text
stringlengths 0
159
|
---|
(zafer) verecektir." |
Ertesi gün Hazret-i Ali Medine'den gelip orduya yetişti. Göz ağrısından rahatsız olduğu |
için geri kalmıştı. Peygamber Efendimiz İslâm sancağını Hazret-i Ali'ye verdi. O da, |
hemen Kamus kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti. Birçok Yahudi ile |
mübaredezede (açık çarpışmada) bulundu ve hepsini öldürdü. Sonunda Kamus kalesini |
ele geçirdi. Diğer kaleler de birer birer ele geçirildi. |
150- Hayber arazisi Devlet Hazinesine bırakıldı. Halkı da , bu araziyi ekip gelirinin |
yarısını Hazineye vermek üzere yerlerinde bırakıldı. |
O tarihe kadar İslâm ordusunda, yalnız Reislere ait olmak üzere bir sancak bulunurdu. |
Hayber savaşında ise, askerlere de bayraklar verilmişti. |
Hayber savaşında müslümanlar on beş şehid vermişti. Düşmanın kaybı da doksan üç |
kişi idi. |
Hayber savaşından sonra, Haris kızı Zeyneb ismindeki bir Yahudi kadın, |
peygamberimize hediye diye kızartılmış bir koyun ikram etti. Peygamber Efendimiz |
bundan bir lokma alır almaz: "Bu zehirlidir, sakın yemeyiniz!" buyurdu. Sonra mübarek |
omuzları arasından kan aldırdı. Bu kadını da kendisi için cezalandırmayıp bağışladı. Fakat |
Bera oğlu Bişr adındaki sahabi, yediği zehirli lokma yüzünden hemen öldü. Zeyheb de |
suçunu itiraf ettiğinde, Bişr'in varislerinin isteği üzerine Zeyneb kısas cezası ile öldürüldü. |
İşlediği cinayetin cezasını çekti. |
Hazret-i Peygamberin Hükümdarları İslâm Dinine |
Davet Etmesi |
151- Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, bütün milletlere |
peygamber gönderilmiş olduğundan İslâm dinine davet için Hicretin yedinci yılı muharrem |
ayında birer davet mektubu yazdırıp onları mühürledikten sonra, birer elçi ile |
çevresindeki hükümdarlara göndermişti. Bu mektubları, Necaşi denilen Habeş Hükümdarı |
"Ashane"ye, Mısır Hükümdarı "Muhavkıs"e, Doğu Roma İmparatoru "Hirakl"e, Şam Meliki |
olup Hirakl'in bir valisi hükmünde olan "Haris"e, Yemame Meliki Hıristiyan Ali oğlu |
"Hevze"ye, İran hükümdarı "Hüsrev Perviz"e ve başkalarına hitab edilerek yazılmıştı. |
152- Necaşi, Hazret-i Peygamberin mektubunu alır almaz öpüp yüzüne gözüne sürmüş |
ve Habeştan'a hicret etmiş bulunan Hazret-i Cafer'in huzurunda İslâmiyeti kabul etmişti. |
Mısır Hükümdarı da Hazret-i Peygamberin elçisine hürmet etmiş ve peygamberimize |
dört cariye ile Düldül adındaki meşhur katırı hediye olarak göndermişti. Bu cariyelerden |
biri "Mariye" (radıyallahu anha)'dır ki, Peygamber Efendimizin İbrahim adındaki oğlu |
bundan doğmuştur. Rum Kayseri de birçok hediyeler göndermiş; fakat kavminden |
çekindiği ve saltanatına düşkün olduğu için müslüman olmamıştı. |
Haris ise, Peygamberin mektubunu yere atmış olduğundan peygamberin duası ile az |
sonra kahrolup cehenneme gitmiştir. |
Yemame Meliki de; "Hazret-i Peygamber beni kendisine Başvezir yaparsa müslüman |
olurum, değilse kendisi ile savaşırım," diye terbiyesizce hareket ettiğinden az sonra helak |
olmuştur. |
Acem Hükümdarı da, mektubu alır almaz parçalanmış olduğundan Peygamber |
Efendimiz şöyle dua etmişti: "Allah'ım! O benim mektubumu nasıl parçaladıysa sen |
de onun mülkünü öyle parçala!..." |
Az sonra İran Devleti parçalandı, büsbütün sönüp İran ülkesi müslümanların eline |
geçti. |
Umretü'l-Kaza ve Mu'te Savaşı |
153- Peygamber Efendimiz Hicretin yedinci yılı Zilkade ayında Umre için (Kâbeyi tavaf |
ve sa'y için) Medine'den iki bin ashabı ile çıktı. Ashabın ileri gelenlerinden meşhur şair |
Abdullah İbni Revahe de önde yürüyerek güzel şiirler okuyordu. Peygamber Efendimiz |
Hudeybiye Andlaşmasına dayanarak Mekke'de yalnız üç gün kaldı. Sonra Medine'ye |
döndü. |
Bu Umre, Hicretin altıncı yılında yapılması istenilen ve fakat Hudeybiye olayı sebebiyle |
yerine getirilemeyen Umre'ye bedel olduğundan buna "Umretü'l-Kaza (Kaza umresi)" |
denilmiştir. |
154- Mu'te savaşına gelince: Bu da Hicretin sekinci yılında olmuştur. Şöyle ki: |
Peygamber Efendimiz Busra valisine, Haris İbni Umeyr ile bir mektub göndermişti. Haris, |
Şam diyarında "Mu'te" denilen yere varınca, elçi olduğu bilindiği halde, Rum Kayser'inin |
kumandanlarından "Şürahbil" tarafından şehid edildi. Bundan dolayı Şürahbil üzerine üç |
bin kişilik bir ordu gönderildi. "Vadi'l-Kıra" da düşmanla savaş yapıldı. İlk saldırıda |
düşman bozuldu. İslâm ordusu Maan'a vardı. Kayser'in yüz bin askerden ziyade bir ordu |
çıkardığı duyuldu. Fakat İslam ordusu geri dönmeyip Mu'te'ye kadar yürüdü. Burada |
şiddetli bir savaş oldu. |
155- Mu'te savaşında İslâm sancağını tutan Zeyd İbni Harise, sonra Cafer İbni Ebû |
Talib ve daha sonra Abdullah İbni Revahe Hazretleri şehid düştüler. Sonunda Allah'ın kılıcı |
(Seyfullah) ünvanını taşıyan meşhur Halid İbni Velid, İslâm askerlerini başına topladı. O |
gün başarı ile savaştı. Ertesi gün yine aslanca savaşa başladı. Ordunun iki kanadına yer |
değiştirdi. |
Müslümanlara yardımcı kuvvet gelmiş zannı ile düşmanın gözü yıldı. Sonunda düşman |
ordusu bozulup geri çekildi. Hazret-i Halid de bundan faydalanarak İslâm ordusu ile |
Medine'ye döndü. |
156- Müslümanların Romalılarla yaptıkları ilk savaş bu Mu'te savaşıdır. Bu savaşta üç |
bin müslüman, yüz bin Rum'a galib gelmişti. Bu olay, müslümanların ne yüksek manevî |
bir kuvvete sahib olduklarını isbata yeterlidir. |
Bu savaş Mu'te'de devam ederken, Peygamber Efendimiz savaş alanında neler |
olduğunu, gözleri önünde imiş gibi görüyordu. İslâm sancaktarlarının şehid düştüklerini, |
gözleri yaşlı olarak yanında bulunan ashaba haber veriyordu. Hazret-i Cafer'e kesilen iki |
koluna karşılık, Allah tarafından iki kanat verildiğini de müjdeliyordu. Bundan dolayı bu |
muhterem şehide Cafer-i Tayyar (Uçan Cafer) denilmiştir. Yüce Allah bütün ashab-ı |
kiramdan razı olsun, âmin... |
Mekke'nin Fethi |
157- Hicretin sekizinci yılında Beni Bekr kabilesi, müslümanların koruması altında |
bulunan Huzaa kabilesi üzerine ansızın saldırırdı. Kureyş Reislerinden bazıları da Beni |
Bekr kabilesine yardımda bulunmuştu. Bu arada Huzaa kabilesinden yirmi üç kişi |
öldürülmüştü. Böylece Mekkeliler Hudeybiye Andlaşmasını bozmuşlardı. Huzaa |
kabilesinden bir cemaat Medine'ye gelerek uğradıkları felâketi anlattı ve yardım istediler |
Peygamber Efendimiz Ramazan ayının onuncu gününden sonra, on bin kişilik bir ordu ile |