince Seni aramayınca Ölesiye ağladın mı? Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların Ona ait ne varsa Bir bir hatırladın mı Sen günden güne erimeyi bilir misin Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi Bir teselli aramayı Issız parklarda, tenha sokaklarda Ve bütün şehir uyurken uzaklarda Deli divane yollara düşüp Yaşlanmış bir köpek gibi Eskimiş bir gömlek gibi Atılmışlığını hissettiğin oldu mu Sevmekten Günler geceler boyunca yürümekten Elin, ayağın, kalbin yoruldu mu Sen yalnızlığın acısını bilir misin Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı Bütün gururunu çiğneyip Sevdiğinin geçtiği yollarda Bastığı toprakları eğilip öptün mü Sen çaresizlik nedir bilir misin Sen yokluk nedir gördün mü Yanan başını Duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden Sen her gün bin defa öldün mü Böyleyim diye ayıplama beni Bir gün kendimi Sonsuzluğun koynuna bırakırsam Yaralı ve yenik bir asker gibi Darılma Unutma ki Her seven adsız bir kahramandır Unutma ki İnsan; sevebildiği kadar insandır.
9
Unutma ki
Ümit Yaşar Oğuzcan
758,589
Hangi yağmur dağları silip-süpürüp gitmiş Hangi ölü sağları silip-süpürüp gitmiş Asırlar diz mi çöker ayların eteğine Hangi gün var çağları silip-süpürüp gitmiş. 14.06.2007/Vakit
5
Yerli yerinde
Abdurrahim Karakoç
271,882
293 Yetmişiki millet ve o kadar din buraya, Benim milletim yalnız aşkla girer sıraya. Nedir kâfir, müslüman; nedir o sevap, günah? Amaç Sensin, bunları Sen de sokma araya!
6
293 Nolu Rubai
Ömer Hayyam
67,332
düşünüyorum da, dünyada büyüyen ne varsa, bir an tutunabiliyor yetkinlik noktasında; şu koca sahnede sergilenen tüm oyunlarsa, gizliden gizliye hep yıldızların etkisinde. bakıyorumda, bitkiler gibi çoğalıyor insanlar, aynı gökten açılıyor ya da kapanıyor yolları; gençlikte kabarıyor, inişe geçince sönüyorlar, silinmeye başlıyor akıllardan gösterişli günleri. o görkemli gençliğin geliyor gözlerimin önüne; savruk zaman belki çöküşle tartışmaya girdi bile, gençlik gününü, karanlık geceye döndürsek mi diye. AMA SEVGİN UĞRUNA ZAMAN'LA SAVAŞI SÜRDÜREN BEN, YENİDEN AŞILIYORUM SANA, O NE GÖTÜRÜRSE SENDEN...
7
Sone 15
William Shakespeare
96,588
Sen olmazdın Tanrı'nın adaleti şaşmasa Seni tarif mümkündü lisanları aşmasa Daha binlerce güzel yaratırdı sıradan Seni yaratıyorken bu kadar uğraşmasa
7
İltimas
Cemal Süreya
1,105,883
Ne kadar da güzelmiş akşamleyin ağlamak Her gözyaşı damlası bir rüya çeşmesidir Böylesine içten mi bakarmış insana gök Bulutları karadır unutulmuş bir tenin Toprak desen, rengârenk bir yalnızlık, bin umut Hıçkırmak, en vefakâr çiçeğin yaprağında Bulmakmış o efsunlu yıldızını gecenin Kırmızı önce bahar, sonra tahtında ömrün Saba Melikesi’nin kıskandığı bir hayal Kızılay’da kuşların bembeyaz kanatları Karanlık dağıtmasın diye efkârımızı İnletir Kocatepe önünde o kırılgan Son koşuyu bekleyen doludizgin atları Alevdir, Ankara’dan ayrılırken kırmızı
7
Ankara'dan Ayrılırken Kırmızı I
Nurullah Genç
109,168
Aç artık dost kollarını Gel ey dostum yavaş yavaş Yol karlık gözüm görmez Gel ey dostum yavaş yavaş Haydar-ı şah senin adın Bilirim sende muradım Çok peygambere uğradım Gel ey dostum yavaş yavaş Bir su içtim derin gölden Hiç ayrılmam ben bu yoldan Arif olan anlar halden Cahillerden bilen yoktur Pir Sultan'ım konar göçer Halini bilene açar Misafirler gelir geçer Eğlenip de kalan yoktur
7
Gel Ey Dostum
Pir Sultan Abdal
1,450,177
Hayli geç bir zamanda Nice uğraştan sonra Ulaştım istasyona Son tren kalkıyordu Toplayıp tüm gücümü Özleyip bir düşümü Uzattım ellerimi Kapalı kapılara Bin bir güçlükle Tutundum demirlere Büyük bir adım attım Giden merdivenlere Bindim en sonunda Son trenin O en son vagonuna Biletim bile yoktu Ödeyip cezasını Umuda geç kalmanın Ayakta da olsa Çıktım son yolculuğa
7
Son Tren
Alaaddin Külcüoğlu
340,106
İÇİM İÇİME SIĞMIYOR Havanın dumanlı Vaktin dar olduğu bir zamanda Bu sözü bir gül gibi bıraktın yüreğime: “İçim içime sığmıyor! .” Şimdi sana dairim Ölesiye tutkulu Ölesiye şairim Tarihe gömüyorum acıyı ve ölümü Yenilgiyi zafer şarkılarına Çünkü sen geldin; kumrular geldi İçim içime sığmıyor Umurumda mı sanki ayrılık trenleri Ay tutulması, rasathaneler Aşkın değerini düşüren darphaneler Başbakanın Amerika evleri Umurumda mı sanki Sen geldin; çöllere yağmurlar geldi Bana göre değil Küba’nın çiçekleri Yeni bir skandal senaryosunda Şaşkın bir İngiliz prensesinin Yıkılan hayalleri Bana göre değil kavga Uygarlığın kriz noktalarında Gurbet kokan bir hayatım var benim 93 harbinden kalma sokaklarında İkindi sonrası sirenler çalar Eritir dağların kirli karını Susuz bir denizde hırçın dalgalar Deler karanlığın kulak zarını Sen geldin; vefakâr duygular geldi Yakamozlar oynaşıyor sularda Benim de sırlara ermek çağımdır Buzlar vadisinde bir gelin, sevda Sevda benim özgül ağırlığımdır Sen geldin; güvertelere Umut yükleyip boşaltan gemilerin Hindistan cevizi kırdığı kırdığı limanlarda Ermiş kaptanlara muhabbet duyan Meczup tayfalar geldi İçim içime sığmıyor Çünkü hem sen geldin; hem bahar geldi NURULLAH GENÇ/ Rüveyda’dan
8
İçim İçime Sığmıyor
Nurullah Genç
null
I Yağmur dalgın bir efkâr giyinir Ekim’de. Kumrular sokağı‘*nda çekilmiş bir diş gibi kalırım; çekilmiş bir diş gibi Diyarbakır’dan... Ağrırım, bağırırım aldırmaz! İlle de gökkuşağı giyinir gökyüzü her Ekim’de... II Kumrular sokağı bir kente uzayıp gider. Gökkuşağım, ayrılığım, ömür ki eskir ve aşka uzayıp gider… Tırmalarken göğsümü sabrın sancısı, yalnızlığın kül tadıyım; bakarım, yağmur utanmaz bulutundan, hasretin üvey adıyım… III Kumrular sokağında efkârın adıyla bir akşamüstü; gövdesine tutunmuş dal, dala tutunmuş serçe, telaşlı, o da kendince… Sonra aşklarda kül, camlarda perde; usulca harlanır sevişmeler de... IV Kumrular sokağında andlara hep bol geldim, küfürlere dar. Dönüp baktım, ne göreyim, yağmalamış gençliğimi yargıçlar! Desene Sivas’ın kırık sazıyım, kendimin ayazıyım, kalbimde ölü çocuklar… Tufanlar ardımda ve buruşuk anılar. Nedense hiç uslanmamış bozgunlar... V Oysa haklı ve haksız bütün kitaplar yazılmıştır. Susuşlar eskimiş, küfürler edilmiştir. Biliyorum, yalnızlıktan öte dostun yok insan; insan ki bozuk paralarda bozgundur, yenilmiştir. /Şimdi bilekleri kesik bir intihardır yaşam…/ VI Düştüğü yerde tanımazken kendi suyunu yağmur; biliyorum, aynı dalda gül bile anlamaz dikenini. Anlasana, anlatamaz kimse yıkımını başka yıkıma. Cudi’de napalm, Datça’da ıssız koylara, New york Şırnak’a anlatılmaz. Her gün yanar söner yanar söner kasvetimle bin ateş; ölüm, dirilere anlatılamaz... VII Bilirsiniz her sokağın bozuk bir sicili vardır ve utancı sokakların, günleri şehvete fedâ eden şizofren babalardır. Gözlerinde yalnızlığı bir hançer gibi saklayan kadınlardır. Sonrası sokakların, bozkırlardır, hani bir ak tay düşüyle uzayıp gider ve rüzgârların ıslığıyla göklere teğet geçer. Oysa kumrular sokağı bir kente uzayıp gider; gökkuşağım, ayrılığım, ömür ki eskir ve aşka uzayıp gider… VIII Daha sevginin herkesten şikayeti var. Daha herkes kendi sanıklığıyla kör, tanıklığıyla yargıç. Bu yüzden söz, bitmiştir... Gökyüzü mü? O, kırgındır, kirletilmiştir… *Kumrular sokağı: Ankara’da bir sokak.
null
Kumrular Sokağı Şiirler
Yılmaz Odabaşı
null
Hayat hattında acemi tayfalardık. Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle; aşktan ikmale kaldık... Bak her sabah bağıran yeni sabaha, artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş, tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş; heybetli dağlar arasında göğümde yıldız yitmiş... Sen hâlâ anılarımın en beyaz yanısın. Sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın... Sen, sağanakla gelen sabahlarda çok eski… Çok eski bir şarkının adısın. Daha adamlar şehirlere otomobillerle, geceler anılarla birlikte gelir. Silûetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir ve efkârım bir yaralı ayrılıktan beslenir. Kimse bilmez, yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi? Olsun, yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi! Çünkü sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın... Sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski… Çok eski bir şarkının adısın.
null
Bir Liseli Silüeti
Yılmaz Odabaşı
null
Döndüm lê gûle batman’a vardım. Batman’dan diyarbekir’e bir bilet aldım. Kara tren bozuldu silvan düzünde. O yalan yollarda hasretle kaldım… Batman garında altı donuk yüz... Çığlık ve hınç böyle topraklar boyu; gökyüzünde turnalar ve gri... Ay ışığı geceyi ayartacak birazdan. Batman garında altı donuk yüz... Birinci yolcu soluksuz; sanki ayazlarda yaralı bir geyik göğsü. İkincisi sevdalı: ‘Sen beni bir kez olsun sevmedin/Habar saldım gecelerde gelmedin,’ gibi kahır yüz. Üçüncüsü bir kadın:De ki şakağında dolunay Dicle’nin.Dör- düncüsü tekmil temsili bakış, sanki kurşunlanmış bir türkü Tendürek dağla- rında.Beşincisi kandırılmış çocuklar gibi; yükü yatağı, kasketinde ter. Altın-cısı ben; dağlı yaralar, yaralı dağlar gibi.. Batman treni bir feryat gibi gardan çıkıyor.Terli akşam alacası trene vuruyor, tren yollara... Ay öksüz bir geceden geçiyor ve biz, öksüz bir gecede ayın altından geçiyoruz...Gecenin terli göğsünde bir deli türkü: “Ahmedê lê vayêê / Hesênê lê vayêê! ”Bu türkü... Bu ne türkü? Türkü değil, çığlık bu; göğünden koparılmış gibi mavinin...O mavi? Ulan o bizim mavi! Mavide eşkıyalar da yitirmişler tüfeklerini... Boş vagonlar yollara düşmüş batman düzünde. Gecenin göğsünde bir deli türkü... İşte Gevaş, uzaklarda yarasıyla susuyor, geride şark çıbanıyla Batman’ın göğsü, Silvan düzünde ateşler yanıyor... Bir ihtiyar: “Biz ne doğ- muşuk ki” diyor: “Ne ölek kardaş! ”Batman treninde altı donuk yüz...Çığlık- lar oturmuş gözlerinde büyüyor… O saat Sirkeci’de martılar, aç çocukları o uzak suların. O saat Beyoğlu hınca hınç, Kızılay sersem! O saat nasılsın Yalova feribotu, Buca dolmuşu, Üs- küdar iskelesi? O saat Bodrum kalesi daha sperm kokuyor... Çingene çadırların- da çengi çalıyor... O saat Köln’de bir mülteci sessizce hıçkırıyor...O saat gece- de son orospu bir türkü tutturmuş rüzgâra kaşı... Bir adam Adana’nın bulvarın- da kusuyor... O saat Artvin’de bir öğretmen gecikmiş düşlerini dövüyor… O saat tarihin alnında ter, insanlık vahşetin gözlerine baka baka susuyor...O saat gecede bir kahpe kurşun, Diyarbakır’ın göğsünde bir adam düşüyor! “Boşuna çırpınma gökyüzü: Yurdum kadar ağlayamazsın…”
null
Batman Garı
Yılmaz Odabaşı
40,518
Biraz kül, biraz duman, O benim işte... Kerem misali yanan, O benim işte... İnanma gözlerine ben ben değilim Beni sevdiğin zaman, O benim işte...
8
O Benim İşte
Ümit Yaşar Oğuzcan
28,144
Düşünün, ben ne büyük bir rütbeye tutkuluyum, Çünkü O'nun kulunun kölesinin kuluyum.
7
Rütbe
Necip Fazıl Kısakürek
71,498
en böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, İslâm’ı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür îmanlı beyinler, coşar ancak, Ben zâten uzun boylu düşünmekten uzaktım! Haykır! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun? Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım; Feryâdımı artık boğarak, na’şını, tuttum, Bin parça edip şi’rime gömdüm de bıraktım. Seller gibi vâdîyi enînim saracakken, Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım. Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; İnler «Safahât»ımdaki hüsran bile sessiz! İstanbul, Teşrînievvel 1335 (Ekim 1919)
8
Hüsran
Mehmet Akif Ersoy
334,357
Nasıl_niçin delisi aklı susturmakta iş; Sırtında binlerce yük namaza durmakta iş... 1978
7
İş
Necip Fazıl Kısakürek
22,822
bileydim lâyık olmadığını yürür müydüm yollarında sen birazı tereddüt birazı kan ve gurur acılarla beslenen bir zakkum çiçeğisin oysa hep ışıl ışıl hep rengârenk göründün bulutların ardında anlayamadım yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde özlem sadece tûfan her akşam kefen giydi yüreğim kollarında her gece bir giyotin rüyalarım hıçkırık kâbuslarım ölümdü ellerin yavaş yavaş beni bataklığına beni isyana gömdü şimdi kopardım urganlarını dostluğum da sensiz, düşmanlığım da ırmak ikiyüzlü akar mı sandın güneş karanlıktan korkar mı sandın git, seninle gitsin pişmanlığım da bileydim lâyık olmadığını yürürmüydüm yollarında
8
Bileydim Lâyık Olmadığını
Nurullah Genç
66,580
geceleri bir ıslık penceremin altında birileri beni çağırıyorlar (yoksa yanılıyor muyum) koşup bakıyorum kimseler yok sarayburnu'nda sis düdükleri mektuplarım kayboluyor posta kutusundan birileri çalıyor ama kim geçen akşam yağmuru değiştirdiler yumuşak başlamıştı tatlı ve ılık nasıl olduysa kestiremedim az sonra sülfirik asitti gökten yağan (cam iplikleri halinde yağıyor değdiği yeri eriterek duman duman) biryerlere gidecek oluyorum ardımda birileri hayal meyal varla yok arası cigaralarını avuçlarında saklamış gözlerinde aynalı güneş gözlükleri (bilmem yanılıyor muyum) daha dün geceyarısı telefonda birileri fakat konuşmuyorlar bir bubi tuzağı sessizliği hüküm sürüyor türlü olasılıklarla yüklü olağanüstü iri bir o kadar da tehditkar (bilmem yanılıyor muyum) beni dehşete düşürmek istiyorlar nasıl oluyor anlamıyorum gece yayın bitmiş televizyonu kapamışım ekranda ansızın birileri kapalı demir bir kapı gibi suratları gözleri ateş saçıyorlar gözlerinde tarifsiz bir hışım bıyıkları zifiri karanlık ele geçirebilirlerse beni öldürmek besbelli maksatları (yanılıyor muyum neyim) yanlış bir mıknatıs fırtınası içindeyim şişe yeşili şerare atlamaları şurup kırmızısı çakıntılar sağım solum her tarafım elektrik korkuyorum korktuğumun bilincindeyim birileri şalteri indirdi indirecek işim bitik
5
Korkunun Krallığı
Attila İlhan
42,070
Şiir bir cennet bahçesi Girmeyene anlatılmaz. Cennet nedir, bahçe nasıl? Görmeyene anlatılmaz. Şair gülü, şükür gülü Yaprak yaprak dokur gülü Her mısradan fikir gülü Dermeyene anlatılmaz. İne gönül, kalka gönül Hep doğruya baka gönül Hak vergisi.. Hakka gönül Vermeyene anlatılmaz. Şiir toprak kokusudur Şiir damla damla sudur Ermişlerin duygusudur Ermeyene anlatılmaz. Şairler sultanı Yunus Her sözü yüz defa yumuş Aşk bağına dergâh kurmuş Varmayana anlatılmaz. 10.06.1984 (Beşinci Mevsim)
8
Şiire Dair
Abdurrahim Karakoç
827,712
Mehmetçiğe yağan kar, sizlere de yağar bir gün Anaların tükrüğü sizleri de boğar bir gün Her ırmak, mecrasına akacaktır sonunda Sanmayın ki şu güneş batıdan doğar bir gün. 09.10.2007/Vakit
6
Bekleyin
Abdurrahim Karakoç
55,092
Sen şimdi dalgınlıklarına kaç, mürekkep balıgı gibi... Kalbindeki o eski sevdaları bir gölge gibi kullan. Çırpınan sevgini korumak için durmadan yüz degiştir, ama unutamazsın yüzünüYüzün ki, senin rakibin... Yüzün ki, kalbini hiç saklayamaz... Yüzün ki, aşkına rakip... Sen şimdi dalgınlıgına kaç, mürekkep balıgı gibi...
7
Mürekkep Balığı Gibi
Cezmi Ersöz
null
Hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun; seni soruyorum hiçbir şey bilmiyorsun… Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım; sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın... Tükenişi bir aşkın, bir nehrin tükenişine benzer. Ne deniz olabildin, ne nehir kalabildin... Kendin ol, kendin ol… Sen buysan başkası ol! Buysan kederden öleceğim, başkası olursan de kimi seveceğim? /Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen; oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
null
Bir Nehrin Tükenişi
Yılmaz Odabaşı
46,736
Gittiğin yerlerden dönmedin geri Yollara rest çektim isyanlardayım Kırıldı sonunda sabrımın teli Yıllara rest çektim isyanlardayım Beklenen yarınlar kaybolmuş dünden Ümitler selamı kesmişler benden Nasılsa hayır yok gelecek günden Kadere rest çektim isyanlardayım Bu benim talihim sözüm yok sana Payımı aldım ben sevdadan yana Hasretinden başka ne verdin bana Sana da rest çektim isyanlardayım
7
İsyanlardayım
Ahmet Selçuk İlkan
38,916
Ne zaman seni düşünsem; Bir keder basar içimi, kapkara... Aklıma o eski günlerimiz gelir, Ağlarım sensiz geçen dakikalara. Ne zaman seni düşünsem; Gözlerimden bir hüzün bulutu geçer. Beni mahkum etti sensizliğe. Bu nasıl bir ömür, bu nasıl kader? Ne zaman seni düşünsem; Demir atar içime özlem yüklü bir gemi. Rıhtımda seni arar gözlerim, bulamaz Yokluğun yine zindan eder her gecemi. Ne zaman seni düşünsem; Can verir denizlerimde martılar. Omuzlarımda hıçkırır bir kadın, Dudaklarında unuttuğumuz şarkılar. Ne zaman seni düşünsem; Seninle uçup gider en güzel zamanlarım. Bu kocaman, bu hissiz, bu sefil dünyada Sensiz yaşanmıyacağını anlarım.
6
Uzaktan
Ümit Yaşar Oğuzcan
16,682
Şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın Nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın Yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda Bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda Eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda Ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak Çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak Su yasak rüzgar yasak açık kapılar yasak Belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
8
Sultan-ı Yegah
Attila İlhan
46,159
Kalkarım her sabah kötü bir günde Yüreğim zindanda, sevgim sürgünde Engeller yol vermez, gelemem oğul! Taşırım başımda başıboşları Konuşur karşımda mezar taşları Diriler dil vermez, bilemem oğul! Tecellim çiledir, çeker giderim Gözyaşı selinde akar giderim Dostlarım el vermez, kalamam oğul! Hasretim göl göldür, hicranım nehir Toprağım kor ateş, havam som zehir Arılar bal vermez, alamam oğul! Ben aşka koşarım, aşk beni vurur Yaklaştığım deniz içimde kurur Bahçeler gül vermez, gülemem oğul! Bayramlar kurşundur, canımda kalır Yazdığım tebrikler yanımda kalır Postacı pul vermez, salamam oğul! (Suları Islatamadım)
7
Bayramlar Bayram Ola - 3
Abdurrahim Karakoç
644
Sarkilardan cikip geldi bir esmer ansizin Koyu renk gözleri cildirasiya hüzünlü Bir esmer geldi pencerelerden kapilardan Bir esmer geldi kokularla, baygin Dökülmüs bir kadeh gibi Kopmus bir gerdanlık gibi Bir esmer geldi darmadagin Bir esmer geldi diyorum size Tüy tüy Isil isil Kapkara saclari alnina düsmüs Öylesine öpülesi dudaklari Öylesine alimli Öylesine aska cagiran Sarkilardan masallardan romanlardan Beste beste Satir satir Bir esmer geldi duman duman Esmeri hüzzam makaminda seviyorum Bir kemanin telleri inliyor icimde Bir kadin ut calip sarki söylüyor Sevdali sesiyle cok dokunakli Esmerle gözgöze geliyoruz Ben ürpertiler icinde tutkun, isimis Oysa korkulu düsler icinde aglamakli Bir sigara yakiyorum Parmaklarimi yakiyorum Al sana iste gördün mü Mazot döküp denizlerinide yakiyorum Istanbul'un Demek ki ben kundakcinin biriyim diyorum Esmerde bir telas bir heyecan Onun bu haline bitiyorum Simdi hep gölgedeyim gölgede Bir esmer gölgede Ellerimizle gözlerimizle hüzzam yasamaktayiz Sirtimizda kamcilar sakliyor vahsi, doru Bir alanda simdi onunla dörtnalayiz Ergec tamamlayacagiz birbirimizi Bir yerde bir bütün olacagiz Umulmadik sonlarin özlemi icimizde Ve o biryerimizde Burgu burgu sancisi özlemlerin Derinlerde ta derinlerde Ergec bir bütün olacagiz Daha güzellesecek dizleri esmerin Sacları daha bi kara olacak Daha bir güzel Daha bir hüzzam Gitgide aydinlanacak güclenecek Gözlerinde piriltisi pirlantalarin Dudaklarinda sarkilarin en güzeli Birgün geldigi gibi esmer Sarkılarla gidecek
8
Esmer
Ümit Yaşar Oğuzcan
21,357
Güzel olan her günü seninle tekrar tekrar yaşamak erimek yarını olmayan zamanlarda durdurmak bir yerde bütün saatleri bütün kuralları kırıp parçalamak sonra varmak o yerlere mevsimlere dur demek kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak sonra doldurmak ayışığını kadehlere delicesine içmek ve unutabilmek her şeyi ansızın sevmek seni en yücesiyle sevgilerin birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak güzel olan sevmek seni Tanrılar gibi seninle Tanrılaşmak Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin ne bu şehirler kalacak ne bu duygusuz sürü bu korkunç kalabalık her vapur seni getirecek bana bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim kapılar sana açılacak senin için söylenecek şarkılar şiirler senin için yazılacak her evde bir resmin her meydanda bir heykelin olacak ve sen kimi gün bir rüzgar gibi kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi kopup ötelerden, ötelerden yalnız bana geleceksin bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm sende buldum erişilmez hazları yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan duyguların en ölmezini sende duydum susuzluğum dudaklarında dindi yalnızlığım ellerinde çoğu gün unuttum açlığımı sende doydum ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun anladım yaşadığımı her nefes alışta seninle geçtim bütün zamanlardan seninle var oldum eridim seninle bir sonsuz çalkanışta Boynunda bir yer vardır ben bilirim ne zaman oradan öpsem değişir gözlerinin rengi yanar dudakların, terler avuçların dökülür kapkara bir aydınlık gibi omuzlarına saçların gitgide artar kalbinin vuruşları bir musiki halinde dünyamı doldurur ansızın bütün sesler kesilir zaman durur bir başdönmesi başlar o en yükseklerde her gün seninle yeniden varoluruz eriyip kaybolduğumuz yerde. Sesini duymadığım gün yaşanmış değil açan çiçek değil öten kuş değil yüzünü görmediğim gün içimde yıldızlar sönük güneşler güneş değil seni sevmediğim gün seni anmadığım gün olacak iş değil balıklar denize muhtaç çiçekler toprağa ve suya umutsuz yaşamıyor insanlar dal yapraksız olmuyor meyva ağaçsız Tanrı bizsiz Tanrı değil biz Tanrı'ya muhtacız ve ben de sana muhtacım sevdiğim su gibi, ekmek gibi adın dudaklarımda bir sabah uyanınca nefes alabilmek gibi Her günüm seninle geçsin o güneşe en yakın kimsenin varamayacağı bir dağbaşında uçsuz bucaksız uzak denizlerde insan ayağı değmemiş ormanlarda uzaklarda, en uzaklarda o gemilerin uğramadığı limanlarda ışığım ol, alınyazım ol benim vatanım ol, evim ol yeter ki bir ömür boyu benim ol her günüm seninle geçsin.
8
Her Gün Seninle
Ümit Yaşar Oğuzcan
438,775
Usta binicilerin ve atın cılkı çıktı Ciddiyet yara aldı; çok zatın cılkı çıktı Televizyon denilen illete yakalandık Sonunda sanatçının, sanatın cılkı çıktı.. 26.04.2006/Vakit
6
Cılkı Çıktı
Abdurrahim Karakoç
22,391
Günlerden bir gün Ya pazartesi ya salı Son meteliğime kadar içeceğim... Yine hatırıma sen geleceksin Oturup ağlayacağım.
6
Aşktan önce
Ümit Yaşar Oğuzcan
6,041
Ne kadar donup dolaşsam, yine de Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz Bir umut kırıntısı gözlerimde Yürüyorum durmadan, dalgın, sesiz Sokak o sokak, bense ben değilim Sanki bin yıllar geçmiş aradan Boşlukta bir şeyler arıyor elim Belki de mahşere dek bulunmayan Yitirdiğim neydi, aradığım ne Çöken ne yüreğime kurşun gibi Tanrım! ben mi değiştim söylesene Yoksa bende zamanlar mı eskidi Bir yerlere varmadan, nasıl böyle Hiç durmadan akıp gidiyor günler Yaşam diye verdiğin bu mu söyle O mu sırtıma sapladığın hançer Bir çıkmaz sokağın sonunda, işte Suskun ve tek başına seninleyim Fanilikten ölmezliğe geçişte Bilmiyorum, söyle bana, ben neyim Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz Yürüdüm bir yolun sonuna geldim Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz Ölüm buysa, Tanrım buysa yaşamak Sil alnımdan yazdığın bu yazgıyı Ya bir yere çıksın artık bu sokak Ya da oldur içimdeki Tanrıyı!...
7
Bir Çıkmaz Sokakta
Ümit Yaşar Oğuzcan
null
-İsa’dan sonra XX. yy.- I Yaşarken de söyledim kimse bilmeyebilir bunu, Fatiha suresi kadar eski, günlerin çarmıhında isa kadar yaslıyım ve tanrılar kadar çok yaşadım kimse bilmeyebilir... Daha kırlangıçları yalancı bir dünyada yaşıyorum; dağları yıkılan, dalları kırılan bir dünyada. Kayıp suretler için fotoğraflara koşuyorum kimse bilmeyebilir... Günlerin çarmıhında Küle savruldum, ayrılıkları saydım, bir hançer sapladım nevrozlu bir sevgiye; kan bile damlamadı, yürüyüp gittim. Yüzüme yalancı bir sevinç iliştirdim... II Fal bakan çingeneler esmerdi, yalancıydı, dönmeyecektin! Belki kuruyacaktım, belki çarpa çarpa akacaktım o denizlere; İntiharlara aktığım gibi o denizlere, bilmeyecektin! Çıkıp sina dağına o denizlerle İbranice konuşacak, İblis’i kovacaktım; İblis’i kovmak belki, yarısını dünyanın kovmak demekti... III Bir gülün bir odayı, bir leşin bir semti kokuttuğu kentlerde, bir ömür, çarpar, akar da nasıl eskitir yatağını kimse bilmeyebilir... Tanıktım, yargıç ve sanık; Yürüyüp gittim… Yüzüme yalan bir mutluluk iliştirdim: Günlerin çarmıhında İsa gibiydim… IV Günlerin çarmıhında seni ağrıyan yanlarımla sevdim, tutuklu kollarımla; yokluğunda burada yıllar verdim. Yokluğuna burada! Herkes bilecek bunu; tabancaya gerek yoktur… Tabancaya gerek yoktur! Sen haklı bir cinayetsin günlerin duvağında: H e r ö m ü r k e n d i g e n ç l i ğ i n d e n v u r u l u r...
null
Her Ömür Kendi Gençliğinden Vurulur
Yılmaz Odabaşı
4,894
Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın! Sesini duyan olur,sana göz koyan olur. Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın, Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur... Dilerim Tanrı'dan ki,sana açık kucaklar Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun, Kan tükürsün adını candan anan dudaklar, Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
7
Kıskanç
Faruk Nafiz Çamlıbel
401,668
Bir evrimci zıpıra sorsanız işte cevap: Haham ne derse doğru, müftü ne derse yanlış Allah'a uymak günah, şeytana uymak sevap Papaz ne yerse doğru, imam ne yerse yanlış.. 14.03.2006/Vakit
7
Zıpır Tavrı
Abdurrahim Karakoç
334,377
İki tip tanıyorum bu devrin utanmazı; Biri dinde hokkabaz,biri küfür cambazı... 1977
7
İki Tip
Necip Fazıl Kısakürek
73,011
Dün gece dün gece seyrim içinde Seyrim ağlar ağlar Pir Sultan deyi Gündüz hayalimde, gece düşümde Düş de ağlar, ağlar Pir Sultan deyi Uzundu, usuldu dedemin boyu Yıldız'dır yaylası, Banaz'dır köyü Yaz bahar ayında bulanır suyu Sular da ağlaşır Pir Sultan deyi Pir Sultan kızıydım ben de Banaz'da Kanlı yaş akıttım baharda güzde Koç babam astılar kanlı Sıvas'ta Darağacı ağlar Pir Sultan deyi Kemendimi attım dara dolaştı Kafirlerin eli kana bulaştı Koyun geldi, kuzuları meleşti Koçlar da ağlaşır Pir Sultan deyi Pir Sultan Abdal'ım ey yüce Gani Daim yediğimiz kudretin hanı Hakka teslim etti ol şirin canı Dostlar da ağlaşır Pir Sultan deyi
7
Pir Sultan Deyi
Pir Sultan Abdal
110,116
Hak bizi yoktan var etti Şükür yoktan vara geldim Yedl kat arşta asılı Kandildeki nura geldim Eyyub ile ten erittim Lal-ü mercan gevher tuttum Vuslat ile taş arıttım Ben bu yolu süre geldim Yunus'la ummana daldım Kırk gün balık içre kaldım Davut'la demirci oldum Örse çekiç ura geldim Gurbet elinde çatıldım Ana rahmine yatıldım İbrahim'le oda atıldım Gülistanda nara geldim Sahabelere uğradım Kudret lokmasın doğradım Er bir dedim Hak bir dedim Bini saydım bire geldim Bir muazzam büyük şara N'istersen bulunur ara Kapısı on iki pare İstediğim şara geldim İçi altın dışı gümüş Suyu şekerle bal imiş Böyle bezesten düzülmüş İstediğim yere geldim Deniz çaldım asa ile Göğe ağdım İsa ile Tur dağında Musa ile Münacatta dura geldim Pir Sultan Abdal coşkuna Gel otur gönül köşküne On İki İmam aşkına Ben bu seri vere geldim
6
Hak Bizi Yoktan Var Etti 1
Pir Sultan Abdal
1,237,785
Beni dinleyin dostlar, haberiniz yok sizin Çağlayıp aka aka ırmaklarım yoruldu... Bedelini ödemek isterken sevginizin Düşünüp yaza yaza parmaklarım yoruldu. 15.08.2009
7
Yoruldum
Abdurrahim Karakoç
37,351
Doruktan uzattıkça mercan bakışlarını Bazen güneşe bakan gülleri hatırlarım Yaprakları en ücra yıldız kanatlarından Ezgiler sağnak sağnak iner dudaklarından Bazen fosforlu bir gemi belirir ufukta Köpürür ülkemin siyah koylarında Aralayıp susamış mekan bulutlarını Doruktan uzattıkça mercan bakışlarını Bazen bir kapı açılır rüyalarımda Sonsuzluk çiçek tozu, dökülür avuçlarıma... O nasıl maceraydı, o nasıl 'düşt'ü Çevresine ihtilal kuzgunları üşüştü Ay görünce düzenli ışıyan gözlerini Hıçkırıklı bir mendil gökten kıyıya düştü Öyle maktul bir esaret boşaldı ki doğudan köleler ata bindi, sultanlar yaya düştü Nuyageva bir gümüştü, tılsımlı bir gülüştü...
6
Nuyageva
Nurullah Genç
41,100
İnsan...İplikte büklüm, suda bir anlık suret... ALLAH...Olmanın O'na mahsus olduğu kudret... (1974)
7
İnsan ve Allah
Necip Fazıl Kısakürek
37,105
Durmadan kurulup dağılan bu yerde Hiç bir dost arama. Güvenilirbir sığınak, hiç! .. Bırak acı yüreğinde konaklasın Olmaza çare arama... Kimse sana gülmeden sen acıya gülümse, Yaşamana bak!
8
Gülümse
Ömer Hayyam
4,219
Kimdi o? Yanındaki kimdi? Ne konuşuyordunuz? İşte buna dayanamam. Kahrolurum. Dün gece ne yaptın? Nereye gittin? Ah otursaydın da beni düşünseydin ya! Eğlenebildin mi bari? Yatarken ne okudun? Sonra iyi uyuyabildin mi? Rüyanda neler gördün? Söylesene. Anladım artık beni sevmiyorsun. Sevdiğini sanmakla yanılmışım. Zaten çirkin bir adamım ben, sinirliyim, kıskancım, fazla hisliyim. Daima beni seveceğini düşünmemeliydin. Suçluyum. Kendimi sevgilerimin bencilliğinden kurtaramadım. Zayıf, bencil bir adamım öyleyse. Sonra yalancıyım, iki yüzlüyüm. Seninle konuşurken seninle yatmayı düşünüyorum. Sevgiyle elini tuttuğum zaman, aslında kalçalarını tutuyorum, bilmiyorsun. Kendime göre hesaplarım da var benim. Yanımda olman gurur veriyor, sevinç veriyor bana. Fakat sana kimse bakmasın istiyorum, kimse konuşmasın seninle. Hep benim ol, durmadan benim ol. Günün her saatinde ve ölünceye kadar benim ol. Beni seviyor musun? Evet mi? Öyleyse söyle. Kimdi o? Yanındaki kimdi? Nereye gidiyordunuz? Seven zalimdir biliyorsun, aşk egoisttir. Sen zalim olma. Anlamıyorsun, anlamıyorsun.... . Biraz anla beni. Sana sitem etmeyeceğim artık. Bütün suç benim. Seni bu kadar sevmemeliydim. Şu köhne ve utanmaz dünyada ne bir kimse bu kadar sevilmeye değer, ne de bir kimsenin bu kadar sevmeye hakkı var. Kendimizi ne sanıyoruz? Biz neyiz ki? Sus, cevap verme. Teselliye ihtiyacım yok. Seni bu kadar sevmenin cezasını kendime ödeteceğim. Göreceksin.
9
Kimdi o? Yanındaki kimdi?
Ümit Yaşar Oğuzcan
10,132
Bu duvarlar bu ağaçlar Bu ağaç VE bu duvar... Arkadaşın dolmuşuyla gidiyoruz Beykoz'dan doğru Üsküdar... Böyle giderse böyle giderse bu bahar Bu ağaçlar bu duvarı yıkacaklar... Bu geçmişi değil, geleceği kınalı Bu yemyeşil duvarlar Bu duvarı yıkacaklar...
5
Prima Vera
Can Yücel
17,996
haçan demir dökende ateş yiyesim gelir gök sofraya çökende doruktan sesim gelir dağdan yürek sökende kurşun dökesim gelir çatal şimşek çakanda yağmur perde çekende derya göğe çıkanda haçan ölesim gelir 1. destur bre gökkuşağı hangi devin kılıcısın sabah sabah kanın damlar besbelli can alıcısın akıl almaz bir kelepçe anlaşılmaz hangi suça kilitlenmiş gündüz gece başımızda kalıcısın öfkeyi sorduk sarından korkuyu bildik morundan azrail adında birinden giyilmiş ölmek tacısın karanlık çiçek açtı mı ilmik boynuna geçti mi can kuşu tenden uçtu mu bir özgürlük ağacısın 2. yıldız basınca gölleri kırılır zulmün dalları hoyrat ağanın kulları bu devran size de kalmaz özgürlük açar yolları it vurur yiğit yakınmaz alnın da ölüm gülleri arslan emzirir dulları gizli bir güçtür bilinmez büyütür yoksulları bu devran kimseye kalmaz bre karanlık dölleri şimşek çatar çatısından kan uğuldar kapısından çatlar öfkenin selleri 3. doğarsın sorgudur başlar doğmanın hesabı sorulur dünya bir bela sofrasıdır lokmanın hesabı sorulur acı bir dumandır köyleri çakaldır kurttur soyları gecenin kanlı beyleri dumanın hesabı sorulur kıvılcım çektiğin demirden canını oynadığın kumardan bıçağın oyduğu damardan akanın hesabı sorulur yürü attila ilhan yürü yaş da yanar yanarsa kuru günü gelir böyle doğru yazmanın hesabı sorulur
7
Varsağı
Attila İlhan
67,140
Testimizi kırdın, şarabımızı döktün Korkarım ki tanrım sen de sarhoş oldun
7
Sarhoş
Ömer Hayyam
19,472
Vatanimda sular akar basibos; Herkes birbirini kakar, basibos. Bozkirlardan topal bir tren gecer; Cocuk, merkep, öküz bakar, basibos. Yanmaz da yürekler, atese atsan! Bir kibrit bir orman yakar, basibos. Tarih, kutuplara kacmis bir fener, Buz denizlerinde cakar basibos. Yirmidokuz harflik sözde aydinlar, Yafta yazar, isim takar, basibos. Allah'im, sen aci bu saf millete! Aksam yatar, sabah kalkar, basibos.
8
Başıboş
Necip Fazıl Kısakürek
66,585
Köpek, diliyle içer suyu Kurt, soluğuyla Yüreğinin kokusunu taşır Boynundaki kutup çiçeği Öfkeli değil lacivert Yırtıcı değil sıcak. Kurt: büyük karbonun sesi Karanlıktan çağlayarak Atardamarıyla koşar, Ulur gözlerinin arasıyla. Kıt karınlı, iki mevsimli Yazları kızıl kışları ak Bir şimdiki zaman içinde Belleğini örttükçe tipi Unutuşun gri tipisi Yorgun atların tarazlı tipisi Ay tutulur gözlerinde Kaçar ufuk Bulanır gezegen. Erzurum'da Horasan'da Bütün kuzey yarıkürede Çağlar boyunca kurt Yekpare bir kemik halinde Tek bir kurtta yaşadı Sonra papağanlar geldi Gözlüklü yılan Hint'ten geldi Maymunlar Madagaskar'dan Ornitorenk Avustralya'dan Denizler büyüdü Gece azaldı. Kurt, soluğuyla içer suyu Köpek, diliyle Köpek: ılık profesyoneli İpeğin, camın, korunun Eti havayla dolu Burnunda sinir, kıçında peri Bakkal, tefeci, orospu Hayvan hikayesi düzenlerin Ve tanrının koyunlarını Güden çobanın dostu Ödleriyle öten kuşlar gibi Havlaya havlaya kirlenir Düşen kulaklarıyla birlikte Buruşur sevinci Ama diktiler mi kurdun karşısına Ağzı cehennemleşir. Kurt altı yavru doğurur Köpek olur bunlardan biri
5
Kurt
Cemal Süreya
5,494
Bu son kar olacak görüp göreceğim Kim bilir ne kadar göreceğim gelecek Şöyle lapa lapa bir karın sondurmasında Kar da nelerini seyretmeyi bir şeytan dürbününden Yanımda Güler bastonunu da almış Tutmuş kolumdan yediyor beni yaşamaya Datça’ya ki kar yüzünden gidemiyoruz O yüzden de kara ve bizim karıya kızıyorum ya Kar yağıyor üstümüze Acayip bir ışık rüzgara dalmış da içinden çıkamıyor Aşağıdan yukarı bir tipi aşağı-yukarı Ayaklarım kayıyor çocukken kızak kayarkenki gibi Şimdi kayıyorum bir başka ömre Makamı bunun “karca” makamı Devrilince devrini göreceğim nihayet
6
Nihayet
Can Yücel
44,090
Ayrılık çanları çalsa ansızın Elveda sevgilim diyecek misin? Önünde diz çöksem, gitme kal desem Bakmadan ardına gidecek misin? Ayrı yönde akan ırmaklar gibi Dalından uçuşan yapraklar gibi Ümitsiz, çaresiz aşıklar gibi Kalbinden aşkımı silecek misin? Son ümidi yere serecek misin? Kendini boş yere teselli edip Sevdadır nasılsa geçici deyip Yaşlı gözlerini gizlice silip Bakıp da yüzüme gülecek misin?
8
Ayrılık Çanları
Ahmet Selçuk İlkan
null
Gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı. Ne varsa uçurumlar eşiğinde, hüzünlerle yalpalayan ne varsa gözlerimin önünde, ve hayat gül kokulu bir sağanak yine… Bir şeyler anlatmak istiyor hayat ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına… Gün batıyor... Gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım. Unutuyorum sevgilim suretini; durgunluğum “niçin”di unutuyorum… Gün batıyor... Gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma. Umurumda değil ne yağmur ne ayaz ne de bu kerpiç kokusu havada; unutuyorum, sabaha kadar, gün batıyor ve geciken sabahlara koşuyor kuşlar, gözlerimin önünde ve hayat gül kokulu bir sağanak yine…
null
Hayat Gül Kokulu Bir Sağanak Yine
Yılmaz Odabaşı
47,732
Hasret dağları sardı Sen farkında değilsin Son umut sende kalsın Sen farkında değilsin Böyle sessiz duruşun Umursamaz oluşun Yüreğimde bir kurşun Sen farkında değilsin Bilmiyorsun tutkumu O kaybetmek korkumu Bölüyorsun uykumu Sen farkında değilsin Gözlerim ufka dalar İçimde volkan yanar Senin için ölen var Sen farkında değilsin Bir çılgının yolunda Ben, sen oldum sonunda Herkes bunun farkında Sen farkında değilsin.
6
Sen Farkında Değilsin
Ahmet Selçuk İlkan
296,319
Yüksek muhakemenize karşı kuru usul ve basit (prosedür) yoluyla söylenecek son söz, bu âna kadar riyazî bir ispata kavuşturmuş bulunduğumuz emniyetiyle, şudur': - İzahını biraz evvel yaptığımız gibi, en uzak olduğumuz hedef padişahçılık, kâmil zıddiyle aksini yaptığımız iş de Türk milletini tahkirdir. Teşhir ve tahkir bakımından fertlerle, fertlerin şahıs cepheleriyle de hiçbir alışverişimiz yoktur. Fakat işi, 'hâkimin takdiri' denilen fevkalâde geniş ve şamil hakkaniyet duygusuna tevdi edince, kaydetmek zorunu duyduğumuz birkaç nokta kalıyor: (Büyük Doğu) , gerçek, saf ve aslî mânasiyle müslüman; başımıza ne gelmişse İslâmiyeti anlıyamamak, onu en yeni ve en ileri zaman ve mekânlara tatbik edememek yüzünden geldiği hükmüne bağlı; üç asırlık gerileme ve bir asırlık garplılaşma tarihimizin baştanbaşa cehil, taassup, anlayışsızlık, derken sahtelik, taklid, şahsiyetsizlik panayırlariyle doldurulduğuna kâni; hele Meşrutiyetten beri gelen inkılâplardan hiçbirinin eski hastalığa deva getirmediğine, eski yarayı büsbütün azdırdığına emin; millî kurtuluş hareketinin ise Türkü mekân ve madde pilânında kurtardıktan sonra zaman ve ruh plânında tam akamete düşürmüş bir seyir takib ettiğini muterif; bütün çareyi öz kökümüzle Garbın müsbet bilgiler lâboratuvarı arasında kurulacak asliyet ve şahsiyet temellerine dayalı bir köprüde bulan; ve yalnız bir dâvanın tecridini, teşhisini, tahlilini, terkibini, müdafaasını, taarruzunu, ilmini, polemiğini, mürakabesini, mücahedesini yapan, millî, millî üstü millî bir mefkûrenin ismidir. İşte bütün kabahat ve günahımız, yahut biricik fazilet ve sevabımız bundan ibarettir. Bizden yalnız bunun için nefret ederler; ve yalnız bunun içindir ki, gözlerine birtakım vesile mikroskopları takıp, hangi kabahatli uzvumuzu kesmekle kalbimizin durabileceğini ararlar. Çünkü onlarca baş suçlu kalbimizdir; kanun ise bu uzva hiçbir suç biçmemektedir. Topu topu iki yılı dolduran intişar hayatımızda üç kere kapatıldık. Yedi kere mahkemeye verildik. Politikanın doğrudan doğruya hüküm giydirdiği her defa yandık; kanunun mizan teşkil ettiği her defa da beraat ettik. Muhterem Adalet Mümessilleri! .. Eğer kanun bir tansiyon âleti gibi, yalnız gördüğünü kaydeden, hatır ve gönül dinlemeyen, bir çöpçü ile bir hükûmet reisini bir tutan ulvî terazi ise, bu terazinin üzerinde sıfır noktasını geçecek hiçbir sıkletimiz yoktur. Yok, eğer kanun, ille bu terazinin ibresi bir sıklet kaydetsin diye sırtımıza zorla giydirilmek istenen kurşun yüklü gömleklere müsamaha edici bir politika telkiniyetine müstait bir nesneyse, sıkletimiz bir sene değil, tam altı sene ağır hapis istihkakını göstermektedir. Kanunun ne demek olduğunu ise mahkemeniz gösterecektir. Alman devlet reisinin tehdidine 'Berlin'de hâkimler vardır! ' diye karşılık veren köylünün meşhur cevabını elbette biliyorsunuz. Eğer bu mahzun memlekette ve bu hazin şartlar içinde, hak ve hakikat adına çırpı nan, yırtınan, kıvranan birkaç mücadeleci kalem varsa, onların da tek tesellisi, kanunî mevzuların sıhhat ve adaletle tartılacağı bakımından 'Türkiye'de hâkimler vardır! ' kanaatıdır. Yoksa bütün teşkilatiyle üzerimize yürüyen zînüfuz ve zîşevket politika saikine karşı, hâmi ve müdafî, sığınak ve kucak diye kimi ve neyi bulacaktık? O zaman belki her fikir adamına, ya kasidecilikten, yahut tanzifat ameleliğinden başka bir iş düşmeyecekti. Yalnız sizin mevcudiyetinizdir ki, muhterem hâkimler, bize, üçbuçuk fikir ve dâva adamına, hak ve hakikatı belirtmek cesaretini vermekte ve arkamızı dayıyacak aziz bir siper teşkil etmektedir. Muhterem hâkimler! Ben bu ağzımla katiyyen beraetimi istiyemem! Bir masumun bir mahkemeden isteyebileceği ve benim istediğim tek nimet bu olsa da, ben bu vaziyette 'beraetimi istiyorum! ' demekten hayâ ederim! Ben sizden, Türkiye'de hâkimler bulunduğunu göstermenizi istiyorum! Bir Türk fikir adamı, sizden, Türk kanunlarının bütün hakikatiyle tecellisini istiyor. Bir fikir adamı ki, (Hristantos veledi Prodromos) ismini taşımadığı için Türklüğe hakareti muhaldir... Bir fikir adamı ki, Sarayı Hümayuna mensup kilercibaşı bilmem ne paşanın oğlu da değildir ve hasbîlikten başka hiçbir vasfı yoktur... Bir fikir adamı ki, yalnız 'Allah ve ahlâk' dediği için hapishaneye atılmıştır. Bir fikir adamı ki, ancak iki taksi otomobilini doldurabilen ve kendisine yüksek tahsil genci süsünü veren birkaç taharri memuruna karşılık, hakikatte bütün Türk gençliğiyle Türk halkının ketum ruhundaki sessiz alkışlar içindedir... Bir fikir adamı ki, İstanbul'u ziyarete gelen ve ne kendisini tanıyan, ne de kendisinin tanıdığı bir Prensesten para istediğini ima edecek kadar esfel ve ahmak; ve o Prensesi kapı kapı dolaştırıp 'bu menfur yalana imkân olduğunu bilseydik İstanbul'a gelmezdik! ' dedirtecek kadar denî ve şaşkın bir propagandayla çevrilmek istenmiştir... Böyle bir fikir adamı, Türk kanunlarındaki hakkını beklemekte; yalnız şu kadar söyleyebilmektedir: - GERİLERDE, DERİNLERDE, ENGİNLERDE TEK BİR ÜMİT KIVILCIMINA YER KALABİLMESİ İÇİN, TÜRKİYE'DE HAKİMLER BULUNDUĞUNU GÖSTERİNİZ! '
6
Savunmalar 4 (Türklüğe Hakaret Davasından)
Necip Fazıl Kısakürek
43,926
Karac'oğlan der ki bizi kayıran İki canı birbirinden ayıran Muhannet sofrasında karnın doyuran İki elle zehir yemiş gîb'olur.
8
Başlıksız
Karacaoğlan
50,689
yagmurda çıkıp geleceksin hannelise yagmur gozlerinden cikip gelecek bir ogle sonu paris'te hannelise bir kahvede grandaboulevardsturkusunu calacaklar paris ve yapraklar sararmis etrafımda seine'e kanat vurup bir ruzgar geciyor gare d'orleans'da saat simdi uc diyecek yagmurdan cıkıp geleceksın hannelise gozlerine bakip sanki mavi diyecegim sanki cocuk diyecegim aydinlanacaklar baliga cikmis bir ihtiyar rihtimda suya atip sondurecek cigarasini bir ogle sonu paris'te hannelise bir kahvede grands boulevards turkusunu calacaklar insan kendisine ragmen yasayamaz kalbimiz beyaz derken biz siyah diyemeyiz diyemeyiz hannelise sen mutlaka lichtenstein dukaligindan bahsedersin yapraklarini doker ihlamur agaclari katedralin onunde ben icimde mustesna bir ates bahcesi donatirim bembeyaz bembeyaz hannelise
5
Hannelise
Attila İlhan
null
Hayat hattında acemi tayfalardık. Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle; aşktan ikmale kaldık... Bak her sabah bağıran yeni sabaha, artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş, tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş; heybetli dağlar arasında göğümde yıldız yitmiş... Sen hâlâ anılarımın en beyaz yanısın. Sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın... Sen, sağanakla gelen sabahlarda çok eski… Çok eski bir şarkının adısın. Daha adamlar şehirlere otomobillerle, geceler anılarla birlikte gelir. Silûetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir ve efkârım bir yaralı ayrılıktan beslenir. Kimse bilmez, yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi? Olsun, yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi! Çünkü sen, buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın yarısısın... Sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski… Çok eski bir şarkının adısın.
null
Bir Liseli Silüeti
Yılmaz Odabaşı
null
“Şarkılarımda ağlamak var bir şarkıya.” -Ülkü Tamer- I Artık hayatlarımız düşlerinden sökülüp monte ediliyorlar. Üstümüzde ne kuşlar ne dolunay... Böyle alkole batmış akşamlar, sersem sabahlar; gittikçe tuzak, sevdikçe ihanet, sevdikçe batak! Herkes kavramış da ötekini çaresiz- liğinden emeğinin tabutuna zar atıyorlar; sonra her gece alkolün esrik tadın- dan etin vahşi tadına sızıyorlar ve sokak çocukları her gece gökyüzüne eksik yatakların şarkısını söylüyorlar... Kirvem, buradan görünmüyor uzun koyaklar; yine o dağların ardı yâr, ama vuslat bir uzak diyar. Dağlar dağıldı, kentler yenildi diyorlar! Böyle geçip giderken uzun zamanlar, kimleri unuttuk kimler kalanlar? II Kimleri unuttuk kimler kalanlar? Ve suyla değil, tükürükle yıkananlar birbirlerine dantel takımlarını, iyi hâl kağıtlarını gösteriyorlar. Siz hayatı böyle mi bellediniz! Bulutlara çizdiniz ömürlerinizi; siz hayatı böyle mi? Böyle gelip geçerken uzun zamanlar, kimleri unuttuk kimler kalanlar? III Artık cennet düşleri yeni cehennemler doğuruyorlar.Yoksullar yine varoşlarda beraber ve solo şarkılar söylüyorlar; yine kargalar pisliyorlar mezarlıklara.Hep incinen, ama incelemeyen kadınlar, her güne bir Prozac’la katlanıyorlar ve rüyalarına intihar süsü verilmiş çocuklar artık düşlerini gıcırdatmıyorlar... Oysa bir düş bulsa yaslanacak çocuklar… /Hayatın düşlere borcu vardır; çünkü hayatın insana borcu vardır…/ Bir düş bulsa yaslanacak çocuklar… Gelip geçerken uzun zamanlar, kimleri unuttuk kimler kalanlar? IV Artık hayatlarımız düşlerinden sökülüp monte ediliyorlar ve düşenler yitiyor, kalanlar yürüyor- lar…Orospular uzun bacakları ve slikon memeleriyle caddeleri pervasız arşınlıyorlar. Artık en namus- lular orospular; bu yüzden yağmurlar şehri boşuna yıkıyorlar... Kirvem, buradan görünmüyor uzun koyaklar; yine o dağların ardı yâr, ama vuslat bir uzak diyar. Dağlar dağıldı, kentler yenildi diyorlar… Be kirvem, burada ne nüshayız ne asıl; susmuş kanun, bitmiş fasıl! Bizi hiçliğe yazıyorlar Bizi hiçliğe yazıyorlar…
null
Dağlar Dağıldı Kentler Yenildi Diyorlar
Yılmaz Odabaşı
38,307
Şu ölen çocuklar var ya Sana bana dünyaya... İlikleriniz donduğunda kışın Bir kaşık umut gerektiğinde O şişe gelecek aklınıza Pencerenin önünde duran Güneşte Gelincik...
6
Gelincik Şurubu
Can Yücel
30,000
Her aksam baska meyhanedeyim artik Ayaklarim beni nereye gotururse oraya gidiyorum. Dort yanimda tanimadigim insanlar Damarlarimda dayanilmaz yoklugun Bi kadeh daha Bi kadeh daha Seni dusunerek sabahi sabah ediyorum Oysa yalniz degilim, biliyorum Herkeste ayni dert, ayni keder Herkes bu sehirde seni unutmak icin icer Ben unutamiyorum...
6
Bu Sehirin Meyhaneleri
Ümit Yaşar Oğuzcan
37,008
Bana benzeyen bir gözlerim kaldı Bir de kederli bakışlarım Düşüncemin olmadığı Aynalarda ben varım Yalan değil değiştiğim, yalan değil Şimdi her şarkı beni ağlatır Deli eden insanı zaman değil Zamanı unutmamak kahırdır Zamandı avuçlarımdan uçup giden Hayallerimin olmadığı yerde Zamandı düşünceme hükmeden İlk sevdiğim şimdi kimbilir nerde? Önce hatıralarımı götürdü ölüm Zaman aynasında ölümü gördüm
6
Ayna
Ümit Yaşar Oğuzcan
2,378
Kafeslerin arkasinda oturmus, ince uzun gemiler gibi limanda, Olabileceklerden bahseder elleri, baslanmamis nakislarda, Kendi guzelligini seyreder gergefte kizlar.
5
Yavaş!!
Can Yücel
36,832
Benim bin canla sevip bin özlemle andığım Bari gölgeni bırak bana Su çiçeklerinin en güzel yanı budur Giderken gölgelerini verirler suya Güz akşamları dal kıpırdamazken Suda halkalanan gözleridir Sen de gölgeni bırak bana Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim Güzelliğini burada ince ince aratma Bir kıyıya bir gün inen fırtına Gibi birdenbire bir şeyler bırak Bir şeyleri soğut bir şeyleri yak Dağıt bir şeyleri bir şeyleri kur Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim Sonsuza uzanan sevinç güzele vurgun tasa En az bin yılda arayıp bulduğum Bana aşk şiirleri yazdırma artık Beni burada gölgen gibi bırakma
7
Seni Düşündüğüm Türkü
Afşar Timuçin
46,604
O yüreği sevmekten yaralı Şiire aşık bir insan O da herkes gibi Payını almış dünyadan Kimi gün ağlamış kimi gün gülmüş Kimi gün vurulmuş kimi gün düşmüş Taş olmuş susmuş Kuş olmuş uçmuş İncinmiş kırılmış küsmüş Kimini deliler gibi sevmiş Yıldızlar gibi yüceltip övmüş Kiminin yüzüne tükürmüş sövmüş Bir kere yaşamış Bin kere ölmüş Şimdi 'bir avuç gözyaşı' 'Bir demet şarkı' Ve bir de bu 'uykusuz şiirler' Ardından kalan... İşte son perde İşte son sahne İşte
6
O Adam
Ahmet Selçuk İlkan
57,669
Hasretin beni hasta eyledi Derdimin dermanı Şah sen mi geldin? Bu garip gönlümün bağı bostanı Ayvası turuncu Şah sen mi geldin? Bülbüller ötüyor dostun bağında Arzularım kaldı onun ilinde Ellerim zincir cellat yolumda Kollarım çözmeye dost sen mi geldin? Pir Sultan Abdal`ım sen seni düşün Güzelsin sultanım bulunmaz eşin Giyinmiş kuşanmış türlü kumaşın Bezenmiş bedesten, dost sen mi geldin?
7
Sen mi Geldin?
Pir Sultan Abdal
6,063
Hatırlar mısın Göz göze gelişimizi ilk defa Bakışlarımızın çakmaklaşışını Bir aksam vakti, yakınlarda Bir yerlerde bir şeylerin yanışını Hatırlar misin Hatırlar misin İlk öptüğüm günü dudaklarından Başımın dönmesini, tenimin tutuşmasını Yıllar yılı kendi yatağında kaybolan Nehrimin, denizine kavuşmasını Hatırlar misin Hatırlar misin Ayrı yaşadığımız binlerce geceden ayrı Bir geceyi, sabahsız, çılgın, dopdolu Ve senin özleminle sımsıkı saran kolu Hatırlar misin Hatırlar misin Ormanda dibe vurusunu gün ışığının Ağaçların ürperişini derinden Basını omsuzuma koyusunu, dalgın Sonra bir yangının başlayışını ellerinden Hatırlar misin Hatırlar misin Kendimizden geçerek, alabildiğine Birlikte gittiğimiz o yerleri O ağaçlı yol, o serin kumsal, o meyhane Ve güllerin ağlayışını bir aksam üzeri Hatırlar misin Hatırlar misin Nasıl bir koşuydu o doludizgin Ne kadar yoğu var etmiştik birlikte O seven gönüllerimiz bir çift güvercin Gibi nasıl kanat çıkmışlardı mavilikte Hatırlar misin Hatırlar misin Gün boyu seninle cağlar astığımızı Bir yalan dünyada yalansız severek Tanrıya yaklaşıp Tanrılaştığımızı Söyle hatırlar misin bir gün beni Hatırlar misin ?.........
7
Hatırlar Mısın
Ümit Yaşar Oğuzcan
1,724,379
Boş yere yorulma gönül Sevgi yetmiyor, yetmiyor. Bülbül sevse de kurur gül Sevgi yetmiyor, yetmiyor. Sebepler var ağır basar Seneler arayı keser Sevilenler çabuk küser Sevgi yetmiyor, yetmiyor. Önü bahar, sonu hazan Meyvesi ya şüphe, ya zan “Yeter” desek bile bazen Sevgi yetmiyor, yetmiyor. Eğlence, düğün, toy gerek Maddeden yüklü pay gerek Daha bir sürü şey gerek Sevgi yetmiyor, yetmiyor. “Aşk” diyoruz, hani nedir? Boyu nedir, eni nedir? Denenmiş kaç bin senedir Sevgi yetmiyor, yetmiyor. Maddeleşir mânâ bile Unutulur ana bile “Can” dediğin cana bile Sevgi yetmiyor, yetmiyor. (Gökçekimi)
8
Sevgi Yetmiyor
Abdurrahim Karakoç
334,391
Onlar ki nefslerinde İslam’ı dondurular; İçlerinin kirini İslam’a kondururlar... 1978
7
İslam'ı Donduranlar
Necip Fazıl Kısakürek
37,998
Bir kalb ki onun sevmesi, aldanması yok. Tutkunluğu yok, bir güzele yanması yok. Bin kez yazık olsun sevgisiz bir yüreğe, Aşksız geçecek günlerin faydası yok
7
Aşk ve Kalb
Ömer Hayyam
42,533
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz Kuklacı felek usta, kuklalarda biz Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer; Bittimi oyun, sandıktayız hepimiz
8
Kukla
Ömer Hayyam
54,606
Gittikce puslaniyor görüntü sislenen bir aynaya dönüyor yakin gecmis de olsa artik zor secebiliyoruz birseyleri bulutlar cöküyor anilarimiza Ama unutmus degiliz yasanani bugulu bir düs gibi de olsa duyumsuyoruz o kekre tadi ve her animsayista irkiltiyor o soluksuz birakan küf kokusu Soluk renklere bürünse de suyun ve gögün görüntüsü yasanan duyurulacaktir mutlaka anlatacaktir bir cocuga bunlari gögsü paramparca edilen biri
5
Sislenen
Ahmet Telli
116,518
Takattan kesildim yoktur ilacım Meğer bize imdat Ali'den ola Derdimin çaresi Ali sen yetiş Meğer bize imdat Ali'den ola Ali'ye ayan ki Hak için buldum Gayretini güdüp kılıcım çektim Kuldan fayda yok imiş bildim Meğer bize imdat Ali'den ola Hakk'a doğru giden Hakk'a ulaştı Dünyaya her bakan kulların şaştı Gezdim dört köşeyi tesellüm düştü Meğer bize imdat Ali'den ola Hayrola Yusuf'un düşünü gördüm Özürüm niyazım Hüda'ya kıldım Mümkünüm kesildi Ali'ye yordum Meğer bize imdat Ali'den ola Pir Sultan Abdal'ım derdim bu imiş Müminin isteği iyi huy imiş Zahirde batında yeten o imiş Meğer bize imdat Ali'den ola
5
Meğer Bize İmdat Ali'den Ola
Pir Sultan Abdal
271,876
294 Dünyayı kim günahsız bilirmiş, söyle! Yaşayan mutlak günah alırmış, söyle! Ben kötülük edince, Sen de edersen; İkimizin ne farkı kalırmış, söyle!
7
294 Nolu Rubai
Ömer Hayyam
42,456
Üç etekli ak pusulu türkü bakışlı Kadınlar yürüyor dağlara doğru Leylak moru gül kurusu dağlara doğru Özlemlerle acılarla bir Anadolu Sivas'lımı Urfa'lımı bilemem gayri Kadınlar kadınlar dağlara doğru Çalı çırpı sıla gurbet dağlara doğru Sarı sıcak ak cibinlik dağlara doğru Ordu ordu çekip gider ay çiçekleri Bakma Turaç bakma bana bakma el gibi Bilemezler avcının kim olduğunu Sezmişler düşmanın kokusunu Kadınlar kadınlar dağlara doğru Özlemlerle acılarla bir Anadolu Bu sıtmalı gecelere bu beşikleri Bakma Turaç bakma bana bakma el gibi.
8
Kadınlar
Hasan Hüseyin Korkmazgil
null
Diyelim ki sessiz gecede poyraz… Sis çökmüş o heybetli dağlara; yurdun da kar altında, gözlerin gök- yüzünde bir dolunay. Diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini. Seslere çarpmış sesin, ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin… Diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik, bu hayat seni bir oyuncak sanıyor. Diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak yasak, yarın yasak, düş yasak. Diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında; bir çay bile ısmarlamıyor hayat! Diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık; sis çökmüş güvendiğin dağlara... Kederli bir süvari ol, Orda, sen orda! Bıkma atını mahmuzlamaktan, bıkma bu puştlar panayırında berrak nehirler aramaktan… Yaslı bir kışa rehin düşse de günler, kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt; o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın. Çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler; çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın… Kimi kanıyor şahdamarından, kimi bozgununda yetim dervişan, kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan… Yamalı yerlerinden kanıyor hayat, tutunduğun günlerinden soluyor hayat. Bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın, salıver düşlerini ateşlere abansın! Tutunduğun günlerinden solarken hayat, bıkma atını mahmuzlamaktan; bıkma sendeki insan için, derin uçurumlar arşınlamaktan... Yaslı bir kışa rehin düşse de günler, bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden; bir gün kırlangıçlar geçecektir göğün genişliğinden. Yaslı bir kışa rehin düşse de günler, kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt, o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın; çünkü senin de bir ütopyan varsa, i n s a n s ı n…
null
Gözlerin Gök-Yüzünde Bir Dolunay
Yılmaz Odabaşı
40,123
Yaşayanlar bir gün ölür elbette Ağaçlarla, balıklarla Kuşlarla ben amenna Ağlayanlar bir gün güler elbette Uyanmakla, anlamakla Bilmekle ben amenna Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette Direnmekle, kurtulmakla Barışla ben amenna Öyle bir yerdeyim ki Ne karanfil, ne kurbağa Öyle bir yerdeyim ki Bir yanım mavi yosun Dalgalanır sularda Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa Öyle bir yerdeyim ki Anam gider Allah Allah Dölüm düşmüş sokağa Dostum dostum güzel dostum Bu ne beter çizgidir bu Bu ne çıldırtan denge Yaprak döker bir yanımız Bir yanımız bahar bahçe
9
Amenna
Hasan Hüseyin Korkmazgil