text
stringlengths
7
2.59k
Geç dönemdeyumuşak doku şişliği azalır, eklem aralığı daralır ve juksta-artiküler osteoporoz diffuzosteoporoza ilerler.
Ellerde düğme iliği ve kuğu boynu deformiteleri görülür.
Ayaklarda metatars başlarında erozyon olur.
Dizgrafilerinde kıkırdak kaybı ve erozyonlar tespit edilir.
Kalça grafilerinde kalçanınasetabuluma doğru yaklaşmış olduğu ve erozyonlar görülür.
Omuzda eklem aralığındadaralma, erozyon ve sinovyal kistler görülebilir (56-57).
Akciğer grafilerinde interstisyel akciğer hastalığını düşündüren lezyonların RA’lı hastalarda %1-5 oranında görüldüğü bildirilmiştir.
RA hastalığına bağlı interstisyelpulmoner fibrozis ile İPF’yi radyolojik olarak ayırt etmek mümkün değildir.
Herikisinde de sınırlı hastalık durumunda simetrik bazal intersitisyel opasiteler, yaygınhastalıkta diffüz retikülonodüler görünüm mevcuttur (44,58-61).
Manyetik Rezonans görüntüleme (MRG), kıkırdak ve sinovyal dokunungörüntülenmesini sağlayan tek radyolojik yöntemdir.
Hastalığın erken tanısındayaygınlığının ve klinikte kuşkulanılmayan eklem tutulumlarının gösterilmesinde,radyografi ile saptanamayan ossöz ve yumuşak doku lezyonlarının tanımlanmasında,pannusun doğrudan ve aktif sinovit varlığının gösterilmesinde MRG etkin bir tanı,14izlem ve evrelendirme metodudur.
Günümüzde eklem aralığının değerlendirilmesindeayrıca ultrasonografi de kullanılmaktadır.
Son yıllarda yapılan çalışmalardaartrosonografi ve MRG özellikle tek eklem değerlendirilmesinde veya eklemskorlamasında kullanılmaktadır.
Bunun nedeni erken tanı ve tedavinin RAprogresyonunu azalttığı hatta önlediğinin gösterilmiş olmasıdır (28-30).
Romatoid artrit hastalığına bağlı İPF’ nin en yaygın BT görünümü retikülerpatern olup, tipik olarak subplevral ve posteriorda irregüler lineer opasiteler ile kistformasyonu veya bal peteğidir.
Buzlu-cam görünümü akciğer dansitesinde yamalı veya diffüz artış şeklinde olupinflamatuvar histolojik görünüm veya intralobüler fibrozis ile ilişkilidir.
Bronşiolitis obliteransın en önemli BT özelliği bilateral yamalı hava hapsi içerenkonsolidasyon alanlarıdır, sıklıkla buzlu-cam görünümü ile ilişkilidir.
Genelliklesubplevral yerleşmekle birlikte bronkovasküler dağılımda da görülebilir Çapı 1 cm’ekadar olan nodüller BO’da yaygındır (62-63).
Nadiren az miktarda plevral efüzyon ve uzun süre tedavi edilmemişinflamasyona bağlı sınırlı fibrozis görülebilir.
Bronşiyolitte, bronşiyoler yapılar bazen BT’de sentrilobüler mikronodüleropasiteler ve periferal dallanmış yapılar şeklinde görülebilir.
BO’da yama şeklindeakciğer dansitesindeki azalmalar (mozaik perfüzyon), pulmoner damarların çaplarındaazalma, ciddi bronşiyolitteki hipoksik alanları gösterir.
BT’de konstrüktif bronşiyolitteyaygın olarak bronşektazi ve bronş duvarında kalınlaşma vardır (64).153.
Hasta grubumuz romatoid faktörleri pozitif olan herhangi bir tedavi almayanremisyondaki RA hastalarından oluşmaktadır.
Kontrol grubu olarak ise laboratuvarbulguları normal olan ve sistemde kayıtlı toraks BT' leri normal olarak değerlendirilenolgular alındı.
Çalışma yetişkin bireylerde yapıldı ve travma ve yer kaplayıcı lezyonlarıolan olgular çalışmaya dahil edilmedi.
Çalışmamız 128 kesit multidedektör BT cihazı (Aquilion, Toshiba MedicalSystems, Tokyo, Japonya) ile cihazın toraks BT protokolü kullanılarak yapıldı.
Görüntülere 5 mm kalınlıkta rekonstrüksiyon yapıldı.
Ayrıca RA’ lı hastalarda kalp toraks indeksiölçülüp kalp lehine artan veya normal olan hastalar belirlendi.
Çalışmaya alınanolguların bilgileri hastane bilgi sisteminden alındı.
Çalışmamızda elde edilen veriler SPSS (ver:22.0) programına yüklenerekverilerin değerlendirilmesinde parametrik test varsayımlar yerine getirildiğinde16(Kolmograf-Simirnov) iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi, parametrik testvarsayımlar yerine getirilmediğinde Khi-kare testi ve Mann Whitney U testi, kesmenoktasının belirlenmesinde ise ROC analizi kullanılmış ve yanılma düzeyi p<0,05alınmıştır.
Asendan aorta ,pulmoner turunkus,sağ ve sol pulmoner arter çaplarının ölçümü184.
Yaş yönünden gruplararasındaki farklılık önemsizdir (t:1,27 p=0,204;p >0,05).
Çalışma grubundaki bireylerin asendan aorta, pulmoner trunkus, sağ ve solpulmoner arter çapları, epikardiyal ve subkutan yağ alanları ve dansiteleri, toraks çev-resi ölçümlerinin dağılımı.
Romatoid artriti bulunan hasta grubundaki erkek ve kadın bireylerin asendanaorta, pulmoner trunkus, sağ ve sol pulmoner arter çapları, epikardiyal ve subkutan yağalanları ve dansiteleri, toraks çevresi ölçümlerinin dağılımı.
Romatoid artriti bulunan hasta grubundaki bireylerin kalp toraks indeksine göreepikardiyal yağ dokusu alanı ölçümlerinin dağılımı.
Buna göre EYD alanı için hastalarda kesme değeri 16,50 cm²olarak bulunmuştur.
Buna göre bireylerde kesme değeri 9,75 cm²olarak bulunmuş olup buna ilişkin sensitivite %68 dir.
EYD kesme değerine göre hastalar incelendiğinde 42 hasta kesme değerininaltında 45 hasta ise kesme değerinin üzerinde saptanmıştır.
Romatoid artritli hasta grubundaki bireylerin epikardiyal yağ dokusu alanıkesme değerine göre asendan aorta çaplarının dağılımı.
Kontrol grubundaki bireylerin epikardiyal yağ dokusu alanı kesme değerinegöre asendan aorta çaplarının dağılımı.
Çalışma grubundaki bireylerin kalp toraks indeksine göre, asendan aorta,pulmoner trunkus, sağ ve sol pulmoner arter çapları ölçümlerinin dağılımı.
Çalışma grubundaki bireylerin kalp toraks indeksine göre, asendan aorta,pulmoner trunkus,sağ ve sol pulmoner arter ölçümlerinin dağılımı235.
TARTIŞMAKronik multisistemik bir hastalık olan RA, kardiyovasküler sistemi deetkilemek-edir.
RA’in kalp tutulumu; perikardit, miyokardit, koroner arterit, kapaklezyonları, iletim bozuklukları ve aortit şeklinde olabilmektedir (57).
Kardiyovaskülersistem değişiklikleri, her ne kadar eklem belirtilerinin gölgesinde kalıyorsa da aslındabu hasta grubunda en yaygın ölüm nedenini oluşturmaktadır (94,95).
(96) RA’lı hastalarda kardiyovasküler nedenlerdendolayı ölüm oranını kadınlarda 1.64, erkeklerde ise 1.47 oran ile normal populasyonagöre artmış bulmuşlardır.
Visseral adipoz doku, birçok pro-inflamatuvar ve pro-atherojenik sitokinlersalgılayan aktif endokrin ve parakrin bir organdır.
EYD ise visseral perikard altınayerleşmiş visseral yağ dokusunun özel bir formudur.
EYD embriyolojik olarakintrabdominal visseral adipoz doku ile benzerdir.
EYD çeşitli biyoaktif moleküllersalgılayarak koroner arterlere etki edebilir.
Artmış plazma serbest yağ asitleri plazmakatekolamin seviyelerini arttırarak kardiyak otonomik sinir sistemini aktive edebilir.
EYD’nin birçok biyokimyasal özelliği KVH ile EYD’nin ilişkili olabileceğinigöstermektedir.
EYD ekokardiyografi ve BT ile değerlendirilebilirken altın standartyöntem MR’dır.
Ekokardiyografi non invaziv, ucuz ve kişiye bağımlı bir yöntemdir.
MR ulaşımı zor zaman alıcı ve değerlendirilmesi zor ancak X ışını kullanılmayan biryöntemdir.
BT, EYD değerlendirmek amacıyla ekokardiyografiye oranla daha netbilgiler ortaya koyan, kişiden bağımsız ancak X ışını kullanılan bir incelemedir (80,97-99).
EYD’nin KAH gelişimi açısından vücudun diğer bölgelerindeki yağ dokularınaoranla daha güçlü ve önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir (79).
Çalışmamızda RA hasta grubundaki bireylerin 15’i (%17,2) erkek, 72’si (%82,8) kadın olduğu tespit edildi.
Bu oran literatürdeki bilgiler doğrultusunda RAhastalığının kadın bireylerde erkeklere göre daha sık izlendiğini desteklemektedir(19,20).24Oyama ve ark.
(100) EYD alanını sağ koroner arter, sağ pulmoner arter, koronersinüs seviyesinde ve sol ana koroner arter seviyesinde ölçmüş olup en iyi sol anakoroner arter düzeyindeki EYD alanının total EYD volumünü karşıladığını göstermiştir.
Ayrıca sol ana koroner arter seviyesinin non-kontrast BT lerde dahi rahat seçilebilmesibu kesitin seçilmesinde katkıda bulunmuştur.
Oyama’nın beden kitle indeksi 30 kg/m² ve üzerindeki hastaları çalışma dışı bırakmışolması bizim değerlerimizden düşük değerleri saptamasında neden olmuş olabilir.
Bu çalışma EYD’nin koroner arter hastalık için risk faktörü olarakkullanılabilecek potansiyel bir klinik değer olabileceğini öne sürmektedir.
(102) koroner aterosklerozu öngörmede EYD’nin abdominalvisseral adipoz dokuya oranla daha önemli olduğunu saptamışlardır.
Koroner arter plakları bulunan hastalarda EYD alanının yüksek saptanması EYD ninkoroner hastalıkla güçlü ilişkili olduğunu göstermektedir.
Bizim çalışmamızdaki tümbireylerde koroner arterlerde plak bulunmamasına rağmen RA’lı hasta grubundasaptanan EYD alanının 17,90±10,33 olarak saptanması bu bireylerin koroner arterhastalığı açısından yüksek riskli olduğunu gösterebilir.
(104) düşük beden kitle indeksli bireylerde koroner arter hastalığıile EYD arasında güçlü ilişki olduğunu göstermişlerdir.25Ahern ve ark.
(55) göre RA pulmoner arterlerde vaskülite sebep olarak pulmonerhipertansiyona sebep olabilir.
(105) göre pulmoner arter çaplarınınpulmoner hipertansiyon tanısı için önemli bir indikatör olduğunu saptamışlardır.
RAhasta grubu ile kontrol gubu karşılaştırıldığında pulmoner arter çapları istatistikselolarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p<0,05).
Çalışmamızda RA hasta grubundaki kadın ve erkek bireylerin ölçümleri karşılaş-tırıldığında subkütan yağ alanı, toraks çevresi kadınlarda erkeklere göre istatistikselolarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05).
Bu farklılığın yağ analiziyaptığımız toraks BT kesitinde kadın hastalarda meme yağ dokusunun da kesit alanınagirmesinden kaynaklanıyor olabileceğeni düşünmekteyiz.
(7) göre RA hasta grubu ve kontrol grubu karşılaştırıldığında artmışvisseral yağ dokusunun bazı kardiyometabolik risk faktörlerine göre daha güçlü birilişkisi olduğunu saptamışlardır.
(106) obez olmayan hastalarda EYD volümünü ve abdominalvisseral yağ dokusu alanını ölçmüş olup EYD volümünü KAH ile yüksek ilişkili bulmuşolup vücut yağ akümülasyonundan bağımsız olarak risk faktörü olarak belirlemişlerdir.
Çalışmamızda RA hasta grubunda EYD alanını yüksek bulmuş olamamız RAhastalarının KAH açısından riskli grupta olduğunu desteklemektedir.
(107) kalpte dal bloğu bulunmayan hasta grubunda EYD kalınlığınıölçmüş ve hastalara ekografi yapmıştır.
Çalışmaları sonrasında ise artmış EYD kalınlığıile sol ventrikül disfonksiyonu ve hipertrofisi arasında güçlü ilişki bulmuşlardır.
(108) EYD kalınlığı ile sol ventrikül disfonksiyonunu değerlendirmişolup ejeksiyon fraksiyonu normal ama sol venrikül disfonksiyonu olan hastalarda EYD26kalınlığını istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulmuştur.
Asendan aorta anevrizmasının patogenezinde lokal ve sistemik etkileri bulunanbirçok faktör rol oynamaktadır.
Aortik patolojilerin patogenezinde ekstrasellülermatriksteki değişiklikler anahtar rol oynamaktadır.
EYD vaskülarizasyon üzerindesistemik endokrin etkileri ile veya lokal parakrin ve pasif termojenik etkileri ile asendanaortada dilatasyona sebep olabilir.
AA anevrizması yaygın olmayan ancak ölümcülolabilen bir durumdur.
Desendan aorta dilatasyonunun farklı olarak genelde AAdilatasyonu ateroskleroza bağlı olarak gelişmez.
Aortik kök ölçümleri ilgili yapılangüncel çalışmaların birçoğunda AA çapının konjestif kalp yetmezliği, inme ve KVHnedeni ile ölümlerin belirteci olarak gösterilmiştir (109-112).
Bireylerin tamamına ekokardiografi ile EYD kalınlığı bakmış olup EYDkalınlığı ile asendan aorta çapı arasında güçlü bir ilişki saptamışlardır.
Ayrıca AA çapı ile CRP arasında yüksekkorelasyon saptamışlardır.
Bu çalışma şu anki bilgilerimize göre epikardiyal yağ dokusuile asendan aorta arasındaki ilişkiyi gösteren bilinen tek çalışmadır.
Biz deçalışmamızda EYD alanına göre RA hasta grubunda bir kesme noktası araştırdımızdaeğri altında kalan alanın büyüklüğü 0,661 olarak bulduk ve alanın büyüklüğü istatikselolarak önemli olarak saptandı (p<0,05).
Buna göre EYD alanı için hastalarda kesmedeğeri 16,50 cm² olarak belirledik.
EYD kesmedeğerine göre hasta grubundaki bireylerin asendan aorta çapları karşılaştırıldığında iseistatistiksel olarak farklılık önemli bulunmuştur (p<0,05).
Çalışmamızın sınırlılıkları retrospektif bir çalışma olması nedeni ile karotisintima media kalınlığı gibi diğer KVH risk faktörlerini ölçemememiz ve bu hastalarıkar-diovasküler olaylar durumundan uzun dönem takip edemememizdir.
Ayrıcaçalışma-mızın sadece Türklerde yapılmış olması sonuçlarımızın diğer toplumlar içingenelleme yapılamamasına neden olabilir.286.
Romatoid artrit hasta grubu ile kontrol gubu karşılaştırıldığında pulmonerarter çapları istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur.
Bu bulgulardoğrultusunda RA hastalarının pulmoner arter hipertansiyon açısından da takip edilip,alınması gereken önlemlerin erken alınarak bu hastalıktan korunmaları için faydalıolabileceğini düşünmekteyiz.2.
AA anevrizması yaygın olmayan ancak ölümcül olabilen bir durumdur.
EYD kesme değerine görehasta grubundaki bireylerin asendan aorta çapları karşılaştırıldığında ise istatistikselolarak farklılık önemli bulunmuştur (p<0,05).
Aortik kök ölçümleri ilgili yapılan güncelçalışmaların birçoğu AA çapının konjestif kalp yetmezliği, inme ve KVH nedeni ileölümlerin belirteci olarak gösterilmiştir.
RA hastalarının AA ölçümleri yapılarak KVHaçısından riskli grup belirlenebilir.3.
EYD’nin KAH gelişimi açısından vücudun diğer bölgelerindeki yağ doku-larına oranla daha güçlü ve önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir.
RA’lı hastagrubunda saptanan EYD alanının yüksek (17,90±10,33) olarak saptanması bu bireylerinkoroner arter hastalığı açısından yüksek riskli olduğunu göstermektedir ve KAH içinyüksek riskli olan bireyler için önlemler alınabilir.29