movie
stringlengths 1
50
| text
stringlengths 0
30.6k
| star
float64 0.5
5
|
---|---|---|
Ayı Kardeş | İşte gene bir animasyon harikası.Herşeyi ile çok iyi ve duygusal bir film.Özellikle Kenai ve koda arasındaki sevgi bağı.İzledikçe büyüsüne kapılıyorsunuz,film müzikleriyle bu kaçınılmaz oluyor.Çok sıcak bir film herkesin izlemesini öneririm. | 4 |
Anestezi | Çok çok etkileyici, sarsıcı, heyecanı doruklarda tutan bir yapım. Senaryo mükemmel hazırlanmış, oyunculuklar da harukulade. Bence kaçırılmaması gereken süper bir film. | 4 |
Asteriks ve Oburiks: Görevimiz Kleopatra | 1. ve 3.den açık ara en eğlenceli olanı bu filmdi. çok saçma ama eğlendiriyor insanı. Tam Çizgiroman havasında olmuş. 10/7 | 4 |
Private Life | Bir çiftin çocuk sahibi olmaya çalışmasını anlatan harika bir dram Private Life.Oyunculuklarıyla kamera açılarıyla oyuncuların hislerine kadar her şey çok ayrıntılı ve başarılı işlenmiş.Durağan ilerleyen ama bir an bile sıkmayan bir film olmuş.Çaresizlik hissinin çok başarılı hissedildiği özel bir drama.Kesinlikle kaçırmayın. | 4.5 |
Glass | Çok sönük kalan bir film olmuş. | 2 |
Behzat Ç. Ankara Yanıyor | behzat. ç nin bütün bölümlerini ve ilkk filmini izlemiş biri olarak düşüncem hayal kırıklığı olduğudur..malesef hatta dizide daha iyi bölümler olduğunu düşünüyorum...samimiyetsiz geldi | 2 |
Karlar Kraliçesi 4: Sihirli Ayna | Kızım 5yasinda çok gitmek ostiyo ama yaş sınırı olduğunu duydum acaba var mi oyoe bise gideriz bide almazlarsa içeri cok üzülür | 5 |
WAZ | bence çok kötü ve sıkıcı bir film testere ye özenmek istemişler olmamış gereksiz bir konusu olan sıradan bir film diyebilirim boş vaktiniz varsa izleyin ama filmden bişey ummayın... | 1 |
Despero | Gayet güzel.Beni güldürmeyi başardı.Oğlumu da =) | 5 |
En Mutlu Olduğum Yer | Sevişme sahneleriyle insanların diline sakız olucak bi film daha (yastık yok çarşaf var diye bi sloganı oldu bile). Ülkem insanının sinema kültürü gelişmedikçe bu tür insan yaşamına dair filmler cinselliği bir kurtarıcı dal gibi görmeye devam edecekler malesef. Böyle bi aşk filminde böyle bi sahne olması gayet doğal fakat bu kadar göze sokmak niye. Hem yapımcılar ne sanıyo ki sevişme sahnelerini magazin kanallarıyla gündeme getirerek hatta afişe bile koyarak gişe rekorumu kıracaklar. Olan filmde emeği geçen herkese oluyo bu yöntemle kirleniyolar bence. | 2.5 |
Akılalmaz | Film çok iyi değildi, fakat baştan sona izletiyor kendini. Bunu da 3 başrol oyuncusu sağlıyor zaten. İçlerinde de Michael Sheen ön plana çıkıyor. Sanki gerçekten işkence görüyormuş gibi. 6/10 | 3 |
Tamam mıyız? | Çağan ırmağa yakışan bir film daha olmuş.Farklılığıyla zaten kendini belli ediyor,hayata her daim umutla bakmak ve yaşama sevincini bize dokunaklı bir şekilde tamam mıyızda anlatmış.Çoğu çağan ırmak filminde olduğu gibi son sahne yine çok etkileyici olmuş | 4 |
Bolt | şahane olmasada güzel bir animasyon severek izliyeceğinizden eminim kaçırmayın... | 2.5 |
Rio | Bu filmin hakkı 3D,evde değil sinemada izleyin derim.HEr yaşa giden özel ve güzel bie film... 10/8.5 | 4.5 |
Kız ve Kurt | bence son zamanlarda 13-15 yaş arası kızların vampir kurtadam vb olağanüstü erkeklere olan ilgisi kaybolmadan araya sıkıştırılmaya çalışılmış bi film. hikaye kopuk, zaten filmin en başında kurtadamın kim olduğu konusunda bi kaç tahmininiz oluyor. şaşırtıcı bitirmeye dikkatleri farklı kişiler üstüne çekmeye çalışmışlar ama pek de başarılı olmamış sanki. peter'in edward'a benzediğini düşünüyorum. eğer kız küçük bir kız kardeşiniz varsa hoşuna gidecektir. | 1.5 |
Obsessed | Video filmleri kalitesinde,kendini haddinden fazla ciddiye alan,bunun sonucunda da vasatın altında kalan bir gerilim denemesi.Süresi de hayli uzun.Idris Elba şu anki konumunda olsa bu filmde oynar mıydı merak ediyorum açıkçası. | 2 |
Aman Tanrım | Hemen hemen tek bir komik sahnesi bulunmayan,içi boş bir senaryodan oluşan son kısımlarında sağlam bir iki görsel efekt barındıran zayıf bir komedi.10/4 | 2 |
Dante Yanardağı | Kendini seyrettiren bir felaket filmi... | 5 |
Kurtuluş Son Durak | Sonuna kadar seyrettirdi. Güzel seyredilebilir bir film..Bence ne feminizm ile alakası var ne de sosyal msj verme çabası..Bir hikaye var ve o hikayeyi film yapmıslar. Elestiriler cok gereksiz cok abarti.. Her film illa dogrulari mi göstermeli illla topluma örnek mi olmalı...Yok böyle bi sey | 3 |
Çılgın Aptal Aşk | yüksek ritmiyle güzel bir komedi , izlemesi bir zevk | 3.5 |
7. Koğuştaki Mucize | Şimdiye kadar Salya sümük ağladığım tek film tebrikler sana ayrıca tebrikler Aras Bulut[spoiler][/spoiler] | 5 |
Mumya | Tom cruise yapmış yine yapacağını.....bir saniyesi boş değil.......süper bir film.......muhteşem. .....şahane. ..... | 5 |
Ay Lav Yu Tuu | Berbat ötesi bu kadar zorlamali bi film olamaz sanki piyes izledim 1.si daha güzeldi dicem ama en iyisimi sen film filan yapma harcadığın paraya yazik ver bi fakir sevinsin hiç yoktan birazdan güldüreceğiz hisseyatiyla haah şimdi güleceksiniz ha ha ha ne komikti ama gibi bisey izledim. 10 üzerinden 0 0 0 | 0.5 |
Şövalye | film okadar bütçesine rağmen iyi olmamiş film de hemne 1 ayda savaş teknikleri öğrenior flan filen | 3.5 |
Gelincik | Son yıllarda izlediğim en kötü filmlerden biri emeğe saygı diyeceksiniz ama ibanın emekte yok Amerkan vari bir film yapmak istensede başarı sıfır.Bu yazdıklarım için harcadığım zamana bike değneyecek bir film | 1 |
Özel Tim | beklediğim kadar iyi bir film değil ama generde izlenebilir.tanrı kent eyaklaşamamış. | 2.5 |
Gerçek Kahraman | Çok eğlenceli, akıcı ve mükemmel bir filmdi. Sahnelerin geçişi, görselleştirmeler, efektler vb. tüm detaylarıyla çok eğlendirdi. | 5 |
Bir Gün | Gerçekten olağanüstüydü yayımda yapımda emeği geçen herkesin ta aklını seveyim Yaklaşık 1 saat 45 dakikam boşa gitsin istiyorsanız kesinlikle izleyin | 4.5 |
Troll Avı | İzleyeli çok oldu. El kamerasıyla çekilen filmlerin en iyisi, Cloverfieldden bile daha başarılı. | 4 |
Üç Harfliler: Marid | İyi saatlerde olsunlar, korkunç bir film olacağa benziyor ;( Giderim belki ;( | 4 |
Ölüm Yarışı | Makineli Tüfek Joe rolünde kamera karşısına geçen Tyrese Gibson, mekanların son derece gerçekçi olması nedeniyle kendilerini hapishanede gibi hissettiklerini söyleyerek izlenimlerini şöyle anlatıyor: Aslında öyle bir ortamda oyunculuk gücüne bile gerek yoktu. Çevremize bakınca sadece eski ve büyük duvarlar, dış dünyayla aramıza set çeken tel örgüler görüyorduk. Kendimizi sürekli hapishane avlusunda gibi hissettiğimiz için rol yapmamıza dahi gerek kalmıyordu. St. Vincent hapishanesinin koğuş gibi iç mekanları artık çürümeye yüz tuttuğu için oralarda çekim yapmak tehlikeliydi. Bu nedenle Terminal Adası'ndaki iç mekanlarla ilgili çekimler için Pointe St. Charles'taki depolara gittik. Jason Statham yaşadığı deneyimi ve beklentilerini şu sözlerle dile getiriyor: Ortaya çok adult formatta bir eğlence ürünü çıkarttığımızı düşünüyoruz. Açıkçası böyle bir film benim kişisel beğenilerime tam anlamıyla uydu diyebilirim. Hapishane var, soluk soluğa araba yarışları var, ölümüne mücadele var, bir aksiyon filminden daha fazla ne isteyebilirsiniz? Aslında daha fazla söze gerek yok, Statham'ın da dediği gibi beklenen her şey mevcut. Görmeniz gerekenden fazlasını görmeyeceğiniz, yan hikayelerle zaman kaybı yaratmayan, oyalamayan, zamanın su gibi akacağı bir aksiyon var karşınızda, hemde beklentileri karşılayan bir finalle. Death Race ile ilgili son sözleri ise, yönetmen Anderson söylüyor: Bu filmi yaparken 'Death Race 2000'in sıradışı tonuna sadık kalmak istedim. Ancak bunu yaparken ucuzluğa ve bayağılığa kaçmamaya özen gösterdim. Daha ciddi bir öykü anlatmak istedim. Ortaya çıkan yapıtı ürkütücü olarak niteleyenler olacaktır ama içerisinde herşeye rağmen bir miktar komedi de vardır. Çok farklı bir film yaptım ama içinde çok az toplumsal yorum da vardır. Tıpkı orijinal 'Death Race'te olduğu gibi. | 4 |
Kartopu Savaşları! | Ne bu şimdi filmin sonundan çıkaracağımız ders çocuklar kartopu savaşı yapmasın mı???? Cebimdeki parayı düşürsem daha az içim yanardı bu nasıl animasyon | 0.5 |
Kartopu Savaşları! | Kolumanlar Evden Eve Nakliyat Kolumanlar Nakliyat 1995 yılında İstanbul maltepede kurulmuş bir aile şirketidir.Kurulduğu günden bu yana TÜRKİYE'nin tüm il ve ilçelerine evden eve nakliyat şehirler arası nakliyat,parça eşya taşıma hizmeti veren firmamız gelişen çağa her alanda ayak uydurmayı kendisine ilke edinmiştir. 2000 yılların başında müşterilerinin ihtiyaçlarına cevap vermeye odaklı ev eşyası depolama,ofis malzemesi depolama hizmetlerini de siz değerli müşterilerine sunmayı amaçlamıştır.Kolumanlar Nakliyat olarak müşteri memnuniyetini ön pılanda tutarak profesyonel eşya depolama hizmetiyle karşınızdayız. Kolumanlar Nakliyat olarak şehiriçi ev eşyası taşıma,şehirlerarası ev eşyası taşıma,ev eşya depolama,ofis taşıma,istanbul başta olmak üzere türkiyenin tüm il ve ilçelerine parça eşya taşıma vb. alanlarda sizlere en kaliteli,en kapsamlı şekilde hizmet sunmaktayız.Gelişen çağa ayak uyduran Kolumanlar Nakliyat uzman kadrosuyla 7/24 son çıkan malzemeleri kullanarak hizmetinizdedir. kuruluşumuzdan bu yana edinmiş olduğumuz tecrübeler ışığında sizlere uygun maliyette çözümleri sigortalı olarak sunmaktayız. Aylık ya da peşin ödeme koşullarımızla sizleri zorlamadan profesyonelce hizmet vermekteyiz. Bu sayede içinde bulunmadığınız dairenizden hem eşyalarınızın çalınmasına engel olmuş olacak hemde bi kira bedelinden çok daha düşük maliyetlerde eşyalarınızı saklamış olucaksınız. Kolumanlar Nakliyat geniş araç filosu ve tecrübeli eleman kadrosu ile şehir içi ev eşyası taşıma, şehirlerarası ev eşyası ve ofis büro taşıma,eşya depolama hizmetlerini en güvenli ve kapsamlı şekilde sigortalı olarak yapmaktadır. Taşıma işlemini müşterilerimiz için zahmetsiz bir şekilde gerçekleştirmeyi kendisine ilke edinmiştir. Şehir içi ve şehirlerarası taşımacılıkta sizlere en kaliteli ve güvenli hizmeti sigortalı olarak sunmaktadır. Bünyesinde her zaman hazır bulunan uzman personeliyle, tecrübeli şoför, marangoz ustası , tesisatçı gibi elemanlarıyla 7/24 hizmetinizdeyiz. Temel ilkelerimiz: * Koşulsuz müşteri memnuniyeti * Müşterilerimize karşı sorumluluk bilinci * Sürekli gelişim * Duyarlı yönetim * Uzmanlığını teknoloji ile birleştiren profesyonel bir ekip Tel : 0216 589 17 55 pbx Gsm : 0533 209 65 07 Gsm : 0554 666 53 12 Gsm : 0530 029 50 49 | 5 |
Şeytan Marka Giyer | çok eğlenceli sempatik bir film hoş vakit geçirmek için izlenebilir... | 4 |
Şeytan Tüyü | Öncelikle Tum yorumu okumak istemeyenler icin,Baştan soyliyim bu filme Gitmeyin Net .. Neden? Oncelikle Filmin tek iyi yani usta oyuncu Guven kirac in Sahnelerindeki mizah ve komedi onun disinda basit konulu bir film yonetmen tarafindan gereksiz ve aşırı argoyla çekilmiş Mantik zaten aramiyoruz ama bari biraz kalite olsun lutfen.? | 1.5 |
Tatlı Hayat | Bence filmin tanıtımlarındaki yazılar kadar abartılı bir film değil.Sıradan bir film. Fransa film sektöründe en öne çıkan avrupa ülkelerinden biri olduğuna inanıyorum; fakat bu film hariç. | 2.5 |
Juno | Sıcak,samimi ve sempatik bir daha derin bir anlatımla çok daha fazlası olabilirdi...7/10 | 3.5 |
Paris'te Gece Yarısı | Paris'in o büyülü,sanatsal yanını gösteren birazda tabi fazla reklamını yapan bir woody allen filmi var karşımızda.Ben beğendim ;herkesin hele ki içinde yaşadığımız şu dünyada bir geçmiş özlemi olduğu gerçeğinden hareketle yola çıkılmış ve bunu yansıtıyor ortalama bir yapım bir match point veya scoop kadar etkilemedi beni ama yinede büyük ustayı sevenlerin kesinlikle hoşnut olacağını söyleyebilirim | 3.5 |
Anadan Doğma | İngilizler den eğlenceli bir komedi... | 5 |
Yüz Yüze | Başyapıt, denebilecek bir aksiyon şahaseri... | 5 |
Jaws | Yıllar önce izleyip de ciddi manada korktuğum ve bir akarsu dahil girdiğim her su parçasında aklıma gelen bir film. Serinin devamı olan filmler ne yazık kia aynı başarıdan uzak kaldı. Hey gidin günler hey. | 4.5 |
Karınca Z | ÇOk eğlenceli çok güzel bir animasyon filmi. | 4 |
Acı Kiraz | Karakter gelişimi yok, karakterlerimiz direkt acı çekmeye başlıyorlar. Tıpkı benim bu yazıya başladığım gibi konuya direkt giriyorlar. Klişeler cenneti bir film olmuş. Bu kadar çok iyi oyuncunun toplanıp böyle kötü bir film çıkarması yönetmene yazar. | 0.5 |
Devrim Arabaları | Tarihi yanılsamalar üzerine kurulmuş bir film. Yanlış tarih öğretimi sinemaya vurulabilecek en büyük darbedir kanımca. Gözümde ABD-Vietnam filmlerinden hiç bir farkı yok. İzlemeye de gerek yok onun için. | 0.5 |
Hüddam'ın Soyu: Marid Cinleri | Uzun zamandır korku film izlemek istiyordum denk geldi böyle bir film denk gelmeseydi keşke izlediğim en kötü korku filmi paranızı boşunuza harcamayın. | 0.5 |
Corelli’nin Mandolini | Dönemin atmosferini, iyi yansıtan bir film olmuş... | 5 |
Sir-Ayet 2 | Filmin en azından biraz olsun efektlerle desteklenip beni ürkütmesini beklerken ne konu beni şaşırttı devamı için beklenti haline soktu nede oyunculuk. Bir ara komedi furyası gibi korku filmleri de aldı başını gidiyor ve binlerce liralar harcanıp bu filmler ortaya çıkıyor. Lütfen işinin ehli insanlara bırakın bu işleri bırakmasanız da yapımcılar yönetmenler ben bu filmi izlerken korkar mıyım diye bir ufak kendilerini sorgulasınlar. Günün sonunda iyi çekimler, zayıf konu , zayıf kurgu , zayıf oyunculuklar ile filmin 2. Yarısını üstünden 15 dakika geçmişken hala aklımda kalacak bir sahne olmadığı için 1 puanı uygun görüyorum. | 1 |
The Voyeurs | Senaryosunu da yazan Michael Mohan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “The Voyeurs”, +18 kategorisinde sınıflandırılan &erotik& bir gerilim olarak geliyor karşımıza... Gelin isterseniz, her ne kadar fazlasıyla anımsatsa da, bir Alfred Hitchcock klasiği olan &Rear Window& (1954) veya Michelangelo Antonioni'nin &Blow - Up&ı (1966) ile kıyaslayarak değerlendirmenin son derece anlamsız olacağını düşündüğümüz bu Amazon Prime platformu filmine biraz daha yakından bakalım... Henüz evli olmasalar da dört yıl boyunca çocuk yapmamak konusunda mutabık kalarak birlikte yaşamaya karar veren genç çift Pippa (Sydney Sweeney) ve Thomas (Justice Smith), İngilizce ve Fransızca dillerinin şehirdeki hemen herkesçe yaygın olarak kullanıldığı Kanada, Montreal'in merkezinde kiraladıkları bir apartman dairesine taşınırlar... Aynı günün akşamındaki karanlıkta sakince oturup alkol değil de, buzdolabından çıkarttıkları kendi özel sularını yudumlayarak sohbet ederlerken, karşı apartmandaki dairelerin birinden yansıyan &havai fişek temaşası& tarzındaki &flaş ışığı& sebebiyle, doğrudan o dairenin içindeki görüntülere odaklanırlar... Kim bilir, belki de bilinçli olarak bu bakış açısına yönlendirilmişlerdir... Zira &teşhircilikten kaçınmadıklarını& açıkça belli eden bir başka genç çift, çırılçıplak bir vaziyette &göstere göstere& seks yapmaktadır... Aslına bakılırsa, istenmesi halinde; diğer daireler de yaşananlar da, alenen gözlemlenebilmektedir... L'Optique isimli bir göz ve gözlük kliniğinde stajyer optometrist olarak çalışan Pippa'ya patronu Dr. Sato (Jean Yoon); yeni evleri için, ileride filme damgasını vurduğunu fark edeceğiniz bir &kuş suluğu& hediye eder... Lütfen insana, &Şimdi ne alaka?& dedirten bu hediyeyi, zihninizin bir köşesine not edin... Çünkü bu ayrıntı, ihmal edilemeyecek kadar mühim... Neyse... İşten çıkıp akşam eve döndüğünde Pippa, müzisyen partneri Thomas ile beraber gerçekte adları Julia Novatore (Natasha Liu Bordizzo) ve Sebastian &Seb& Jacobs (Ben Hardy) olan karşı dairedeki çifte, Margot ve Brent lakaplarını yüklerler... Derken Julia'nın bir seyahate çıktığını gören ve karşı daireyi, özellikle de çekici bulmaya başladığı Seb'i röntgenlemeyi takıntı haline getiren Pippa, ertesi akşam bir dürbün satın alarak gelir... Bu kez gördükleri de, Julia'nın yokluğunu fırsat bilen Seb'in eve, Sam'i (Cait Alexander) atarak seks yaptığıdır... Ki gaza gelen Pippa, elindeki dürbünü ile Seb ve Sam'in sevişmelerini izlerken kendisi de aynı pozisyonu Thomas ile dener... Bütün bu olan biteni Pippa ile Thomas, arkadaşları Ari (Katharine King So) ve Thomas'ın kız kardeşi Joni (Cameo Adele) ile de paylaşırlar... Tam da bu esnada, bundan böyle sadece görüntülerle yetinmek istemeyen Pippa'nın aklına, o evdeki sesleri de duymak gelir... Ve de laf lafı açınca da bir lazer kalemi ile bunun mümkün olacağı da ortaya çıkacaktır, eğer an itibarıyla Cadılar Bayramı münasebetiyle maskeli bir balo düzenlenmekte olan karşı daireye yansıtıcı bir ayna yerleştirebilirlerse... Yani bu strateji çerçevesinde Pippa ile Thomas'ın yapmaları gereken tek şey, o baloya davetsiz misafir olarak katılmalarıdır... Elbette hem katılır hem de sesle alakalı amaçlarına ulaşırlar... Artık Pippa ile Thomas, karşı dairedeki; şüphelendiği kocasını kıskanan Julia ile evini stüdyo olarak kullanan fotoğraf sanatçısı Seb arasında geçen ve Julia'nın gözlüğünün kırılmasıyla sonuçlanan tüm tartışmaları işitebilmektedirler... Tesadüf bu ya, kırılanın yerine yeni bir gözlük almak üzere Julia ertesi sabah L'Optique'e uğrar ve gözlük camı numarasının tespiti muayenesini yapmasının yanı sıra çerçeve seçiminde de kendisine yardımcı olan Pippa'yı hafta sonu birlikte gidebilecekleri yeni açılan bir Spa'da kahve içmeye davet eder... Yalnız bu arada Seb, kendi evini müzik stüdyosu biçiminde de değerlendiren Thomas'ın şaşkın bakışları arasında foto model Mere'yi de (Blessing Adedijo) ağına düşürmüştür... Tabii sadece bununla kalsa iyi... Seb için her gün aynı alem sürdürülmektedir... Hatta kimi zaman grup seksi de işin içine girmektedir... İşte bu hususlar da Pippa, Thomas'ın tüm karşı koymalarına rağmen, yakından tanıyınca çok sevdiği Julia'yı uyandırmaya, belki de bu nedeni ileri sürerek Julia'yı Seb'den ayırarak ona bizzat kendisi sahip olmaya karar vermiştir... Dakika 56... Geride sizleri, şu ana kadar yaşanan hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını anlayacağınız pek çok &ters köşe& ile &sürpriz bir finali de& bünyesinde barındıran 64 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak... Keyifli seyirler, | 3.5 |
Suikastçı | çok başarılı bir film sonu gerçekten güzel kesinlikle izlenmeli... | 4.5 |
Babamın Ceketi | Hükümeti eleştiren. İşsiz bi genci anlatan. Çok vasat bi film. Mandıra filozofu gibi film bekledik sonuç hüsran | 0.5 |
Mank | Senaryosu filmin yönetmeni David Fincher’in gazeteci babası Howard Kelly &Jack& Fincher tarafından 1990’larda kaleme alınan “Mank”, “Citizen Kane” (1941) filminin senaryosunun yazım süreci ile Herman J. Mankiewicz’in 1930’lu ve 1940’lı yıllarındaki yaşam öyküsüne odaklanılan “biyografik” bir drama… Yine bir Netflix filmi olan “La vita davanti a sé” (2020) için yazdığımız yorumumuzda, 2021 yılının “En İyi Kadın Oyuncu” kategorisindeki Academy Ödülünün “favori adayının” Sophia Loren olduğunu belirtmiştik… İşte bu filmdeki performansı ile (hani BAFTA garanti de) “En İyi Erkek Oyuncu” kategorisindeki Oscar heykelciğini de (açık ara farkla kazanacağı jüri oylamasının sonucunda) Gary Oldman’ın kucaklayacağını iddia ediyoruz… Ki, bu adaylık durumu dikkate alınarak film için 13 Kasım 2020 tarihinde Los Angeles’ta “sınırlı bir salon gösterimi” de düzenlenmiş zaten… Zira bu yapılan, sinema ile yakından ilgilenenlerin çok iyi bildikleri gibi Academy Ödüllerine aday olabilmenin “olmazsa olmaz” ön koşullarından biridir… Bu kısa girişin ardından dönemin ruhuna uygun olarak “siyah – beyaz” olarak çekilen filme dönecek olursak… 1940 yılında ve Victorville Misafir Çiftliğindeyiz… Konuk ise, kendisine hemşiresi ve fizyoterapisti olarak Fräulein Frieda’nın (Monika Gossmann) sekreteri olarak da kocası, Birleşik Krallık hava kuvvetlerinde Hurricane pilotu olarak Nazilere karşı savaşan Rita Alexander’ın (Lily Collins) refakat edecekleri: Geçirdiği “aptalca” bir trafik kazası sonucunda ciddi anlamda yaralanarak uzunca bir dönem boyunca yatağa mahkûm olan senarist Herman “Mank” Mankiewicz’dir (Gary Oldman) … E tabii, alkolün o evde yasaklandığını söyleyen ve senaryonun tamamlanması için de Mank’a doksan günlük sınırlı bir süre veren redaktör John Houseman’ı da (Sam Troughton) atlamamak lazım… Gerçi bu süre, daha sonra Mank kadar sıra dışı bir kişiliğe sahip olan Orson Welles’ce (Tom Burke) altmış güne çekilecektir ya… Neyse… Nihayetinde senaryonun zorlu yazım süreci de başlar… Yalnız bu süreçte Fincher, düz bir anlatım biçimi yerine flashbackler aracılığı ile izleyiciyi 1930’lar ile 1940 yılı arasında oradan oraya koşturarak “dört önemli konuya” itina ile değinmeyi tercih eder: 1. 1929’da başlayan ve 1930’lar boyunca da devam ederek ABD ve Avrupa gibi sanayileşmiş ülkeleri çok fena vuran “Büyük Ekonomik Buhran” … 2. İkinci Dünya Savaşı… 3. 1934 yılındaki Kaliforniya Valiliği seçiminde, “Kaliforniya’da Yoksulluğa Son” adı verilen kampanya ile aday olan Pulitzer Ödüllü Amerikalı yazar Upton Sinclair’e (Bill Nye) karşı MGM’in kurguladığı ve Shelly Metcalf’a (Jamie McShane) çektirdiği “düzmece” bir “kara propaganda” filmi ile Cumhuriyetçi aday Frank Merriam’ı desteklemesi… 4. Mank’ın sivri dili ve alkole olan düşkünlüğü… Gördüğümüz kadarıyla bunlardan üçüncüsünün (ve kaçınılmaz olarak da dördüncüsünün) yol açtığı travma, Mank’ın ve ne olursa olsun kendisine katlanmaya devam eden karısı Sara’nın (Tuppence Middleton) hayatlarının tamamen alt üst olmasına yetmiş de artmış… Bütün bu olaylar esnasında, Louis B. Mayer (Arliss Howard), David O. Selznick (Toby Leonard Moore), Irving Thalberg (Ferdinand Kingsley), Marion Davies (Amanda Seyfried), Charlie Chaplin (Craig Robert Young) ve Bette Davis (Scarlet Cummings) gibi pek çok tarihi Hollywood ikonunun yanı sıra medya patronu William Randolph Hearst (Charles Dance) ile de tanışıyoruz… Elbette 131 dakikalık filmde pek çok şey var… Fakat MGM stüdyolarının patronu Louis B. Mayer’ın çalışanlarından “fedakârlık” istemek amacıyla onları toplayarak konuşma yaptığı öyle bir sahne var ki, “örgütlü kapitalizmin örgütsüz işçi sınıfına” nasıl diş geçirdiği muhteşem resmedilmiş… Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, özellikle de nitelikli film ve arşiv meraklısı “sinefillere” yönelik olarak, Fincher’ın son derece “rafine” bir iş çıkardığı bu filmi kesinlikle kaçırmayın şeklinde olacak… Tamam yukarıda da vurguladığımız gibi Gary Oldman’ın Academy ödülüne aday olması ve hatta kazanması kimseye sürpriz olmayacak… Ancak filmin, artık bir Netflix klasiği halini almış olan “Roma” (2018) kadar başarılı olması da kimseyi şaşırtmasın… Keyifli seyirler, | 4 |
11’e 10 Kala | Benim için çok sürpriz oldu bu film.Vasat,sıradan bir film beklerken umduğumdan kat ve kat fazlasını aldım.Nejat işlerin son zamanlarda düşen kariyerine rağmen harika bir oyunculuk çıkardığını söyleyebiliriz.Yanılmıyorsam mithat beydi adı o karakterde harika bir şekilde işlenmiş.Sinema tarihimizde böyle bir rol yok.7/10 | 3.5 |
Daha Yaklaş | oyunculara söz yok hepsi birbirinden harikalar ama film çok ağır, sıkıcıydı bu kadroyla daha güzel bir iş yapılabilinirdi... | 2.5 |
Hayatın Hakkını Ver | aşırı güzel değil ama sıkıcı da değil orta şeker bir film | 2.5 |
Kitab-ı Cin | Hayatımda izlediğim en iğrenç en berbat film tamamıyle vakit kaybı 1 saat dayanan varsa ödüll verilmeli okadar söylüyorum filaş tv oyunculugu bile daha güzel | 1 |
Suç İmparatorluğu | bir daha kesinlikle fransz filmi izlemicem. | 1.5 |
Adaletsiz | Yemedim içmedim filmden çıkıp yorum yazmaya geldim. Ben ömrü hayatımda bu kadar kötü bir film seyretmedim. Film sırasında 2 kere daldım, o kadar bayık ve sıkıcı. Normal bir polisiye film olmasına rağmen bütün film karanlık, kasvetli bir şekilde çekilmiş, sanırsın vampir filmi falan çekiyor yönetmen. Sırf uzatacağım diye saçma sapan replikler, diyaloglar eklenmiş 2 saatimi çöpe attım ya, ona yanarım. Yazık şu film için 15 milyon dolar harcanmış, o parayı bir okula falan bağışlasaydınız da adam gibi yönetmenler, senaristler yetişseydi. Kadroya aldanıp gitmeyin. 1/10 | 0.5 |
Damat Takımı | hayatımda izlediğim en gereksiz en anlamsız en kalitesiz film sakın sakın sakın gitmeyin yemin ederim o parayla yemek yeyin daha çok mutlu olucaksınız bugune dek izlediğim en berbat film ciddiyetle uyarıyorum sakın gitmeyin inanılmaz pişman olursunuz. | 0.5 |
Locke | Locke filminin tamamında sadece bir arabanın içindeki bir adamın yaşadıklarını görüyoruz. Bu konuda ister istemez tek kişilik yaşam mücadelesi veren filmler aklımıza geliyor. 127 Saat, All Is Lost ve Buried gibi tek kişilik yaşam mücadelesi veren filmleri gösterebiliriz. Ama bu filmler ile Locke'ye en çok benzeyen All Is Lost bence. Çünkü her iki film de çok doğal ve gerçekçi, seyirciye iyi bir deneyim sunuyor. Fakat All Is Lost filminde bir adam yaşam mücadelesi veriyor, ortaya heyecanlı gerilimli anlar çıkıyor. Fakat Locke'nin hiç böyle bir derdi yok. Bir arabanın içinde olan bir adamın yaşadıkları var sadece. Filmin konusu şöyle: Bir yapı şirketinde yönetici olan ve başarılı bir kariyere sahip olan Ivan Locke, iki çocuğu ve karısıyla birlikte sorunsuz bir hayat sürmektedir. Bu gidişat aldığı bir haberle son bulur. Arabasıyla çıktığı yolda kendini, hayatını ve sahip olduğu her şeyi sorgulamasına yol açan bu haberin ağırlığıyla mücadele ederken bir yandan da işiyle ilgili bir krizle uğraşmaktadır. Şirketi oldukça zarara sokabilecek bu krizi soğukkanlılıkla çözmeye çalışır. Ama yalın ve basit çözümler ve hiç kaybetmediği süküneti karşı tarafı sakinleştirmeye yetmez. Ivan Locke o telefon konuşması sırasında kariyerinin ve hayatının en zorlu sınavıyla karşı karşıya gelir. Arabasının içinde, kısa bir süre içerisinde gerçekleşecek olan felaketi durdurmak için zamana karşı koyma mücadelesi başlar. Öte yandan da tek başına çıktığı yolculukta kendi geçmişiyle de bir hesaplaşma içine girer. Ya da kısaca özeti: Bir adamın hayatında olan biten önemli şeyler aslında. Nasıl ailesini veya işini kaybedişini öğreniyoruz. Aslında film yavaş başlarken bizi içine sürüklemeye başlıyor. Fakat tempo yine yavaş. Filmin tüm temposu düz bir çizgide ilerliyor ve filmin finalinde büyük bir şey olacak diye beklerken ortaya yine yavaş bir şey çıktığı için bu seyirciyi afallatıyor. Aslında pek benim puanıma aldanmayın, film türünün sevenlerini sonuna kadar tatmin edecektir. Benim hiç beklentim yoktu, belki büyük bir şeyler olacak diye beklerken umduğumu bulamadığım için kendi açımda iyi bir seyir zevki olmadı bu film. Yani bu filmden büyük bir şeyler ummayın, sadece türünün hayranlarını tatmin edecek cinsten bu. 3/5 | 3 |
Enes Batur Gerçek Kahraman | Daha önce Enes Batur'un hiçbir videosunu izlememiş ve kendisini tanımayan bir izleyici olarak birkaç şey söylemek istiyorum Evet komik sahnelere sahip bir film ama ben bu filmi verdiği güzel mesajlarla hatırlayacağım. Karşılaştırayım: Aykut Enişte'de çok daha fazla güldüm ve o filmde de güzel mesajlar vardı ama belki de yaşla ilgilidir. Benim gibi 35 yaşında biri değil de 10'larında ya da 20'lerinde biri daha fazla gülebilir. Gerçi salonda birçok çocuk vardı ve kahkaha attıklarını pek duymadım. Toparlayayım: Çok başarılı bir komdei diyemeyeceğim ama Enes Batur'un tarzını, bakış açısını sevdim | 3 |
Yol Ayrımı | Şayet kendinizi filme verip tamamen konsantre olursanız bir çok dersler çıkaracağınız, kendinizi ve etrafınızdakileri de sorgulayacağınız bir sonuçla ayrılacaksınız salondan. İzlenmemesi kayıp olur. | 5 |
Ant-Man ve Wasp | Tekk kelimeyle harika aaaaaaa ! Kaçırmayın İzleyinnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn ! ☺️☺️☺️☺️☺️☺️🤓🤓🤓☺️🤓🤓🤓 | 5 |
Ölümcül Oyun | Ich sech,film boyunca filmin gidişatı hakkında ki yorumlarınızı değiştiren dinamik bir film.Artık sadece avrupa da değil dünya genelinde korku-gerilim filmlerinde yeni bir dönem içindeyiz.Artık korku filmlerinin sadece jumpscare ve saçma ruh temaları üzerine değil,gerçekten asıl korkuların kaynağı olan insan psikolojisine doğru bir kayma var(İstisnalar var elbet Hereditary gibi) .Film mükemmel olmasa da artık piyasaya çıkacak korku-gerilim filmlerinin kendilerine ıch sech'i bir baraj edinmeleri gerektiğini ve söz gelimi daha aşağı filmler yapmaması gerektiğini düşünüyorum.Altyazılı izleyen biri olarak da çevirinin doğru olduğunu pek düşünmüyorum.Sanırım çoğu yerde &siz& yerine &sen& çok daha uygun ve tutarlı olacaktır... İYİ SEYİRLER | 3 |
Kara Büyü | Son zamanlarda izlediğim en sağlam korku filmlerinden biriydi diyebilirim gerçekten şaşırtıcı ve iyi bağlamışlar,ani çıkışlar,ses efektleri falan hepsi yerli yerinde.Ben tavsiye ederim,iyi bir yapım. | 4 |
Maşa ile Koca Ayı | Geldiği gün çocukları götürdük. Bugün tekrar gitmek istiyorlar. Bayıldılar resmen. Zaten çizgi filmini kaçırmıyorlardı. Sinema filmini daha da çok sevdiler. Doğukan Manço filme çok yakışmış. | 5 |
Çağrı | Bu eser için söylenecek çok söz var ama.. Gerçekler zamanla anlaşılırmış. Hele Hz. Hamza’nın öldüğü sahne, hala tüylerim diken diken oluyo. O zamanda bu yapıt, yani 'BaşYapıT'... Helal olsun sizlere.. elinize yüreğinize sağlık. 10/10 | 5 |
Deliha 2 | Çok emek harcanmış bir filmdi gözümüzden yaşlar geldi gülmekten Çok Güzeldi yeri geldi ağlattı bile her kadın komedyen böle film yapabilse keşke😊😊 | 5 |
Aşk Bu Mu? | basit bir hikaye fakat kubilay aka ve afra saraçoğlu bu hikayeyi o kadar iyi oynamış ki çok etkileyiciydi izlemenizi tavsiye ediyorum. | 5 |
Gençlik Ateşi | Amerikalılar bu gençlik filmlerini çok iyi yapıyorlar. Hiç sıkılmadan başından sonuna kadar seyredilebilecek bir yapım. Kirsten Dunst harika oynamış. | 3.5 |
Büyük Hazine: Sırlar Kitabı | Serinin ilk filmine göre puaninin düsük olmasina nazaran daha cok heyecan içeriyordu ayrica senaryo ve dialoglar da daha iyi kurgulanmisti.üçüncü film yakin zamanda cikacaktir 47. sayfa hakkinda...8/10 | 4 |
Maide'nin Altın Günü | bu film çok karamsar izleyen anlamıştır zaten ilk önce film de küfürlü hiç bir sahne yok kesin senarist biz izleyiciyi küfür etmeden güldürürüz demiştir tabi bu mümkün küfür etmeden de güldüre bilirsin ama kendim utandım yerin dibine girdim bu kadar kötü olamaz bir yapım niye bu ülkede düzgün film yapan insanlar bir elin beş parmağını geçemiyor sorusuna cevap en basitinden düşünüyorlar küfür etmiyorlar ama sürekli bir cinsel şaka sürekli belden aşağı seviyesiz hareketler yani salonda kaç kişi vardı diye birisi sorsa bana salonun dört te üçü dolu derdim peki kaçı yapılan bu şakaları komik buldu belki altı spor salonu sahnesi alman bir kadın siyah bir torbada başka bir kadına para karşılığında bir şeyler satar gerçekten her şeyi düşündüm kadın torbacı uyuşturucu satıyor hayır kadın pasaport basıp satıyor hayır yani akla her şey gelir ama o torbadan öyle bir şey çıkıyorki sizin yapacağınız film bu kadar oluyormuş dedirtti zaten çıkan şeyi göstermiyorlar sadece üstü kapalı adı geçiyor seviyesiz şaka anladım yapıyorsun niye kendi yaptığın şakaları sansür koyuyorsun çok kötü hiç beğenmedim on bir tl mi geri istiyorum gidip bir dilim pasta alırdım o paraya çok fazla gömmek istemiyorum çünkü bu filmi bir fransız yada işte başka bir ülkeden biri yapmıyor benim ülkemden birisi yapıyor buda hani mahcup ediyor biri gelse ve siz bunlara mı gülüyorsunuz dese ben film izlemiyorum hep tiyatro diye cevap vereceğim o noktaya ve bu yaptığım birazda kendi ellerimle kendi işimi baltalamak gibi oluyor | 0.5 |
15 Dakika | gerçektende çok sağlam bir film. 10/9 | 4.5 |
Eğreti Gelin | Yıllar önce izlemiştim. Ama hala çoğu sahnesi aklımda demek ki yer etmiş film. Buda başarılı olduğunu gösteriyor. Nurgül yeşilçay dedin mi çoluğu çocuğu ekrandan uzak tutacan. Çünkü bu kadın nerdeyse erotiklikte orda. Ona göre izleyin. Filmi genel itibarı ile beğendim tavsiye edilir. | 3 |
Gomorra | hiç katılmıyorum 5 kuruş etmiyor... | 2.5 |
Derin Karanlık | çok güzel bir film.vin diesel yine karizmatik.o erkek sandığım çocuğun kız çıkması güzel bir süpriz.filmde ilgi çekici pek çok şey var.zaman zaman sizi geriyor.filmde çok ahım şahım elektronik cihaz olmamasına rağmem bilim kurgu havasından dışarıya hiç çıkılmamış.bence güzel bir bilimkurgu-gerilim | 4.5 |
Iron Man | Hayal gücü sınır tanımıyor, kimi zaman bir örümcek adamın o duvardan bu duvara ördüğü ağlarla kötülerle olan mücadelesini izlerken, yeşil bir devin tüm şehri yerle bir etmesine, yarasa adamın gecenin karanlığında iyiler için savaşmasına, süperman dediğimiz uçan kahramanımızında dünyayı ele geçirme planları içinde olan kötü insanları yenmek için savaştığını düşünürsek bu ve bunun gibi süper kahramanlar biyografisini lastik gibi uzatabiliriz. Bu süper kahramanlar serisine ilk sinema filmi projesiyle atılan Iron Man ilk bakışta biraz bencil bir kahraman olarak görünsede filmin geneli itibariyle ve ileriye dönük sinyaller neticesinde bencillikten sıyrılarak halkı korumayı amaçlıyor.Bu durum itibariylede izleyicinin sempatisini kazanmak uğruna diğer örnekleri gibi iyi huylu olmayı seçiyor, oysaki süper kahraman olmaktan başka seçenekler içinde o güç kullanılabilir. Öte yandan Tony Starkın amerikayı temsil ettiğini düşünürsek (ki burada amerika silah üretiyor sonra el altından yasa dışı örgütlere satıyor) amerika kendi silahlarıyla vurulmayı bazen hak ediyor. Kendi yarattığı düşmanıyla hesaplaşırken, daha sonrada iç savaşa girmekten kaçınmıyor. İç savaştan kastım elbette tony ile ortağının güç gösterisi...Henüz küçük yaşlarda bu işlere olan merakıyla ve üstün zekasıyla bizlere sunulan tony starkın kendi elleriyle tasarladığı demir zırhı tasarlama aşaması biraz sınırları zorlasada, süper kahraman filmlerinde mantık aramamın içindeki mantıksızlığa işaret ederek, düşüncelerimi belli noktalarda çalıştırmak; bu gibi ilginç sahnelerde ise vay be demek bana inanın daha mantıklı geliyor. Filmin teknik alandaki başarısı da dikkate değer, final sahnesinde tony starkın ben demir adamım demesi bir yandan süper kahramanlığını tüm dünyaya ilan ededursun diğer yandan öykünün devam filmleriyle çeşitleneceğine işaret ediyor... | 3 |
Seni Uzaktan Sevmek | Drew Barymorea hiç yakışmayan bir film.kariyerini böyle saçma sapan ucuz filmlere heba ediyor.yazık.. | 2.5 |
Yumurta | tersinden başlayan üçlemenin kronolojik olarak ilk kurgusal olarak son filmi maalesef beklentilerimin altında vasati bir yapım 5/10 | 2.5 |
Komutan | Gerçekten çok üzüldüm zamanıma yazık oldu. O kadar saçma ve çekim hatalarıyla doluki hayal kırıklılığı. | 1 |
Ömer | (...) Ömer, az parayla kotarılmış, temiz, pürüzsüz ve harika bir iş. Büyük kısmı amatörlerden oluşan oyuncu kadrosundan tutun, hareketli kamera kullanımıyla yakalanan görsel şovlara kadar her yönüyle bir sanat eseri. Öve öve bitiremeyeceğimiz bir sürü özellik barındırıyor evet ama 'acaba' dedirten ufak tefek sorular da bırakıyor hafızalarımızda... (...) Düşündürücü, sarsıcı, dokunaklı ve duygusal bir film. Üstelik, her ne kadar küçük mantık hatalarına yer verse de oldukça inandırıcı. Evet, hapisten çıkan birinin öyle katı bir toplumda göze batmadan hayatını sürdürebilmesi, düşündüğümüzde pek de mantık çerçevesine uymuyor. Yalnız, yönetmenin kendi anlatım stiliyle bir şekilde bu ve bunun gibi, ancak derin bir analizle yüzeye çıkarılabilecek detayların üstünü harikulade bir şekilde örtmeyi başardığı gerçeğini de hiçbir şey değiştirmiyor. (...) | 4 |
Sevimli Hayalet | istanbul anadoluda vizyona girdi mi ve girdiyse ne zaman girdi | 5 |
Yakın Tehlike | Dört Dörtlük...Kevin Costner her zamanki gibi beyazperdeyi dolduruyor. | 4 |
Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine | Beğenenler kusura bakmasın ben hiç beğenmedim, tavsiyede etmiyorum, zamanınıza ve paranıza yazık bence. Gülünecek sahne o kadar azdı ki, film komedi türü olarak geçmemeliydi.. İkincisini çekeceğiz diye herşeyi bu kadar havada bırakmalarıda çok saçma, pardon da dizimi izliyoruz. Seri şeklinde 3. 4. gelse bile sinemayı dizi gibi havada bırakmaları hoşuma gitmedi, 15 ytl para veriyoruz bari değsin, hem herkes seriyi takip etmek zorunda değil | 1 |
Kayıp Dünya | Gayet başarılı bir devam filmi olmuş. İzleyiciyi her yönden ekrana bağlayarak tatmin ediyor.Nede olsa Sinemanın dahi çocuğu Steven spielberg var.İzlemeyenlere bir an önce izlemelerini öneririm. | 4 |
Osama | güsel film...kadınlara yapılan haksızlıklar karşısında şaşırdım...tahmin ediodum ama bu kadarını deil... | 4.5 |
Deccal | imdb gibi bir sitede 6.7 alan bir film nasıl olurda bizde 4 bile alamaz.Türk sinema izleyicisi ne seviyede anlamak mümkün olmuyor.ben filmi daha izlemedim ama sonuçta kendini ispatlamış bir yönetmen (Lars von Trier ) ve bir oyuncu (Willem Dafoe)var karşımızda.ayrıca film sansasyon yarattı dünya sinemalarında.ama anlayışla karşılamak lazım biz recep ivedik gibi filmleri baştacı eden bir millet olduğumuz için normal karşılıyorum....:( | 1 |
Lion | gerçek hikaye kaybolan hintli çocuğun 25 yıl sonra öz annesini bulma hikayesi.. Sürükleyici.. Sonu biraz daha kısa olsa etki daha da artardı, sonlarda bazen sıkıyor inceden.. Genede güzel bir film olmuş.. | 4.5 |
Kutup Ekspresi | Fazla ilgi çekici değil büyükler için.. Tam çocuklulara göre.. Ama izlenebilir.. | 4 |
Gönderilmemiş Mektuplar | filmi daha yeni seyretme fırsatı buldum... ne yalan söyliyeyim Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ı beyaz perdede birkez daha beraber görmek beni mutlu etti.... burada söylenen yorumların aksine film benim çok hoşuma gitti... özelliklede kaliteli bir senaryoya sahip..Yusuf Kurçenli iyi bir işe imza atmış... filmde insanı etkileyen çok hoş dialoglar var..buda filme biraz şiir havası katmış..haaa süper bir yapıtmı tabiki de değil... çok eksikliklerine rağmen ben seyrederken çok zevk aldım... duygusallığı güzel yakalamış..herkesin söylediğinin aksine Kadir İnanır'ı da çok başarılı buldum.. basından takip ettiğim kadarıyla çok itici bir kişiliğe sahip olsada bana göre oynadığı her rolün hakkını fazlasıyla veriyor..bu 7. sınıf polisiye filmlerinde bile böyle... ayrıca bana göre Kadir İnanır türk sinemasındaki en iyi karakter oyuncularından biridir..Türkan Şoray ise artık eski günlerinden çok uzakta..bir başrol oyuncusu olarak filmi sırtlaya bilecek eski kapasitesinden çok çok uzakta..filmde hoşuma giden diğer bir unsurda eski türk filmlerinden tanıdığımız simaları tekrar beyazperdede görmek oldu... ben o oyuncuların seslerini duyunca bile çok çok eskilere gidip hüzünleniyorum..kısacası Amasra'nın güzel görüntüleri eşliğinde iyi biriyi bir duygusal film olmuş... bir cümlede ''artık sinemayı bırakıp gitsinler..yeni oyunculara yer açsınlar '' diyenlere... bu nasıl bir mantık doğrusu anlıyamadım?!? oyunculuğun yaşı yoktur birkere.. bu mantıkla o zaman Al Pacıno,Robert De Nıro,Jack Nıcholson,Sean Connery gibi yıldızlar birdaha film çevirmiyecekler mi?? bu kadarda yapmayın artık!! | 3 |
Kaybedenler Kulübü Yolda | Zaman kaybından başka bir şey değil hiç beğenmedim .Türk filmlerine olan inanç değişmiyor....... | 0.5 |
Gün Batarken | konusu sıradan ama işleyiş çok farklı olması ve komedi üzerine kurulması oyunculukla birleşince tadından yenmez bir film ortaya çıkmasına sebep oluyor ve özellikle Salma Hayek kusursuz etkileyici tavırlarıyla sizi bir hayli filmin içinde tutacak şiddetle tavsiye ederim pişman olmazsınız iyi seyirler... | 4 |
Düzenbaz | İzledikten sonra bu kadar oscar adaylığı olması anlamsız geldi tamam özellikle oyunculuklar sağlam ama bir filmin bu kadar övgü alıp,beğenilmesi sadece oyunculukların iyi olmasına bağlanırsa diğer yapımlara haksızlık gelirsek beklentilerimin altında kaldı,izleyiciye değişik şeyler veremiyor,tempo var ama aksiyon veya büyük bir olay bekliyorsunuz film boyunca ama hiçbir zaman olmuyor,beklentilerinizi düşük tutarak izlemenizi öneririm | 3 |
Jack Reacher: Asla Geri Dönme | gayette güzel bir film.. ilk filmin bir tık altında kalmış.. ama asla kötü bir film değil.. sıkılmadan izlenir.. | 3 |
Jarhead | film hakkında üç beş şey söylemeden önce sam mendes'in estetik anlayışını ve görsel yeteneğini her zaman hayranlıkla karşıladığımı söylememde fayda var. zira, bu filmde de görsellik hayli ön plandaydı, asılıp tablo yapılacak onlarca sahne, renk vardı. filme gelirsek; jarhead'de şu ana dek girilmemiş ve işlenmemiş bir yerden savaşı görüyoruz. genel kanıyaysa katılıyorum; bu bir savaş filmi değil, kesinlikle bir asker filmi. ve öyle klasik bir savaş psikolojisi üzerine oturtulmuş bir asker filmi değil. biz savaş filmlerinde şu ana dek hep kahramanlık gördük. çatışan, aksiyon içinde olan, ölen, öldüren askerler gördük. ama jarhead'de durum çok farklı, ve kim ne derse desin 20.y.y. gerçeklerine göre çok daha gerçekçi. konu sadece amerika olmamakla birlikte; geçtiğimiz yüzyılda yapılan savaş ya da en azından savaş girişimlerinde kahramanlık olmadı. ölen ya da öldürülen askerler orana vurduğumuzda o kadar da önemli bir kitle değildi. teknolojinin ve emperyalizm politikasının olduğu bir savaşta pek çok asker aslında kelimenin tam anlamıyla işlevsizdi ve sadece rakamsal çoğunluğu sağlamak adına o üniformayı giyiyordu. orta çağdan itibaren kılıçla kalkanla kazanılan kahramanlık savaşları, dünya savaşlarıyla birlikte geride kaldı. ama ortada işlevini yerine getiren tüfekler, miğferler vardı. ama jarhead'de gördüğümüz körfez savaşı'nda ve çıkan bir kaç tek tük mini-savaşta daha sonucu belirleyen ne kılıç, ne tüfek, ne de miğfer oldu. güç değerleri hayli değişmişti çünkü. savaşlar çok daha soyut ve değersel etkenlerle kazanılır olmuştu. (en büyük örnek tabi ki amerika) hal böyle olunca savaşa gönderilen yarım milyon askerin sadece sayısal bir rakam ve ve ülke vatandaşlarına verilen milliyetçi bir pompadan ibaretti. bu filmde askerler bu yüzden bekliyor. aylarca alınan eğitim, televizyonda ceset görünce midesi bulanan insanları öldürmeye programlı bir hayvan haline dönüştüren sanal psikoloji, ve niçin savaştıklarını bile bilmeyen apolitik askelerin üzerine örtülen suni bir vatan sevgisi, yapay bir kahramanlık sevdası. bu savaşta hiç bir işlevlerininin olmadığı ve savaşa hiç bir şekilde müdahale edemeyecekleri gerçeğini hissettirmeden onları bir çölün ortasında aylarca bekletebilme kabiliyeti. ve sonunda aylarca tam teçhizat nöbet tutmasına rağmen bir kez bile düşman göremeyen askerin bir ıraklı subay görünce onu vurmak ve en azından bir şey yapabilmenin tadına varmak için üssüne yalvarması. havaya atılan ateşler.. yakılan kamuflajlar.. topu topu bir kaç dakika süren ama yine boş bir aksiyon, ve savaş bitince yapılan nedensiz bir kutlama.. savaşın anlamsızlığını pek çok film işledi şu güne dek, savaşı eleştiren yüzlerce sinema filmi çekildi. ama bir askerin hissettiği bu işlevsizlik duygusunu irdeleyen ilk ve tek film oldu jarhead.. o yüzden bu filmi full metal jacket'la ve diğer savaş klasikleriyle kıyaslayıp çok sıkıcıydı diyebilen arkadaşlara hayretle bakıyorum.. işlenen tema zaten sıkıcılık, hiç bir şey yapmadan aylarca asker üniforması içinde oyalanmak, askercilik oynamak.. filmin fazlaca müstehcen sahne bulundurması hakkında da bir kaç cümlem olacak. açıkçası; böyle düşünen izleyicilerin hayatlarında hiç askerlik yapmadıklarını düşünüyorum. aklıma başka bir ihtimal gelmiyor. askerliği askerlik yapan bileşenlerden biri de insanlıktan çıkıp tamamen yabancılaşmaya ve içgüdüselliğe dönüşen cinsellik sorunudur. belli bir süre sıkıca bastırılan bir dürtü sonunda delilikle karışık bir patlamaya ve nevrotik bir travmaya dönüşür. normaldir. kafaya takmamak gerek. filme bir not vermem gerekirse benden 8/10 rahat rahat alır. sam mendes'e olan sevgim ve saygımı hesaba katmadan, sadece filmin kendisini göz önüne alarak hem de.. | 4 |
Yaratıklar | filmin bana kalırsa kimseyi korkutmak ya da güldürmek gibi keskin bir amacı yok; hele hele korkudan çok uzak bir film; anlayana... filmdeki uzaylı muhabbeti ile başlayan sahnelerden sonraki sahnelerde dahi, özellikle solucan olayından sonra öyle bir göndermeler var ki, kimi zaman sanki 'night of the living dead' filmini seyrettim zannettim. kesinlikle kopya değil. eğer zombi olayları özellikle romero'nun filmleri her nasıl kapitalist dünyaya bir bakış açısı, güçsüzler ile güçlüler arasındaki ilişkileri irdeleme ise, olayları gözler önüne seriyorsa, bu filmde aynı şekilde bir bakış açısı sağlamış zannımca... eğer midem sağlamdır, böyle filmleri severim diyebiliyorsanız, ilginç ve de bazılarına da saçma gelebilecek sahneler içerse de, yine de korkudan çok komedi sosu ile bezenmiş film. nathan fillion her zaman ki gibi, orta yollu performansı ile götürmüş karakterini... 7/10 | 4 |
Kar | Ben ce çok güzel bi fiilim 2 si çıksa keşke hemn izlerim ve bu filimin yapımcısına helal olusun .... | 4 |
Başkanın Adamları | öncelikle film sistem eleştirisini , içine biraz mizah da katarak çok iyi bir şekilde yapmış ... bazı sahnelerde bana yok artık dedirtecek kadar hemde ... dustin hoffman ve robert de niro gibi iki dev oyuncuyu beraber izlemek müthiş bir şeydi :) ... iki usta aktör de kusursuz oynamış ... yönetimi,kurgusu,müzikleri de çok başarılıydı filmin... genel olarak izlenmesi gereken bir eleştiri filmi ... iki dev oyuncunun inanılmaz perfomansları için bile izlenebilir ... 10/8 ... | 4 |
Vampirler | james woods’un karizması mükemmel..carpenter’ın yaratıcı fikirleri de harika | 5 |
Dünya Ticaret Merkezi | En sevdiğim yönetmen olan oliver stone yine yaptı yapacağını ve herkesi yine şaşırttı. Muhalif bir komplo filmi bekleyenlere ? ki ben de dahil- duygusal, dramatik bir insan öyküsü sunsdu. Film gereksiz duygu sömürüsü yapmaktan özellikle kaçınıyor. Çarpan uçakları, parçalanan cesetleri, kanlı insanları kesinlikle göremiyorsunuz. Film sadece 2 itfaiyecinin ve onların ailelerinin dramlarına odaklandığı için olayın politik yorumlarını filmde göremiyorsunuz. Bu filmde bol bol dram ve hüzün var... | 3.5 |
In the Tall Grass | “In the Tall Grass”; senaryosunu da, Stephen King ve oğlu Joe Hill tarafından yazılarak 2012 yılında (erkek dergisi) Esquire’ın Haziran – Temmuz ve Ağustos sayılarında iki bölüm olarak yayınlanan aynı isimli bir kısa hikâyeden uyarlayarak yazan Vincenzo Natali’nin yönetmen koltuğunda oturduğu bir korku – gerilim filmi… Prömiyeri, 20 Eylül 2019’da Fantastic Fest’de yapılan ve 4 Ekim 2019 tarihinde Netflix platformunda yayın akışına dâhil edilerek vizyona sokulan filmin, hâlihazırda IMDB, Rotten Tomatoes ve Metacritic gibi mecralarda ciddiye alınacak miktarda oydan oluşan bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil… O nedenle bizde, son zamanlarda moda olduğu üzere yine ciddi bir görsel efekt ekibi çalışması eşliğinde kotarılmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak incelemeye ardından da puanlamaya çalışacağız… Bunun için de, söz konusu görsel efektlerin yapımına, Petra Mcelvenny’nin de Netflix adına görsel efekt yöneticisi olarak müdahil olduğu filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz… Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, korkutmuyor olmasına rağmen, bırakın sonunu bir sonraki sahnede olacaklar dahi tahmin edilemediği için çıkışı zor bulunan bir labirente hapsolmuş altı insanın ilgiyle izlenen hikâyesinin anlatıldığı bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz… Ki, zaten gece karanlığında ürkütücü bir hal de alan “uzun otların” içindeyken zaman, normal hayattakinden farklı bir anlayışla “işliyor”… Dikkat ederseniz bilinçli bir biçimde “ilerliyor” değil de “işliyor” dedik… Zira ne mi oluyor? Ne yazık ki, bunu spoilersiz açıklamak mümkün olamayacağı için burada duracak ve filmin oyuncu kadrosuna geçeceğiz… Çekimleri Kanada Ontario’da yapılan filmin başrol karakteri Ross Humboldt için ilk düşünülen isim “Westworld” (2016 – 2020) dizisinin yıldızlarından James Marsden olmuş… Ancak bu film ile Marsden’in Burt Reynolds’ı canlandırdığı “Once Upon a Time in Hollywood” (2019) filminin takvimleri çakışınca rol Patrick Wilson’a kalmış… Fakat işin Marsden açısından kötü tarafı, onun oynadığı sahnelerin (zamanı geldiğinde o filmin yorumunda anlatacağımız nedenlerle) Tarantino tarafından “Once Upon a Time in Hollywood” (2019) dan çıkartılmış olması… Bu küçük bilgi notundan sonra, yeniden “In the Tall Grass” a ve onun oyuncu kadrosuna dönecek olursak… Patrick Wilson dışında tanıdık herhangi biri olmamasına karşın küçük Tobin Humboldt’u canlandıran Will Buie Jr. dâhil filmde kötü performans sergileyen tek bir oyuncu dahi yok… Bize göre casting son derece tatminkâr… İzlemediyseniz kaçırmamanızı önereceğimiz “Gerald’s Game” (2017) ve “1922” (2017) sonrasında Netflix’in üçüncü Stephen King uyarlaması olan bu filmin hikâyesi ve bu hikâye için Vincenzo Natali (ve sahne arkasındaki ekibi) tarafından yaratılan atmosfer içinde pekâlâ aynı şeyleri söylemek mümkün… Hani, eğer ufakta olsa bir klostrofobi probleminiz varsa, filmin karakterlerinin içinde sıkışıp kaldıkları ve bir bölümünde (elbette yine efektler aracılığı ile) görsel olarak cehennemin de resmedildiği bu atmosfer daralmanıza yol açabilir… Peki, bu kâbus gibi yerden kurtulabilen olmuyor mu? Bu sorunun yanıtını öğrenebilmek için bu filme değeceğini düşündüğümüz 101 dakikalık bir süreye ihtiyacınız olacak… Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi yaptığımız açıklamalar sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar vereceklerin ağzının tadını kaçırmış olmamak adına “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun… İlk önerimize gelince: O hakkımızı da bu kez; bizim gibi korku – gerilim türüne ve Stephen King uyarlamalarına kayıtsız kalamayan sinemasever dostlara, “Bu filmden de edindiğimiz bir ders ile belki korku – gerilim türünün bütün filmlerine değil ama Stephen King uyarlamalarının tamamına göz atmakta fayda var” diye seslenerek kullanmak isteriz… Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde (3’ü fazla 2,5’i de az bulmamıza rağmen) puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanları dikkate almadan “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak… Keyifli seyirler, Son bir not: Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 15 Ekim 2019 günü saat 02.47’de yazılarak paylaşılmıştır... | 2.5 |