id
stringlengths 2
7
| url
stringlengths 31
377
| title
stringlengths 1
209
| text
stringlengths 1
33.4k
|
|---|---|---|---|
16
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Film%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
|
Film (anlam ayrımı)
|
Film şu anlamlara gelebilir:
Camlara yapıştırılarak içerinin görünmesini engelleyen bir tür ince yaprak
Sinemacılıkta, bir oyunun bütününü taşıyan şerit veya şeritlerin bütünü
Film (fotoğrafçılık), fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan; selülozdan, saydam, bükülebilir şerit
Film (sinema), sinema makinesiyle gösterilen eser, izleti
Film (film), Samuel Beckett'in yazdığı tek senaryodan çekilen 1965 ABD yapımı film
Total Film, 1997'den beri İngiltere'de yayımlanan sinema dergisi
|
22
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa%20Suphi
|
Mustafa Suphi
|
Mehmed Mustafa Subhi (), kısaca Mustafa Suphi, veya bazı kaynaklarda kullanıldığı haliyle Osmanlıca yazıma göre Mustafa Subhi (4 Ağustos 1882 veya 4 Mayıs 1883 - 28 Ocak 1921), Türk komünist ve Türkiye Komünist Partisinin ilk Merkez Komitesi Başkanı.
Yaşamı
Erken dönemler
Ailesi
Aslen Samsunlu bir aileden gelmektedir. 2 Şubat 1895 tarihli Sicill-i Ahvâl Defteri, No.: 57, sayfa 73'e göre babası, 26 Mart 1812 Giresun doğumlu Mevlevîzade Saadetlû Ali Rıza Efendi'dir. Yine Sicill-i Ahvâl Defteri kaydına göre 28 Kasım 1880 tarihinde 20 yaşında Giresun Rüsum-ı Sitte idaresi'nde mülâzemete (staja) başlamış, 30 Temmuz 1881 tarihinde 200 kuruş maaşla mubassırlığa alınmış, 5 Aralık 1883 tarihinde aynı maaşla ayriyeten katib-i saniliğe nakiledilip Reji idaresi bidayet-i teşekkülünden istiğnaya çıkarılarak 14 Nisan 1884 tarihinde 250 kuruş maaşla memuriyet-i sabıkaya ricat ve ahiren 400 kuruşla Tirebolu memurluğuna tahvil ettirilse de adem-i kabulünden naşi açığa çıkmış, 13 Ağustos 1885 tarihinde Giresun Duyun-ı Umumiye Müdiriyeti'ne maa-mubassır (mubassırlıkla birlikte) katib-i saniliğe 200 kuruşa 3. defa tayin olunmuş, 13 Ekim 1886 tarihinde olduğu yerden ayrılmış, 15 Cemaziye'l-Evvel 1306 (Hicrî)/5 Kanun-u Sani 1304 (Rumi)/17 Ocak 1889 (Miladi) tarihinde aynı maaşla yeniden memuriyete girmiş, 4 Mayıs 1890 250 kuruş aylıkla yerine Düyun-ı Umumiye memurluğuna naklolunmuştur. Daha sonradan 1912 yılında Konya valiliği de yapan Ali Rıza Efendi, Cumhuriyet döneminde de bürokrat olarak hizmet vermiş, 1930'da Samsun valiliği yapmış ve 28 Mart 1953'te ölmüştür. Annesi, belediye başkanlığı döneminde Samsun'daki sıtma kaynağı görülen sazlığı kurutan Halil Hilmi Efendi'nin kızı Hikmet'tir. Ailenin 9 çocuğundan en son hayatta kalanı, Fitnat Hanım'dı.
Doğum tarihi
Mustafa Suphi, Resmî Hâl Tercümesi'ne göre 4 Ağustos 1882 doğumludur. Buna karşılık Paris'te doldurduğu öğrenci formunda doğum tarihini, 4 Mayıs 1883 olarak yazmıştır. Zamanın Trabzon Vilayeti'ne bağlı olan Giresun kazasında doğdu.
Eğitimi
İlk öğrenimini Kudüs ve Şam'da, idadi (lise) öğrenimini Erzurum'da gördü. 1905 yılında İstanbul Hukuk Mektebi'nden mezun olduktan sonra Paris'te Siyasal Bilgiler Okulu'nu kazandı.
Fransa
Doldurduğu bir ankete göre Suphi'nin siyasi faaliyetlere girişimi, 1906 yılından itibaren başlamıştır. Mustafa Suphi, 1908 sıralarında Paris'te görülmektedir. Fransa'da bulunduğu dönem, Mustafa Suphi'nin Celestin Bougle gibi isimler başta olmak üzere burjuva sosyolog olarak nitelendirilebilecek düşünürlerin etkisinde kaldığı yıllardır. Bu yıllarda Suphi'nin İttihatçılar ile yakın ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir. Dönemin hükûmet gazetesi olan Tanin gazetesinin muhabirliğini yapmıştır. Aynı zamanda Suphi, Osmanlı Talebe Birliği'nin başkanlığını da bu dönemde yürütmüştür, ki bu birliğin kimi üyeleri muhalifleri gözetlemek şeklinde faaliyet yürütmektedir. Bu konu, Paris Emniyet Müdürü'nün hazırladığı 29 Haziran 1910 tarihli bir istihbarat raporuna şöyle yansımıştır:
Bu dönem Suphi, 1910 yılında "L'organisation du crédit agricole en Turquie" ("Türkiye'de tarım kredilerinin örgütlenmesi") isimli bir tez yazar ve bu tezi özet olarak "Bulletin du bureau des institutions economiques et sociales" ("Ekonomi ve Sosyal Enstitüleri Bürosu Bülteni") dergisinde yayınlanır. Üniversiteden mezun olduğunda Mustafa Suphi'nin akademik unvanı, Legum Doctor (LL.D.) idi.
İstanbul'a dönüşünden sürgüne kadar
Eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul'a döner. Burada Tanin, Servet-i Fünûn ve Hak gazetelerine yazılar yazar; Ticaret Mekteb-i Alisi'nde, Darülmuallimin-i Aliye ve Mekteb-i Sultani'de hukuk ve iktisat dersleri verir.
İttihat ve Terakki'ye muhalefet dönemi
İttihat ve Terakki Fırkası'nın 1911 yılındaki genel kongresine Anadolu delegesi olarak katılır. İttihatçılıktan kopuşu bu kongreden sonra başlar ve 1912 Ağustos'unda partiden tamamen ayrılır ve fırkaya muhalefet etmeye başlar. 1912 yılında Ahmet Ferit'in başkanlığında kurulan ve kurucuları arasında Yusuf Akçura'nın da bulunduğu Millî Meşrutiyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alır.
Sürgün
Suphi, muhaliflere karşı 1912 yılının sonlarında başlayan sürgün furyasından nasibini alır ve Sinop'a sürülür. Sinop'taki Rus konsolos yardımcısı V. Ciudiçi'nin (В. Джиудичи) 15 Haziran 1913'te (eski takvim) İstanbul'daki başkonsolosluğa ve 24 Haziran 1913'te (eski takvim) St. Petersburg'daki Dış İşleri Bakanlığı 1. Dairesine yazdığı raporlarında "Vezir Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesine dahiliyet dolayısıyla 600 şüphelinin Sinop'a sürüldüğü ve içlerinde bir yüksek öğrenim ["liseum"] profesörü M. Subhi'nin olduğu[...]", "hepsinin mahkemesiz sürüldüğünü[...]" ve "17'sinin –tanınmış yetkililer ve görevliler- şehirde denetim altında tutulduğu[...]" bilgisi geçmekteydi.
Rusya'ya kaçış ve komünizme geçiş
1914 yılının başlarında kendisini komünist düşünceyle tanıştıracak olan süreç, bir grup arkadaşı ile birlikte bir tekne ile Rusya’ya kaçmalarıyla başlar. Kaçışı, merkezde gözetim altında yaşadığı için görece daha geniş imkanlara sahip olan sürgünler örgütler. 14 kişi, Rusya'dan dönen bir taka sahibiyle anlaşarak 24 Mayıs'ta (eski takvim) yola çıkıp, 29'unda Balıklava'ya, sonra da Sivastopol'a varırlar. Sivastopol Jandarma Ofisi yönetiminin bir raporuna göre, Temmuz 1914 başlarında Bakü'ye gitmek üzere Sivastopol'dan ayrıldı. Suphi bu dönemlerde Osmanlı'ya dönük çeşitli faaliyetlerde bulunur. Osmanlı'nın yaklaşan savaşa girmesine karşı çıkar. Bir dönem Rusya'daki Türklerin hayat standartları ile ilgilendiğinden, Batum'a geçer. Savaş başladıktan sonra Rus hükûmeti bütün Türk vatandaşlarını gözaltına aldı. 22 Ekim 1914 (eski takvim)'te 975 savaş esiri çeşitli işlerde çalıştırılacakları Kaluga'ya gönderildi, yine Kasım 1914 başlarında Kafkasya'dan başka bir tren daha geldi. Suphi, ayrı bir sivil gözaltı altında başta Starom Torg'da Orlov Podvorya'sına yerleşti, sonrasında Blagoveşçenskaya Caddesi'nde bir apartmana taşındı. Bu dönemde Suphi, Kaluga Valisi'ne siyasi sığınmacı pasaportu ve geçim kaynağı başvurusunda bulunsa da bu talepleri kabul edilmedi ve Suphi Fransızca dersi vererek geçimini sağladı. 9 Eylül 1915 (eski takvim) tarihli tüm Türklerin sürgünü emri üzerine Kaluga valisi, 1 hafta sonra içinde Suphi'nin de olduğu 741 kişiyi Urallar'a sürdü ve Suphi, iddiaya göre Urallar'da 1915 yılında Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) üyesi oldu. 1936 tarihli not tipi bir belgede ise Abid Alimof'un Suphi'ye 1917'de Urallar'da rastladığını, Suphi'nin Bolşevik devrimi sonrası etrafında komünist propagandası yaptığı iddia edilmektedir.
1918-1920 yılları arasında devrime katılımı
1918
Şubat Devrimi ile serbest kalan Suphi, Ekim Devrimi'nden sonra Şubat-Mart 1918 civarı Moskova'ya gider. Burada, Narkomants'a katılıp komite altında faaliyet yürütür, Stalin'in de onayıyla Narkomants'a bağlı Müskom (Müslüman Komiserliği) altında bir Türk Şubesi teşkil eder ve bunun yayın organı olarak Yeni Dünya'yı çıkarır. Bu dönemde daha çok Kırım ve Odessa'daki, Rusya kökenli ya da savaş esiri Türkler arasında çalışma yürütür. Kızılordu içinde örgütlenen Türk savaş esirlerinden bir birlik ile Rus İç Savaşına katılır.
Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı
17-23 Haziran 1918 tarihlerinde Kazan'da toplanan 1. Müslüman Komünistleri Konferansı sonucu kurulan Tüm-Rusya Müslüman Komünistleri (Bolşevik) Partisi'ne bağlı olacak bir Türkiye teşkilatının kurulması için konferansta alınan "Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı toplanması" kararı sonucu 22-24 Temmuz 1918 tarihlerinde Moskova'da, Merkezi Muskom binasında Türkiye Sol-Sosyalistleri Konferansı toplanır; toplantıda Türk Sosyalist-Komünistleri Teşkilatı isimli bir yapı kurulur. Siyasi programın belirleneceği ikinci bir kurultay 3 ay sonrası için düşünülse de, iç savaşın ortasında kalması sonucu planlanan kurultay gerçekleştirilemez.
Sol-SR ayaklanması, Yeni Dünya Hakkında rapor ve Müslüman Komünistler Kongresi
Temmuz 1918 Sol-SR ayaklanması sonrası, genelde sol-SR'lere de yakınlığı iddia edilen Suphi için zorlu bir süreç başladı. Bu dönem, bilhassa Suphi'nin rakipleri, Suphi'nin sol-SR ilişkili olduğu şaibesi yaratmışlardır.
Yeni Dünya hakkında rapor (Eylül 1918)
Yine bu dönemlerde, Eylül 1918'de Narkomnats, komiseri Stalin'e Mustafa Suphi'nin ve çıkarttığı Yeni Dünya'nın Bolşevik olmadığı, Bakü Komünü hakkında yanlış değerlendirmeler yaptığı, sosyal-patriyotizmi, Prusya gericiliğini vb.'ni savunan bir yayın olduğu temalı bir rapor yazıldı. Raporda şöyle deniyordu:
Müslüman Komünistler Syezdi (4-10 Kasım 1918)
4-10 Kasım 1918 tarihlerinde toplanan Müslüman Komünistleri Syezdi'nde Türkiye Sosyalist-Komünistleri Teşkilatı'nın (isminden yola çıkılarak) "sol-SR olduğu", "sosyal-şoven olduğu", "içinde ajanlar olduğu", "gerçek bir komünist teşkilatı olmadığı" vb. gerekçelerle syezd'den çıkarılması istenir. Suphi örgüt içinde çeşitli Osmanlı ajanları olduğunu kabul eder ve bunlar ihraç edilir ama sol-SR'lik, sosyal-şovenizm vb. suçlamalarını reddeder. TSKT syezdden atılmaz ama Suphi bu dönemde zorlanır.
Enternasyonalist Toplantı (19 Aralık 1918)
Suphi'nin şahsına dönük tüm bu saldırılara karşın, Suphi'nin korunduğu ve bu saldırıları atlattığı anlaşılmaktadır, zira Suphi'nin konumu bozulmaksızın kendisi, Komintern'in kuruluşuna giden yolda bir durak olan 19 Aralık 1918 tarihli Enternasyonalist Toplantı'ya Türkiye'yi temsil eden konuşmacı olarak katılıp burada Türkiye ve Rus devriminin önemi üzerine bir konuşma yapmıştır.
1919
1920
Taşkent
Mustafa Suphi, B. Ömerov ve R. Şakirbeyov'un aktardığına göre, 17 Ocak 1920 tarihinde toplanan Türkistan Müslüman Komünist Örgütleri Merkezi Bürosu (Müsburo) 3. Bölgesel Konferansı'na ve 12-18 Ocak 1920 tarihleri arasında toplanan Türkistan Komünist Partisi 5. Genel Bölgesel Konferansı'na katıldı ve konferansları Türk komünistleri adına selamladı.
Bakü
Bakü'ye geliş
Mustafa Suphi, 27 Mayıs 1920 tarihinde Bakü'ye gelmiştir.
Birinci Doğu Halkları Kurultayı
Birinci Doğu Halkları Kurultayı'nın başkanlık divanında yer almıştır.
TKP'nin kuruluşu
10 Eylül 1920’de 15 bölgeden gelen 75 delegenin katılımı ile 10-16 Eylül 1920 tarihleri arasında Türkiye İştirakiyun Teşkilatı 1. Kongresi toplanmış, bu kongrede Rusya'daki ve Türkiye'deki tüm teşkilatların birleştirilmesi kararı alınmış ve Türkiye Komünist Fırkası kurulmuştur.
1920-1921
Türkiye'ye geçiş evresi
Sovyet hükûmeti tarafından güvenilen ve Anadolu’daki komünist hareketin gelecekteki lideri olarak görülen Suphi, partinin aldığı karar doğrultusunda Anadolu’ya geçme ve Türkiye'deki komünist harekete yön verme kararını alır. Bu kapsamda işgale karşı Anadolu'da savaşmak üzere Sovyetler Birliği'nde bulunan Türk askerlerden bir Bolşevik Tabur oluşturulur ve Anadolu'daki Kuvâ-yi Milliye hareketi komutanlığının emrine verilir. Ancak bu birliğin beraber savaşması mümkün olmayacak ve askerler değişik birliklere dağıtılacaktır. 1921 yılının Ocak ayında BMM'nin çağrılısı olarak Ankara’ya doğru yola çıkan Suphi ve arkadaşlarının Türkiye'de siyasi kargaşa çıkartmak istediğinden şüphelenen TBMM ve Doğu Cephesi Komutanlığı kendilerine koruma vermeyerek, Kars ve Erzurum’da linç girişimlerine uğramalarına ilgisiz kalırlar.
Ölümü
1921 yılının 28 Ocağı'nı 29'a bağlayan gecesi 14 yoldaşı ile birlikte Trabzon'dan Sovyetler'e geri gönderilmek için bindirildikleri teknede Kayıkçılar Kahyası Yahya Kahya tarafından öldürüldüler. Daha sonra bindikleri tekne de batırılmış, ve kimsenin cansız bedeni bulunamamıştır. Saldırıdan sadece Mustafa Suphi’nin karısı Meryem sağ olarak kurtulabilmiştir. O da Yahya tarafından önce seks kölesi yapılmış daha sonra ise bölgenin zenginlerinden Nemlizade Ragıp Bey’e satılmıştır.
Ölümü sonrası
Cinayetin baş sorumlularından Yahya Kahya, bölgede yaptığı yolsuzluklar ve Enver Paşa'yı ülkeye sokma planları yüzünden daha sonradan Sivas'ta ağır ceza mahkemesinde yargılansa da, suçsuz bulunup salıverildi. Bunun üzerine Yahya Kahya'nın özellikle dost meclislerinde "Sanki bütün işlerde, ben tek başıma mı idim? Daha üstüme varırlarsa, her şeyi olduğu gibi ortaya dökerim." minvalli sözler söylemesi sonrası Yahya Kahya, kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldü. Ölümünü gündeme getiren Trabzon mebusu Ali Şükrü de kısa bir zaman sonra (iddiaya göre) Topal Osman tarafından öldürüldü. Topal Osman da, işlediği iddia edilen cinayet yüzünden İsmail Hakkı tarafından öldürüldü. Böylece, cinayetin icracılarının başı Yahya Kahya, bir seri ölümler zincirinin kurbanı oldu.
20 Şubat 1921 tarihli RKP (B)'nin parti içi raporunda cinayetin ilk ulaşan haberleri üzerinden yapılan bir değerlendirmede, RKP (B)'nin TKP'nin ülkeye geçme çalışmasının eleştirisi olarak anlaşılabilecek kimi analizler yapılmış ve daha çok "sol sapmanın", "maceracılığın", "keyfiyetçiliğin" tehlikelerine dikkat çekilmiştir.
28 Mayıs 1923 tarihinde evlendiği, bir dönem New York Başkonsolosluğu da yapan M. A. Tevfik Yükselen (ö. 21 Eylül 1941)'in eşi ve Mustafa Suphi'nin kız kardeşi Jale İsmet hanım (1900-6 Ocak 1951) da, daha sonradan girdiği bir bunalım sonucu intihar etmiştir.
Ölümü üzerine tartışmalar
Bazı kaynaklara göre Mustafa Suphi Enver Paşa'nın Moskova'daki siyasi faaliyetlerinden haberdardı ve Enver Paşa'nın Türk Ulusal Hareketi'nin yenilgiye uğramasından sonra Bolşevikleri kullanarak Türkiye'deki otoriteyi ele geçirme planını biliyordu. Suphi'nin bu gizli planını ifşa etmesinden endişe edildiği için onun taraftarları tarafından öldürüldüğü iddia edilir. Ayrıca Murat Bardakçı; Yahya Kahya'nın Enver Paşa'ya bağlı olduğunu ve öldürme emrini ondan aldığını öne sürmektedir. Buna karşılık bazı kaynaklara göre, Mustafa Suphi'yi Kemalistler öldürtmüştür; kimilerine göre ise (mesela Mete Tunçay) Mustafa Suphi, Kazım Karabekir ve dönemin Erzurum valisi Hamit Bey'in inisiyatifi sonucu öldürülmüştür. Daha az rağbet gören iddialar, Mustafa Suphi'nin bir "Türkiye-Rusya anlaşması sonucu Moskova'nın da rızasıyla tasfiye amaçlı öldürüldüğü" (Kemal Tahir), veya yanındaki paralar için öldürüldüğü şeklindedir. Nitekim Akdes Nimet Kurat, Dr. Samih Çoruhlu sahte adıyla yazdığı "İstiklal Savaşında komünizm faaliyeti" başlıklı yazı dizisinde şöyle yazmıştır:
Anısı
Suphi, genel Sovyet tarih yazımında büyük bir yer tutmasa da, bilhassa bulunduğu bölgeler olmak üzere lokal olarak SSCB'de kimi yerlerde onurlandırıldı. Çeşitli hatalar içerse de ve bu hatalar sonraki kimi araştırmacıları yanıltsa da, hakkında bir ansiklopedi maddesi Büyük Sovyet Ansiklopedisi 2. serisinde çıktı. 1940 itibarıyla Kırım'da Mustafa Suphi'nin adını taşıyan sokak, Simferopol'de 1927 yılında inşa edilen ve Tatar sürgününe değin "Subhi Sinema Salonu" olarak bilinen Rodina sinema salonu, Kerç'te kulüp, Yalta'da sanatoryum, Kuybışev rayonunda kolhoz ve kimi başka kuruluşlar vardı. Azerbaycan'da 2013 yılına kadar Mustafa Suphi adına bir sokak mevcuttu, lakin Azerbaycan Kafkas Müslümanları İdaresi Başkanı Allahşükür Paşazade'nin Bakü Valiliği'ne Mustafa Suphi adına ne Türkiye'de ne de Rusya'da artık bir sokak veya cadde ismi kalmadığı gerekçesiyle sokağın isminin Nabat Aşurbeyova ile değiştirilmesini talep eden başvurusu sonucu, başvurusu kabul edilmiş ve sokağın adı değiştirilmiştir.
Özel yaşamı
Mustafa Suphi'nin Rusya'da en azından bilinen (ve büyük ihtimal tek olan) Marya (veya kaynaklarda geçen diğer bir şekliyle Meryem) isimli bir eşi vardı, lakin farklı kaynaklar hakkında farklı bilgiler vermektedir. Ahmed Cevad, kendisinden herhangi bir isimle bahsetmeyip, Yahudi olduğunu iddia etmiştir. Kendisini Kırım döneminden tanıyan eski bir Bolşevik, Bakû'da Vanda isimli Polonyalı birisiyle evlendiğini iddia etmiştir. İbrahim Topçuoğlu isimli eski bir TKP'li, isminin Marya değil Semiramis olduğunu ve kendilerinin kısaca Semra diye hitap ettiklerini, ayrıca kendisinin Türk olduğunu iddia etmiştir, ki bu iddia yanlıştır.
Mustafa Suphi, Türkçenin yanı sıra Arapça, Fransızca ve Rusça bilmekteydi.
Görüşleri
Sosyalizm sonrası
Milli mesele
Mustafa Suphi, döneminde Türkiye'de milli mesele üzerine çok detaylı eserler vermediyse de, Osmanlı İmparatorluğu altındaki çeşitli milliyetlerin gördüğü baskılar ve onların mücadelelerini çeşitli yerlerde işlemiştir. Mustafa Suphi, her ne kadar o dönemler anti-komünist olan Daşnaksütyun aleyhinde olsa da, çeşitli yazılarında Ermeni bağımsızlık hareketlerinin kimi taleplerini olumlamıştır. Sosyalizm için cidal başlıklı yazısında "Türkiye'nin zulüm ve kahır içinde yaşayan diğer halklarına el uzat." diyerek çeşitli milliyetlerin varlığını ve baskı gördüğünü, bunlarla birleşilmesi gerektiğine işaret ediyordu. Yine daha açık bir biçimde Türk milliyetçiliğinin hem başka milliyetleri, hem de Türkleri ezdiğini savunuyordu:
Çeşitli milletlerin özerklik ve bağımsızlık dahil taleplerini de kabul eden bir çeşit uluslar federasyonu benimseyen görüşleri, "Tarihi Vazife" isimli yazısında daha açık bir şekilde şöyle geçiyordu:
Nihayetinde Suphi'nin bilhassa Ermeni meselesi olmak üzere milli meselenin çözümünde görüşü, milliyetçi partilerin değil, enternasyonalist komünist partilerin ancak başarılı olabileceğiydi:
Din
Mustafa Suphi'nin dini inancı konusunda çelişkili veriler vardır. Suphi, 1920'de doldurduğu ankette dini kısmına "İslam" yazsa da, din karşıtı olduğu yönünde kimi anlatımlar da mevcuttur. Bunlardan birisi olan İ. Nuriyev'in tanıklığı, şu şekildedir:
Eserleri
Makaleler ve kitaplar
Milliyetçi dönemleri
Sosyalist dönemleri
Mustafa Suphi'nin sosyalist olduğu dönemlerden bugüne ulaşan kitap biçiminde bir eseri yoktur, buna karşılık ekseriyeti Yeni Dünya'da çıkan daha çok ajitatasyon içerikli yazılarından, çoğunluğu Yeni Dünya'dan seçmeler olmak üzere bazı yazıları 1923 yılında Sovyetler Birliği'ndeki Türkiye komünistleri tarafından basılan 28-29 Kanunusaniyi Unutma anı kitabında derlenmiştir. Bunun dışında Suphi'nin Jizn Natsiyonalnostey (Milliyetlerin Yaşamı) gibi süreli yayınlar başta olmak üzere çeşitli yayınlarda yazıları yayınlanmıştır.
Çeviriler
Milliyetçi dönemleri
Sosyalist dönemleri
Bu dönemde bir kısmı bizzat Mustafa Suphi'nin kendisince, bir kısmı ise kendi denetimi altındaki çeviri departmanınca çeşitli Marksist klasikler, Sovyet hükûmetinin ve Rusya Komünist Partisi (Bolşevikler)'nin güncel belgeleri çevrilmiştir. Bunlardan en meşhur olanı, Mustafa Suphi'nin bizzat kendisinin çevirisine giriştiği Komünist Parti Manifestosu'dur. Uzunca bir dönem tamamlanmış ama kayıp olduğu düşünülen bu çeviri, 1980 yılında ilk defa Sovyetler Birliği'ndeki eski bir komünistten edinilerek Mete Tunçay tarafından kamuoyuna sunulmuş, 1982 yılında yayınlanan Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler kitabında ise çevrim yazısı yayınlanmıştır.
İlgili kitaplar
Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar (1908-1925) Belgeler 2, BDS Yayınları, 1991.
Mustafa Suphi - Yaşam, Yazıları, Yoldaşları, Sosyalist Yayınları, İstanbul, Kasım 1992.
Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi - Türkiye Komünistlerinin Rusya'da Teşkilâtlanması (1918-1921), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997.
(Çev: Yücel Demirel), TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri -1, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakıfı, İstanbul, Mart 2004.
(Çev: Yücel Demirel), TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri -2, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakıfı, İstanbul, Mart 2004.
Hamit Erdem, Mustafa Suphi: Bir Yaşam Bir Ölüm, Sel Yayınları, 3. Baskı, Aralık 2010.
Dipnotlar
Kaynakça
Ayrıca bakınız
Türkiye Komünist Partisi
Birinci Doğu Halkları Kurultayı
Dış bağlantılar
TKP I. Kongresi'nin Sonunda Mustafa Suphi Yoldaş'ın Konuşması
1882 doğumlular
1883 doğumlular
1921 yılında ölenler
Giresun doğumlu siyasetçiler
Trabzon'da ölenler
Suikast sonucu ölen Türk siyasetçiler
Türk komünistler
Türk devrimciler
Türk sosyalistler
20. yüzyılda Osmanlılar
Türkçeye çeviri yapanlar
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görenler
|
24
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Linux
|
Linux
|
Linux (telaffuz: Lin-uks); Linux çekirdeğine dayalı, açık kaynak kodlu, Unix benzeri bir işletim sistemi ailesidir. GNU Genel Kamu Lisansı versiyon 2 ile sunulan ve Linux Vakfı çatısı altında geliştirilen bir özgür yazılım projesidir. Linux ismi ilk geliştiricisi olan Linus Torvalds tarafından 1991 yılında verilmiştir. Günümüzde süper bilgisayarlarda, akıllı cihazların ve internet altyapısında kullanılan cihazların işletim sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlardan en popüler olanı Google tarafından geliştirilen Android işletim sistemidir.
Ayrıca Linux ismi, bu çekirdek kullanılarak oluşturulan işletim sistemlerini genel anlamda tanımlamak için yaygın bir kısaltma olarak da kullanılmaktadır. Örneğin Linux çekirdeği ve GNU araçları bir araya getirilerek tam bir işletim sistemi olarak sunulduğunda GNU/Linux dağıtımı olarak adlandırılır, ancak konuşma dilinde kısaca Linux olarak ifade edilmektedir.
Linux kelimesinin bu iki farklı kullanımının yol açabileceği karışıklıktan kaçınmak için çekirdek yazılım hakkındaki teknik bilgiler Linux çekirdeği maddesinde, dağıtımlar hakkındaki bilgiler Linux dağıtımları maddesinde verilmiştir.
Tarihçe
Linux, 1991 yılında Linus Torvalds adlı bir Fin üniversite öğrencisi tarafından, daha eski işletim sistemlerinden birisi olan UNIX'in mimarisine ve POSIX standartlarına uygun şekilde sıfırdan yazılmaya başlanmıştır. Geliştirilmesinde Unix mimarisinden esinlenilmiş olmakla birlikte Linux içinde Unix'ten alınmış herhangi bir kod bulunmamaktadır. Geliştirilen bu yazılım, kullanıcı araçları olmayan sadece bir çekirdek yazılımıdır.
Linux'tan çok daha önce, 1984 yılında, yine UNIX mimarisiyle uyumlu yeni bir işletim sistemini özgür yazılım projesi olarak geliştirmek isteyen Richard Stallman MIT'deki görevinden ayrılmıştı. GNU Tasarısı adını verdiği işletim sistemi geliştirme projesi 1991 yılına gelindiğinde kullanıcı araçları hazır ancak çekirdek yazılımı eksik bir durumdaydı.
1992 yılında Linus Torvalds geliştirdiği bu çekirdek yazılımı daha çok geliştirici ve katkıcının desteğini alabilmek için özgür yazılım olarak GNU Genel Kamu Lisansı ile yayınlamaya karar verdi. Böylece bu iki proje (Linux çekirdeği ve GNU Tasarısı) birbirlerinin eksik taraflarını tamamlamış ve tam bir işletim sistemi olarak sunulabilir hale gelmiş oldu. Bu işletim sistemi 1994 yılında GNU bülteninde "Özgür UNIX Benzeri" olarak duyuruldu.
Linus Torvalds Linux'u geliştirme hikâyesini Yalnızca Eğlenmek İçin adlı eserinde anlatmıştır.
Özgür yazılım olmasının Linux'a etkisi
Özgür yazılımlar lisansları gereği yazılımın kopyalanabilmesi, kodlarının değiştirilebilmesi ve bu şekilde dağıtılabilmesini yasal olarak mümkün kılmaktadır, yazılımlar isteyen herkes tarafından paylaşılarak geliştirilebilmektedir. Bu nedenle Linux'un GNU Genel Kamu Lisansı'nı tercih etmesi Linux tarihindeki en önemli kırılma noktasıdır. Bu sayede Linux projesi Dünya genelinden pek çok gönüllü uzmanın katkısını almayı başarmıştır.
Richard Stallman tarafından başlatılan özgür yazılım hareketi de daha iyi bilinir olmuş ve başarısı kanıtlanmış bir geliştirme modeli olarak kabul görmüştür.
İnternet'in Linux'a etkisi
İnternet özgür yazılımların ihtiyacı olan, evrensel olarak birlikte yazılım geliştirebilme ortamını herkese sağlayan bir alan açmıştır. GNU/Linux projesi bu imkânı çok iyi değerlendirerek 90'lı yıllardan günümüze kadar Dünya çapındaki uzmanlardan katkı alarak gelişmiştir.
Özellikle Apache yazılımı rakiplerine göre internet sunucularının daha hızlı ve kararlı, maliyet açısından daha ucuz olmasını sağlamıştır. Bu durum 90'lı yılların sonlarından itibaren Linux sistemlerin ticari ve teknolojik olarak gelişmesine büyük katkı yapmıştır.
Ayrıca 2000'li yıllarda internetin evlere ve küçük işletmelere kadar yaygınlaşması çok geniş internet altyapısına ve çok farklı özellikteki ağ cihazlarına olan ihtiyacı arttırmıştır. GNU/Linux sisteminin cihaz üreticileri tarafından sınırsızca özelleştirilebilir olması ve ücretsiz sunulması bu üreticiler tarafından yaygın olarak tercih edilmesine neden olmuştur.
Dağıtımların ortaya çıkışı
Linux dağıtımı (ya da GNU/Linux dağıtımı); Linux çekirdeği, GNU araçları, bir görüntü sunucusu ve bir masaüstü ortamının bir araya gelmesiyle, bu birlikteliği sürdürülebilir şekilde yönetecek yapılandırma araçları ile oluşturulan tam bir işletim sistemidir.
1993 Yılında Patrick Volkerding, çeşitli ağ araçları, grafik arabirimi ve diğer araçları bir arada sunduğu bir GNU/Linux projesi başlatmıştır. Slackware adını verdiği proje ilk GNU/Linux dağıtımıdır. Aynı yıl benzer amaçlarla Ian Murdock tarafından Debian projesi duyurulmuştur. Debian dağıtımı hâlen yaygın kullanılan en eski dağıtım olma özelliği taşımaktadır. Bu konudaki ayrıntılı bilgilere Linux dağıtımları maddesinden ulaşılabilir.
GNU/Linux, gelişiminin ilk yıllarında çeşitli konferanslarda ve üniversite çevrelerinde disketlerle çoğaltılıp elden ele dağıtılmaktaydı. Dağıtım (distrubution) tanımına yol açan bu yöntem günümüzde internet yoluyla indirme şeklinde yapılsa da bu terim hâlen kullanılmaktadır.
Ticari alanda kullanıma başlanması
Linux 1995 Yılında DEC Alpha ve Sun SPARC iş istasyonlarında da çalışabilir hale getirilmiştir. 1998 Yılında ise IBM, Compaq ve Oracle Linux'a destek vermeye başlamıştır. InfoWorld dergisi 2000 yılında sunucu bilgisayarlarda kullanılan Red Hat Linux'u "Yılın İşletim Sistemi" ödülüne layık görmüştür. Red Hat Şirketi 2005 yılında NASDAQ-100 listesine girmeyi başarmıştır. 2004 Yılında Canonical Ltd. tarafından duyurulan Ubuntu Linux ise sunucu sistemlerin yanında masaüstü sistemlerde de popüler olmayı başarmıştır.
2008 Yılında Google, mobil cihazlar için geliştirdiği ve Linux çekirdeği kullanan Android işletim sisteminin 1.0 sürümünü duyurmuştur. Sonraki yıllarda Samsung ve Sony gibi büyük üreticilerin de mobil cihazlarında kullandığı Android son kullanıcı piyasasındaki en yaygın Linux tabanlı işletim sistemi olmayı başarmıştır.
Android, 2017 yılının ilk aylarında internet kullanan cihazlar istatistiğine göre Microsoft Windows'un kullanım oranını yakalamıştır.
Masaüstünde kullanılmaya başlaması
Linux çekirdeği tek başına çalıştırıldığında grafiksel bir masaüstü ortamı sağlamaz. Bunun için pek çok yazılımın bir araya getirilmesi gerekmektedir.
Gerçekte 1991 yılında UNIX sistemlerde grafik arabirim sağlamak üzere geliştirilen X386 projesi mevcuttu. Ancak projenin SGCS firmasına özgür olmayan bir lisansla satılması ile bu projenin özgür versiyonu olan XFree86 arasında bazı hukuki sorunlar ortaya çıktı. Ayrıca bazı teknik sorunlar projenin gelişmesini yavaşlattı.
X.Org Konsorsiyumu 2004 yılında XFree86 kodlarını çatallayarak X Pencere Sistemini geliştirmeye başladı ve 2005 yılında ilk sürümünü duyurdu. Ancak bu tarihe kadar MacOS ve özellikle Microsoft Windows işletim sistemleri, masaüstü sistem piyasasında çoktan lider ve belirleyici konuma gelmişti.
Bundan sonraki dönemde de ticari Linux dağıtımlarının gelirlerini masaüstü yerine sunucu ve mobil sistemlerden elde ediyor olması geliştiricilerin ve şirketlerin masaüstü ortamına desteğinin kısıtlı olmasına yol açtı. Ancak günümüzde Linux sistemlerin GNOME, KDE, Xfce gibi gelişmiş masaüstü teknolojileri mevcuttur, bu konudaki bilgilere Masaüstü ortamı maddesinden ulaşılabilir.
Simgesi
Linus Torvalds 1996 yılında Canberra, Avustralya Ulusal Hayvanat Bahçesini ziyaretinde bir penguen tarafından ısırılmıştır. Burada Linus, Linux maskotunun bir tür küçük penguen olacağından bahsetmiştir. Başlatılan yarışmaya Larry Ewing bugün de kullanılan penguen çizimi ile katılmış ve çizimi seçilmiştir. Bu sembole isim önerisi ise James Hughes'den gelmiştir, Hughes'un "'Torvald's Unix'" (Torvalds'ın Unix'i) kelimelerindeki harflerden yola çıkarak önerdiği "'Tux'" kısaltması kabul edilmiştir. Bu ismin bir esprisi de penguenlerin tüy renklerinin Smokin kıyafetine benzemesidir, İngilizcedeki smokin sözcüğünün karşılığı "tuxedo'dur.
Kullanım alanları
İnternet sunucuları
Linux sunucu işletim sistemlerinde kullanım oranı bakımından dünya çapında ilk sırada tercih edilmektedir. Linux ürünleri sunucu işletim sistemi olarak uzun zamandır oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır, 2008 Eylül ayında Microsoft CEO'su Steve Ballmer, dünya genelinde web sunucularının %60'ında Linux'un, %40'ında Windows'un kullanıldığını itiraf etmiştir. IDC'nin 2007 raporunda, GNU/Linux yüklü olarak satılmış sunucular göz önüne alınarak o zaman genel sunucu pazarının %12,7'sinin GNU/Linux'a ait olduğu belirtilmiştir. Ancak bu istatistik, çeşitli şirketler tarafından satılan Linux sunucuların sayısı dayalıdır yani ve sonradan GNU/Linux yüklenerek kullanılan sunucuları içermemektedir. Netcraft’ın Eylül 2006'da yayınladığı rapora göre, on güvenilir internet şirketinden sekizi GNU/Linux ürünlerini internet sunucularında kullanmaktadır.
Linux dağıtımları LAMP sunucu-yazılım kombinasyonunun (Linux, Apache, MySQL, PHP) köşe taşıdır. Linux dağıtımları diğer anabilgisayar işletim sistemleri ile karşılaştırıldığında, fiyatlandırma nedeniyle son on yılda giderek popüler olmuştur. Aralık 2009'da, bilgisayar devi IBM, pazarlamaya öncelik vereceğini ve ana bilgisayar tabanlı kurumsal Linux sunucularını satacağını bildirdi.
Ev ve ofis
Linux çekirdeği kullanan sistemler masaüstü, dizüstü ve netbook bilgisayar pazarında yaklaşık olarak %2 pazar payına sahiptir. Daha çok yazılım geliştiriciler, bilgisayar uzmanları ve özgür yazılım gönüllüleri tarafından tercih edilmektedir.
Masaüstü Linux sistemlerine Ubuntu, Debian, Fedora, openSUSE, Linux Mint, Mageia örnek olarak gösterilebilir. Son kullanıcıya hitap etmek amacıyla geliştirilmekte olan Linux dağıtımlarda; kullanıcı arayüzünü teşkil eden GNOME, KDE, Xfce gibi bir masaüstü ortamı, Mozilla Firefox, Chromium gibi bir web tarayıcı, LibreOffice gibi bir ofis yazılım seti video-müzik oynatıcı, CD/DVD yazıcı, grafik işleme yazılımı vb. türden gözde özgür yazılımlar paketlenerek son kullanıcıya sunulmaktadır.
Süper bilgisayarlar
Kasım 2017 tarihinden bugüne en iyi 500 süper bilgisayar sistemin tamamı (%100) Linux kullanmaktadır. Ayrıca dünyanın en güçlü süper bilgisayarı olan ve 2011'de kullanılmaya başlanan IBM Sequoia için de işletim sistemi olarak seçilmiştir.
Bulut bilişim
Bulut bilişim gibi büyük verilerin depolandığı sistemler için Linux oldukça uygun ve ölçeklenebilir bir yapı sunmaktadır. Bu alanda Linux üzerine inşa edilen OpenStack projesi büyük teknoloji şirketlerinin desteğini almıştır.
Mini bilgisayarlar
2000'li yıllardan itibaren az güç tüketen bir Mikroişlemci mimarisi olan ARM mimarisi sayesinde kredi kartı boyutunda bilgisayar sistemleri mümkün hale gelmiştir. Özellikle Raspberry Pi markası ile teknoloji çevrelerinde tanınan benzer donanımlar çok çeşitlidir. Linux bu donanımlarda başarılı bir şekilde çalışabilmekte ve popüler Linux dağıtımlarının bu donanımlar için özel sürümleri bulunmaktadır.
Mobil cihazlar
Android: Google tarafından, mobil cihazlar için üretilen, Linux temelli açık kaynak kodlu bir işletim sistemi. Günümüzde akıllı telefon sektöründe yılı içi akıllı telefon satışları göz önüne alındığında pazar lideri konumundadır.
Tizen: Linux Vakfı bünyesinde Samsung ve Intel'in öncülüğünde akıllı telefonlar, tabletler ve TV'ler için geliştirilen bir işletim sistemi projesi. HTML5 tabanlı bir arayüze sahiptir.
webOS: LG'nin özellikle televizyonlar için geliştirmekte olduğu işletim sistemi.
Postmarketos :Tabanı Alpine linux 'e dayanan bu işletim sistemi şu ana dek 200'den fazla cihaza destek vermektedir.
Ubuntu Touch: Canonical Ltd. ve Ubuntu topluluğu tarafından yeni nesil akıllı telefonlar ve tabletler için geliştirilmiş bir mobil işletim sistemi projesidir. 5 Nisan 2017'de Ubuntu Touch projesi için yapılan yatırımların sona ereceği duyuruldu.
Gömülü cihazlar
Gömülü sistemler sadece belli bir görev için üretilmiş özel donanımlar ve özel tasarlanmış işletim sistemlerinden oluşur. Akıllı TV'ler, Internet yönlendiricileri, endüstriyel otomasyon ve makine kontrol sistemleri gibi geniş bir kullanım alanı vardır. Linux'un ölçeklenebilir yapısı bu alanda da yaygın kullanılmasını sağlamıştır.
Nesnelerin interneti
21.Yüzyılın en önemli bilişim devrimlerinden birisi olarak görülen Nesnelerin interneti henüz emekleme aşamasındadır ve belli bir standarda kavuşmamıştır. Bu alanda kullanılan cihazlar düşük güç tüketimli, yüksek kararlılıkla çalışma ve yüksek ölçeklenebilir özellikte olması beklenmektedir. Linux bu imkânları başarı ile sağladığından oldukça avantajlı konumdadır ve başta Linux Vakfı tarafından olmak üzere pek çok proje ile desteklenmektedir.
Oyun ve eğlence
Ticari PC Oyunları üreten firmaların pek çoğu son yıllara gelinceye kadar Linux sistemlere uygun oyunlar üretmemişlerdir. Bu nedenle Linux sistemlerdeki oyun imkânları oldukça sınırlı kalmıştır. Oyun yazılımlarının kullandığı DirectX kütüphanesi Linux sistemlerde çalışmamaktadır. Linux ile çalışan OpenGL kütüphanesi ise üreticiler tarafından tercih edilmemiştir.
Ancak 2012 yılında Steam oyun platformunun Linux İstemcisi sunmasıyla birlikte bazı popüler oyunların Linux sürümleri üretilmeye başlanmıştır. Ayrıca Android işletim sistemine ait uygulama mağazasında da geniş bir oyun seçeneği bulunmaktadır.
Otomotiv
Toyota, Nissan, Jaguar, Land Rover, Ford, Mazda, Mitsubishi, Subaru gibi büyük otomobil üreticileri araçlarının dijital sistemlerinde uzun zamandır Linux kullanmaktadır. Automotive Grade Linux projesi ise Linux Vakfı tarafından akıllı otomobiller üretilmesi için yürütülmektedir, büyük teknoloji ve otomotiv üreticileri projeye üye olmuşlardır.
Geliştirme
Linux ve öbür popüler işletim sistemleri arasındaki ana fark Linux çekirdeği ile sistemi oluşturan öbür parçaların özgür ve açık kaynak kodlu yazılım olmasıdır. Linux özgür olan tek işletim sistemi olmamakla beraber en çok kullanılan örnektir. Bazı Özgür yazılım lisansları, kopyalanan kodun aynı şartlar altında dağıtılmasını öngören Copyleft prensibine dayanır. En sık kullanılan özgür yazılım lisanslarından GNU Genel Kamu Lisansı (GPL) bir tür copyleft'tir ve Linux kerneli ile birçok GNU yazılımında bulunmaktadır.
Linux tabanlı dağıtımlar, geliştiricileri tarafından öbür işletim sistemleri ve yerleşmiş bilgisayar standartlarıyla uyumluluk göze alınarak yapılır. Linux sistemleri POSIX, Single UNIX Specification, Linux Standart Base, ISO ve ANSI standartlarına uygun yapılır.
Özgür yazılım projeleri, iş birliği ile geliştirilmelerine karşın sıklıkla birbirlerinden bağımsız üretilirler.
Çoğu Linux dağıtımı ağ bağlantısı ile sistem ve aplikasyon yazılımlarını indirmeye olanak tanıyan uzaktan bağlantıları yöneten paket yöneticilerine sahiptir. Dağıtımlar bireyler, topluluklar, gönüllüler ve ticari kuruluşlar tarafından geliştirilir. Bir dağıtım, indirilen Linux kernelinin varsayılan konfigürasyonu, genel sistem güvenliği ve farklı yazılım paketlerinin tüm sisteme entegrasyonundan sorumludur. Dağıtımlar yazılım indirmek, silmek ve sistemi güncellemek için genelde apt, rpm, pacman gibi paket yöneticilerini kullanır.
Linux Vakfı
Linux Vakfı'na üye kuruluşlar şunlardır;
Telif hakkı ve isimlendirme
Linux ve çoğu GNU yazılımı GPL (Genel Kamu Lisansı) altında lisanslıdır. GPL, Linux dağıtıcılarına kaynak kodu(ya da herhangi bir değişikliği) alıcılar için aynı şartlar altında kullanılabilir hale getirmesini gerektirir. Yazılım sisteminin diğer anahtar bileşenleri başka lisanslar kullanabilir. Örneğin birçok kütüphane GNU, LGPL'yi ve GPL'nin birçok serbest versiyonunu kullanır. Ek olarak X Pencere sistemini X.org uygulamaları MIT Lisansı'nı kullanır.
Torvalds, Linux çekirdeğinin Genel Kamu Lisansı'nın 2. versiyonundan 3. versiyonuna geçmeyeceğini belirtir. Torvalds özellikle yeni lisansta yer alan ve dijital haklar yönetiminde yazılım kullanımını yasaklayan bazı hükümleri sevmemektedir ve aynı zamanda sayısı binleri bulan bütün telif hakkı sahiplerinden izin almak kullanışsız olacaktır.
Bir kısım kitle tarafından “Linux” kelimesiyle ifade edilen çekirdek, bir kısım kitle tarafından da GNU Tasarısı yazılım ve araçlarını içermesi nedeniyle “GNU/Linux” diye ifade edilmekte, bu söz grubu ile adlandırılmaktadır. Adlandırma konusundaki tartışma uzun bir süredir devam etmektedir.
Ayrıca bakınız
Özgür yazılım
Açık kaynak
Özgür Yazılım Vakfı
GNU Tasarısı
Linux dağıtımları
Linux kullanıcıları listesi
Richard Stallman
Linus Torvalds
Kaynakça
Dış bağlantılar
Türkçe
Neden Linux Daha İyidir?
Belgeler.org
Linux dağıtımları hakkında bir derleme
Masaüstü Linux'un gelişim tarihi
Linux komutları
Linux'a neden "GNU/Linux" denildiğini açıklayan bir yazı
İngilizce
The Linux Foundation
Linux Kernel Archives
Linux Journey (eğitim sitesi)
Linux Documentation Project
DistroWatch
Linux ile ilgili günlüklerinin bir listesi
1991 yazılımları
|
30
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bol%C5%9Fevizm
|
Bolşevizm
|
Bolşevik, çoğunluktan yana anlamına gelen Rusça kelime, 1903 yılında düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin İkinci Kongresi'nde Vladimir Lenin ve Julius Martov arasında yeni kurulmakta olan partinin üyelik tanımı üzerine başlayan görüş ayrılığı sonucu yaşanan ayrışmadaki taraflardan Lenin yanlısı grup. Kongrede Lenin yanlıları çoğunlukta olduğu için Rusça çoğunluk anlamına gelen Bolşevik olarak, azınlıktaki Martov yanlıları da Menşevik olarak adlandırılacaktır.
Kongreden sonra iki taraf arasında birleşme girişimleri olsa da birleşme gerçekleşmeyecek ve 1912 yılında kesin ayrım yaşanacaktır. Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı alacaklar ve Sovyetler Birliği'ni kuracaklardır.
Bölünmenin tarihçesi
Polis baskısı nedeniyle önce Brüksel sonra da Londra’da yapılan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP 2. Kongresi 1903 yılı Ağustos ayında toplanır. Toplantıda yeni partinin üyelik esasları ve tanımı üzerinden önemli bir ayrılma yaşanacak ve Rusya’daki devrimci hareketi derinden etkileyecektir. Vladimir İlyiç Ulyanov ya da takma adıyla Lenin parti üyelerinin dar ve aktif bir çevreden oluşmasını, sadece ceplerinde parti kimliği taşıyan ve zaman zaman partiye uğrayanlardan, hatta hiç uğramayanlardan oluşmamasını savunuyordu. Bu faal üyeler profesyonel devrimci kadrolar olarak Çarlık otokrasisine karşı işçi devrimi yapabilecek bir devrimci partinin yaratılabilmesi için zamanlarının çoğunu örgütlenmeyle geçireceklerdir. Bu modele göre sempatizanlar dışarıda bırakılmış olmaktaydı. Partinin iç işleyişinde de demokratik merkeziyetçilik benimsenecekti. Lenin’in bu fikirlerine karşıt olarak ise arkadaşı Julius Martov partinin merkezinde profesyonel devrimcilerin olmasına onay verse de parti üyeliğinin sempatizanlara, devrimci işçilere ve diğerlerine açık olmasını savunuyordu. İkili bu konuyu daha önce de tartışmış olsalar da, görüş ayrılıkları kongrede ayrılığa yol açacaktır. Ayrılık ufak bir konuda ve kişisel ayrımdan kaynaklanıyor görünse de ayrım derinleşecek ve bölünme kaçınılmaz hale gelecektir.
İsmin kökeni
Lenin ve Martov yandaşları kongredeki durumlarına göre Rusça "bolshinstvo" (çoğunluk) ve "menshinstvo" (azınlık) olarak adlandırılırlar. Kongredeki delegeler sürekli olarak saf değiştirdikleri için birleşim başarısız olacak ve parti fiilen ikiye bölünecektir.
1905 Devrimi
İki taraf da sürekli olarak yeni üyeler kazanıyor ve kaybediyordu. Rus marksizminin babası olarak adlandırılan Georgi Plehanov ilk başta Lenin ve Bolşeviklerden yana olacak ancak 1904'te ayrılacaktır. Menşeviklerden yana olan Leon Troçki ise Menşeviklerin Rus liberalleriyle uzlaşma girişimleri ve Bolşeviklerle birleşmeme tutumları yüzünden ayrılacaktır. İki taraf arasındaki ayrım Nisan 1905'te Bolşeviklerin ayrı yaptığı ve 3. Kongre olarak adlandıracakları kongre ile derinleşecektir. Menşevikler derhal alternatif bir kongre yapacaklardır. Rus İmparatorluğu Çarlık rejiminin 1905 Devrimi ile sarsıldığı dönemde Bolşevikler azınlıktadır. Ayaklanan halkın kendiliğinden kurduğu Sankt Petersburg İşçi Sovyetinde azınlıkta olsalar da Troçki tarafından etkili bir şekilde temsil edilmektedirler. Buna rağmen Moskova Sovyetinde çoğunluktadırlar. Moskova Sovyetinin Aralık 1905'te aldığı 1905 Moskova Ayaklanması olarak bilinen ayaklanma kararı sonucu kentte iktidar alınacak ancak ayaklanma yaklaşık bir ayda bastırılacaktır.
1906-1907
1905 Devrimi sürmekteyken Bolşevikler ile Menşevikler Stockholm’de Nisan 1906’da yapılan 4. Birleşim Kongresinde yeniden birleşmeye çalışırlar. Menşevikler Yahudiler arasında ayrı bir örgütlenmeyi savunan Genel Yahudi Emek Federasyonu ile ortak hareket edince Bolşevikler azınlıkta kalır. Kongrede birleşim yönünde karar alınsa da her grup kendi yönetimini koruyacaktır. Londra’da Mayıs 1907’de yapılan bir sonraki 5. Kongrede de bu durum değişmez.
Lenin ve Bogdanov arasında (1908–1909)
1905 Devriminin 1907 yılına girildiğinde tamamen yenilmesiyle beraber Bolşevikler, Çarlık rejiminin düzenlediği 3. Duma’ya katılıp katılmamayı tartışırlar. Lenin, Grigory Zinoviev ve Lev Kamenev Duma’ya katılmayı savunurken, filozof Aleksandr Bogdanov, Anatoli Lunaçarski ve Mihail Pokrovski Duma’daki vekillerin geri çağrılmasını savunurlar. Bu grup Rusça geri çağırmak fiilinden türetilen Otzovistler olarak anılacaktır. Diğer bir grup ise Duma’da bulunan Bolşevik vekillerin parti yönetiminden bağımsız hareket etmelerinden dolayı ültimatomla uyarılmasını savunurlar. Bu gruba da Ultimatomcular denilecektir. Bolşevikler arasındaki Bogdanov yandaşlığı ve kararsızlık 1908 yılına doğru gelişince Lenin, Bogdanov’un filozof yanına saldırmaya başlar. 1909 yılında yayınladığı Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı eserde Bogdanov’u idealizm felsefesini savunmakla itham eder. Haziran 1909’da Paris’de Bolşevik yayın organı Proletary tarafından düzenlenen Bolşevik Konferansında Bogdanov eleştirilir ve Bolşevik saflarından atılır.
1910
Partinin ikiye bölünmüş olması ve Çarlık rejiminin yoğun baskısı, güçleri yeniden birleştirme yanlılarını harekete geçirir. Ocak 1910’da Bolşevikler, Otozovistler ve çok sayıda Menşevik grup Paris’de Merkez Komite toplantısı yaparlar. Kamenev ve Zinoviev birleşme gündemine karşı olsalar da Viktor Nogin gibi arabulucu Bolşeviklerin ısrarına boyun eğerler. Lenin birleşmeye şiddetle karşı çıksa da Bolşevik liderlik arasında yapılan oylamada azınlıkta kalır. Menşeviklerle yapılan anlaşmaya göre birleşik partinin yayın organı Troçki’nin Viyana’da çıkarttığı Pravda olacaktır. Ancak Pravda yayın kurulundaki Bolşevik temsilcisi Kamenev Ağustos 1910’da kuruldan istifa edince birlik çabaları sona erer.
1912 ayrı parti
İki grup arasında ilişkiler 1912 yılında kopacaktır. Bu yılın Ocak ayında Bolşevikler sadece kendi örgütüyle topladıkları Prag Konferansında Menşevikler ve Otzovistler partiden resmen atılacaklardır. Bu kongreden sonra Bolşevikler artık kendilerini RSDİP’in hizibi olarak değil ayrı bir parti olarak RSDİP (Bolşevik) olarak tanımlayacaklardır.
Bolşevik önderliği ayrı bir parti olmaya karar verse de Bolşevik yanlısı taban örgütü ve işçiler bu hattı izlemekte zorlanacaktır. Ayrıca Duma’daki 6 Bolşevik vekil de parti yönetiminin bu kararını kabul etmez. Sadece Matvei Muranov ayrı bir parti kurulmasından yana olur. Ancak buna rağmen Bolşevik önderlik duruma hakim olacak ve Eylül 1913'te ise ayrı bir Duma grubu kurulacaktır.
İdeolojisi
Bolşevikler Çarlık rejimini kitlesel bir işçi devrimiyle devirecek merkezi ve disiplinli bir partiyi örgütlemeye çalışmıştır. Bolşevikler Rus işçilerine bir ayaklanmada önderlik edebilecek kitlesel ve sınıfın öncüsü militan işçilerin partisini oluşturmaya çalışmıştır. Bolşevik parti lider partisi olmamasına rağmen merkez komitesinde cisimleşmiş olan parti yönetimine demokratik merkeziyetçilik çerçevesinde sıkı sıkıya bağlı bir yapıdaydı. Menşeviklerin uyguladığı parti üyeliği daha esnekti ve diğer siyasi partilerle daha kolay iş birliği yapıyorlardı. Bolşevikler ise özellikle liberal partilerle iş birliği yapmayacak, diğer sosyalist partilerle de tanımlı ittifaklara girecektir.
Bununla birlikte Lenin, Uluslararası Kadınlar Konseyi'nde yaptığı konuşmada bolşevizmi "Burjuva demokrasisinin yalancılığını, ikiyüzlülüğünü açığa çıkaran; toprağın, fabrika ve tesislerin özel mülkiyetini kaldırmasında tüm devlet iktidarını, ezilen ve sömürülen kitlelerin elinde toplayan bir ideoloji" şeklinde tanımlamıştır.
Yeniden isim değişikliği
1952 yılında yapılan 19. Kongre sırasında Genel Sekreter Stalin’in önerisiyle isim değişikliği gündeme gelir:
Stalin’in önerisi kongrede kabul edilir ve Bolşevik Partisinin adı Sovyetler Birliği Komünist Partisi olur. Bundan sonra Bolşevik adlandırması Ekim Devrimi ve Rus İç Savaşı dönemlerine ait olarak kalacaktır.
Kaynakça
Sovyetler Birliği Komünist Partisi
Rusya tarihi
Rus Devrimi
Rusya'daki eski siyasi partiler
Eski komünist partiler
1903'te kurulan siyasi partiler
|
37
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0smail%20Bilen%20%281902%20do%C4%9Fumlu%20siyaset%C3%A7i%29
|
İsmail Bilen (1902 doğumlu siyasetçi)
|
İsmail Bilen (18 Ekim 1902, Çamlıhemşin - 18 Kasım 1983, Doğu Berlin), tarihsel Türkiye Komünist Partisinin 1973-1983 yılları arasında liderliğini üstlenen komünist siyasetçi.
Gençliği
Çamlıhemşinli bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Burada tamamladığı rüştiye eğitiminin ardından, ailesi ile göç ettiği İstanbul'da motor makinistliği yaptı ve İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği 1918-1922 yılları arasında çeşitli eylemlere katıldı.
Parti üyeliği ve Moskova
1922’de yasa dışı Türkiye Komünist Partisine girdi; ardından parti tarafından eğitim görmesi için Sovyetler Birliği’ne gönderildi. 3 yıl boyunca Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KUTV’da eğitim gördü.
Yurda dönüş
1926 yılında Viyana’da yapılan konferansta KUTV’daki öğrencilerin parti örgütlerinin güçlendirilmesi için yurda dönme kararı alınmasıyla Adana il sekreteri olarak Türkiye’ye döndü. Adana'da işçiler arasında örgütlenme faaliyetlerinde bulundu. 1927 Adana Demiryolu Grevinin yapılmasını sağladı. Daha sonra konferansta yeni seçilen parti yönetiminin cumhuriyet rejimine ve Kemalizme destek verilmesi kararına karşı çıktığından dolayı görevden alınarak İstanbul’daki basın yayın çalışmalarında görevlendirildi. 1927 Tevkifatı sonucunda Merkez Komitesi üyelerinin çoğunun tutuklanmasından sonra Şefik Hüsnü’nün onayı ve Komintern’in aday göstermesiyle yeni Merkez Komitesine alındı. 1929 yılındaki toplu tutuklamalara kadar bu görevi sürdürdü. Ağustos 1928'de Nâzım Hikmet'le birlikte Sovyetler Birliği'nin Gürcistan sınırından kaçak olarak Türkiye'ye girdikten sonra bir şikayet sonucunda Hopa ilçesine bağlı Peroniti köyünde yakalandı ve Hopa Cezaevine gönderildi. 1929 başında salıverilse de Nisan ayında yeniden tutuklandı. İzmir’de yargılandı ve 1933 yılına kadar Diyarbakır Cezaevinde tutuklu kaldı. Cumhuriyetin 10. yılı için çıkarılan af yasası ile serbest kaldıktan sonra Moskova’ya gitti ve yaşamının sonuna dek bir daha ülkesine dönmedi.
Komintern'de
1934 TKP Merkez Komitesi Plenumunda örgüt sekreterliği görevine getirildi. Komintern’in 1935 yılındaki 7. Kongesinde alınan ve komünist partilerin yükselen faşizm tehlikesine karşı sosyal demokratlar ve diğer antifaşist partilerle ittifak yapmasını öngören Halk Cephesi siyaseti gereği olarak TKP yönetiminden Türkiye'de partinin siyasi faaliyetlerinin sonlandırılması, partililerin Cumhuriyet Halk Partisi veya Halkevleri gibi kuruluşlarda çalışmaları ve basın-yayın faaliyetleriyle faşizmi deşifre etmeleri istendi.
Bu dönemde Moskova’da bulunan Bilen Komintern’in önde gelen isimleri olan Georgi Dimitrov, Dmitry Manuilsky, Otto Wille Kuusinen, Wilhelm Pieck ve Klement Gottwald gibi geleceğin komünist önderleriyle beraber çalıştı. Komintern’de çeşitli görevler üstlenen Bilen, Türkiye Komünist Partisinin gerek Komintern gerekse Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerinde ölümüne dek anahtar isim oldu.
II. Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Moskova Radyosunda Türkçe yorumlar yaptı. 1943 yılında Komintern’in feshedilmesiyle partinin desantralizasyon dönemi de resmen kapanmış oldu. 1944 yılında partinin öncülük ettiği Faşizmle ve Vurgunculukla Mücadele Cephesi faaliyetleri sonucunda bir TKP toplu tutuklaması daha yaşandı. 1946 yılında çok partili yaşama geçilirken açılan sosyalist partiler kapatılırken yeni bir TKP karşıtı yoğun bir tutuklama yaşandı. Kore Savaşına karşı duran TKP bu dönemde de baskı gördü.
Bu dönemde yurt dışındaki Bilen’in faaliyetlerinin en önemlisi 1958 yılında Bizim Radyonun kurulması oldu. Ayrıca bu dönemde birçok sosyalist ülkeyi gezen Bilen, 1956 yılında ziyaret ettiği Çin ile ilgili izlenimlerini İnci Irmağı adlı kitabında topladı.
1960’lı yıllarda Zeki Baştımar ile birlikte parti merkezinin Doğu Almanya'ya taşınmasını sağladı. 1962 yılında TKP'nin merkezi olarak faaliyete geçmesi yeniden başladığında Zeki Baştımar liderliğinde Merkez Komitesi Dış Büro adı altında örgütlenen yeni parti yönetiminde Nâzım Hikmet ile birlikte yer aldı. İlk dönemlerde faaliyetler ağırlıkla yeni kurulan Türkiye İşçi Partisine (TİP) destek olunması şeklindeydi.
Atılım
TKP 12 Mart 1971 darbesinden sonra aktif olarak yurt içinde de örgütlenmeye başladı. Bilen’in bu dönemde etkisi çok arttı. TKP’nin Sesi radyo yayını Avrupalı işçilere daha sık yayınlanmaya başladı. 1973 Merkez Komitesi toplantısında Zeki Baştımar'ın görevden alınarak İsmail Bilen MK Genel Sekreteri oldu. Bu dönem TKP’nin tarihindeki en kitlesel ve en yoğun siyasi faaliyet yürüttüğü Atılım Dönemi olarak adlandırıldı.
İsmail Bilen 12 Mart'ın ardından gerek yurt içi gerekse yurt dışında TKP’ye yönelen kesimlerin partiye katılmasını ve partinin yeniden güçlenmesini, ülkede siyasi etkisinin hızla artmasını sağladı.
İdeolojik ayrışmalar
Bilen savunageldiği aşamalı devrim perspektifi gereğince, ülkenin geçmişinde bir burjuva sosyal devrimi süreci yaşandığı halde küçük burjuva üretiminin halen yoğun oluşuna bağlı olarak, Ulusal Demokratik Devrim ya da İleri Demokratik Devrim tezini savundu ve CHP’deki bazı adayların uluslararası tekellere ve yerli işbirlikçi burjuvaziye karşı, sermayenin temerküzünden olumsuz etkilenen ve proleterleşen küçük burjuvazinin temsilcisi olduğu ve büyük burjuvaziye karşı mücadelede işçi sınıfının müttefiki olan ara sınıflardan biri olduğu görüşüyle, 1973 ve 1977 seçimlerinde CHP listesindeki ilerici adaylara oy verilebileceğini salık verdi. 1979 seçimlerinde ise Bilen'in liderliğinde TKP, parti çizgisindeki bağımsız adayları destekledi. Parti bu dönemde bütün enerjisini DİSK, İlerici Gençler Derneği (İGD) ve İlerici Kadınlar Derneği (İKD) gibi "demokratik kitle örgütleri" üzerinde yoğunlaştırdı. 1978 yılında toplanan MK Plenumunda Bülent Ecevit iktidarının verdiği sözleri yerine getirmediğinden hareketle parti içi muhalefet ortaya çıktı ve Nihat Akseymen liderliğinde Londra merkezli grup partiden ihraç edildi.
12 Eylül sonrası
12 Eylül darbesinin ardından 1981 Mayıs ayında başlayan TKP operasyonlarında binden fazla partili tutuklandı. 1983 Nisan MK Plenum toplantısında genel sekreterlik görevinden ayrılıp sembolik bir işlevi olan parti başkanlığı görevini üstlendi, yerine daha önce yardımcı genel sekreter seçilmiş olan Nabi Yağcı'nın MK Genel Sekreteri olmasını önerdi. Bu görev devri yaklaşık 40 yıllık aradan sonra aynı yıl içinde yapılan TKP 5. Kongresi tarafından onaylandı. Bilen açılış konuşmasını yaptığı bu kongrenin hemen ardından 18 Kasım 1983’te Berlin’de öldü.
Takma adları
İsmail Bilen yaşamı boyunca çok sayıda takma adla tanınmıştır:
Laz İsmail (En tanınmış lakabıdır. Nâzım Hikmet'in İşte Böyle Laz İsmail adlı şiirinde de geçmektedir.)
Marat veya İsmail Marat (Parti içinde kullanılan bu ilk yaygın takma adı Fransız devrimci Jean-Paul Marat'tan esinlenilmiştir.)
Erdem (TKP'nin Sesi ve Bizim Radyo yayınlarında çoğunlukla kullandığı addır.)
Savaş Üstüngel veya S. Üstüngel (1960'lar ve 1970'lerdeki yazılarında, kitaplarında kullandığı takma addır.)
İ. Bilen (Adının özellikle Atılım Döneminde parti içindeki yaygın kullanılan kısaltmasıdır.)
Kitapları
İstanbul Hemşehrileri, Alev Yayınları, 1991
Kore Nire, S. Üstüngel, Ürün Yayınları
Savaş Yolu, S. Üstüngel, Savaş Yolu Yayınları
Savaş Yolu (Üstüngel'den notlar), İsmail Bilen, Alev Yayınları, ISBN 975-335-026-0
TKP: Doğuşu, Kuruluşu, Gelişme Yolları, S.Üstüngel, Alev Yayınları, ISBN 975-335-040-6
Konuyla ilgili yazılan eser
Burak Gürel, Fulya Özkan, “İsmail Bilen”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt 8: Sol içinde, İletişim Yayıncılık, 2007, İstanbul, s.294-309
Kaynakça
Erden Akbulut, TKP MK Genel Sekreteri İsmail Bilen: Belgelerle Yaşam Öyküsü , TÜSTAV.
İ.Bilen yoldaşın anısına, TKP MK Bildirisi, ATILIM, Özel Sayı, 30 Kasım 1983 .
1902 doğumlular
1983 yılında ölenler
Türkiye Komünist Partisi (1920) mensubu siyasetçiler
Türk sosyalistler
Türk marksistler
Türk devrimciler
Rize doğumlu siyasetçiler
Türk komünistler
Berlin'de ölenler
Türkiye Lazları
|
38
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/GIMP
|
GIMP
|
GIMP (GNU Image Manipulation Program, Türkçe: GNU Resim İşleme Programı), GNU Tasarısı dahilinde geliştirilen piksel tabanlı özgür ve ücretsiz bir görüntü işleme yazılımı. GIMP, Adobe Photoshop ve benzeri kapalı kaynak resim işleme araçlarına eşdeğer bir işlevler bütünü sunar. Linux, Windows, Mac OS gibi pek çok platformu destekler.
Linux dünyasının iki önemli grafiksel arayüz geliştirme kütüphanesinden biri olan GTK+, ilk olarak Gimp'in geliştirilmesi için yazılmıştır. Gimp'in ilk sürümü Ocak 1996'da yayınlanmıştır.
GIMP'in çok yüksek çözünürlükleri destekleyen ve hareketli görüntülere efekt uygulaması yapan CinePaint adlı bir türevi de bulunmaktadır.
Temel özellikleri
Katmanlar, kanallar ve yollarla çalışabilme
Çeşitli efekt araçları
Eklentilerle sonradan yeni özellikler ekleyebilme
Yüzlerce dosya biçimi desteği (XCF, SVG, TIFF, PDF, JPEG, PNG, GIF PostScript belgeleri (PS, EPS ya da sıkıştırılmış .ps.gz), BMP, Paintshop Pro dosyaları (PSP ya da TUB), Adobe Photoshop dosyaları (PSD)
Dosya türleri arasında dönüşüm yapabilme
Gelişmiş seçim ve çizim araçları
Hazır logo, desen (pattern), site tuşları, reklam alanları oluşturabilme
Gelişmiş kesme, döndürme, fırça araçları
Grafik tablet desteği
EXIF bilgilerini düzenleyebilme
Dosya biçimi
XCF ya da tam adıyla eXperimental Computing Facility, GIMP'in yerel dosya biçimidir. Görüntü içindeki katmanları, seçimlik alanları, renk kanalları, şeffaflık, yolları ve kılavuzları saklama yeteneğine sahiptir.
Kullanım ipuçları
Gimp, üç pencere olarak kullanmak yerine tek bir pencere olarak kullanmak istenirse bunun içinde "Pencereler" menüsünde yer alan "Tek Pencereli Kip" seçeneğine tıklanması yeterlidir.
Kovadan Dolum aracı CTRL tuşu ile birlikte kullanılarak ön plan rengi yerine arka plan rengi ile işlem yapılabilir.
Döndür aracı CTRL tuşu ile birlikte kullanılarak 15 derecelik açılarla döndürme sağlanır.
Katmanlar iletişim kutusundaki göz simgesine Shift tuşu ile birlikte basılarak o katman hariç tüm katmanlar gizlenebilir. İşlem tekrarlanarak tüm katmanlar görünür yapılabilir.
Yapıştırılan Katman üzerinde işlem yapmadan önce sağ tıklanarak Yeni Katman seçeneğiyle yeni bir katmana dönüştürülmeli veya Katmanı Çıpala seçeneğiyle kendinden bir önceki katmana çıpalanmalıdır.
Birçok eklenti yalnızca aktif olan katmanda çalışır. Eğer eklentinin tüm resim üzerinde çalışması isteniyorsa tüm katmanlar birleştirilmelidir (Resim > Resmi Düzleştir).
Bazı efektler tüm resimlere uygulanamaz. Bunlar menüde gri ve sönük olarak gösterilmiştir. Resmin kipi değiştirilerek (Resim> Kip), katmana bir alfa kanal eklenerek (Katman > Şeffaflık > Alfa Kanalı Ekle) veya resim düzleştirilerek (Resim> Resmi Düzleştir) aktif olmayan efektler kullanılabilir.
Seçim aracı kullanılırken Shift tuşu kullanılırsa yeni seçim önceki seçimlere eklenir. Eğer Ctrl tuşu kullanılırsa yeni seçim öncekilerden çıkarılır.
Çizim araçları (Boya Fırçası, Sprey veya Kalem) kullanılırken Shift tuşuna basılırsa son çizim noktasından fare imlecinin o anki konuma kadar düz bir çizgi oluşturulur.
Üzerinde daha sonra tekrar çalışılacak bir resmi GIMP'in yerel dosya biçimi olan XCF (.xcf) biçiminde saklayın. Böylece katmanlar ve bitmemiş tüm işler korunur. Proje bitirildikten sonra JPEG, PNG, GIF gibi biçimlerin birinde saklanabilir.
Yollar aracı kullanılarak karmaşık seçimler yapılabilir ve var olan yollar düzenlenebilir. Yollar iletişim kutusu birden fazla yolla çalışılmasına ve yolların seçime dönüştürülmesine imkân sağlamaktadır.
Basit kare veya çember çizimleri Düzenle > Seçimi Darbele ile yapılabilir. Bu oluşturulan seçim alanının kenarlarını darbeleyecektir. Daha karmaşık şekillerin çizimi içinse Yollar aracı veya Filtreler > Tarama > Gfig kullanılabilir.
Boya araçları seçimi değiştirmek için kullanabilir. Bunun için resim penceresinin sol alt tarafındaki Hızlı Maskeleme butonu veya Shift+Q tuşları kullanılabilir. Resimde boyama yapılarak seçim değiştirilebilir ve Hızlı Maskeleme butonuna tekrar basılarak normal seçim moduna dönülebilir.
Eklentiler
GIMP, eklentileriyle zenginleştirilebilen açık kaynak bir yazılımdır. İhtiyacınızı karşılayan eklentileri edinip hayalinizdeki resim işleme programına sahip olabilirsiniz. GIMP'in içeriğe duyarlı ölçekleme, siyah beyaz fotoğrafları otomatik renklendirme, CMYK desteği, katman efektleri, İnternet için kaydetme, droste efekti gibi onlarca faydalı eklentisi bulunmaktadır.
GAP (Gimp Animasyon Paketi) eklentisi: Gimp ile hareketli görüntüler ve animasyonlar oluşturmaya yarayan eklentiler bütünüdür. Video, grafik ve İnternet sitesi tasarım işleriyle uğraşan birçok kullanıcı için önemli çözümler sunar.
UFRaw eklentisi: Sayısal kameralardan alınan ham verileri okumak ve işlemek için kullanılan UFRaw'ın Gimp üzerinde kullanmaya yarayan eklentidir.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Özgür yazılım
Taşınabilir yazılım
Grafik tasarım yazılımları
Teknik iletişim araçları
Çapraz platform yazılımları
Fotoğrafçılık yazılımları
|
39
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cinepaint
|
Cinepaint
|
Cinepaint, eski adı Film Gimp olan projenin yeni adıdır. GNU/GPL bir proje olan Gimp'in video için özelleştirilmesi ile oluşmuştur.
Dış bağlantılar
Cinepaint resmi sitesi
Özgür yazılım
|
43
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalist%20%C4%B0ktidar%20Partisi
|
Sosyalist İktidar Partisi
|
Sosyalist İktidar Partisi (SİP), Türkiye'de faaliyet yürüten siyasi parti. İsim değiştirerek Türkiye Komünist Partisi adını aldı.
Tarihçe
SİP'nin örgütsel tarihi, 1978 yılında Türkiye İşçi Partisi'nde (TİP) yaşanan ayrışma sonrasında ortaya çıkan Sosyalist İktidar grubu ile başlar. Bir dönem boyunca, ilk sayısı 1986 yılında basılan ve bugün TKP'nin teorik organı olarak varlığını sürdüren Gelenek dergisinin adıyla anılan hareket, 6 Kasım 1992'de Sosyalist Türkiye Partisi'ni (STP) kurdu. STP 1993 yılında, programında "Türk ve Kürt halklarının gönüllü birlikteliğini hedefler" dediği için, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Yine 1993 yılında Sosyalist İktidar Partisi (SİP) kuruldu. Parti 1990'lı yıllarda özellikle teorik hat ve kadro birikimi ile sol içerisinde belirgin bir özne haline geldi. 1996 yılında gerçekleşen İstanbul Üniversitesi İşgali ve 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması ilk toplumsallaşma denemeleri sayılabilir.
1990'lı yıllarda örgütlenmenin büyümesi ülke iç siyasetine müdahale kanallarını artırmıştır. Parti bu dönemde özellikle Susurluk kazasını izleyen dönemde sesini duyurmuştur. Siyasi olayların dışında parti insani yardım gerektiren olağanüstü dönemlerde de aktif olmuştur. 17 Ağustos depremini izleyen dönemde parti kadroları bölgeye gitmek üzere görevlendirilmiş, parti disiplini içerisinde yardım organize edilmiş, Nazım Çadırkent isminde bir çadırkent kurulmuştur.
1999 yılında Yağma Yok Sosyalizm Var sloganı ile ilk defa seçimlere katıldı. Seçim çalışmaları sırasında parti üyesi tekstil işçisi Hüseyin Duman, Erenköy Ülkü Ocakları Başkanı İhsan Bal tarafından göğsünden vurularak katledildi.
Sosyalist İktidar Partisi 11 Kasım 2001 günü düzenlenen Olağanüstü Büyük Kongre'de adını değiştirerek bugünkü Türkiye Komünist Partisi'ne dönüştü.
Seçimler
Genel seçimler
Yerel seçimler
Yayınları
1995'te, parti mensubu öğrencilerin inisiyatifiyle yayın hayatına başlayan Düşünce ve Eylem adlı gençlik dergisi aylık periyotlar ile çıkartılmıştır.
Afişler
Kaynakça
1993'te kurulan siyasi partiler
2001'de kapatılan siyasi partiler
Türkiye'deki eski komünist partiler
Türkiye Komünist Partisi (2001)
|
44
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/InDesign
|
InDesign
|
InDesign, Adobe firmasının ürettiği, çok yönlü bir masaüstü yayıncılık yazılımı. Firma içi kod adı olan K2 (Quark Killer) olarak da bilinir. Baskı, tablet aygıtlar ve diğer ekranlar için sayfa tasarımları yapılmasına olanak sağlar. Türkiye'de Auto Info, Byte; yurt dışında New York Times gibi bazı basılı yayınlar bu programda hazırlanmaktadır.
Sürümler
InDesign 1.0 (kodadı K2): 31 Ağustos 1999;
InDesign 1.0J (codenamed Hotaka): Japanese support;
InDesign 1.5 (kodadı Sherpa): Nisan 2001;
InDesign 2.0 (kodadı Annapurna): Ocak 2002 (QuarkXPress 5'ten günler önce). İlk sürüm Mac OS X için ve native transparencies & drop shadows;
InDesign CS (kodadı Dragontail) ve InDesign CS PageMaker Edition (3.0): Ekim 2003;
InDesign CS2 (4.0) (kodadı Firedrake): Mayıs 2005;
InDesign Server (kodadı Bishop): çıkışı Ekim 2005;
InDesign CS3 (5.0) (kodadı Cobalt): Nisan 2007. ilk Universal binary sürümleri Intel-tabanlı Macleri destekler;
InDesign CS3 Server (kodadı Xenon): çıkışı Mayıs 2007;
InDesign CS4 (6.0) (kodadı Basil): çıkışı Ekim 2008;
InDesign CS4 Server (kodadı Thyme);
InDesign CS5 (7.0) (kodadı Roket) çıkışı Nisan 2010;
InDesign CS5.5 (7.5) çıkışı Nisan 2011;
Indesign CS6 (8.0) (kodadı Athos) çıkışı Şubat 2012;
InDesign CC (9.2) (kodadı Citius): 15 Ocak 2014;
InDesign CC 2014 (10) (kodadı Sirius): 18 Haziran 2014;
InDesign CC 2014.1 (10.1): 6 Ekim 2014;
InDesign CC 2014.2 (10.2): 11 Şubat 2015;
InDesign CC 2015 (11.0): 15 Haziran 2015;
InDesign CC 2015.1 (11.1): 11 Ağustos 2015;
InDesign CC 2015.2 (11.2): 30 Kasım 2015;
InDesign CC 2015.4 (11.4): 20 Haziran 2016;
InDesign CC 2017 (12.0): 2 Kasım 2016;
InDesign CC 2017.1 (12.1): 14 Nisan 2017;
InDesign CC 2018 (13.0): 18 Ekim 2017;
InDesign CC 2018 (13.0.1): Kasım 2017;
InDesign CC 2018.1 (13.1): Mart 2018.
InDesign CC 2018.2 (13.2): Mart 2018.
InDesign CC 2019 (14.0.1): Kasım 2018.
InDesign CC 2019 (14.0.2): Nisan 2019.
InDesign CC 2019 (14.0.3.433): Eylül 2019.
InDesign CC 2020 (15.0): Kasım 2019.
InDesign CC 2020 (15.0.1): Aralık 2019.
Entegrasyon
Adobe Photoshop, Adobe Illustrator, Adobe Acrobat ve Adobe Flash Professional yazılımları arasında sorunsuz bir şekilde çalışmak mümkündür.
Efekt ve kontroller
Yarı saydamlık, gradient veya diğer efektleri kullanarak, bir objenin çizgisine veya dolgusuna istenildiği gibi efekt ekleyebilmek mümkündür.
Baskı
Baskı yapmadan önce sofistike önizleme seçeneği ile baskı yapılacak sayfayı incelemek mümkündür.
XHTML aktarımı
Çoklu format yayıncılığı sayesinde, web’e baskı seçeneği ile InDesign içeriğini xhtml’e çevirmek mümkündür. Çevrilen içeriği ise Adobe Dreamweaver (CS6) ile otomatik CSS (Cascading Style Sheets) kullanarak biçimleyebilmek mümkündür.
Tipografik kontroller
Paragraph Composer, OpenType fonts, drop caps, imgeler ve optik kerning veya marjin hizalama sayesinde yeni yazı karakterleri oluşturmak mümkündür.
Tablolar
Programa, Microsoft Word veya Microsoft Excel’de hazırlanmış bir tabloyu aktarmak mümkündür. Bunun haricinde InDesign programında da tablo oluşturma seçeneği vardır.
Metin aktarımı
Microsoft Word programından metinleri doğrudan import etmek, objelerin çevrelerine metin eklemek ve yazı karakterlerini değiştirebilmek mümkündür.
Dış bağlantılar
InDesign resmî web sitesi
InDesign resmî web sitesi (Türkçe)
Adobe yazılımları
Masaüstü yayıncılık
Mac OS yazılımları
MacOS yazılımları
Windows yazılımları
Grafik tasarım yazılımları
Classic Mac OS yazılımları
|
47
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nusret%20Fi%C5%9Fek
|
Nusret Fişek
|
Hasan Nusret Fişek (21 Kasım 1914, Sivas - 3 Kasım 1990, Ankara), Türk hekim.
Türkiye'de Halk Sağlığı disiplininin kurucusu ve sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin mimarıdır. 1952'de doktorasını tamamlayan Fişek, Tıp Bilimleri Felsefe Doktoru olan ilk Türk'tür.
"Herkese sağlık ve eşit, nitelikli sağlık hizmeti" düşüncesinin savunucusu idi. Meslek hayatı boyunca Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı, Refik Saydam Hıfzıssıhha Okulu Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Toplum Hekimliği Enstitüsü Müdürlüğü, Türk Tabipleri Birliği Başkanlığı gibi görevler üstlendi. Türkiye'de sağlık hizmetinin ülkenin ücra köşelerine kadar yayılması; köylere ebe, ilçelere doktor, yardımcı sağlık personeli, gerekli araç ve gereç ulaştırılması için çalıştı.
Sağlık Müsteşarlığı döneminde "Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun" ile "Nüfus Planlaması Kanunu"'nun çıkarılmasını sağladı. Türkiye'de hızlı nüfus artışını sorununu ilk fark edenlerden birisi olan Fişek'in önderlik ettiği bir dizi araştırma; hızlı nüfus artışıyla sağlık, sosyal ve ekonomik sorunların bağlantısını kurarak ülkede nüfus artırıcı politikaların değiştirilmesine kaynaklık etmiştir.
Hacettepe Tıp Fakültesi'nin kurulmasında ve gelişmesinde katkıları oldu. Üniversite bünyesinde Toplum Hekimliği ve Nüfus Etütleri Enstitüleri'ni kurdu.
Hayatı
21 Kasım 1914'te Sivas'ta doğdu. Annesi Mukades Hanım, babası, Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından Tümgeneral Hayrullah Fişek'tir. 1932 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ni, 1938 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi.
İlk resmî görev yeri Adana Sıtma Enstitüsü kurs tabipliği idi. Askerlik görevinin ardından Sağlık Bakanlığı Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü'nde Bakteriyoloji şubesi asistanı olarak çalışmaya başladı. 1940 yılında eşi Perihan Hanım'la evlendi, bu evlilikten Kurthan Fişek ve Gürhan Fişek isminde iki oğlu oldu. Her iki oğlu da akademisyen olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır.
1941'de bakteriyoloji uzmanı olan Fişek, 1943'te Çiçek Aşısı Servisi uzmanlığına atandı. Bu yıllarda biyolojik standartların ve yerli aşı üretiminin geliştirilmesi ekibine başkanlık etti. 1945 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi uzmanlığı görevini üstlendi. 1946'da ABD'ye giderek John Hopkins Halk Sağlığı Okulu'nda sağlık yönetimi ve ilişkili disiplinler üzerine çalışmalar yaptı. 1952'de Harvard Üniversitesi'nden tıp bilimleri doktora derecesi aldı ve Tıp Bilimleri Felsefe Doktoru olan ilk Türk unvanını aldı. Yurda döndükten sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Enstitüsü'nde asistanlığa başladı. 1955'te biyokimya doçenti unvanını aldı ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından Biyolojik Standardizasyon bilirkişisi olarak görevlendirildi. 1958'de Ankara Hızısıhha Okulu'na Müdür olarak atandı.
Türkiye'de hızlı nüfus artışını sorununu ilk fark edenlerden ve bu konuda ilk harekete geçenlerden birisi oldu. 1958-1960 yıllarında, hızlı nüfus artışıyla sağlık, sosyal ve ekonomik sorunların bağlantısını kuran bir dizi araştırmaya önderlik etti ve araştırmaları nüfus artırıcı politikaların değiştirilmesine kaynaklık etti. 1960'lı yıllarda nüfus ve aile planlaması programlarının kadın sağlığı ve kadın hakları çerçevesinde ele alınması gerektiğini ortaya koydu. Nüfus planlaması konusunda toplumu ikna etmek üzere kapsamlı bir kampanya başlatarak, gazetelere onlarca yazı yazdı ve konuyla ilgili din yetkililerinin desteğini sağladı. Ayrıca gebeliği önleyici yöntemlerle ilgili halk eğitimi çalışmalarının hem kadınlara hem de erkeklere yönelik olarak yapılmasını sağladı.
1960 Darbesi'nin ardından Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı'na getirildi. Kısa bir süre hem müsteşarlık görevini yürüttü, hem de Sağlık Bakanlığı’na vekalet etti. 1961 yılında kabul edilen 224 sayılı "Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un mimarı oldu. Millî Birlik Komitesi'nin yasa çıkarmaya yetkili olduğu son günün gecesinde çıkartılan yasa, sağlık hizmetinin ülkenin ücra köşelerine kadar yayılmasını; köylere ebe, ilçelere doktor, yardımcı sağlık personeli, gerekli araç ve gereç ulaştırılmasını amaçlıyordu 1960'lı yıllarda geniş bir hekim kesimini bu yasanın uygulanması için seferber etmeyi çalıştı.
1965 yılında müsteşarlıktan alındı. Danıştay kararı ile görevine döndü; ancak tekrar görevden alınıp tekrar Danıştay kararıyla görevine döndükten sonra ekibiyle birlikte Sağlık Bakanlığı'nan ayrıldı. Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde çalışmaya başladı. 1966 yılında halk sağlığı profesörü unvanı aldı. Üniversitede "Toplum Hekimliği Enstitüsü" ile "Nüfus Etüdleri Enstitüsü"'nü kurdu ve yönetti.
"Nüfus Etüdleri Enstitüsü"'nde beş yıl müdürlük yapan Fişek; disiplinlerarası ilişkiler kurmak, insan yetiştirmek, sağlıklı bir veritabanı oluşturmak üzere çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalarının yanı sıra ‘Nüfusbilim Sözlüğü’nün oluşturulmasına önayak olarak demografideki kavramlara Türkçe karşılıklar bulunması için katkılarda bulundu.
Toplum Hekimliği Enstitüsü'nü on beş yıl boyunca yönetti. 1966 - 1971 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi "Mezuniyet Sonrası Eğitim Fakültesi" Dekanlığı görevini de yürüten Fişek'in akademik yaşamındaki son görevi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığı oldu. 1983 yılında emekliye ayrıldı.
1983-1990 yıllarında Türk Tabipler Birliği başkanlığı yaptı. İdam cezalarına ve ölüm cezalarının yerine getirilmesinde doktorlara görev verilmesine karşı çıktı; TBMM’de onay bekleyen kesinleşmiş ölüm cezası kararlarının yerine getirilmesini engellemekte önemli bir rol oynadı. İşkencelere karşı çıkarak cezaevlerinde yaşanan sorunlarla yakından ilgilendi.
Nüfusbilim alanındaki çalışmaları nedeniyle Michigan Üniversitesi 150. yıl ödülüne, sağlığın sosyalleştirilmesi alanındaki çalışmaları nedeniyle İngiliz Kraliyet Akademisi üyeliğine layık görüldü.
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Hekimler Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği ve İnsan Hakları Derneği kurucuların arasında yer aldı.
1988 yılında kansere karşı zakkum uygulamasına şiddetle karşı çıktı; kanserli hasta ve yakınlarıyla, otlarla geleneksel (halk) ilaçlarından yardım uman belirli bir toplum kesiminin tepkisini çekti.
Yaşamının son döneminde insan hakları sorunları ve tıp meslek ahlakı konuları ile çok yakından ilgilendi.
3 Kasım 1990'da prostat kanseri nedeniyle öldü.
Bilime hizmetleri nedeniyle 1993 yılında TÜBİTAK Hizmet Ödülü'ne layık görüldü.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Nusret Fişek Web Sitesi
Fişek Vakfı
Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilenler
1914 doğumlular
1990 yılında ölenler
Kabataş Erkek Lisesinde öğrenim görenler
Türk tıp akademisyenleri
Türkiye Sağlık Bakanlığı müsteşarları
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde öğrenim görenler
Hacettepe Üniversitesi dekanları
Türk Tabipleri Birliği başkanları
|
48
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ruhi%20Su
|
Ruhi Su
|
Mehmet Ruhi Su (1 Ocak 1912, Van - 20 Eylül 1985, İstanbul), Türk halk müziği ve opera sanatçısı, bağlama virtüözü.
Hayatı
Mehmet Ruhi Su, 1912 yılında Van'da doğdu. Anne ve babasının kim olduğunu Ruhi Su kendisi de bilmediği gibi haklarında hiçbir bilgi de yoktur. Oğlu Ilgın Ruhi Su, "Babamın 1912'de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek" demiştir. Çocukluğunun büyük bir bölümünü evlatlık olarak verildiği yoksul bir ailede ve daha sonra da Adana Öksüzler Yurdu'nda (Darül Eytam) geçirdi. Bir ara İstanbul'da askerî okullarda okudu, ancak müzik sevgisi onu yeni arayışlara itti. Adana Öğretmen Okulu'nda okurken, Ankara'ya Müzik Öğretmen Okulu'na (Musiki Muallim Mektebi) girmeyi başardı. Adana Öğretmen Okulu’ndayken aşık olduğu ebe-hemşire olarak çalışan Münire Sevim adında bir kızla evlendi. 1934 yılında Balıkesir'de bir oğulları dünyaya geldi. Adını Güngör koydular. Güngör, altı yaşlarındayken Ruhi ile Sevim Hanım ayrıldılar. 1942'de Ankara Devlet Konservatuvarını'nın Şan bölümünü bitirdi. Aynı yıllarda sırasıyla Ankara Cebeci İkinci Ortaokulu'nda ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde müzik öğretmenliği yaptı. Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na seçildi, konservatuvarın opera bölümünde de okudu ve daha sonra da Devlet Operası'nda çalıştı. Devlet Operası sanatçısı olarak, Bastien Bastienne, Satılmış Nişanlı, Madame Butterfly, Fidelio, Tosca, Yarasa, Aşk İksiri, Rigoletto, Figaro'nun Düğünü, Maskeli Balo ve Konsolos gibi operalarda rol aldı. Türk Opera Sanatı'nın temelinde Ruhi Su'nun da katkısı büyüktür.
Ankara Radyosu'nda onbeş günde bir yayınlanan türkü programları (Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor) düzenledi; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde büyük bir koro oluşturdu. Aldığı klasik batı müziği eğitimi, ömrü boyunca kendini adadığı türkülerin yorum ve icrasına yaklaşımının kuramsal temelini oluşturdu.
Ruhi Su, sosyalist dünya görüşü nedeniyle 1952-1957 yılları arasında 1951 TKP tevkifatı dolayısı ile hapis yattı. 1960'ta İstanbul'da Taksim Belediye Gazinosu'nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip arşivleme görevini üstlendi. Bu arada radyoda da 'Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor' anonsuyla sunulan bir radyo programı yaptı. Bu programlardan birinde söylediği "Serdari Halimiz Böyle N'olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak" türküsü nedeniyle "halkı sınıflara ayırmak yoluyla Komünizm propagandası yapmak" suçlamasıyla radyodaki işine son verildi.
Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975'te Dostlar Korosu'nu kurdu. 1978'den sonra çıkardığı kasetlerle halk müziğinin yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu. Aydınlara türkü dinlemeyi öğreten kişi olarak da bilinir.
Ruhi Su Ahmet İsvan ve Necdet Uğur'un yoğun uğraşıları sonucu ilk kez 1977 yılında pasaport alabildi. Almanya, Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa ve Avustralya'da konserler verdi. Pasaportunun süresi doldu. Yeni pasaport başvurusu yakalandığı prostat kanserinin tedavisi için yapıldı, ancak hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildi. Su için altı Alman sanatçının Kültür Bakanlığı'na baş vurduğu öğrenildi. Heinrich Böll, Wolf Bierman, Ingeborg Drewitz, Günter Grass, Siegfried Lenz, Günter Wallraff imzalı mektupta, Kültür Bakanlığı'ndan Ruhi Su'nun yurt dışında tedavi edilebilmesi için pasaport verilmesine aracı olması isteniyordu. Aynı sanatçılar Ruhi Su'ya da bir mektup göndermişlerdi. Bunlar sonucunda nihayet kapılar aralandı ve "tedavi amaçlı ve yalnız bir defaya mahsus olmak üzere" yurt dışına çıkışına izin verildi. Ama artık çok geçti. 20 Eylül 1985 Cuma günü sabaha karşı 04.00'te Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisi'nde öldü. Doktoru Prof. Bülent Berkarda idi. 22 Eylül 1985 Pazar günü Şişli Camii'nde kılınan öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. Ruhi Su'nun cenaze töreni binlerce kişinin katılımıyla 12 Eylül darbesi sonrası dönemin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 160 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu.
1988 yılında kabri başında ikame edilen anıt, 2009 yılında kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırı ile kısmen tahrip edildi.
Kendisi Alevi Deyişlerini okumuş, Pir Sultan'ın, Hatayi'nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumlamıştır. Nazım Hikmet'in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1957'de Sansaryan Han'da hapisteyken daha sonra hayatını birleştirecek olduğu Sıdıka Umut için söylediği Mahsus Mahal adlı türküsüyle ünlendi.
Ruhi Su'nun sesini korumadaki hassasiyeti hakkında pek çok anlatı vardır. Bunlara göre Ruhi Su, sesine zarar vermemek için kuruyemiş ve çamaşır suyundan uzak dururmuş. Sorulduğunda, sesini korumadaki bu hassasiyetinin sanata ve dinleyenlere saygısından kaynaklandığını ifade edermiş.
Ruhi Su, ölümüne kadar 16 adet 45'lik plak, 11 adet de uzunçalar çıkardı. Vefatından sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su ve oğlu Ilgın Su özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. Vakfın merkezi Beyoğlu, İstanbul'dadır.
Sanatçı hakkında Ajans21 tarafından, Ezgili Yürek: Ruhi Su (1995) (24 dk) adında bir belgesel hazırlanmıştır. Bu belgesel Ruhi Su hakkında hazırlanan ilk belgeseldir. Bunun dışında Avustralya Belgeseli ve Ruhi Su Belgeseli (Hilmi Etikan) adlarında iki belgesel film de Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla gösterilmektedir.
Ruhi Su'nun eşi Sıdıka Su 18 Ekim 2006 tarihinde ölmüş ve Zincirlikuyu Mezarlığı'nda eşi Ruhi Su'nun kabrinin yanına defnedilmiştir.
Yön Radyo tarafından hazırlanan 'Yüreğinde Anadolu'nun Ezgisi, Sesinde Dağların Yankısı-Ruhi Su' belgeseli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2015 Yılı Sedat Simavi En İyi Radyo Programı Ödülüne layık görülmüştür.
Diskografi
1971: Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destanı
1972: Yunus Emre
1972: Karacaoğlan
1973: Pir Sultan Abdal
1974: Şiirler - Türküler
1975: Köroğlu
1976: El Kapıları (Sümeyra Çakır ve Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte)
1977: Sabahın Sahibi Var (Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte)
1978: Semahlar (Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte)
1980: Çocuklar, Göçler, Balıklar
1981: Zeybekler
1986: Pir Sultan'dan Levni'ye
1986: Ezgili Yürek
1986: Ekin İdim Oldum Harman
1987: Kadıköy Tiyatrosu Konseri
1988: Beydağı'nın Başı
1988: Dadaloğlu ve Çevresi
1989: Huma Kuşu ve Taşlamalar
1990: Sultan Suyu "Pir Sultan Abdal'dan Deyişler"
1991: Dostlar Tiyatrosu Konseri (Sümeyra Çakır ile birlikte)
1992: Ankara'nın Taşına Bak
1993: Uyur İken Uyardılar
1994: Barabar
1995: Aman Of
2002: Seçmeler ve Hapishane Türküleri
2003: Beni Ağlatırsan Yoluna Ağlat
Ödülleri
1985: Sanat Kurumu - Yılın Sanatçısı
Kaynakça
Dış bağlantılar
Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği
Ruhi Su, 1977 BBC Türkçe
1912 doğumlular
Van doğumlular
1985 yılında ölenler
Ruhi Su
Türk erkek şarkıcılar
Türk halk müziği ses sanatçıları
Türk sosyalistler
Türk marksistler
Türk opera şarkıcıları
İstanbul'da kanserden ölenler
Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilenler
Prostat kanserinden ölenler
|
49
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/R%C4%B1za%20Y%C3%BCr%C3%BCko%C4%9Flu
|
Rıza Yürükoğlu
|
Rıza Yürükoğlu veya bilinen adıyla İsmail Nihat Akseymen (4 Ekim 1945, Ankara - 11 Aralık 2001, Londra), Türkiye Komünist Partisi içinde 1979 yılında yaşanan bölünmede İşçinin Sesi tarafının lideridir. Parti içinde Veli Dursun adı ile de bilinir.
Gençliği
1966 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Bu sırada FKF ve TİP içinde çalışmaya başladı. Daha sonra FKF içinde yaşanan ayrışmada MDD'ye karşı Sosyalist Devrim tezini savunanların örgütlendiği SGÖ' nün kurucularından biri oldu. Aynı zamanda başkanlık görevini üstlendi.
1970 Şubatı’nda ilk eşi Merih Kutsal ile evlendi. Birlikte 1970 yazında Birleşik Krallık’a gittiler ve TKP yöneticilerinden Yakup Demir (Zeki Baştımar) ile görüştüler ve TKP üyesi oldular. Türkiye’ye döndü ve yakın arkadaşlarıyla birlikte TKP örgütlenmesinin bir kolunu başlattı.
Bir süre sonra siyasal nedenlerle yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Okumakta olduğu Siyasal Bilgiler Fakültesi 4. sınıfından Londra’daki City Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün 2. sınıfına geçiş yaptı. 1973 yılında bu üniversiteden mezun oldu.
Arkadaşları ile birlikte Birleşik Krallık’ta İngiltere Türkiyeli İlericiler Birliği’ni (İTİB) kurdu. Ardından da Londra İşçi Birliği ve yerel bir işçi gazetesi olarak İşçinin Sesi'ni kurdular.
Kopuş
1974 yılında TKP MK üyeliğine getirildi. 1976 yılında İşçinin Sesi yerel bir yayın olmaktan parti yayını olmaya geçti. Atılım ile birlikte iki merkez yayın olmuş oldu. Parti merkezi tarafından Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye diye bir broşür hazırlamakla görevlendirildi. Başlangıçta parti merkezinin savunduğu bu broşür daha sonra tartışma konusu oldu. Tartışmalar daha da büyüyerek İşçinin Sesi çevresindekiler tasfiye edildi. Grup ağırlıklı olarak İngiltere örgütünden oluştuğu ve TKP-İngiltere, kendilerini Leninci Kanat olarak tarif ettikleri için TKP-L ya da çıkarttıkları yayın nedeniyle TKP-İS diye anılmıştır. Merkez kanadın TİP ile birleşip TBKP adını almasından sonra bir kongre toplayarak İS takısını bırakıp sadece TKP adı ile örgütlenmeye devam edilmiştir.
Son yılları
Yürükoğlu 1999 yılında kendi isteği ile TKP Genel sekreterliğinden ayrıldı. Parti üyesi olarak çalışmalarına devam etti. Yıllardır yazmakta olduğu "Sosyalizm Nedir?" adlı kitabına yoğunlaştı. Birinci cildi bitirdi. Diğer ciltleri bitiremeden 11 Aralık 2001’de, 56 yaşında Londra'da kanserden öldü. Vasiyeti uyarınca cenazesi yakılmış ve külleri Heybeliada çevresinde denize dökülmüştür.
Kitapları
Kitaplarının bazıları Türkiye'de yasadışıdır.
Emperyalizmin Zayıf Halkası Türkiye
Açık Mektup
Proletarya Enternasyonalizmi
Üçüncü Program ve Görevlerimiz
İyi Öncü Değil Kötü Artçı Bile Değil
Örgüt ve Örgütçü
Faşizmin Çözülüşü
Sosyalizm Üstün Gelecektir
Durum ve Görevlerimiz
Yaşayan Sosyalizm
Sınıf Savaşının Vardığı Aşama ve Komünist Partisinin Taktikleri
Bu Kavga Gelecek Kavgasıdır
Sosyalizm ve Demokrasi
Kankun Konferansı ve Düşündürdükleri
Durum ve Görevlerimiz
Okunacak En Büyük Kitap İnsandır
Sosyalizmin Çözülüþü Üzerine Üç Makale
Faşizm ve Burjuva Demokrasisi
Sosyalizm Nedir (3 cilt)
Kırkın Yarısı (2cilt makalelerinden derleme)
Durgunda bir Kurşun (Şiir)
Kaynakça
Dış bağlantılar
http://www.t-k-p.net
http://www.yurukoglu.org
Türk devrimciler
1945 doğumlular
Resim aranan siyasetçiler
Bağırsak kanserinden ölenler
2001 yılında ölenler
İngiltere'de kanserden ölenler
Londra'da ölenler
|
53
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar
|
Bilgisayar
|
Bilgisayar, aritmetik veya mantıksal işlem dizilerini (berim) otomatik olarak yürütmek üzere programlanabilen dijital bir elektronik makinedir. Çağdaş bilgisayarlar, programlar olarak bilinen genel işlem kümelerini gerçekleştirebilir. Bu programlar, bilgisayarların çeşitli görevleri gerçekleştirmesini sağlar. Ayrıca bir bilgisayar sisteminin tam verimle çalışabilmesi için donanım, işletim sistemi ve çevresel cihazlara sahip olması gerekmektedir. Bu terim aynı zamanda bir bilgisayar ağı veya bilgisayar kümesi gibi birbirine bağlı ve birlikte çalışan bir grup bilgisayar anlamına da gelebilir.
Çok amaçlı endüstriyel ve tüketici elektroniği, bilgisayarları kontrol sistemi olarak kullanır. Örneğin mikrodalga fırınlar ve uzaktan kumandalar gibi basit özel amaçlı aygıtlar, endüstriyel robotlar ve bilgisayar destekli tasarım gibi fabrika aygıtlarının yanı sıra kişisel bilgisayarlar gibi genel amaçlı aygıtlar ve akıllı telefonlar gibi mobil cihazlar da dahildir. Bilgisayarlar, milyarlarca başka bilgisayar ve kullanıcıyı birbirine bağlayan internete de (genel ağ) güç sağlar.
Tarihteki ilk bilgisayarlar, sadece hesaplamalar için kullanılıyordu. Abaküs gibi basit elle işletilen araçlar, eski zamanlardan beri insanların hesaplama yapmasına yardımcı olmuştur. Sanayi Devrimi'nin başlarında, dokuma tezgâhları için gerekli olan kılavuz desenler gibi uzun sıkıcı görevleri otomatikleştirmek için bazı mekanik aygıtlar geliştirildi. Daha karmaşık elektrikli makineler, 20. yüzyılın başlarında özel eş hesaplamalar yaptı. İlk dijital elektronik hesap makinesi ise II. Dünya Savaşı sırasında geliştirildi. 1940'ların sonundaki ilk yarı iletken transistörleri, 1950'lerin sonlarında silisyum temelli MOSFET (MOS transistör) ve monolitik bütünleşmiş devre (IC) gibi çip teknolojileri izledi ve 1970'lerde mikroişlemci ve mikrobilgisayar devrimine yol açtı. Bilgisayarların hızı, gücü ve çok yönlülüğü, transistör sayılarının hızla artmasıyla (Moore yasasının öngördüğü gibi) o zamandan beri çarpıcı bir şekilde artmaktadır ve 20. yüzyılın sonları ile 21. yüzyılın başlarında Sayısal Devrim'e yol açmıştır.
Geleneksel olarak, çağdaş bir bilgisayar en az bir işlem öğesinden, tipik olarak bir mikroişlemci biçiminde bir merkezî işlem biriminden (CPU), bir tür bilgisayar belleğinden ve tipik olarak yarı iletken bellek yongalarından oluşur. İşlem öğesi, aritmetik ve mantıksal işlemleri gerçekleştirir ve bir sıralama ve denetleme birimi, saklanan bilgilere yanıt olarak işlemlerin sırasını değiştirebilir. Çevresel aygıtlar arasında giriş aygıtları (klavyeler, fareler, oyun çubuğu vb.), çıktı aygıtları (monitörler, yazıcılar vb.) ve her iki işlevi de yerine getiren giriş/çıkış aygıtları (ör. 2000'li yılların dokunmalı ekranı) bulunur. Çevresel aygıt, bilgilerin dış bir kaynaktan alınmasına izin verir ve işlemlerin sonucunun kaydedilmesini ve alınmasını sağlar.
Etimoloji
Oxford English Dictionary'e göre, bilgisayarın bilinen ilk kullanımı İngiliz yazar Richard Brathwait'in 1613 tarihli The Yong Mans Gleanings adlı kitabındaydı: "I haue [sic] read the truest computer of Times, and the best Arithmetician that euer [sic] breathed, and he reduceth thy dayes into a short number." Terimin bu kullanımı, bir insan bilgisayarı, hesaplamaları veya hesaplamaları yapan bir kişiyi ifade eder. Sözcük 20. yüzyılın ortalarına kadar aynı anlamda devam etmiştir. Bu dönemin ikinci yarısında kadınlar, erkek meslektaşlarından daha az ücret alabilecekleri için genellikle bilgisayar olarak işe alındı. 1943'te insan bilgisayarlarının çoğu kadındı.
Türkçe "bilgisayar" sözcüğünün kökeni ise, Türk bilgisayar mühendisi ve dilbilimci Aydın Köksal tarafından bilgi + say + -ar köklerinden türetilmiştir.
Tarihçe
20. yüzyıl öncesi
Cihazlar, çoğunlukla parmaklarla birebir örten fonksiyon kullanılarak binlerce yıldır hesaplamaya yardımcı olmak için kullanılmıştır. En eski sayma cihazı ise muhtemelen bir tür çetele çubuğuydu. Daha sonra, Bereketli Hilal boyunca kayıt tutma araçları, içi boş kil kaplarda mühürlenmiş, muhtemelen çiftlik hayvanları veya tahıllar gibi ögeleri temsil eden taşları (kil küreler, koniler, vb.) içeriyordu. Sayma çubuklarının kullanımı buna bir örnektir.
Abaküs ise başlangıçta aritmetik görevler için kullanılmıştır. Roma abaküsü, MÖ 2400 gibi erken bir tarihte Babil'de kullanılan cihazlardan geliştirildi. O zamandan beri, birçok çeşitte hesap tahtaları veya tabloları icat edilmiştir. Bir Orta Çağ Avrupası sayım evinde, bir masanın üzerine kareli bir bez konur ve para miktarlarını hesaplamaya yardımcı olmak için işaretler belirli kurallara göre üzerinde hareket ettirilirdi. Derek J. de Solla Price'a göre Antikythera düzeneğinin bilinen en eski mekanik analog bilgisayar olduğuna inanılıyor.
Astronomik ve navigasyon kullanımı için hesaplama ve ölçüm için birçok mekanik yardımcı yapılmıştır. Planisfer, 11. yüzyılın başlarında Bîrûnî tarafından icat edilen bir yıldız haritasıydı. Usturlap, Helenistik dönemde MÖ 1. veya 2. yüzyıllarda icat edildi ve genellikle Hipparkos'a atfedilir. Planisfer ve dioptra'nın bir kombinasyonu olan usturlap, küresel astronomide birkaç farklı problem türünü çözebilen bir analog bilgisayardı. Mekanik bir takvim bilgisayarı ve dişli çarkları içeren bir usturlap, 1235'te İran'ın İsfahan kentinden Abi Bakr tarafından icat edildi. Bîrûnî, ilk mekanik dişli ay-güneş takvimi usturlabını, bir dişli takımı ve dişli çarkları olan, erken dönem sabit kablolu bilgi işleme makinesini icat etti.
İlk bilgisayarlar
İngiliz makine mühendisi ve bilgin Charles Babbage, programlanabilir bir bilgisayar kavramını ortaya çıkardı. "Bilgisayarın babası" olarak kabul edilen, 19. yüzyılın başlarında ilk mekanik bilgisayarı kavramsallaştırdı ve icat etti. 1833'te seyir hesaplamalarına yardımcı olmak için tasarlanan devrim niteliğindeki fark motoru üzerinde çalıştıktan sonra, çok daha genel bir tasarımın, bir Analitik Makinenin mümkün olduğunu fark etti. Programların ve verilerin girişi, o zamanlar Jakar gibi mekanik dokuma tezgahlarını yönlendirmek için kullanılan bir yöntem olan delikli kartlar aracılığıyla makineye sağlanacaktı. Çıktı için makinede bir yazıcı, bir eğri çizici ve bir zil bulunur. Makine ayrıca daha sonra okunmak üzere kartların üzerine sayıları da basabilecektir. Ayrıca makine, bir aritmetik mantık birimi, koşullu dallanma ve döngüler biçimindeki kontrol akışı ve entegre belleği bir araya getirerek, onu modern terimlerle Turing-tamamlanmış olarak tanımlanabilecek genel amaçlı bir bilgisayar için ilk tasarım haline getirdi.
Dijital bilgisayarlar
Elektromekanik
1938'de Amerika Birleşik Devletleri Donanması, bir denizaltıda kullanılabilecek kadar küçük bir elektromekanik analog bilgisayar geliştirdi. Bu, hareketli bir hedefe bir torpido ateşleme problemini çözmek için trigonometri kullanan Torpido Veri Bilgisayarıydı. II. Dünya Savaşı sırasında diğer ülkelerde de benzer cihazlar geliştirilmiştir.
Modern bilgisayarlar
Ayrıca bakınız
Bilgisayar bilimi
Bilgisayar bilimi tarihi
İnsan-bilgisayar etkileşimi
Kaynakça
Tüketici elektroniği
Elektronik sanayi
Alman icatları
|
55
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%20Kom%C3%BCnist%20%C4%B0%C5%9F%C3%A7i%20Partisi
|
Türkiye Komünist İşçi Partisi
|
Türkiye Komünist İşçi Partisi, Türkiye'de faal olarak yer alan yasa dışı komünist siyasi partidir. TDKP ile anlaşmazlığa düşen bir grup isimlerini TDKP/L olarak değiştirdi. Daha sonra bu birleşimin adını EKİM olarak değiştirerek siyaset yapmaya başladı. Ekim hareketi 1998 yılında ise partileşme sürecini tamamlayarak TKİP ismini aldı. TKİP'in yasa dışı olarak yayınlanmakta olan EKİM isimli bir merkez yayın organı bulunmaktadır. TKİP, Marksizm-Leninizm ideolojisini temel alır. Partinin Kızıl Bayrak adında bir gazetesi bulunmaktadır.
Dış bağlantılar
Kaynakça
Komünist İşçi Partisi
1998'de kurulan siyasi partiler
Yasa dışı komünist partiler
|
58
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kimya
|
Kimya
|
Kimya, maddenin yapısını, özelliklerini, birleşimlerini, etkileşimlerini, tepkimelerini araştıran ve uygulayan bilim dalıdır. Kimya bilmi daha kapsamlı bir ifadeyle maddelerin özellikleriyle, sınıflandırılmasıyla, atomlarla, atom teorisiyle, kimyasal bileşiklerle, kimyasal tepkimelerle, maddenin hâlleriyle, moleküller arası ve moleküler kuvvetlerle, kimyasal bağlarla, tepkime kinetiğiyle, kimyasal dengenin prensipleriyle vb konularla ilgilenir. Kimyanın en önemli dalları arasında analitik kimya, anorganik kimya, organik kimya, fizikokimya ve biyokimya sayılır.
Kimya sözcüğünün kökeni
"Kimya" sözcüğüyle simya sözcüğünün aynı kökten geldiği tahmin edilmektedir. On yedinci yüzyılda "kimya" ve "simya" sözcükleri aynı bilimsel disiplini tanımlamak için ayırt edilmeksizin kullanılmışlardır. Ancak 18'inci yüzyılda bu iki sözcük arasında bir ayrım gözetilmeye başlanmış, "simya" daha çok metalden altın yapmakla ilgili uğraşları tanımlamak için kullanılmıştır. "Simya" sözcüğünün Arapça "al kimya" () sözcüğünden türediği, bu Arapça sözcüğün de Grekçe'de "himya" (metal eritmek anlamına gelen χημεία ya da χημία) sözcüğünden türetildiği de iddia edilmektedir.
Tarihi
Kimyanın tarihi "simya öncesi dönem", "simya dönemi", "geleneksel kimya ve "modern kimya" dönemleri olmak üzere 4 ana başlık altında toplanarak incelenir.
Simya öncesi
Kimyanın bilinen tarihi Antik Mısır döneminde başlamıştır. M.Ö. 2000'li yıllarda Mısırlılar'ın kimyasal yöntemler kullanarak kozmetik tozlar ürettikleri iddia edilmektedir. Kral Hammurabi döneminde (MÖ 1792-1750) Babiller altın, gümüş, cıva, kurşun, demir ve bakır gibi metalleri tanımlamış ve bu metallere semboller vermiştir. Erken Yunan felsefeciler (Sokrates öncesi düşünürler) doğal olayları doğaüstü olmayan nedenlerle açıklamaya çalışmışlar, bunun sonucunda da bu dönemde simya öncesi kimya biliminin temelleri atılmıştır. Miletli Tales (MÖ 624 – MÖ 546) maddenin prensiplerini araştırmış ve suyun evrenin temel maddesi olduğunu öne sürmüştür. Bir diğer Miletli Anaksimandros (MÖ 610- MÖ 546) suyun karşıtı olan ateşin nasıl oluştuğunu sorgulamıştır. Empedokles (MÖ 490-430) evrenin 4 temel element ateş, hava, su ve topraktan oluştuğunu iddia etmiştir.
Empedokles'in tanımına göre toprak katı maddeleri, su sıvı maddeleri ve metalleri, hava gazları ifade etmekteydi. Bununla beraber ateşi de bir süreçten çok sıvı, gaz ve katı gibi maddenin bir hali olarak tanımlamıştır. Demokritos'un hocası Leukippos evrenin iki çeşit elementten oluştuğunu (boşluk ve katı) ifade etmiş, boşluğun ve katılığın evrendeki tüm elementleri oluşturduğunu ifade etmiştir. Democritus (MÖ 460-370) Leukippos ile birlikte atomcu teoriyi geliştirmiştir. Maddelerin yapı taşı olarak daha küçük parçalara ayrılamayan atomlar Leucippus ve Democritus'un geliştirdiği bir felsefe sistemi olarak kabul edilmesine rağmen Platon bu atomculuk teorisine bölünemezlik prensibini eklemiştir. Plato evreni oluşturan 4 temel elementin geometrik katılardan oluştuğunu bu katıların da üçgen yüzeylerden oluştuğunu iddia etmiştir. Aristoteles (MÖ 384-323) elementlerin özellikleri düşüncesini geliştirmiştir. Farklı elementlerin farklı özellikleri olduğunu ve bunun çeşitli nicel değişkenlere bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu nicel özellikleri değiştirildiğinde bir elementin başka bir elemente dönüştürülebileceğini ve maddelerin değişim halinde olduğunu iddia etmiştir.
Simya dönemi
Aristoteles'in fikirlerinden etkilenen simyacılar (yaklaşık M.Ö. 320-MS 300) yılları arasında Yunanca konuşulan Akdeniz kıyılarında, Mısır'da, İran'da Aristoteles ve diğer Yunan filozofların teorilerini pratiğe geçirmeye başlamışlardır.
Yine bu dönemde ilk defa simyacılar ucuz metallerden altın elde etmeyi mümkün kılması düşünülen felsefe taşını üretmeye çalışmışlardır.
13. yüzyıla gelindiğinde simya tüm Avrupa kıtasında yaygın bir hale gelmiş, örneğin dönemin önemli bilim adamlarından Raymundus Lullus İngiltere kralı tarafından İngiltere'ye basit metalden altın üretmesi için davet edilmiştir. 13. yüzyılın başlarında dönemin ünlü simyacıları Roger Bacon (1214/1220–1292), Albertus Magnus ve Raymundus Lullus basit metalden altın üretme yöntemleri dışında simyanın diğer alanlarına yönelip, simyanın günümüz kimyasına yaklaşmasına öncü olmuşlardır.
14. yüzyılda Katolik Kilisesi simya karşıtı taraf olmuş ve 1317 yılında Papa John XXII simyacılığı yasaklamıştır.
17. yüzyıla gelindiğinde simya göreceli olarak az da olsa hâlâ varlığını sürdürmekteydi. 17. yüzyılın etkin bilim adamlarından Robert Boyle 1661 yılında döneminde büyük yankı uyandıran eseri ''The Sceptical Chymisti yayımlamıştır. Aristoteles'in 4 element teorisini ret eden bu kitap aynı zamanda simyanın döneminin de sona erdiğini işaret etmekteydi.Simya döneminde simyacıların araştırmaları ve deneyleri vasıtasıyla birçok laboratuvar tekniği geliştirilmiş ve çeşitli bileşik ve elementler keşif edilmiştir.
Geleneksel kimya
Geleneksel kimya dönemi, 17'inci yüzyılın sonlarından başlayarak 19'uncu yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Alman bilim insanı Johann Joachim Becher, 17. yüzyıl ortalarında yanma ile ilgili Phlogiston teorisini geliştirdi. Bu teoriye göre; her yanıcı madde, "phlogiston" adı verilen kokusuz, renksiz, tatsız ve ağırlıksız bir içeriğe sahipti ve bu içerik yanma gerçekleştiğinde yanıcı madde tarafından ortama salınmaktaydı.
Bu teori daha sonra Georg Ernst Stahl tarafından daha popüler bir hale getirilmiş, 18. yüzyılın büyük bir kısmında genel kabul görmeye devam etmiştir. 1785 ile 1787 yılları arasında Fransız fizikçi Coulomb günümüzde "Coulomb yasası" olarak adlandırılan benzer yüklü maddelerin birbirini ittiği, karşıt yüklülerin de birbirini çektiği ve bu çekim ya da itim kuvvetinin hesaplanması için gerekli denklemi de içeren kanunu bulmuştu. Phlogiston teorisi, 18. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Lavoisier tarafından çürütüldü. Daha önceden Phlogiston teorisine göre de-phlogiston maddesi olarak adlandırılan maddenin oksijen olduğu keşfedildi. 1803 yılında İngiliz bilim insanı John Dalton, atom teorisini ortaya attı. Bu teoriye göre; farklı elementlerin atomları, farklı ağırlıklara sahiptir. Bu teorinin bazı ilkeleri;
Bütün maddeler atomlardan meydana gelmektedir.
Atomlar daha küçük parçalara ayrılamazlar.
Aynı elementin bütün atomları birbirinin aynısıdır.
Farklı elementler farklı atomlara sahiptir.
Atomların yeniden düzenlenmesi sonucu kimyasal tepkimeler meydana gelir.
Bileşikler elementlerden meydana gelirler.
şeklinde özetlenebilir. John Dalton'un teorisiyle modern kimyanın temelleri de atılmış oldu.
Modern kimya
19. yüzyıldan itibaren gelen sürece "modern kimya dönemi" adı verilir. Heinrich Geißler (1814-1879) 1854 yılında suyun en yüksek yoğunluğa 3.8 °C ulaştığını kendi icat ettiği bir mekanizmayla göstermiştir (daha sonra bu sıcaklığın 3.98 °C olduğu bulunmuştur). Daha sonra Geisslerin icat ettiği vakum tüpüyle William Crookes atom teorisinde ilerlemeler kaydetmiş ve katot ışınını keşfetmiştir.
Eugene Goldstein (1850-1930)'ın çalışmaları protonun varlığını ispatlamıştır. J. J. Thomson (1856 – 1940) kendi atom modelini geliştirmiş ve 1906 yılında Nobel fizik ödülünü kazanmıştır. Mendeleyev periyodik tabloyu 1869 yılında Kimyanın Prensipleri adlı eserinde yayımlamıştır. Bu periodik tabloda bilinen 63 elementi atom ağırlıklarına ve benzer özelliklerine göre sıralamıştır. Marie Curie (1867 – 1934) radyoaktiviteyi ve sonrasında Polonyum ve Radyum'u keşetmiştir. 1911 yılında Nobel kimya ödülünü kazanmıştır. Ernest Rutherford 3 çeşit radyoaktifliği alfa parçacığı (+), beta parçacığı (-) ve gama ışınını keşfetmiştir. Bu gelişmelerin sonrasında ve öncesinde daha birçok bilim insanının katkısıyla kimya bilimi günümüze ulaşmıştır. 2011 yılı Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası kimya yılı ilan edilmiştir.
Temel kavramlar ve konular
Asitler ve bazlar
Antik Yunanistan ve Antik Mısır'da belli başlı asitler ve bazlar halihazırda sınıflandırılmışlardı. Yunanlar ekşimsi tat veren sirke gibi maddeleri ὀξύς (ekşi) olarak adlandırmışlar, daha sonra bu sözcük Latinceye acere olarak geçmiş ve Avrupa dillerindeki anlamı da latinceden türeyerek bu dillere geçmiştir. Oksijen elementinin adı da Antoine Lavoisier'in oksijeni (asid üreten anlamında) hatalı tanımlamasından kaynaklanmaktadır. Asit ve bazların farklı tanımları mevcuttur.
Arhenius’un tanımına göre;
Asit, suda çözüldüğünde çözeltiye H+ bırakan maddelerdir.
Baz ise, OH- bırakan maddelerdir.
Bronsted-Lowry tanımına göre;
Asit, proton (H+) bırakan maddelere denir.
Baz, proton kabul eden maddelerdir.
Lewis Teorisine göre;
Asit, H+ iyonu gibi, çözeltiden elektron eksilten maddelerdir.
Baz ise, elektron veren maddelerdir. Diğer tanımlardan farklı olarak sadece elektron alışverişi üzerine kurulmuş bir tanımlamadır.
Asit-baz tepkimeleri
Asit ve baz etkileşim halinde bırakıldıklarında, tuz üreterek bir diğerini nötrleştirme eğilimi gösterirler. HCl ve NaOH'ın tepkimesi NaCl bileşiği (tuz) ve su üretir.
HCl + NaOH → NaCl + H2O
Atomun yapısı
1803-1808 yılları arasında öğretmenlik mesleğini yerine getirmekte olan John Dalton kimyanın iki temel yasası olan kütlenin korunumu ve sabit oranlar'ı kullanarak temel atom teorisini tanımlamıştır. Dalton'un atom teorisi üç ana önermeyi içermekteydi. Bunlar;
Her kimyasal element küçük, bölünemeyen atom olarak adlandırılan parçacıklardan oluşmaktadır.
Aynı elementin atomları birbirine ağırlık ve özellikleri bakımından benzerdirler, fakat farklı elementlerin atomları birbirinden farklıdırlar.
Herhangi bir bileşik oluşurken, farklı elementler basit bir sayısal oranda birleşirler. Örneğin A atomu B atomuyla birleşip AB bileşiğini oluşturuyorsa, 2AB bileşiğini oluşturmak için 2A 2B'ile tepkimeye girmek zorundadır.
Dalton'un atom teorisini tanımlamasından yaklaşık yüzyıl sonra atomun temel parçacıkları keşif edilmiştir. 1897 yılında elektron, 1909 yilinda proton ve 1932 yilinda nötron keşif edilmiştir.
Atom'un temel parçacıkları keşif edildikten sonraki dönemde birçok isim atom teorisine kayda değer katkılar sağlamıştır. Bu isimlerden bazıları Einstein, De Broglie, Schrodinger ve Heisenberg'dir. Kuantum teorisi elektronların parçacık olmakla birlikte, aynı zamanda dalga özelliklerine sahip olduğunu göstermiştir. Modern atom teorisine göre atom etrafı olasılık bulutlarıyla (orbital) çevrili atom çekirdeğinden oluşmaktadır. Bu olasılık bulutları da elektronların en olası bulundukları yerleri ifade etmektedir. Dalga denklemleri kullanılarak bu orbitallerin şekli ve büyüklüğü hesaplanabilmektedir.
Moleküllerin yapısı
Molekül birbirine bağlı bir grup atomun oluşturduğu kimyasal bileşiklerin en küçük temel yapısına verilen addır. Diğer bir ifadeyle bir molekül bir bileşiği oluşturan atomların eşit oranlarda bulunduğu en küçük birimdir. Moleküller yapılarında birden fazla atom içerirler. Bir molekül aynı iki atomun bağlanması sonucu ya da farkı sayılarda farklı atomların bağlanması sonucu da oluşabilirler. Bir su molekülü 3 atomdan oluşur; iki hidrojen ve bir oksijen. Bir hidrojen peroksit molekülü iki hidrojen ve iki oksijen atomundan oluşur. Diğer taraftan bir kan proteini olan gamma globulin 19996 sayıda atomdan oluşmakla birlikte sadece 4 çeşit farklı atom içerir; hidrojen, karbon, oksijen ve nitrojen. Molekülleri oluşturan kimyasal bağlara Moleküler bağlar denir. Bunlar kovalent, iyonik ve metalik bağlardır.
Moleküler bağlar
Bir molekülün atomları arasında oluşan bağlardır. Moleküller arası bağlardan daha kuvvetlidirler. Bir su molekülünün atomlarını bir arada tutan bağ moleküler bağlara örnektir. Öte yandan su moleküllerini buz halindeyken bir arada tutan bağlar ise moleküller arası bağlara örnektir. Moleküler bağlar kovalent, iyonik ve metalik bağlardır.
Moleküller arası kuvvetler
Moleküller arası kuvvetler, bir bileşiğin molekülleri arasında bulunan çekim kuvvetleridir. Bu kuvvetler bir bileşiğin katı, sıvı ya da gaz halinde bulunmasında, kaynama ve erime noktalarının değerinde ve çözünürlüğünde önemli rol oynar. Moleküller arası kuvvetler Van der Waals kuvvetleri ve hidrojen bağıdır.
Bileşikler
Su, amonyak, karbonmonoksit ve karbondioksit gibi aşina olduğumuz maddeler aslında kimyasal bileşiktir. Bunların yanında daha az aşina olduğumuz sakkaroz (çay şekeri), asetilsalisilik asit (aspirin) ve askorbik asit (C vitamini) de kimyasal bileşiklere örnek teşkil etmektedirler. Bütün bu bileşiklerin ortak özelliği her birinin iki ya da daha fazla elementten oluşuyor olmalarıdır. Öyleyse, kimyasal bileşik iki ya da daha fazla elementin atomlarının oluşturduğu aynı özelliklere sahip moleküllerin oluşturduğu maddelerdir. Kimyasal bileşikler, moleküler bileşik ve iyonik bileşik olmak üzere ikiye ayrılır.
Bileşik çeşitleri
;
1. Moleküler bileşik moleküllerden oluşmaktadır. Bu moleküller genel olarak metal olmayan birbirine kovalent bağla bağlı atomlardan oluşmaktadırlar. Moleküler Bileşikler kimyasal formüllerle ifade edilirler. Bu formüller de bileşiğin içerdiği elementleri ve bu elementlerin birbirine orantılı sayılarını vermektedir. Formül çeşitleri;
Empirik formül molekül hakkında çok fazla bilgi vermemekle birlikte sadece elementlerin orantısal sayılarını vermektedir. Örneğin, CH2O empirik formülü hem C2H4O2 hem de C6H12O6 molekülleri için aynıdır.
Moleküler formül molekülü oluşturan elementlerin sayılarını vermektedir. C6H12O6 moleküler formüle örnektir.
Yapısal formül ise molekülün içerisindeki bağlarıda göstermektedir.
2. İyonik bileşik pozitif ve negatif iyonların elektrostatik çekimle birleşimi sonucu oluşan bileşiklerdir.
Çözeltiler
Çözelti, bir ya da daha fazla maddenin (solute) moleküler düzeyde başka bir maddenin (solvent) içine karışıp, oluşturduğu homojen karışımdır. Bazı yaygın çözeltilere hava (02, N2 ve diğer bazı gazlar), doğalgaz (CH4, C2H6 ve diğer birçok madde), deniz suyu (su, tuz vs.), sirke (su ve asetik asit) ve pirinç (kalay, kurşun gibi çözeltiler örnek olarak verilebilir.
Çözünürlük
Çözünürlük, bir maddenin bir solvent içerisinde çözünme miktarını ifade etmek için kullanılır. Genellikle çözünen maddenin miktarının (solute) solventin hacmine bölünmesiyle elde edilir. Çözünürlüğü etkiyen faktörler;
Sıcaklık
Çözen ve çözülen maddelerin doğası
Basınç
olarak sıralanabilinir.
Elektrokimya
Elektrokimya elektrik ve kimyasal değişimler arasındaki ilişkileri inceler. Kendiliğinden gelişen birçok kimyasal tepkime sonucunda elektrik akımı oluşmaktadır. Öte yandan elektrik akımı kendiliğinden gelişmeyen birçok tepkimenin gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Elektroliz süreciyle elektrik enerjisi kimyasal enerjiye dönüştürülebilmektedir.
Kimyasal bağlar
Kimyasal bağ farklı atomların elektronlarının etkileşimi sonucu oluşur ve atomları bir arada tutar. Kimyasal bağ atomlar arası elektron alışverişi sonucu oluşuyorsa iyonik bağ, eğer ortak paylaşım sonucu oluşuyorsa kovalent bağ olarak adlandırılır. Elektronların metal atomları arasında paylaşımı sonucu oluşuyorsa da buna metalik bağ denir.
Kinetik
Kimyasal kinetik, kimyasal tepkimeleri tepkime hızı, değişkenlerin tepkimeye etkileri, atomların yeniden dizilişi ve ara ürünlerin oluşumu gibi açılardan ele alır.
Stokiyometri
Stokiyometri, kimyasal bir tepkimede bulunan reaktanların ve ürünlerin miktarlarının birbirleriyle olan sayısal ilişkilerini inceler. Dengedeki bir kimyasal tepkime ifadesinde, katsayılar kaç mol reaktanın bir diğer bir reaktanla tepkimeye girmek için gerekli olduğunu ve bu tepkimeden kaç mol ürün elde edileceğini ortaya koymada kullanılan metottur. Dengede olan bir tepkimede reaktanların ve ürünlerin miktarları arasında bölen ve bölünen kısımlarında pozitif tam sayılar içeren bir orantı oluştumaktadır. Örneğin metan'ın oksijen'le tepkimesinde, 1 molekül karbondioksit ve 2 molekül su oluşması için 1 molekül Metan 2 molekül oksijen ile tepkimeye girmelidir.
+ 2 → 1 + 2
Termodinamik Termodinamik''', enerji, ısı, entropi ve ekserji gibi fiziksel kavramlarla ilgilenen bilim dalı. Termodinamik her ne kadar sistemlerin madde ve/veya enerji alış-verişiyle ilgilense de, bu işlemlerin hızıyla ilgilenmez. Bundan dolayı aslında termodinamik denilirken, denge termodinamiği kastedilir. Zamana bağlı termodinamik olaylarla, denge halinde olmayan termodinamik ilgilenir.
Kimyanın temel kanunları
Avogadro yasası
Boyle yasası
Charles yasası
Gay-Lussac yasası
Enerjinin korunumu yasası
Kütlenin korunumu yasası
Dalton yasası
Sabit oranlar yasası
Dulong–Petit yasası
Faraday'ın elektroliz yasası
Gay-Lussac yasası
Graham difüzyon yasası
İdeal gaz yasası
Katlı oranlar yasası
Peryodik tablo yasası
Kimyanın ana bilim dalları
Kimya'nın ana alt dalları şöyle sıralanabilinir ;
Analitik kimya
Anorganik kimya
Organik kimya
Fizikokimya
Termodinamik
Spektroskopi
Kimyasal kinetik
Teorik kimya
Biyokimya
Kaynakça
Genel
Ralph H. Petrucci ... [et (2010) al.],. General chemistry : principles and modern applications (10th ed. bas.). Toronto: Pearson Prentice Hall. ISBN 9780132064521
Özel
|
59
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Edebiyat
|
Edebiyat
|
Edebiyat, yazın veya literatür; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olması etkilidir. Edebiyatın, Hint-Avrupa dil ailesinde kullanılan sözcük karşılıkları Latince "literatura/litteratura"dan türevlendirilmiştir. Literatura/litteratura ise Latincede mektup ve el yazısı anlamına gelen "littera" kelimesinden türemiştir.Yazın sözcüğü ise Türkçedir.
Edebiyatın konuları; deneme, drama, söylence, öykü, roman ve şiirdir. Bazı edebiyat eserlerinde gerçeklik, kurmaca gerçeklik şeklindedir. Eseri ortaya koyan sanatçı gerçek hayattan esinlendiği olaylar ya da fikirler ile kendi kafasındakileri harmanlar. Bunun sonucunda eserler hem gerçek hayattan hem de sanatçının duygu, düşünce ve hayallerinden izler taşır. Edebiyat; genellikle yazılı ürünler için kullanılan bir terim olmasının yanında, aslında sözlü ürünleri de kapsayan bir genişliğe sahiptir. Bu şekilde yazılı olmayan ve halk anlatımlarıyla yaşayan edebiyata sözlü edebiyat adı verilmektedir.
Edebiyat, kurgu veya gerçek algı temelinde sınıflandırılabilir. Yine edebî eserlerin tasnifindeki bir diğer ölçüt mevcut eserin manzum ya da nesir olmasıdır. Bu temel ölçütlerin yanında edebî eserler, büyüklük formlarına göre de farklı adlar altında toplanır. Örneğin öykü, roman, kısa öykü veya drama birbirinden uzunluk kısalık ilişkisiyle de ayrılabilir. Bunların yanında, tarihsel süreç içerisinde edebiyatın sınıflandırılmasında estetiğin ve tür-şekil ilişkisinin de dikkate alındığı gözlemlenmektedir. Zaman içerisinde edebiyat kavramı büyük bir değişim geçirmiştir. Bugün için yazın, yazılı olmayan sözlü sanat formlarını da kapsamaktadır. Son yıllarda sanal ortamın gittikçe yaygınlaşmasıyla, edebiyatın yeni bir kolu olan e-ortam edebiyatı ortaya çıkmıştır.
Etimoloji
Edebiyat sözcüğü Arapçadaki أدب, edeb teriminden gelir ve görgü, terbiye, konuk ağırlama adabı, yaşam tarzına ilişkin hikâye ve gözlemlerden oluşan gibi anlamlara gelir. Arapçadaki edeb teriminin kökeninin Sümerce olduğu düşünülmektedir. Nitekim Sümercede "é-dub-ba" (tablet ev) sözcüğü, "okul" manasına gelmektedir. Keza Arapçadaki yazı sanatıyla ilişkili başka kelimelerin de Sümerceden ödünç alınmış olması muhtemeldir.
Türkçede edebiyat sözcüğü Tanzimat Dönemi'nde kullanılmaya başlanmıştır. Bundan önce ilm-i edeb, şiir veya inşâ gibi terimler kullanılmaktaydı. Edebiyat sözcüğü ilk defa Şinasi ve Namık Kemal'in yazılarında kullanılmıştır. Sözcüğün Latince karşılığı olan litteratura Fransızcaya geçmiş (littérature) ve Fransızcadan da Türkçeye geçmiştir.
Tanım
Edebiyatın, edebiyatçılar tarafından ortak bir kanıya varılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Edebiyat tanımlanması Platon'un Devlet kitabından günümüze kadar sürmektedir. Platon, edebiyatın genel anlamı ile hayatın yansıması olarak tanımlamış ve bu betim günümüze kadar varlığını korumuştur. Fransız roman yazarı Stendhal "Bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir.", Georgi Plehanov ise "Edebiyat ve sanat, hayatın aynasıdır" demiştir. Bu tanımlamaları M. Parkhomenko ve A. Myasnikov "Sanat çoğu kez aynaya benzetilir. Bu benzetmenin yanlışlığı, on dokuzuncu yüzyıl klasiklerinin bile gözünden kaçmamıştır. Ayna, karşısında duran nesneleri donuk biçimde yansıtmaktan öte bir şey yapmaz, oysa sanat gerçeğin özüne doğru çok inebilmek için gerçeği seçer, çözümler ve yeniden biçimlendirir." şeklinde eleştirmişlerdir.
Boris Suchkov ise iki fikrin sentezi "Sanat ve edebiyat yapıtlarının çizdiği dünya, gerçekliğin körü körüne bir kopyası değildir, ama, dünyanın rengini ve kokusunu kendinde muhafaza eder, şu basit nedenle ki, sanat her zaman için doğanın ve insan hayatının en özlü yanlarını ele almıştır. Her hakiki sanat yapıtının bir bildirisi olması gerekir; bu bir sanat yapıtının var olabilmesinin temel koşulu ve hayatî ögesidir. Sanat, gerçekliğin büyük disiplinine ancak boyun eğebilir, ona yardım edemez…" tanımını oluşturmuştur.
İngiliz edebiyat eleştirmeni Terry Eagleton "Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir edebiyat tanımı olamaz" demiştir.
Edebiyat teorileri
Edebiyatın sınırları önceden belirlenmiş form ve kurallara göre tasarlanarak oluşturulan bir üretim mi yoksa baştan tasarlanamayan üretim sırasında bilinçaltı ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturulan özgün bir eser mi olduğu Eski Yunan'da bu yana tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Öyleyse edebi metnin üretimini sorgulayan iki ana görüş vardır.
Kurgucu anlayış
İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adlı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak, sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır.
Dışa vurumcu anlayış
MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus, Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir eserin sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir.
20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretilmiştir. Söz gelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya sahip hem de dışavurumun yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.
Edebiyat türleri
Türk edebiyatı
Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinleri. Türk dilinin, Türkiye topraklarında gelişen ilk ürünleri 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarına aittir. 19. yüzyıla kadar İran-İslâm medeniyeti çerçevesinde gelişen Türk edebiyatının ürünleri Halk edebiyatı ve Divan Edebiyatı olarak birbirinden farklı yanları olan iki kolda gelişti. Osmanlı sarayı çevresinde, Fars edebiyatı'nın etkisiyle üretilen klasik edebiyat denilen divan edebiyatı ağır basarken halk arasında, sözlü gelenek uzun bir zaman devam etti.
İngiliz edebiyatı
İngilizce olarak icra edilen edebiyat türü. Bu alanda eser veren sanatçıların ille de İngiliz olması gerekmez. Polonyalı Joseph Conrad, İskoç Robert Burns, İrlandalı James Joyce, Galli Dylan Thomas, Amerikalı Edgar Allan Poe, Hint Salman Rushdie, Karayipli V.S Naipaul İngilizce olarak birçok edebi eser vermişlerdir. Diğer bir deyişle, İngilizce Edebiyat dünyada konuşulan İngilizcenin çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gibidir. Akademik alanda, İngilizce Edebiyat, İngilizce üzerinde çalışan bazı bölümlere, ikincil ve üçüncül eğitim sistemlerine ad olabilmektedir. İngiliz Edebiyatı'ndaki çok sayıda yazar çeşitliliğine rağmen, William Shakespeare'in eserleri, İngilizce konuşan dünya genelinde en önemli noktada yer almaktadır.
Alman edebiyatı
Orta Avrupa'da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısı. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çekya) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.
Fransız edebiyatı
Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır. Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600'lerde, Klasizm denen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatında önemli etki bırakmıştır. 1700'lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800'ler boyunca, realizm ve sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştu. 1900'lerde ise, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düşünürlerin çalışmalarını geniş ölçüde etkilemiştir.
İtalyan edebiyatı
İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.
Rus edebiyatı
11. yüzyılda Ruslar'ın Hristiyanlık'ı benimsemesinden sonra yazılan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev'de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmişlerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hristiyanlık'ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebilme olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya'ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunancadan çeviriler yapılmaya başlandı.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Edebiyat
|
64
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BChendislik
|
Mühendislik
|
Mühendislik, köprüler, tüneller, yollar, araçlar ve binalar dahil olmak üzere makineler, yapılar ve diğer öğeleri tasarlamak ve inşa etmek için bilimsel ilkelerin kullanılmasıdır. Mühendislik disiplini, her biri uygulamalı matematik, uygulamalı bilim ve uygulama türlerinin belirli alanlarına özel vurgu yapan, geniş bir yelpazede uzmanlaşmış mühendislik alanları’nı kapsar.
Mühendis, insanların her türlü ihtiyacını karşılamaya dayalı çeşitli yapılar yol, köprü, bina, peyzaj, çevre gibi şehircilik ve imar dışı alanların ilkeleri, bayındırlık; tarım, beslenme gibi gıda; fizik, kimya, biyoloji, elektrik, elektronik gibi fen; uçak, gemi, otomobil, motor, iş makineleri gibi teknik ve sosyal alanlarda uzmanlaşmış, belli bir mühendislik dalında mühendislik eğitimi görerek mezun olmuş ve "mühendis" ünvanını kullanmayı kanunen hak eden kimse.
Modern anlamda mühendis, bilim insanlarının ürettiği teorik bilgiyi teknisyen ve ustaların uygulayabileceği pratik bilgiye dönüştüren kişidir. Demir yolları inşaat mühendisi Arthur Mellen Wellington'a göre mühendislik, "Beceriksiz birinin iki dolara kötü yaptığı bir şeyi bir dolara iyi yapma sanatıdır.".
Tanım
Amerikan Mühendislerinin Mesleki Gelişim Konseyi (ECPD, ABET)'in öncülü) "mühendisliği" şu şekilde tanımlamıştır:
Etimoloji
Mühendis kelimesi Arapça geometri (hendese) ile meşgul olan, geometri bilen kişi anlamına gelmektedir.
Mühendislik felsefesi
İlk başta matematik olmak üzere "İhtiyaçların karşılanmasında emniyet, ekonomi ve estetiğin göz önüne alınmasıdır."Ters mühendislik, mühendisliğin temelidir." Felsefî açıdan klâsik mühendislik, teklikten bütünselliğe ulaşmaktır. Ama ters mühendisliğin ilkesi, bütünsellikten tekliğe ulaşma gayesini taşır.
Sanatsal tasarım ve aynı zamanda endüstriyel tasarım anlamında birçok sanatçı "tabiattan esinlendik ve ilham aldık" ifadesi içindedir. Aslında bu noktada ar-ge anlamıyla evrim bilimi, mevcut bilim tarafından ters mühendislik temelleriyle incelenerek şu anki bilimsel doğrusal mühendislik anlayışını var etmektedir.
Mühendislik dalları
Mühendislik, genellikle birkaç alt disipline ayrılan geniş bir disiplindir. Mühendis genellikle belirli bir disiplinde eğitim görse de, deneyim yoluyla çok disiplinli hale gelebilir. Mühendislik genellikle dört ana dala sahip olarak tanımlanır: elektrik mühendisliği, inşaat mühendisliği, kimya mühendisliği ve makine mühendisliği.
Elektrik mühendisliği
Elektrik mühendisliği, yayın mühendisliği, elektrik devreleri, jeneratörler, motorlar, elektromanyetik/elektromekanik cihazlar, elektronik cihazlar, elektronik devreler, fiber optikler, optoelektronik cihazlar, bilgisayar sistemleri, telekomünikasyon, enstrümantasyon, kontrol sistemileri ve elektronik gibi çeşitli elektrik ve elektronik sistemlerin tasarımı, çalışması ve üretimidir.
İnşaat mühendisliği
İnşaat mühendisliği, altyapı (havaalanları, yollar, demiryolları, su temini ve arıtma vb.), köprüler, tüneller, barajlar ve binalar gibi kamu ve özel işlerin tasarımı ve inşasıdır. İnşaat mühendisliği geleneksel olarak yapı mühendisliği, çevre mühendisliği ve yerölçüm dahil olmak üzere birçok alt disipline ayrılmıştır. Geleneksel olarak askeri mühendislik'ten ayrı olarak kabul edilir.
Kimya mühendisliği
Kimya mühendisliği, ticari kimyasallar, özel kimyasallar, petrol arıtma, mikro fabrikasyon, fermentasyon ve biyomolekül üretimi gibi ticari ölçekte kimyasal süreçleri yürütmek için fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik ilkelerinin uygulanmasıdır. Kimya tesislerinin tasarımı, kurulumu, işletiminden, yeni veya mevcut kimya ürünlerinin araştırılması ve geliştirilmesinde de kimya mühendisleri çalışır. Üretim süreçlerinin tasarımı ve analizinde ısı aktarımı, kütle aktarımı, ayırma işlemleri, proses tasarımı, reaksiyon mühendisliği gibi pek çok bilim dalı ve uygulamadan faydalanırlar.
Makine mühendisliği
Makine mühendisliği, güç ve enerji sistemleri, havacılık/uçak ürünleri, silah sistemleri, ulaşım ürünleri, motorlar, kompresörler, aktarma organları, kinematik zincirler, vakum teknolojisi, titreşim izolasyon ekipmanı, üretim, robotik, türbinler, ses ekipmanları ve mekatronik gibi fiziksel veya mekanik sistemlerin tasarımı ve üretimidir.
Disiplinlerarası mühendislik
Disiplinlerarası mühendislik, uygulamanın birden fazla temel dalından yararlanır. Tarihsel olarak, deniz mühendisliği ve maden mühendisliği ana dallardı. Diğer mühendislik alanları imalat mühendisliği, akustik mühendisliği, korozyon mühendisliği, enstrümantasyon ve kontrol mühendisliği, Havacılık ve uzay mühendisliği, otomotiv, bilgisayar, elektronik, enformasyon mühendisliği, petrol, çevre, sistemler, ses, yazılım, mimari, ziraat, biyosistemler, biyomedikal, jeoloji mühendisliği, tekstil, endüstriyel, malzemeler, ve nükleer mühendislik'tir.
Bu ve diğer mühendislik dalları Birleşik Krallık'ın 36 lisanslı üye kurumunda Mühendislik Konseyi temsil edilmektedir.
Yeni uzmanlıklar bazen geleneksel alanlarla birleşir ve yeni dallar oluşturur - örneğin, Dünya sistemleri mühendisliği ve yönetimi, mühendislik bilimleri, çevre bilimi, mühendislik etiği ve mühendislik felsefesi dahil olmak üzere çok çeşitli konu alanlarını içerir.
Diğer mühendislik dalları
Zamanla bazıları aşağıda sıralanmış ama bunlarla sınırlı olmayan pek çok mühendislik dalı ortaya çıkmıştır:
Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği: Ham maddesi ağaç olan malzemenin işlenerek değerlendirilmesi, ağaçtan elde edilen ürünlerin tasarlanması ve buna ilişkin üretimin planlanması, ürünlerin kalite kontrolüyle ilgili mühendislik dalıdır.
Bilgisayar mühendisliği: Temel olarak yazılım, programlama ve algoritma ile ilgilenir. Bilgisayar ağları, veri tabanı yöneticiliği ve gömülü sistemler de diğer çalışma alanlarıdır. Bilgisayar mühendisliği (CE), bilgisayar donanımı ve yazılımını geliştirmek için gereken bilgisayar bilimi ve elektronik mühendisliği'nin çeşitli alanlarını birleştiren mühendislik dalıdır. Bilgisayar mühendisleri genellikle yalnızca yazılım mühendisliği veya elektronik mühendisliği (veya elektrik mühendisliği) yerine elektronik mühendisliği , yazılım tasarımı ve donanım-yazılım entegrasyonu konularında eğitim alırlar.
Deniz teknolojisi mühendisliği: Deniz teknolojisi mühendisliği, su taşıtı ve petrol platformları ve limanlar gibi sabit yapıların tasarımını, geliştirilmesini, üretimini ve çalışma davranışını kapsar.
Endüstri mühendisliği: İnsan, makine, enerji, para gibi girdileri belirli süreçlerden geçirerek ürün ve hizmete dönüştüren bütünleşik sistemlerin tasarımı ve iyileştirilmesiyle ilgilenir.
Enerji sistemleri mühendisliği: Yenilenebilir (güneş, rüzgâr, hidrolik, jeotermal vb.) ve yenilenemez (kömür, petrol, doğal gaz) enerji kaynaklarıyla ilgilenir.
Fizik mühendisliği: Doğadaki maddelerin yapısını ve aralarındaki etkileşimi inceleyen fizik bilimi bulgularının uygulama alanına dönüştürülmesi ile ilgilidir.
Geomatik mühendisliği: Aklınıza gelebilecek her türlü hassas ölçümün tek imza yetkilisidir. Ayrıca Harita Kontrol Mühendislerinin onaylamadığı taşınmaz yasal olarak geçerli değildir.
Havacılık ve uzay mühendisliği: Havacılık ve uzay mühendisliği, uçak, uydular ve roketlerin tasarımını, geliştirilmesini, üretimini ve operasyonel davranışını kapsar.
Jeoloji mühendisliği: Jeoloji mühendisliği, Dünya üzerinde veya içinde inşa edilen herhangi bir şeyle ilişkilidir. Bu disiplin, inşaat mühendisliği, çevre mühendisliği ve maden mühendisliği gibi diğer disiplinlerin çalışmalarını yönlendirmek veya desteklemek için jeolojik bilimleri ve mühendislik ilkelerini uygular. Jeoloji mühendisleri, yüzey ve yer altı ortamlarını etkileyen tesisler ve operasyonlar için örneğin kaya kazıları (örn. tüneller),
bina temel sağlamlaştırma, şev ve dolgu stabilizasyonu, heyelan risk değerlendirmesi, yeraltı suyu izleme, yeraltı suyu iyileştirmesi, maden kazıları ve doğal kaynak arama gibi etki araştırmaları ile ilgilenirler. Yerkürenin başlangıcından günümüze kadar geçirdiği yapısal değişmeleri, yer kabuğunun yüzeyinin ve altının bugünkü durumunu inceleyen, yerleşim alanlarının ve her türlü mühendislik yapılarının yer seçimi çalışmalarının yürütülmesiyle ilgili eğitim verilen mühendislik dalıdır.
Maden mühendisliği: Yeraltında bulunan kaynakların ve madenlerin üretimini günümüz tekniğine uygun olarak inceler.
Mekatronik mühendisliği: Mekatronik kelime anlamıyla makine ve elektronik kelimelerinin birleşimiyle oluşturulmuş yeni bir terimdir. Mekatronik mühendisliği; kontrol otomasyon mühendisliği, makine mühendisliği, yazılım mühendisliği, elektrik elektronik mühendisliği dallarının kesişiminden oluşan yeni bir mühendislik dalıdır. İlgi alanları genellikle sanayide bulunan robotik cihazlardır.
Metalürji ve malzeme mühendisliği: Çeşitli birçok ham maddeden kullanışlı ürünlerin ve malzemelerin üretimi ve geliştirilmesinde rol alan mühendislerdir. Metaller ve çeşitli birçok ham maddenin günlük hayattaki uygulamalarıyla ilgilenmekle beraber, kullanışlı malzemelerin tasarımı ve var olanların geliştirilmesiyle ilgilenmektedirler.
Polimer mühendisliği: Plastik, kauçuk ve elyaf gibi polimetrik malzemelerin üretimi ve şekillendirilmesiyle ilgilenir.
Uzay mühendisliği: Uzay Mühendisliği, dünya çevresindeki hava-uzaydan ekonomik, bilimsel ve teknolojik amaçlı hizmet ve ürün sağlamayı maçlayan bir mühendislik dalıdır. Uzay mühendisleri sivil ve askeri kuruluşlarda, dünya çevresinde yörüngeye konacak insanlı ve insansız hava-uzay araçlarını ve bunları yörüngeye koyacak roketleri tasarlayan ve inşa eden, görev ve yol planlarını hesaplayan, sürekli kontrol ederek, görevlerini yerine yetirmelerini sağlayan mühendislerdir. Ayrıca, hava-uzay araçlarında yapılacak bilimsel ve teknolojik amaçlı deneylerin gerçekleştirilmesinde de görev alırlar.
Ziraat mühendisliği: Bitkisel üretim, hayvansal üretim yanında tarımsal biyoteknoloji, tarım makineleri, kültürteknik, toprak bilimi ve bitki besleme, tarım ekonomisi, tarım ürünleri teknolojisi, bitki koruma, peyzaj mimarlığı ve biyogazdan enerji üretimi alanlarında uğraş veren mühendislik dalıdır.
Ayrıca bakınız
Mühendislik ana hatları
Mühendislik dalları listesi
Mühendislik felsefesi
Mühendislikte kadınlar
Mühendislik yönetimi
Mühendislik Fiziği
Altyapı
Mühendislik etiği
Kaynakça
Ana madde konuları
Mühendislik meslekleri
Bilim felsefesi
Etik
|
73
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ebru%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
|
Ebru (anlam ayrımı)
|
Ebru kelimesi Farsça kökenlidir ve şunu ifade edebilir:
İsimler
Ebru, süsleme sanatı
Ebru Akel (d.1976), Türk sunucu ve dizi oyuncusu
Ebru Aykaç (d.1975), Türk oyuncu
Ebru Barutçu Gökdenizler (d.1959), Türk büyükelçi
Ebru Bayraktar (d.1989), Türk futbolcu
Ebru Ceylan (d.1976), Türk fotoğrafçı, senarist ve oyuncu
Ebru Ceylan (voleybolcu) (d.1987), Türk millî voleybolcu
Ebru Cündübeyoğlu (d.1974), Türk şarkıcı ve oyuncu
Ebru Dağbaşı (d.2002), Türk güreşçi
Ebru Destan (d.1977), Türk şarkıcı ve eski manken
Ebru Elhan (d.1982), Türk millî voleybolcu
Ebru Elver (d.1980), Türk şarkıcı
Ebru Günay (d.1982), Türk avukat ve siyasetçi
Ebru Gündeş (d.1974), Türk şarkıcı ve oyuncu
Ebru Hekimoğlu (d.1971), Türk haber spikeri
Ebru Karanfilci (d.1971), Türk oyuncu ve sunucu
Ebru Kavaklıoğlu (d.1970), Rus asıllı Türk atlet
Ebru Köksal (d.1968), Türk yönetici
Ebru Özdemir (d.1974), Türk iş insanı
Ebru Özkan (d.1978), Türk oyuncu
Ebru Polat (d.1983), Türk şarkıcı ve avukat
Ebru Saçar (d.1977), Türk oyuncu ve seslendirme sanatçısı
Ebru Şahin (oyuncu) (d.1994), Türk oyuncu
Ebru Şahin (sporcu) (d.1992), Türk judocu
Ebru Şallı (d.1977), Türk manken ve sunucu
Ebru Şam (d.1990), Türk oyuncu ve manken
Ebru Şancı (d.1983), Türk model ve oyuncu
Ebru Timtik (1978-2020), açlık grevinde ölen insan hakları avukatı
Ebru Topçu (d.1996), Türk kadın futbolcu
Ebru Umar (d.1972), Türk Hollandalı köşe yazarı
Ebru Yaşar (d.1977), Türk şarkıcı
Ayrıca bakınız
Dış bağlantılar
Türk Dil Kurumu' nda kelime arama
|
79
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Spor
|
Spor
|
Spor, önceden belirlenmiş kurallara göre bireysel veya takım halinde yapılan, genellikle rekabete dayalı yarışma ve kişisel eğlence veya mükemmelliğe ulaşmak için yapılan zihinsel veya fiziksel aktivite. Spor ile uğraşanlara sporcu denir. Sporları kabaca homo sapiens türünün medeniyete ulaşmadan önce doğayla veya diğer canlılarla yaptığı fiziksel mücadelelerin günümüzdeki medeni karşılığı olarak da tanımlayabiliriz. Sporlar güç, kardiyovasküler dayanıklılık ve esneklik bazlı veya bunların heterojen birleşiminden oluşmuş kompleks aktiviteler olabilir.
En yaygın spor türlerine amatör sporlar,
profesyonel sporlar, Olimpik sporlar, bireysel spor, takım sporu, zekâ sporu, dövüş sporu, raket sporları, engelli sporları, milli spor, motor sporları, hava sporları, su sporları, kış sporları, ekstrem spor ve diğerleri aittir. Güç bazlı sporlara fitness, powerlifting, halter; kardiyovasküler dayanıklılık bazlı sporlara yüzme, atletizm; esneklik bazlı sporlara jimnastik, pilates gibi örnekler verilebilir. Bu unsurların birleşiminden doğan sporlara futbol, basketbol, tekvando, judo gibi örnekler verilebilir. Çünkü spor kişilerin yaptıkları hareketlere ek olarak top, hayvan gibi birtakım objelerle yapılan hareketlerin tümünü kapsamaktadır. Bazı kesimlerce yalnızca zihinsel yeteneklere dayalı bazı masa oyunları da spor olarak kabul edilmektedir. Günümüzde, kendine has kuralları ve oynayış biçimi olan birçok spor dalı bulunmaktadır. Eserler ve kanıtlar, spor tarihi'nin eski Çin'e kadar uzanmasını gösteriyor. Bilinen en eski spor dalı atletizmdir.
Etimoloji
"Spor" kelimesi Türkçeye, Fransızcada da aynı anlamı taşıyan sport kelimesinden geçmiştir. Kelimenin kökeni Eski Fransızcada "eğlence, fiziksel ve zihinsel zevk" anlamına gelen desport kelimesine dayanır.
Kaynakça
Ayrıca bakınız
Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler
Sosyal toplantılar
Spor kitapları
Ana madde konuları
Kültür
|
640
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Fizik
|
Fizik
|
Fizik (, romanize: physikḗ (epistḗmē), lit. "doğa bilgisi"), maddeyi, maddenin uzay-zaman boyunca hareketini ve davranışını, ilgili enerji ve kuvvetlerin varlığını inceleyen doğa bilimi. Bir diğer bakıma fizik, en temel bilimsel dallardan biridir ve temel amacı evrenin nasıl işlediğini anlamaktır.
Osmanlı döneminde Türk dilinde Fizik yerine Hikmet-i Tabiyye kelimesi kullanılıyordu. Fizik en eski bilim dallarından biridir. 16. yüzyıldan bu yana kendi sınırlarını çizmiş modern bir bilim olmasına karşın, Bilimsel Devrim'den önce iki bin sene boyunca felsefe, kimya, matematik ve biyolojinin belirli alt dalları ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Buna karşın, matematiksel fizik ve kuantum kimyası gibi alanlardan dolayı fiziğin sınırlarını net olarak belirlemek güçtür.
Fizik, diğer dalları etkilemesi bakımından da önemlidir. Bunun nedeni kısmi olarak ondaki gelişmelerin genellikle teknolojiye uygulanması iken, fizikteki yeni fikirlerin matematik ve felsefe gibi diğer dalları etkilemesinin katkısı da büyüktür. Örneğin, elektromanyetik ve nükleer fizikteki yenilikler günümüz toplumunun gelişmesinde önemli yer tutan televizyon, bilgisayar, elektrikli ev eşyaları, nükleer silahlar gibi ürünlerin; termodinamikteki yenilikler motorlu taşımanın, mekanikteki yenilikler kalkülüsün gelişmesine neden olmuştur.
Kapsam ve amaçları
Fizik kuarklar, nötrinolar ve elektronlar gibi temel parçacıklardan galaksi süperkümelerine kadar çok geniş bir yelpazede birçok fenomeni inceler. Diğer her şeyin kendilerinden oluştuğu bu fenomenleri incelemesi itibarıyla fizik zaman zaman “temel bilim” olarak da anılır. Fizik doğadaki çeşit çeşit fenomeni daha basit fenomenlerle açıklamaya çalışır. Böylece fizik hem gözlemlenebilir şeyleri temel nedenlere indirgemeye hem de bu temel nedenleri birbirleriyle ilişkilendirmeye çalışır.
Örnek olarak, Antik Çin'de insanlar mıknatıs taşlarının birbirini görünmez bir kuvvet ile çektiğini gözlemledi. Bu etki sonradan manyetizma olarak isimlendirildi ve esaslı olarak ilk kez 17. yüzyılda incelendi. Çinlilerden kısa bir zaman önce Yunanlar da aynı görünmez kuvvetin amber gibi bazı cisimlerin hayvan postuna sürtüldüğünde ortaya çıktığını keşfettiler. Bu ise ilk kez yine 17. yüzyılda araştırıldı ve elektrik olarak isimlendirildi. Böylece fizik doğadaki gözlemleri iki temel nedene indirgemiş oldu. Bunun üzerine, 19. yüzyılda bu iki kuvvetin aslında tek bir kuvvetin, elektromanyetik kuvvetin, iki farklı görünümü olduğu keşfedildi. Bu “birleştirme” süreci günümüzde de devam etmektedir; bugün elektromanyetizma ve zayıf nükleer çekimin, bunlardan daha temel olan elektrozayıf etkileşimin iki farklı görünümü olduğu düşünülmektedir. Fizik doğanın neden bu şekilde olduğuna dair nihai bir neden (Her Şeyin Teorisi) bulma yoluna devam ediyor.
Bilimsel metot
Fiziksel teorilerin geçerliliği bilimsel metot ile test edilir. Araştırılan teorinin sonuçları teoriyi test etmek için uygulanan deney verileriyle karşılaştırılır; deney ve gözlemlerden elde edilen bilgiler toplanır ve teorinin tahmin ve öngörüleriyle kıyaslanır, buna göre teorinin geçerli olup olmadığına karar verilir.
Deneysel verilerle çok iyi derecede örtüşen ve hiç yalanlanmamış teoriler sıklıkla bilimsel yasa ya da doğa yasası olarak adlandırılır. Tabii ki, bilimsel yasalar da dahil olmak üzere bütün teoriler deneylerle herhangi bir ters düşme söz konusu olduğunda daha tutarlı ve genel teorilerle değiştirilip düzeltilebilir.
Teori ve deney
Teorisyenler var olan deneylerle uyuşan ve gelecek deneylerle sınanabilecek matematiksel modeller üretmeye çalışırken deneyciler teorik öngörüleri test etmek ve yeni fenomenler gözlemlemek için deney yaparlar. Teori ve deneyler birbirinden ayrı olarak geliştirilse de birbirlerine kuvvetli bir bağlılıkları vardır. Fizikteki gelişmeler sıklıkla ya deneyciler halihazırdaki teorilerin açıklayamadığı bir deney yaptıklarında ya da teorisyenler yeni deneylerin yapılmasına ışık tutan, deneylerle test edilebilir yeni öngörüler öne sürdüklerinde meydana gelir.
Teorisyenlik ve deneycilik arasında gidip gelen fizikçiler fenomenolog olarak isimlendirilir. Fenomenologlar deneylerde gözlemlenen kompleks fenomenlere bakıp onları temel teorilerle ilişkilendirir.
Teorik fizik tarihsel olarak felsefeden ilham alagelmiştir, elektromanyetik teori bu yolla bütünleştirilmiştir. Bilinen evrenin ötesinde, fiziğin teorik sahasına dahil olan varsayımlar da vardır; örneğin paralel evrenler, multiverse, ileri boyutlar. Teorisyenler bu fikirleri halihazırdaki teorilerle bazı belli problemleri çözmek için öne sürerler. Böylece bu fikirlerin sonuçları deneylerle kıyaslanabilecek biçimde ortaya konur ve test edilebilecek öngörüler ortaya atılır.
Deneysel fizikçiler mühendislik ve teknoloji dallarına bilgi verdiği gibi bu dallardan bilgi de alır. Temel araştırma ile ilgilenenler parçacık hızlandırıcıları ve lazer gibi ekipmanlar dizayn edip kullanırken uygulamalı araştırma yapanlar genellikle endüstride çalışır ve manyetik resonans görüntüleme (MRG) ve transistör vb. teknolojilerin gelişiminde rol alırlar. Feynman'a göre, deneycilerin teorisyenler tarafından hiç araştırılmamış yerlere de yönelebilir.
Matematik ve diğer bilimlerle ilişkisi
Assayer'''de (1622), Galileo, matematiğin doğanın kendi yasalarını belirttiği dil olduğunu söyler. Fizikteki çoğu deneysel sonuç numerik ölçümler şeklinde gelir ve teoriler bu matematiksel sonuçları karşılamak için matematiksel formda olurlar.
Fizik yasaların keskin olarak formülize edilebileceği mantıksal çerçeveyi sağlamak ve öngörüleri sayısal olarak ortaya koymak için matematiği kullanır. Analitik çözümlerin bulunamadığı durumlarda sayısal analiz yapılır ve simülasyonlar kullanılabilir.
Fizik ile matematik arasındaki temel fark fiziğin nihai olarak materyal gerçekliğin açıklanmasıyla ilgileniyor olduğudur. Fizik teorilerin öngörülerini deney ve gözlem sonuçlarıyla karşılaştırmak suretiyle ilerler, öte yandan matematik dünyada gözlemlenebilecek şeylerin ötesinde, soyut kalıplarla ilgilenir. Buna rağmen ikisinin arasındaki fark çok kesin sınırlarla çizili değildir. Fizik ile matematik arasında kalan geniş bir araştırma sahası vardır; matematiksel fizik.
Fizik öz itibarıyla diğer birçok bilim ile iç içedir, uygulamalı alanlarının mühendislik ve medikal bilimlerle iç içe olduğu gibi. Fiziğin prensipleri diğer doğa bilimlerinde de kendini gösterir, özellikle her türlü materyal sistem için geçerli olan enerjinin korunumu yasası gibi. Süperiletkenlik gibi bazı diğer fenomenler ise bu temel yasalardan türetilirler ve kendileri temel yasa değildir çünkü sadece belli başlı bazı sistemlerde kendilerini gösterirler.
Fiziğin (bazen kimyayı da içerecek biçimde) genellikle “temel bilim” olarak anılıyor oluşu diğer tüm disiplinlerin (biyoloji, kimya, jeoloji, malzeme bilimi, mühendislik, medikal bilimler) temel fizik yasalarına uyan belirli materyal sistemlerle ilgileniyor olduğundandır. Örneğin kimya madde kümelerinin (atom ve moleküllerden oluşan gaz ve sıvılar gibi) ve kimyasal maddelerin değişiminden kaynaklanan, kimyasal reaksiyon denilen süreçlerin incelenişidir. Kimyasal bileşenlerin yapısı, aktivitesi ve özellikleri onları oluşturan moleküllerin özelliklerinden çıkartılabilir. Bu temel özellikler kuantum mekaniği, kuantum kimyası, termodinamik ve elektromanyetizma gibi fiziğin alanlarıyla tanımlanır.
Felsefi îmalar
Fizik felsefi köklerini Antik Yunan felsefesinden alır. Tales'in maddeyi ilk kez karakterize etmesinden Demokritus'un doğayı bölünemez atomlara indirgemesine, the Ptolemaic astronomy of a crystalline firmament ve Aristo'nun Fizik'ine kadar farklı Yunan filozofları kendi doğa felsefelerini geliştirmişlerdir. 18. yy a kadar fizik doğa felsefesi olarak biliniyordu.
19. yüzyıl itibarıyla fizik diğer bilimlerden ve felsefeden pozitif bir bilim olarak ayrılmıştır. Diğer bütün bilimler gibi fizik de bilimsel metodunun yeterli bir tanımı için bilim felsefesine dayanır. Bilimsel metot a priori ve a posteriori gerekçelendirmeleri, verilmiş bir teorinin geçerliliğinin Bayesian inference ile belirlenmesini içerir.
Fiziğin gelişimi eski filozofların birçok sorusunu cevapladığı gibi ortaya yeni sorular da çıkarmıştır. Fiziği çevreleyen felsefi meseleler, fizik felsefesi, uzay ve zamanın doğası, determinizm ve empirizm, natüralizm ve realizm gibi metafiziksel görüşlerle ilgilenir.
Determinizm savunucusu Laplace ve kuantum mekaniğinin kurucularından Schrödinger gibi birçok fizikçi çalışmalarının gerisindeki felsefi görüşler üzerinde de yazmışlardır. Stephen Hawking matematiksel fizikçi Roger Penrose'u The Road to Reality (Gerçeğe Giden Yol) kitabından dolayı Platonist olmakla itham etmiştir. Hawking aynı zamanda kendisini de “utanmaz bir indirgemeci” olarak tanımlamış ve Penrose'la aynı felsefi konular üzerinde yazmıştır.
Tarih
Antik çağlardan bu yana insanlar doğanın nasıl davrandığını anlamaya çalıştılar. En büyük gizemlerden biri Güneş ve Ay gibi gök cisimlerinin hareketiydi. Çoğunluğunun yanlışlığı kanıtlanan teoriler ortaya atıldı.
Her olayın doğanın içinde bir nedeni olduğunu savunan filozof Tales (yaklaşık MÖ 624-546) doğal olayları açıklamak için kullanılan doğaüstü, mitolojik ve dinsel açıklamaları reddeden ilk kişi oldu. İlk fiziksel teoriler felsefi terminolojiyle anlatılıyordu ve bu yüzden sistematik deneysel test uygulamak mümkün değildi. Batlamyus ve Aristoteles'nun birçok çalışması gündelik gözlemlerle de örtüşüyor değildir.
Buna rağmen birçok antik filozof ve astronomun yaptığı öngörüler doğrudur. Leucippus (MÖ 5. yüzyılın ilk yarısı) atomizmi kurdu ve Arşimet mekanik, statik ve hidrostatik alanlarında suyun kaldırma kuvvetini de içeren birçok sayısal betimlemede bulundu. Orta Çağ, Müslüman fizikçilerle (en tanınmışı İbn-i Heysem'dir) birlikte deneysel fiziğin doğuşuna tanıklık etti; bunu erken dönem modern Avrupa fizikçilerinin (en tanınmışı Galileo Galilei ve Johannes Kepler'in çalışmalarının üzerinde klasik mekaniği inşa eden Isaac Newton'dur) modern fiziği şekillendirmeleri takip etti. 20. yüzyılda Albert Einstein'ın çalışmaları fiziğe günümüze değin süren biçimini kazandırmıştır.
Tanınmış teorik fizikçiler
Birûni (973-1048)
Galileo Galilei (1564–1642)
Christiaan Huygens (1629–1695)
Isaac Newton (1643–1727)
Leonhard Euler (1707–1783)
Joseph Louis Lagrange (1736–1813)
Pierre-Simon Laplace (1749–1827)
Joseph Fourier (1768–1830)
Nicolas Léonard Sadi Carnot (1796–1842)
William Rowan Hamilton (1805–1865)
Rudolf Clausius (1822–1888)
James Clerk Maxwell (1831–1879)
J. Willard Gibbs (1839–1903)
Ludwig Boltzmann (1844–1906)
Hendrik A. Lorentz (1853–1928)
Henri Poincaré (1854–1912)
Nikola Tesla (1856–1943)
Max Planck (1858–1947)
Albert Einstein (1879–1955)
Milutin Milanković (1879–1958)
Emmy Noether (1882–1935)
Max Born (1882–1970)
Niels Bohr (1885–1962)
Erwin Schrödinger (1887–1961)
Louis de Broglie (1892–1987)
Satyendra Nath Bose (1894–1974)
Wolfgang Pauli (1900–1958)
Enrico Fermi (1901–1954)
Werner Heisenberg (1901–1976)
Paul Dirac (1902–1984)
Eugene Wigner (1902–1995)
Robert Oppenheimer (1904–1967)
Sin-Itiro Tomonaga (1906–1979)
Hideki Yukawa (1907–1981)
John Bardeen (1908–1991)
Lev Landau (1908–1967)
Anatoly Vlasov (1908–1975)
Nikolay Bogolyubov (1909–1992)
Subrahmanyan Chandrasekhar (1910–1995)
John Archibald Wheeler (1911–2008)
Richard Feynman (1918–1988)
Julian Schwinger (1918–1994)
Feza Gürsey (1921–1992)
Chen Ning Yang (1922–)
Freeman Dyson (1923–)
Gunnar Källén (1926–1968)
Abdus Salam (1926–1996)
Murray Gell-Mann (1929–)
Riazuddin (1930–)
Roger Penrose (1931–)
George Sudarshan (1931–)
Sheldon Glashow (1932–)
Tom W. B. Kibble (1932–)
Steven Weinberg (1933–)
Gerald Guralnik (1936–)
Sidney Coleman (1937–2007)
C. R. Hagen (1937–)
Ratko Janev (1939–)
Leonard Susskind (1940–)
Michael Berry (1941–)
Bertrand Halperin (1941–)
Stephen Hawking (1942–2018)
Alexander Polyakov (1945–)
Gerardus 't Hooft (1946–)
Jacob Bekenstein (1947–2015)
Robert Laughlin (1950–)
Temel teoriler
Fizik çok geniş bir yelpazeye sahip olsa da bazı temel teoriler birçok fizik dalında kullanılmaktadır. Bu teoriler deneylerle defalarca test edilmiştir ve yapılan deneyler ile bu teoriler arasında belli enerji ve boyut skalasında şu anki teknolojiyle ölçülebilir bir fark bulunamamıştır. Örneğin klasik mekanik nesnelerin hareketini nesneler atomik boyutların oldukça üstünde olduğunda ve hareketin hızı ışık hızın oldukça altındaysa doğru ve tutarlı bir biçimde açıklayıp tahmin edebilmektedir. Bu teoriler aktif çalışma sahalarına dahil olmaya devam etmektedir. Klasik mekaniğin önemli bir dalı olan kaos 20. yüzyılda, klasik mekaniğin Isaac Newton tarafından ilk kez formülize edilmesinden yaklaşık üç asır sonra keşfedilmiştir.
Bu merkezi teoriler daha spesifik konuları anlamak ve araştırmak için temel olmuşlardır. Bu teoriler klasik mekanik, kuantum mekaniği, termodinamik ve istatistiksel mekanik, elektromanyetizma ve özel göreliliktir.
Araştırma alanları
Günümüzdeki araştırma alanları kabaca katı hal fiziği, atomik, moleküler ve optik fizik, parçacık fiziği, astrofizik, jeofizik ve biyofizik olarak sıralanabilir. Bazı fizik bölümlerinde fizik eğitimi alanında da araştırmalar yapılmaktadır.
20. yüzyıldan bu yana fiziğin spesifik alanları oldukça özelleşmiştir ve çoğu fizikçi kariyeri boyunca sadece tek bir alanla ilgilenir olmuştur. Albert Einstein ve (1879-1955) ve Lev Landau (1908-1968) gibi fiziğin birden çok alanıyla ilgilenenler günümüzde çok az sayıdadır.
Fiziğin temel alanları, onlara bağlı alt branşlar ve teoriler
Yoğun madde fiziği
Maddenin makroskopik özellikleriyle uğraşan dalıdır. Bir sistemi oluşturan parçacık sayısı Avagadro sayısına yakın ve bu parçacıklar arasındaki etkileşim kuvvetli olduğunda ortaya çıkan fazlarla ilgilenir.
Bu fazlardan en bilindik olanları atomların aralarında elektromanyetik kuvvetten doğan bağlarla birbirine bağlandığı, maddenin katı ve sıvı halleridir. Daha ilginç fazlara örnek olarak süperakışkanlık ve Bose-Einstein yoğuşması olarak adlandırılan, çok düşük sıcaklıklarda ortaya çıkan durumlar, yüklü parcacıkların süperakışkanlıklarından kaynaklı olarak bazı materyallerde meydana gelen süperiletkenlik, kristallerde görülen ferromagnetik ve antiferromagnetik fazlar verilebilir.
Yoğun madde fiziğinin geniş bir dalı olan Katı hal fiziği ise, sert ve şekil değiştiremeyen maddelerle özellikle de kristallerle ilgilenen fizik dalıdır. Katı hal fiziği oldukça sert ve şekli değişmeyen maddelerin elektriksel, manyetik, optik, esneklik (mekanik) gibi konulardaki özelliklerini araştırmaktadır.
Yoğun madde fiziği günümüzde çağdaş fiziğin en geniş araştırma sahasıdır. Tarihsel olarak, şimdi yoğun madde fiziğinin bir dalı olarak kabul edilen katı hal fiziğinden türemiştir. Yoğun madde fiziği ismi ilk kez Philip Anderson tarafından çalışma grubunu yeniden isimlendirdiğinde (1967) kullanılmıştır. Kimya, malzeme bilimi, nanoteknoloji ve mühendislik dallarıyla ortak konulara da sahiptir.
Atomik, moleküler, nükleer ve optik fizik
Atomik, moleküler ve optik fizik (AMO) bir ya da birkaç atomdan oluşan yapılar düzeyinde madde-madde ve madde-ışık etkileşimini inceler. Üç alan birbirleriyle karşılıklı ilişkileri, kullandıkları metotların benzerliği, enerji düzeylerinin ortaklığı sebebiyle tek bir isim altında toplanmıştır. Üç alan da hem klasik hem kuantum uygulamalarını içerir, makroskopik analizin tersine etkileşimlere mikroskopik analiz ile de yaklaşabilirler.
Atomik fizik atomlardaki elektron kabuklarıyla ilgilenir. Günümüzde atom ve iyonların kuantum kontrolü, soğutması ve çarpıştırılmasına, zayıf etkileşimli gazların (Bose-Einstein yoğuşması ve seyreltik Fermi dejenere sistemleri gibi) kolektif davranışlarına, fiziğin temel sabitlerinin yüksek duyarlılıkla ölçülmesine ve yapı ve dinamik üzerinde elektron korelasyonunun etkisine odaklanılmıştır. Atomik fizik çekirdek fiziği tarafından etkilenir fakat çekirdekler arası fizyon ve füsyon etkileşimleri yüksek enerji fiziğinin alanına dahildir.
Moleküler fizik çoklu-atom yapılarıyla ve bu yapıların madde-ışık bağlamında iç ve dış etkileşimleriyle ilgilenir. Optik fizik optikten farklı bir disiplindir, optik makroskopik objeler ve klasik ışık alanlarının kontrolüyle ilgilenirken optik fizik optik alanların temel özellikleri ve mikroskopik düzeyde madde ile etkileşimini inceler.
Atom Fiziği, maddelerin yapısını oluşturan atom ve atomlar arası ilişkileri, atomların ve moleküllerin yapılarını, dalga fonksiyonları, enerji düzeyleri, moleküler bağlar gibi atom fiziği kapsamındaki konuları irdeleyen bir fizik dalıdır.
Optik; ışığın yapısını, ışığın kırılmasını, ışığın yansımasını ve kırınımını, ışığın girişim olaylarını ve ışığın davranışını, özelliklerini, madde ile etkileşimini inceleyen fizik dalıdır. Mercek, dürbün, mikroskop, teleskop gibi araçlar yapılırken fiziğin optik dalından yararlanılmaktadır.
Nükleer Fizik ya da Çekirdek Fiziği, Atom çekirdeklerindeki olaylar bütünü ve etkileşimlerini inceleyen, çekirdeklerde bulunan parçacıkları; nötron ve protonları bir arada tutan nükleer kuvvetleri ve bunların etkileşimlerini inceleyen fizik dalıdır. Nükleer fizik uygulama alanları; nükleer tıp, manyetik rezosans, iyon implantasyonundan nükleer enerji üretilmesi, nükleer silah teknolojisi vb. alanlardır. Nükleer fizik, 1896 yılında Henri Becquerel ’in uranyum tuzlarının fosforesansını araştırırken radyoaktiviteyi keşfiyle başlamış, 1 yıl sonrasında J.J. Thomson ‘un elektronu keşfetmesi ve atomun iç yapıya sahip olduğunun fark edilmesiyle gelişim göstermiştir.
Manyetizma ve elektrik fiziği
Elektrik Fizik ya da Elektrik Fiziği; Elektrik yükünü, elektrik yükünün hareketleriyle oluşan elektrik akımını, yükün hareketsiz durumu ve potansiyelini inceleyen fizik dalıdır.
Manyetizma Fiziği, Demir, Nikel, Kobalt (Fe, Ni ve Co) benzeri maddeleri çeken cisimleri, mıknatısın çevresinde oluşan manyetik alan, manyetik kuvvet ve bunların etkileşimlerini araştıran fizik dalıdır.
Yüksek enerji/parçacık fiziği
Parçacık fiziğinin konusu madde enerjinin temel yapıtaşlarının ve aralarındaki etkileşimin incelenmesidir. “Yüksek enerji fiziği” olarak da adlandırılır. Bunun nedeni birçok temel parçacığın doğal olarak oluşmaması ve diğer parçacıkların yüksek enerji ile çarpıştırılması sonucu ortaya çıkmasıdır. Bu çarpıştırmalar parçacık hızlandırıcılarla da yapılabilirler. Her ne kadar yoğun madde fiziği ile farklı enerji skalasında olsa da benzer yöntemler kullanırlar. Kuantum alan teorisi bu iki dalın da temel dili olarak kabul edilebilir.
Astrofizik
Astrofizik ve astronomi fiziğin teori ve metotlarının yıldız yapıları ve evrimleri, güneş sisteminin temeli ve ilgili kozmolojik problemlerin aydınlatılması için kullanılmasıdır. Astrofizik geniş bir konu olduğundan mekanik, elektromanyetizma ve istatistiksel mekanik, termodinamik, kuantum mekaniği, görelilik, çekirdek ve parçacık fiziği, atomik ve moleküler fizik gibi fiziğin birçok alanından beslenir.
Karl Jansky'nin 1931'de gök cisimleri tarafından yayılan radyo sinyallerini keşfetmesi radyo astronomisinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Astronominin öncüleri günümüzde uzayın keşfiyle ilgilenmekteler. Dünya atmosferinde meydana gelen pertürbasyon ve girişim fenomenleri uzay temelli gözlemleri kızılötesi, morötesi, gamma-ışını ve X-ışını astronomisi isin gerekli kılmıştır.
Fiziksel kozmoloji evrenin en büyük ölçeklerde nasıl oluştuğunun ve geliştiğinin incelenmesidir. Albert Einstein'ın görelilik teorisi bütün modern kozmolojik teorilerde baş rolü oynar. 20. yüzyılın başlarında Hubble'ın uzayın genişlediğini keşfetmesi (Hubble diyagramıyla gösterilmiştir) durağan evren modeli ve Big Bang kuramları açısından çok önemli bir yer tutmuştur.
Big Bang nükleosentezinin başarısı ve kozmik arka plan ışımasının keşfi Big Bang modelini 1964'te doğrulamıştır. Bu model iki teorik temele dayanır; Albert Einstein'ın genel görelilik teorisi ve kozmolojik prensip. Kozmologlar yakın dönemde evrenin gelişmesini açıklamak için, kozmik genişleme, karanlık enerji ve kara madde faktörlerini içeren ΛCDM modelini geliştirmişlerdir.
Fermi Gamma-ışını Uzay Teleskopu'ndan elde edilen bilgiler geçtiğimiz on yılda birçok keşif ve teorik olasılığın önünü açmış ve eldeki teorilerin düzeltilmesi ve daha iyi açıklanmasında yardımcı olmuştur. Kara maddenin açıklanmasını da sağlayan birçok keşfin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yapılacağı düşünülmektedir. Fermi kara maddeyi zayıf etkileşimde bulunan ağır parçacıklar ile açıklayabilecek bir kanıt aramaktadır, bunun LHC ve diğer yer altı parçacık hızlandırıcılarında yapılan deneylerle destekleneceği tahmin edilmektedir.
IBEX halihazırda yeni astrofiziksel keşifler üretmektedir: Güneş rüzgârının terminasyon şoku boyunca “kimse enerjik nört atom (ENA) ribonunu neyin ürettiğini bilmiyor, fakat herkes klasik heliosfer betimlemesinin – güneş sisteminin güneş rüzgârının yüklü parçacıklarını paketlemesinin yıldızlar arası 'galaktik rüzgâr'a doğru bir kuyruklu yıldız şeklinde püskürtülmesi – yanlış olduğu konusunda hemfikir.”
Temel fizik
Evrensel kanunları bulmaya çalışan fiziğin teorilerinin farklı uygulama alanları vardır. Kabaca, klasik fiziğin yasaları atomik boyutların üzerinde ve ışık hızının altında olan sistemleri açıklamak için yeterli bir çerçeve sunar. Bu ön gereksinimler karşılanmadığında gözlemler klasik fiziğin tahminleriyle örtüşmez. Albert Einstein mutlak zaman ve mekan kavramları yerine uzay-zaman kavramını koyan özel görelilik kuramını geliştirdi ve böylece ışık hızına yaklaşan hızlardaki sistemleri açıklamak mümkün oldu. Max Planck, Erwin Schrödinger ve diğerlerinin atomik ve atom altı boyutlardaki sistemleri açıklamak için parçacıkların ve etkileşimlerin olasılıksal algılanışını içeren kuantum mekaniğini ortaya atmaları ile çok küçük boyutlardaki sistemleri deneylerle tutarlı bir biçimde açıklayabiliyoruz. Daha sonra, kuantum alan teorisi kuantum mekaniği ve özel göreliliği birleştirdi. Genel relativite yüksek kütleli ve büyük boyutlu yapıların açıklanması için dinamik, doğrusal olmayan bir uzay-zaman kavrayışı ortaya attı fakat bu teori diğer temel açıklamalarla henüz birleştirilemedi; söz konusu birleştirme için kuantum gravitasyonunu açıklayacak aday teoriler hâlen geliştirilmektedir.
Uygulamaları ve etkileri
Uygulamalı fizik, genel olarak fiziğin özel bir kullanım sahasında geliştirilmesidir. Bir uygulamalı fizik programı genellikle jeoloji ve elektrik mühendisliği gibi birkaç uygulama disiplininden dersler içerir. Mühendislikten temel farklı uygulamalı fizikçinin özel bir düzenek tasarlamaması, bunun yerine, yeni teknolojilerin gelişimi ya da belli bir problemin çözümü için fiziği kullanmasıdır.
Yaklaşım uygulamalı matematiğin yaklaşımının benzeridir. Uygulamalı fizikçiler aynı zamanda fiziğin bilimsel araştırmada kullanımıyla da ilgilenebilirler. Örneğin akseleratör fiziğiyle ilgilenen fizikçiler daha iyi parçacık detektörlerinin yapımı için çalışabilirler.
Fiziğin mühendislikte geniş bir uygulama sahası vardır. Örneğin mekaniğin bir alt kolu olan statik köprü ve benzeri yapıların inşasında kullanılır. Akustiğin daha iyi anlaşılması daha efektif konser salonlarının yapılması için, benzer şekilde optiğin daha iyi anlaşılması optiksel araçların daha iyi ve kullanışlı üretilmesi için teorik zemin sağlar. Fiziğin anlaşılması daha gerçekçi uçuş simülasyonları, bilgisayar oyunları ve filmlerin üretilmesine yardım eder.
Standart kabule göre fizik yasaları evrenseldir ve zamanla değişmez; bu nedenle, belirsizlik içinde kalınan bazı sorunların çözümü için de fizik kullanılır. Örneğin, Dünya'nın merkezinin araştırılması ancak Dünya'nın kütlesi, sıcaklığı ve dönüş oranının bilinmesiyle mümkündür. Aynı zamanda fizik mühendislikte simülasyon üretilmesini sağlayarak yeni teknolojilerin gelişmesinde çok büyük bir rol oynar.
Fizikte interdisipliner (disiplinler arası) yöntemlerin yeri önemlidir ve diğer birçok alan fizik tarafından etkilenmektedir, örnek olarak ekonofizik ve sosyofizik verilebilir.
Güncel araştırmalar
Fiziksel araştırmalar birçok farklı alanda gelişimini sürdürüyor.
Katı hal fiziğinde, çözülmemiş önemli teorik bir problem yüksek sıcaklıkta süper iletkenlik olgusudur. Diğer bir önemli katı hal fiziği uğraşıda elektronların spin özelliğinin kullanılarak elektronik işlemlerin yapılmasını amaçlayan spintronik'dir. Bu konu ile bağlantılı diğer bir güncel konu ise kuantum bilgisayarın katı hal sistemlerinde gerçekleştirilmesidir.
Parçacık fiziğinde, Standart Model'in ötesinde ve temelinde başka bir fiziğin olduğunun deneysel bulguları ortaya çıkmaya başladı. Bunların en önemlilerinden bir tanesi nötrinoların kütlesinin sıfır olmadığının keşfine ilişkin bulgulardır. Bu deneysel sonuçlar uzun süre çözülememiş solar nötrino problemini çözmüş gibi görünüyor. Kütleli nötrinoların fiziği hâlen aktif bir teorik ve deneysel araştırma konusu. Parçacık hızlandırıcıları TeV mertebesinde enerjilerle parçacıkları çarpıştırmaya başladı. Deneyciler bu deneylerin sonucunda Higgs bozunumu ve süpersimetrik parçacıkları bulmayı umuyor.
Yarım asırdır süregiden, kuantum mekaniğiyle genel göreliliği tek bir kuantum gravitasyonu kuramında birleştirme çabaları henüz sonuç vermiş değil. Halihazırdaki aday teoriler M-teorisi, süper sicim teorisi, döngü kuantum gravitasyonu olarak sıralanabilir.
Birçok astronomik ve kozmolojik gözlem henüz tatmin edici biçimde açıklanmış değil. Bunlardan birkaçı; ultra-yüksek enerjili kozmik ışınlar, baryon asimetrisi, evrenin ivmelenmesi, galaksilerin anormal dönüş oranları.
Yüksek enerji ve kuantum fiziğinde ve astrofizikte elde edilen büyük gelişmelere rağmen kaos, türbülans vb. birçok günlük fenomen hâlâ tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Dinamik ve mekaniğin zekice uygulanmasıyla çözülebileceği düşünülen kompleks problemler çözümsüz olarak duruyor; örnekler arasında kum yığınlarının oluşumu, sudaki titreşimlerin yapısı, su damlalarının biçimi, yüzey gerilimi fenomeninin mekanizması ve çalkalanan heterojen karışımların kendiliğinden dizilimi var.
Karmaşık (kompleks) yapıların 1970'lerden bu yana artan bir ilgiyle incelenmesinin birkaç nedeni var. Güncel matematiksel ve sayısal yöntemler ve bilgisayar işlem yetileri karmaşık sistemlerin gerçekçi modellenebilmesine olanak sağladı. Karmaşık fizik, aerodinamikte türbülansın araştırılması ve biyolojik sistemlerde model oluşumunun gözlemlenmesi gibi durumlarda da görülebileceği üzere, git gide disiplinler arası bir araştırma sahası olmaktadır.
Horace Lamb (1932): “Şimdi yaşlı bir adamım ve ölüp cennete gittiğimde iki konuda aydınlanmayı umuyorum; kuantum elektrodinamiği ve akışkanların türbülans hareketi. İlki konusunda daha optimistim.”
Notlar
Kaynakça
Dış bağlantılar
Google Fizik Dizini: fizik ile ilgili sitelerin listesi
Carl R. Nave, HyperPhysics,. Online crosslinked physics concept maps.
Eric Weisstein, Weisstein and Wolfram Research, Inc., and et al, World of Physics. Online Physics encyclopedic dictionary.
Physics.org. Website of the Institute of Physics.
Optics.net, Optics on the Net. Online Optics, optoelectronics technical, forums and buyer's guide.
Electronics-ee, Electronics for engineers. Online Electronics, electrical resources and forums.
Optics2001, The Optics Odyssey''. Optics community and library.
Karlsson, Erik B., "The Nobel Prize in Physics 1901-2000".
PhysicistTv.
Physics, share your documents, k12
Fiziğin alt dalları
Physics, science, and mathematics discussion
Fizik
|
646
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Esperanto
|
Esperanto
|
Esperanto () ya da orijinal adıyla Lingvo Internacia, Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından 1887 yılında yaratılan yapay dil. Zamenhof'un 1905 yılında yayımladığı Fundamento de Esperanto (Esperanto'nun Temelleri) kitabında dilin yapısı ve kuralları izah edilir.
Kendini Dr. Esperanto olarak tanıtan Zamenhof, farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki iletişim zorluklarının, öğrenilmesi kolay bir ortak dil ile aşılabileceğini düşünerek Esperanto'yu oluşturmuştur. Günümüzde en çok tanınan ve en çok konuşanı bulunan yapay dil olmakla birlikte uluslararası iletişim dili olma amacına ulaşamamıştır.
Etimoloji
Esperanto kelimesinin kökeni Fransızcadaki -umut etmek anlamına gelen- "espérer" kelimesine dayanmaktadır. Bu kelime, Esperanto'ya esperi olarak geçmiştir.
Ek ve köklerine ayrılışı esper¹-ant²-o³ şeklindedir.
¹ Umut eden anlamındaki esperi fiilinden gelir.
² Bir işi yapan, bir şeyin yolundan giden anlamındaki -ant sonekidir.
³ Kelimeye isim anlamı katan -o sonekidir.
Esperanto dilinin özgün adı aslında Lingvo Internaciadır; ancak L. L. Zamenhof Esperanto'yu tanıttığı 1887 tarihli Unua Libro isimli kitabında kendisinden Doktoro Esperanto (Dr. Umutlu) takma adıyla bahsetmiş ve zamanla dilin kendisi de daha çok bu isimle anılır hâle gelmiştir.
Tarihsel Gelişim
Esperanto yapay dili 1870'ler ve 1880'ler civarında Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından geliştirilip 1887 yılında yayımlanmıştır.
Dr. Zamenhof'un bulunduğu bölgedeki insanlar Lehçe, Rusça, Yidiş gibi farklı diller konuşuyorlardı. Zamenhof bu insanların birbirleriyle anlaşmalarını kolaylaştırmak için hiç değişmeyen ve istisnası olmayan 16 ana kurala dayalı ve kelimelerinin köklerini genellikle bu Avrupa dillerinden alan Esperanto dilini icat etmiştir.
Zamenhof, çocukluğundan beri farklı dilleri konuşan insanların daha kolay anlaşabilmesi için uluslararası kolaylaştırılmış bir yapay dil oluşturma fikrinde olmuştur. İlk zamanlarda Latince veya Yunanca dillerinden birini basitleştirmeyi düşünmüşse de Latince öğrenmeye başladıktan sonra bu dilin yapısının çok karmaşık olduğunu düşünerek tamamen yeni bir dil üretmenin daha isabetli olacağına karar vermiştir. Onlu yaşlarının başından itibaren böyle bir dili oluşturmak için çalışmıştır.
İngilizceyi öğrendiği sıralarda Zamenhof, fiilin şahıslara göre farklı olarak çekimlenmesinin gereksiz olduğunu ve gramatik sistemin hayal edilebileceğinden çok daha basit olabileceğini düşünmekteydi; ancak kelime ezberlemekte hâlâ zorlanmaktaydı. Rusça öğrenmeye başladığında ise bu sorunu son ekler vasıtasıyla en aza indirebileceğini fark etti ve dilini bu yönde geliştirmeye başladı. Dilinin kelime hazinesini dünya çapında öğretilme ve bilinme oranının yüksek olduğunu düşündüğü Romen ve Cermen dillerinden yararlanarak oluşturdu.
Zamenhof 17 Aralık 1878'de birkaç arkadaşı ile birlikte 19. doğum gününün yanı sıra Lingwe Uniwersala (Dünya Dili) adlı dilinin doğuşunu da kutlamıştır. Dilin bu aşamasıyla ilgili çok fazla bir bilgi yoktur ve bugüne yalnızca bir dörtlük kalmıştır.
1881'e gelindiğinde dilde görülen en önemli değişiklikler dil adının Lingvo Universala olarak değişmesi, w harfinin v harfiyle değiştirilmesi, çoğul isim takısının -es yerine -oj şekline dönüştürülmesi, dile belirtme hâl eki -l'nin eklenmesidir. Dilin bu aşamasında hâlâ bazı fiillerin vurgusu son hecededir, dilde bugün bulunmayan á, ć, é, ħ, -ó, ś, ź harfleri vardır, şimdiki ve geniş zaman eki -é, geçmiş zaman eki -u, gelecek zaman eki -uj, şart kipi eki -á, emir kipi eki -ó, mastar eki -e veya -i'dir ve şahıs zamirleri bugünkünden farklıdır.
Sonraki yıllarda Zamenhof, özellikle yabancı dillerde yazılmış edebî yazıların ve şiirlerin Esperanto'ya çevrilmesi sırasında diliyle ilgili fikirlerini en son aşamaya ulaştırmıştır. Fiillerdeki son hece vurgusunu kaldırıp vurgunun her zaman sondan ikinci hecede olması kuralını getirmiştir. ć, ħ, ś, ź sembolleri sırasıyla ĉ, ĥ, ŝ, ĵ sembolleriyle değiştirilmiş, dź ikilisiyle verilen sesi karşılamak için de dile ĝ harfi eklenmiştir.
1887'de Zamenhof'un bugünkü hâliyle Esperanto dilini Lingvo Internacia adıyla içeren Unua Libro (İlk Kitap) isimli kitabını tamamlamasıyla dilin ilk yapım aşaması resmen tamamlanmıştır. 1887 yılı, herkesçe Esperanto'nun gerçek ortaya çıkış tarihi olarak kabul edilir.
Esperanto ilk yılında Rus İmparatorluğu'nda ve Doğu Avrupa'da tanınmaya başladı; ancak hemen sonra dilin bilinirliği Batı Avrupa'ya ve 1889'da Arjantin'e, 1901'de Kanada'ya, 1903'te Cezayir, Şili, Japonya, Meksika ve Peru'ya, 1904'te Tunus'a, 1905'te ABD, Gine, Çinhindi, Yeni Zelanda, Tonkin ve Uruguay'a kadar ulaştı.
I. ve II. Dünya Savaşı yılları haricinde 1905 yılından beri her yıl Esperanto temalı dünya kongreleri yapılmış ve bu kongreler, dilin prestij ve resmiyet kazanma sürecinde etkili olmuştur.
Dilde kararlılığı ve dile olan güveni arttırmak amacıyla 1905'teki Bolonya Deklarasyonu'yla Esperanto üzerinde yapılabilecek değişiklikler kesin bir dille büyük oranda sınırlandırılmış ve Fundamento de Esperanto isimli kitapta geçen kuralların ebediyyen kimse tarafından değiştirilemeyeceği bildirilmiştir.
1920'lerin başında Milletler Cemiyeti'nin çalışma dilinin Esperanto olmasıyla ilgili bir öneri verilmiştir ve oylamada diğer 10 delegenin tamamı bu öneriyi desteklerken yalnızca Fransız delege Gabriel Hanotaux, Fransızcanın dünya dili statüsünü kaybedebileceği endişesiyle öneriyi reddetmiştir. Ancak iki yıl sonra Milletler Cemiyeti, bütün ülkelerine eğitim müfredatlarına Esperanto'yu dâhil etmelerini tavsiye etmiştir.
1930'lardan sonra Adolf Hitler birçok Esperanto konuşanını milliyetçilik karşıtı oldukları gerekçesiyle öldürtmüştür. Hitler, Zamenhof'un Yahudi olmasından dolayı Esperanto kullanımını yasaklamıştı ve Esperanto'nun dünyanın farklı yerlerine dağılmış, farklı dilleri konuşan Yahudileri bir araya getirmek için üretilmiş olduğunu düşünüyordu. Bununla birlikte aynı yılların Faşist İtalya'sında Esperanto'ya karşı herhangi bir önemli müdahele bulunmadığı gibi, hazırlanan bazı millî tanıtım broşürlerinde Esperanto dilinin kullanıldığı da olmuştur.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş yıllarında her iki taraf da Esperanto'nun diğer taraf tarafından propaganda dili olarak kullanmasından çekinmiş; ancak 1954 yılında UNESCO, Universala Esperanto-Asocio (Dünya Esperanto Birliği) ile danışmanlık ilişkisi kurmuştur. Dil, 1970'lerde dünyanın yeni bölgelerine yayılmayı başarmıştır.
1975 yılında Esperanto hareketinde, özellikle İran'da bir canlanma gözlenmiş, Tahran'da 3000 kişilik bir grup Esperanto öğrenmeye başlamış, 1985 yılında UNESCO, BM üyesi ülkelerin, eğitim müfredatlarına Esperanto öğrenimini dâhil etmelerini teşvik etmiştir. Afrika'daki Esperanto konuşanlar, 1991 yılında Esperanto Panafrika Kongresi düzenlenebilecek derecede artmıştır.
Son yıllarda internet kullanımının yaygınlaşması ve bireyler-arası uluslararası temasın üst düzeye çıkmasıyla Esperanto hareketi yeniden canlanmaya başlamışsa da henüz dikkat çekecek seviyelere ulaşamamıştır.
Dil bilimsel Özellikler
Bir yapay dil olarak Esperanto, hiçbir tek dile birebir bağlı değildir. Kelime hazinesi bakımından Latin dilleri grubuna dâhil edilebilir; ancak yapıbilim bakımından mevcut hiçbir dil grubuna yakın değildir. Esperanto yapısal olarak genellikle sondan, yer yer önden eklemeli ve tek heceli dillerin özelliklerini yansıtmaktadır. Fonetik açıdan Slav Dilleri'ne yakındır. Anlambilimce Hint-Avrupa Dil Ailesi'nin karakteristiklerini taşır. Esperanto serbest cümle dizimine sahiptir, cümledeki ögelerin yerleri değiştirildiğinde cümlenin anlamı değişmez.
Dil Statüsü
Resmî Dil Olarak Esperanto
Esperanto hiçbir zaman başka ülkelerce resmen tanınan bir ülkenin resmî dili olmamıştır ancak dilin buna benzer tecrübeleri bulunmaktadır.
Esperanto, Almanya ve Belçika arasında özerk bölge olan çok dilli Moresnet'te yüksek konuşulma oranlarına ulaşmış ve ülkenin son zamanlarında Esperanto'nun resmî dil yapılması gündeme gelmişse de 1920 yılında Belçika bu bölgeyi kendisine bağlayınca bu düşüncenin gerçekleşmesi mümkün olmamıştır.
1968 yılında Adriyatik Denizi'nin ortasında inşa edilen küçük bir platforma kurulan Rose Adası isimli mikro devlet Esperanto'yu resmî dili olarak seçmiş, ancak hiçbir ülke bu devleti resmen tanımamıştır.
Esperanto topluluğu arasında dilin tarafsızlık ilkesini zedeleyeceği endişesiyle, Esperanto'nun bir ülke tarafından resmî dil olarak tanınmasına sıcak bakmayanlar bulunmaktadır.
Esperanto Kuruluşları
Esperanto dilini kullanan ve Esperanto ile ilgili çalışmalar yürüten çok sayıda uluslararası ve yerel organizasyonlar bulunmaktadır. Doğrudan veya dolaylı olarak dünyadaki Esperanto hareketinin büyük bölümünü yürüten, Türkiye'nin aralarında bulunmadığı ülkelerde 95 yerel şubesi bulunan, Birleşmiş Milletler ve UNESCO ile resmî, UNICEF ile danışmanlığa dayalı iletişim içerisinde olan Universala Esperanto-Asocio (UAE) - Dünya Esperanto Örgütü; Bu örgütçe parasal destek sağlanan, Esperanto dilini düzenleme yetkisindeki kurum Akademio de Esperanto ve yine UEA bünyesinde bulunan TEJO (Tutmonda Esperantista Junulara Organizo - Dünya Esperantocu Gençlik Örgütü bu kuruluşların bazı önemli örnekleridir.
Topluluk
Esperanto günümüzde temel olarak seyahat veya internet üzerinden haberleşme amacıyla kullanılmaktadır.
Yıllık olarak yayımlanan Pasporta Servo adlı kitapçık, Esperanto konuşanlardan kendisine başvuranların ev adreslerini içermektedir. Bu kitapçığa kayıt yaptıran kişi ve aileler, kendi şehirlerine gelecek Esperantocu misafirlerine konaklama imkânı sağlarlar, buna karşılık yapacakları gezilerde kendileri de diğer Pasporta Servo kayıtlılarının evlerine konuk olup buralarda ücretsiz konaklayabilirler.
Esperanto topluluğu arasında her yıl düzenli olarak bir takım toplantılar yapılır. Internacia Junulara Kongreso (Uluslararası Gençlik Kongresi) Esperanto bilen gençlerin buluştuğu bir yıllık kongredir. Bu kongreye yaklaşık 400 kişilik katılım sağlanmaktadır. Esperanto@Interreto-seminarioj (Internet'te-Esperanto seminerleri), genelde 1500'ün üzerinde katılımcısı bulunan Universala Kongreso (Evrensel Kongre) ve Almanya'daki yeni yıl şenliği Internacia Seminario (Uluslararası Seminer) bu toplantıların en bilinen örnekleridir.
Esperanto konuşan kitle genelde birbirlerinden uzak bölgelerde yaşayan kişilerden oluştuğundan Esperanto'nun İnternet üzerindeki kullanımı, günlük kullanımından daha yaygındır ve bu kullanımları araştırıp organize eden kuruluşlar mevcuttur. İnternette Esperanto konuşanların oluşturduğu mail grupları, haber grupları, Esperanto öğretimi için hazırlanmış siteler, Esperanto radyo ve internet tabanlı televizyon kanalı sayfaları, birçok bilgisayar programı ve çokdilli internet sitelerinin Esperanto çevirileri ve çok sayıda Esperanto bloglar bulunmaktadır. Esperanto Vikipedi'de 150.000'in üzerinde madde vardır.
Esperanto topluluğuna katılmış, Esperanto kullanan ve Esperanto hareketini destekleyen kişiler Esperantocu (Esperantisto) sıfatıyla anılırlar.
Zamenhof Günü
Zamenhof'un doğum günü olan 15 Aralık, Dünya Esperanto Günü olarak kutlanmaktadır.
Simgeler
Esperanto hareketine atıfta bulunan en yaygın simge yeşil renkli yıldızdır. Bu yıldız Esperanto bayrağı üzerinde de bulunmaktadır. Yıldızın rengi umudu, beş kanadı beş kıtayı temsil eder.
Kültür
Esperanto edebiyatının geçmişi Esperanto öncesine kadar dayanır. Ludvik Zamenhof dili oluştururken eksiklerin görülmesinde yardımcı olması amacıyla birçok kitabın çevirisi yapıp Esperanto şiirler yazdı ve daha sonra diğer Esperanto bilenler tarafından da birçok edebi eser ortaya kondu. Esperanto dilinde bugüne kadar yayımlanan kitap sayısı 25.000'in üzerindedir. Bunların 100'ünden fazlasının orijinali Esperanto dilinde yazılmıştır.
En iyi bilinen Esperanto roman yazarları arasında Claude Piron ve birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen William Auld sayılabilir. Harold Brown bilinen Esperanto modern tiyatro yazarları arasındadır.
Genelde, çok sayıdaki Esperanto dergi ve gazetelerin en prestijlisi olarak Belçika'da basılan aylık haber dergisi Monato gösterilir. Dergi 1979 yılından beri her ay yayımlanmakta, dünya çapındaki gelişmeleri ve özel dosyaları konu edinmektedir. Derginin bir başka özelliği her ülke hakkındaki haberlerin, o ülkeden bir yazar tarafından kaleme alınmasıdır.
Esperanto müzik sanatçılarına Kaj Tiel Plu , Kajto (folk); Dolchamar, Persone , Sonic Youth (rock); La Pafklik , Freundeskreis (rap); Akordo (akapella); Lou Harrison, David Gaines (klâsik) örnek verilebilir.
Esperanto dilinde çekilmiş uzun metraj filmler mevcuttur.
Ana Dil Olarak Esperanto
Yaklaşık 1000 kadar kişinin ana dili Esperantodur. Ana dili Esperanto olanlar genelde, uluslararası Esperanto toplantılarında tanışmış ve bildikleri tek ortak dil Esperanto olan çiftlerin çocukları olarak dünyaya gelen kimselerdir. Bu kişiler her ne kadar daha sonra büyüdükleri ülkenin dilini ana dilleri olarak konuşsalar da, gerçek ana dillerini belirlemede doğuştan itibaren ilk öğrendikleri dil baz alındığından çeşitli istatistikler içerisinde yer alırlar.
Dinî topluluklar
Esperanto; Japonya'daki Oomoto dini ve İran'da ilk kez ortaya çıkmış Bahâî dininde önemli rol oynamıştır, kullanımı da bazı Spiritist hareketler gibi diğer dinî topluluklar tarafından teşvik edilmiştir.
Oomoto
Oomoto dini, Esperanto'nun kendi mensupları arasında kullanılmasını teşvik eder ve Zamenhof'u kendi tanrılaştırılmış ruhlarından biri olarak sayar.
Bahâîlik
Bahâî dini bir yardımcı dilin kullanılmasını teşvik eder. Abdülbaha, Esperanto'nun idealini methetti ve 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Esperantistlerle Bahâîlerin arasında bir yakınlık duygusu vardı.
Abdülbaha, 12 Şubat 1913 tarihinde Paris Esperanto Topluluğu'na bir konuşma verdi:
Şimdi, Dr. Zamenhof'un Esperanto dilini icat ettiği Tanrı'ya övgü olsun. Uluslararası iletişim aracı hâline gelmenin tüm potansiyel niteliklerine sahiptir. Bu asil çabası için hepimiz minnettar ve müteşekkir olmalıyız; çünkü bu şekilde arkadaşlarına iyi hizmet etti. Adananları üzerinde yorucu çaba ve özveri ile Esperanto evrensel olacak. Bu nedenle, her birimiz bu dili incelemeli ve mümkün olduğunca yaygınlaştırmalıyız ki günden güne daha geniş bir tanınma elde etsin, dünyanın tüm ulusları ve hükûmetleri tarafından kabul edilsin ve tüm halk okulu müfredatlarının bir parçası hâline gelsin. Umarım Esperanto, gelecekteki tüm uluslararası konferans ve kongrelerin dili olarak benimsenir, böylece herkesin sadece iki dil edinmesi gerekir - biri kendi dili ve diğeri uluslararası dil. Ardından tüm dünya halkı arasında mükemmel bir birlik kurulacaktır. Bugün çeşitli uluslarla iletişim kurmanın ne kadar zor olduğunu düşünün. Eğer bir kişi elli dil bile öğrenirse, yine bir ülke üzerinden seyahat edebilir ve oranın dilini bilmiyor olabilir. Bu nedenle, bu Esperanto dilinin yaygınlaşması için azami gayret göstereceğinizi umuyorum.
L. L. Zamenhof'un kızı Lidia Zamenhof, 1925 yılında Bahâîliğe geçti. ABD Büyük Boston (Greater Boston) alanının erken bir üyesi James Ferdinand Morton Jr., Kuzey Amerika Esperanto Ligi'nin başkan yardımcısıydı. Encyclopædia Iranicanın kurucu redaktörü İhsan Yarşater, İran'da geçirdiği çocukluğunda Esperanto'yu öğrendiğini ve annesi Bahâî kutsal yolculuğu için Hayfa şehrine gittiği zaman o annesine hem Farsça hem de Esperanto mektup yazdığını aktardı. Agnes Baldwin Alexander, Abdülbaha'nın talebiyle Esperanto'nun erken bir destekçisi oldu ve Japonya'da düzenlenen mitingler ve konferanslarda Bahâî öğretilerini yaymak için Esperanto kullandı.
Günümüzde hâlen Bahâî Esperantistlerin aktif bir alt topluluğu var ve Bahâî edebiyatının birçok eseri Esperanto'ya çevrilmiştir. 1973'te Esperanto'nun etkin Bahâî destekçileri için Bahâî Esperanto Ligi kuruldu.
İslam
İranlı Ayetullah Humeyni, Müslümanları Esperanto'yu öğrenmeye çağırdı ve farklı dinî kökenlerden insanlar arasında daha iyi anlaşılması için bir araç olarak kullanılmasını övdü. Uluslararası bir lingua franca olarak İngilizcenin yerine Esperanto'nun kullanılmasını önerdikten sonra Kum şehrinde düzenlenen seminerlerde kullanılmaya başladı. Kısa bir süre sonra devlet tarafından Kur'an'ın Esperanto çevirisi yayınlandı.
Türkiye'de Esperanto
Türkiye'deki ilk bilinen Esperantocuların adları Selanik'te Michel A. Arama, İstanbul'da S. Kedami (1901), Aydın'da Mehmed Cevdet Bey, Giresun'da A. Khatenessian olarak nakledilir. Solon Orfanidis ve Kakobo Gueron 1909 Aralık ayında Esperanto grupları oluşturdu ve 1910'da T. E-Asocio isimli Esperanto grubu 10 üye ile birlikte kuruldu. Ayrıca İzmir'de de başka bir grup kuruldu. Aynı zamanlarda Johano Sapuncoğlu ve Sıdkı Efendi'nin yürüttüğü küçük bir hareket de mevcuttu. Esperanto hareketinde Türkiye'de oluşan ilk kayda değer canlanma 1913-1925 yılları arasında İstanbul'da yaşayan Anakreon Stamatiadis önderliğinde yürütülmüştür. Stamatiadis 1920'de İstanbul'da bir Esperanto cemiyeti kurmuş ve burada 1921'den 1924'e kadar Esperanto dilinde gazete yayımlamıştır. Bu cemiyet Pera'da Sakız Ağaç Sok. Ağa Cami No:8 adresinde bulunmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, bu cemiyetin logosundaki harflerin Türk harflerine çevrilmesi koşuluyla faaliyetlerinin devamına izin vermekle birlikte, İstanbul Belediye Meclisi'nin derneğin faaliyetlerine izin vermemesi sonucunda 25 Nisan 1927'de resmî izinle Türk Esperanto Derneği (TEA) kuruldu ancak bu dernek uzun süre faaliyette kalmadı.
Türkiye'de ikinci bir Esperanto hareketi 1950'li yıllarda emekli albay Hayrettin Dural öncülüğünde ortaya çıktı. İstanbul'da Türkiye Esperanto Derneği adında bir dernek kurup bu derneğe başkanlık yapan Hayrettin Dural, ücretsiz Esperanto kursları verdi, Kadıköy'de Esperanto sergisi düzenledi, dernekte Esperanto ile ilgili 10 derslik bir dergi ve Esperanto-Türkçe Büyük Sözlük adındaki sözlüğün çıkarılmasına öncülük etti, 1965'te Dünya Dili Esperanto adında bir kitap yazıp yayımladı. Hayrettin Dural'ın ölümünün ardından dernek işlevini yitirdi.
Türkiye'de 2017 yılı itibarıyla UEA'ya bağlı resmî bir Esperanto derneği bulunmamakla birlikte Esperanto adına aktif çalışmalar ve öğrenme grupları mevcuttur. Kuzey Afrika ve Ortadoğu buluşması olarak bilinen "Mezorienta Esperanto-Kunveno" adlı uluslararası buluşma 2009'da İznik'te, 2010'da Eskişehir'de, 2012'de Gaziantep'te ve 2016'da Ürgüp'te olmak üzere Türkiye'de bugüne kadar 4 kez düzenlenmiştir. Türkiye'deki Esperanto hareketini temsilen 2016 yılının başından beri Turka Stelo (Türk Yıldızı) adlı aylık bir Esperanto dergi yayınlanmaktadır.
Türkçe ve Esperanto
Esperanto, özellikle sözcük dağarcığı bakımından Avrupa dillerine oldukça yakın olmasına ve oluşumunda yalnızca bu dilleri referans alınmış görünmesine rağmen, Esperanto topluluğu içerisinde Esperanto ile Türkçe arasında özellikle yapısal anlamda benzerlikler bulunduğu şeklinde bir kanı vardır. Bazı Esperantocular, Esperanto'nun bir dünya dili değil, bir Avrupa dili olduğu şeklindeki eleştirileri karşılamada Türkçeyle olan benzerlikleri ön plana çıkarırlar. Esperanto'nun Türkçeye benzediği yönleri olmakla birlikte yapısal olarak daha çok Avrupa dillerine yakınlık gösterir.
İki dil arasındaki temel benzerlikler şu şekilde sıralanabilir:
Alfabeleri Latin alfabesi kökenlidir ve Q, W, X harfleri yer almaz.
Alfabelerinde altışar adet ek sembol vardır, bunlardan dördü c, g, s, u harflerinden üretilmiştir.
İki dilde ğ ve ŭ benzer yazım ve işlevlere sahiptir, ikisinin de kendi sesi zayıftır ve önceki ünlüyü uzatır, ikisi de mutlaka bir ünlüden sonra gelir, ikisi de kelime başında bulunmaz.
Fonetik yazıma sahiptirler, her harf bir sesi karşılar.
Sözcükler basit, türemiş ve birleşik olmak üzere üçe ayrılır. Eklerle veya sözcükleri birleştirmekle yeni sözcükler oluşturulabilir.
Yüklemin zamana göre çekimi soneklerle yapılır.
İsmin belirtme durumu vardır ve soneklerle ifade edilir.
Cümle öğelerinin sıralaması değiştirilebilir, anlamda vurgu dışında değişiklik olmaz.
Türkçe ki ve Esperanto ke ile kurulan birleşik cümlelerin yapısı benzerdir.
Bir cümleyi soru cümlesine çevirmek için soru edatı kullanılır. Vurguyu değiştirmek için soru edatının yeri değiştirilebilir.
İki dil arasında göze çarpan farklılıklar ise şunlardır:
Eleştiriler
Esperanto'nun özünde kişisel bir çalışma olması, diğer dillere oranla çok daha etkin eleştirilebilmesini sağlar. Olumsuz eleştirilerin odaklandığı en temel noktalardan biri projenin başarısızlığıdır. İlk yıllarda hızla yayılması ve 1920-1930 yılları arasında ulaştığı üst seviyedeki kabul ve popülerliğine rağmen konumunu koruyamamış ve düşüşe geçmiştir. Esperanto 125 yıldır dünya dili olmak için çalışmış; ama başarıya ulaşamamıştır. Bu durum Esperanto'nun evrensel ikincil dil olmaya uygun olmadığının kanıtıdır. En yaygın eleştirilerden bir diğeri de gramerin ve özellikle de sözcük dağarcığının Avrupa dillerinden kaynaklanıyor olmasıdır. Esperanto gerçek anlamda tarafsız ve evrensel değildir. Avrupa dillerini konuşan halklara haksız avantaj sağlamaktadır. /x/, /ʒ/, /ts/, /eu̯/ (ĥ, ĵ, c, eŭ) gibi birçok dilde bulunmayan seslerin kullanılmış olması, dijital ortamda zorluk çıkaran aksanlı harflerin varlığı, eklemeli bir dil olmasına karşın çoğu zaman yeni sözcükleri eklerle oluşturma imkânını kullanmak yerine diğer dillerden sözcük alımlarına giderek kök sözcük sayısını kabartması dil hakkında sıkça dile getirilen diğer genel eleştirilerdir.
Esperanto dilbilgisiyle ilgili eleştiriler ise genelde sıfatın ismin durumundan etkilenmesine, kök sözcüklerin cinsiyet bilgisi taşımasına ve cinsiyet belirtmeden tekil isim kullanmanın zorluğuna yöneliktir.
Sözlü eleştirilerin yanında Esperanto'ya alternatif olması düşünülen birçok yapay dil de oluşturulmuştur. Bunların bazıları başlı başına yeni bir dil iken bazıları Esperanto üzerinde yapılan reformlarla oluşturulmuş, Esperantido genel adıyla anılan Esperanto türevleridir. Esperanto'dan sonra oluşturulup bir miktar da olsa başarıya ulaşabilmiş yapay dillerden bazıları Lojban, İdo, Toki Pona, Novial, Lingua Franca Nova, Sona, Mirad, Kotava, Interlingua, Noxilo olarak sayılabilir.
Esperanto Öğrenimi
Esperanto öğrenenlerin büyük çoğunluğu dili kişisel çabalarıyla, tek başına öğrenme materyallerini kullanarak öğrenmektedir. Bunun yanında Ulusal Esperanto Dernekleri, Esperanto öğretmek için sürekli olarak kurslar düzenler. Dili öğrenme konusunda gerekirse herhangi bir TEJO bürosuyla, yerel Esperanto gruplarıyla ya da Rotterdam'daki TEJO Dünya Bürosu ile ilişkiye geçilebilmektedir.
Esperanto dünya çapında resmî eğitim kurumları içerisinde de öğretilir. Dünyada Esperanto'nun yabancı dil olarak öğretildiği bazıları ilköğretim seviyesinde olmak üzere çok sayıda okul bulunmaktadır. Türkiye'de, Üsküdar Amerikan Lisesinde seçmeli Esperanto dersi okutulmaktadır.
2003 yılı verilerine göre 18'i Çin'de olmak üzere, 24 ülkedeki toplam 69 üniversitede Esperanto ile ilgili bölümler bulunur ve Esperanto dili öğretilir. İtalya'daki San Marino Üniversitesinin resmî eğitim ve yönetim dili Esperanto'dur.
Türkiye'de ise Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinde Esperanto Dili, fakülteler arası seçmeli ders olarak okutulmaktadır.
Paderborn'daki Sibernetik Pedagoji Enstitüsünde Fransızca konuşan ortaöğretim öğrenci grupları üzerinde yapılan çalışmada, öğrencilerin 2000 saatte ulaştıkları Almanca düzeyine, İngilizcede 1500 saatte, İtalyancada 1000 saatte ulaşırken, Esperanto için 150 saatin bu düzeye ulaşmalarında yeterli olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan bir diğer çalışma da 1 yıl Esperanto öğrendikten sonra 3 yıl Fransızca öğretilen öğrencilerin, 4 yıl Fransızca öğretilen öğrencilerden daha iyi Fransızca konuştuğunu göstermiştir. Bu çalışmanın İngiltere'deki bir benzerinin yürütülmesine Manchester Üniversitesi öncülüğünde devam edilmektedir.
Deyimler ve Sözcükler
Saluton! ≈ Merhaba! (Selamı)
Bonan matenon! ≈ Günaydın! (İyi sabahı)
Bonan tagon! ≈ İyi günler! (İyi günü)
Bonan vesperon! ≈ İyi akşamlar! (İyi akşamı)
Bonan nokton! ≈ İyi geceler! (İyi geceyi)
Bonan apetiton. ≈ Afiyet olsun. (İyi afiyeti)
Bonvenon! = Hoş geldiniz! (İyi gelişi)
Ĝis revido! ≈ Görüşürüz! (Yeniden görmeye kadar)
Ĝis! ≈ Hoşça kal! (-a kadar)
Adiaŭ! = Elveda!
Bone! ≈ Tamam (İyi)
Tre bone! = Çok iyi.
Kaj vi? ≈ Ya siz? (Ve siz)
Kiel vi fartas? ≈ Nasılsınız? (Nasıl hissediyorsunuz)
Sufiĉe bone. = Yeterince iyi.
Ne tre bone. = Çok iyi değil.
Mi fartas bone. ≈ İyiyim. (İyi hissediyorum)
Kiel vi? ≈ Nasılsın, Nasıl gidiyor? (Sen nasıl)
Ĉu vere? = Gerçekten mi?
Dankon. = Teşekkürler.
Nedankinde. ≈ Bir şey değil. (Teşekkür etmeye değmeyerek)
Eble. = Belki.
Kio estas via nomo? = Adınız nedir?
Mia nomo estas .... = Adım ... .
Mi nomiĝas .... ≈ Adım .... (... adlanırım)
Mi estas ... = Ben ...yım.
Mi ĝojas. ≈ Memnun oldum. (Memnunum)
De kiu lando vi estas? = Hangi ülkedensiniz?
Kie vi loĝas? = Nerede yaşıyorsunuz?
Kioma horo estas? ≈ Saat kaç? (Kaçıncı saattir)
Mi amas vin. = Seni seviyorum.
Esperanto estas facila lingvo. = Esperanto kolay bir dildir.
Vorto = Sözcük
Sana = Sağlıklı
Malsana = Hasta
Malsanulejo = Hastane
Kuraci = Tedavi etmek
Kuracisto = Doktor
Aŭto =Otomobil
Domo = Ev
Vojaĝo = Seyahat
Sayılar (Numeroj):
0 = Nulo
1 = Unu
2 = Du
3 = Tri
4 = Kvar
5 = Kvin
6 = Ses
7 = Sep
8 = Ok
9 = Naŭ
10 = Dek
11 = Dek unu
12 = Dek du
20 = Dudek
30 = Tridek
100 = Cent
200 = Ducent
1000 = Mil
2011 = Du mil dek unu
1 milyon = Miliono
1 milyar = Miliardo
Günler (Tagoj):
Lundo = Pazartesi
Mardo = Salı
Merkredo = Çarşamba
Ĵaŭdo = Perşembe
Vendredo = Cuma
Sabato = Cumartesi
Dimanĉo = Pazar
Kaynakça
Dış bağlantılar
ESPERANTO TÜRKİYE
Esperanto İnternet Sözlüğü (Çok dilli)
Esperanto'ya özgü harfleri yazmak için bir site (Fransızca)
Esperanto Dilbilgisinin Tam Kitabı (Esperanto)
Yapay diller
|
647
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekonomi
|
Ekonomi
|
Ekonomi, üretim, ticaret, dağıtım ve tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan etkinliğidir. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamada yapılan her türlü faaliyeti içerir.
Ekonomi belli bir bölge içindeki ekonomik sistemden oluşur. Bu sistem o bölgedeki iş gücünü, sermayeyi, doğal kaynakları; üretim, ticaret ile dağıtımda rol alan ekonomik kuruluşları ve o bölgedeki mal ile hizmetlerin tüketimini içerir. Bir ekonomi teknolojik evrim, tarih ve sosyal organizasyon ile coğrafya, doğal kaynaklar, gelir ve ekoloji gibi ana faktörlerin birleşmesiyle oluşur.
Ekonomi, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için hangi kaynakların kullanılması gerektiğini inceler ve bu kaynakların en etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar. Ekonomi sözcüğünün; "oikia" () ve "nomos" () köklerinden gelir, "ev yönetimi" anlamındadır.
Tüm meslekler, kuruluşlar veya ekonomik faaliyetler ekonomiye katkıda bulunur. Tüketim, tasarruf ve yatırım ekonominin çekirdek öğelerindendir ve pazarın dengesini belirler. Ekonominin birincil, ikincil ve üçüncül olmak üzere üç sektörü mevcuttur.
Tarih boyunca toplumlar karmaşıklaştıkça ekonomi de gelişmiştir. Sümerler mal paraya dayanan büyük ölçekte bir ekonomi oluştururken, günümüzdeki anlamıyla ilk ekonomiyi Babilliler ve komşu şehir devletleri kurmuştur.
Ekonomi, genellikle aşağıdaki alt dalları içerir.
Mikroekonomi: Bir firma, bir birey ya da bir grubun mal ve hizmetlerle ilgili davranışlarını inceler.
Makroekonomi: Bir ülkenin genel ekonomik durumunu inceler. Bu alt dal, ülkenin büyüme oranı, enflasyon oranı, işsizlik oranı gibi genel ekonomik göstergeleri inceler.
İktisat: Mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimini inceler.
Finans: Bir ülkenin ya da bir kuruluşun finansal yapısını inceler.
Faktörler
Türler
Piyasa ekonomisi, mal ve hizmetler'in arz ve talebe göre takas veya kredi veya para birimi gibi borç değeri değişim aracı ile katılımcılar (ekonomik birimler) arasında üretildiği ve değiş tokuş edildiği ekonomidir.
Planlı ekonomi, siyasi aktörlerin neyin üretildiğini ve nasıl satılıp dağıtıldığını doğrudan kontrol ettiği ekonomidir. Yeşil ekonomi, düşük karbonlu ve kaynak verimlidir. Yeşil ekonomide gelir ve istihdamdaki büyüme, karbon emisyonlarını ve kirliliği azaltan, enerji ve kaynak verimliliğini artıran ve biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin kaybını önleyen kamu ve özel sektör yatırımlarınca yönlendirilir.
Gig ekonomisi, kısa vadeli işlerin talep üzerine atandığı veya seçildiği bir ekonomidir.
Dünya ekonomisi, genelde insanlığın ekonomik sistem veya sistemleri anlamına gelir.
Kayıt dışı ekonomi ne vergilendirilen ne de devlet tarafından izlenen ekonomidir.
Sektörler
Ekonominin, aşağıdaki aşamalar veya öncelik dereceleriyle geliştiği kabul edilir:
Antik ekonomi esasen geçimlik çiftçiliğe dayanırdı.
Sanayi Devrimi aşaması, geçimlik tarımın rolünü azalttı ve son üç yüzyılda geçimlik tarımı daha yaygın ve tek kültürlü tarım biçimlerine dönüştürdü. Ekonomik büyüme en çok madencilik, inşaat ve imalat sektörlerinde gerçekleşti. Ticaret, toplumda ürün alışverişinin ve dağıtımının iyileştirilmesi ihtiyacı nedeniyle daha önemli oldu.
Modern tüketim toplumları evresinin ekonomilerinde, hizmetler, finans ve teknoloji—bilgi ekonomisinin oynadığı roller vardır.
Modern ekonomilerde bu aşamalar üç sektör modeli ile ifade edilir:
Birincil: mısır, kömür, odun ve demir gibi hammaddelerin çıkarılmasını ve üretilmesini kapsar.
İkincil: Ham veya ara malzemelerin mallara dönüştürülmesini içerir, örn. çeliği arabalara veya tekstilleri giysiye dönüştürmek gibi.
Üçüncül: Tüketicilere bebek bakıcılığı, sinema vb. ve işletmelere bankacılık vb hizmetlerin sağlanmasını kapsar.
Gelişmiş toplumun diğer sektörleri şunlardır:
kamu sektörü veya devlet sektörü (genellikle şunlardır: meclis, parlamento, hukuk mahkemeleri ve devlet daireleri, çeşitli acil servisler, halk sağlığı, yoksul ve tehdit altındaki insanlar için sığınaklar, ulaşım tesisleri, hava/deniz limanları, doğum sonrası -doğuştan bakım, hastaneler, okullar, kütüphaneler, müzeler, korunan tarihi binalar, parklar/bahçeler, doğa rezervleri, bazı üniversiteler, ulusal spor alanları/stadyumlar, ulusal sanatlar/konser salonları veya tiyatrolar ve din için ibadet yerleri).
özel sektör veya özel olarak işletilen işletmeler.
gönüllü sektör veya sosyal sektör..
Göstergeler
Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH), ekonomi büyüklüğünün ölçüsüdür veya daha özel olarak, üretilen tüm nihai malların ve hizmetlerin piyasa değerinin parasal ölçüsüdür. Bir ülkenin en geleneksel ekonomik analizi, büyük ölçüde GSYİH ve kişi başına düşen GSYİH gibi ekonomik göstergelere dayanır. Genellikle yararlı olsa da, GSYİH yalnızca paranın değiş tokuş edildiği ekonomik faaliyetleri içerir.
Modern zamanlarda finans sektörünün artan önemi nedeniyle reel ekonomi terimi, politikacıların yanı sıra analistler tarafından da ekonominin gerçek mal ve hizmetlerin üretimle ilgili bölümünü belirtmek için kullanılır ve görünüşte "kağıt ekonomisi" ile veya mali piyasalarda alım satımla ilgilenen ekonominin mali yönüyle tezat oluşturur ,.
Alternatif terminoloji gerçek değerlerle (enflasyon için düzeltilmiş) ifade edilen gerçek GSYİH ekonominin veya nominal değerlerle (enflasyon için düzeltilmemiş) ifade edilen ölçülerini birbirinden ayırır.
Kaynakça
Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler
Ana madde konuları
Sosyal bilimler
|
649
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Qrio
|
Qrio
|
QRIO ("Quest for cuRIOsity", orijinal adı Sony Dream Robot veya SDR) bir iki ayaklı insansı eğlence robot'udur, AIBO eğlence robotunun başarısını takip etmek için Sony tarafından geliştirildi ve pazarlandı (ancak hiç satılmadı). QRIO yaklaşık 0.6 m (2 fit) boyunda ve 7.3 kg (16 pound) ağırlığındaydı. QRIO'nun sloganı "Hayatı eğlenceli kılar, sizi mutlu eder!" idi.
26 Ocak 2006'da, AIBO ve diğer ürünlerine son verdiğini duyurduğu gün, Sony, QRIO'nun geliştirilmesini durduracağını duyurdu. İptal edilmeden önce, QRIO'nun üç veya dört yıl içinde ticari olarak piyasaya sürülmek amacıyla çok sayıda geliştirme, test ve ölçeklenebilirlik aşamasından geçtiği bildirilmişti.
Geliştirme
QRIO prototipleri, Sony Intelligence Dynamics Laboratory, Inc. tarafından geliştirilmiş ve üretilmiştir. Var olan bu prototiplerin sayısı bilinmiyor. En fazla on QRIO'nun birlikte bir dans rutini gerçekleştirdikleri görüldü; bu, 22 Ocak 2006'da Boston, MA'daki Bilim Müzesi'ndeki bir Sony temsilcisi tarafından doğrulandı. Bununla ilgili çok sayıda video internette bulunabilir.
Dört dördüncü nesil QRIO prototip robotu, kayıt sanatçısı Beck tarafından Hell Yes (Beck şarkısı) müzik videosunda dans etti. Bu prototipler, alnın ortasında üçüncü kameradan ve daha sonraki prototiplere eklenen geliştirilmiş eller ve bileklerden yoksundu. Koreografilerini programlamak programcıların üç haftasını aldı.
QRIO, ses ve yüz tanıma özelliğine sahiptir, bu da insanları, sevdikleri ve sevmedikleri şeyleri hatırlamasını sağlar. QRIO'nun web sitesindeki bir video, onu birkaç çocukla konuşurken gösterir. QRIO, 23 cm/sn' hızda koşabilir ve Guinness Dünya Rekorları (2005 baskısı) tarafından koşabilen ilk iki ayaklı robot olarak kabul edilir (bunu, iki bacağı aynı anda yerden kalktığında hareket etmek olarak tanımlar). 4. nesil QRIO'nun dahili pili yaklaşık 1 saat sürer.
Özellikleri
Engebeli ve eğimli yüzeylerde yürüyebilir;
QRIO "dinamik yürüyüş" ile hareket eder. "Statik yürüme", robotun ağırlık merkezini denge bölgesi içinde tuttuğu anlamına gelir—robot tek ayağı üzerinde durduğunda, ağırlık merkezi o ayağın tabanı içindedir ve iki ayağı üzerinde durduğunda bu iki ayağın oluşturduğu çok taraflı bir şekil içindedir—bu nispeten yavaş yürümesine neden olur. Öte yandan "dinamik yürüyüş"te, ağırlık merkezi denge bölgesi ile sınırlı değildir - aslında robot yürürken genellikle bunun dışında hareket eder. İnsanlar "dinamik yürüyüş" kullanarak hareket ederler.
QRIO'nun temel hareket kontrol yöntemi, robot üzerinde çalışan birleşik yerçekimi ve atalet kuvvetlerinin yerle kesiştiği nokta olan Sıfır Moment Noktasına (ZMP) dayanmaktadır. Kontrol sistemi, QRIO'nun hareketini, ZMP'si her zaman kendi istikrar bölgesi içinde olacak şekilde yönlendirir. Ayrıca, yürüme yüzeyinin durumunu belirlemek ve çevredeki değişikliklere uyum sağlamak için ayak tabanlarındaki baskıyı ve robotun vücudunun tutumunu algılar. Bu verilere dayanarak robotun vücudunun hareketini kontrol eden bütünsel bir hareket kontrol sistemi kullanan QRIO, dinamik ve stabil bir şekilde yürüyebiliyor ve hareket edebilir.
QRIO, düz olmayan veya eğimi aniden değişen bir yüzeyde nasıl yürüyebilir? Yürüme yüzeyindeki değişiklikleri algılamak ve buna göre yanıt vermek için çok çeşitli sensörler kullanan teknoloji ile donatılmıştır. QRIO, yürüme yüzeyinden alınan kuvvet miktarı hakkında veri toplamak için her ayağın tabanındaki dört basınç sensörünü kullanarak yürüme yüzeyinin durumunu belirler.
Örneğin, ayak düz olmayan bir yüzeye dokunduğunda, sensörler zeminin eğimini algılar; ayak eğime göre aşağı doğru yerleştirilir; ve vücudun konumu, robotun hareket ederken sabit bir konumu koruması için konum sensörlerinden gelen veriler kullanılarak ayarlanır. 1 cm'ye kadar yükseklik ve 10 dereceye kadar eğim farklılıklarına uyum sağlayabilir.
Koşabiliyor;
Zıplayabiliyor;
Üzerindeki iki CCD kamera sayesinde derinlik algılayabiliyor;
Harita oluşturma ve konumunu belirleme;
QRIO, konumunun bir haritasını oluşturmak için özel renkli işaretçilerini kullanabilir. Hareket ettikçe, kendi konumunu ve işaretçinin göreceli konumunu hesaplamak için kameraları aracılığıyla topladığı işaretçinin görüntüsünü kullanır ve hassasiyeti artırmak için bu hesaplamayı defalarca tekrarlar. Bu şekilde, işaretçilerin özel bir düzende mi yerleştirildiğini veya bir boşluğu diğerinden ayırt edip etmediğini algılayabilir. İşaretçileri futbol sahası gibi bir şekle sokun ve QRIO futbol oynayacak; Onları bir sahne gibi düzenleyin ve QRIO dans etsin.
İnsanları yüzlerinden ve seslerinden tanıyabiliyor;
QRIO yüzünüzü tanıyor. Bir kamera ve gördüğü görüntüleri analiz etme yeteneği ile donatılmıştır. Yüzleri algılar ve kim olduklarını tanımlar. Hatta yeni tanıştığı insanların yüzlerini bile öğrenebilir. Ve belirli kişilere bireysel olarak yanıt vererek eğlenceye katkıda bulunur. Gelecekte, insanlara kişiselleştirilmiş hizmetler sunmak için kamera donanımlı cihazlarla birlikte kullanılabilir.
QRIO sesinizi tanıyor. Dahili mikrofonları ile duyduğu sesleri analiz ederek kimin konuştuğunu belirleyebilir. Onu çağırın ve sizi tanıyorsa, sizi fark edecek ve cevap verecektir. Sizi tanımıyor ama yanlışlıkla tanıdığını düşünüyorsa, ona sesinizi öğretebilirsiniz ve sizi hatırlayacaktır. Gelecekte, bu yeteneği kullanarak, örneğin bir cep telefonunda insanların seslerini ayırt etmek mümkün olabilir.
QRIO konuşulan kelimeleri anlamak için tasarlanmıştır. Kafasındaki yedi mikrofon, bir kişinin sesini ve konuştuğu yönü tanımlar ve hatta söylediği kelimeleri seçer. QRIO, kimliği belirsiz konuşmacıların seslerini bile anlayabilir. Zaten on binlerce kelime biliyor, ancak yenilerini de öğrenebilir. Bu teknoloji, robotlar dışındaki makinelerde (örneğin, araba navigasyon sistemlerinde) yaygın olarak kullanılmaktadır.
QRIO sizinle eğlenceli bir sohbet edebilir. Ses tanıma teknolojisini kullanarak konuştuğunuz kelimeleri analiz eder ve kendi sözleriyle yanıt verir. Ne tür şeylerden hoşlandığınızı soracak ve onları hatırlayacak, sizi her zaman daha iyi tanıyacak. Bu anıları sizinle gelecekteki sohbetlerde kullandığından, ne kadar fazla bilgi olursa o kadar dolu ve doğal bir sohbetten keyif alırsınız. QRIO çok çeşitli şeyleri bilir ve onlar hakkında konuşmayı sever. Sevdiğiniz şeyleri duydukça konuşmasını size uydurmaya gelecektir.
Öğrenebiliyor;
Kablosuz yerel ağ üzerinden internete bağlanabiliyor;
Sahibinin ilgilendiğini düşündüğü metinleri internetten indirip okuyabiliyor;
Şarkı söyleyebiliyor;
QRIO'nun bir şarkı söylediğini duysanız şaşırır mıydınız? Eğlence değerine büyük önem verdiğimiz için QRIO size vibrato'da da şarkı söyleyebilir! Net, basit ve kolay anlaşılır bir ses arayan temel bir teknoloji geliştirdik. Ancak zaten bildiği seslerin ve kelimelerin ötesinde öğrendiği yeni kelimeleri de telaffuz edebilir. Sesinin kalitesi ve tonlaması aracılığıyla duygularını ifade eder.
QRIO, iletişim ortağını çeşitli teknolojiler kullanarak tanır ve kendi isteğiyle hareket eder. Bu hareketleri birleştirmek, otonom bir robotta çok önemli bir unsur olan otonom davranış kontrol mimarisidir. QRIO, hareket ettikçe ve duygu sergiledikçe eylemlerini çevresindeki ortama uyarlar. Ek olarak, hareketi yarıda kesilirse, her şeye yeniden başlayabilir. Bu unsurların birkaçını birleştirerek, QRIO her zamankinden daha karmaşık otonom davranışı gerçekleştirir.
QRIO'nun kendi duyguları vardır ve bunları hareketleri, eylemleri, sesleri veya renkleri gibi çeşitli şekillerde ifade eder. Bazen, kendi duyguları olduğu için, yapmasını istediğiniz bir şeyi yapmayabilir. Hepsi QRIO'nun gizeminin bir parçası.
Dans edebiliyor;
Dengesini kaybedip düşmesi durumunda kollarını öne uzatarak kendini koruyabiliyor;
Biri tarafından itilirse, QRIO düşmemek için itildiği yönde bir adım atacaktır. Kontrol sistemi, ayak tabanlarındaki basınç sensörleri ve konum sensörleri aracılığıyla itildiğini algılar ve dengeyi korumak için hareket eder. Önden, arkadan, sağdan veya soldan kendisine etki eden bir dış kuvveti algılayabilir.
Ayrıca, bir dış kuvvete tepki vermenin ne zaman zor olacağını belirler ve tüm vücut hareketini hemen durdurur (düşmeden kaçınma).
QRIO, eylemlerinin bir düşüşü engellemeyeceğini belirlediğinde, içgüdüsel olarak kollarını uzatır, kalçalarını döndürür ve çarpma pozisyonu alır. Aynı zamanda kontrol sistemi, mafsal aktüatörlerindeki servolara anlık olarak biraz gevşemeleri için komut verir. Bu şekilde düşme şokunu azaltır ve yaralanmadan hayatta kalmasını sağlar.
QRIO ayrıca bir düşüşten sonra pozisyonunu kontrol etmek, kendini yukarı çevirmek ve çeşitli yüzüstü pozisyonlardan kurtulmak için programlanmıştır.
ve kendi kendine tekrar ayağa kalkabiliyor.
Denetim ve çoklu mikrofonlar:
QRIO'nun kafası iki kamera ile donatılmıştır. Tıpkı bir insan gibi, sağ ve sol görüntülerin ayrıntılı bir karşılaştırmasıyla (stereoskopik görüş) görüntülenen nesneye olan mesafeyi belirler. Ayrıca yedi mikrofon ile donatılmıştır, böylece algıladıkları ses dalgalarını analiz ederek duyduğu sesin yönünü hesaplayabilir. Daha sonra bu sesi analiz ederek, bir kişinin sesi olup olmadığını, el çırpma vb. olup olmadığını belirleyebilir. QRIO'yu alkışlarsanız, dikkatini size çevirebilir.
Engelleri belirleme ve kaçınma:
QRIO'nun yüzey engellerini algılayabilmesi için çevresini üç boyutlu olarak algılayabilmesi gerekir. Başını çevirirken, nesnelere olan mesafeyi hesaplamak için stereoskopik görüşünü kullanır; daha sonra gördüğü nesnelerin zeminin bir parçası mı yoksa kaçınılması gereken bir engel mi olduğunu belirlemek için verileri analiz eder - örneğin çevresinin zihinsel bir haritasını çizmek gibi.
QRIO Engelleri önler. QRIO size yaklaşmak için hareket ettiğinde, önce en iyi yolu belirler ve daha sonra yolda olabilecek herhangi bir engelden kaçınarak size yaklaşır. Böylece, QRIO gerçek bir evde hareket edebilir.
Popüler kültürde
2005'te, Beck'in "Hell Yes" adlı müzik videosunda dört QRIO robotu yer aldı. Robotlar müziğe eşlik ediyor.
Yeniden tasarlanan televizyon dizisi Battlestar Galactica 2009 dizi finali'nde, sanal Altı Numara ve sanal Gaius Baltar günümüz Dünyasında koda setinde ortaya çıkıyor. İnsanlığın "teknoloji çılgına dönmüş" ile etkileşimi tarafından sürdürülen şiddet döngüsü hakkında yorum yaparlar. Son sahne daha sonra bir Sony QRIO ile başlayan gerçek hayattaki robotların bir montajını gösterir.
Ayrıca bakınız
AIBO
TOPIO
Nao
Müzik
Dış bağlantılar
SONY Dream Robot QRIO
Four QRIOs perform various dance numbers
Teacher's Little Helpers: Robots Attend UCSD Nursery School In Research Study
Kaynakça
2006'da feshedilmiş oluşumlar
İnsansı robotlar
Filmde dans
|
650
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pragmatizm
|
Pragmatizm
|
Pragmatizm, felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, pragmacılık, fiîliyye, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır. William James (1842-1910) tarafından popüler hale getirilmiştir. Onun felsefe ekolünden olanı yapmak, başarmak anlamına da gelir. Hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Bir fikrin doğruluğu faydalılığı, kullanışlılığı veya işlerliği gibi gözlemlenebilir etkilerine göre belirlenir.
Ampirizm ile yakın alakası olan bu felsefi akımı teorik düşüncenin tam tersi olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.
Kelimenin dayandığı felsefi terim prágma, Eski Yunanca olup iş, eylem demektir. Pragmatik ise kelime anlamı olarak işe yönelik anlamına gelir. "Faydacılık" bu terime karşılık kullanılan sözcüktür. "Faydacılık ilk olarak 18. yüzyıl İngiltere'sinde Jeremy Bentham ve diğerleri tarafından öne sürülmüştür. Fakat Epikür (Aipikuros) gibi Antik Yunan filozoflarına kadar geri gidilebilir. İlk kez ortaya atıldığında iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey olarak tanımlanmıştı. Ancak daha sonra Bentham iki farklı ve birbiri ile çelişme potansiyeli olan kavram içerdiğinden birinci kısmı atıp sadece “en büyük mutluluk prensibi” demiştir.
Hem Bentham'ın hem de Epikür'ün formülasyonu hedonistik nedenselliğin farklı tipleri olarak düşünülebilir çünkü hareketlerin doğruluğunu sebep oldukları mutluluğa göre ölçüyorlardı ve mutluluğu zevk ile tanımlıyorlardı; ancak Bentham'ın formulasyonu ferdi olmayan bir hedonizmdi. Epikür'ün kişiyi en mutlu eden şeyi yapmasını tavsiye etmesine karşılık Bentham herkesi en mutlu yapacak şeyi yapmayı uygun görüyordu.
John Stuart Mill "Utilitarianism" isminde ünlü (ve kısa) bir kitap yazmıştır. Mill bir faydacı olmasına rağmen bütün zevklerin aynı değerde olmadığını ileri sürmüştür. “Mutsuz bir Sokrat (Sokrates) olmak, mutlu bir domuz olmaktan yeğdir.” sözü bu görüşünü anlatır.
Faydacılığı eleştirenler bu görüşün birkaç problemi olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri değişik insanların faydalarının karşılaştırılmasının zorluğudur. İlk faydacıların çoğu mutluluğun felisifik hesap (felisific calculus) ile sayısal olarak ölçülüp karşılaştırılabileceğine inanıyorlardı ama pratikte bu hiçbir zaman yapılamadı. Değişik insanların mutluluğunun kıyaslanmasının sadece pratikte değil prensipte de mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Faydacılığın savunucuları bu problemin iki kötü seçenek arasında karar vermek zorunda kalan herkesin karşılaşabileceği bir problem olduğunu söyleyerek karşılık vermişlerdir. Bir milyar insanın ölmesiyle bir kişinin ölmesinin aynı derecede kötü olduğunu söyleyemiyorsanız bu problemi utilitaryanizmi reddetmek için kullanamazsınız demişlerdir.
Faydacılık sağduyu ile çeliştiği için de eleştirilmiştir. Örneğin kişi kendi çocuğunun hayatı ile iki yabancının hayatını kurtarmak arasında seçim yapmak zorunda kaldığında kendi çocuğunu kurtarmayı seçecektir. Ama faydacılar iki yabancıyı kurtarmanın gelecekte daha fazla potansiyel mutluluğa sebebiyet vereceğinden tersini tercih etmeyi destekleyeceklerdir.
Bu akımın -bir şey uygulanabildiği ölçüde doğrudur- şeklindeki savı ise hiçbir teorik mekanizmanın tartışılmasına izin verilmeden bir şey özden yoksun olduğu halde başarılı bile olsa kabul gördüğünden eleştirilmiştir. Söz gelimi birbirinden farklı seçeneklere sahip bir soru hiçbir bilgi sahibi olmayan kimse tarafından rastgele ama doğru yanıtlandığında faydacılığa göre o şey artık mutlaklık kazanmıştır. Bu kişinin bilgili, eğitimli ya da zeki olması pek de önemli unsurlar değildir. Tersi durumda da çok iyi eğitimli ve yetenek sahibi kişiler toplumda iyi statülere erişemediği durumda onların geri zekalı ya da cahil olarak damgalanmaları bu akım yüzündendir. Kısacası faydacılıkta önemli olan öz değil biçimdir, olayların teorik akışı önemsizdir, mutlak olan daima pratik başarı olarak kabul edilir. Her teori doğru değil ama her pratik doğrudur bu görüşe göre.
Daniel Dennett kararlarımızı yönlendirmek için faydacılığın kullanmasının sınırlarını belirlemek için Three Mile adası kazasını örnek olarak kullanır. Bu nükleer santraldeki kaza iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey miydi? Bu kaza birçok kişi tarafından nükleer enerji politikasına yaptığı etkiler yüzünden yararlı olarak görülmekteydi (neticede Çernobil kadar kötü bir kaza değildi). Dennett faydacılık açısından tüm kanıtları tartıp bir karara varmak için hâlâ daha erken (aradan geçen 20 yıla rağmen) olduğunu söylemektedir.
Burada söz edilen sıkıntılardan kurtulmak için faydacılığın değişik çeşitleri ortaya atılmıştır. Faydacılığın geleneksel şekli en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir diyen hareket faydacılığıdır. Buna alternatif ise en iyi hareket en fazla faydayı sağlayacak kuralın emrettiği harekettir diyen kural faydacılığıdır.
Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceği bir durumda olsun; hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir ama genel kural olarak doğruyu söylemek o kişiye daha fazla fayda sağlayacağını kabul edersek kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek gerekmektedir.
Kaynakça
|
653
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Olu%C5%9Fturmac%C4%B1l%C4%B1k
|
Oluşturmacılık
|
Oluşturmacılık ya da diğer adıyla yapılandırmacılık olarak bilinen öğrenme ve öğretme kuramıdır. Yapılandırmacılık kuramının öncülüğünü Piaget, Vygotsky ve Glasersfeld yapar. Eğitimde oluşturmacılık çocuğun konu hakkındaki kendi anlayışını oluşturmasına izin verilecek şekilde eğitilmesini söyleyen bir eğitim metodudur. Öğretmenin amacı materyali örtmek değil çocuğun konuyla ilgili gerçekleri ortaya çıkarmasına yardımcı olmaktır. Sanat ve mimaride oluşturmacılık endüstriden etkilenen tasarımlar ve endüstride kullanılan malzemeleri kullanan hiçbir sosyal fonksiyonu olmayan saf sanattan yana olan Rusya'da 1914 ve sonrasına ait bir sanatsal akımdı. Vladimir Tatlin ve daha sonra Antoine Pevsner ve Naum Gabo gibi oluşturmacılar tarafında kuruldu. Kasimir Malevich de oluşturmacı sayılabilecek parçalar yapsa da daha çok daha önceki süprematism çalışmaları ile tanınır. Hareket El Lissitzky'nin başını çektiği yeni grafik tasarım tekniklerinin gelişimini etkilemiştir.
Politika biliminde ve uluslararası ilişkiler teorisinde oluşturmacılık uluslararası ilişkilerde standart gerçekçi ve liberal görüşleri reddeder ve devletlerin çıkarlarının uluslararası anarşinin etkilerinden değil özdeşlik ve uluslararası normlardan çıktığını ortaya koyar. Oluşturmacı teori aynı zamanda dil ve belâgatın gerçeği nasıl oluşturduğu ile de ilgilenir. Alexander Wednt oluşturmacılık üzerine birkaç makale yazmıştır. Matematik ve mantıkta oluşturmacılık: Sezgici Matematik, Oluşturmacı Mantık, Oluşturmacı Matematik.
"Türkçe kaynaklara baktığımızda Konstrüktivizm kavramıyla ilgili bir uzlaşmanın henüz gerçekleşmemiş olduğunu görmekteyiz. Kimi araştırmacılar constructivism kavramına karşılık oluşturmacılık terimini kullanırken kimileri de yapılandırmacılık (Köseoğlu, Budak ve Kavak, 2002; Yurdakul ve Demirel, 2004; Şaşan, 2002) ve hatta yapısalcılık, kurgulamacılık (çevrimiçi https://web.archive.org/web/20080430215333/http://www.elma.net.tr/) ve hatta birden fazla terimi bir arada (yapısalcı oluşturmacılık) (Koçoğlu ve Köymen, 2002; Turan, 2001) önermektedir. Çoğunlukla inşacılık terimiyle ifade edilmektedir.
Buradan çıkışla constructivism kavramı üzerinde anlayış birliğine varmak için tek bir Türkçe karşılık kullanmak gereği ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada “constructivism” kavramının karşılığı olarak “oluşturmacılık” benimsenmiştir. Constructivism, öğrenme ve eğitim bağlamlarında, terim olarak bilginin oluşturulmasına işaret eder. Bilgi kavramına bakışımız constructivism kavramına olan bakışımızı da sağaltacaktır. Şöyle ki; constructivist anlayışta bilgi bilenden bağımsız bir şekilde doğada var değildir. "Bilgi özneden bağımsız değildir" (von Glasersfeld, 1996), "Özne bilgiyi kendi için öteki öznelerle etkileşimi sırasında oluşturur, oluşturduğu bilgiden kendi de çevresi de etkilenir" (Piaget, 1973; Vygotsky, 1978; Moll, 1992). Bu açıdan bakınca oluşturma kavramının Türkçedeki karşılığı ve içerdiği kavramlar şöyle sıralanabilir. Öncelikle oluşturma(k) dönüşlü bir fiildir. Bu fiilin gerçekleşmesi sırasında bu fiili gerçekleştiren de etkilenir. Bilgi oluşturma sırasında bilgiyi oluşturan özne en çok etkilenir. Bilgi oluşturma zihinsel süreçlerin gerçekleşmesi sürecinden geçilerek başarılır, böylece bilgi oluşturma bireysel ve içsel bir kavramdır (Smith, 1993). Dahası, oluşturma aynı zamanda işteş bir fiildir. Zira bilgi oluşturma eylemi çevreden ve öteki öznelerin varlığından bağımsız değildir. Bilgi oluşturma diğer öznelerle etkileşim sürecinde, birlikte, gerçekleştirilir. Dolayısıyla oluşturma kavramı içerisinde birliktelik, toplumsallık da vardır. Moll’a (a.g.e., s. 1-6.) göre Vygostky eğitimin toplumsal ve kültürel bir etkinlik olduğunu ve bilimsel olarak incelenecek kavramları da ayrıştırmak yerine bütün olarak görülmesi gerektiğini söylüyordu. Sözcüklerin anlamlarının da düşünme ve konuşmanın birliği olarak tasavvur ediyordu. İşteş-Dönüşlü bir fiil olan oluşturma(k) kavramı da bu bütünlüğü sağlamaktadır. Göndergeleri arasında eylem, eylemi etkileyen ve etkilenen de vardır. "
Üstelik structuralism kavramı için yapısalcılık yoğunlukla kullanılmaktadır, constructivism ise structuralism'le farklı açılardan dünyaya anlam vermeye çalışır. Bu bağlamda, constructivism yapısalcılık olarak değil de "oluşturmacılık" olarak adlandırılabilir düşüncesindeyim.
Oluşturmacı öğretim modeli (öğretim çerçevesi)
Durum, Gruplama, Köprü, Sorular, Gösterme ve Yansıtma (Gagnon, Jr. G. W. ve M. Collay, 2001)
Başlatma – Oluşturma – Uygulama (Stephens & Brown, 2000)
Öğrenme Döngüsü Modeli: Keşfetme, Kavram Tanıtma ve Kavram Uygulama
5E Modeli: Girme – Keşfetme – Açıklama – Derinleştirme – Değerlendirme (Bybee, 1997)
7E Modeli: Ortaya Çıkarma - Girme – Keşfetme – Açıklama – Derinleştirme – Değerlendirme – Yayma (Eisenkraft, 2003)
Analiz – Tasarım – Değerlendirme (Brooks ve Brooks, 1999)
Önerdiğim ve derslerimde kullandığım Oluşturmacı Öğretim Modeli (Oluşturmacı Öğretim Çerçevesi)
Bağlam ve Benzetme
Problem Ortaya Koyma ve Sorular
Tartışma
Birleştirme
Kavram Tanıtma ve Çelişki
Bağlantılar
Uygulama
Yansıtma
Değerlendirme ve Yayma
Can, T. (2004). Yabancı dil olarak İngilizce öğretmenlerinin yetiştirilmesinde kuram ve uygulama boyutuyla oluşturmacı yaklaşım. Yüksek Lisans Tez Çalışması, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İngiliz Dili Eğitimi Bölümü, İstanbul.
Kaynakça
Felsefi akımlar
Eğitim felsefesi
|
656
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematik
|
Matematik
|
ve 1x1 = 2
Matematik (Yunanca μάθημα máthēma, "bilgi, çalışma, öğrenme"); sayılar, felsefe, [[uzay 1×1=2
(matematik)|uzay]] ve fizik gibi konularla ilgilenir. Matematikçiler ve filozoflar arasında matematiğin kesin kapsamı ve tanımı konusunda görüş ayrılığı vardır.
Matematikçiler örüntüleri araştırır ve bunları yeni konjektürler formüle etmekte kullanırlar. Bu konjektürlerin doğruluğunu veya yanlışlığını matematiksel ispat yoluyla çözmeye çalışırlar. Matematiksel yapılar gerçek fenomenleri iyi modelize ettiklerinde matematiksel düşünce doğa hakkında tahmin yürütmemizi ve onun iç yüzünü anlamamızı sağlayabilir. Matematik soyutlama ve mantığı kullanarak ve sistemli çalışmayla fiziksel objelerin şekillerini ve hareketlerini saymayı, hesaplamayı ve ölçmeyi mümkün kılar ve böylece gelişir. Pratik matematik yazılı kayıtlardan beri insan etkinliği olagelmiştir. Matematik problemlerinin çözümü için gerekli araştırma yıllarca hatta yüzyıllarca süren bir çaba gerektirebilmektedir.
İlk titiz kayıtlara Yunan matematiğinde rastlanır. (Özellikle Öklid'in Elementler kitabında) Giuseppe Peano (1858-1932), David Hilbert (1862-1943) ve diğerlerinin geç 19 yüzyılda belitsel sistemler üzerine kurdukları çalışmalarından beri matematiksel araştırmada doğruyu kurmanın geleneği değişti. (Artık uygun olarak seçilen aksiyom ve tanımlardan titiz bir şekilde tümdengelim yapılmaktadır.) Matematik Rönesans'a kadar görece yavaş gelişti. Sonra matematikteki yenilikler diğer yeni bilimsel keșiflerle etkileșerek matematiksel keșiflerde günümüzde hâlâ devam eden hızlı bir artış sağladı.
Galileo Galilei (1564-1642) "Kainat dediğimiz kitap, yazıldığı dil ve harfler öğrenilmedikçe anlaşılamaz. O, matematik dilinde yazılmış; harfleri üçgen, daire ve diğer geometrik şekillerdir. Bu dil ve harfler olmaksızın kitabın tek bir kelimesinin anlaşılmasına olanak yoktur. Bunlar olmaksızın yapılan karanlık bir labirentte amaçsızca dolaşmaktır." Carl Friedrich Gauss (1777-1855) matematiği bilimlerin kraliçesine benzetmiştir. Benjamin Peirce (1809-1880) matematik için bilimlerin sonuçlarının çizilmesi için gereken bilim demiştir. David Hilbert "Biz burada gelişigüzel konuşmayız. Matematik şart koşulan rastgele kuralların olduğu bir oyun gibi değildir. O yalnızca içsel gerekliliğin olduğu kavramsal bir sistemdir, aksi hiçbir şey değil." Albert Einstein (1879-1955), "Matematik kesin olduğunda gerçeği yansıtmaz, gerçeği yansıttığında kesin değildir." Fransız matematikçi Claire Voisin, "Matematikte yaratıcı itki, her yerinde kendini ifade etmeyi denemesidir." der.
Matematik dünya genelinde doğa bilimleri, mühendislik, teknoloji ve maliye gibi birçok alanın temel aracıdır. Uygulamalı matematik, matematiksel bilginin diğer alanlara uygulanmasıyla ilgilidir. Bu uygulamalar sayesinde istatistik ve oyun teorisi gibi tamamıyla yeni matematik disiplinleri doğmuştur. Ayrıca matematikçiler soyut matematikle akıllarında herhangi bir kullanım olmadan da yalnızca matematik yapmak için uğraşırlar. Soyut matematikle uygulamalı matematiği ayıran belirgin bir çizgi yoktur. Soyut matematikteki keşifler sıklıkla pratik matematik uygulamalarının başlatıcısı olurlar.
Kelimenin anlamı
Antik Yunanca kelimesi matematik kelimesinin köküdür ve bilirim anlamına gelmektedir. Daha sonradan sırasıyla bilim, bilgi ve öğrenme gibi anlamlara gelen (máthema) kelimesinden türemiştir. (mathematikós) öğrenmekten hoşlanan anlamına gelir. Osmanlı Türkçesinde ise "riyaziye" denilmiştir. Matematik kelimesi Türkçeye kelimesinden gelmiştir.
Matematik eğitimi
Matematik, bilimde olduğu kadar günlük hayatta da bir insanın sık sık karşısına çıkar. Matematik, temeli mantığa dayanan bir sistemdir ve zihni geliştiren bir araç olarak kişiye rasyonel bakış açısı kazandırır. Kişiye özgür ve ön yargısız bir düşünce ortamı yaratır. İnsanın sistemli, mantıklı, tutarlı düşünmesini sağlar. Bu yüzden matematik dersi ilköğretimden yükseköğretim programlarına kadar her alanda yer alır. İlköğretimde ortaöğretime hazırlık olarak, ortaöğretimde yükseköğretime hazırlık olarak matematik öğretimi yapılır.
Matematiğin alanları
Rönesans'tan önce matematik iki ana alana ayrılıyordu: sayıların işlenmesiyle ilgili olarak aritmetik ve şekillerin incelenmesiyle ilgili olarak geometri. Nümeroloji ve astroloji gibi bazı sahte bilim türleri, o zamanlar matematikten açıkça ayırt edilmiyordu.
Rönesans sırasında iki alan daha ortaya çıktı. Matematiksel gösterim, kabaca formüllerin çalışılmasından ve işlenmesinden oluşan cebir'e yol açtı. Sonsuz küçükler hesabı ve integral hesabı olmak üzere iki alt alandan oluşan Kalkülüs, değişkenler ile temsil edildiği şekliyle değişen nicelikler arasındaki tipik doğrusal olmayan ilişkileri modelleyen sürekli fonksiyonlar çalışmasıdır. Aritmetik, geometri, cebir, hesap olmak üzere dört ana alana bölünme 19. yüzyılın sonuna kadar sürdü. Ardından Gök mekaniği ve katı mekaniği gibi alanlar matematikçiler tarafından incelendi ancak artık bunlar fiziğin konularıdır. Kombinatorik konusu kayıtlı tarihin büyük bir bölümünde çalışıldı ancak on yedinci yüzyıla kadar ayrı bir matematik dalı haline gelmedi.
19. yüzyılın sonunda, matematiğin temel krizi ve sonuçta aksiyomatik yöntemin sistemleştirilmesi matematiğin yeni alanlarının patlamasına yol açtı.
2020 Matematik Konu Sınıflandırması en az altmış üç birinci düzey alan içerir. Bu alanlardan bazıları sayı teorisi (yüksek aritmetik'in modern adı) ve geometri ile ilgili olduğu gibi eski bölüme karşılık gelir. Diğer bazı birinci seviye alan adlarında "geometri" vardır veya genellikle geometrinin parçası olarak kabul edilirler. Cebir ve hesap, birinci düzey seviye olarak görülmez ama birkaç birinci seviye alanına ayrılır. Matematiksel mantık ve temeller gibi diğer birinci seviye alanlar 20. yüzyılda ortaya çıktı veya daha önce matematik olarak kabul edilmemişlerdi.
Cebirsel geometri ve teknikleri, robot ve bilgisayar oyunu modellemelerinde kullanılır.
Diferansiyel denklemler ve sayısal analiz teknikleri uçak ve motor modellemelerinde, uydu yapımında ve daha genel olarak dinamik sistemlerin değişimlerinin ölçümünde kullanılır.
Fraktallar, anten teknolojisinde hacmi küçük, yüzey alanı büyük antenlerin yapımında kullanılır. Ayrıca fraktal geometri, canlılarda kılcal damarların düzeni ve kanın akışının izahında kullanılır.
Kendini kopyalayabilen makineler ve sembolik otomatlar, uzay istasyonlarından Dünya'ya gönderilen dijital verinin kaybolan parçalarının yeniden inşa edilmesinde kullanılır.
Fourier analizi ve teknikleri, iletişim ağlarında verinin çok uzak mesafelere gönderilebilmesi ve kaybın en az olması için kullanılır. Ayrıca, Fourier teknikleri resim, video ve dijital müziğin sıkıştırılmasında kullanılır.
Hücresel otomatlar, biyolojik canlıların üremelerini ve hastalıkların yayılmalarını modellemek için kullanılır.
Cebirsel topolojinin bir alt dalı olan uygulamalı homoloji, dijital verinin matematiksel topolojisini belirlemek için kullanılır. Buna en iyi örnek, uzak gezegenlerin fotoğraflarından gezegen yüzeyinin coğrafyasının belirlenmesidir.
Algoritmik teknikler programcılıkta kullanılır.
Soyut mantık, elektrik devresi ve bilgisayar dizaynında kullanılır.
Graf teorisi, veri tabanının topolojik ve kombinatorik olarak incelenmesinde kullanılır. Örnek olarak, bir ülkedeki hastanelerin bulundukları yer ile aralarındaki uzaklıkların ideal olup olmadığının belirlenmesini verebiliriz. Bir başka örnek ise internet sitelerinin dağılımlarının incelenmesidir.
Matematiğin konuları
Sayı teorisi
Sayı teorisi, sayıların, yani doğal sayılar 'nin işlenmesiyle başladı ve daha sonra tam sayılara ve rasyonel sayılara doğru geliştirildi.
Eskiden sayı teorisine aritmetik denirdi ancak günümüzde bu terim çoğunlukla sayısal hesaplamalar için kullanılır. Sayı teorisinin kökeni eski Babil ve muhtemelen Çin'e dayanmaktadır. Önde gelen ilk sayı teorisyenleri Öklid ve Diophantus idi. Sayı teorisinin soyut biçimindeki modern çalışması büyük ölçüde Pierre de Fermat ve Leonhard Euler'e atfedilir. Alan, Adrien-Marie Legendre ve Carl Friedrich Gauss'un katkılarıyla meyvesini verdi.
Kolayca ifade edilen birçok sayı probleminin, matematiğin her yerinden gelişmiş yöntemler gerektiren çözümleri vardır. Öne çıkan bir örnek Fermat'nın son teoremi‘dir. Bu varsayım 1637'de Pierre de Fermat tarafından ifade edildi ancak yalnızca 1994 yılında Andrew Wiles tarafından
cebirsel geometri, kategori teorisi ve homolojik cebir'den şema teorisini içeren araçlar kullanılarak kanıtlandı.
Başka bir örnek, 2'den büyük her çift tam sayının iki asal sayı'nın toplamı olduğunu öne süren Goldbach hipotezi'dir. 1742'de Christian Goldbach tarafından ifade edilen, büyük çabalara rağmen bugüne kadar kanıtlanmamıştır.
Sayı teorisi, analitik sayı teorisi, cebirsel sayı teorisi, sayıların geometrisi (yöntem yönelimli), diophantine denklemleri ve aşkınlık teorisi dahil olmak üzere birçok alt alanı içerir.
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="20"
| || || || || || || ||||
|-
| Doğal sayılar || Tam sayılar || Rasyonel sayılar||İrrasyonel sayılar || Reel sayılar || Karmaşık sayılar||Dördeyler||Asal sayılar||Sabitler
|}
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="20"
| || || || ||π,e|| || ||
|-
| Hiperbolik sayılar|| Çifte karmaşık sayılar || P-sel sayılar||Ardışık sayılar || Aşkın sayı || Mükemmel sayı||İkili sayılar||Sıfır
|}
Geometri
Geometri, matematiğin en eski dallarından biridir. Doğrular, açılar ve daireler gibi şekillerle ilgili ampirik tariflerle başladı ve esasen yerölçümünün ve mimari'nin ihtiyaçları için geliştirildi ancak o zamandan beri diğer birçok alt alana yayıldı.
Temel yenilik eski Yunanlar tarafından kanıtlar kavramının getirilmesiydi ve her iddianın "kanıtlanması" gerekliliği vardı. Örneğin iki uzunluğun eşit olduğunu ölçerek doğrulamak yeterli değildir. Uzunlukların eşit olup olmadıkları önceden kabul edilmiş sonuçlardan (teoremler) ve birkaç temel ifadeden çıkarım yapılarak kanıtlanmalıdır. Temel ifadeler apaçık anlaşılabilir olduklarından (varsayımlar) veya çalışma konusu tanımın parçası olduklarından (aksiyomlar) ispata tabi değildirler. Tüm matematiğin temelini oluşturan bu ilke ilk olarak geometri için geliştirildi ve Öklid tarafından MÖ 300 civarında Elementler adlı kitabında sistemleştirildi.
Ortaya çıkan Öklid geometrisi Öklid düzleminde (düzlem geometrisi) ve üç boyutlu Öklid uzayındaki çizgilerden, düzlemlerden ve dairelerden inşa edilmiş şekillerin ve düzenlemelerinin incelenmesidir.
Öklid geometrisi, René Descartes'ın Kartezyen koordinatları tanıttığı 17. yüzyıla kadar yöntem veya kapsam değişikliği olmadan geliştirildi. Bu büyük bir paradigma değişikliği idi. Çünkü gerçek sayıları doğru parçalarının uzunlukları olarak tanımlamak yerine (bkz. sayı doğrusu), noktaların koordinatlarını (sayılar) kullanarak temsiline imkan verdi. Bu, kişinin geometrik problemleri çözmek için cebiri (ve daha sonra kalkülüsü veya hesabı) kullanmasına imkan verir. Bu, geometriyi iki yeni alt alana ayırdı: tamamen geometrik yöntemler kullanan sentetik geometri ve sistematik olarak koordinatları kullanan analitik geometri.
Analitik geometri, daireler ve doğrularla ilgili olmayan eğrilerin çalışılmasına izin verir. Bu tür eğriler fonksiyonların grafiği olarak tanımlanabilir (çalışması diferansiyel geometri'ye yol açtı). Ayrıca kapalı denklemler, genellikle cebirsel denklemleri (cebirsel geometri'yi doğuran) olarak da tanımlanabilir. Analitik geometri ayrıca üç boyuttan daha yüksek Öklid uzaylarını dikkate almayı mümkün kılar.
19. yüzyılda matematikçiler, paralel varsayımı izlemeyen Öklid dışı geometrileri keşfettiler. Bu varsayımın doğruluğunu sorgulayarak, bu keşfin Matematiğin temellerini ortaya çıkarmada Russel paradoksu ile birleştiği görüldü. Krizin bu yönü, aksiyomatik yöntemi sistematik hale getirerek ve seçilen aksiyomların doğruluğunun matematiksel bir problem olmadığını benimseyerek çözüldü. Buna karşılık aksiyomatik yöntem ya aksiyomları değiştirerek ya da uzay'ın belirli dönüşümleri altında değişmez olan özellikleri dikkate alarak elde edilen çeşitli geometrilerin incelenmesine imkan verir.
Günümüzde geometrinin alt alanları şunlardır:
16. yüzyılda Girard Desargues tarafından tanıtılan Projektif geometri, paralel çizgiler'in kesiştiği sonsuzda noktalar ekleyerek Öklid geometrisini büyütür. Bu, kesişen ve paralel çizgiler için işlemleri birleştirerek klasik geometrinin birçok yönünü kolaylaştırır.
Afin geometri, paralellik ile ilgili ve uzunluk kavramından bağımsız özelliklerin incelenmesi.
Diferansiyel geometri, diferansiyel fonksiyonları kullanılarak tanımlanan eğrilerin, yüzeylerin ve bunların genellemelerinin incelenmesi
Manifold teorisi, daha geniş uzaya gömülü olması gerekmeyen şekillerin incelenmesi
Riemann geometrisi, eğri uzaylarda mesafe özelliklerinin incelenmesi
Cebirsel geometri, polinomlar kullanılarak tanımlanan eğrilerin, yüzeylerin ve bunların genellemelerinin incelenmesi
Topoloji, sürekli deformasyonlar altında tutulan özelliklerin incelenmesi
Cebirsel topoloji, cebirsel yöntemlerin, özellikle homolojik cebirin topolojide kullanımı
Ayrık geometri, geometride sonlu yapılanmaların incelenmesi
Dışbükey geometri, önemini optimizasyon uygulamalarından alan dışbükey kümelerin incelenmesi,
Karmaşık geometri, gerçek sayıların karmaşık sayılar ile yer değiştirilmesiyle elde edilen geometri
Cebirsel geometri -- Analitik geometri -- Diferansiyel geometri -- Diferansiyel topoloji -- Cebirsel topoloji -- Lineer cebir --Fraktal geometri
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || || || ||
|-
|Geometri || Trigonometri || Diferansiyel geometri || Topoloji || Fraktal geometri||
|}
Hesap
Aritmetik -- Analiz -- Türev -- Kesirli hesap -- Fonksiyonlar -- Trigonometrik fonksiyonlar
Temel matematiksel yapılar
Monoid -- Öbek (matematik) -- Halkalar -- Cisim (Cebir) -- Topolojik Uzaylar -- Çokkatlılar -- Hilbert aksiyomları -- Sıralamalar
Temel matematiksel kavramlar
Cebir -- Kümeler -- Sayılar -- Bağıntılar--Fonksiyonlar -- Limit -- Süreklilik -- Türev ve Türevlenebilirlik -- Analitik geometri -- İntegrallenebilirlik -- Matris --Determinantlar -- Eşyapı -- Homotopi -- İyi-sıralılık ilkesi -- Sayılabilirlik -- Soyutluk -- Oran -- Orantı -- Polinom -- Permütasyon -- Kombinasyon -- Logaritma -- Diziler -- Seriler -- Lineer cebir
Matematiğin ana dalları
Soyut cebir -- Sayılar teorisi -- Cebirsel geometri -- Grup teorisi -- Analiz -- Topoloji -- Graf teorisi -- Genel cebir -- Kategori teorisi -- Matematiksel mantık -- Türevsel denklemler -- Kısmi türevsel denklemler -- Olasılık -- Kompleks fonksiyonlar teorisi
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || || ||
|-
| Sayılar teorisi || Soyut cebir || Grup teorisi || Graf teorisi
|}
Sonlu matematik
Kombinatorik -- Saf küme teorisi -- Olasılık -- Hesap teorisi -- Sonlu matematik -- Kriptografi -- Graf teorisi -- Oyun teorisi
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || || ||
|-
| Kombinatorik || Hesap teorisi || Kriptografi || Graf teorisi
|}
Uygulamalı matematik
Mekanik -- Sayısal analiz -- Optimizasyon -- Olasılık -- İstatistik -- Finansal matematik
Ünlü teoriler ve hipotezler
Fermat'nın son teoremi -- Riemann hipotezi -- Süreklilik hipotezi -- P=NP -- Goldbach hipotezi -- Gödel'in yetersizlik teoremi -- Poincaré hipotezi -- Cantor'un diagonal yöntemi -- Pisagor teoremi -- Merkezsel limit teoremi -- Hesabın temel teoremi -- İkiz asallar hipotezi -- Cebirin temel teoremi -- Aritmetiğin temel teoremi -- Dört renk teoremi -- Zorn önsavı -- Fibonacci dizisi
Temeller ve yöntemler
Matematik felsefesi -- Sezgici matematik -- Oluşturmacı matematik -- Matematiğin temelleri -- Kümeler teorisi -- Sembolik mantık -- Model teorisi -- Kategori teorisi -- Teorem ispatlama -- Mantık -- Tersine matematik -
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || ||
|-
| Matematiksel mantık || Küme || Kategori Teorisi ||
|}
Matematik yazılımları
Fx Draw
Macsyma
MAP
Maple
Math Type
Mathcad
Mathematica
MathML
Matlab
Maxima
Mupat
GeoGebra
Ayrıca bakınız
Fields madalyası
Matematiğin ana hatları
Matematik ödülleri listesi
Matematik yarışmalarının listesi
Matematiksel sembollerin listesi
Matematik konularının listesi
Matematik toplulukları listesi
Matematik tarihi konularının listesi
Fen, teknoloji, mühendislik ve matematik
Matematiğin dalları
Matematik eğitimi
Matematik felsefesi
Ayrık matematik
Matematik mühendisliği
Matematik Dünyası
Amerikan Matematik Topluluğu
Uluslararası Matematik Olimpiyatı
Sembolik matematik
Antik Mısır matematiği
Popüler matematik
Matematik Ansiklopedisi
Matematik hikayeleri
Matematik tarihçileri listesi
Kaynakça
Dış bağlantılar
Toplum ve bilimler açısından matematik
Matematik Felsefesi
Açıköğretim- Matematik öğretimi Hakkında Bilgi
Matematik Öğretimi Hakkında
Açıköğretim Matematik Öğrenmek
Modern Matematik
Formal bilimler
Matematik terimleri
Ana madde konuları
|
657
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Be%C5%9Fikta%C5%9F%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
|
Beşiktaş (anlam ayrımı)
|
Beşiktaş aşağıdaki anlamlara gelebilir;
Coğrafya
Beşiktaş, İstanbul ili ilçesi
Sinanpaşa, Beşiktaş, Beşiktaş ilçesine adını veren semt
Spor kulüpleri
Beşiktaş JK, merkezi İstanbul'da olan Türk spor kulübü
Beşiktaş (futbol takımı)
Beşiktaş A2
Beşiktaş (basketbol takımı)
Beşiktaş (kadın basketbol takımı)
Beşiktaş (kadın voleybol takımı)
Beşiktaş (erkek voleybol takımı)
Beşiktaş (tekerlekli sandalye basketbol takımı)
Beşiktaş Oyun Hizmetleri
|
659
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Din
|
Din
|
Din, nadiren de olsa ilmet, genellikle doğaüstü, transandantal ve cansal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.
Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır. Dinler tarihine bakıldığında farklı kültür, topluluk ve bireylerde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu, dinlerin mensupları tarafından her çağda coğrafya ve kültür değerlerine göre yeniden tasarlandığı görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla "yol, karar, ödül" gibi anlamlara sahiptir.
Tanımlama
Dinin farklı tanımları olup bu tanımlar dine bakış açısına göre birbirinden farklılık göstermektedir. Bir dine bağlı olanlar dini kendi inançları açısından tanımlamışlardır. Dine inceleme konusu bir nesne olarak bakan bilim insanları ise elde ettikleri verilere göre dinin bir tanımını yapmışlardır. Bu tanımların hiçbiri dinin gerçek yapısını ortaya koyan tanımlar değildir. Şimdiye kadar üzerinde ittifak edilen bir din tanımı olmamıştır. Bunun sebebi, dinlerin farklı yapılara sahip olmasıdır.
Din bilimlerinin farklı alanlarında uzman olan pek çok din bilimcisinin kendine özgü bir din tanımı vardır. Şimdiye kadar yapılan din tanımları normal bir kitap hacmini dolduracak kadar çoktur. Ancak bu din bilimcileri dini kendi alanları açısından tanımlamışlardır. Örneğin konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Émile Durkheim, "Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir." demiştir. Durkheim bu tanımında, dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu esas almıştır. "Din; dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur." diyen Ludwig Andreas Feuerbach ise din psikolojisi açısından bir tanım yapmıştır. Buna benzer birçok tanımı sıralamak mümkündür. Ancak bu iki örnek din bilimcilerinin din tanımlarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Din bilimcilerinin bu din tanımlarında kutsallık, inanç, zihni meleke, mutlak itaat duygusu, arzu, toplumsal değerler bilinci, tabiat üstü yüce varlık ve tanrı fikri gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Din bilimcilerinin her biri bu kavramlardan birine ağırlık vererek din tanımı yapmıştır. Bu tanımlardaki ayrılık temelde iki nedenden kaynaklanmaktadır. Bu nedenlerden biri dinin karmaşık yapısıdır. Diğeri ise tanımı yapanların subjektif yaklaşımlarıdır. Dinin bütün dinleri kapsayacak objektif bir tarifini ancak dinin sınırlarının belirlenmesinden sonra yapmak mümkün olabilir.
Ortaya çıkışı
Dinin nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu konusunda kutsal kitapların verdiği bilgilerden başka herhangi bir tarihî belge yoktur. Bu bakımdan bilimsel yöntemlere başvurarak dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, dinin kaynağını bulmaya teşebbüs eden bazı sosyal bilimciler ortaya çıkmıştır. Elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni hakkında bir takım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bir dönem bu teoriler Batı dünyasında kabul görmüş, bilim çevrelerinde heyecan uyandırmışsa da daha sonra bunların eleştirisi yapılıp tartışmalı hâle gelmişlerdir.
Dinin kaynağı hakkındaki görüşler evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olmak üzere iki başlık altında toplanmaktadır.
Evrimci görüş
Evrime paralel olarak insanın kültür bakımından da evrim geçirdiğinin ispatlanması için çeşitli alanlardan bilim insanları çalışmalara başladılar. Antropologlar, etnologlar, sosyologlar ve psikologlar arasından bazı bilim insanları dinin kökeninin ilkel hayat yaşayan ilkel kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi ile bulunabileceği iddiasında idiler. Yeni Zelanda, Avustralya, Afrika ve Asya'da yaşayan bazı ilkel kabilelerin inançlarından hareket ederek dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya atmaya başladılar. Edward Burnett Tylor dinin başlangıcının animizm, James Frazer büyü, Durkheim totemizm olduğunu ileri sürdü. Diğer bilim insanları tarafından başka teoriler de ortaya atıldı. Bütün bu teoriler yaklaşım tarzlarına göre psikolojik ve sosyolojik temelli teoriler idi. Bu teorilere göre, insan tabiattan korktuğu veya cemaat şuurunu devam ettirmek istediği için dine yönelmişti ve bu teoriler bazı bilim çevrelerinde geniş kabul görmüştü. Bu bilim çevrelerinde dinin insan hayatından çıkmasının çok uzun zaman almayacağı kanaati hakim olmaya başlamıştı. Max Müller, 1878'de bu konuya dair "Her gün, her hafta, her ay en çok okunan gazeteler din çağının geçtiğini, inancın bir yanılsama ya da çocukluk hastalığı olduğunu, tanrıların bir insan buluşu olduğunun sonunda ortaya çıkarıldığını yazıyorlar..." şeklinde görüş belirtirken 1905'te Crawley, bilimle dinin karşıtlığını göstermek için din düşmanlarının kıyasıya bir mücadeleye giriştiklerini, dinin, mitlerin oluşturulduğu ilkel çağın bir kalıntısından başka bir şey olmadığı düşüncesinin her yerde yayıldığını ve ortadan kalkmasının sadece bir zaman sorunu olduğunu yazmıştı.
Vahiy temelli görüş
İnsanın ve dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında bilim insanları arasında vahiyci görüşü savunanlar da çıktı. Aslında Protestan bir rahip olan Wilhelm Schmidt, ilkeller arasında yaptığı etnolojik çalışmalardan sonra yayınladığı Der Ursprung der Gottesidee eserinde dinin ilk şeklinin tektanrıcılık olduğunu ileri sürdü.
Filolog Max Müller, dinin kaynağını dilbilimsel metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya çalıştı. Tanrı fikrinin tarihini ele alan Müller'e göre bu fikir, tanrının dünyayı yaratması esnasında ilk vahiyle başladı. İnsana yaşam nefesini üfleyerek tanrısallığın "sezgisini" yerleştirdi. Başlangıçta tanrı "insan ırkının bütün atalarına" kendini aynı tarzda bildirdi. Ancak insan, dil hataları nedeniyle bu tanrıya değişik isimler verdi. Zamanla bu isimlerin her birinin farklı tanrılara işaret ettiği yanılgısına varıldı. Böylece çoktanrıcılık doğdu. Max Müller, Hinduizmin kutsal kitabı Vedalar üzerinde yaptığı dilbilimsel incelemelerle bunu ispat etmeye çalıştı. Müller'in asıl ortaya koymak istediği ise "bütün dinlerde, değişik dillerle ifadesini bulan şey, aynı tanrısal gerçek, aynı vahiydir." cümlesiyle özetlediği tespitiydi.
Dinin kökeninin tektanrıcı vahiy olduğunu savunanlar belli bir dinî inanca sahip olanlardır. Wilhelm Schmidt, Hristiyanlığın Protestan mezhebine bağlı rahip bir bilim insanıdır. Max Müller de inançlı bir Hristiyandır. Onun geleneksel Hristiyan anlayışından ayrıldığı nokta bütün dinlerin kaynağının aynı tanrısal vahiy olduğu anlayışıdır. Geleneksel Hristiyan anlayış, tanrısal vahiy dini olarak sadece Yahudiliği ve Hristiyanlığı görmektedir. Bu anlayışa göre Hristiyanlık Yahudiliğin bir devamıdır fakat Hristiyanlığın çıkışıyla Yahudiliğin hükmü kaldırılmıştır. Diğer dinler ise tamamen şeytan uydurmasıdır. Tanrının bu dinlerle hiçbir işi olmamıştır. Hinduizm de aynı yaklaşımı sergiler. Budizmin din anlayışı tamamen farklıdır. Budizm, tanrısız bir din olarak bilinir. Bu din, ne kendini ne de diğer dinleri tanrısal vahye dayandırır.
Dinle ilişkili kavramlar
Din ve bilim
Dinî bilgi, çoğu dindar insana göre dinî önderler, kutsal metinler ve/veya şahsi ilham ile kazanılır. Bazı dinlere göre bu tür bir bilgi sınırsız bir mahiyettedir ve her türlü soru ve soruna cevap niteliği taşır. Bazı dinlere göre ise dinî bilgi hayata özellikle dinî ve pratik anlamda etki ederek gözlem ile elde edilen bilgiyi tamamlayıcı niteliğe erişir. Bazı dinler ve dindar grup ve bireylere göre ise bahsedilen yollardan elde edilen dinî bilgi kesin, şüphesiz ve asla yanılmaz türdendir. Dinî bilginin tanımı, idrak ve tahlil ediliş biçimleri çoğu zaman dinden dine, mezhepten mezhebe ve bireyden bireye değişiklik gösterir.
Bilimsel bilgi ve metot ise, tam tersi biçimde dünya ile birebir temasa dayanır ve sadece evren ile ilgili kozmolojik soru ve sorunlara cevap arar. Tüm bilimsel bilgi şüphe ihtimali barındırır ve daha sağlam delillere dayanacak gelişim ve değişime açıktır.
Din, felsefe ve metafizik
Dinî ve bilimsel doktrinler arasında metafiziğin felsefi perspektifi yer almaktadır. Bu yaklaşım, Antik Çağ'da evren, insanlık ve tanrı kavramının doğası üzerine mantıksal yargılar çıkarmaya çalışmaktaydı. Din ve bilim arasındaki anlaşmazlığı çözmek için geliştirilmiş önemli felsefi araçlardan biri de Ockhamlı William tarafından dini savunmak için geliştirilen Ockham'ın usturasıdır. Ancak bu argüman sıklıkla bilim felsefesinde bilimi savunmak için kullanılmaktadır.
Bu hususta not edilmesi gereken bir şey de felsefenin bilgi dalıdır. Bu dal, insan bilgisinin doğası ve sınırlarının yanı sıra inançların, doğru veya yanlış olduğunun nasıl tahlil edileceğini veya kabul edileceğini sorgular.
Din ve mit
Din, kaynağı vahye dayanan ve insanın mutluluğunu amaçlayan bir kurallar sistemidir. İnsanın varoluşuyla birlikte gelen inanma ihtiyacına cevap verir ve inançlıların yaşamına anlam katar. İnsanın nereden gelip nereye gittiğini, bu dünyada niçin bulunduğunu cevaplandırmaya çalışır. Bu bakımdan dinin insan yaşamında önemli bir yeri vardır. Ancak din, bu konuda yalnız olmayıp bu rolünü mitlerle paylaşmaktadır.
Mit, tarihin herhangi bir dönemlerinde gerçekten olmuş olayları mecazi bir dille anlatan kutsal öykülere verilen addır. Ancak çoğu zaman söylence, destan, halk öyküsü ve masal gibi edebiyat türleri ile karıştırılmaktadır. Miti diğerlerinden ayıran özelliği gerçekten olmuş olayları konu edinmesidir. Mitos, bu olayları farklı bir dille anlatır. Anlatımda kullanılan dil yalın değildir; mecazi anlatımlar ve semboller içerir. Mitlerdeki anlatım dili anlatılan olayların gerçek dışıymış gibi görünmelerine yol açar.
Ezoterizm ve mistisizm
Mistisizm, felsefe ve metafiziğin aksine mantığın yücelme ve aydınlanmanın en önemli yolu olmadığını öne sürer. Daha çok yoga, oruç, dönme (örneğin sema), çile ve hatta psikoaktif maddelerin kullanımı gibi çeşitli fiziksel disiplinlerde odaklanır.
Mistisizm, mutlak, ilahi olan, ruhani hakikat veya tanrı ile veya onun varlığının bilinci ile birleşmeye çalışmak, bunun için çeşitli yol ve öğretileri takip etmek, buna rasyonel düşünce ile ulaşılamayacağını bildirmektir. Mistikler, deneysel ve entelektüel kavrayışın ötesinde çeşitli gerçekliklerin varlığına inanır ve bunlara kişisel deneyimlerle ulaşılabileceğini düşünürler. Ezoterizm ise inanç yerine entelektüel anlayışa dayanarak dinden daha sofistike olduğunu ve psikospiritüel transformasyon teknikleriyle felsefede çeşitli gelişmelere neden olabilineceğini öne sürer. Ezoterizm sadece gelişmiş, imtiyazlı kişilere açık olup kuşaktan kuşağa aktarılan "gizli" bilginin varlığından bahseder. Bu kamuya açık olan ezoterik bilginin tersidir. Özellikle ruhsal uygulamalara ve disiplinlere önem verir. Antik Yunanistan'ın mistik dinleri ve modern Scientology tarikatı ezoterizmin örneklerindendir.
Ayrıca bakınız
Dünyada dinlere göre nüfus
Dinî inanç, grup ve akımlar listesi
Kaynakça
Kültür
Ruhanilik
Ana madde konuları
|
661
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Basketbol
|
Basketbol
|
Basketbol ya da Sepettopu, elle idare edilen bir topla oynanan popüler bir takım oyunu ve spor dalı. Profesyonel basketbolda beşer kişilik iki takım, yerden yüksekliği Avrupa standartlarına göre 3,05 metre olan ve pota adı verilen, yere paralel konumdaki bir çemberden topu geçirerek, rakibinden daha fazla sayı yapmak suretiyle, on ikişer, onar veya sekizer dakikalık dört periyottan oluşan maçı kazanmaya çalışır.
Tarihçe
Basketbol, ABD'nin Massachusetts eyaletinde, Springfield Genç Hristiyan Erkekler Birliği (YMCA) Eğitim Okulunda beden eğitimi öğretmeni olan Kanadalı Dr. James Naismith tarafından 1891'de icat edilmiştir. Atlet ve beyzbolculara kış antrenmanı yaptırmak amacıyla geliştirilen bu oyunda amaç, tahtadan yapılmış altı kapalı şeftali sepetlerine futbol topunun sokulmasıydı. Basketbol sepeti yaklaşık 3 metre yükseklikte duvara monte ediliyordu ve her sayıdan sonra basketbol topu sepetten elle çıkarılıyordu. Zamanla sepetin altı çıkarıldı ve sayı olan ancak sepete takılan toplar bir değnekle itilerek çıkarılmaya başlandı.
Orta Amerika'da yerleşik Mayalarla ile ilgili günümüze gelen kalıntılardan edinilen bilgilere göre, basketbolun biraz daha farklı tarzda veya daha çok fiziki güce dayalı oynandığı söylenebilir. Bugünkü Basketbol oyun alanının en az 5 misli büyüklükte bir sahada mermerden yapılmış duvarlar üzerine yerden yaklaşık 4 metre yüksekliğe yere paralel değil, dik olarak sabitlenmiş ve yarım metre çapındaki çemberlerle oynanan ''Tlahiotenieé'' oyunu bugünkü basketbol sporundan daha zor şartları içinde barındırıyordu. James Naismith'in basketbolu Tlahiotenieé oyundan esinlenerek yaptığı düşünülmektedir.
Basketbol ilk olarak 7 kişilik iki takım arasında yirmişer dakikalık üç devre üzerinden oynanmıştır. Dr. Naismitih bu oyuna "sepet topu" anlamına gelen "Basket Ball" adını verdi.
Basketbolun ünü, bulunmasından kısa bir süre sonra ortaya çıktığı okulu aşarak bütün okullara, üniversitelere ve hatta semtlerde bulunan jimnastik salonlarına kadar yayılmıştır. Gençlerde bu spora karşı uyanan istek ve heyecanda kulüpleri basketbol şubeleri açıp takımlar kurmaya zorlamış ve böylece basketbol, Amerika'nın en popüler ulusal oyunu haline gelmiştir.
Basketbolun Avrupa'daki ilk denemesi, 1893 yılında Paris'in Trevise sokağındaki eski bir jimnastik salonunda yapılmıştır. Daha sonraları, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında, basketbolun Avrupa'da yayılmasında Amerikalı askerlerin büyük etkisi olmuştur. Hızla gelişme gösteren basketbol böylece Avrupa'da en gözde sporlar arasında yerini almıştır. Amerika, 1897 yılında erkeklerde, ardından 1900 yılında kadınlar arasında ilk milli basketbol şampiyonalarını düzenleyerek, bu sporu ülke çapında popüler hale getirmiştir. Amerikalılar milli spor olarak benimsedikleri basketbolu, 1904 Yaz Olimpiyatları'nda kulüp takımları arasında maçlar düzenleyerek, Olimpiyat Oyunları'na katılan tüm ülkelere tanıtmışlardır. 1905 yılında dünyanın en büyük spor salonlarından Madison Square Garden, kapılarını basketbola açmıştır.
Uzak Doğu'da da 1913 yılından itibaren karşılaşmalar yapılmaya başlanmıştır. Böylece bu oyun birkaç yıl içinde Kanada, Fransa, Birleşik Krallık, Avustralya, Çin ve Hindistan başta olmak üzere, tüm dünya ülkelerine hızla yayılmış, özellikle büyük kentlerdeki geniş spor alanlarında yapılan üniversiteler arası karşılaşmalar, basketbolun seyirlik spor olarak yayılmasında önemli katkılar sağlamıştır. FIBA, uluslararası karşılaşmaları yönetmek amacıyla, 18 Haziran 1932'de İsviçre'nin Cenevre şehrinde İsviçre, Yunanistan, İtalya, Portekiz, Arjantin, Romanya ve Çekoslovakya basketbol federasyonlarının iş birliği ile oluşturulmuştur. İlk FİBA başkanlığına İsviçreli Leon Bouffard getirilmiştir. FIBA her dört yılda bir, Olimpiyat Oyunları'nın düzenlendiği şehirde toplanarak, basketbolu daha çekici hale getirmek için gerekli kural değişikliklerini yapmaktadır.
Avrupa Basketbol Şampiyonası, 1935 yılında başlamış olup, 2 yılda bir düzenlenmektedir. Amatör bir spor dalı olarak basketbol, ilk kez 1936'da Berlin'de düzenlenen Olimpiyat Oyunları'na dahil edilmiştir. 1951 yılında başlayan Erkekler Dünya Şampiyonası'nı 1953'te Kadınlar Dünya Şampiyonası izlemiş, Olimpiyat Oyunları'na basketbol dalında kadınlar ilk kez 1976'da katılmışlardır. Avrupa Ligi ise 1995-96 sezonunda başlamıştır.
Türkiye'de ilk basketbol maçı 1904 yılında Amerikan Lisesi öğrencileri tarafından yapıldı. Galatasaray Lisesi'nde beden egitimi öğretmeni olan Ahmet Robenson bir dergide gördüğü bu sporu öğrencilerine yaptırmaya çalışmıştır (1911). Onar kişilik takımlar halinde yapılan ilk maçta tüm oyuncuların sakatlandığı söylenmektedir. İlk basketbol şubesi 1913 yılında Fenerbahçe tarafından açıldı.
Alan
Basketbol genellikle kapalı salonda oynanır. Dikdörtgen biçimindeki basketbol alanının tabanı sert tahtadan yapılır. Alanın boyutları değişiklik göstermekle birlikte, FIBA standartlarına göre 28 m x 15 m'dir. Oyun alanı bir orta çizgiyle ikiye ayrılır. Bu çizginin tam ortasında, orta yuvarlak denen bir daire çizilidir. Ayrıca hava atışı buradan yapılır. Basketbol alanının karşılıklı olarak kısa kenar çizgilerinde birer pota bulunur. Basketbol potası, kenar çizgisinden 1,2 metre içeridedir ve 1,8 m x 1,2 m boyutlarındadır ve çoğunlukla panyalarda cam beyazı plastik kullanılır. Pota üzerinde, yerden 3,05 metre yükseklikte bir çember bulunur. Çember, 45 cm çapında demirden yapılı, alt kısmı açık, beyaz bir fileden oluşur. Basketbol elle oynanır ve atılan top yukarıdan çembere girip fileden geçerek aşağıya düşünce sayı olur.
Basketbol topunun boyutları da düzenlenmiştir. Erkekler için basketbol topunun resmî boyutları 74.93 cm. (çevresi 29.5 inç) (Ayrıca buna 7 boyutunda ya da "295 top" adı da verilmiştir.) ve ağırlığı ise 22 oz (623.69 gram) ağırlığındadır. Kadınlar basketbolu için basketbol topunun çevresi 72.39 cm. (28.5 inç) olup ağırlığı ise 20 oz (567 gram)'dur (Ayrıca buna 6 boyutunda ya da "285 top" adı da verilmiştir.). 3x3 olarak bilinen sokak basketbolunda ise boyutları 6 olan fakat ağırlığı 7 boyutundaki topun ağırlığı ile aynı olan özel yapım bir top kullanılır. Sokak basketbolundaki bu özel top erkek, kadın ve karma tüm basketbol oyunlarında kullanılır.
Oyun Kuralları
Basketbol müsabakaları üç hakem tarafından yönetilir. Misafir takım yarı sahayı seçme hakkına sahiptir. 2. devreden sonra saha değişimi yapılır. Oyun, orta basketbol sahası çizgisinde her takımdan birer oyuncu arasında yapılan hava atışı ile başlar. Hava atışına çıkan oyuncular, topu tek elleri ile takım arkadaşlarına kazandırma hedefini taşır.
Oyun, onar dakikalık dört periyottan oluşur. Beraberlik durumunda uzatma periyodu oynanır. Her takım ilk üç periyotta ve uzatma periyodunda birer dakikalık bir, dördüncü periyotta iki mola hakkına sahiptir. İkinci ile üçüncü periyot arasında 15 dakikalık devre arası verilir. Diğer periyotlar arası 2 dakika ara verilir.
Hücum eden takım, kendi sahasını 8 saniye içinde terk etmek, 24 saniye içinde de hücumunu tamamlamak zorundadır, aksi halde top kullanma hakkı rakip takıma geçer.
Oyuncu topla birlikte, top sürme, pas atma, şut atma aktivitelerini yapma hakkına sahiptir. Bir oyuncu top sürerken, topu eline alarak durdurursa, tekrar top sürme şansına sahip değildir; topu istediği yöne ve kişiye pas ya da şut atmak zorundadır.
Her takım 5 kişiden oluşur ve takımların sınırsız oyuncu değişikliği hakkı vardır. Eğer faul hakkını doldurmamışsa, her çıkan oyuncu tekrar oyuna dahil olabilir.
Eğer bir oyuncu normal faul veya iki tane sportmenlik veya teknik faulle oyun dışında kalırsa, tekrar o maç için oyuna dahil olamaz. Her oyuncunun bireysel olarak yaptığı faul sayısının toplamı, takım faullerini de belirler. Bir periyotta toplamda dört takım faulüne ulaşan takımın daha sonra yaptığı her faul, karşı takıma bir tane serbest atış kullanma hakkı kazandırır. Avrupa'da faul hakkı 5, NBA'de 6'dır. Çeşitli kuruluşların kendi kuralları ile faul hakkı değişebilir (Örneğin Türkiye minikler kategorisinde oyuncuların faul hakkı 4'tür).
Hakem tarafından durdurulmadıkça, top potadan veya çemberden dönerse oyun devam eder. Ayrıca, oyuncu sahayı belirleyen çizgilerin dışına temas etmedikçe, top oyun çizgilerinin dışına değmeden havadan saha çizgisinin dışına çıksa dahi, oyuncu topu içeri çevirebilirse de oyun devam eder.
Her sayı atışından sonra veya hakemin düdüğü çalmasının ardından, oyun ve oyun zamanı durur. Sayı yiyen takımın pota gerisindeki çizgi arkasından topu oyuna sokması ile hem zaman hem de oyun tekrar başlar. Oyun içindeki diğer durumlara göre, hakemin gösterdiği yerlerden, top oyuna sokulur.
Üç sayı çizgisi içinden yapılan her başarılı atış iki sayı, üç sayı çizgisi gerisinden yapılan her başarılı atış üç sayı olarak değerlendirilir. Faullerden veya kural ihlallerinden dolayı kazanılan başarılı serbest atışlar bir sayı olarak değerlendirilir.
Oyuncular iki durumda cezalandırılır:
Bireysel kural ihlalleri,
Faul yapılan durumlar.
Kural ihlali veya hatası (hatalı yürüme, topun çizgi dışına çıkması, hücum oyuncusunun üç saniyeden fazla potanın dibindeki bölüm içinde durması v.b) top kullanma hakkını karşı takıma verir. Yapılan bireysel fauller (itme, çekme, vurma, tutma v.b) ise oyuncunun faul cezası almasını sağladığı gibi faulün yapıldığı yer göz önünde bulundurularak, rakip topu yandan oyuna sokar ya da serbest atış yapma hakkı kazanır.
Serbest atış hakkı adedi, faulün yapıldığı zaman, yer ve çeşidine göre değişir. İki sayılık şut atışı sırasında faul yapılmış ve atış sayı olmamışsa atışı yapan takıma iki serbest atış hakkı verilir. Üç sayılık şut atışı sırasında faul yapılmış ve atış sayı olmamışsa atışı yapan takıma üç serbest atış hakkı verilir. Eğer atış sayı olmuşsa, bir serbest atış hakkı verilir ve atılan basket geçerli olur. Bir takım, bir devredeki "takım faul" sınırını geçmiş ve atış sahası dışında faul yapmışsa, faul yapılan oyuncuya iki serbest atış hakkı verilir. Teknik faullerde (oyunu geciktirme, centilmenlik dışı davranışlar, hakeme itiraz, izinsiz oyuna girme vb.) iki serbest atış hakkı verilir. Faul eğer sert bir müdahale ile gerçekleşmişse hakem oyuncuyu oyundan atma cezası verebilir.
Saha ölçüleri
Alanın boyutları değişiklik göstermekle birlikte, ideal boyutlar 28 m x 15 m’dir. Oyun alanı bir orta çizgiyle ikiye ayrılır. Bu çizginin tam ortasında, orta yuvarlak denen bir daire çizilidir. Basketbol alanının karşılıklı olarak kısa kenar çizgilerinde birer pota bulunur. Pota, kenar çizgisinden 1,2 metre içeridedir ve 1,8 m x 1,2 m boyutlarında bir sac levhadır . Pota üzerinde, yerden 3,05 metre yükseklikte bir sepet vardır. Sepet, 45 cm çapında demir bir çember ile buna asılı, alt kısmı açık, beyaz bir fileden oluşur. Basketbol elle oynanır ve atılan top yukarıdan çembere girip fileden geçerek aşağıya düşünce sayı olur. Basketbol topunun çevresi yaklaşık 75–78 cm, ağırlığı 600-650 gram kadardır.
Kaynakça
Ayrıca bakınız
National Basketball Association
Basketbol pozisyonları
FIBA Basketbol Dünya Kupası
Yaz Olimpiyatları'nda basketbol
Sağır basketbolu
Su basketbolu
Türkiye'de basketbol
Top oyunları
Takım sporları
Yaz Olimpiyatları sporları
Amerika Birleşik Devletleri kökenli sporlar
|
663
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Jeoloji
|
Jeoloji
|
Jeoloji ya da yer bilimi, geniş anlamda Yerküreyi, dar anlamda yerkabuğunu oluşum, bileşim, yapı, hareket, değişiklikler ve değişiklikleri yaratan nedenler ve tarihsel evrim açısından inceleyen, yeraltı zenginliklerinin bulunması, doğal afetlerle savaşımda katkı sunulması gibi amaçları olan bir bilimdir.Jeolojinin temel konusu Dünya olmakla birlikte yer benzeri gezegenler (Mars, Venüs, Merkür) ve doğal uyduların incelenmesini de içerir. Yer bilimleri bünyesinde ele alınır.
Jeoloji, dar anlamı ile ya da çoğunlukla algılandığı biçimiyle, bütün yeryuvarlağının değil, özellikle ortalama kalınlığı 35 km olan katı yerkabuğunun bilimidir. Bu şekliyle jeoloji, yeryüzünü ve yeryüzü ile insan toplulukları ilişkisini inceleyen coğrafyadan ve yerküresini tüm olarak fiziksel yöntemlerle inceleyen jeofizikten, jeokimyasından ve jeodeziden ayrılmaktadır.
Astrojeoloji ise güneş sistemindeki diğer cisimlere jeolojik prensiplerin uygulanmasını içerir. Bununla birlikte, selenoloji (Ay bilimi - Ay'ın incelenmesi) gibi, özelleşmiş terimler de kullanılmaktadır.
Jeologlar Dünya'nın yaşının yaklaşık olarak 4,6 milyar (4,6x109) yıl olarak tanımlanmasına yardımcı olmuşlar, Dünya'nın litosferinin hareketli tektonik plakalara ayrıldığını tespit etmişlerdir. Teorik boyutun yanı sıra, jeoloji çok geniş bir pratik alana sahiptir; değerli taşlar ve birçok mineral ile de ilgilenirler.
Jeoloji sözcük olarak ilk kez Jean-André Deluc tarafından 1778 yılında kullanılmış ve Horace-Bénédict de Saussure tarafından 1779 yılında sabit bir terim olarak ortaya atılmıştır. Bu bilim dalı Encyclopædia Britannica'nın 1797'de tamamlanan üçüncü baskısında yer almasa da 1809'da tamamlanan dördüncü baskıda uzun bir açıklama ile yer almıştır. Sözcüğün daha eski bir anlam taşıyan ilk kullanımı ise Richard de Bury tarafındandır ve dünyevi ile teolojik hukukun ayrıştırılması anlamını taşır.
Türkçede kullanılan sözcük, Türkçeye Fransızca géologie sözcüğünden gelmiştir. Fransızca sözcük ise Latince geologiadan türemiştir.
Tarihçe
Çin'de bilgin Shen Kuo (1031-1095) okyanustan yüzlerce mil uzaktaki bir dağdaki jeolojik tabakada (stratum) gözlemlediği hayvan kabukları fosillerinden yola çıkarak karaların oluşumuna dair bir hipotez formüle etmiştir. Çıkardığı sonuç karaların dağların erozyonu ve silt tortularıyla oluştuğu idi.
Aristo'nun öğrencisi Theophrastus'un (372 - 287 BC) Peri lithon ("Taşlar üstüne") isimli eseri binlerce yıl boyunca alanında otorite olmuştur. Bu eserdeki fosil yorumlamaları Bilim Devrimi'nin sonrasına kadar etkin kalmıştır. Eser Latince ve diğer Avrupa dillerine, örneğin Fransızcaya çevrilmiştir.
Bir hekim olan Georg Bauer (1494-1555) genelde sır olarak saklanan ve nesilden nesile usta çırak ilişkisi ise öğretilen metal işleme teknikleri konusunda yazılmış ilk kitap olan De Re Metallica'yı yazmıştır. Kitap boğa kanı ya da açık dolunay geceleri gibi sürece etkisi olduğu düşünülen mistik öğeleri de içeren anlatım tarzına sahiptir. Ayrıca rüzgâr enerjisi, hidrodinamik güç, (maden) filizlerin taşınması, yönetimsel hususlar ve benzeri konular da eserde yer almaktaydı. Kitap 1556 yılında yayımlanmıştır.
Nicolas Steno (1638-1686) süperpozisyon ilkesi gibi stratigrafinin (tabakabilimin) tanımlayıcı ilkeleriyle tanınmıştır.
1700'lere gelindiğinde Jean-Étienne Guettard ve Nicolas Desmarest orta Fransa'yı gezmiş ve gözlemlerini jeolojik haritalara kaydetmişlerdir. Guettard Fransa'nın bu bölgesinin volkanik kökenine dair ilk gözlemleri kaydetmiştir.
Genellikle James Hutton ilk modern jeolog olarak görülmektedir. 1785'te Theory of the Earth ("Yer Teorisi") isimli bir çalışmayı Royal Society of Edinburgh'a sunmuştur. Çalışmasında, Dünya'nın tahmin edilenden daha yaşlı olduğuna ilişkin teorisini açıklamıştır. Hutton fikirlerini iki cilt halinde 1795'te yayımlamıştır (1. Cilt , 2. Cilt ).
Hutton'un takipçilerine Plütonistler denmekteydi; zira bunlar kayaların volkanizm ile oluştuğu kanısındaydılar. Buna karşıt olan ve kayaların zamanla seviyesi düşmüş olan büyük bir okyanus sonucu çıktığını düşünenlere Neptünistler denmekteydi.
1811'de Georges Cuvier ve Alexandre Brongniart Dünya'nın antikitesine dair kendi açıklamalarını yayımladılar. İlham kaynakları Cuveri'in Paris'te fil kemiği fosilleri keşfiydi. Bağımsız bir şekilde bu çalışmalardan önce jeolog William Smith'in İngiltere ve İskoçya'da stratigrafik çalışmaları olmuştu.
1827'ye gelindiğinde Charles Lyell'in Principles of Geology yani "Jeolojinin İlkeleri" isimli eseriyle Hutton'un tek biçimciliğini (tekdüzelikçilik - uniformitarianism) yinelemektedir ki aynı düşünce Charles Darwin'in düşüncesini de büyük oranda etkilemiştir.
Sir Charles Lyell ünlü eseri Principles of Geology ilk kez 1830'da yayımlanmıştır ve 1875'teki ölümüne kadar Lyell yeni, gözden geçirilmiş sürümlerini (revizyonlarını) yayımlamaya devam etmiştir. Tek biçimcilik doktrinini başarılı bir şekilde desteklemiştir. Bu teoriye göre Dünya tarihi boyunca yavaş jeolojik süreçler devam etmiştir ve bugün de devam etmektedir. Bunun karşıtı şekilde katastrofizm Dünya'nın özelliklerinin tek bir felaket veya felaketler dizisi sonucu oluştuğunu ve bundan sonra herhangi bir değişikliğe uğramadan kaldığını öne sürer. Hutton tek biçimciliğe inanmış olmasına rağmen, onun zamanında teori yaygınlık kazanmamıştır.
19. yüzyıl boyunca jeoloji Dünya'nın yaşı sorusu etrafında odaklanmıştır. Tahminler birkaç 100.000 yıldan milyarlarca yıla kadar büyük bir yelpazedeydi. 20. yüzyıl jeolojisindeki en belirgin gelişim 1960'larda plaka tektoniği kuramının geliştirilmesidir. Bu kuram yer bilimleri açısından çok önemlidir.
Kıta kayması (veya Kıtasal sürüklenme - continental drift) kuramı 1912'de Alfred Wegener tarafından ortaya atılmış olsa da, 1960'larda plaka tektoniğinin geliştirilmesine kadar yaygın bir şekilde kabul görmemiştir. Aslında aynı fikri Wegener'den önce dile getirenler de olmuştur; fakat yeterli kanıtları sunmaya çalışarak, bütün bir şekilde kabul edilebilir bir hipotezi ilk ortaya atan Wegener olmuştu.
Jeoloji tarihi boyunca, birbiriyle ilişkili olan ana tartışma konuları, meseleler, Neptünistler ile Plütonistler arasındaki tartışma, tek biçimcilik-katastrofizm meselesi, Dünya'nın yaşı ve kıtasal sürüklenme olarak özetlenebilir. Her ne kadar bu meseleler büyük ün kazanmaları sebebiyle ilk akla gelenler olsa da, jeoloji alanında kuruluşundan şu ana kadar ve bugün hâlâ, birçok farklı mesele ve anlaşmazlık, diğer bilim dallarında olduğu gibi, mevcuttur.
Jeolojik zaman
Jeolojik zaman cetveli, Dünya'nın tarihini kapsamaktadır. Başlangıcı en erken gayriresmî olarak Güneş sistemindeki ilk maddelerinin (4,567 myö) ve Dünya'nın oluşum tarihi (4,54 myö) olarak kabul edilen Hadean üst zamanı olarak kabul edilir. Son kısmı ise günümüzdür (Holosen devri).
Yerkürenin jeolojik zaman cetveli
Jeoloji toplulukları
Her ne kadar the Royal Society of London ve Académie des Sciences gibi köklü bilimsel topluluklarda jeoloji tartışmaları yaşansa ve incelenen bilimler içine jeoloji de dahil edilmiş olsa da 1807'de kurulan Geological Society of London (Londra Jeoloji Topluluğu ilk jeoloji topluluğudur. Bu ilk derneğin kurucularının bir kısmı British Mineralogical Society yani "İngiliz Mineraloji Topluluğu"nun kurucu üyelerindendi. Aynı dönemde gerek Büyük Britanya gerekse diğer bölgelerde jeoloji toplulukları oluşmaya başlamıştır: 1814'te kurulan the Royal Geological Society of Cornwall, 1830 tarihli Fransız Société Géologique de France, 1848 tarihli Alman Deutsche Geologische Gesellschaft, ve 1817'de Sankt-Peterburg'da, Rusya'da kurulan ve büyük oranda jeoloji ile de ilgilenen Mineraloji Topluluğu verilebilecek örnekler arasındadır. 1888'de ise the Geological Society of America ("Amerika Jeoloji Topluluğu") kurulmuştur. İlerleyen yıllarda jeolojinin alt dalı sayılan dallara ve ilgili alanlara dair birçok topluluk da kurulmuştur.
Bugün bâzı ülkelerde jeoloji toplulukları profesyonel standartlara ve ilgili çoğunluğu idari konulara yardımcı olmak gibi bir görev de üstlenmiştir. Bunun bir örneği Birleşik Krallık'tır. Millî açıdan jeoloji topluluklarının öneminin ve sayısının artmasının yanı sıra, ülkesel sınırların ötesinde uluslararası örgütlenmeler de kurulmaktadır. Bunlara örnek olarak bugün 70.000'den fazla jeoloğu temsil eden Avrupa Jeologlar Federasyonu verilebilir.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- . Ayrıca aynı bilgi "Concise Oxford English Dictionary", geology maddesi, etimoloji bilgisinde de yer almaktadır.
- Winchester, Simon (2001). The Map that Changed the World. HarperCollins Publishers, 25. ISBN 0-06-093180-9
- Anthony Hallam "geological controversies" The Oxford Companion to the Earth. Ed. Paul Hancock and Brian J. Skinner. Oxford University Press, 2000. Oxford Reference Online. Oxford University Press. 5 Ocak 2007 tarihinde ulaşılmıştır: <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t112.e342>
- B. Wilcock "geological societies" The Oxford Companion to the Earth. Ed. Paul Hancock and Brian J. Skinner. Oxford University Press, 2000. Oxford Reference Online. Oxford University Press. McGill University. 5 January 2007 <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t112.e349>
Dış bağlantılar
http://www.ktu.edu.tr/jeoloji
https://web.archive.org/web/20170917020150/http://jeoloji.eu/
http://www.facebook.com/pages/MUJDE-Muhendis-Jeologlar-Dernegi/139550472739205
http://www.jmo.org.tr
http://www.jeomuh.hacettepe.edu.tr
https://web.archive.org/web/20110708024403/http://yunus.hacettepe.edu.tr/~jlozca07/
http://geol.eng.ankara.edu.tr/
http://webjeoloji.com/jeoloji-nedir
http://www.yerbilimleri.com
Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler
|
664
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hukuk
|
Hukuk
|
Hukuk () ya da tüze birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Ayrıca, toplumu düzen altına alan ve kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ortak yaşamın huzur ve güven içinde akışını sağlayan, gerektiğinde adaleti yerine getiren, kamu gücü ile desteklenen ve devlet tarafından yaptırımlarla güvence altına alınan kurallar bütünüdür. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.
Hukuk sistemindeki genel farklılık yasama organının hukuk yaptığı Kara Avrupası Hukuk Sistemi ve hakim kararlarının hukuku oluşturduğu Ortak Hukuk Hukuk Sistemi çevresinde oluşur. Tarihte dini hukuk, laiklik hususunun yerleşmesinde de dahil olmak üzere önemli bir rol oynamıştır ve hâlâ bazı dini ülkelerde uygulanmaya devam etmektedir. Şer'î Hukuk dünyada en çok kullanılan dini hukuktur ve İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerde ana hukuk sistemi olarak uygulanır.
Hukuk, Felsefe, Maliye, Sosyoloji ve Hukuk Tarihi gibi derslerde kaynak olarak kullanılır. Ayrıca eşitlik, adalet ve hakkaniyet konularında önemli tartışmaların başlangıcına kaynaklık eder.
Etimoloji
Kelime anlamı
Hukuk kelimesi; Arapça "hak" (حق) kökünden gelir ve kelimenin çoğuludur. Türk Dil Kurumuna göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun dışında hukukun "haklar" anlamı da vardır.
Teorik anlamı
Hukuk dönemden döneme değiştiği için hâlâ doyurucu bir tanım yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hâlâ hukukun tanımını aramaktadırlar." der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür."
Geniş bir kavramla ifade etmek istersek teknik anlamda hukuk; örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdiği topluluklarla ve bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen, kişilerin güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü ile desteklenen bağlayıcı, genel, soyut ve devamlı kurallar bütünüdür.
Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayrım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Kamu hukuku, devletin ve diğer kamu, kurum ve kuruluşlarının örgütlenişine, işleyişine, gördükleri hizmetlere ilişkin kurallar içerir. Demokratik toplumlarda kamu hukukuna başlıca egemen olan ilkeler hukuki güvenlik ve kanunilik prensibidir. Özel hukuk ise dar anlamıyla kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler. Egemen olan ilkesi irade serbestisidir (Privatautonomie).
Tarihçe
Hukukun başlangıcı medeniyetin oluşumuna yakın bir şekilde ortaya çıkmıştır. M.Ö. 3000'lerde oluşmuş Antik Mısır hukuku, medeni kanunlar içeren ve yüksek olasılıkla 12 levhaya bölünmüş kitaplardan oluşmuştur. Ma'at baz alınarak hazırlanmış olan, kültürel özelliklerle karakterize edilmiş, eşitlik ve bölünemezlik konulu retorik söylev şeklindedir. M.Ö. 22. yüzyıllara gelindiğinde Sümer İmparatoru Ur-Nammu tarihteki ilk yasayı, ahlak kuralları ile ilgili beyanlardan oluşan bir yasayı hazırlatmıştır. M.Ö. 1760 yıllarında Kral Hammurabi, Babil kanunlarını yasalaştırıp tabletlere işlettirmiştir ve halkın görmesi için krallığın çeşitli bölgelerine stel olarak yerleştirtmiştir. Bu kanunlar Hammurabi Kanunları olarak bilinir. Bu kanunların en bozulmamış kopyası 19. yüzyılda İngiliz Asurolojist tarafından bulunmuştur ve harf çevirisi yapılarak farklı dillere çevrilmiştir.
Eski Ahit M.Ö 1280 yıllarında ortaya çıkmıştır. Ahlaki zorunluluklardan ve iyi bir toplumun sahip olması gereken özelliklerden bahseder. Milattan önce 8. yüzyıllarda, Antik Atina'dan küçük bir şehir devleti tarihteki ilk kadınlar ve köleler hariç geniş katılımı temel alan bir toplum oluşturmuştur. Buna rağmen Antik Atina'da hukuk bilimine ya da hukuka dair bir kelimeye rastlanmamıştır. Bunun yerine ilahi yasa (thémis), insan kararnameleri (nomos) ve törelerden (díkē) oluşan üçlü bir ayrıma başvurmuşlardır. Ancak Antik Yunan Hukuku, demokrasinin oluşumunda önemli anayasal yenilikler içermiştir.
Roma Hukuku ağırlıklı olarak Yunan filozoflarından etkilenmiştir ancak ayrıntılı kuralları profesyonel ve sofistike hakimleri tarafından oluşturulmuştur. Uzun zamanlar hüküm süren Roma İmparatorluğu değişen toplumsal şartlara uyum sağlayabilmek için hukuk değişimlere uğramıştır. Karanlık Çağ'da bu yasalar töre ve içtihatlarla değiştirilse de 11. yüzyılda Orta Çağ hukuk akademisyenleri Roma Hukukunu araştırmaya başlayınca yeniden keşfedilmiştir. Latince hukuk özdeyişleri rehberlik etmek için derlenmiştir. Orta Çağ İngiltere'sinde Kraliyet Mahkemeleri örnek davalardan oluşan bir bütün geliştirdiler. Bu bütün daha sonra Kara Avrupası Hukukuna kaynaklık etmiştir. Avrupa çapında geçerli olan bir Ticaret Hukuku, tüccarların ortak kurallara göre ticaret yapmalarına yarayacak ve farklı yerel hukuk kurallarına tabi olmamalarını sağlayacak şekilde oluşturulmuştur. Oluşturulan bu hukuk kuralları modern Ticaret Hukukunun habercisi olmuştur, sözleşme serbestisini ve mülkiyetin satılabilirliğini vurgulamıştır. 18. ve 19. yüzyılda milliyetçilik öne çıkınca Ticaret Hukuku ülkelerin yerel hukuklarına yeni kanunlarla birleştirilmiştir. Napolyon ve Alman yasaları en etkilileri olmuştur. Bu yasalar geniş ciltlerden oluşan İngiliz Ticaret yasalarına göre hakimlerce daha kolay uygulanabilir ve ihracat edilebilir olduklarından tercih edilmişlerdir.
Antik Hindistan ve Çin yasaları farklı hukuk geleneklerini temsil ederler ve tarihte bağımsız hukuk teorisi ve pratiği okullarına sahip olmuşlardır. M.S. 100 yıllarında Hindistan'da Arthashastra ve Manusmriti adlı kuruluş antlaşmaları emredici hukuki tedbirler içeren yazılardan oluşmuştur. Hindistan mitolojisi tipi olan Manu'nun felsefi görüşü tolerans ve çoğulculuk üzerinedir ve Güney Doğu Asya'da benimsenmiştir. Bu Hint kültür ve yanında İslam Hukuku, Hindistan İngiltere'nin bir parçası haline gelince terk edilmiştir ve yerine Kara Avrupası Hukuku uygulanmıştır. Doğu Asya hukuk gelenekleri ilahi ve dini unsurlarla özgün bir yapı oluşturmuştur. Japonya hukuk sistemini çoğunluğu Alman Medeni Hukuku olmak üzere batı hukuk sistemleri ışığında modernleştiren ilk ülke olmuştur. Çin de Çing Hanedanlığı'nın son yıllarında hukuk sistemini modernleştirmeye başlamıştır. Günümüz Çin Cumhuriyeti'nin hukuki altyapısı Sovyet Sosyalist hukukunun etkisi altında oluşturulmuştur. Hızlı endüstriyelleşmeden dolayı bugün Çin, ekonomik açıdan reform sürecine girmiştir.
Küreselleşme süreci; hukuk alanını da etkisi altına almış ve biçimlenmesinde etkili olmuştur. Hukuk, küreselleşme karşısında yalnızca biçimlenen bir nesne olarak yer almamış ayrıca küreselleşmenin taşıyıcısı da olmuştur. Küreselleşmenin hukuku birebir etkilediği alanlar; evrensel normlar fikri ve uluslararası hukuk olarak sıralanabilir.
Hukuk kuralları ve özellikleri
Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebrî yaptırımlara sahip olmasıdır. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır.
Genellik: Sadece belli bir kimseye değil, aynı durumda bulunan tüm kişilere uygulanmasıdır. Hukuk Kuralları herkes için geçerlidir. Ancak istisnalar bulunabilir. Örneğin, zihinsel yeterliliği bulunmayanlara ceza verilmez.
Soyutluk: Hukuk kuralının belli ve tek bir olaya değil aynı özelliği gösteren tüm olaylara uygulanmasıdır.
Süreklilik: Bir hukuk kuralının yürürlükte kaldığı süre boyunca uygulanmasıdır. (Süreklilik, asla değiştirilemezlik anlamına gelmez. Çünkü Hukuk kuralları kanun koyucu tarafından her zaman için değiştirilebilir, hatta kaldırılabilir.) İstisnai olarak bazı kanunların süreklilik niteliği yoktur. Bu tür kanunlar belli bir süre için çıkartılır ve sadece o süre içinde uygulanırlar. Ör: Her yıl çıkartılan ve 1 yıl boyunca yürürlükte kalan bütçe kanunları.
Bağlayıcılık: Hukuk kurallarına uyulması gerektiği anlamına gelir.
Bağlayıcılıkta kişinin kurala uyması beklenir ve zorlamaya gerek olmadan kendisi de uyabilir. Hukuk kuralı toplumsal kabul gördükten sonra pek çok kişi zorlama olmaksızın ona uyar. Ancak Zorlayıcılıkta ise yalnızca uymayanlar zorlanır. (Uymama şartı vardır.)
Müeyyide
Bakınız: YaptırımHukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır. Hukuka uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlarda ortaya çıkan zararları telafi etmek için kullanılır. Hukuk düzenini sağlamayı ve korumayı amaçlayan yaptırımlar yine hukuk düzeninin öngördüğü şekilde yerine getirilir.
Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye saf ayrılır. Maddi yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları engellemek için kullanılır.
Ceza hukukunda ölüm, hapis ve para cezaları; anayasa hukukunda siyasetten men, parti kapatma; vergi hukukunda vergi ve kaçakçılık cezaları gibi değişik hukuk dallarında değişik yaptırımlar vardır.
Hukukun dayanağı
Hukukun dayanağı ile ilgili çeşitli dönemlerde kuramlar üretilmiştir. Bunları sıralamak gerekirse bunlar, hukukun dayanağını bilinçli bir irade olarak gören kuramlar, irade dışı olarak gören kuramlar ve pozitivist kuramlar. Bu kuramların bazılar felsefi değil ortaya çıktığı dönemin sorunlarını çözmek veya politik görüşleri hukuk bilimi içinde ifade etme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
Hukukun unsurları
Hukukun öğeleri (unsurları) üç tanedir: 1) Kural, 2) Yaptırım, 3) Devlet. (Bunlar olmadan hukuk olamaz.)
Hukukun işlevleri
Hukuk başlıca iki işlevi yerine getirir: 1. Düzeni sağlar, 2. Adaleti tesis eder. Adalet ve Düzen arasındaki ilişki Avustralyalı Prof. Hedley Bull tarafından kapsamlı olarak ele alınmıştır. Adalet ve Düzen birbirinin bütünleyicisi olduğu kadar aynı zamanda ilginç bir biçimde birbirlerine ters orantılı olarak etki eden iki kavramdır. Düzeni hızla sağlamak kesinlikle adaletin eksik kalmasına sebebiyet verecektir. Örneğin bir cinayet davasında, geçmiş çağlarda olduğu gibi çok kısa bir sürede karar verip, suçluyu idam etmek toplumsal düzeni hızla sağlayacak ve hukuk caydırıcı etkisini olabildiğince çabuk bir biçimde gösterecektir. Ama belki de yanlış bir karar verilmiş olacağı için adalet açısından geri dönülmez bir hata yapılmış olacaktır. İsyanlar bastırılırken yargılama yapılmaksızın elinde silah olan suçlu olduğu düşünülen herkesin infaz edilmesi yine benzeri bir örnektir. Tam aksine Adaleti mutlak anlamda yerine getirmeye çalışmak ise, en azından yaşanan zaman kaybı açısından düzenin bozulmasına neden olacaktır. Bu nedenledir ki, insanların hukuk sisteminin yavaşlığına ve adaletin gecikmesine olan güven eksikliği modern hukuk sistemlerinin başlıca problemlerinden birisidir. Örneğin; uzun yargılama süreleri adalete olan güveni sarsar. Delil yetersizliği nedeniyle serbest kalan suçlu aynı suçu işlemeye devam edebilir.
Düzen, herhangi bir sistemin uyumlu ve amaca yönelik olarak işleyişidir. Düzen karmaşayı önler. Huzuru ve güveni sağlar. İnsanlar arasında barış ortamı oluşur.
Adalet, insanlar arasında hakların korunmasının sağlanmasıdır. Fırsat Eşitliği, Hak Eşitliği gibi kavramların uygulanmasını gerçekleştirir. Adalet sistemine (mahkemelere) -bireysel anlamda olsa dahi- düzen bozulduğunda ihtiyaç duyulur.
Tarihteki en ilginç örneklerden birisi olarak Cengiz Han’ın Ölüm Yasası (Büyük Yasa) pek çok suçun cezasını ölüme bağlayarak toplumsal düzeni ve askeri disiplini hızla sağlamıştır. Ancak cezalar adil ve orantılı değildir. Örneğin at hırsızlığının cezası ölüm olarak belirlenmiştir. Bu o dönem için bile aşırı ve orantısız bir cezadır. Cengiz Han'ın amacı adaleti sağlamaktan çok disiplinsiz Moğol kabilelerindeki karmaşaya neden olan temel etkenleri ortadan kaldırarak onları hızla düzenli askeri birliklere dönüştürmektir. (Cengiz Han’a ait Büyük Yasa’nın günümüze ulaşan parçaları Mısırlı tarihçi Makrîzî’nin kitapları ile Arap gezgin İbni Battuta Seyahatnamesinde bulunmaktadır.)
Bilinçli irade kuramı
Genel irade kuramı’na göre hukuk; toplumdaki insanların karşılıklı olarak birbirleriyle anlaşmalarını dayanak alır ve bunun sonucunda hukuka, toplumsal sözleşme olarak bakar. İnsanların anlaşarak ortaya çıkardığı bu toplumsal sözleşmeye uymaları kendileri için ödev olarak görülür.
Tanrısal (İlahi) irade kuramı hukuku Tanrı'ya dayandırır ve ancak onun istemesi dahilinde ortadan kalkar. Hukuka uyma zorunluluğu, onu Tanrı'nın yansıması olarak gördükleri içindir.
Kişisel irade kuramı ise Devletin iradesine dayandırır. Hukuk, devlet ve onu temsil eden güçler içindir.
Her yaptığımızdan kendi öz ve hür iradelerimiz sorumludur. Ancak günümüze kadar bu kuramları tamamen çürüten ve yok sayan birçok olay olmuştur. Bu olaylardan ötürü yeni verilen hükümlerde iyi niyet şartına bakılmaktadır. Bir durum olduğunda kişinin ehliyeti bulunuyorsa ve ortada bir yanlışlık varsa en son olarak iyi niyet durumunun olup olmadığına bakılır ve gerekli duruma göre işlemler yapılır.
Bilinç dışı irade kuramı
Tarihsel hukuk kuramı, hukuku ulusların tarihlerine dayandırır. Hukuk bir ulusla doğar yaşar ve gelişir, bir yasa koyucunun iradesine bağlı değildir.
Doğal hukuk kuramı’na göre ise doğal hukukun insan var olmadan önce de var olduğunu ve insanların yaptığı hukukun bu doğal hukuka uygun olması gerekir. İnsan hakları doğal hukuk kuramına göre değerlendirilir. Örnek olarak insanların doğal olarak sahip olduğu yaşam hakkı değiştirilemez veya kaldırılamazlar.
Pozitivist kuramlar
Bazı pozitivistler; hukukun devlet iradesinden doğduğunu, bazıları ise sosyal bir durum olduğunu söylerler. Marx'ın hukuk alanındaki düşünceleri de pozitivist kuramlar arasına girer. Ona göre tüm toplumsal olaylar ekonomik olaylara dayanmakta, dolaylı olarak hukuku toplumsal olaylara dayandırmaktadır.
Eleştirel kuram
Eleştirel hukuk kuramına göre, akla ve mantığa dayalı evrensel bir hukuk düzeni ortaya konulmalıdır. Ne var ki hukuk mantığın ifadesi değil, siyasal gücün (iktidarın) yansımasıdır. Eleştirel hukukçular açısından hukuk, kurallar ve bütünle ifade edilmenin dışına çıkmıştır.
Hukuk sistemleri
Hukuk biliminde biçim, öncelikler ve ilkeler doğrultusunda bazı sistemler ortaya çıkmıştır.
Roma hukuku
Avrupa ülkelerinin yanında Türkiye'nin de kanun hazırlama sürecinde örnek aldığı hukuk sistemidir. Roma hukuku, tüm dünyada hukuk fakültelerinde en yaygın olarak öğretilen hukuk sistemidir ve birçok ülkede bugün uygulanan laik hukuk sistemlerinin kaynağıdır. Bu sistemde hukuk, kamu hukuku ve özel (medeni) hukuk diye iki ana bölüme ayrılır. Bu anlayış, özellikle yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir. Bu sebeple Medeni Hukuk diğer sistemlere göre çok daha ileri düzeydedir. Hukuku, yasa koyucular yapar.
İstanbul şehrinde Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde (M.S. 565) derlemesi yapılan "Corpus Iuris Civilis" ya da "Justinianus Kodeksi", Roma hukukunun Bizans dönemine uyarlanmış bir derlemesidir. Bu derleme, Roma hukukunun yaşatılması ve sonradan modern Avrupa'nın çağdaş hukuk sistemlerine kaynaklık etmesinde önemli rol oynamıştır.
Roma hukukundan günümüze birçok temel prensip ve özdeyiş kalmıştır. Masumiyet karinesi (hiç kimsenin suçu kanıtlanmadan suçlu sayılamayacağı), kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi (kanunen suç olarak tanımlanmamış bir eylemin suç olarak nitelenemeyeceği ve buna ceza verilemeyeceği), hukukun yönetim erkinden bağımsız olması ve hiç kimsenin kendi davasının yargıcı olamayacağı ilkeleri bunlardan en çok bilinenleridir.
Omnes homines aequales sunt (Bütün insanlar eşittir)
Nullum crimen, nulla poena sine lege (Kanunsuz suç, kanunsuz ceza olmaz)
Actori incumbit onus probandi (İspat yükü davacıya aittir)
In dubio pro reo (Şüpheden sanık yararlanır)
İnfinita aestimatio est libertatis (Özgürlüğün değeri sonsuzdur)
Iustitiae dilatio est quaedem negatio (Geciken adalet onun reddi demektir)
Leges ab omnibus intellegi debent (Kanunlar herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır)
Litorum usus publicus est (Kıyılar herkes tarafından kullanılabilir)
Ne bis in idem crimen iudicetur (Aynı suça iki defa mahkûmiyet kararı verilemez)
Nihil iniquis venali iustitia (Satın alınabilen adaletten daha kötü bir şey olamaz)
Non servata forma corruit actus (Şekle uyulmamışsa muamele yıkılır)
Poena corporalis maior qualibet poena pecuniaria (Bedeni ceza her türlü para cezasından daha ağırdır)
Quilibet praesumitur bonus, usque dum probetur contrarium (Aksi kanıtlanıncaya kadar bir kimsenin iyi niyetli olduğu karinedir)
Kara Avrupası Hukuk Sistemi
Ana Madde: Kara Avrupası hukuk düzeniİngilizce diliyle "Civil Law" adı altında geçen Kara Avrupası hukuk sistemi bugün dünyadaki çoğu ülkenin kullandığı hukuk sistemidir. Kıta Avrupası hukuk sisteminde yetkili sayılan kaynaklar, başlıca, yürürlükteki yasalar —özellikle daha önce hükûmet tarafından kodifike edilmiş anayasalar veya tüzükler— ve törelerdir. Kodifikasyonlar binlerce yıl öncesine dayanır ve bunların en erken örneği Babil Kanunları'dır. Modern Kıta Avrupası hukuk sistemi aslen geç Orta Çağda Batı Avrupası tarafından keşfedilen 6. yüzyıl Doğu Roma İmparatorluğu hukuk pratikleri yazılarından türemiştir. M.S. 529-534'te Bizans İmparatoru I.Justinianus o zamana kadar oluşturulmuş Roma kanunlarını kodifike etmiştir ve birleştirmiştir. Oluşturulan bu bütüne Corpus Iuris Civilis adı verilmiştir. Justinianus Kodeksi Bizans İmparatorluğunun çöküşüne kadar ayakta kalmıştır. Bu sırada Batı Avrupa, Justinianus Kodeksi 11. yüzyılda keşfedilene kadar Theodosius kanunlarına ve Alman örf ve adet hukukuna başvurmuşlardır. Bologna Üniversitesi akademisyenleri bu kanunları kullanarak kendi hukuklarını yaratmışlardır. Kara Avrupası hukuk sistemi kodifike edilirken Roma Hukuku ve bunun yanında kilise fıkıhları gibi dini hukuk baz alınmıştır ve Aydınlanma Çağı'na kadar Avrupa'ya yayılmaya devam etmiştir. 19. yüzyılda Fransa, Kod Napolyon'la; Almanya, Bürgerliches Gesetzbuch'la kanunlarını modernleştirmiştir. Bu iki Kanun yalnızca Avrupa'nın hukuk sistemini değiştirmekle kalmamıştır, ayrıca Japon ve Kore hukuki geleneklerine de kaynaklık oluşturmuştur.Demirgüç-Kunt -Levine, Financial Structures and Economic Growth, 204 Bugün Kıta Avrupası hukuk sistemine sahip olan ülkeler Rusya'dan Çin'e uzanır.
Ortak hukuk
Ana Madde: Ortak hukukAnglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan sistemdir. XI. yüzyılda İngiltere'de gelişmiştir. Orta Çağda İngiltere'de Norman Fethinden sonra hukuk eyaletten eyalete, her bir kabilenin törelerine göre farklılık göstermeye başlamıştır. "Ortak Hukuk" konsepti ise 12. yüzyılın sonlarında II. Henry'nin saltanatı zamanında, yetkisi olan yargıçları kurumsallaşmış ve birleşik, ülke için "ortakça" uygulanabilecek bir hukuk sitemi yaratmaları konusunda tayin ettiğinde ortaya çıkmıştır. Ortak Hukukun evrimleşmesindeki sonraki en önemli adım Kral John'un zamanın baronları tarafından hukuk kurallarını ihlal etme yetkisini sınırlayan bir belge imzalattırılmasıyla atılmıştır. Bu "büyük ferman" ya da Magna Carta ayrıca Kralın muhit hakimlerinin mahkemelerini ve yargılarını, ülke hakkında öngörülemeyen konularda despot kararlar vermek yerine, "kesin bir halde" tutmalarını emretmiştir. Fakat zamanla sistem fazla sistematik, katı ve değişmez hale gelmiştir ve bu vatandaşların krala Ortak Hukuku hükümsüz kılması için talepte bulunmasına yol açmıştır. Bunun sonucu Lord Şansölyeler Thomas More zamanında, Ortak Hukukun hakkaniyet eksikliklerini gidermek için yeni bir mahkemeler sistemi kurulmuştur. 19. yüzyılda İngiltere'de, 1937'de Amerika'da bu iki sistem birleştirilmiştir.
Ortak hukuk sistemleri; diğer ülkelere kıyasla daha liberal diyebileceğimiz özgürlükçü ekonomik sistemlere sahip ülkelerde daha yaygındır. Bu sistem "doğal hukuk" prensiplerine eğilimlidir. Hukuk sisteminin, "kendiliğinden ve dinamik bir şekilde"; sürekli değişim içerisinde olduğunu savunur. Doğal hukuka yakın ortak hukukun; teknolojik gelişmeler karşısında yetersiz kalan yasaların yaratacağı mağduriyetleri önleyebilmesi adına daha makul olduğunu söyleyen bir görüş son yıllarda daha ağır basmaktadır. Kodifikasyon yani uygulanacak kural üretme aşamasının yargıçlara değil de sadece yasama meclislerine verildiği ülkelerin; teknoloji karşısında hukuk sistemleri ile birlikte uyum sağlayabilmesi kabiliyeti giderek güçsüzleşmiştir.
Roma hukuk sistemi gibi hukuku bölümlere ayırmaz, ayrıca hukuk yaratıcısı olarak yargıçları görürler. Hukuk fakültelerinde Common-law adıyla anılır. İstisnai olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde Louisiana Eyaleti ve Kanada'da Quebec Eyaleti ortak hukuk ile yönetilmez.
Dini Hukuk
Dinî hukuk açıkça dini emirlere dayanır. Buna Yahudi yasa sistemi Halaha ve Müslüman yasa sistemi Şeriat örnek verilebilir. Bazı Hristiyan Kiliseleri Kanon Hukukunu kabul ederler ve uygularlar. Dinî hukuk çoğunlukla "değiştirilemezlik"e vurgu yapar çünkü Tanrının sözlerinin hükûmet ya da mahkemeler tarafından insanlara karşı yasalaştırılmaması ve değiştirilmemesi kabul edilir. Ancak tam ve detaylı bir hukuk sistemi insan detaylandırılmasına ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle, örneğin İslam Hukukunda Kıyas, İcma ve İçtihat yöntemi kabul edilmiştir. Başka bir örnek olarak da Tevrat gösterilebilir. Bazı İsrail topluluklarının kullanmayı seçtiği basit kodlardan oluşan Yahudi Hukukunun yanında Halaha, Talmud'un yorumlamalarının özetlendiği yasalardır. Yahudi Hukukunda davacılara isterlerse dini hukuku da kullanabilmeleri izni verilmiştir.
İslam hukuku
İslam hukuku, İslam'ın ilkelerine dayanır ve hukukun kaynağı olarak Kur'an görülür. İslam hukukunda Kur'an'da hüküm bulunmaması halinde Peygamberin sözleri (hadis) ve davranışları (sünnet) dikkate alınır. Kıyas (analoji) ve İcma (mahkeme içtihatları ve din bilginlerinin görüşleri) hukukun oluşumunda önemli paya sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu'nda da uygulanan İslam hukuku, Türkiye'de 1926'da yürürlüğe giren Medeni Kanun ile yürürlükten kalkmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda uygulanan hukuk sistemi bir padişahın varlığından dolayı Batı'daki gibi monarşik algılansa da şeyhülislamın bir padişahı görevden alabilme yetkisinin varlığı İslam hukukunun ne derece de uygulandığını gösterir. Günümüzde yasaları İslamî kurallar doğrultusunda belirlenmiş ülkeler vardır.
Sosyalist hukuk
Rusya komünist devriminden sonra sosyalist ülkelerde uygulanan sistemdir. Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en önemli dayanağı mülkiyet hakkının kişilere değil topluma ait olmasıdır. Bireyler arasındaki özel hukuktan çok toplum çıkarları gözetilmiştir. Ayrıca Marksist ve Leninist düşünceye göre sosyalist hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve toplum komünist düzene geçtiği zaman yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır. Sosyalizmin Avrupa'da çökmesinden sonra sosyalist hukuk sistemi de olumsuz yönde etkilenmiştir.
Uluslararası hukuk
Uluslararası hukuk bir devletin diğer bir devlet veya devletlerle ve yahut bir devletin uluslararası örgütlerle ilişkilerini düzenleyen kamu hukuku dalıdır. Bir devletin ülkesinde vatandaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına “iç hukuk” denir. Bir devletin diğer devlet veya uluslararası örgütlerle ilişkilerini düzenleyen kurallar ise “dış hukuk”u meydana getirir. İç hukukta devlet üstün bir iradeye sahiptir. Fakat, uluslararası hukukta devlet gibi üstün bir iradeye sahip, yani devletlerin bağlı olacakları koyacak ve bunları uygulayacak bir otorite yoktur. Uluslararası hukukta devletler arasında eşitlik söz konusudur. Uluslararası toplum, eşit ve egemen devletlerin yan yana olduğu bir sistemdir. Bu sistemde, eşit ve egemen devletlerin yan yana olması, hem ayırt edici, hem de zayıf olan özelliğidir. Bu durum sistemi güçsüz kılar, çünkü kuralları oluşturan, uygulayan ve yorumunu yapan varlıklar, eşit ve egemen devletlerdir. Birbirine eşit ve egemen varlıklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının kaynağı olarak bir üst organ yoktur. Dolayısı ile bu sistem içinde, kuralları yaratanla, ona tâbi olacak olanlar aynıdır. Milletlerarası toplumda devletteki gibi merkezîleşme yoktur, teşkilâttan yoksun bir yapı sergiler. Yasama işlevi, devletler tarafından gerçekleştirilir.
Uluslararası hukukun kaynakları, andlaşmalar, örf ve adet hukuku, hukukun genel prensipleri, içtihatlar ve doktrindir. Uluslararası hukukun başlıca inceleme konuları şunlardır: Uluslararası hukukun kaynakları, uluslararası hukukun kişileri, uluslararası hukukun mekansal kuralları, kara, deniz, hava ülkesi, devletlerin tanınması, devletlerin halefiyeti, diplomasi ilişkileri, sorumluluk, uyuşmazlıkların çözümü, kuvvet kullanma.
Ayrıca bakınız
Avukat
Hakim (yargıç)
Savcı
Kaynakça
Arapçadan Türkçeye geçen sözcükler
Ana madde konuları
|
669
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/S.%20Murat%20Demiral
|
S. Murat Demiral
|
S. Murat Demiral 1966 İstanbul doğumlu Türk müzisyen. 1976 yılında İstanbul devlet konservatuvarında Ziya Polat ile trombona başladı 1977 yılında İstanbul Belediye konservatuvarına geçtı burada 1 yıl Mahmut Doğuduyal ile çalıştı 1978 yılında tekrar Ziya Polat ile çalışmaya başladı. 1980 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nın sınavını kazandı.
1984 -1990 yılları arasında T.R.T. hafif müzik ve caz orkestrasında çalıştı. 1986 yılında Akdeniz Gençler Orkestrasınında sınavını kazanarak Avrupa'nın birçok ülkesinde değişik şefler ve eserler ile turneler gerçekleştirdi. 1988-1990 yılları arasında İstanbul Trombon Ensemble ile çeşitli konserler yaptı, bunlardan biri de Ziya Polat anısınadır.
1993 yılında operadan I.Ü.D. Konervatuvarına öğretim görevlisi olarak geçiş yaptı.1997 yılında Trombonist ve Besteci Betin Güneş'in kuruculuğunu yaptığı Dünya karma orkestrası ile Eskişehir Festivalinde ve aynı orkestra ile Ç.R.R. konser salonunda çalmıştır. Aynı yıl Şark Hayat'in düzenlediği Festivalde İris Şentürker ile Ç.M. WEBER�A. GUILMANT ve H. TOMASI'nın eserlerini seslendirmiştir.
Türk caz müzisyenleri
Yaşayan insanlar
|
670
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yoda
|
Yoda
|
Yoda George Lucas tarafından yaratılan Yıldız Savaşları filmine ait kurgusal karakterdir. İlk olarak 1980 yapımı The Empire Strikes Back adlı filmde yer almıştır. Serinin yayınlanan ilk üçlemesinde Luke Skywalker'ı korkunç Galaktik İmparatorluğa karşı savaşması için eğitmiştir. Devam serisi olan ikinci üçlemede ise Jedi Konseyi başkanlığı ve yüksek rütbeli general olarak Klon askerlerinin komutası görevlerinde yer almıştır. Ustasının ismi N'Kata Del Gormo'dur.
Yoda, saygıdeğer bir eski Jedi Üstadı'dır ve hayatının son senelerini Dagobah’da saklanarak geçirmiştir. Dokuz yüz yaşındaki Jedi üstadı, sekiz yüzyıl boyunca Jedi şövalyeleri yetiştirmişti ve Güç ile olan bağlantısı çok kuvvetliydi. Son öğrencileri arasında, yakın tarihin en önemli Jedi’ları Obi-Wan Kenobi ve Luke Skywalker bulunuyordu. Ayrıca önceden Aydınlık tarafta olan Kont Dooku, Yoda tarafından eğitilmiştir.
Cumhuriyet’in son yıllarında, Yoda Jedi Konseyi’nin en saygıdeğer üyesiydi. Mace Windu ve Ki-Adi-Mundi gibi Jedi Ustalarıyla aynı konseyde bulunan Yoda yüzyıllarca devam etmiş olan Cumhuriyet, Jedi Düzeni ile birlikte tarihe karışırken Konsey’de bulunuyordu.
Yoda’nın Jedi Konseyi’nde çok önemli bir görevi vardı. Genç Padawanlar Jedi eğitimlerinin ilk aşamasını Usta Yoda’nın rehberliğinde tamamlarlardı. Cumhuriyet’in en büyük Jedi’ları ilk eğitimlerine Yoda ile beraber başlamışlardı. Bu Jedi adaylarının yaşları ilerleyip 12 yaşını geçtiklerinde, yaşça daha büyük bir Jedi Şövalyesi veya Ustası tarafından inisiye edilir ve eğitimlerine birebir devam ederlerdi. Alacakaranlık yıllarında Cumhuriyet’in üstüne karanlık tarafın gölgesi düştüğünde Yoda gittikçe daha çok endişelenmeye başlamıştı. Karanlık tarafın kuvvet kazanması Güç içinde o kadar büyük bir gölge yaratıyordu ki, bu Jedi’ların öngörülerini ciddi anlamda kısıtlıyordu.
Gelecekteki belirsizliği fark eden Yoda bazı şeylerin cevaplarını aramaya başladı. Jedi Konseyi Obi-Wan Kenobi’yi, Ayrılıkçılar tarafından yapılan bir suikast girişimini araştırmak için görevlendirdi. Obi-Wan’ın bulduğu şeyler, suikast girişiminin kendisinden çok daha endişe vericiydi.
Yoda, kimi zaman geleceği görebilen, kimi zaman bilgeliğiyle akıllarda yer bırakan, kimi zaman gücü kullanma şekli ile Karanlık Taraf yanlılarını bile derinden etkileyen, Klasik Üçleme'den Yeni Üçleme'ye oynadığı tüm filmlerde eşi benzeri olmayan biridir.
Bölüm 2: Klonların Saldırısı
Sifo-Dyas adlı bir Jedi’nin emriyle Cumhuriyet adına gizli bir klon ordusu yaratılmıştı. Konsey’deki hiç kimsenin böyle bir gelişmeden haberi yoktu ve bunu öngörememişlerdi. Daha derinden yapılan araştırmalar, Ayrılıkçılar’ın savaş hazırlığı yaptığını ortaya çıkarttı. Yoda’nın eski Padawanlarından Kont Dooku, Ticaret Loncaları’nın droid ordularının başına geçmişti. Kati surette bir şeyler yapılması gerekiyordu.
Yüce Şansölye Palpatine, güvenlik adı altında neredeyse sınırsız yetki elde etmiş, klon ordusunun kontrolünü eline almış ve Jedi’lara savaşa girme emri vermişti. Yoda ise Kamino gezegenine giderek yeni hazırlanmış klon ordusunu alıp, Geonosis’e tam zamanında vararak Mace Windu önderliğindeki Jedi takımını kesin ölümden kurtarmıştı.
Cumhuriyet Klonları, Ayrılıkçı droidlerle savaşırken Klon Savaşları başlamış oldu. General rütbesindeki Yoda, ön komuta merkezinden savaşı yönetiyordu. Klonlar Geneosis’te Ayrılıkçıları hezimete uğrattılar, fakat çoğu kaçmayı başardı. Yoda ise hislerini takip ederek, Count Dooku’nun Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker’i fena şekilde yaralamış olduğu hangara giderek, onları kurtardı.
Yoda ve Count Dooku burada yüzleştiler. Dooku, ufak Jedi üstadını Güç ile tavandan kopardığı taş parçalarıyla ezmeye çalıştı, fakat Yoda bunları kolaylıkla savuşturdu. Hatta Count Dooku’nun kendisine yolladığı Sith yıldırımlarını da etkisiz hale getirerek, ışın kılıcıyla Sith Lordu’na saldırdı. Çetin geçen bu düelloda, iki usta dövüşçü kozlarını paylaştılar. Güç’ün kendine verdiği ustalıkla, havaya fırlayıp, taklalar atarak Count Dooku’nun gardını indirdi. Kazanamayacağı bir düelloda olduğunu anlayan Dooku, Güç’ü kullanıp yerden baygın yatmakta olan Obi-Wan ve Anakin’i tehdit edince, asil Yoda genç Jedi’ları kurtarmak için Sith Lordu’nun kaçmasına göz yumdu.
Klon Savaşları’nın ilk çatışması Cumhuriyet’in zaferiyle sonuçlansa da, Yoda endişeliydi. Karanlık taraf birçok şeyi gölgelemekteydi ve belki de Jedi Konseyi’nin kararları, kibirle ve fazla güvenle yozlaşmıştı. Geonosis’te hem birçok Jedi kayıp verilmemiş, hem de yaşlı bilge Jedi Üstadı, bu ölümlerin doğasında var olan gerçeği kavrayamamıştı. Meditasyon sırasında Yoda, Anakin Skywalker'ın başına, onu derinden sarsan bir olay geldiğini hissetmişti. İşte tam bu anda, bir süre önce Darth Maul tarafından öldürülmüş olan Qui-Gon Jin’in sesini duydu. Bir Jedi’nin, Güç ile bir olduktan sonra kendi kimliğini tekrar kazanması mümkün değildi, fakat Yoda yine de onun sesini duymuştu.
Bölüm 3: Sith'in İntikamı
Cumhuriyet etrafında çökerken, bu durum, Yoda’nın çözmesi gereken başka tehlikeli ve rahatsız edici bir bilmeceydi. Yoda meditasyon ile Qui-Gon Jinn’in ruhu ile iletişim kurabiliyordu. Ölmüş Jedi Üstadı, yalnızca çok özel bilgisi olanlar tarafından anlaşılabilecek kuvvetli bir teknik ile ölümden sonra kimliğini koruyabilmenin bir yolunu keşfetmişti. Bu yöntemi Jedi Düzeni’nin dışındaki Whills Şamanlarından öğrenmişti. Gelecek olan yıllarda Yoda, yüzyıllardır yapmadığı bir görevi –öğrenciliği– üstlenerek bu tekniği Qui-Gon Jinn’den öğrenecekti.
Fakat bundan önce Jedi Ustası’nın, Sith’lerin yeniden doğuşuna dayanması gerekiyordu. Yıllarca süren komplolardan sonra, Darth Sidious ortaya çıkmış ve Jedi’ların hepsini galaksiden silecek planını uygulamaya başlamıştı. Yıllardır Jedi Konseyi’nin dikkatinden kaçmayı başaran Sith Lordu aslında, Yüce Şansölye Palpatine’in ta kendisiydi. Darth Sidious Emir 66’yı yürürlüğe koyduğunda, Jedi’lar galaksinin her tarafında klon ordularını komuta ediyorlardı. Kodlanmış bu emir, Jedi’ları Cumhuriyet’e karşı hain ilan ediyor ve böylece sadık klonlar Jedi’ları teker teker avlıyorlardı. Bu katliam sırasında birçok Jedi öldü.
Güç’ün içinden Yoda, galaksideki ani yaşam kaybını hissetti. Bu ezici bir darbeydi, fakat Yoda tam zamanında kendisine gelerek kendi hayatını kurtaracak vakti buldu. Klon askerleri Yoda’ya, Klon Savaşları’nın en önemli cephelerinden biri olan Wookiee’lerin gezegeni Kashyyyk’te saldırmışlardı. Bir zamanlar Yoda’ya sadık olan klon subayı Kumandan Gree, Jedi üstadına ateş açmaya çalıştı. Fakat Yoda hızla harekete geçerek ışın kılıcıyla Gree’nin kafasını kesti. Tarfful ve Chewbacca adlı Wookiee’lerin yardımıyla Yoda, Kashyyyk’ten kaçıp, Alderaan Senatörü Bail Organa ile iletişime geçti.
Yoda, Obi-Wan Kenobi ve Organa, Palpatine’in Jedi’lar ve müttefiklerini korkunç bir şekilde katledişine tanıklık ettiler ve yeniden bir araya gelebilme fırsatı buldular. İşgal edilmiş Jedi Tapınağı’ndan yayılan kodlanmış bir sinyal, katliamdan kurtulan Jedi’ları direkt olarak Coruscant’taki tapınağa, bir tuzağın içine çağırmaktaydı. Kenobi ve Yoda bu sinyali kapatıp kalan Jedi’ların hayatlarını kurtarmak için harekete geçtiler.
Coruscant’a dönerek Jedi Tapnağı’na sızdılar. Burada, başkentten ayrı kaldıkları zaman zarfında neler olduğunu keşfettiler. Şansölye, şimdi İmparator Palpatine ve bir zamanlar umut vadeden Anakin Skywalker da artık onun çırağı Darth Vader olmuştu. Emir 66’dan tek sağ kalanlar olarak şimdi Sith tehdidini durdurmak Yoda ve Kenobi’ye kalmıştı. Böylece Kenobi, şimdi Darth Vader olarak bilinen Skywalker’ı bulmak için giderken, Yoda ise İmparator Palpatine’in ofisini ziyaret etti.
Geniş Galaktik Senato odasında Yoda, İmparator ile yüzleşti ve Güç’ün karanlık ve aydınlık tarafının en kuvvetli iki temsilcisi ölümüne bir düelloya tutuştular. Yoda ne kadar daha güçlü olsa da Palpatine savaş sırasında çıkışa yöneldi yoda da onu engelleyince gücün her iki tarafının arasındaki mücadele başladı ardından yoda palpatine'in fırlattığı elektriği kontrol altına almışken onu yok etme şansı elindeyken Yodanın üzerinde durduğu yerin bu gücü kaldırmamasından dolayı yoda aşağı düşer. Bunun üzerine yoda geç kalmadan klonlar gelmeden kaçar artık imparatorluğun temeli bu yaşlı adama bağlıydı bir tek o Luke u eğitebilirdi yoda yaşlılığından ötürü 1000 yaşına varınca 1000 yıllık jedi gücüyle yaptığı anlaşma bozulunca 1000 yılın etkisi yavaş yavaş yüz göstermiş ardından da yaşlanmış ve gücünü kaybetmeye başlamış.
Obi-Wan Kenobi, Mustafar gezegeninde Darth Vader’ın 1 kolu ve 2 bacağını kesip onu ölümcül şekilde yaralamış olsa da Jedi’lar, Sith’leri durduramamışlardı. Anakin Skywalker’ın karısı Padmè Amidala’nın hamile olduğu Güç hassasiyeti bulunan ikizler, belki de ileride galaksinin belki de tek umudu olacaklardı. Ölmeden önce Polis Massa’daki sığınakta Padmé, Luke Skywalker ve Leia Organa’yı doğurdu. Yoda, Bail Organa ve Obi-Wan Kenobi’de bu doğumlara şahitlik ettiler ve hemen geleceği planlamaya başladılar.
Bu çocukların İmparator’un dikkatini çekeceğinden korkan Jedi’lar, çocukları bir sır olarak saklamaya karar verdiler. Böylelikle ikizler ayrıldı –bebek Luke Skywalker Lars’ın Tatooine’deki çiftliğine; bebek Leia Organa ise Alderaan’a Bail Organa ve karısı Alderaan kraliçesinin koruyuculuğuna verildi. Jedi’lar sabırla zamanın geçmesini ve İmparator ile yüzleşmenin doğru vaktini bekleyeceklerdi. Bu zaman zarfında Obi-Wan ve Yoda, Qui-Gon’un ruhsal formundan, Whills Şaman’larının gizli bilgisini öğrendi.
Bölüm 5: İmparator
Yoda, Dagobah gezegenindeki bataklıklarda saklanmaya gitti. Burada sabırla yeni bir umudun ortaya çıkarak, karanlık tarafın egemenliğinin sonunu getirmesini ve galaksideki insanlara karşı oluşan tehdidin sonunun gelmesini bekledi. Yavin Savaşı’ndan üç sene sonra, umut geldi. Eski ustası Obi-Wan Kenobi’nin görüntüsü tarafından Dagobah’a yönlendirilen Luke Skywalker bilmeden Üstat Yoda’yı bulmuştu. Bu bataklık gezegende ufak garip bir yaratık ile karşılaşan Luke Skywalker’un sabrı, ufak yaratığın garip tavırlarından dolayı tükenmeye başlamıştı. Fakat Luke Skywalker, bunların Yoda tarafından kendisine yapılan testler olduğunun farkında değildi – onun başarısız olduğu testler.
En sonunda Yoda olduğu ortaya çıkan ufak yaratık, Luke Skywalker’un eğitimine başladı. Telekinetik mücadeleler, iradeye ve insanın yapısına karşı olan mücadeleler, Luke’u hayatında hiçbir zaman karşılaşmadığı zorluklarla karşı karşıya bırakıp, Jedi’lığa ilk adımını atmasına yardım ediyordu. Fakat halen Luke Skywalker, eski kalıplaşmış bilgilerinden kurtulmayı beceremiyordu. Yoda, Luke Skywalker’dan bataklıkta batmış olan X-Kanat gemisini zihin gücüyle kaldırmasını istediğinde Luke Skywalker, “denerim” diye cevap vermişti. “Hayır,” diyordu Yoda. “Yap ya da yapma. Denemek yoktur.” Luke Skywalker, Güç’ün bu kadar büyük bir objeyi suyun altından çıkaracağına inanmıyordu. Tabii ki Yoda, Luke Skywalker’un X-Kanat savaşçısını suyun altından çıkartıp kuru zemine koyduğunda, Luke Skywalker’un yanıldığı kanıtlanmış oldu.
Yoda Luke’a “geleceği öngörmeyi” öğrettiğinde genç Skywalker, arkadaşlarının büyük bir tehlikede olduğunu gördü ve eğitimini yarım bırakıp geri döneceğine söz vererek arkadaşlarını kurtarmaya gitti. Fakat en sonunda Luke Skywalker’un kendisi kurtarılmak zorunda kalmıştı. Yoda, Vader ve İmparator’un durdurulamayacağına ve her şeyin kaybedileceğine inanmaya başlamıştı.
Bölüm 6: Jedi'ın Dönüşü
Yaklaşık bir sene sonra, Luke eğitimini tamamlamak için Dagobah’a geri döndü. Vader ile karşılaşmanın zorluğuna şahit olmuş ve Vader’in gerçekte kendi öz babası olduğunu öğrenmiş olan Luke Skywalker’a Yoda, bu sırada eğitimini tamamladığını söyledi. Luke Skywalker’un yokluğunda, Yoda hastalanmıştı. Ölmek üzereyken Yoda, Luke Skywalker’a başka bir Skywalker daha olduğunu söyleyerek, Luke Skywalker’un geçmişini biraz aydınlattı. Ve bundan kısa süre sonra da Güç ile birleşerek bedeni ile beraber kayboldu.
Luke Skywalker, Leia Organa’nın ikiz kardeşi olduğunu ve babasını karanlık taraftan kurtarması gerektiğini öğrenecekti. Endor Savaşı’ndan sonraki kutlama sırasında Luke Skywalker, Yoda, Obi-Wan ve tekrar aydınlık tarafa geçmiş olarak ölen babası Anakin Skywalker’ın mutlu ruhlarını görüyordu.
Bölüm 8: Son Jedi
Son Jedi filminde Yoda Luke'a bir güç ruhu olarak görünür.
Bölüm 9: Skywalker'ın Yükselişi
Yoda, İmparatora karşı savaşı sırasında Rey ile konuşan Jedi seslerinden biridir.
Kaynakça
Yıldız Savaşları karakterleri
Kurgusal generaller
Kurgusal hayaletler
Jedi
Erkek film karakterleri
Kurgusal büyücüler
Dünya dışı süper kahramanlar
|
684
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Psikoloji
|
Psikoloji
|
Psikoloji veya Ruh bilimi, iç güdüsel ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.
Organizmaların hem doğrudan gözlenen davranışları, hem de düşünme, zihinde canlandırma, hatırlama ve hayal etme gibi doğrudan gözlenemeyen karmaşık zihinsel süreçleri psikolojinin inceleme alanına girer. Bir yandan algı, dikkat, duygu, motivasyon, zekâ, kişilik gibi içsel süreçler; bir yandan kişiler arası ilişki süreçleri (örneğin aşk, evlilikte uyum ve çatışma, anne ve çocuk arasında bağlanma gibi), grup-içi (örneğin gruba uyma ve itaat etme) ve gruplar arası ilişki süreçleri (örneğin gruplar arası önyargı ve ayrımcılık, kolektif eylem vb.) psikoloji biliminin çalıştığı konulardır. Psikoloji bilimi dâhilinde hem insanların hem de hayvanların davranışları üzerinde çalışılabilir. Tüm bu özellikleriyle psikoloji, hem fen ve tıp bilimleri ile hem de sosyal bilimlerle yakından ilişkilidir.
Psikolojinin hedefi, zihinsel süreçleri ve davranışları tanımlamak, neden ve nasıl oluştuklarını açıklamak, ileride nasıl bir değişim-gelişim göstereceklerini öngörmek ve bu süreçleri kontrol etmektir. Bu hedefler doğrultusunda görgül yöntemlerle –örneğin deneysel ya da korelasyonel yöntemler- araştırmalar yürütülür. Psikoloji biliminin ürettiği bilgiler, insan etkinliklerinin değerlendirilmesi ve düzenlenmesi ile ilgili pek çok alanda kullanılır.
Etimoloji
”Psikoloji“ terimi ilk defa 16. yüzyılda Marko Marulić tarafından Yunanca’da ”ψυχή psiyçē“ ruh ve ”–λογία –logia“ araştırma terimlerinin birleşmesi ile ruh araştırması olarak yaratılmıştır. Türkçe’ye Fransızca psychologie teriminin çevrimi ile girmiştir.
Tarihçe
Psikolojinin incelediği zihin ve davranış kavramları eski Mısır, İran, Yunan, Çin, Hint uygarlıklarında felsefenin inceleme konusu olmuştur. Ancak 19. yy'da pek çok bilim gibi, psikoloji de felsefeden bağımsızlığını ilan etmiştir. Psikolojinin bir bilim dalı olarak doğmasına, 1876 yılında Almanya’da Leipzig Üniversitesi'nde kurduğu psikoloji laboratuvarı ile Wilhelm Wundt ön ayak olmuştur. Wundt, kendini psikolog olarak tanımlayan ilk kişidir. Psikolojinin pozitif bir bilim olarak ortaya çıkışına ilk önemli katkıları koyan diğer isimler şunlardır: Hermann Ebbinghaus (hafıza üzerinde deneysel çalışmalar yaptı), Ivan Pavlov (psikoloji ile fizyoloji arasında ilk kez ilişki kurdu, öğrenme süreçlerini deneysel olarak inceleyerek klasik şartlanma kavramını getirdi), John B. Watson (davranışçı yaklaşımın ABD’deki temsilcisi oldu).
Deneysel psikolojinin Almanya ve ABD'de gelişmesinin peşi sıra psikolojinin uygulamalı alanları doğmuştur. 19. yy.'ın son yıllarında G. Stanley Hall ve John Dewey psikoloji biliminin ABD'de eğitim alanındaki uygulamalarına öncülük etmiştir. Hugo Münsterberg psikolojinin endüstri, hukuk ve diğer alanlardaki uygulamaları üzerine yazmaya başlamıştır. 1890'larda Lightner Witmer ilk psikoloji bölümünü kurmuştur. Yine aynı yıllarda James McKeen Cattell, ilk zeka testi uygulamalarını başlatmak üzere Francis Galton'un antropometri yöntemini uyarlamıştır. Öte yandan Viyana'da Sigmund Freud, zamanla çok popülerleşecek olan psikanaliz kuramını ve yöntemlerini geliştirmiştir.
20.yy'da psikolojinin soyut ve muğlak bir kavram olan zihni incelemesine bir tepki doğmuştur. Edward B. Titchener tarafından getirilen eleştiriler, John B. Watson'un davranışçılık yaklaşımını geliştirmesine katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşım, B.F. Skinner tarafından popüler hale getirilmiştir. Bu yaklaşımda, zihin yerine gözlenebilen ve ölçülebilen davranışın incelenmesi savunulur.
20.yy.'ın sonlarına doğru insan zihnini çalışmak üzere disiplinler arası bir alan olan bilişsel bilimler gelişmiştir. Zihin, tekrar bilimin popüler bir inceleme konusu haline gelmiştir.
Yaklaşımlar
Yapısalcılık yaklaşımı (bilinç psikolojisi ya da strüktüralism)
Bu yaklaşıma göre psikolojinin görevi bilincin ve bilinci oluşturan zihinsel olayların -duyumlar, imajlar, duygular- incelenmesidir. Bu amaçlar doğrultusunda içebakış yöntemi ile bilgi toplanır. İçebakış, deneklere bir uyaran verip onlardan neler hissettiklerini en ince detayına kadar anlatmasını istemeye dayalı bir yöntemdir. Yapısalcılara göre tıpkı su molekülünün atomik bileşenlerine (hidrojen ve oksijen) ayrıştırılması gibi, bilinç de temel bileşenlere ayrıştırılabilir. Acılık-tatlılık, soğukluk-sıcaklık, donukluk-canlılık gibi saf duyumlar bilincin temel bileşenleri olarak kabul edilebilir. Yapısalcılığın iki önemli temsilcisi şunlardır: Wundt ve Titchener. Wundt Almanya'da bir psikoloji laboratuvarı kurmuş, onun öğrencisi olan Tichener ise Wundt'un psikolojiye yaklaşımını ABD'ye taşıyarak Cornell Üniversitesi'nde bir psikoloji laboratuvarı oluşturmuştur. Titchener'dan sonra bu yaklaşım pek fazla yaşamamış olsa da, psikolojinin pozitif bir bilim olarak temellerinin atılmasındaki katkısı açısından bu yaklaşım psikoloji tarihinde önem taşımaktadır.
İşlevselcilik yaklaşımı
20. yüzyılın başlarında ABD'de yapısalcılık yaklaşımı etkisini yitirirken, işlevselcilik yaklaşımı gelişmeye başladı. Yapısalcılığa tepki olarak doğan bu yaklaşıma göre psikolojinin görevi, yalnızca bilincin yapıtaşlarını belirlemek olamaz; asıl görevi bilincin işlevlerini -nasıl çalıştığını ve ne işe yaradığını- incelemek, insan zihninin değişen çevre şartlarına nasıl uyum sağladığıyla ilgilenmektir. İşlevselciliğin bakışından davranış, organizmanın çevresine uyum çabasıdır. İşlevselciler, Charles Darwin’in Evrim Kuramı’ndan etkilenmiş, zihni bedenden ayrıştırılamaz olarak görüp bu ikisi arasındaki ilişkiyi anlamaya odaklanmışlardır. Kuramın başlıca temsilcisi William James'tır. James'a göre bilinç, yapısalcıların iddia ettiği gibi bileşenlerine ayrıştırılabilecek sabit bir yapı değildir; süregiden bir akıştır. Bu yaklaşımın psikolojiye temel katkısı, sadece zihinsel süreçleri değil davranışları da psikolojinin inceleme alanına dahil etmesidir. Ayrıca yapısalcılar içgörü yöntemini uygulamak üzere eğitilemediklerinden, hayvanlar, çocuklar ve zihinsel engelliler üzerinde çalışma yapmazlarken işlevselciler bu gruplar üzerinde de çalışmışlardır. Günümüzde ne yapısalcılık ne de işlevselcilik akımları varlığını sürdürmektedir. Fakat 20. yy.'ın başlarında işlevselciler ve yapısalcılar arasındaki tartışmalar sayesinde çağdaş psikoloji akımlarının ortaya çıkması mümkün olmuştur.
Davranışçılık yaklaşımı
19. yüzyılın sonlarında doğan bu yaklaşımda psikolojinin konusunun ölçülebilen ve gözlenebilen davranışlar olması gerektiği savunulur. Davranış, organizmaların içten ya da dıştan gelen uyarıcılara verdikleri tepkilerdir ve davranışa dair bilgi toplamak için doğa bilimlerinde kullanılan nesnel yöntemlere -deney ve gözleme- başvurmak gerekir. Davranışçılar, organizmaların çeşitli davranışlarının, çevrelerinden gelen ödüllendirme ve cezalandırmalara bağlı olarak nasıl değiştiğini, yeni davranışların nasıl öğrenildiğini veya halihazırdaki davranışlarını nasıl yeni durumlara uyarlandığını inceler. Davranışçılığa göre belirli uyarıcılara maruz kalan her organizma, aynı tepkiyi verir yani bireysel farklılıkların önemi yoktur. Davranışların nedenlerini, organizmanın içsel özelliklerinde değil, içinde bulunduğu çevredeki uyarıcılarda aramak gerekir. Ayrıca bu yaklaşımda, insan ve hayvan davranışlarının aynı öğrenme yasalarına dayandığı iddia edilir. Dolayısıyla hayvan davranışlarını gözleyerek insanlar için de geçerli olan öğrenme yasalarını anlamak mümkündür. Bu ekolün başlıca temsilcileri şunlardır: Watson, Skinner, Pavlov.
Gestalt yaklaşım
1890'larda Almanya'da doğan bu yaklaşımda, psikolojik deneyimi çözümlemeye çalışan yapısalcılığa karşıt bir biçimde, psikolojik deneyimin bir bütün olduğu ve parçalarına ayrıştırılarak incelenemeyeceği görüşü savunulur. Gestalt yaklaşımını benimseyen psikologlara göre, en ilkel ve basit olan psikolojik deneyimler dahi karmaşıktır. Bu karmaşıklığa rağmen, algının gerçekleşmesi temel bazı prensiplere bağlıdır ve psikolojinin hedefi bu temel prensipleri keşfetmektir. Bunun yolu doğal gözlem ve deneydir. Davranışçılardan farkı olarak Gestaltçılar, psikolojide etki-tepki ilişkisine odaklanılmasına karşı çıkmış ve etkinin tepkiye dönüşürken deneyimlenen bilişsel süreçlerin incelenmesini önemsemişlerdir. Gestalt psikolojisinin başlıca temsilcileri şunlardır: Wolfgang Köhler, Max Werthemeir, Kurt Koffka. 1930'larda Almanya'daki Nazi hakimiyeti sırasında Gestaltçıların başlıca temsilcileri ABD'ye göç etmiş, böylelikle bu yaklaşım ABD'de de tanınmıştır. Günümüzde bu yaklaşımdaki temel fikir -zihnin dış uyaranlara doğrudan tepki vermeyip öncelikle onu yorumlayıp anlamlandırdığı fikri- bilişsel psikologların öğrenme, bellek, problem çözme ve hatta psikoterapi hakkındaki fikirlerinde kendini göstermektir.
Psikanalitik yaklaşım
1890'larda doğan bu yaklaşıma göre psikoloji kişilerin bilinçdışı korkularını, isteklerini ve güdülerini ortaya çıkarmayı hedeflemelidir. Sigmund Freud’un klinik gözlemlerine dayanarak geliştirilen bu yaklaşımda normal insan davranışlarını anlamaya değil, anormal davranışları anlamaya odaklanılmıştır. Bu yaklaşım ruhsal hastalıkların tedavisi, kişilik ve gelişim psikolojisi alanlarında etkili olmuştur. Bu yaklaşımda araştırma yöntemi olarak telkin, terapi, hipnoz, rüya yorumu ve biyografi tercih edilir. Bu yaklaşımda bilinçaltı kavramına çok önem verilir. Freud’un kurucusu olduğu bu yaklaşımı devam ettiren ve yenileyen birkaç önemli isim, Alfred Adler ve Carl Gustav Jung' ve Karen Horney olmuştur. Bu üç isim, Freud'un orijinal kuramına pek çok eleştiri getirerek kendi kişilik kuramlarını oluşturmuşlardır. Freud, günümüzde önemli bir popüler kültür figürüdür. Freud'un kuramındaki pek çok kavram - örneğin bilinçdışı, bastıma, rasyonelleştirme...gibi- gündelik dile yerleşmiştir. Buna karşılık, psikanalitik yaklaşımla yapılan bilimsel çalışmalar kısıtlıdır.
Hümanist (insancıl) yaklaşım
20.yy.'ın ortalarında doğan bu yaklaşımda her bir bireyin kendi geleceğine yön vermede özgür olduğunu, geniş bir kişisel gelişim kapasitesine sahip olduğunu, önemli miktarda içsel değere ve kendini gerçekleştirme potansiyeline sahip olduğuna dikkat çekilir. Davranışçılık ve psikanalizdeki determinist tutuma bir tepki olarak doğmuştur. Hümanistlere göre insanlar, çevresel ve içsel faktörlerin esiri değildirler çünkü hür iradeleri, seçme özgürlükleri ve kendi davranışlarını denetleme güçleri vardır. Başlıca temsilcisi Abraham Maslow'dur.
Bilişsel yaklaşım
1950'lerden itibaren gelişip yaygınlaşan bu yaklaşımda insan tepkilerinin çevredeki uyarıcılar karşısında pasif olduğu görüşüne karşı çıkılır ve insan zihni uyarıcıları algılayan, yorumlayan ve anlamlandıran aktif bir varlık olarak kabul edilir. Bilginin insan zihninde nasıl işlemlendiğinin ve depolandığının incelenmesi hedeflenir. Bu amaç doğrultusunda akıl yürütme, tümevarım ve deney ile veri toplanır. Önemli temsilcilerinden biri Jean Piaget'dir.
Biyolojik yaklaşım (davranışsal nörobilim, psikolojik biyoloji)
Bu yaklaşımda davranışların nedenlerini anlayabilmek için organizmanın biyolojik yapısını anlamak gerektiği savunulur. Kişinin öğrenme süreçlerini, kişiliğini, belleğini, güdülerini, duygularını ve problemlerle başa çıkma tekniklerini etkilemek üzere genlerin, hormonlarının ve sinir sisteminin dış çevre unsurları ile nasıl bir etkileşime girdiği incelenir ve bu incelemelerde deneysel yöntem kullanılır.
Sosyokültürel yaklaşım
Kültürel ve etnik benzerlikler ve farklılıkların kültürün üyelerinin zihinsel süreçleri ve davranışları üzerindeki etkisini inceler.
Psikolojide öncü kadınlar
Psikoloji biliminin geliştiği yıllarda, pek çok farklı bilimde olduğu gibi, kadınlara yönelik önyargılar kadın bilim insanlarının psikoloji alanına katılımını engellemiştir. Bu durum, psikoloji bilimindeki çeşitli yaklaşımların ünlü temsilcilerinden her birinin erkeklerden oluşmasına yol açmıştır. Ancak karşılaştıkları engellere rağmen psikolojiye önemli katkılar yapan bilim kadınları vardır.
Christine Ladd-Franklin (1847-1930): John Hopkins Üniversitesi'nde psikoloji doktorasını 1880'li yılların ortasında tamamlamış, ancak 40 yıl sonra kadınlara doktora derecesi vermenin uygun olduğuna karar verilerek kendisine doktor unvanı verilmiştir. Renkleri görme ile ilgili çok itibar gören bir evrimsel kuram geliştirmiştir.
Margaret Floy Washburn (1871-1939): Psikolojide doktora derecesi alan ilk kadındır. Doktorasını Cornell Üniversitesi'nden almıştır. Hayvan davranışları ile ilgili çalışmaları vardır.
Leta Stetter Hollingworth (1886-1939): Çocuk gelişimi ve kadınlarla ilgili konulara odaklanan ilk psikologlardandır. Kadınların adet dönemindeyken yeteneklerinin düştüğüne dair 1900'lerin başında popüler olan görüşü çürütecek veriler toplamıştır.
Mary Whiton Calkins (1863-1930): 1905'te Amerikan Psikologlar Derneği'nin ilk kadın başkanı olmuştur. Doktora eğitimini Harvard Üniversitesi'nde tamamlamıştır. William James tarafından en başarılı öğrencilerinden olarak tanıtıldığı halde Harvard Ünviersitesi ona kadın olması sebebiyle doktor unvanını vermeyi reddetmiştir.,
Karen Horney (1885-1952): Kişiliğin arkasındaki sosyal ve kültürel özelliklere odaklanmıştır.
Anna Freud (1895-1982): Sigmund Freud'un kızı olan Anna Freud, anormal davranış tedavisinde önemli katkılar yapmıştır.
Mamie Phipps Clark (1917-1983): Çocuğun ten renginin büyürken ırksal farklılıkları algılamasını nasıl etkilediğine yönelik öncü çalışmalar yapmıştır.
Anahtar soruları
Psikolojinin değişik yaklaşım ve dallarının cevap aradığı bir dizi temel soru vardır ve psikolojik yaklaşımlar, bu temel sorulara verdikleri cevaplar açısından farklılaşırlar. Çok farklı alanlarda çok farklı yöntemlerle çalışıyor olsalar da pek çok bilimsel çalışmayı psikoloji çalışması genel başlığı altında toplayan şey, hepsinin şu ya da bu şekilde bu soruları cevaplamaya ilişkin olmalarıdır.
Çevre mi, kalıtım mı?
“Davranışlarımızın ne kadarı kalıtımsal, ne kadarı çevre etkisinin sonucudur?” Derin felsefi ve tarihsel kökleri olan bu soruya, psikolojik yaklaşımların cevapları oldukça farklıdır. Örneğin biyolojik yaklaşım davranışlarımızın kalıtımsal yönünü ortaya çıkarmada kullanılırken, davranışsal yaklaşım çevre etkisini ortaya koyar. Bu nedenle biyolojik yaklaşımı benimseyen bir gelişim psikoloğu insanların gelişimi ve değişimindeki kalıtımsal etkenleri, davranışsal yaklaşımı benimseyen bir gelişim psikoloğu ise çevresel etkenleri araştıracaktır.
Bilinç mi, bilinçdışı mı?
Davranışlarımızın ne kadarı bilinç süreçlerinin, ne kadarı bilinçdışı süreçlerin sonucunda oluşur? Bu, psikolojideki en büyük tartışma konularından birisidir. Psikodinamik yaklaşımı benimseyen bir klinik psikolog anormal davranışların sebebini bilinçdışı güçlerde ararken, bilişsel yaklaşımı benimseyen bir klinik psikolog anormal davranışlara sebep olarak hatalı düşünme süreçlerini gösterir. Hangi yaklaşımın tercih edildiği, anormal davranışın teşhisi ve tedavisinde önemli farklılıklara yol açar.
Gözlenebilir davranışlar mı, içsel zihinsel süreçler mi?
Psikoloji yalnızca dışarıdan gözlenebilen davranışları mı incelemelidir, yoksa gözle görülemeyen düşünce süreçleri de psikolojinin çalışma alanına girmeli midir? Davranışsal psikologların bu soruya yanıtı, gözlenebilen davranışları çalışmanın insanı anlamak için yeterli olacağı şeklindedir. Bilişsel psikologlar ise bir insanın zihninde olup bitenleri anlamadıkça, bir çevresel etkene tepki veren kişinin bu etkeni algılamasıyla ona tepki vermesi arasında ne gibi içsel süreçler yaşadığını bilmedikçe, kişinin anlaşılamaz olacağını öne sürerler.
Özgür irade mi, belirlemecilik mi?
“Kişilerin davranışlarının ne kadarı kendi tercihlerinin sonucudur, ne kadarı kendi tercihlerinin dışındaki etmenlerce belirlenmiştir?” Felsefecilerin çok uzun zamandır tartıştığı bu konu psikolojinin de temel sorularından biridir. “Belirlemecilik” ile ifade edilen; rastlantıyı, iradeyi ve özgür seçimi reddetmek, evrendeki her olayın kendinden önce gelen koşullarca belirlendiğini, her şeyin bir neden-sonuç ilişkisinin parçası olduğunu savunmaktır. “Anormal davranışlar sergileyen birisi ne ölçüde davranışlarından sorumlu tutulabilir? Böyle bir kişi tedavi görmeyi reddederse tedavi alması için zorlanmalı mıdır?” gibi sorulara verilecek yanıtlar özgür irade-belirlemecilik tartışmasına bağlıdır.
Bireysel farklılıklar mı, evrensel ilkeler mi?
“Bir kişinin özelliklerinin, davranışlarının ne kadarı yalnızca kendisine hastır, ne kadarı başka insanlarla paylaştığı ortak özelliklerdir? Hepimizin birer insan olduğu, aynı biyolojik soyun birer örneği olduğu gerçeği davranışlarımızı ve deneyimlerimizi ne ölçüde birbirine benzer kılar? Yani biz insanlar ne ölçüde birbirimize benziyoruz, ne ölçüde birbirimizden farklıyız?” Biyolojik ve davranışçı yaklaşımları benimseyenler insanları birbirine benzer kılan evrensel ilkeleri ortaya çıkarmakla, varoluşçu yaklaşımı savunanlar ise bireysel farklılıklarımızı ortaya çıkarmakla ilgilenirler.
Temel alt dalları
Deneysel Psikoloji
Daha çok laboratuvar deney metodu kullanılarak temel davranışsal süreçlerin incelendiği bilim dalıdır. Deneysel psikologlar, hayvan davranışlarını da inceler ve insan davranışlarıyla ilişkilendirirler. Deneysel psikoloji içindeki önemli alt dallardan biri; bilginin işlenmesi, belleğimizde depolanması, depodan geri çağrılması ve problem çözme durumlarına uygulanması gibi bilgi işleme sürecini çalışan bilişsel psikolojidir. Bilişsel psikoloji; nörobilim, felsefe ve dilbilim ile yakından ilgilidir. Bu alanın pratik uygulamaları, hafızanın nasıl geliştirileceğini, karar vermenin doğruluğunu artırmayı veya öğrenmeyi desteklemek için eğitim programlarının nasıl kurulacağını içerir. Deneysel psikolojinin bir başka alt alanı ise, fizyolojik psikolojidir. Fizyolojik psikolojide çeşitli içsel süreçlerin (duyum, algı, motivasyon, düşünme, bellek, dikkat, güdülenme, duygulanım vb.) ve davranışların (iletişim, yeme, okuma, uyuma, öksürme, tiksinme vb.)altında yatan fizyolojik süreçler araştırılır.
Gelişim Psikolojisi
İnsanın doğum öncesinden başlayarak ölümüne kadar yaşa bağlı davranış değişikliklerinin sistematik olarak incelendiği bilim daldır. Gelişim psikologları, insan hayatını çeşitli dönemlere (doğum öncesi, bebeklik, çocukluk, ergenlik, orta yaş ve yaşlılık) ayırarak her dönemin kendine özgü özelliklerini ortaya koymaya çalışır. Gelişimini inceledikleri konular çeşitlilik arz eder: İnsanların motor becerilerinin, problem çözme becerilerinin, ahlaki anlayışlarının gelişimi incelenebilir ve dil edinimi, benlik kavramının ve kimliğin oluşumu veya duygusal gelişim, gelişim psikologlarının çalışma konusu olabilir.
Kişilik Psikolojisi
Kişiliğin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve gelişimini inceleyen bilim dalıdır.
Nöropsikoloji
Biyolojik sistemler ile zihnin işlevi ve davranış arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır. Nöropsikologlar, beynin biyokimyasal mekanizmalarını, beyin yapılarının fonksiyonlarını, kimyasal ve fiziksel değişikliklerin davranışlara ve duygulara etkisini araştırırlar. Merkezi sinir sistemi bozukluklarının teşhis ve tedavisi ile ilgilenirler.
Psikometrik Psikoloji
Psikolojik bilginin (istatistiki verilerin) elde edilmesi ve uygulanması sırasında kullanılacak teknik ve yöntemleri geliştiren bilim dalıdır. Psikometrik psikologlar; zeka, kişilik, yetenek ve tutumlarla ilgili testler geliştirirler. Bu testler, klinik danışmanlık, iş yaşamı, adli, sağlık, endüstri ve okul gibi alanlarda kullanılır. Ayrıca araştırma desenleri, veri analizi ve verinin yorumlanması konularında da faaliyet gösterirler.
Sosyal Psikoloji
Her bir bireyin duygu, düşünce ve davranışlarının diğerlerinden nasıl etkilendiğini; kişinin davranışlarının kendi kişisel özellikleri ve toplumsal özelliklerin ortak etkisi ile nasıl şekillendiğini inceleyen bilim dalıdır. Düşünce, duygu ve davranışları kişiler arası, grup-içi ve gruplar arası düzeyde inceler.
Uygulamalı alt dalları
Adli Psikoloji
Bu alanda çalışanlar mahkemelerde uzmanlıkları ile hakime yardımcı olurlar; "Suçlu suçu işlerken akli dengesi yerinde miydi?” ve “Yargıda adil karar verilmesini etkileyen psikolojik etmenler nelerdir?” gibi sorulara psikoloji biliminin ilke ve yöntemleri dahilinde cevap ararlar. Islahevi, hapishane ve adli tıp enstitülerinde ve hukuk kurumlarında görev alırlar.
Çevre Psikolojisi
Fiziksel çevre ile insan davranışlarının etkileşimini inceler. Hem çevrenin psikolojik etkilerini hem de insan etkinliklerinin sosyal ve fiziksel çevre üzerine etkilerini çalışır.
Danışmanlık Psikolojisi
Bireyin kendi yaşamının değişik yönleriyle ilgili kararlar vermesine yardımcı olabilecek bilgi ve yetenekleri bireyde geliştirmeyi amaçlar. Gündelik yaşamda normal konuların konuşulduğu, uyum sorunları, karar vermede zorluk yaşayan bireylere yönelik yardım hizmetidir. Mesleki, akademik sorunları olan kişilere danışmanlık yapılır. Burada kişinin ilgileri, yetenekleri, yönelimleri ve kişilik özellikleri göz önünde bulundurulur. Bireylerin kişiler arası ilişkilerinin işlevselliğini arttırmayı hedefler. Uyum problemi yaşayan veya karar verme zorluğu ile karşı karşıya olan bireylere ihtiyaç duyduğu psikolojik desteği sağlar. Hafif duygusal, kişisel sorunlar ile uğraşır.
Eğitim Psikolojisi
Bu alanda çalışanlar başarılı eğitim teknikleri geliştirme, öğrenci-öğretmen ilişkisinin kalitesini arttırma, öğrenci değerlendirme sistemlerine adil, eğitici ve motive edici bir biçim verme alanlarında çalışmalar yapar.
Endüstri ve Örgüt Psikolojisi
İnsanların zihinsel süreçlerini ve davranışlarını iş yaşamı bağlamında inceleyen bilim dalıdır. Psikoloji biliminin kuramsal yaklaşımların ve bilgi birikiminin iş yaşamında iyileştirmeler yapmak üzere kullanılmasını hedefler. I/Ö psikologları uygun işe uygun eleman yerleştirilmesi, iş yerlerindeki çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma motivasyonunun yükseltilmesi, iş yaşamındaki otomasyonun çalışanlar üzerinde etkisi, insan-makine ilişkisi gibi konularda çalışmalar yapar.
Klinik Psikoloji
Uyum, sakatlık ve rahatsızlık ile ilgili problemleri anlamak, tahmin etmek ve azaltmak için bilimi, teoriyi ve uygulamayı bütünleştirir. Uyum, ayarlama ve kişisel gelişimi destekler. Bir klinik psikolog, farklı kültürler ve sosyoekonomik düzeylerde bir kişinin hayatı boyunca insan performansının entelektüel, duygusal, biyolojik, psikolojik, sosyal ve davranışsal yönlerine odaklanır.
Sağlık Psikolojisi
Bu alanda çalışanlar; insanların hastalıklarla nasıl baş edebildiği, fiziksel acıyı nasıl en etkili bir biçimde denetleyebilecekleri, neden bazı insanların tıbbi önerilere uymadıkları, insanların sağlıkla ilgili kötü alışkanlıklarının nasıl değiştirilebileceği, sigara bırakma, kilo verme, stresi kontrol altına alma gibi konularda etkili programların ve sağlık kampanyalarının nasıl düzenlenebileceği, hasta ve hekim arasında iyi ilişki kurmanın nasıl mümkün olabileceği ve sağlık personelinin çalışma ortamındaki psikolojik sorunlarının giderilmesi gibi konularda psikoloji biliminin sunduğu bilgi ve yöntemlerden hareketle çalışmalar yapar.
Spor Psikolojisi
Bu alanda çalışanlar, spor ortamındaki davranışları inceler; sporcuların odaklanma, motivasyon, duygu durumu gibi psikolojik özelliklerinin denetlenerek spor performanslarının artırılması için ve spor takımlarında liderlik, beraberlik, çatışma ve rekabet gibi süreçlerin denetlenerek takımın uyumluluğunun ve performansının artırılması için çalışmalar yapar.
Trafik Psikolojisi
Bu bilimin çalışma alanına psikoloji ilkelerinin trafik ve yol güvenliği alanına uygulanması, sürücü yeteneklerinin psikoteknik değerlendirilmesi, sürücülük tarzları ve trafikte risk alma davranışı, sürücü eğitimi ve rehabilitasyonu, ergonomi, trafik güvenliği için bilinçlendirme, trafik yasalarını yapan ve uygulayanlara danışmanlık, trafikle ilgili davranış tutum yetenek ve becerileri ölçme araçları geliştirme gibi konular girmektedir.
Araştırma yöntemleri
Psikolojide pek çok farklı araştırma yöntemi kullanılır. Bu yöntemler, öncelikle niteliksel ve niceliksel olarak ikiye ayrılır. Psikolojinin hem temel hem de uygulamalı alanlarında bu her iki türde de araştırma yöntemi kullanılmaktadır. Psikolojideki nicel çalışmaların bir kısmı deneysel veya yarı-deneyseldir, bir kısmı ise ilişkisel ve betimleyicidir. Veri toplamak için gözlem, deney, anket, vak'a çalışması, görüşme gibi pek çok farklı teknik kullanılır, bu tekniklerle elde edilen sayısal veriler istatistiksel analizlerden geçirilerek araştırma hipotezleri test edilir. Niteliksel psikoloji araştırmalarında ise görece az sayıda katılımcıdan, yapılandırılmamış ölçüm araçlarıyla bol miktarda veri toplanır. Veriler sayısal değildir, dolayısıyla istatistiksel olmayan yöntemlerle incelenirler ve araştırmadaki amaç hipotez test etmek değildir. Niteliksel araştırmalarda başlıca veri toplama yöntemleri katılımcı gözlem, odak grubu ve görüşmedir.
Ayrıca bakınız
Psikolojinin ana hatları
Psikoloji tarihi
Psikologlar listesi
Kompleks (psikoloji)
Parafili (psikoloji)
Psikoloji temel bilimi
Kaynakça
Bilişsel davranışçı terapi
Sosyal bilimler
Davranışsal bilimler
|
686
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Lambdaistanbul
|
Lambdaistanbul
|
Lambdaistanbul LGBTİ+ Dayanışma Derneği ya da kısaca Lambdaistanbul, 1993 yılında İstanbul'da kurulan ve 2006 mayısında resmileşen LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) dayanışma derneğidir. Dernek kurulduğu 1993 yılından beri ILGA (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Birliği) üyesidir.
Tarihçe
Lambdaistanbul 1993'te İstanbul'da kuruldu. Aynı yıl ILGA (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Derneği) üyesi oldu. Şubat 1996 tarihinde, 100’de 100 Gey ve Lezbiyen adlı bülteninin ilk sayısını, yayınladı. 5 Mayıs 1996’dan itibaren, Açık Radyo 94,9’da, Türkiye’nin ilk LGBT radyo programına başladı. 1996 Temmuz’unda Club Prive’de bir Onur gecesi düzenledi. Bu etkinlik daha sonraki senelerde “Eşcinsel Onur Haftası Etkinlikleri” olarak genişletildi ve düzenli hale geldi. 2003 Mart ayında Lambdaistanbul Kültür Merkezinde, eşcinsel temalı edebiyat eserleri başta olmak üzere, insan hakları raporları, eşcinsel politikaları ile ilgili yerli yabancı makaleler, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının süreli-süresiz yayınları ve eşcinsel temalı film ve belgesellerden oluşan bir kütüphane oluşturulmaya başlandı. 2004 Haziran ayında iki ayda bir yayınlanan Lambdaistanbul Bülteni'nin ilk sayısı çıktı. 26 Temmuz 2004 tarihinde Eşcinsel Danışma Hattı faaliyete geçirildi. İnterseks kimliklerin LGBT hareketi içinde daha fazla görünür olmasıyla beraber, Lambdaistanbul 2013 yılında adını Lambdaistanbul LGBTİ olarak değiştirmiştir.
Yürütülen Çalışmalar
Onur Haftası
Her yıl haziran ayının sonlarında Stonewall ayaklanmalarının anısına gerçekleştirilen etkinliklerin İstanbul ayağı Lambdaistanbul derneği tarafından gerçekleştirilir. Onur Haftası kapsamında bir dizi panel, atölye, film gösterimi, parti, konser ve homofobi ve transfobi karşıtı öğrenci buluşması gerçekleştirilir. Etkinliklerin son günü Onur Yürüyüşü yapılır ve etkinlikler Hormonlu Domates ödül töreni ile sonlandırılır.
Hormonlu Domates
Lambdaistanbul'un kamusal alanda LGBTT bireyler hakkında homofobik/transfobik sözler sarf eden ya da uygulamalarda bulunan kişi ve kurumları teşhir etmek için 2005 yılından beri verdiği "geleneksel" ödüllerdir. Adaylar kamuoyundan gelen öneriler doğrultusunda seçilir ve oylamaya açılır. Ödüllerin isim kaynağı Hormonlu domates yemeyin, homoseksüel olursunuz! sözleri ile Erman Toroğlu'dur.
Kapatma davası
İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü (İVİDM) 25 Mayıs 2006 tarihinde Lambdaistanbul'un tüzüğünün incelenmesi için İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığına yazı yazarak görüş istedi.
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı ise tüzükte gerekli incelemeleri yapıp 01 Haziran 2006 tarihinde İVİDMe yazdığı cevabi yazıda Dernek Tüzüğü’nün:
Türk Medeni Kanunu Madde 56/2’de belirtilen hukuka ve ahlaka aykırı dernek kurulamaz hükmüne aykırılık teşkil ettiğini,
Anayasanın 41. maddesi olan Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır hükmüne aykırılık teşkil ettiğini,
Anayasanın Madde 33/3'te belirtilen dernek kurma hürriyetinin sınırlanabileceği hükmü kapsamına girdiğini,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 11/2’ye göre dernek kurma özgürlüğünün sınırlanabileceği hükmü kapsamına girdiğini belirtti ve derneğin adında geçen Lambda sözcüğünün Türkçe karşılığının dernek isminde öncelikle belirtilmesi gerektiğini söyledi.
İVİDM; İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın değerlendirmeleri doğrultusunda 09 Haziran 2006 tarihinde Dernek Yönetim Kurulu Başkanlığı’na tüzükte noksanlıkların olduğu ve noksanlıkların 30 gün içinde giderilmesi gerektiğine dair bildirimde bulundu. Dernek Yönetim Kurulu’nun tüzükte olduğu iddia edilen noksanlıkları gidermeyeceğini bildirmesinden dolayı, İVİDM derneğin feshi için 18 Temmuz 2006 tarihinde Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak dava açılmasını talep etti. Savcı Muzaffer Yalçın 08 Şubat 2007 tarihinde Dava Açılmasına Yer Olmadığına Dair Karar verdi.
İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin; Cumhuriyet Savcısının vermiş olduğu takipsizlik kararının kaldırılması kararı gereğince Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı Lambdaistanbul'un feshi için 11 Haziran 2007 tarihinde dava açtı. Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2007/190 Esas numaralı dosya ile Derneğin feshi davası 19 Temmuz 2007 tarihinde başladı. Yargılamanın ikinci oturumunda savcılık dosyanın bilirkişiye gitmesini talep etti. Yargılama sürecinde Derneğin feshine dair hiçbir kanıt bulunmamasına rağmen 29 Mayıs 2008 tarihinde Derneğin feshine karar verildi.
Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/190 Esas ve 2008/236 Karar sayılı gerekçeli kararı 24 Haziran 2008 tarihinde “DURUŞMA TALEPLİ” olarak Yargıtay'a temyiz edildi. Temyiz talebi doğrultusunda Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nde 25 Kasım 2008 tarihinde DURUŞMALI olarak savunma yapan dernek, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 2008/4109 Esas- 2008/5196 Karar Sayılı ve 25.11.2008 tarihli kararla Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/190 Esas ve 2008/236 Karar sayılı kararının esastan bozulması üzerine tüzel varlığını sürdürmüş oldu. Konu kamuoyunda uluslararası yankı uyandırmış ve Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporlarında yer almıştır.
Kaynakça
Dış bağlantılar
|
687
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekonomi%20%28bilim%20dal%C4%B1%29
|
Ekonomi (bilim dalı)
|
Ekonomi veya İktisat, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimini inceleyen sosyal bilimdir. Ekonomi, ekonomik aktörlerin davranış ve etkileşimlerine ve ekonomilerin nasıl işlediğine odaklanır. Mikroekonomi, bireysel ajanlar ve piyasalar, bunların etkileşimleri ve etkileşimlerin sonuçları da dahil olmak üzere ekonomideki temel unsurlar olarak görülen şeyleri analiz eden bir alandır. Bireysel aracılar arasında örneğin hane halkı, firmalar, alıcılar ve satıcılar yer alabilir. Makroekonomi, üretim, tüketim, tasarruf ve yatırımın etkileşim içinde olduğu bir sistem olarak ekonomiyi ve onu etkileyen faktörleri analiz eder, emek, sermaye ve toprak kaynaklarının istihdamı, para birimi enflasyonu, ekonomik büyüme ve bu unsurlar üzerinde etkisi olan kamu politikaları.
Ekonomi içindeki diğer geniş ayrımlar arasında "olanı" tanımlayan pozitif ekonomi ile "olması gerekeni" savunan normatif ekonomi, ekonomi teorisi ile uygulamalı ekonomi, rasyonel ekonomi ile davranışsal ekonomi ve ana akım ekonomi ile heterodoks ekonomi arasındaki ayrımlar yer almaktadır.
Metodoloji
Kuramsal araştırma
Ana akım ekonomi teorisi, çeşitli kavramları kullanan a priori nicel ekonomik modellere dayanır. Teori tipik olarak ceteris paribus varsayımıyla ilerler, bu da söz konusu değişken dışındaki açıklayıcı değişkenlerin sabit tutulması anlamına gelir. Teoriler oluşturulurken amaç, en azından bilgi gereksinimleri açısından basit, tahminler açısından daha kesin ve önceki teorilere kıyasla ek araştırma üretme açısından daha verimli olan teoriler bulmaktır.
Ampirik araştırma
Ekonomik teoriler, büyük ölçüde ekonomik veriler kullanılarak ekonometri yoluyla sıklıkla ampirik olarak test edilir.
Ekonomi biliminin dalları
Mikroekonomi
Mikroekonomi, bir pazar yapısını oluşturan varlıkların bir piyasa sistemi oluşturmak için bir piyasa içinde nasıl etkileşime girdiğini inceler.
Makroekonomi
Makroekonomi, genel denge teorisinin basitleştirilmiş biçimini kullanarak, büyük toplamları ve bunların etkileşimlerini "yukarıdan aşağıya" açıklamak için ekonomiyi bütün olarak inceler.
Bu tür toplamlar, milli gelir ve çıktıyı, işsizlik oranı ve fiyat enflasyonu ve toplam tüketim ve yatırım harcamaları ve bunların bileşenleri gibi alt kümeleri içerir. Ayrıca para politikası ve maliye politikası’nın etkilerini de inceler.
En azından 1960'lardan bu yana makroekonomi, oyuncuların rasyonelliği, piyasa bilgilerinin verimli kullanımı ve eksik rekabet dahil olmak üzere sektörlerin mikro tabanlı modellemesine ilişkin daha çok bütünleşmeyle tanımlandı. Bu, aynı konudaki tutarsız gelişmeler hakkında uzun süredir devam eden bir endişeyi ele almıştır.
Makroekonomik analiz, milli gelirin uzun vadeli seviyesini ve büyümesini etkileyen faktörleri de dikkate alır. Bu tür faktörler arasında sermaye birikimi, teknolojik değişim ve işgücü büyümesi yer alır.
Ayrıca bakınız
Ekonomi politikası
Serbest ticaret
Sosyoekonomi
Kaynakça
Ekonomi
|
689
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tavla
|
Tavla
|
Tavla, özel bir platform üzerinde 2 zar ve 15 siyah, 15 beyaz tavla pulu ile oynanan iki kişilik bir oyundur. Tavla anlamında Osmanlıca ﻧﺮﺩ /nerd/ sözcüğü de kullanılırdı. Tavlanın eş anlamlısı olarak nert, nerttahta verilmektedir. Dünyadaki en eski oyunlardan birisidir ve mirası pek çok millet tarafından sahiplenilir. Oyunun ilk ortaya çıktığı devirde tavladaki zarlar ve taşların kemiklerden yapıldığı düşünülmektedir.
Tavlanın tarihi MÖ 3000 yıllarına uzanır. Antik Romalıların Ludus Duodecim Scripture (12 çizgi oyunu) denen ve modern tavla ile neredeyse aynı bir oyun oynadığı bilinmektedir. Zamanla oyunun farklı toplumlarda farklı versiyonları türetilmiştir.
Tavladaki karşılıklı altışar hane yılın 12 ayını, 15 beyaz ve 15 siyah pul bir aydaki 15 gece ile 15 gündüzü, karşılıklı on ikişer hane de günün 24 saatini temsil eder.
Tavlada, 4.500 civarında hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak önemlidir. Ancak zar oyunu olmasından ötürü şans faktörü de kendisini hissettirmektedir.
Bazı kaynaklarda "modern" ve "geleneksel" tavla şeklinde ayrım yapılır. Modern tavla ile kast edilen zar tutmayı engellemek için zarların fincanla atılması ya da tavla takımlarının 21 inç olması gibi federasyon standartlarına uygun oyun oynanmasıdır.
Osmanlı döneminde 1400'lü yıllarda Türkler arasında tavla oyunu yaygınlaşmıştır. Osmanlı'nın yükseliş döneminde tavla çok büyük bir önem taşımaya başlamıştı. Tavla oyunu, Türkiye'de halen popülerliğini sürdürmektedir.
Türkiye'de usta tavla oyuncuları aradında, bir zar kombinasyonlarının Farsçadan Türkçeye geçen isimlerini kullanma geleneği vardır.
Oynanışı
Tavla oynamak için bir tavla takımı, bir çift zar ve 15'i bir renkte, diğer 15'i farklı bir renkte olmak üzere toplam 30 tavla pulu gerekir. Tavla takımı, üzerinde "hane" adı verilen, üçgen dilimi şeklindeki 24 çizimin bulunduğu dikdörtgen şeklindeki oyun alanıdır. Tavla takımında, her biri altışar haneden oluşan 4 bölge bulunur. Bölgelerin her biri şöyle isimlendirilir: "iç saha" (kale), "dış saha", "rakip iç sahası" (rakip kalesi) ve "rakip dış sahası." İç ve dış sahalar birbirinden bir çıkıntı ile ayrılmıştır. Oyuna başlamak için öncelikle pullar, başlama pozisyonunda dizilir. Oyuncuların yüzleri birbirine dönük olduğundan pulların dizilimi birbirlerine göre terstir.
Oyuncular sırayla zar atarak pullarını ilerlerler. Oyunun amacı tüm pulları kaleye getirip toplamaktır. Tüm pullarını önce toplayan taraf oyunu kazanmış olur. Oyuncuların pullarını toplamayı aynı anda bitirmesi mümkün olmadığından tavlada beraberlik yoktur. Her tavla oyunu 5 tur oynanır. Bu turların en az 3’ünü kazanan o oyunun galibi olur.
Oyuna kimin başlayacağını belirlemek için, oyuncular karşılıklı olarak tek bir zar atar. Büyük zar atan oyuncu, oyuna başlar.
Her oyuncu zar atma sırası kendine ggeldiğindebir çifti zarın ikisini birden avcunda sallar ve tavlanın kendine göre sağ tarafına atar. Zarlar tavla zeminine düz oturmazsa atış geçersiz sayılır ve tekrarlanır. Oyuncu gelen zara göre pullarını ilerletir.
Pullar, iki zardaki rakamların toplamı kadar ilerletilir. Oyuncu tek bir pulu her iki zardaki sayıların toplamı kadar ilerletebileceği gibi, bir pulunu zarlardan birindeki sayı kadar, diğer bir pulunu ise öteki zardaki sayı kadar ilerletmeyi de seçebilir. Örneğin zarlar 5-3 ise, oyuncu bir pulunu 5 hane, başka bir pulunu 3 hane ilerletebileceği gibi isterse aynı pulu önce 3, sonra 5 hane veya önce 5, sonra 3 hane ilerletebilir. Bir haneye konabilecek pulların sınırı yoktur. Oyuncu isterse 15 pulunu da aynı haneye koyabilir. Pullar her zaman ileri bir haneye oynanır, asla geriye doğru gidilmez.
Bir pul ancak boş bir haneye, kendi pullarının bulunduğu bir haneye ya da rakibin tek bir pulunun bulunduğu haneye ilerleyebilir. İki ya da daha fazla pulun bulunduğu haneye "kapı" denir ve rakip oyuncu pulunu o haneye koyamaz. Hatta rakibin kapısı olan bir haneyi geçiş noktası olarak kullanamaz.
Pullar tahtanın bir ucundan öbür ucuna giderken U şekli çizer. Bir oyuncu zar atıp gelen sayıya göre ilerledikten sonra hamle sırası diğer oyuncuya geçer.
Oyunda ilk hamleyi kimin yapacağını belirlemek için oyuncular kendi sağ taraflarına birer zar atarlar. Yüksek atan oyuncu oyuna başlar. İki taraf aynı zarı atarsa zarlar farklı gelene kadar atılmaya devam edilir.
.
Zarların isimleri
1-1: Hep Yek
2-2: Dubara;
2-1: yek-i dü;
3-3: Dü Se;
3-2: Seba-i Dü;
3-1: Se Yek;
4-4: Dört Cihar ("Dört Caar" gibi de okunur);
4-3: Cihar-ü Se ("Caar-i Se" gibi de okunur);
4-2: Cihar-i Dü ("Caar-i Dü" gibi de okunur);
4-1: Cihar-ı Yek ("Caar-i Yek" gibi de okunur);
5-5: Dü Beş;
5-4: Cihar-ü Penc ("Caar-i Penc" gibi de okunur);
5-3: Penc-ü Se;
5-2: Penc-i Dü;
5-1: Penc-i Yek;
6-6: Dü Şeş;
6-5: Şeş Beş;
6-4: Şeş Cihar;
6-3: Şeş-ü Se;
6-2: Şeş-i Dü;
6-1: Şeş-i Yek;
Kaynakça
Türk masa oyunları
Yunancadan Türkçeye geçen sözcükler
|
697
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Porsche
|
Porsche
|
Dr. Ing. h.c. F. Porsche AG, kısaca Porsche AG veya sadece Porsche (okunuşu: Porşe) 1947 yılında Ferdinand Porsche'nın oğlu Ferry Porsche tarafından Stuttgart'ta kurulmuş olan spor araba firmasıdır.
İlk modelleri 1948 yılında çıkan Porsche 356'dır. Ferdinand Porsche 356 tasarımını yaparken oğluna yardım etmiş ve 1951 yılında ölmüştür.
1963 yılında araba yarışlarında müthiş başarılar elde edecek Porsche 911'i piyasaya sunarlar. 6 silindirli, arkadan motorlu bir spor arabasıdır ve rallilerde de büyük başarılar kazanır.
Bu süre içerisinde Volkswagen ile yakınlaşılır. Şirketin %30,9'u Volkswagen'e aittir. Birçok projede ortaklaşa çalışmalarda bulunurlar. (1969 VW-Porsche 914, 1976 Porsche 924 (Audi bazı parçaları kullanmıştır) ve 2002 Porsche Cayenne (motoru da başta olmak üzere birçok teknik aksamı ve ergonomik çizgileri Volkswagen Touareg'de kullanılmıştır). 2003 yılında Ferdinand Porsche'nin torunu, Ferdinand Piech Volkswagen'in CEO'su olarak bu iki şirketin "ailesel" anlamda birleşmesini sağlamıştır. Porsche, 1950-1963 yılları arasında Porsche Traktör adıyla traktör, 1987-1989 yılları arasında uçak motorları üretmiştir.
Porsche LeMans'ı 16 kez kazanmış, Formula 1'de McLaren'in motorunu yaratmış, Paris Dakar Rallisi'nin de zirvedeki isimlerinden biri olmuştur.
Volkswagen AG, Porsche'nin %52,2 hissesini satın almıştır.
Seat, Daewoo ve Subaru başta olmak üzere birçok otomotiv firması danışman olarak Porsche firmasıyla anlaşma yapmışlardır.
Modelleri
Hâlen üretilmekte olan modeller
Porsche Taycan (2019-Günümüz)
Porsche 918 Spyder (2013-Günümüz)
Porsche Boxster (1996-Günümüz)
Porsche Cayman (2006-Günümüz)
Porsche 911 (1964-Günümüz)
Porsche Panamera (2010-Günümüz)
Porsche Cayenne (2004-Günümüz)
Porsche 911 GT3 (1998-Günümüz)
Üretimden Kaldırılmış Modeller
Porsche 356 (1948-1965)
Porsche 550 Spyder (1953-1957)
Porsche 912 (1965-1969)
Porsche 914 (1969-1975)
Porsche 924 (1976-1988)
Porsche 928 (1978-1995)
Porsche 944 (1982-1991)
Porsche 959 (1986-1988)
Porsche 968 (1992-1995)
Porsche Carrera GT (2004-2006)
Yarış modelleri
Porsche 64
Porsche 360 Cisitalia
Porsche 550 Spyder
Porsche 718
Porsche 804
Porsche 904
Porsche 906
Porsche 907
Porsche 908
Porsche 909 Bergspyder
Porsche 910
Porsche 911
Porsche 911 GT1
Porsche 911 GT2
Porsche 911 GT3
Porsche 914
Porsche 917
Porsche 918 RSR
Porsche 934
Porsche 935
Porsche 936
Porsche 924
Porsche 944
Porsche 956
Porsche 959
Porsche 961
Porsche-March 89 P
Porsche RS Spyder
Motor sporlarında Porsche
14 Üreticiler ve Takımlar Dünya şampiyonluğu (1964, 1969, 1970, 1971, 1976, 1977, 1978, 1979, 1982, 1983, 1984, 1985, 1986, 1994)
8 Uzun Mesafe Dünya Şampiyonluğu
3 IMSA Supercar-Series (1991, 1992, 1993)
6 Alman Yarış Şampiyonluğu (1977, 1979, 1982, 1983, 1984, 1985)
20 Avrupa Tırmanış Şampiyonluğu
20 Daytona 24 Saat Şampiyonluğu (1968, 1970, 1971, 1973, 1975, 1977, 1978, 1979, 1980, 1981, 1982, 1983, 1984, 1985, 1986, 1987, 1989, 1991, 1995, 2003)
15 IMSA Supercar-Race (ABD)
16 Le Mans 24 Saat (1970, 1971, 1976, 1977, 1979, 1981, 1982, 1983, 1984, 1985, 1986, 1987, 1994, 1996, 1997, 1998)
17 Sebring 12 Saat (1960, 1968, 1971, 1973, 1976, 1977, 1978, 1979, 1980, 1981, 1982, 1983, 1984, 1985, 1986, 1987, 1988)
11 Targa Florio (1956, 1959, 1960, 1963, 1964, 1966, 1967, 1968, 1969, 1970, 1973)
4 Rallye Monte Carlo (1968, 1969, 1970, 1978)
2 Paris-Dakar Rallisi (1984, 1986)
1 Formula 1 zaferi (1962 Fransa Grand Prix)
TAG-Porsche motorlu McLaren otomobilleri
3 Formula 1 Pilotlar Dünya Şampiyonluğu (1984, 1985, 1986)
2 Formula 1 üreticiler Dünya Şampiyonluğu (1984, 1985)
25 Formula 1 zaferi (1984, 12 galibiyet; 1985, 6 galibiyet; 1986, 4 galibiyet; 1987, 3 galibiyet)
Notlar
Dış bağlantılar
Resmî Porsche web sitesi (Birçok dilde)
Porsche Türkiye
1947'de kurulan şirketler
Stuttgart
Baden-Württemberg'te ekonomi
Almanya merkezli otomotiv şirketleri
Otomobil markaları
Otomobil üreticileri
Traktör üreticileri
Volkswagen grubu
Alman markaları
Lüks markalar
|
698
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ferrari
|
Ferrari
|
Ferrari S.p.A., merkezi ve kuruluş yeri İtalya'nın Modena şehrinin yakınındaki Maranello'da olan İtalyan bir lüks spor otomobili, coupe, süperspor otomobil, spor otomobil üreticisidir. 1929'da Alfa Romeo'nun yarış takımı olarak kurulmuş, 1947'de pist dışına da yasal olarak uygun otomobil üretimine başlamıştır.
Ferrari'nin hikâyesi, Enzo Ferrari'nin yaşam hikâyesi olarak kabul edilir. Ferrari üzerine yayınlanan hemen hemen tüm belgeseller ve tanıtımlarda Enzo Ferrari'nin yaşam hikâyesi anlatılır.
Tarihçe
Enzo Ferrari
Enzo Ferrari, Modena şehrinde 1898 yılında dünyaya geldi. I. Dünya Savaşı'nda babasını ve kardeşlerini kaybettikten sonra 1916 yılında, henüz 18 yaşındayken yalnız kaldı. Yarışçılık kariyeri de bu dönemlerde başladı.
1920 yılında Alfa Romeo'nun yarış pilotlarından biri oldu, ismi de bu dönemde bir efsane misali kulaktan kulağa yayıldı. Onun da öncülüğünde Alfa Romeo araba yarışçılığının bir numaralı ismi oldu. Enzo Ferrari'nin hız tutkusu ve daha önce hiç kimsenin ulaşamadığı hızlarda virajları dönebilme kabiliyetinin yanı sıra arabasının ergonomisinden motor aksamına her şeyiyle ilgilenmesi, onu araba yarışları tarihinin ölümsüzleri arasına soktu.
1929 yılında Scuderia Ferrari'yi Alfa Romeo'nun yarış takımı olarak kurdu. 1932'ye kadar yarışmaya devam etti; ancak oğlu Dino Ferrari'nin doğumuyla yarışlardan ayrılarak, otomobil fabrikasının işlerine geçti. Bu dönemde araba motorlarının güçsüzlüğü ve hafif spor arabaların gelişmesi üzerine çalışmalara başladı.
Kontrolündeki yarış takımı katıldığı tüm yarışları kazandı, sadece 1935'te Mercedes'e geçildi. 1935'te Mercedes'in bu yarışı kazanmasında Castrol'un deterjan bazlı motor temizleyicisi büyük rol oynadı. Bu motor temizleyicisi, Mercedes'in motorunu Alfa Romeo'dan daha üstün performanslı ve istikrarlı kılmıştı. Ertesi yıl Castrol ürünlerini Alfa Romeo da kullanmaya başladı; günümüzde de hâlâ Castrol motor bakımı ürünleri sunmaktadır.
Enzo Ferrari'nin yarış otomobillerini yaratma becerisi onu Alfa Romeo'nun sportif direktörü yaptı. Ancak Enzo Ferrari'nin detaylarına bakmadan imzaladığı direktörlük kontratında, ayrılması durumunda 4 yıl başka bir yarış takımında çalışamayacağı ve tasarım yapmasının yasak olduğu kuralı vardı. Böylece kendi yarattığı, o güne kadar eşi benzeri görülmemiş otomobil ergonomisini geliştirmesine de izin verilmedi.
Direktörlükten ayrılmasıyla Auto-Avio Costruzioni'yi kurdu. Bu şirket bazı yarış takımlarına parçalar satıyordu. Doğduğu şehir Modena'da küçük bir araba üretimi atolyesi kurdu ve burada sadece kendinin kullanması için bir araba yapmaya çalıştı. Ancak II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtalya zor günler geçirmekteydi. Modena'nın bombalanmasıyla, tasarımına yeni başladığı arabayı da bitiremeden Maranello'ya taşınmak zorunda kaldı. Yıllar sonra Ferrari Modena 360, Enzo Ferrari'nin kütüphanesinde kalan basit bir ön tasarımı baz alarak Pininfarina tarafından yapılacaktır.
Ferrari'nin kuruluşu ve maddi sorunlar
Maranello'ya kaçışı sonrasında, burada tekrar bir atolye kuran Enzo Ferrari, 1946'da dünya otomotiv tarihin en çok "düşlere giren" ismi Ferrari'yi kurdu.
Ferrari 1951 yılında İngiltere Grand Prix'sinin yanı sıra Le Mans'da da 14 zafer kazandı. 1960 ve 1965 yılları arasında 6 yıl üst üste Le Mans'ı kazanması da Ferrari'yi otomobil yarışçılığının en büyük ismi yaptı. Ancak gelişen dünya ekonomisi sürecinde profesyonelce işleyen şirketlerin hızına erişemedi.
Maddi olarak büyük sorunlar yaşayan Ferrari'nin yaşadığı bu sorun hâlen günümüzde profesyonelce işlemeyen şirketlerin hazin sonunu simgelemektedir. Genelgeçer bir görüş olarak, profesyonel bir şirketin bir bankadan borç almaya çalışması gerekirken Enzo Ferrari şirketi ayakta tutabilmek için İtalyan Mafyası'ndan borç aldı.
Dino Ferrari'nin ölümü
İtalyan Mafyası'na borcunu geri ödeyemeyen Enzo Ferrari'nin oğlu Dino Ferrari, yaygın kanıya göre (filmlerde ve belgesellerde anlatıldığı üzere) İtalyan Mafyası tarafından zehirlenerek öldürüldü. Bu konudaki bir başka görüşe göre, mahkeme tutanakları "kas gelişememezliği" hastalığından öldüğünü yazar. O dönemde İtalyan medyası bunu Dino Ferrari'nin uyuşturucu kullanmasıyla da ilgili olduğunu sunmuştur; ancak Dino Ferrari'nin 24 yaşında vefat etmesine rağmen arabalar üzerine müthiş bir bilgisi olması, Formula 2 arabaları için V6 motorunu daha 23 yaşındayken düşünüp, Vittorio Jano'ya da ertesi yıl ölmeden önce teknik düşüncelerini iletmiş olması onun son günlerinde bile oldukça zinde olduğunu gösterir.
1956'da Enzo Ferrari hukuksal anlamda bu olayın üzerine fazla gidemedi, zira bu dönemde gerek İtalya, gerek Amerika'daki illegal yaşam ve mahkemeler; Sicilya'daki aileler tarafından yönetilmekteydi.
Oğlunun ölümü üzerine Enzo Ferrari, "Ferrari Dino" serisini yarattı. Ancak bu arabaya Ferrari logosu konulmasına şiddetle karşı çıktı. Bu nedenlede araca "Dino" yazan bir logo konuldu. Bu tasarım Ford'un yarattığı en hızlı ve yarışlardaki en başarılı arabası Ford GT40'a da ilham kaynağı olacaktı.
Ferrari'nin Fiat'a satılması
Ford Ferrari'yi satın almak üzere 1963'te 18 milyon dolarlık bir teklif sundu. Enzo Ferrari hemen hemen her konuda anlaştı, ancak Ford'un yarış takımını kontrol etme isteği Enzo Ferrari tarafından reddedildi ve anlaşma bozuldu. Bu da Ford'un o dönemde yarışlara girmesine sebep oldu. 1969'da oldukça güç durumda kalan Enzo Ferrari şirketin hisselerin yarısını Fiat'a vererek, yönetimden bir adım geri çekildi. Fiat daha sonraki süreçte de hisse alımına devam ederek günümüzde şirketin %90'ının sahibi olmuştur.
Ford'un Ferrari tarafından hazırlıkları yapılmış, birçok masrafa girilmiş projesinin iptal olması ardından; Ford "Ferrari" projesine "Ford GT40" ismi altında devam etti. İki yıl deneme sonrasında, Ferrari'yi yarışlarda geçmesi de Amerikan otomobil yarışçılığının en büyük günlerinden biri olarak kabul edilir. Fiat ayrıca Alfa Romeo, Maserati gibi otomobil markalarına da sahiptir.
Pininfarina'nın Ferrari'yle buluşması ve Enzo Ferrari'nin ölümü
1969, Ferrari'nin tarihindeki en önemli yıllardan biridir. Bu yıl Enzo Ferrari tasarımcı dostu Battista Farina'nın oğlu Sergio Pininfarina'ya, çizdiği muhteşem çizgiler doğrultusunda şans tanıdı. Prototip olarak sunulan 1969 Ferrari 512s, 1967 Ferrari 206 Dino'nun daha ince ve modern çizgilerle yaratılmış halidir. Üretime geçen 1971 Ferrari BB ile Ferrari dünya otomobil dünyası arenasına tekrar girdi.
1984 yılı, Pininfarina'nın otomotiv dünyasını yeni bir çağa başlatmasına şahit oldu. Tüm zamanların en güzel tasarımlarından biri olarak gösterilen Ferrari Testarossa satışa sunulur sunulmaz yüksek fiyatına rağmen lüks otomobillerde satış rekorları kırdı. Testarossa, hâlen günümüz spor arabalarının çizgilerini örnek aldığı efsanevi bir otomobil haline dönüştü.
1988'de Enzo Ferrari, Ferrari'nin 40. yılı için üretilen F40'ın sunulmasından bir yıl sonra öldü. Enzo Ferrari en çok beğendiği Ferrari'nin F40 olduğunu söylemiştir.
Ferrari F40'ın ilk sahibi, dünya tarihinin en büyük futbolcularından biri olarak gösterilen Diego Maradona'dır. Milan başkanı Silvio Berlusconi, Napoli'nin Maradona ile Serie A şampiyonu olması ve 1987'de Coppa Italia'yı alması üzerine Maradona'ya transfer teklifinde bulundu. Napoli başkanı Corrado Ferlaino da, Maradona'yı Napoli'de tutabilmek için ona Ferrari tarafından üretilen tek siyah renk F40'ı hediye etti. Maradona da hâlâ günümüzde kararını Ferrari yüzünden verdiğini söylemektedir.
Enzo Ferrari'nin 1988'de 90 yaşında ölümünün ardından eski sportif direktör Luca Cordero di Montezemolo başkan olur.
1990'lı yıllarda Ferrari
1992 Ferrari 456 GT , 1994 F355 ve 1996 550 Maranello takibi senelerde sunan Ferrari; Dünya'nın dört bir yanında en güzel lüks spor araba olarak tanınmasını sağladı. Ferrari, kuruluşunun 50. yılında F50 modelini limitli sayıda üreterek dünyaya sundu.
1979' dan sonra Formula 1 pilotlar şampiyonluğunu ve 1984'ten sonra da takımlar şampiyonluğunu kazanamayan Scuderia Ferrari yarış takımı, 1990 yılında McLaren'den ayrılan Alain Prost ile anlaştı. 1990 yılının son yarışı Suzuka Büyük Ödülü'nde Ayrton Senna'nın Alain Prost'a kasıtlı çarpması sonucu şampiyonluğu kaçırdı. 1991 ve sonrasında yeteri kadar mücadeleci bir Formula 1 aracı üretemeyen Ferrari, birkaç yıl daha şampiyonluk mücadelesine giremedi.
1993 yılında takımın yönetimine Jean Todt'un getirilmesi ile yeniden yapılanmaya giden Scuderia Ferrari, 1995 yılının sonunda 1994 ve 1995 yıllarının dünya şampiyonu Michael Schumacher ile anlaştı. 1996' da kötü bir sezon geçiren takım, 1997 ve 1998 yıllarında şampiyonluk için tekrar güçlü bir aday olmasına rağmen yine son yarışlarda şampiyonluğu kaçırdı. Ferrari, 1999 İngiltere Büyük Ödülü'nde 1. pilot Michael Schumacher'in kaza yaparak ayağını kırması sonucu yarışlardan uzak kalmasına rağmen, Eddie Irvine ile şampiyonluk mücadelesine devam etti. Ferrari, pilotlar şampiyonluğunun yine son yarışta kaybetmesine rağmen, 1984 yılından beri kazanamadığı "Formula 1 Takımlar Şampiyonu" unvanını kazanmayı başardı.
2000'li yıllarda Ferrari
2000 yılında Mika Hakkinen ve McLaren'e karşı Michael Schumacher ile kazanılan pilotlar şampiyonluğu, 21 yıl sonra kazanılmış ilk "Formula 1 Pilotlar Şampiyonluğu" unvanı olmasının yanında 5 yıl sürecek bir başarının da başlangıcı oldu.
2001'de McLaren ve BMW Williams'ın ortak olduğu şampiyonluk yarışını önde tamamlayan Ferrari, 2002'de radikal özelliklere sahip F2002 adlı araç ile büyük bir üstünlük sağlayarak şampiyonluğu sezonun bitiminden çok önce elde etmeyi başardı. 2002 yılının sonunda Ferrari'nin bu üstünlüğü nedeniyle Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA), Formula 1' de masrafları azaltarak diğer takımların rekabet gücünü arttırmak amacıyla bazı kural değişikliklerine gitti.
2003'te yeni kurallardan etkilenmesine rağmen tekrar hem takımlar hem de pilotlar şampiyonluğunu kazanmayı başardı.
2004'te F2004 ile 18 yarışın 15'ini kazanarak 2002'deki üstünlüğünü daha da ileri taşıyan Ferrari'nin 2004'ü de domine etmesinin üzerine FIA daha radikal kural değişikliklerine gitti. 2005'te aleyhine değiştirilen kurallara ayak uyduramayan Ferrari, araç ile lastik arasında yaşanan uyumsuzluk ve kural değişikliklerinin amacına ulaşması sonucunda şampiyonayı ancak 3. olarak tamamlayabildi.
2006 yılında yapılan yeni kural değişiklikleri ve 3 litre V10 motordan 2.4 litre V8 motora geçişle birlikte yeniden bir toparlanma dönemine giren Ferrari, şampiyonluk mücadelesine tekrar ortak oldu. Monte Carlo Grand Prix'sinin de şampiyon pilot Michael Schumacher'in diğerlerini engellemek adına aracını yolda bıraktığı gibi bir suçlama yüzünden ve ardından yaptığı motor değişikliği ile garajdan; diğer pilot Felipe Massa'nın da sıralama turlarında yaptığı kazadan dolayı son sıradan başlaması ile tarihindeki en kötu sıralama ile başlamalarına rağmen Michael Schumacher muhteşem bir sürüş ile böyle zor bir pistte 5.'liği elde ederek şampiyon ruhunu ve tecrübesini ortaya koydu.
F2004, birçok otorite tarafından gelmiş geçmiş en iyi Formula 1 aracı olarak kabul edilir. Michael Schumacher de bu dönemde elde ettiği başarılarla üst üste rekorlar kırarak tüm zamanların en başarılı Formula 1 pilotu olmuştur.
2004 yılı itibarı ile, Fiat Ferrari'nin %56'sına, Mediobanca %15'ine, Commerzbank %10'una, Lehman Kardeşler %7'sine ve Ferrari'nin oğlu Piero Ferrari %10'una sahipti.
Ferrari'nin 60. yıl için tasarladığı F60 modeli "Enzo Ferrari" ismiyle satışa sunuldu.
2007 yılında McLaren Takımı'nın GP2 pilotu Lewis Hamilton'u ve Renault'tan Fernando Alonso'yu transfer etmesi ve Ferrari'nin Michael Schumacher'in emekli olmasıyla boşalan koltuğa McLaren Mercedes'ten Kimi Raikkonen'i oturtmasıyla pistin tablosu hayli değişti. İlk yarış olan Avustralya Grand Prix'ini Kimi Raikkonen kazandı fakat daha sonraki yarışlarda bu yeni transfer beklenen başarıyı istenen seviyede gösteremedi.
Takım arkadaşı Felipe Massa ise kararlı ve yarışı sonuna kadar kovalayan bir tablo çiziyordu.Fakat ilerleyen yarışlarda Raikkonen şampiyonluk mücadelesine yeniden ortak oldu.McLaren Mercedes takımının yeni transferlerinin ve otomobillerinin performansı ise Ferrari'de az da olsa ümit kırmaya devam ediyordu.Özellikle yeni transfer çaylak Lewis Hamilton her yarışta adeta çaylak olduğunu unutturuyordu. Fakat sezon içinde Ferrari'nin teknik şefi Nigel Stepney'in Ferrari'nin otomobili hakkındaki yaklaşık 800 sayfalık teknik bilgiyi rakip takım McLaren'e sızdırdığı ortaya çıkınca Nigel Stepney takımdan uzaklaştırıldı ve FIA'ya başvurulup McLaren'e dava açıldı. Dava sonucunda Mclaren Mercedes'in takım patronu Ron Dennis bilgilerin kullanılmadığını söylese de takım 100 milyon dolarlık bir cezaya çarptırıldı ve 2007 sezonu içinde almış olduğu tüm takım puanları silindi.McLaren şampiyona sonuna kadar otomobilinde hiçbir değişiklik yapmadan yarıştı.2007 sezonun son iki yarışını Ferrari pilotu Kimi Raikkonen kazanarak Pilotlar Şampiyonası'nda birinci oldu.Takım arkadaşı Felipe Massa ise sezonu üçüncülükle kapattı.2007 sezonu bitmesine rağmen olaylar bir türlü durulmadı.McLaren Mercedes sezonunun son yarışı olan Brezilya Grand Prix'inde benzin deposu sıcaklığı ve benzin miktarını gerekçe göstererek Ferrari'nin kazanmasına itiraz etti fakat mahkeme reddetti ve Raikkonen'in birinciliği tescillendi. Biten yarışlar ve bitmeyen olaylar. Formula 1 2007 sezonu skandalların patlak verdiği bir yıl olarak tarihe geçti.
Ferrari satış prensipleri
Scuderia Ferrari, yakaladığı trendi kullanmasını iyi bilerek talep gördüğü dönemlerde kısıtlı araç üreterek araçlara olan rağbeti artırma yoluna gitmiştir. Bu sayede herkes araca sahip olamıyor ancak bir sonraki modele talep artıyordu. Bu sayede fiyat politikası yükselme eğilimi gösterir oluyordu. Bu teknik genel olarak bütün az üretim yapan otomotiv şirketleri tarafından kullanılmaktadır. Ancak Ferrari'nin buna ek olarak yaptığı diğer bir husus ise, araçlarını ikinci ele düştüğü zaman aracı kurumlar vasıtasıyla değerinin üstünde fiyatlara toplamasıdır. Bu yolla Ferrari marka araçlar değer kaybetmeyen araçlar olarak anılmaya başlanmıştır. Doğal olarak bu da marka imajı için her üreticinin arayıp da bulamadığı bir katkı demektir. Bu sayede değerine değer katan marka hâlen avrupa da ve tüm dünyada elindeki araçları satmak isteyen tüm Ferrari kullanıcılarından aracı alarak bu marka otomobillerin ikinci elde piyasanın serbest ellerine düşmesini engellemektedir. Bu yüzden avrupa kaynaklı oto ikinci el sitelerinde eski model veya düşük fiyatlı Ferrari modeline rastlamak zordur, zira bütün satılan araçlarını Ferrari titiz bir çalışma ile her zaman takip altında tutar.
Modelleri
Spor arabaları
Ferrari'nin ilk modelleri sadece spor amaçlı idi, günümüzdeki lüks spor arabası halinde değildi.
1948-1950 166
1951 195 Coupe
1951-1952 212 Coupe/Cabriolet
1952 340 MM Berlinetta/Spider
Orta motorlu V6/V8
Ferrari Dino, ortadan motorlu ilk Ferrari idi. Bu tarz, 1980'lerde ve 1990'lardaki hemen hemen tüm Ferrari'lerde görünmektedir.
1968-1975 Dino
1968-1973 Dino 246GT/GTS
1975-1989 208/308/328 GTB/GTS
1975 308 GTB/GTS
1980 208 GTB/GTS
1980 308 GTBi/GTSi
1982 208 GTB/GTS Turbo
1982 308 GTB/GTS Quattrovalvole
1985 328 GTB Berlinetta
1986 GTB/GTS Turbo
1989 348
1989 348 TB/TS
1993 348 GTB/GTS
1995-1998 F355
1994 F355/GTS
1997 355 F1
1999-2004 Ferrari 360
1999-2004 360 Modena/Spider
2003-2004 Challenge Stradale
2005 F430
2008 430 Scuderia
2009 458 Italia
2013 458 Speciale
2010 458 Spyder
2 kişilik
Ferrari'nin ürettiği 2 kişilik arabaları, satılan arabalarının büyük çoğunluğunu temsil eder.
1952-1967 America
1952 340 America
1953 375 America
1956 410 superamerica
1957 410 superamerica III
1960 400 superamerica
1964 500 Superfast
1953-1962 250
1952 250S/250MM
1953 250 Export/Europa
1954-1963 250 GT Europa/Boano/Ellena/Coupe Pininfarina/Lusso
1957-1960 250 GT Berlinetta/Cabriolet/California Spyder/SWB
1964 330
1966 330 GTC Coupe
1966 330 GTS Spider
1964-1968 275
1964-1965 275 GTB/GTS
1966-1968 275 GTB/4
1968 365
1968-1969 365 GTC Coupe
1969-1970 365 GTS Spider
1968-1973 Daytona
1968 365 GTB4/365 GTS4
1996-2001 550 Maranello
1996-2000 550 Maranello Coupe
2001 550 Barchetta
2002-2006 575M Maranello
2004 Barchetta
2005 Superamerica
2007 Ferrari 599 GTB
2008 ferrari california
Orta motorlu 2+2
197546 208/308 GT4
1974-1975 Dino 308GT4
1976-1980 308GT4
1975 208 GT4
1980 Mondial
1980 Mondial 8
1982 Mondial Quattrovalvole
1983 Mondial Cabriolet
1985 3.2 Mondial/3.2 Cabriolet
1989 Mondial T
Ön motorlu 2+2
1960-1963 250
1960-1963 250 GT 2+2
1964-1967 330
1964-1967 330 GT 2+2
1967-1971 365
1967-1971 365 GT 2+2
1968-1973 365 Daytona
1971-1972 365 GTC4
1972-1976 365 GT4 2+2
1976-1989 400/412
1976 400 Automatic
1979 400i
1985 412
1992-2003 456/456M
1992-1997 456 GT/GTA Coupe
1998-2003 456M GT Coupe
2004-2005 612 Scaglietti
2014 California T
Orta Motorlu (12 Silindir)
1971-1984 512 Berlinetta Boxer
1971 365 GT4 BB
1976 512BB
1981 512iBB
1984-1996 Testarossa
1984-1992 Testarossa
1992-1994 512TR
1994-1996 F512M
2012 F12 Berlinetta
Süperarabalar
1962 250 GTO
1984 288 GTO
1988-1992 F40
1995-1997 F50
2003 Enzo
2013 LaFerrari
Güncel
360 GTC
360 Challenge
575 GTC
FXX
Ferrari FXX K (2015)
Eski
1947 125 Sport
1948 166
1949 125 F1
1951 340 America
1952 250MM
1953 340 MM
1953 375 MM
1954 750 Monza
1954 250 Monza
1956 250 Testa Rossa
1960 250 TR60/61
1962 GTO
1965 330 P2
1966 330 P3
1967 330 P4
1967 412 P
1969 312 P
1969 512 S and 512 M
1971 312 PB
1994 333 SP
1996 F50 GT
Kaynakça
Dış bağlantılar
Ferrari Resmî Web Sitesi
Ferrari Türkiye Resmî Sitesi
Stellantis
Lüks markalar
İtalya'daki otomobil üreticileri
Spor otomobil üreticileri
İtalyan markaları
Otomobil markaları
1947'de kurulan imalat şirketleri
İtalya Borsası'ndaki şirketler
New York Borsası'ndaki şirketler
1947'de İtalya'da kurulan oluşumlar
Kurumsal yan kuruluşlar
|
701
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyoloji
|
Sosyoloji
|
Sosyoloji veya toplumbilimi, toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır. Toplumsal (sosyolojik) araştırmalar sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki ilişkilerden küresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. Bu disiplin insanların neden ve nasıl bir toplum içinde düzenli yaşadıkları kadar bireylerin veya birlik, grup ya da kurum üyelerinin nasıl yaşadığına da odaklanmıştır.
Toplum bilimi alanında çalışan bir kişiye de sosyolog denir. Bir akademik disiplin olarak toplum bilimi bir sosyal bilim olarak kabul edilmektedir ve 19. yüzyılın ilk çeyreğinde gelişmiş diğer bilim dalları ile karşılaştırıldığında göreceli olarak gençtir. Birçok sosyolog bir veya daha fazla uzmanlık alanında veya alt dallarında çalışmaktadır.
Sociology kelimesi, Yunanca “bilim” anlamına gelen “logy” eki ve Latince'de, genel anlamda insanı işaret eden, üye, arkadaş veya dost anlamındaki, “socius” kelimesinden gelen “socio-” kökünden oluşur.
Toplum bilimi geniş çerçeveli bir disiplin olduğu için profesyonel toplum bilimcilerin bile tanımını yapması güçtür. Bu disiplini tanımlamak için işe yarayan yollardan biri bu disiplini toplumun farklı boyutlarını inceleyen alt dalların oluşturduğu bir küme olarak tanımlamaktır. Örneğin toplumsal sınıflaşma; eşitsizliği ve sınıfsal yapıları, demografi; nüfusun miktar ve türündeki değişimleri, suç bilimi; suç davranışı ve çarpıklıkları, politik toplum bilimi; hükûmet ve yasaları, ırk toplum bilimi ve cinsiyet toplum bilimi; ırk ve cinslerin eşitsizliği kadar ırk ve cinsiyetlerin toplumsal yapılarını inceler. Doğadaki birçok çapraz disiplini içerecek şekilde, ağ çözümlemesi gibi yeni toplumsal alt bilim dalları ortaya çıkmaya devam etmektedir.
Birçok toplum bilimci, akademi dışında yararlı araştırmalar yapmaktadır. Bulguları eğitimcilere, yasa yapıcılara, yöneticilere, yenilik yapmak isteyenlere, iş dünyasının liderlerine ve toplumsal sorunları çözme ve sosyal politikalar oluşturma konusuyla ilgilenenlere yardımcı olmaktadır.
Tarihçe
Ekonomi, politika bilimi, antropoloji, tarih ve psikolojiyi kapsayan diğer sosyal bilimler ile karşılaştırıldığında toplum bilimi oldukça yeni bir bilim dalıdır. Arkasındaki düşüncelerin ise daha uzun bir geçmişi vardır ve ortak insan bilgisi ve felsefesinin karışımına kadar izleri takip edilebilir.
Toplum bilimi 19. yüzyılın ilk yarısında modernliğin iddialarına karşı bir akademik tepki olarak belirmeye başladı: dünya küçülmeye başlayıp bütünleşmeye başlıyor, insanların yeryüzündeki deneyimleri hızlı bir şekilde atomize olup yayılıyordu. Toplum bilimciler sadece toplumsal grupları nelerin bir arada tuttuğunu öğrenmeyi değil aynı zamanda toplumsal dağılmaya karşı bir çare geliştirmeyi de umut ettiler.
Sociology kelimesi 1838’de Auguste Comte tarafından Latince socius (arkadaş, dost) ve Yunanca logos (bilim) kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşturuldu.
Comte insana dair bütün bilimleri – tarih, psikoloji ve ekonomi dahil, bütünleştirmeyi istiyordu. Onun toplumsal şeması tam 19. yüzyıla özgüydü; tüm insanlığın aynı tarihsel aşamalardan (teoloji, metafizik, pozitif bilimler) geçtiğine inanıyordu ve eğer birisi bu gelişimi kavrarsa toplumsal hastalıklar için çareler de bulabilirdi. Toplum bilim ‘bilimlerin kraliçesi’ olmalıydı.
Sociology terimi ile ilk yayımlanan kitap İngiliz düşünür Herbert Spencer’in yazdığı The Study of Sociology (Toplum Bilimi Çalışması) idi (1874).
ABD’de bazıları tarafından Amerikan toplum biliminin babası diye tanımlanan Lester Frank Ward, 1883’te Dinamik Toplum Bilim kitabını yayınladı ve ilk kez Kansas Üniversitesi, Lawrence’da 1890’da Toplum Bilim Öğeleri başlıklı bir kursta(Amerika'nın devam eden en eski toplum bilim bölümüdür) bu disiplin kendi adıyla öğretilmeye başlandı.
Kansas Üniversitesi’nde Tarih ve Sosyoloji Bölümü 1891 yılında kuruldu ve ilk tam anlamıyla bağımsız toplum bilim bölümü 1892’de Chicago Üniversitesi ‘nde 1895’te Amerikan Toplum Bilimi Dergisini çıkaran Albion W. Small tarafından kuruldu.
İlk Avrupa toplum bilim bölümü, L'Année Sociologique'un (1896) kurucusu Émile Durkheim tarafından 1895’te Bordeaux Üniversitesi'nde kuruldu.
Birleşik Krallık’taki ilk toplum bilim bölümü London School of Economics and Political Science‘da (İngiliz Toplum Bilim dergisini de yayınlayan) 1904'te kuruldu.
1919’da Almanya’da Ludwig Maximilians University of Munich’de Max Weber ve 1920’de Polonya’da Florian Znaniecki tarafından toplum bilim bölümleri oluşturuldu.
Toplum bilim alanında uluslararası işbirliği 1893’te, René Worms tarafından kurulan ancak 1949’da oluşan çok daha geniş katılımlı Uluslararası Toplum Bilim Birliği (ISA) ile yıldızı kararan küçük Uluslararası Toplum Bilim Enstitüsü ile başladı.
1905’te dünyanın en büyük profesyonel sosyologlar birliği olan Amerikan Toplum Bilim Birliği kuruldu.
19. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar diğer “klasik” toplum bilim kuramcıları şunlardır:
Karl Marx,
Ferdinand Tönnies,
Émile Durkheim,
Vilfredo Pareto,
ve Max Weber.
20. yüzyıldan 21. yüzyılın başlarına kadar diğer “klasik” toplum bilim kuramcıları şunlardır:
Markus Dressler,
Comte gibi bu bilimciler de kendilerini sadece “sosyolog” saymaz. Çalışmaları din, eğitim, iktisat, hukuk, psikoloji, etik, felsefe ve teoloji konularına yöneliktir ve kuramları değişik akademik disiplinlere uyarlanmıştır. En çok ne var ki toplum bilim üstünde etkili olmuşlardır (aynı zamanda ekonomi üstünde de merkezi bir isim olan Marks’ı hariç tutarak) ve gene onların kuramları bugün hâlâ en uygulanabilir kuramlar olarak düşünülmektedir.
Disiplinin içinde, bilimsel açıklamadan farklı olan anlayışın felsefi kökleri vardı. Comte’un başını çektiği ilk kuramcıların toplum bilime yaklaşımı, toplumu anlamak için doğal bilimlerde kullanılan yöntemleri ve yöntem bilimini aynen uygulayarak toplum bilimin bir doğal bilim gibi geliştirmekti. Deneycilik ve bilimsel yönteme yapılan vurgu toplum bilimsel iddialar ve bulgular için tartışılmaz bir temel oluşturmayı ve felsefe gibi daha az deneysel disiplinlerden toplum bilimini farklılaştırmayı araştırıyordu. Pozitivizm denilen bu yöntem bilimsel yaklaşım toplum bilimciler ve diğer bilim insanları arasında çekişme kaynağına ve sonunda disiplinin kendi içinde de bir ayrışma noktasına dönüştü. Böylece, birçok bilim, gerekirci, Newtoncu modelden belirsizliği kabullenen ve içselleştiren olasılıklı modellere geçerken toplum bilim gerekirci (çeşitlemeleri yapıya, etkileşime veya diğer güçlere yükleyen)yaklaşıma inananlar ve her türlü açıklama ve tahmin olasılığına karşı duranların hakimiyetine girdi.
Bilimsel açıklamadan farklı ikinci bir görüş ise kültürel hatta kendi başına toplumsaldı. 19. yüzyılın başlarından itibaren insan toplumunun anlamlar, semboller, kurallar, normlar ve değerler gibi kendine özgü yanları bulunmasından dolayı doğal dünyadan toplumsal dünyanın ayrı olduğunu tartışan Wilhelm Dilthey ve Heinrich Rickert gibi bilim insanları tarafından toplum hayatını inceleyen pozitivist ve doğacı yaklaşımlar sorgulanmıştı. Toplumun bu öğeleri insan kültürlerini hem sonucuydular hem de bunlar tarafından üretiliyorlardı. Bu bakış açısı daha sonra antipozitivizmin (insancıl toplum bilim) kurucusu olan Max Weber tarafından geliştirildi. Anti-doğacılıkla yakın ilişkili bu anlayışa göre, toplumsal araştırma insanın kültürel değerlerine yoğunlaşmalıydı. Bu, bir insanın öznel ve nesnel araştırma arasında nasıl bir ayrım yapabileceği konusunda bazı tartışmalara yol açtı ve kişisel yorumlu (hermeneutical) çalışmaları etkiledi. Benzer tartışmalar, özellikle internet çağında, toplum bilimde, hedef kitleye özgü toplum bilimsel uzmanlığın yararına vurgu yapan kamu sosyolojisi gibi çeşitlemelere yol açmaktadır.
Sosyolojinin özellikleri
Bireysel sorunlarla değil toplumsal sorunlarla ilgilenir
Sosyoloji bilimi evrensel kural ve tanımlar yapmaz
Sosyoloji bilimi olması gerekeni değil olanı inceler
Sosyoloji diğer bilim dallarıyla dayanışma içinde hareket eder
Sosyoloji bilimi olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurarak genellemelere ulaşır
Sosyoloji bilimi sistemli ve düzenli bilgiden oluşur
Sosyoloji bilimi pozitif bir bilimdir
Sosyoloji bilimi toplumları genel kural ve tanımlar eşiğinde ayırarak incelemez.
Sosyolojik bakış açısı
Sosyolojik bakış açısı, sosyolojinin toplumda oluşan olaylara karşı nasıl yaklaştığını ve oluşan olayların nasıl incelendiğini niteleyen bir ifadedir. Bu ifade, görünenin ardındaki gerçekliğe atıfta bulunur. Bu bakış açısı ile yaşanan bir olayın birden fazla sebebi olabileceği ve bu nedenle eleştirel düşünmenin önemi vurgulanır.
Sosyal teori
Sosyal teori, toplumsal hayatın kalıplarını açıklamak yerine toplumsal kalıp ve büyük toplumsal yapıları açıklayacak ve çözümleyecek özet ve çoğunlukla karmaşık kuramsal çatıların kullanımına başvurur. Sosyal teori her zaman daha klasik akademik disiplinlerle sorunlu bir ilişki kurmuştur; anahtar düşünürlerden birçoğunun üniversitede kürsüsü yoktur. Bazen sosyal teorinin toplum biliminin bir dalı olduğu düşünülse de, antropoloji, ekonomi, teoloji, tarih, felsefe gibi bilimlerle ilgili olduğu için disiplinlerarasıdır. İlk sosyal teoriler toplum bilimin doğuşuyla beraber, eş zamanlı olarak geliştirildi. ‘Toplum biliminin babası’ olarak bilinen Auguste Comte –toplumsal evrimcilik- diye ilk sosyal teorilerden birinin temel çalışmasını gerçekleştirdi. 19. yüzyılda sosyal ve tarihsel değişimle ilgili üç büyük klasik teori oluşturuldu: sosyal evrimcilik teorisi (sosyal darwinizm de bunun bir parçasıdır) sosyal dönem teorisi ve Marksist tarihsel materyalizm teorisi. Modern sosyal teoriler klasik teorilerin daha da yetkinleştirilmiş uyarlamalarıdır, evrimin çoksoylu teorileri gibi (neo-evrimcilik, sosyobiyoloji, modernizasyon teorisi, sanayi sonrası toplumu teorisi) veya genel tarihsel sosyoloji ve öznellik teorisi ve toplumun yaratılması.
Doğal bilimler disiplinlerinin tersine –fizik veya kimya gibi— sosyal teorisyenler kendi teorilerini savunmak için bilimsel yönteme yeterince sadık davranmayabilirler. Bunun yerine, sosyal teorinin karşıtlarının eleştirilerinin temelini oluşturan, tarihsel ve psikolojik yorumlar hariç, kolaylıkla kanıtlanamayacak hipotezler kullanarak büyük ölçekli toplumsal genel eğilim ve yapıları ele alırlar.
Uç noktalardaki eleştirel kuramcılar, dekonstrüksiyonizmciler veya post-modernistler gibi, herhangi sistematik bir araştırma veya yöntemin baştan noksan olduğunu iddia etmektedir. Birçok kez, ne var ki, “sosyal teori” bilime başvurmadan tanımlanır çünkü tarif ettiği toplumsal gerçeklik tersi kolay kanıtlanamayacak kadar baskındır. Modernite veya anarşi sosyal teorileri bu anlamda iki örnek olabilir.
Ne var ki, sosyal teoriler toplum biliminin büyük kısmını oluşturmaktadır. Nesnel bilimsel tabanlı araştırmalar sosyal teorisyenler tarafından yapılan açıklamalar için destek sağlayabilir. Mesela aynı işi yapan erkek ve kadınlar arasında belirgin bir gelir eşitsizliği olduğunu ortaya koyan, bilimsel yöntem eksenli istatistiki bir çalışma, karmaşık sosyal teoriler olarak feminizm veya ataerkilliğin önermelerini tamamlayabilir. Genel olarak ve özellikle saf sosyoloji taraftarları arasında, sosyal teorinin bir çekiciliği vardır çünkü burada odak merkezi bireyden uzaklaşır ve doğrudan topluma ve bizim hayatlarımızı kontrol eden toplumsal güçlere döner. Bu sosyolojik kavrayış (veya sosyal imajinasyon) yıllar içinde öğrencilere çekici gelmiş ve diğerleri statükodan memnun kalmamışlardır çünkü—bu şekilde değişim olasılığını ortaya koyarak, sosyal yapıların ve kalıpların ya rastlantısal ya da keyfi olarak özel güçlü gruplar tarafından kontrol edildiği varsayımına dayanmaktadır.
Bilim ve matematik
Toplum bilimciler toplumu ve sosyal davranışı, insanların oluşturduğu grup ve toplumsal kurumu çeşitli sosyal, dinsel, politik ve iş organizasyon gibi inceleyerek çalışırlar. Onlar aynı zamanda grup davranışlarını ve toplumsal etkileşimlerini inceler, köken ve gelişimlerini takip eder ve üye bireyler üzerinde grup hareketlerinin etkisini çözümlerler. Toplum bilimciler toplumsal grupların, organizasyonların ve kurumların özellikleri; bireylerin her birinin diğerinden ve ait oldukları gruptan etkilenme yolları ve bir insanın günlük yaşamında cinsiyet, yaş veya ırk gibi toplumsal özelliklerin etkisi ile ilgilidir. Toplum bilimsel araştırmalar eğitimcilere, yasa koyuculara, yöneticilere ve toplumsal sorunları çözmek ve kamu politikaları geliştirmek isteyenlere yardımcı olur. Birçok toplum bilimci bir veya birden fazla uzmanlık alanında çalışır: toplumsal organizasyon, toplumsal tabakalaşma, toplumsal hareketlilik; ırksal ve etnik ilişkiler;eğitim, aile; toplumsal psikoloji, şehir, kırsal, politika ve karşılaştırmalı toplum bilim; cinsiyet rolleri ve ilişkiler; demografi; yaşlılık; suç bilimi; ve toplumsal uygulamalar.
Toplum bilim büyük oranda Comte'nin toplum bilimin er-geç bilimin bütün diğer alanlarını içine alacağı inancına yaslanarak gelişse de, sonuçta, toplum bilim diğer bilimlerin yerine geçmedi. Bunun yerine, toplum bilim diğer toplumsal bilimlerle özdeşleştirilme noktasına geldi. Günümüzde, çoğunlukla karşılaştırmalı bir yöntem kullanarak, insan türünün organizasyonlarını, toplumsal kurumlarını ve bunların toplumsal etkileşimlerini incelemektedir. Disiplin özellikle karmaşık sanayi toplumlarına odaklanmıştır. Toplum bilimciler son zamanlarda antropologlardan aldıkları ipuçları ile, bu alandaki "Batı Vurgusu"nu belirtmektedirler. Tepki olarak ise yeryüzündeki birçok toplum bilim bölümü çok kültürlü ve çok uluslu çalışmaları desteklemektedir.
Günümüzde, toplum bilimciler, toplumu düzenleyen ırk veya etnisite, sosyal sınıf, cinsel rolleri ve aile gibi kurumları; suç ve boşanma gibi bu yapıların ayrılma ve bozulmasını temsil eden toplumsal işleyişleri ve benzeri kişiler arası etkileşimler gibi mikro-işleyişleri ve bireylerin toplumsallaşmaları, gibi mikro- toplumsal yapıları araştırmaktadırlar.
Toplum bilimciler sıklıkla toplumsal ilişkilerdeki kalıpları açıklamak ve toplumsal değişimi belirlemeye yardım edecek modeller geliştirmek için toplumsal araştırmanın kantitatif yöntemine dayanırlar. Toplum biliminin belli dalları ise - odaklanarak yapılan görüşmeler, grup tartışmaları ve etnografik yöntemler gibi yöntemlerin- sosyal işleyişlerin daha iyi anlaşılmasını sağladığını düşünmektedir. Orta yolu bulmak isteyen bazı toplum bilimciler ise kantitatif ve kalitatif yaklaşımların birbirini tamamlayıcı olarak kullanılmasını tartışmaktadır. Bir yaklaşımdan elde edilen sonuçlar diğer taraftaki açıkları kapatabilir. Mesela kantitatif yöntemler büyük ve geniş kalıpları tanımlarken kalitatif yaklaşımlar bireylerin bu kalıpları nasıl anladıklarını anlamamıza yardımcı olabilir.
Araştırma yöntemleri
Toplum bilimcilerin, soru formları veya toplumsal yöntemler araştırma anketi, görüşmeler, katılımcı gözlem, istatistik araştırması, değerlendirme araştırması ve test, anket vb. belge tabanlı değerlendirme gibi çalışmaları içeren, kuramsal olmayan bulguları bir araya getirmek için kullandığı birçok yöntem vardır. Araştırmanın sorusuna göre hangi araştırma yönteminin kullanılacağı belirlenir. Deneysel ve sayısal konularla ilgili bir araştırma yapılıyorsa nicel araştırma yöntemi, daha çok gözlem ve görüşme gibi sayısal veriler toplanamayan araştırmalarda nitel araştırma yöntemi kullanılmaktadır. Nitel araştırma yöntemi özellikle sosyoloji ve psikoloji gibi konularda araştırmaların sözel olması nedeniyle sık kullanılan bir yöntemdir.
Bu yaklaşımların hepsinin sorunu bunların, araştırmacının bunların gözünde gördüğü toplumu nasıl çözümlediği ve anladığını uyarlamaya çalıştığı kuramsal konuma dayanıyor olmasıdır. Eğer Émile Durkheim gibi işlevselci ise, araştırmacı her şeyi büyük ölçekli toplumsal yapıların terimleriyle açıklaması muhtemeldir. Bir sembolik etkileşimci büyük olasılıkla insanların birbirini nasıl anladığına yoğunlaşacaktır. Bir marksist ya da neo-marksist bir araştırmacı ise muhtemelen her şeyi sınıf mücadelesi ve ekonomi süzgecinden geçirecektir. Fenomenciler ise insanların gerçeğin onlara göre anlamlarını kurguladıkları tek bir yol ve başka hiçbir şey olmadığını düşünmeye eğilimlidirler. Gerçek sorunlardan biri ise birçok toplum bilimcinin bir tek kurumsal yaklaşımın doğru olduğu ve bunun da kendilerininki olduğunu tartışmalarıdır. Uygulamada, toplum bilimciler sıklıkla, her yöntem özel data tipleri ürettiği için farklı yaklaşımları ve yöntemleri karıştırıp eşleştirmektedir.
İnternet üç açıdan toplum bilimcilerin ilgi alanındadır: mesela kâğıt üzerindeki anketler yerine çevrimiçi anketleri kullanmak adına bir araştırma aracı olarak, bir tartışma platformu olarak ve bir araştırma konusu olarak. İnternet toplum bilimi, çevrimiçi toplulukların (ör:haber grupları) çözümlemesini, sanal toplulukları ve dünyaları, internet gibi yeni medyalar ekseninde çözünen organizasyonel değişimleri ve sanayi toplumundan bilgiye dayalı topluma (veya bilgi toplumuna) doğru yaşanan dönüşümde geneldeki toplumsal değişimi içermektedir.
Nicel yöntemler
Nicel araştırmalarda nesnellik ön plandadır. Tek bir doğru sonuç olduğu varsayılmaktadır. Nicel araştırmalarda tek olan bu doğru sonuca ulaşmak için anketler, testler ve ölçeklerden yararlanılarak veriler toplanmaktadır. Yani sayısal veriler sayesinde sonuca ulaşılmaktadır. Birey gerçekliğin dışında tutulmaktadır. Nicel araştırmalarda varsayımlar yapılır. Toplanmış olan sayısal veriler ile genellemelere ulaşılmaktadır.
Nitel yöntemler
Nitel araştırmalarda nesnellikten çok öznellik ön plandadır. Nitel araştırmalarda nesnellik şart değildir. Araştırmalar olayların daha çok "Niçin?" ve "Nasıl?" olduğu ile ilgilenmektedir. Sayısal veriler nitel araştırmalar için büyük önem taşımamaktadır. Nitel araştırmalarda gerçeklik bireyin dışında tutulmamaktadır. Nitel araştırma modelinde betimlemeler ve yorumlamalara yer verilmektedir. Dolayısıyla birden çok doğru kabul edilebilir. Tek bir doğru sonuç belirlemek amaç değildir.
Diğer toplum bilimleri
20. yüzyılın başlarında sanayi toplumu üzerinde araştırma yapan toplum bilimciler ve psikologlar antropolojinin gelişimine katkıda bulundular. Antropologlar da sanayi toplumları üzerinde araştırmalar yaptılar. Günümüzde toplum bilim ve antropoloji çalışma nesnelerinden ziyade farklı kuramsal içerik ve yöntemlere göre daha iyi bir şekilde farklılaşmışlardır.
Sosyal biyoloji görece olarak hem toplum biliminden hem de biyolojiden kaynaklanan yeni bir alandır. Bu alan ilk önce çok hızlı bir kabul görse de, toplumsal davranış ve yapıların evrimsel ve biyolojik işleyişlerle açıklama yolları aramasından dolayı tepki topladı. Toplum bilimciler sıklıkla davranışı tanımlamada genlerin etkilerini çok fazla dayanak göstermeleri yönünden eleştirilmektedirler. Ne var ki toplum bilimciler sıklıkla doğa ve yetiştirme arasında karışık bir ilişki olduğuna atıfta bulunarak yanıt verirler. Bu anlamda sosyal biyoloji fiziksel antropoloji, zooloji, evrimsel psikoloji, insan davranışsal ekoloji ve ikili kalıtım kuramı ile yakın ilişki içerisindedir. Bununla birlikte, bu alanda çalışanların çoğu için, büyük oranda bu alanın düşünceleri kabul edilebilirdir, çünkü toplumsal yapılar için biyolojik temeller bulmak toplumsal yapıların nadir ve isteğe bağlı olduğunu ifade eden birçok toplumsal kuramın önerme ve çıkarımlarına karşı gelmektedir.
Toplum bilim toplumsal psikoloji ile bazı bağlantıları vardır ancak ilki toplumsal yapılarla ilgili iken, ikincisi toplumsal davranışlarla ilgilidir.
Yaklaşımlar ve yöntemler
Auguste Comte (1789-1857): pozitivist.
Émile Durkheim (1858-1917): pozitivist.
Karl Marx: diyalektik materyalist
Giambattista Vico (1668-1774): özneci/anlamacı.
Wilhelm Dilthey (1833-1911): hermeneutik geleneğe bağlı; anlamacı.
Georg Simmel (1858-1918): karmaşık süreççi.
Max Weber: anlamacı ve etkinlikçi.
Talcott Parsons : Yapısal işlevselcilik
-Diğer gruplar: Robert Merton, Gerhard Lenski, Erving Goffman, Herbert Blumer, Harold Garfinkel, Peter Berger, Amitai Etzioni, C.Wright Mills, Daniel Bell, Alvin Toffler, G. Herbert Mead, Alain Touraine.
Kavramlar
Dallar
Kaynakça
Genel
Korotayev A., Malkov A., Khaltourina D. Introduction to Social Macrodynamics: Compact Macromodels of the World System Growth. Moscow: URSS, 2006. ISBN 5-484-00414-4 .
Final Yayınları Felsefe Grubu Konu Anlatım Kitabı s. 237
Özel
|
702
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%A9rard%20de%20Nerval
|
Gérard de Nerval
|
Gerard de Nerval, (22 Mayıs 1808 – 26 Ocak 1855) Gérard Labrunie 'nin yazılarında kullandığı ismidir. Romantizmin en güçlü temsilcisi olan Fransız; şair, yazar ve gezgindir. Birçok defa Türkiye'ye de uğramış, İstanbul'un en çok mezarlıklarını beğenmiştir. Dünya edebiyat tarihinin en önemli şairlerinden ve yazarlarından biridir.
Hayatı
Paris'te doğan Nerval iki yaşındayken, annesi Silezya'da vefat eder. Babası, Napolyon'un ordusunda askeri doktordur. Amcası, Antoine Boucher'in yanında; Valois bölgesinin kırsal kesimi olan Mortefontaine'de yaşar. Babasının 1814 yılında savaştan dönmesi üzerine tekrar Paris'e gönderilir. Birçok defa, Valois tarlalarına geri dönen Nerval, Valois şarkıları ve efsanelerini bu dönemde yaratır.
Çevirmenlik hevesi, Goethe'in Faust (1828) eseriyle başlar ve bu O'nu ünlü eder. Goethe'nin de takdirlerini alan Nerval, 1840'lı yıllarda da Heinrich Heine'nin şiirlerini Fransızca olarak sunar.
Üniversite'ye gittiği 1820'li yıllarda Theophile Gautier ve Alexandre Dumas ile dost olur. Nerval'in şiirleri Romantik Deizm içerir; bu dönemde hayranları arasında Victor Hugo da bulunmaktadır.
Dönemin Mason dünyasının önemli şahıslarından olan Nerval, uyuşturucu madde bağımlısı olmuş; 1841 yılı itibarıyla birkaç kez akıl hastanesinde yatmıştır. Görevi vesilesi ile birçok ülke gezen Nerval, hiçbir şehirde yerleşik bir hayat sürememiştir. O'nun Paris'te 1820'li yıllarda, Lüksemburg ve Hollanda'da da 1830'lu ve 1840'lı yıllarda yaşadığı aşkları şiirlerine de yansımıştır.
1855 yılında, 47 yaşındayken Paris'te bir parkta ilk âşık olduğu kadını ailesi ile piknik yaparken görür. Çocuklarıyla mutlu olan babanın yaşamını kıskanarak tekrar bir bunalım içerisine girer. (Başka bir görüşe göre de; ilk aşkını, kocası ile beraber balkonda çocuklarıyla yemek yerken gördüğüdür.) Öldüğü gün, "Sıcak bir kış günü" tasviriyle dünya tarihine geçer.
Teyzesine "bu akşam beni bekleme, çünkü gece kara (siyah) ve ak (beyaz) olacak..." mısralarını içeren bir şiir yazan Nerval kendini bir sokak lambasına asar. (Başka bir görüş de, kendini evinin pencere demirlerinden asarak intihar ettiğidir.) Onu görmeye gelen şairler, asılmış bedeni karşısında saygı duruşuna geçerler.
Paris'teki Pere Lachaise mezarlığına gömülen Nerval, aşkı için intihar eden ender romantizm dönemi şairlerindendir. Umberto Eco tarafından İtalyanca'ya çevrilmiş olan eserleri İtalyan edebiyatını yönlendirirken; Nerval ayrıca modern sürrealizmin en büyük ilham kaynaklarından biridir.
Başlıca Eserleri
1851 - Voyage en Orient (Doğuya Seyahat) (Kahire ve Beyrut'a yaptığı geziler doğrultusunda yazılmıştır)
1852 - Les Nuits d'Octobre (Ekim geceleri)
1853 - Sylvie (Romantik edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biridir)
1854 - Les Filles du Feu (Ateşin Kızları) (Küçük hikâyelerden oluşmaktadır)
1855 - Aurelia (Romantik edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biridir)
1856 - Promenades et Souvenirs (Gezintiler ve hatıralar)
Dış bağlantılar
Türkçe şiirleri ve tanıtımı
Fransızca şiirleri
Fransızca detaylı hayatı
1808 doğumlular
1855 yılında ölenler
Fransız şairler
İntihar eden şairler
Père Lachaise Mezarlığı'na defnedilenler
|
703
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nikotin
|
Nikotin
|
Nikotin (C10H14N2), patlıcangiller (Solanaceae) bitki familyasında bulunan güçlü bir uyarıcı ve alkaloid.
Etimolojisi
Fransız diplomat olan Jean Nicot Portekiz büyükelçiliği yaptığı 1559 ile 1561 yılları arasında tütün tohumlarını Fransa’ya yollayarak adını tütünde bulunan aktif maddelerden biri ve son derece zehirli madde olan Nikotin’e verilmesini sağladı.
Sigaradaki nikotin
Nikotinia ailesi bitkilerinin yapraklarından elde edilir. Sigara şeklinde tüttürülerek veya ince kıyılmış tütünü emerek nikotin kullanılır. Normal bir sigara 20 mg. nikotin bulundurmasına karşın yanarak içildiğinden 1-1.5 mg nikotin alınır.
Nikotinin insan vücudundaki etkileri
Nikotin'in MSS (merkezi sinir sistemi) ve çevresel sinir sisteminde eşit derecede uyarıcı ve depresan etkileri bulunmaktadır. Nikotin alındıktan sonra öfori, uyanıklık, hafıza ve dikkatin artması ve sıkıntıdan kurtulma gibi etkiler oluşur. Ama aynı zamanda nikotinin kendisi de gerginlik yaratmaktadır. Nikotinin etkilerine karşı tolerans gelişir ve ilk sigara kullanırken oluşan etkiler oluşmaz.
Amerikan Kalp Derneği'ne göre nikotin bağımlılığı tarihsel olarak kırılması en zor bağımlılıklardan biri olup, nikotin bağımlılığını belirleyen farmakolojik ve davranışsal özellikler, eroin ve kokain bağımlılığını belirleyen özelliklere benzerdir.
Sigaraya bağlı yan etkiler
Genelde üst solunum yollarında karsinojen etki (halk dilinde kanserojen), çok fazla alımında ise kokarsinojen etki (bozunmuş hücre, kanserli doku) görülür, damarları büzme etkisinden dolayı ise kalp dolaşım sisteminde problemler oluşturur. Yüksek tansiyon, kalp krizi riskinin 20 kat artması, kalp durması, koroner arter hastalığı; hamilelikte kullanımda erken doğum, düşük doğum ağırlığı, düşük oluşturduğu bilinmektedir. Ayrıca ağız, damak, gırtlak kanserlerinin %90’ından fazlası sigaraya bağlı olup, akciğer kanseri olanlarda birinci sıra sigara kullananlarındır.
Böcek ilacı olarak kullanımı
Nikotin tarih boyunca böcek ilacı olarak da kullanılmıştır. 2. Dünya Savaşından sonra dünya çapında 2.500 tondan fazla nikotin böcek ilacı (tütün endüstrisinin atıkları) kullanılmış, fakat 1980'lerde nikotin böcek ilacı kullanımı 200 ton altına düşmüştür. Bunun nedeni memelilere daha az zararlı ve daha ucuz olan başka böcek ilaçlarının bulunmasıdır.
Hâlen ABD'de organik tarımda nikotinin tütün tozu şeklinde bile kullanılması yasaktır.
Kaynakça
Tütün
Alkaloidler
Parasempatomimetik ilaçlar
Uyarıcılar
|
704
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%20Ku%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1
|
Y Kuşağı
|
Y kuşağı veya Y jenerasyonu, ayrıca Milenyumlar () olarak bilinir, temel bir demografik sınıflandırmadır. X kuşağından sonra ve Z kuşağından önce gelir. Araştırmacılar ve popüler medya, 1980'lerin başlarını (1981–82) ve 1990'ların sonlarını (81–96) Y kuşağının üyelerinin doğum aralığı olarak kabul eder. Bu kuşak genellikle internet, mobil cihazlar ve sosyal medyanın yaygınlaşma dönemine denk geldikleri için ve bu olaylara aşinalığıyla bilinir. Bu yüzden bazen dijital yerliler olarak da adlandırılırlar. 2008-2012 Küresel Ekonomik Kriz'i ve COVID-19 pandemisi'nin bu kuşak üzerinde büyük bir etkisi oldu ve gençler arasında tarihsel olarak yüksek oranda işsizliğe sebep oldu. Dünya'nın çoğu bölgesinde bu kuşak, politikada ve ekonomide artış gösteren liberal politikalar eşliğinde büyümüştür.
Ayrıca bakınız
X kuşağı
Z kuşağı
Alfa kuşağı
Kaynakça
Popüler kültür
Postmodernizm
Demografi
Kültürel nesiller
|
705
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar%20programc%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1
|
Bilgisayar programcılığı
|
Bilgisayar programcılığı, söz dizimi ve anlamı tanımlanmış bir kurallar bütününü olan programlama dillerini kullanarak ve bu şekilde sonlu sayıda komutu yazarak donanımına belli bir işi yaptırmaktır.
Ayrıca bakınız
Programlama dilleri
Özgür yazılım
Programlama
Bilgisayar meslekleri
|
726
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bilgisayar%20m%C3%BChendisli%C4%9Fi
|
Bilgisayar mühendisliği
|
Bilgisayar mühendisliği temel olarak yazılım, programlama ve algoritma ile ilgilenir. Bilgisayar ağları, veri tabanı yöneticiliği ve gömülü sistemler de diğer çalışma alanlarıdır.
Bilgisayar mühendisleri, programlama dilleri, yazılım tasarımı ve yazılım - donanım tümleştirmesi eğitimi alırlar. Yazılımların neyi yapabileceği neyi yapamayacağı (bk. Hesaplanabilirlik), yazılımların belirli bir görev üzerinde nasıl etkili bir verim gösterebilecekleri (bk. algoritma ve karmaşıklık), yazılımların saklanmış bir veriyi nasıl yazıp okuyabilecekleri (bk. veri yapıları ve veri tabanları), yazılımların nasıl daha akıllı çalışabilecekleri (bk. Yapay zekâ), insan ve yazılımların birbirleriyle nasıl bir iletişim içerisinde olacakları (bk. insan bilgisayar etkileşimi ve kullanıcı arayüzleri) konuları üzerinde ve ASIC, FPGA, devre tasarımı ile donanım-yazılım entegrasyonu alanlarında çalışırlar.
Eğitimi
Bilgisayar Mühendisliği bölümü Türkiye'de 4 yıldır, bu eğitimi bitirenler bilgisayar mühendisi unvanını alırlar.
Tarihçe
Dünyada bilgisayar mühendisliğinin geçmişi
Bilgisayar Mühendisliği dalının doğuşu ve ilgili çalışmalar 20. yüzyılın çok öncelerine gitse de çağdaş makineler ve çağdaş bilgisayar mühendisliği 20. yüzyılda gelişmiştir. 1920'lerden itibaren bu alanda gelişmeler gösterildi. Özellikle Alan Turing bu dalın kurucularından sayılır.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk bilgisayar mühendisliği lisans programı 1971'de Cleveland, Ohio'daki Case Western Reserve Üniversitesi'nde kuruldu.
Türkiye'de bilgisayar mühendisliğinin geçmişi
Türkiye'deki bilgisayar mühendisliğinin kuruluşunun temelinde Elektronik Hesap Merkezleri yatmaktadır. Türkiye'de bir üniversitede ilk kez bilgisayar İstanbul Teknik Üniversitesi'nde kullanılmaya başlanmıştır. Hacettepe Enformatik Enstitüsü ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Elektronik Hesap Bilimleri bölümleri kurulduktan sonra üniversitelerindeki bilgisayar mühendisliği bölümlerinin çekirdeğini oluşturmuştur. 1977 yılında Hacettepe ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi ilk kez lisans düzeyinde bilgisayar mühendisliği eğitimine başlamıştır. İTÜ'de 1980 yılında Elektrik Elektronik Fakültesi bünyesinde, Ege ve Yıldız Teknik Üniversiteleri'nde 1982 yılında Mühendislik Fakültesi'nde bilgisayar mühendisliği eğitimi başlamıştır. 2022 yılı itibarıyla 163 üniversitede bilgisayar mühendisliği eğitimi verilmektedir
Bilgisayar mühendisliğinin alanları
IEEE ve ACM birlikte Curriculum Guidelines for Undergraduate Degree Programs in Computer Engineering'de bilgisayar mühendisliğinin çekirdek bilgi alanlarını şöyle tanımlar:
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
|
||
||
||
|-
|| Algoritmalar
|| Bilgisayar mimarisi ve organizasyonu
|| Bilgisayar dizgesi mühendisliği
|| Bilgisayar grafiği
|-
||
||
||
||
|-
|| Veri tabanı
|| Sayısal mantık
|| İşaret işleme
|| Elektronik
|-
||
||
||
||
|-
|| Gömülü sistemler
|| Arayüzler ve İnsan bilgisayar etkileşimi
|| İşletim sistemleri
|| Programlama temelleri
|-
||
||
||
||
|-
|| Yazılım mühendisliği
|| (Çok Geniş Ölçekli Tümleşim) VLSI tasarımı ve üretimi
|| Bilgisayar ağları
|| Yapay zekâ
|}
İlgili dallar
Bilgisayar mühendisliği, elektronik ve haberleşme, yazılım, kontrol, elektrik mühendisliği, bilgisayar bilimi ve matematik ile yakından ilgilidir.
Ayrıca bakınız
Mühendislik
Kontrol mühendisliği
Elektronik ve haberleşme mühendisliği
Yazılım mühendisliği
Turing Ödülü
Bilgisayar Mühendisliği Öğrencileri Kongresi
Kaynakça
|
729
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Co%C4%9Frafya
|
Coğrafya
|
Coğrafya; beşerî (insanî) sistemleri ve yeryüzünü araştıran, bunlar arasındaki ilişkiyi neden-sonuç ve dağılış ilkesine bağlı olarak inceleyen ve sorgulayan bir bilim dalıdır. Yer ve insanlar arasındaki ilişkiler coğrafyanın konusunu oluşturur. Coğrafya sözcüğü Yunanca “γεωγραφία” gaia (yer) ve gráphein (yazmak, betimlemek) sözcüklerinden türemiştir. Türkçesi yerçizim sözcüğüdür. Zamanımızdan 2200 yıl önce coğrafya terimini ilk kullanan kişi Eratosthenes (MÖ 276-MÖ 194) olmuştur. Gregg ve Leinhardt (1994), coğrafyayı 4 özellikle karakterize edilen bir disiplin olarak tanımlamaktadırlar:
Birincisi, bir yere eşsiz bir karakter kazandıran, yeryüzü üzerindeki özelliklerin dağılımıdır (örneğin dağlar, ırmaklar, denizler vb.).
İkincisi, bazı şeylerin oldukları yerlerde ve zamanda neden ve nasıl meydana geldiğini anlamaktır (örneğin yanardağlar gibi).
Üçüncüsü, meydana gelen olayların, diğer olaylarla ilgisi ve bağlantısıdır (örneğin yağmur ormanlarının tahribi).
Sonuncusu, coğrafyanın haritalar ile bilgilerin ve düşüncelerin iletişimini sağlamasıdır.
Bu dört özellik birbiri ile çok çeşitli yollardan etkileşim içindedir. Bunlardan ilk üçü coğrafyanın dayanak ilkeleridir. Sonuncusu ise coğrafî araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerin söylenişidir.
Coğrafyanın bu değişik yönleri arasındaki etkileşim, onu tanımlama amaçlı olarak kesin çizgilerle bölünmesini zorlaştırır. Coğrafi beceriler, yerler, fizikî, beşerî ve çevre coğrafyası biçiminde bir bölümleme, bunlardan bir veya iki alanın coğrafya eğitiminin çeşitli basamaklarında yer alması; öğrencinin çeşitli alanlar arasındaki ilişkiyi anlamasının engellenmesi şeklinde bir sonuç doğurabilir.
Coğrafya, bazı yeteneklerin gelişimini ve kavramların anlaşılmasını içerir. Bu kavram ve yetenekler ise fizikî çevre (ortam), beşerî çevre ve bunlar arasındaki ilişki ile ilgilidir. Coğrafya hem bir doğa bilimidir (fiziki coğrafya) hem de bir sosyal bilimdir (beşeri ve ekonomik coğrafya).
Coğrafyanın dalları
Coğrafya, bazı farklılıklar olsa da genellikle aşağıdaki alanlara ayrılarak incelenir.
Fiziki coğrafya
Jeomorfoloji
Klimatoloji
Toprak coğrafyası
Hidrografya
Yer altı suları ve kaynaklar
Akarsular coğrafyası
Göller coğrafyası
Denizler ve okyanuslar coğrafyası
Biyocoğrafya
Bitki coğrafyası (Fitocoğrafya)
Hayvan coğrafyası (zoocoğrafya)
Afetler coğrafyası
Beşeri coğrafya
Nüfus coğrafyası
Yerleşme coğrafyası
Sağlık coğrafyası
Tarihi coğrafya
Ekonomik coğrafya
Sanayi coğrafyası
Tarım coğrafyası
Turizm coğrafyası
Ulaşım coğrafyası
Ticaret coğrafyası
Madencilik
Enerji kaynakları
Bölgesel coğrafya
Kıtalar coğrafyası
Ülkeler coğrafyası
Bölgeler coğrafyası
Coğrafi bilgi
Coğrafi Bilgi, bir coğrafi varlık hakkındaki bilgidir. Yersel bilgi türüdür. Bu bağlamda Yer mekânsal bilgi olarak da adlandırılır. Coğrafi Bilgi, birbirleriyle bağlantılı üç ayrı bilgiden oluşur:
Coğrafi Konum Bilgisi: Konumsal Bilgi türüdür. Bu bağlamda Yer konumsal Bilgi olarak da adlandırılır. Coğrafi varlığın yeryuvarına ilişkin belli bir datum (referans sistemi) ve projeksiyon (izdüşüm) düzenindeki konum (koordinat) bilgisidir.
Öznitelik Bilgisi: Coğrafi varlığa ilişkin öznitelik ile öznitelik değeri bilgisidir.
Topolojik Bilgi: Matematik (Sayıbilim) biliminin bir alt dalı olan Topoloji bilimi esasları çerçevesinde; bir coğrafi varlığın, diğer coğrafi varlıklara göre komşuluk ilişkileri (sağında, solunda, başında, sonunda vb.) hakkındaki bilgidir.
Araştırma dalları
Fiziki coğrafya ve Beşeri coğrafyadır. Fiziki coğrafya yeryüzünün fiziksel özellikleri (yer, su, hava ve canlılar) ile ilgilenirken beşeri coğrafya bu fiziksel özelliklere göre şekillenmiş insan yaşayışı, ekonomisi gibi toplumsal konularla ilgilenmektedir.
Fiziki coğrafyanın başlıca bölümleri
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || || ||
|-
| Biyocoğrafya || İklimbilim & Meteoroloji || Kıyı coğrafyası || Kuvaterner bilimi
|-
| || || ||
|-
| Jeodezi || Yüzey bilimi || Glasiyoloji || Su bilimi & Hidrografi
|-
| || || ||
|-
| Manzara ekolojisi || Okyanus bilimi || Pedoloji || Paleocoğrafya
|-
|}
Beşeri coğrafyanın başlıca bölümleri:
{| style="border:1px solid #ddd; text-align:center; margin: auto;" cellspacing="15"
| || || ||
|-
|Kültürel coğrafya || Yerleşme coğrafyası || Ekonomik coğrafya || Sağlık coğrafyası
|-
| || || ||
|-
| Tarihi coğrafya || Siyasi coğrafya || Nüfus Coğrafyası || Şehir coğrafyası
|-
| || || ||
|-
| Sosyal coğrafya || Ulaşım coğrafyası || Turizm coğrafyası ||
|}
Coğrafyanın beş temel unsuru
Modern coğrafya mekâna bağlı tüm olayları kendi metot ve teknikleriyle araştırmaktadır. Coğrafyanın beş temel unsuru; Konum, Mekan (yer), Hareket, Bölge ile Beşeri ve Fiziki ortam ilişkisi, coğrafyayı diğer bilimlerden farklılaştırır.
Konum: Her olay ve varlık yeryüzünde tanımlanabilir bir konuma sahiptir. Coğrafya bir olay ve varlığın neden orada yer aldığını, mekanla ilişkisini, insan hayatı üzerindeki etkisini konuma bağlı olarak inceler. Konum; Matematik konum ve Özel konum olarak iki türlü ifade edilir. Matematik konum, enlem ve boylama göre belirlenirken, özel konum bilinen yerler göre, doğal beşeri ve ekonomik özellikleriyle tanımlanır.
Yer (Mekân): Dünyanın her yerinin farklı fiziki, beşeri ve ekonomik özellikleri vardır. Mekânın fiziki ve beşeri özelliklerinin ortaya konması, bu unsurlar arasında etkileşimin anlaşılmasını sağlar. Böylelikle insanların mekandan nasıl etkilendiği, mekâna bağımlılık miktarı, mekândan bağımsızlaşma yöntemlerine ulaşılmış olur. Mekânın tüm coğrafi özellikleriyle tanınması, ondan ortama zarar vermeden, en iyi şekilde faydalanılmasını temin eder.
Bölge: Coğrafyada benzer doğal, beşeri ve ekonomik özellikleri olan alanlara bölge denilmektedir. Bölge iki kısımda incelenir; Beşeri-kültürel bölge ve Fiziki bölgeler. Fiziki bölgeler; yeryüzü şekilleri, iklim, doğal bitki topluluğu ve toprak özelliklerine göre oluşturulur. Beşeri-kültürel bölgeler; ekonomi, maden kaynakları, sanayi, yönetim yapısı, tarım, din, dil özelliklerine göre oluşturulur. Fiziki bölgeler uzun sürelerde değişmezken, beşeri bölgeler daha kısa sürelerde değişebilmektedir. Coğrafya, bölgelerin zamanla nasıl değiştiğini ve değişimin sebeplerini araştırır. Coğrafya yeryüzünü değişik özelliklerine göre bölgelere ayırır, bölgelerin birbirine benzer ve farklı yanlarını inceler. Zamanla oluşan değişim ile insan ve faaliyetlerine etkisini inceler.
Hareket: Yerkürede canlı, cansız tüm varlıklar için bir hareketlilik söz konusudur. İnsanlar, sular, okyanus akıntıları, bulutlar, akarsular, kıtalar, volkanlar, depremler, dağ oluşumları, bitki ve hayvanlar hızları birbirinden farklı da olsa bir hareket halindedir. Coğrafya fiziki (doğal) ve beşeri tüm hareketleri incelemeye çalışır. Beşeri hareketlilik; İnsan, eşya ve bilginin hareketi olmak üzere üç kısımda incelenir. İnsan ve eşya ulaşım araçlarıyla taşınır. Bilginin taşınması olan haberleşme; önceleri güvercin, at arabası, telgraf, telefon, faks, televizyon ile yapılırken yakın zamanlarda bilgisayar ve uydular da kullanılmaya başlanmıştır. Tüm bahsedilen hareket türleri farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Akarsuyun akışı eğim farkı, rüzgâr basınç farkı, hayvan ve bitki göçleri iklim, mevsim farklılıkları, insan göçü ekonomik farklılık gibi nedenlere dayanmaktadır. Coğrafya bu hareketin oluşturduğu ağı ilkeleri olan neden-sonuç, ilgi ve dağılış ilkeleri doğrultusunda inceler. Tüm bu araştırmalar sonucunda; insanların yeryüzüne düzensiz dağılışının nedenleri, farklı bölgelere neden ve nasıl ulaştıkları, ürün ve bilgiyi farklı mekanlara nasıl gönderdikleri gibi bilgilere ulaşılır.
Beşeri ve Fiziki Ortam İlişkisi: Fiziki ortam insanın tüm faaliyetleriyle bağlı olduğu doğal çevreyi ifade eder. Coğrafya; insanı, faaliyetlerini ve doğal çevre ile ilişkilerini inceleyerek insanın doğal ortama uyumunu araştırır. İnsan faaliyetleriyle doğal ve beşeri çevrede oluşan olumlu ve olumsuz sonuçları inceler. Sadece insanın doğaya değil, doğal çevreninde insan ve faaliyetlerine etkileri incelenir. Araştırmalar sonucunda insan, faaliyetleriyle doğaya nasıl davranması gerektiğini öğrenir, gelecekte zararına olacak faaliyetlerden uzak durur.
Coğrafyada temel paradigmalar
Bilim tarihcisi ve filozof olan Thomas Samuel Kuhn Coğrafyayı da etkileyen görüşler ileri sürmüştür. Kuhn; bilimsel görüşler arasında karşıtlık artınca bir güç mücadelesinin ortaya çıkacağını ileri sürer. Aynı bilim içinde yarış halinde olan yaklaşım/düşümce/bakış açılarına paradigma adını verir. Coğrafyayı belirli zaman aralıklarında etkileyen temel paradigmalar şu şekilde sıralanabilir.
Başlangıçtan 1950'ye kadar geçen süre:
Çevresel determinizm: 1950'li yıllara kadar fizikte Newton, biyolojide Darwin'in görüşlerinin ağırlıkta olduğu zamanlarda etkili olmuştur. Çevre şartlarının, insanın ve toplulukların bulundukları durumun temel nedeni olduğunu kabul eder. Doğal koşullar ve iklimin insan sosyolojisi, psikolojisi ve kültürel durumu üzerinde etkili olduğu kabul edilir. Geri kalmış toplumların durumunun, doğal çevrelerinin olağan bir sonucu olduğu varsayılır. Böylece bu toplumların sömürgeleştirilmesinin yolu açılmış, Coğrafya bilgisi sömürü ve işgalin nedeni olarak görülmüştür. 20. yüzyılda terk edilmiş bir yaklaşımdır.
Pasibilizm ve Bölgeselcilik: Fiziki çevrenin insanı belli ölçüde sınırladığını fakat insanın var olanlar arasında imkânlar dahilinde seçme yapabileceğini savunan yaklaşımdır. Dilimize Mümküncülük, imkancılık şeklinde çevrilir. Çevre ile ilişkilerinde, determinizmdeki pasif insanı yerine, daha aktif, seçim yapabilen insanı tanımlar. Pasibilizm tüm yeryüzünün bütün halinde araştırılmasının zor olacağını, onun yerine küçük bölgelere ayrılarak incelenmesini savunur.
Vidal de la Balache'a göre; mekân doğal ve beşeri özeliklerine göre birbirinden farklı bölgelere ayrılabilir, böylece dünyanın fiziki, beşeri ve ekonomik etkenlerce nasıl biçimlendirildiği anlaşılabilir. Bu devirde doğal olarak var olmayan bölgelerin sınırlarının nasıl belirleneceği üzerinde durulmuştur. Bölgeler arası alansal farklılığın belirlenmesi temel amaç haline gelmiştir. Yerel farklılıklarla bu yoğunlukta çalışma, teoriyi geri plana atmış, coğrafyanın bilimselliği tartışılır hale gelmiştir. Bu yaklaşım 1950'lerden sonra ortaya çıkan nicel anlayışla terk edilmiştir.
1950-1960 Nicel Dönüşüm:
Pozitivizm: Auguste Comte tarafından geliştirilen, bilimsel bilgiden, dinsel ve metafizik bilgileri ayırma çabasıdır. Bu yaklaşımda coğrafyacılar, bilimsel yöntemlerle toplumların beşeri ve mekânsal örgütlenmeleriyle ilgili bilimsel bilgi üretirler. Pozitivizm coğrafyaya 1950-60'lı yıllarda girmiş, Nicel devrim olarak tanımlanıp, Mekansal bilim şeklinde Yeni Coğrafya dönemini başlatmıştır.
Eleştirel Rasyonalizm: Karl Popper'in pozitivizme yaptığı itiraz ile gündeme gelmiştir. Popper; pozitivizmin hipotezleri doğrulamaya çalıştığını, bilim insanının görevinin hipotezi yanlışlamaya uğraşmak olduğunu söyler. Tüm zamanlar için bir hipotezin doğruluğunun kanıtlanmasının imkânsız olduğunu iddia eder. Bu görüşler fiziki coğrafyacılar arasında pozitivizmin ağırlığından dolayı tutulmasa da, beşeri coğrafyacılar arasında ilgi görmüştür.
1960-70 İnsan Merkezli Beşeri Coğrafya
Davranışçılık ve Hümanizm: Davranışçı coğrafya, Pozitivizmde insan unsurunun eksik olmasına tepki olarak gelişmiştir. Psikolojiden esinlenerek insanın çevresiyle ilişkisini anlamaya çalışmışlardır. Her insanın çevresini algılama şeklinin aynı olmayıp, kendine özgü olduğunu keşfettiler. Böylece algı ve zihin coğrafyaya girmiş oldu. Zihin haritaları, veri elde etmek için anket ve algı testleri geliştirildi. Hümanist coğrafyacılar da toplum olarak gerçekliğin yapılandırma şeklini anlamaya çalışmışlardır.
1970-80'li Yıllar
Yapısalcılık: İnsanın düşünce ile hareketlerinin aslından bir sonuç olduğunu, hareketlerin altında yatan mantığı anlamaya çalışırlar. Yapısalcılar ana/temel yapıyı ararken insan ve tarihi gözden kaçırırlar. Hümanizme getirdiği eleştirilerden dolayı anti-hümanist olarak kabul edilirler. Coğrafyaya etkileri sınırlı olmakla birlikte, Marksist ve Feminist coğrafyacılar gibi radikal coğrafyacılar tarafından kullanılmıştır.
Marksizm: Marksist anlayışla mekânsal ilişkileri incelemeye çalışırlar. Ekonomik yapının mekansal ve sosyal hayatı belirlediği kabul edilir. İnsanın çevreyle ilişkisi yaşamın tüm alanlarıyla bağlantılı olduğu, bunun da hayatı bütüncül kavrayan Marksizm ile anlaşılabileceği iddia edilir.
1980 Sonrası ve Yeni Kültürel Coğrafya
Feminizm: Feminist coğrafyacılar; toplumdaki cinsiyet eşitsizliğine sebep olan yapıları bulmak ve kadınların daha görünür olduğu bir coğrafya oluşturmak amacındadırlar. Batıda üretilen bilimsel bilginin cinsiyete dayandığını ve erkek hakimiyetini sağlamayı ve devam ettirmeyi hedeflediğini savunurlar. Bu yapının kadını ötekileştirip, merkezin dışında roller verdiğini kabul ederler.
Realizm: Pozitivizmi terk eden coğrafyacılar 1980'li yıllarda Realizmi keşfettiler. Olgunun varlığının insan tanımlamalarından bağımsız olduğu kabulüne dayanır. Roy Bhaskar beşeri coğrafya için eleştirel realizmi, fiziki coğrafya için bilimsel realizmi önermiştir. İnsanlar arasındaki bireysel, ideolojik, kavramsal farklar gerçeğin tamamına ulaşmalarını engeller, herkes gerçeğin görebildiği kısmını kavrar.
Post-Yapısalcılık: İnsanı ve faaliyetlerinin tümünü anlatmaya çalışan teorilere karşı çıkmıştır. Toplumsal hayat yeknesak/tekdüze değildir, lekeler, kırılmalar, çatlaklar, düzensizlik ve çelişkiler barındırır. Bu nedenlerle kapsayıcı teorilerle hayatı açıklamak yerine daha küçük ölçekli teorileri savunurlar. Teorilere geçici, değişken, tamama ermemiş ve eleştirilecek gözle bakarlar.
Postmodernizm: Modernizme karşı çıkar, modernizmin sona erdiğini yeni bir toplumsal yapının oluştuğunu ileri sürer. Modernizmin cehalet yok edilip, bilimsel bilgi yayılırsa insanların tüm sorunlarının çözüleceği fikrine karşı gelir. Genel teorilerle açıklanabilecek evrensel gerçek yoktur. Kültürel coğrafyayı etkilemiş ve çalışmalarda kullanılmıştır.
Coğrafyanın tarihsel gelişimi
Coğrafya biliminin ortaya çıkışı ve çağlara göre tarihsel gelişimi şu şekilde gerçekleşmiştir:
Eski Çağ
Diğer bütün bilimler gibi coğrafya'da gereklilik sebebiyle ortaya çıkmıştır. Eski çağlarda Mısır uygarlığında verimli toprakların nerede olduğu ve nasıl kullanılacağı gibi konular ayrıca her yıl gerçekleşen sellerin sonuçlarını bulmak ve zararlarını en aza indirmek için coğrafyayı kullanmışlardır. Dönemin göçebe toplulukları ise su kaynaklarını, yerleşecekleri yerleri ve yolları bulabilmek için kolay haritalar yapmışlardır.
Eski Yunanlar ise verimli alanların kıtlığından dolayı denizcilikle ilgilenmiş ve bu alanda coğrafyayı geliştirmişlerdir. Miletoslu Hekataios'un İÖ 500'de yazdığı kitabın ilk coğrafya yapıtı olduğu varsayılır. Ayrıca Batlamyus'un Coğrafya kitabında harita yapım yöntemlerinden bahsetmiş ve bu alanda coğrafyaya büyük katkıda bulunmuştur. Eratosthenes, Surlu Marinus ve Batlamyus da bugün kullandığımız paraleller ve meridyenlerden oluşan düzenin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Eratosthenes yazdığı notları Geographica adlı eserinde toplamış eseriyle daha sonra coğrafya bilminin adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugünkü modern coğrafyanın kurulmasında antik çağda yaşayan Herodotos (MÖ 484-426), Tales (MÖ 636-546), Aristo (MÖ 384-322), Eratosthenes (MÖ 276-194), Hipparkos (MÖ 180-127), Strabon (MÖ 58-MS 21) ve Batlamyus (MÖ 90-168) gibi bilim adamlarının emekleri vardır.
Herodotos, Avrupa'dan Hindistan'a kadar uzanan alanı gezmiş, bu alanların tarihi, coğrafi niteliklerini dokuz ciltlik Herodot Tarihi kitabında toplamıştır. Matematikçi olan Tales dünyanın şekliyle ilgili çalışmalar yapmıştır. Aristo iklimle ilgili sınıflandırmalar yapmıştır. Eratosthenes Bölgesel coğrafya alanında çalışmış, dünyanın çevresini gerçeğe çok yakın hesap etmiştir. Amasyalı Strabon'un gezdiği yerlerle ilgili bilgi verdiği 17 ciltlik Geographika (Coğrafya) kitabının önemli kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Kitapta Ekonomik coğrafya, Matematik Coğrafya, Fiziki coğrafya ve Jeopolitik konuları da işlenmiştir. Matematik coğrafyanın kurucusu sayılan Batlamyus, Geographica Hyphegesis kitabında gezegenler ile o günün koşullarında bilinen dünya ile ilgili bilgiler ve haritalar yer alır.
Karakteristik olarak yayılmacı olan Roma İmparatorluğu döneminde coğrafya daha çok askeri amaçlar için kullanıldı ve geliştirildi. Coğrafi şartların savaş üzerindeki etkileri bağlamında yer ve hava incelemelerinde bulundular ayrıca haritacılıkta askeri alanda geliştirildi.
Orta Çağ
Orta çağda Avrupa'da olumsuz koşullardan dolayı Coğrafya yerinde saymış, ilerleme İslam aleminde gerçekleşmiştir. İslam dünyasında İbn Havkal'ın 10. yüzyılda yazdığı el-Mesalik ve'l-Memalik (Yollar ve Ülkeler), 9. yüzyılda Belhî'nin yazdığı Suverü-l-Ekâlim (İklim Türleri), 10. yüzyılda El-Mesûdî'nin yazdığı el-Müru-çü'z-Zeheb (Altın Çayırlar) ve 14. yüzyılda İbn Battuta'nın yazdığı Tuhfetü'n-Nuzzarfi Garaibi'l-Emsar adlı yapıtlar öne çıkmaktadır. Birûni, dünyanın çevresini, yarıçapını, büyüklüğünü ve 1° meridyenin uzunluğunu hesaplayarak matematik coğrafya alanında katkılarda bulunmuştur. İbn-i HaldunKitap el-İbar adlı sekiz ciltlik eserinde; Beşeri coğrafyanın Jeopolitik ve Siyasi coğrafya ile ilgili konulardan bahsetmiştir. Ayrıca İslam dünyası tarafından geliştirilen 360 dereceli düzen haritacılıkta hâlâ kullanılmaktadır.
Yeniçağ
Pusulanın Avrupa'ya geçmesi sonucunda uzak diyarlara yolculuklar başladı ve yeryüzü hakkında daha geniş bilgiler edinildi. Daha çok yeni ticaret yolları bulmak, keşfedilmemiş bölgelerdeki kaynaklara ulaşmak temel hedefti. Kristof Kolomb, Vasco da Gama, Bartolomeu Dias, Amerigo Vespucci, John Cabot ve Macellan keşifleriyle haritalar zenginleşti. Kuzey ve güney Amerika, Okyanusya adaları, Avustralya, kuzey ve güney kutbu keşifleri tamamlanmıştır. Dünyanın yuvarlak olduğu, çevresi dolaşılarak uygulamalı olarak ispat edilmiştir. Anversli Abraham Ortelius 1570'te ilk yeryüzü atlasını yaptı.
Osmanlı devletinde Pîrî Reis; Kitab-ı Bahriye, Kâtip Çelebi; Cihannuma ve Evliya Çelebi; Seyahatnamesi ile coğrafyaya katkıda bulunan Türklerdir.
Yakın Çağ
1700'lü yıllardan sonra coğrafya yöntem ve biçim olarak daha bilimselleşti. Teleskop ve kronometrenin (süreölçer) bulunuşuyla coğrafi bilgilerin güvenilirliği ve hesapların kolaylığı sağlandı. Coğrafi keşiflerden sonra geziler daha bilimsel hale geldi. James Cook ve Labradorun çabalarıyla Labrador soğuk su akıntısı keşfedildi.
1800'lü yıllarda ise coğrafya, doğabilimci Alexander von Humboldt ile tarihçi Carl Ritter tarafından akademide ders olarak verilmeye başlandı. Humboldt'un Cosmos (Evren), Ritter'in de Die Erdkunde (Coğrafya) adlı yapıtlarında coğrafya bilgisini düzenli biçimde işleyerek modern coğrafyanın dayanaklarını attılar. Humboldt Akıntısın keşfeden A. v. Humboldt eserlerinde yer şekilleri-iklim-bitki örtüsü arasında bağlantı olduğunu ifade etmiştir. James Cook'un 1772-75 yıllarında çevresinde dolandığı buzul alanının Antarktika olduğu ancak 1840'ta anlaşıldı. A. von Humboldt Fiziki coğrafyanın C. Ritter ise Beşeri coğrafyanın kurucusu olarak kabul edilir. Immanuel Kant coğrafyayı; fiziki, matematik, siyasi, ekonomik ve uygulamalı coğrafya olmak üzere beş dala ayırmıştır.
19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarında coğrafya iktidarlar tarafından sömürgenin aracı haline getirilmiştir. 20 yüzyılda sanayi ve teknoloji ile birlikte insan doğaya daha kalıcı ve zararlı etkilerde bulunmaya başlamıştır. Elektriğin icadıyla elle kullanılan aletler otomatik hale gelmiştir. 1960'lı yıllarda Uzaktan algılama ve CBS sistemlerinin gelişti. CBS coğrafi verilerin bilgisayara yüklenmesi, hızlı analiz ve sentezler yapılarak sorunlara doğru ve hızlı çözümler üretilmesini sağlamıştır. Coğrafyadan ayrı bir bilim olarak kabul edilmeye başlanan CBS; ekonomik, siyasi, çevre, kültürel, sosyal konularında farklı bilim dallarınca kullanılmaktadır. Uzaktan algılama, uçaklar, radarlar ve uydular aracılığı ile alınan verilerin bilgisayara aktarılıp CBS'ye yardımıyla değerlendirilmesini ifade eder.
Coğrafi yer şekilleri
Kıta, Ada, Yarımada, Takımada, Kıstak
Ova, Plato, Vadi
Sıradağ, Uçurum, İn, Yanardağ, Yanardağ krateri, Meteor krateri, Dikit, Sarkıt, Traverten, Maar
Okyanus, Deniz, Boğaz, Körfez, Koy, Kapalı deniz, Burun, Irmak, Göl, Deniz kulağı, Delta, Kıyı gölü, Fiyord, Bentik
Buzul, Moren, Buzdağı, Buzul gölleri, Buzkar, Buzul teknesi
Çalılık, Çöl, Tundra, Savana, Tropikal orman, Orman, Bataklık, Mercan resifi, Mercan adası, Kanyon, Bozkır, Maki, Yayla, Obruk, Tayga, Vaha, Podzol, Kumul, Dolin, Düden, Polye, Uvala, Yardang, Lapya
Coğrafi olaylar
Deprem, Sel, Lav, Fay hattı, Çığ, Toprak kayması, Tsunami, Yanardağ, Kaynaç, Erozyon, Yanardağ set gölü, Magma, Magmatik kayaçlar, Tortul kayaçlar
Yerleşim birimleri
Mahalle, Köy, Kasaba, Belde, Bucak, Semt, İlçe, İl, Ülke
İnsanoğlu tarafından yapılan coğrafya değişiklikleri
Tepe, Set, Baraj, Bent gölü, Kurutulmuş arazi, Sulama, Tarla, Çayır, Tünel, Bent, Köprü, Su kemeri, Yol, Tünel, Tarım
Siyasi
Koridor, Anklav, Eksklav, Göç
Sınıflandırılması gereken terimler
Su (tatlı/tuzlu/çorak/kirletme vs. dahil), Tuzlu su, Tuz
Ülkeler, İller, Yerbilimi
Kaynakça
Ana madde konuları
|
735
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Astronomi
|
Astronomi
|
Astronomi, gök bilimi ya da gökbilim gök cisimlerinin kökenlerini, evrimlerini, fiziksel ve kimyasal özelliklerini açıklamaya çalışan doğa bilimi dalıdır. Astronominin sınırlı ve özel bir alanı olan gök mekaniği ile karıştırılmaması gerekir. Astronomi daha açık bir deyişle, yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleşen, yıldızlar, gezegenler, kuyrukluyıldızlar, kutup ışıkları, gökadalar ve kozmik mikrodalga arkaalan ışınımı gibi gözlemlenebilir tüm olay ve olguları inceleyen bilim dalıdır.
Astronomi terimi Eski Yunanca'daki astron ve nomos (άστρον ve νόμος) sözcüklerinden türetilmiş olup "yıldızların yasası" anlamına gelir. Asteroitlerin ve kuyruklu yıldızların keşfindeki katkıları göz önüne alınırsa astronomi, amatörlerin de şimdi de etkin bir rol oynayabildikleri seyrek bilim dallarından biridir.
Astronomi yeryüzündeki en eski bilimlerden biri olarak kabul edilir. Arkeolojik bulgular, en eski çağlarda bile insanların gök hakkında bilgileri olduğunu ortaya koymaktadır. Cilalı Taş Devri'nde insanlar ekinoksların tekrarlayan özelliğini, mevsimlerle ilişkisini ve bazı takımyıldızları bilmekteydiler. Çağdaş gök bilimi gelişimini, özellikle Antik Çağ'daki ve onları izleyen matematikçilere ve Orta Çağ'ın sonunda keşfedilmiş gözlem aletlerine borçludur. Başlangıçta ayrılmaz bir ikili sayılan ve paralel olarak ilerleyen astroloji (günümüzde bir sözdebilim olarak kabul edilir) ve gök bilimi zamanla yollarını birbirlerinden ayırmak zorunda kalmışlardır.
Antik Çağ'da astronomi
Antik Çağ'da gök biliminin gelişimindeki önemli hususlar olarak şunlar söylenebilir:
Astronomi önceleri yalnızca, çıplak gözle görülen gök cisimlerinin gözlemi ve hareketleri hakkındaki öngörülerden oluşuyordu. Eski zamanlarda gözlemler çıplak gözle yapılıyorsa da o zamanlar günümüzdeki gibi sanayi ve ışık kirliliğinin bulunmayışı insanlara büyük bir avantaj sağlıyordu. Bu yüzden antik çağda yapılan gözlemlerin günümüzde yapılması neredeyse olanaksız derecesinde zordur.
Eski insanların dairesel tarzda dikmiş oldukları 6.500 yıllık megalitlerin (Nabta Playa, Stonehenge) astronomik gözlem amacıyla kullanıldıkları sanılmaktadır.
Eski çağlarda astronomide ilerlemiş uygarlıklardan bazıları, Çin, Hint, Sümer, Babil, Mısır, Toltek, Zapotek ve Maya uygarlıklarıdır.
Rig-Veda'da Güneş'in hareketine bağlanan 27 takımyıldızdan ve 13 bölümlü zodyaktan söz edilir.
Mayalar ise teleskopları olmadıkları halde Venüs’ün evrelerini ve tutulmalarını tam olarak saptayabilmişlerdi.
Antik Yunanlar'ın gök bilimine yaptıkları en önemli katkı, yıldızları kadir derecelerine göre sınıflandırmaya çalışmış olmalarıdır.
Orta Çağ'da astronomi
Orta Çağ’da astronomi bilgilerinin İslam bilginlerince geliştirildiği ve bu bilgilerin sonradan Batı'ya aktarıldığı görülür.
Astronomiyi geliştiren bu İslam bilginlerinden başlıcaları şöyle sıralanır:
Ferganî (805–880), Gök cisimlerinin hareketleri üzerine yazılar yazdı, ekliptiğin eğikliğini hesaplamasını sağladığı gözlemlerde bulundu.
Kindî (801–873), astronomi konusundaki açık düşüncelerini, içerisinde soruların ve cevapların, "Hava değişimi", "Güneş tutulması", "Yıldızların ışınları" tezlerinin bulunduğu 40 bölümden oluşan "Yıldızlardaki Kanun" adlı kitabında toplamıştır.
Dinaveri (820-896) İranlı Kürt astronom. Astronomi ve güneş tutulmaları ile ilgili pek çok eser yazdı, Dineveri ayrıca yıldızlarla ilgilenen gözlemevi sahibi biri olarak biliniyor.
Battani (855–923), Güneş Yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçmüş bilim insanı.
Hasib el-Mısri (850–930), Mısırlı matematikçi
Hârizmî (780-850) astronomi ve usturlab ile ilgili üç eser yazdı.
Farabi (872–950) büyük filozof ve bilgin.
Khojandi 10. yüzyılın sonunda Tahran yakınında bir gözlemevi inşa etti.
Ömer Hayyam (1048–1131), cetveller hazırladı, takvimi geliştirdi.
İbn-i Heysem (965–1039), matematikçi ve fizikçi.
Birûni, (973–1048), Yetmiş adet astronomi ve yirmi adet de matematik kitabı bulunmaktadır.
Nasîrüddin Tûsî (1201–1274), filozof, matematikçi, astronom ve ilahiyatçı; trigonometrinin kurucularından biri olarak kabul edilir.
Gıyaseddin Cemşid (1380–1429), (Özbekistan)
Uluğ Bey (1393 - 1449) Timur İmparatorluğu'nun 4. hükümdarı. Matematikçi ve astronom.
Ali Kuşçu (1403 - 1474) Türk astronom, matematikçi ve dilbilimci
Gök bilimin gelişmesinde devlet adamlarının yapmış olduğu kişisel girişimler de önemli bir yer tutmaktadır. Selçuklu Hanedanı döneminde yaşamış olan Kırşehir emiri Caca Bey burada kendi adıyla kurmuş olduğu medresede gök bilimin gelişmesine imkân sağlayacak ortamı oluşturmuştur.
Rönesans'ta astronomi
Kopernik Güneş merkezli güneş sistemi modelini fikir olarak ortaya attı.
Kopernik'in fikri Galileo ve Kepler tarafından savunuldu, geliştirildi ve düzeltildi.
Kepler Güneş’in çevresindeki gezegenlerin hareketini belirleyen bir yasalar sistemi olduğunu düşünen ilk kişi oldu.
Çekimi hareket yasalarıyla tanımlayan Newton oldu. Böylece gezegenlerin hareketine makul bir açıklama getiren ilk kişi de o oldu. Aynı zamanda yansıtıcı teleskobu icat etti.
Teorik Astronomi
Teorik gök bilimciler, analitik modeller ve hesaplamalı sayısal simülasyonlar; her birinin kendine özgü avantajları vardır. Bir sürecin analitik modelleri, neler olup bittiğine dair daha geniş bir fikir vermek için genellikle daha iyidir. Sayısal modeller, fenomenlerin varlığını ve aksi halde gözlemlenmeyen etkileri ortaya koyar.
Astronomi teorisyenleri teorik modeller yaratmaya çalışırlar ve sonuçlardan bu modellerin gözlemsel sonuçlarını tahmin ederler. Bir model tarafından öngörülen bir fenomenin gözlemlenmesi, gök bilimcilerin, fenomeni en iyi tanımlayabilen model olarak çeşitli alternatif veya çelişkili modeller arasında seçim yapmalarını sağlar.
Teorisyenler ayrıca yeni verileri hesaba katmak için modeller oluşturmaya veya değiştirmeye çalışırlar. Veriler ve model sonuçları arasında bir tutarsızlık olması durumunda, genel eğilim, verilere uyan sonuçlar üretmesi için modelde minimum değişiklikler yapmaya çalışmaktır. Bazı durumlarda, zaman içinde büyük miktarda tutarsız veri bir modelin tamamen terk edilmesine yol açabilir.
Günümüzde astronomi
Astronomi 19. ve özellikle 20. yüzyılda baş döndürücü bir hızla ilerlemiştir. Yakın zamanlardaki keşif ve gelişmelerle ilgili olarak şunlar söylenebilir:
Teleskopların geliştirilmiş olmasının yanı sıra, diğer bilim dallarındaki ilerlemelerin de gök bilimine yardımcı olmaları sayesinde, evrenin gizleri bir bir açığa çıkmaktadır.
Astronomideki en önemli gelişmelerden biri, tayf ölçümü de denilen spektroskopinin (maddelerin ışıkla olan etkileşimlerini anlamaya çalışma, maddelerin soğurduğu ve yaydığı ışığı, yani elektromanyetik dalgaları saptayarak maddenin yapısı hakkında sonuçlara varma tekniği) yani yıldız ışığının elektromanyetik spektral analizine başlanmış olmasıdır.
Diğer yıldızların ışıklarının analizi, bu yıldızların ışığının temelde Güneş’in ışığından farksız olduğunu, fakat yıldızlar arasında sıcaklık, kütle ve boyut bakımından son derece büyük farklılıklar bulunduğunu göstermiştir.
20. yüzyılın başında diğer galaksilerden ayrı bir birim olarak galaksimizin varlığı kanıtlanabilmiştir.
Ardından Hubble yasası ile evrenin bir genişleme içinde olduğu saptanmıştır; galaksiler giderek birbirinden uzaklaşmaktadır.
Kozmolojik termik ışıma (fosil ışıması) ve kimyasal elementler ve izotoplarının maddeden ayrılmasını açıklayan farklı nükleosentez teorileriyle büyük ölçüde astronomi ve fiziğe dayalı olan Büyük Patlama kuramı yoluyla kozmoloji özellikle 20. yüzyılda büyük gelişmeler göstermiştir.
20. yüzyılın bu alandaki son gelişmeleri olarak, radyoteleskopların, radyoastronominin, modern bildirişim araçlarının ortaya çıkması sayılabilir. Bunlar sayesinde, elektromanyetik dalgalarla uzayı aşan parçacıkların tayfsal incelemesi yapılabilmiş ve böylece uzak gök cisimleri üzerinde yeni deney türleri olanaklı hale gelmiştir.
Astronominin dalları, alanları, konuları
Antikçağdaki başlangıç döneminde gök bilimi yalnızca astrometriden, yani yıldız ve gezegenlerin gökyüzündeki konumlarının ölçümünden ibaretti. Daha sonra Kepler ve Newton’un çalışmaları gök cisimlerinin kütleçekimi etkisi altındaki hareketlerinin matematik yoluyla öngörülmesini sağlayan gök mekaniğini doğurdu. Bu iki alandaki (astrometri ve gök mekaniği) çalışmaların çoğu, önceleri, elle yapılan işlemlerden oluşuyordu. Günümüzde ise bu çalışmalar bilgisayarlar ve fotoğraf aygıtları ile yapılabilmektedir ki; bu da gök cisimlerinin konum ve hareketlerinin çok büyük bir hızla saptanabilmesini sağlamaktadır. Bu yüzden modern astronomi daha ziyade gök cisimlerinin fiziksel doğasını gözlemlemeye ve anlamaya yönelmiştir.
20. yüzyıldan itibaren profesyonel gök bilimi iki alana ayrılma eğilimi göstermiştir: gözlemsel astronomi ve teorik astrofizik. Gök bilimcilerin çoğunun her iki alanda da çalışıyor olmasıyla birlikte, profesyonel astronomlar giderek bu iki alandan birinde uzmanlaşma eğilimi göstermektedirler. Gözlem gök bilimi esas olarak verilerin elde edilmesiyle ilgilenir. Teorik astrofizik ise esas olarak gözlemlenen fenomenleri anlamaya ve öngörülerde bulunmaya çalışır. Teorik astrofizik gözlem astronomisine bir tamamlayıcı etken olarak astronomik oluşumları açıklamaya çalışır da denilebilir.
Gök biliminin bir dalı olan astrofizik, yıldızların gözlemiyle sınıflandırılan fiziksel fenomenleri tanımlar, belirler. Günümüzde gök bilimcilerin hepsi de belirli bir astrofizik bilgisine sahiptirler ve gözlemleri de hemen hemen her zaman, yine astrofizik bağlamında incelenir. Bununla birlikte, kendilerini yalnızca astrofiziği incelemeye vermiş araştırmacılar da yok değildir. Astrofizikçilerin çalışması astronomik gözlem verilerini analiz etmek ve onları fiziksel olgulara indirgemektir.
Astrofiziğin bir dalı olan kozmoloji, evreni fiziksel bir sistem olarak inceler; yani evrenin doğuşu ve büyümesi, evrimi, gökcisimlerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri ve konumlarının hesaplanması ile ilişkilidir. Astronomi gözlemleri salt astronomi ile ilişkili değildir; aynı zamanda genel görelilik kuramı gibi fizikte çok önemli yeri olan kuramların sınanması için de gözlemsel veri sağlar.
Kullanılan inceleme yöntemi, amaç ve konuya göre birbiriyle iç içe olan, genel gök bilimi, astrofizik ve uzay bilimleri gibi birçok dala ayrılır. Gök biliminde inceleme alanları aynı zamanda şu iki kategoride ele alınır:
Konuya göre astronomi. Genellikle uzayın bölgelerine göre (örneğin galaktik gök bilimi) ve ilgili meselenin tiplerine göre dallara ayrılır (yıldızların oluşumu, kozmoloji).
Gözlem tarzına göre astronomi. Saptanan partiküllerin tipine (ışık, nötrino) veya dalga genişliğine (radyo dalgaları, gözle görünen ışık, kızılötesi ışınlar) göre dallara ayrılır.
Astronominin Alt Alanları
Arkeoastronomi: İnsanların geçmişte gökyüzü ile ilgili olayları nasıl inceleyip yorumladıklarını araştıran alt alandır. Arkeoastronomi; arkeoloji, antropoloji, etnografya bilimleri ile ortak çalışır.
Astromatematik: Gök cisimlerinin yörüngeleri ile ilgili hesaplamaları yapar. Ayrıca gözlemlerden elde edilen sayısal verilerin yorumlanması da bu alt alanın konusudur. Gök mekaniği olarak da adlandırılır.
Astrofizik: Gök fiziği olarak da adlandırılan bu alt alan, gök cisimlerinden yayılan elektromanyetik dalgalardan elde edilen verileri yorumlar. Ayrıca gök cisimleri ve yıldızlar arası ortamdaki Madde-ışınım etkileşimi de bu alt alanın konusudur.
Astrokimya: Gök cisimlerinin ve yıldızlar arası ortamın kimyasal yapısını inceleyen alt alandır.
Astrobiyoloji: Evrendeki olası yaşam formlarının oluşum ve gelişimlerini inceleyen alt alandır.
Astrojeoloji: Gezegenlerin, doğal uyduların, gök taşı vb. gök cisimlerinin yapılarını ve oluşumlarını inceleyen alt alandır.
Yıldız astronomisi
Yıldızların incelenmesi ve yıldız evrimi, Evreni anlamamız için esastır. Yıldızların astrofiziği, gözlem ve teorik anlayışla ve iç mekanın bilgisayar simülasyonlarından belirlenmiştir;
Yıldız oluşumu, dev moleküler bulutlar olarak bilinen yoğun toz ve gaz bölgelerinde meydana gelir. Kararsız hale getirildiğinde, bulut parçaları yerçekiminin etkisi altında çökerek bir protostar oluşturabilir. Yeterince yoğun ve sıcak bir çekirdek bölge nükleer füzyon'u tetikleyecek ve böylece bir anakol yıldızı yaratacaktır.
Hidrojen ve helyum'dan daha ağır olan hemen hemen tüm elementler yıldızların çekirdeklerinde yaratıldı.
Ortaya çıkan yıldızın özellikleri öncelikle başlangıç kütlesine bağlıdır. Yıldız ne kadar büyük olursa, parlaklığı o kadar büyük olur ve hidrojen yakıtını çekirdeğindeki helyuma o kadar hızlı eritir. Zamanla, bu hidrojen yakıtı tamamen helyuma dönüştürülür ve yıldız evrimi başlar. Helyum füzyonu daha yüksek bir çekirdek sıcaklığı gerektirir. Yeterince yüksek çekirdek sıcaklığına sahip bir yıldız, çekirdek yoğunluğunu arttırırken dış katmanlarını dışarı doğru itecektir. Genişleyen dış katmanların oluşturduğu kırmızı dev, çekirdekteki helyum yakıtı sırayla tüketilmeden önce kısa bir ömre sahiptir. Çok büyük yıldızlar, giderek daha ağır elementleri kaynaştırdıkları için bir dizi evrimsel aşamalardan da geçebilirler.
Yıldızın nihai kaderi, kütlesine bağlıdır, Güneş'in yaklaşık sekiz katından daha büyük kütleli yıldızlar çekirdek süpernova’ya çöker; daha küçük yıldızlar ise dış katmanlarını havaya uçurur ve hareketsiz çekirdeği beyaz cüce şeklinde geride bırakır. Dış katmanların fırlatılması bir gezegenimsi bulutsu oluşturur. Bir süpernova kalıntısı yoğun bir nötron yıldızı veya yıldız kütlesi Güneş'inkinin en az üç katıysa bir karadelik'tir. Yakın yörüngede dönen ikili yıldızlar, potansiyel olarak bir süpernovaya neden olabilecek bir beyaz cüce yoldaşına kütle aktarımı gibi daha karmaşık evrimsel yollar izleyebilir. Gezegenimsi bulutsular ve süpernovalar, yıldızda füzyon yoluyla üretilen "metaller"i yıldızlararası ortama dağıtır; onlar olmadan, tüm yeni yıldızlar (ve onların gezegen sistemleri) yalnızca hidrojen ve helyumdan oluşacaktı.
Konuya göre astronomi
İlgili konular
Astronomlar listesi
Uzayın keşfi
Uluslararası Astronomi Birliği
Kozmoloji
Amatör astronomi
Doğal uydular
Teleskoplar, gözlemevleri ve gözlem teknolojisi
Radyoastronomi
Radyoteleskop
Astrobiyoloji
Yıldız haritası
Kuantum mekaniği
Genel görelilik
Kütleçekimi
Ayrıca bakınız
Astronomi haritaları, katalogları ve araştırmaları kronolojisi
Güneş Sistemi
Yörünge
Gökada
Yıldız
Gezegen
Kuyruklu yıldız
Gözlemsel astronomi
Dünya atmosferi
Kutup ışıkları
Venüs
Mars
Gök mekaniği
Radyoastronomi
Radyoteleskop
Teorik astrofizik
Takımyıldız
Notlar
Kaynakça
Dış bağlantılar
Uzay Kampı Türkiye Resmi Websitesi
Astronomi portali-Fransızca
Astronomy Guide For reviews on astronomy products, how-to's and current events.
International Year of Astronomy 2009 IYA2009 Main website
Cosmic Journey: A History of Scientific Cosmology from the American Institute of Physics
Astronomy Picture of the Day
Southern Hemisphere Astronomy
Sky & Telescope publishers
Astronomy Magazine
Latest astronomy news in 11 languages
Universe Today for astronomy and space-related news
Celestia Motherlode Educational site for Astronomical journeys through space
Search Engine for Astronomy
Hubblesite.org - home of NASA's Hubble Space Telescope
Astronomy - A History - G. Forbes - 1909 (eLibrary Project - eLib Text)
Prof. Sir Harry Kroto, NL, Astrophysical Chemistry Lecture Series. 8 Freeview Lectures provided by the Vega Science Trust.
Core books and core journals in Astronomy, from the Smithsonian/NASA Astrophysics Data System
Güncel astronomi keşif ve haberlerinin yayınlandığı site
Monthly astronomy news
Amatör Astronomi/Astrofotoğrafçılık Websitesi
Astronomi, Teleskop İncelemeleri
Astronomi ve uzay bilimleri üzerine güncel haberler, yazılar, videolar ve fotoğraflar
Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler
|
753
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ula%C5%9F%C4%B1m
|
Ulaşım
|
Ulaşım, bir yük veya kişinin bulunduğu yerden farklı bir yere taşınması faaliyetidir. Köyler, şehirler, ülkeler arasında bir yerden bir yere gidiş-geliş demektir. Karayolu ulaşımı, denizyolu ulaşımı, havayolu ulaşımı ve demiryolu ulaşımından oluşmaktadır.
Başlıca ulaşım yolları
Kara ulaşımı
Denizyolu ulaşımı
Havayolu ulaşımı
Demiryolu ulaşımı
|
760
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Otomobil
|
Otomobil
|
Otomobil, yolcu veya yük taşımak üzere tasarlanmış, motorlu ve tekerlekli kara ulaşım aracı. Otomobil, yakıtla çalışan bir motor sayesinde hayvan gücü kullanılmadan, itmeden veya çekmeden hareket edebilen ve üzerindekileri de taşıyabilen bir taşıttır. Halk arasında -ve bundan sonra bu maddede de- "araba" olarak isimlendirilir ve bilinir.
Genel olarak otomobiller içten yanmalı motorlarla ve dört lastiğin dönmesiyle çalışır. Ancak 2001 yılı itibarıyla, hibrit motorlu otomobiller satılmaya başlamıştır. Elektrikle çalışan hibrit motorlar için şu an Amerika Birleşik Devletleri de başta olmak üzere, birçok ülke vergilerini minimuma indirmiş ve ücretsiz elektrik dolum istasyonlarını otoparklara ve benzincilere yerleştirmiştir.
3 teker üzerinde hareket edebilen arabalar da üretildi, ancak ortaya çıkan denge ve dayanıklılık sorununa bağlı olarak kullanışlı olamadığı için yaygınlık kazanamadı.
Kelimenin kökeni
Otomobil sözcüğü Türkçeye, Fransızca automobile sözcüğünden geçmiştir. Fransızca sözcük ilk kez 1865 dolayında elektrikli motorlar için kullanılmış, 1894 dolayında Daimler-Benz ve Peugeot'nun imal ettiği benzin motorlu araçlara uygulanmıştır.
Fransızca kelime, Grekçe "kendi" anlamındaki αὐτός (autós) ve Latince "hareket eden" manasındaki mobilis sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulan ve başka bir hayvan ya da araç tarafından itilmek ya da çekilmek yerine kendi kendine hareket eden araç anlamına gelir. Yunanca zamire Latince sıfat eklenerek yeni sözcük üretilmesi zamanında eleştiriye tabi tutulmuştur. Türkçede ilk olarak Ahmet Rasim tarafından Şehir Mektupları yapıtında 1898'de kullanılmıştır.
Otomobillerin teknolojik gelişim kronolojisi
1670'ler — Sözcük anlamına uygun olarak kendi kendine hareket eden ilk araç büyük olasılıkla 1679-1681 yılları arasında Pekin'de Cizvit misyoner Ferdinand Verbiest tarafından Çin imparatoru için bir oyuncak olarak yapılan küçük buharlı araçtır.
1680 — Çalışabilen ancak kullanışlı olmayan ilk içten yanmalı motor 1680 yılında Hollandalı Christiaan Huygens’in yaptığı barutun yanması ile çalışan pistonlu makine oldu. Kapalı bir silindir içinde patlayan barut kayabilen bir pistona etki ederek pistonun hareket etmesini sağlamaktaydı.
1698 — İngiliz Thomas Savery ilk buharlı makineyi yaptı
1769 — İngiliz James Watt uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı
1769 — Kendi kendine hareket eden ilk araç Fardier Fransız mühendis ve topçu yüzbaşı Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) tarafından yapıldı.
1787 — Oliver Evans Amerika'da yolcu taşıyan araç yapmıştır.
1801 — Birleşik Krallık'ta Richard Trevithick buharlı otomobil yaptı.
1824 — İçten yanmalı motorların, özellikle dizel motorlarının temel ilkeleri, genç bir Fransız mühendisi Sadi Carnot tarafından ortaya atıldı
1830 — 15–20 km/h hızla giden buharla çalışan 14 yolcu taşıyabilen yolcu otobüsleri imal edildi.
1860 — İngiliz Parlamentosu bütün arabaların iki sürücüsü ve önünde gündüz kırmızı bayrak gece kırmızı fener bulunmasını şart koşan kanun çıkardı. Bu kanun motor gelişim hızını biraz durdurdu. 1896 yılında bu yasa kaldırıldı.
1860 — Hava gazı ile çalışan ticari bakımdan elverişli ilk motor Belçikalı mühendis Jean Joseph Etienne Lenoir (1822-1901) tarafından yapılmıştır.
1862 — Fransız mühendisi Alphonse Eugène Beau de Rochas (1815-1893) 4 zamanlı çevrimin esaslarını ortaya koydu.
1867 — Alman mühendisler Nicolaus August Otto (1832-1891) ve Eugen Langen (1833-1895), Rochas’ın bulduğu prensipleri pratiğe çevirerek dört zamanlı çevrime sahip motoru yaptılar.
1876 — Nicolaus August Otto, ilk dört zamanlı gaz motorunu üretti.
1877 - Otto yaptığı motorun patentini Amerika'dan aldı.
1878 — İngiliz mühendisi Dugal Clerk iki zaman esasına göre çalışan ilk motoru yaptı.
1880 — Amerika’da George Brayton benzin yakıtlı motor yaptı.
1885 — Benzinle çalışan içten yanmalı motora sahip ilk otomobil Alman mühendis Karl Benz tarafından yapıldı
1889 — Viyanalı Siegfried Marcus (1831-1898) geliştirdiği motorla viyana sokaklarında 12 km hızla gezerken halkın panik yaşamasına sebep olmuş birkaç kaza yapmıştır. 17 suçtan mahkemeye verilen Marcus keşif yapmayı bıraktı.
1890 — Herbert Akroyd Stuart, bir kaza sonucu kızgın bir yere değen gaz yağının hava ile karışarak yandığını gördü. Bu olaydan etkilenerek yaptığı deneylerle motorunu geliştirdi ve patentini aldı. Motorunda yakıt emilen ve hafifçe sıkıştırılan hava içerisine bir memeden gönderilerek patlayıcı ve yanıcı bir karışım oluşturulmaktaydı. Bu karışımın yanabilmesi için cidarları yüksek derecede ısıtılan ve buharlaştırıcı adı verilen bir ön yanma odası vardır. Ana yanma odasına bir kanalla birleştirilen bu oda ilk hareket için dışarıdan alevle ısıtılmaktadır. Bu motorda havanın ısısının sıkıştırma oranıyla arttığı düşünülmediğinden verim düşük olmuştur.
1890 — Bir Alman mühendis olan Capitaine, Akroyd’un motoruna benzeyen bir motorun patentini aldı. Bu motorlar yarım dizel (kızgın kafalı) motorların esasını oluşturdu.
1890 — İlk otomobillerin çoğu, dişlileri olmadığı için yokuş çıkamıyor, önce durup sonra geriye doğru inmeye başlıyordu. 1893'te yapılan Benz Victoria marka arabada bir deri kayışı küçük bir kasnağa bindiren bir kol kullanılmıştı. Bu düzenek tekerleklerin daha yavaş dönmesini ve yüksek manivela gücünün arabayı yokuş yukarı tırmandırmasını sağlıyordu. Zincir çekişli velo tipi araçtada bu şekilde üç ileri bir geri kasnağı vardı. Çekişin kolaylıkla arka tekerleklere iletilmesi için motor her zaman arkaya ya da sürücünün altına konuyordu.
1892-1897— Münih yüksek teknik okulu mühendislerinden Rudolf Diesel dizel motoru yaptı ve geliştirdi.
1893 — Amerika'nın ilk başarılı otomobili “Duryea”, J. Frank ve Charles Edgar Duryea tarafından yapılmıştır.
1894 — İlk resmi otomobil yarışı düzenlenmiştir, Paris-Rouen, 22 Temmuz.
1898 — Fransa Otomobil Kulübü (AFC) Paris'teki Les Tuileries'nin güneşli bahçelerinde ilk otomobil fuarını organize etmiştir.
1902 — İstenildiğinde benzinli istenildiğinde elektrik motoruyla ilerleyebilen ilk aracı 27 yaşındayken Ferdinand Porsche yapmıştır. 1902 yılında “Mixte-Wagen” adını verdiği aracı tanıtmıştır. Viyanalı bir fayton üreticisi olan Ludwig Lohner ile birlikte çalışan Porsche 4 silindirli bir Daimler motoruna aküler, bir jeneratör ve elektrik motorları ekledi. Bu haliyle Mixte benzinli motor stop edildiğinde bile akülerin çalıştırdığı elektrikli motorla ilerlemeye devam edilebiliyordu.
1903 — Fransız Gustave Liebau ilk emniyet kemerini tasarladı ve patentini aldı
1904 — Kısa adı FIA olan Uluslararası Otomobil Federasyonu kuruldu
1905 — İsveçli mühendis Alfred Büchi egzoz gazlarından yararlanarak çalışan bir türbin vasıtasıyla dört silindirli bir motora aşırı hava yüklemeyi başardı.
1905 — İlk 4WS ve 4WD sistemi Latil marka traktöre uygulandı
1905 — İlk tampon takılan araç İngiltere'nin Kilburn kentindeki "Simms Manufacturing Co." tesislerinde üretilen 20 beygir gücündeki Simms-Welback marka araçtır. Aynı yıl tamponun patentinin F. R. Simms tarafından alınmıştı, fakat aslında bu fikir yeni değildi. 1897 yılında Moravya’daki "Imperial Nesseldorf" vagon fabrikasında yapılan çek malı Prasident marka otomobilin önüne tampon konmuş, ancak Viyana yakınlarında yapılan denemelerde tampon düştüğü için bir daha takılmamıştır.
1908 — Amerikalı Henry Ford T modeli adındaki ilk seri üretim otomobili yaptı. İlk üretim bandı fikrinin babası da Henry Ford oldu. Ford'un tasarladığı fabrika, 1913'te günde 1000 araba üretebiliyordu.
1918 — Birleşik Krallık'ta “ Royal Aircraft Establishment “ fabrikaları mekanik püskürtmeli dizel yakıt sistemini geliştirdi. Böylece yüksek devirli dizel motorları oluşturularak hafif taşıtlarda kullanılmasına zemin hazırlandı.
1919 — Avrupa'nın ilk seri üretim otomobili Type A Citroën tarafından piyasaya verildi. Citroen aynı yıl dünyada ilk organize satış sonrası hizmetleri yapılandırdı.
1920 — Voisin firması hidrolik olarak çalışan ABS'nin atası üzerine çalışmalar yaptı. "Fren yapıldığında tekerleklerin kilitlenmesini önleyici donanım" tanımıyla da Almanya'da 671925 nosuyla ilk patentini aldı.
1924 — Citroën, ilk çelik kasaya sahip arabası B10’u imâl etti.
1924 — MAN'ın ürettiği bir kamyon, direkt enjeksiyonlu dizel motoru kullanan ilk vasıta oldu.
1934 — Citroën, seri olarak önden çekişli araç üretmeye başladı.
1938 — Citroën, Hidropnömatik süspansiyon sistemini icat etti.
1938 — İsviçreli kamyon üreticisi Saurer ilk turbo motorlu kamyonu üretti.
1938 — Klima'yı standart olarak kullanıma sunan ilk marka Studebaker Commander'dir.
1938 — GM tasarımcısı Harley Earl ilk elektrikli cam sistemini Buick'ye monte etti.
1954 – Döner Pistonlu Motor (Rotary-Wankel motoru) Felix Wankel tarafından geliştirildi.
1957 — İlk hız sabitleyicisi (cruise control) Imperial marka araçta kullanıldı.
1958 — İsveç'teki Volvo Fabrikasında mühendis olan Nils Bohlin üç noktalı emniyet kemeri olarak bilinen sistemin patentini aldı.
1961 — Türkiye'de %100 yerli imâlat ilk araba "Devrim"in üretimi tamamlandı.
1962 — İlk seri üretim turbo motorlu otomobil Chevrolet Corvair Monza tanıtıldı. Daha sonra bu modeli Oldsmobile F85 Jetfire takip etti.
1963 - Wankel motoru ilk kez NSU Spider marka araçta kullanıldı.
1967 — İngiliz otomobil firması Jensen ilk ABS'yi otomobillerine uyguladı.
1973 — Avrupa'da seri olarak turbo motorla üretilen ilk otomobil BMW 2002 oldu.
1978 — Modern ilk ABS sistemi BMW 7 serisi ve Mercedes S serisinde uygulandı.
1984 — Turbo üreticisi Garrett, "intercooler" adını verdiği yeni bir turbo soğutucu düzen geliştirdi. Bu sayede türbine giren hava soğutularak turbonun performansı artırıldı.
1986 — Çift turbo takılan ilk araç Porsche 959 oldu.
1987 — Bosch ilk üretici olarak ABS sisteminin daha gelişmişi olan ASR sistemini piyasaya sürmüştür.
1993 — Fiat Croma Tdi, değişken geometrili turboyla donatılan ilk otomobil oldu. Sistem düşük motor devirlerinde turbonun verimini önemli oranda artırıyordu.
1995 — Bosch, seyir hâlinde arabanın emniyetini sağlamak üzere ESP sisteminin seri üretimine başladı. ESP sistemi, özellikle virajlarda ve ani yol değişikliklerinde motor, vites ve fren düzenine müdahale ederek aracın savrulmasını önler. İlk kez Mercedes S sınıfında kullanıldı.
Binek taşıtlarında karoseri yapı çeşitleri
Karoseri Şasiye monte edilen, aracın saçtan yapılmış kısmı. Bu kısımda pencereler, kapılar, koltuklar, yolcu ve motoru koruyan kısımlar bulunur. Otomobiller birçok form altında karşımıza çıkmaktadır:
Otomobil tekniği
Otomobillerin gelişmesine katkıda bulunan kişiler
(Doğum yıllarına göre kronolojik sıra ile)
Nicolas Joseph Cugnot (1725-1804) İlk motorlu taşıt Fardier’i yapan Fransız mucit
Eugène Beau de Rochas (1818-1893) 4 zamanlı çevrimin esaslarını ortaya koyan Fransız mühendis
Jean Joseph Etienne Lenoir (1822-1901) Ticari ilk motoru yapan Belçikalı mucit
Eugen Langen (1833-1895) Rochas’ın bulduğu prensipleri kullanarak ilk dört zamanlı motoru yapan Alman mucit
Gottlieb Daimler (1834-1900) Motor endüstrisinin öncüsü ilk Mercedes otomobillerinin üreticisi
Karl Friedrich Benz (1844-1929) İlk motorlu aracın patent sahibi
Henry Ford (1863-1947) Ford Motor Company kurucusu
Ransom Eli Olds (1864-1950) Olds Motor Vehicle Company (Olds Motorlu Araçlar Şirketi)nin kurucusu
Rudolf Diesel (1873-1913) Dizel motorunun mucidi
Ferdinand Porsche (1875-1951) Porsche firmasının kurucusu, Volkswagen kaplumbağanın tasarımcısı
Louis Renault (1877-1944) Renault firmasının kurucusu
André Citroën (1878-1935) Citroën firmasının kurucusu
Ettore Bugatti (1881-1947) Bugatti firmasının kurucusu
Kiichiro Toyoda (1894-1954) Toyota firmasının kurucusu
Enzo Ferrari (1898-1988) Ferrari firmasının kurucusu
Ferruccio Lamborghini (1916-1993) Lamborghini firmasının kurucusu
Otomobil markaları
Otomobil hakkında yayınlar
Otomobil dergisi - Otomobil dergileri
Car Talk (Radyo programı)
Otomobil sporları
Otomobil Yarışı
FIA (Uluslararası otomobil sporları federasyonu)
Türkiye Otomobil ve Motorsporları Federasyonu
Formula-G
Ralli
Off-road
Otomobil ve sektörüyle ilgili diğer bağlantılar
Otomobil üreticisi
Otomobil düzenleri
Otomobil segmentleri
Konsept otomobil
Buharlı otomobil
Spor otomobil
Elektrikli araç
Vintage araba
Retro tarzı otomobil
Klasik araba
Antika araba
Yakıt hücreli otomobil
Otomotiv tasarımı
Otomotiv mühendisliği
Yan sanayi (otomotiv)
Otomotiv endüstrisi
Otomotiv kısaltmaları
Otomobil platformu
Otonom araba
Amfibiyen araç
Otomobil fuarı
Oto kiralama Otomobil kiralanması ve kiralama firmaları
Araç takibi Aracın bulunduğu konumu uydu aracılığıyla bulma
Hibrid (otomobil) Çift yakıtlı motora sahip otomobiller
Kaynakça
Türlerine göre taşıtlar
Tekerlekli taşıtlar
Motorlu arabalar
19. yüzyıl icatları
İsviçreli icatları
Alman icatları
|
766
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalist%20T%C3%BCrkiye%20Partisi
|
Sosyalist Türkiye Partisi
|
Sosyalist Türkiye Partisi (kısaca STP), Türkiye'de faaliyet gösteren eski siyasi parti.
Tarihçe
Partinin örgütsel tarihi, 1978 yılında Türkiye İşçi Partisi'nde (TİP) yaşanan ayrışma sonrasında ortaya çıkan Sosyalist İktidar grubu ile başlar. Bir dönem boyunca, ilk sayısı 1986 yılında basılan ve bugün TKP'nin teorik organı olarak varlığını sürdüren Gelenek dergisinin adıyla anılan hareket, 6 Kasım 1992'de Ali Önder Öndeş başkanlığında Sosyalist Türkiye Partisi'ni (STP) kurdu. STP 1993 yılında, ülkenin bütünlüğüne yönelik aykırı görüşleri olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Yine 1993 yılında Sosyalist İktidar Partisi (SİP) kuruldu.
Kaynakça
Dış bağlantılar
http://www.tkp.org.tr
Türkiye'deki eski sosyalist partiler
1992'de kurulan siyasi partiler
1993'te kapatılan siyasi partiler
Türkiye'de kapatılan siyasi partiler
|
767
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/TKP
|
TKP
|
TKP şu anlamlara gelebilir;
Türkiye Komünist Partisi
Toplumcu Kurtuluş Partisi
Türkiye Köylü Partisi, 1952 yılında kurulan ve 1958 yılında kapatılan Türk siyasi partisi.
Kiribati'yi Kucaklayan Parti (Tobwaan Kiribati Party; TKP)
Tikopia dili (ISO 639-3 kodu: tkp)
|
773
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Spam
|
Spam
|
Spam ya da istenmeyen mesaj, e-posta, telefon, faks gibi elektronik ortamlarda çok sayıda alıcıya aynı anda gönderilen gereksiz veya uygunsuz iletidir. En yaygın spam türleri reklamlar ve ilanlardır. Elektronik posta (e-posta), internetin en eski iletişim araçlarından birisidir. E-posta, fiziksel, alışılagelmiş posta alımı ya da gönderiminin elektronik olanı ve internet üzerinden gerçekleştirilen, düşük maliyetli ve hızlı olanıdır. Güvenlik, kimlik denetimi gibi gereklilikler göz önünde bulundurulmamıştır ve bu yüzden e-posta altyapısı günümüzde internette büyük problemlere yol açmaktadır.
Tanım
Spam genel olarak, "istenmeyen elektronik iletiler" olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte istenmeyen mesajın tanımı uzun süredir tartışılan bir konudur ve "E-posta ile Pazarlama" endüstrisinin de yaygınlaşması ile beraber ortak bir tanım üzerinde hukukçular, pazarlamacılar, Internet servis sağlayıcıları ve kullanıcılar olarak uzlaşmak hayli zor görünmekte bu yüzden hukuki yaptırımları beraberinde getirmek üzere düzenlenmesine çalışılan kanunlar gecikmekte ya da işlevselliğini yitirmiş şekilde çıkmaktadırlar.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Federal Trade Commission'in (FTC) ticari elektronik posta tanımının çerçevesinin belirlenmesi konusundaki son çalışmasının sonuçlarını 2004 yılında duyurmuştur. Fakat bu da son kullanıcıyı değil, e-posta ile yasal yollardan ürün tanıtımı yapmayı hedefleyen şirketlerin çıkarına bir çalışmadır.
Tarihçe
İstenmeyen ileti internet için çok yeni bir problem değildir. İlk spam girişimi, 1 Mayıs 1978 tarihinde DEC'in ABD'nin batı kıyısındaki tüm ARPANet adreslerine yaptığı ürün tanıtımı olarak kabul edilmektedir.
Mail-from: DEC-MARLBORO
rcvd at 3-May-78 0955-PDT
Date: 1 May 1978 1233-EDT
From: THUERK at DEC-MARLBORO
Subject: ADRIAN@SRI-KL
DIGITAL WILL BE GIVING A PRODUCT PRESENTATION OF THE NEWEST MEMBERS OF THE
DECSYSTEM-20 FAMILY; THE DECSYSTEM-2020, 2020T, 2060, AND 2060T. THE
DECSYSTEM-20 FAMILY OF COMPUTERS HAS EVOLVED FROM THE TENEX OPERATING SYSTEM
AND THE DECSYSTEM-10 <PDP-10> COMPUTER ARCHITECTURE. BOTH THE DECSYSTEM-2060T
AND 2020T OFFER FULL ARPANET SUPPORT UNDER THE TOPS-20 OPERATING SYSTEM.
THE DECSYSTEM-2060 IS AN UPWARD EXTENSION OF THE CURRENT DECSYSTEM 2040 AND
2050 FAMILY. THE DECSYSTEM-2020 IS A NEW LOW END MEMBER OF THE DECSYSTEM-20
FAMILY AND FULLY SOFTWARE COMPATIBLE WITH ALL OF THE OTHER DECSYSTEM-20 MODELS.
WE INVITE YOU TO COME SEE THE 2020 AND HEAR ABOUT THE DECSYSTEM-20 FAMILY AT
THE TWO PRODUCT PRESENTATIONS WE WILL BE GIVING IN CALIFORNIA THIS MONTH.
THE LOCATIONS WILL BE:
TUESDAY, MAY 9, 1978 - 2 PM
HYATT HOUSE (NEAR THE L.A. AIRPORT)
LOS ANGELES, CA
THURSDAY, MAY 11, 1978 - 2 PM
DUNFEY'S ROYAL COACH
SAN MATEO, CA
A 2020 WILL BE THERE FOR YOU TO VIEW. ALSO TERMINALS ON-LINE TO OTHER
DECSYSTEM-20 SYSTEMS THROUGH THE ARPANET. IF YOU ARE UNABLE TO ATTEND, PLEASE
FEEL FREE TO CONTACT THE NEAREST DEC OFFICE FOR MORE INFORMATION ABOUT THE
EXCITING DECSYSTEM-20 FAMILY.
Bu iletiden bu yana istenmeyen ileti çoğunlukla ürün ya da hizmet pazarlamak gibi ticari amaçlara hizmet etmiştir.
Ek olarak spam sadece e-posta ile sınırlı bir hareket değildir. Aşağıdaki şekillerde de kullanıcının karşısına çıkabilmektedir:
ICQ, Jabber, MSN gibi hızlı mesajlaşma servislerinde
Usenet haber gruplarında
Web arama motorlarında
Web günlüklerinde (bloglarda)
Fakslarda
Cep telefonlarında
Karakteristikleri
İstenmeyen iletiler genellikle aşağıdaki karakteristik özellikleri sergilerler:
Birden fazla alıcıya aynı içerik ile gönderilirler.
Çoğunlukla alıcıya hiçbir şey ifade etmezler.
Çirkin ya da yasa dışı içerikle gelirler ya da onlara yönlendirirler.
İçerikleri yalan ya da yanıltıcı olur.
Mesajın başlık bilgileri tahrip edilmiş olur.
Dolayısıyla geriye dönük izleme hayli zor olur.
Alıcıların bu dağıtımdan ileti almak istemediklerini belirtebilecekleri geçerli/fonksiyonel bir adres sunmazlar.
Elde edilmesi ve kullanılması kişilik haklarına tecavüz niteliği taşıyan içeriklere sahip olurlar ya da bu yolla toplanan bilgiyi, kitleyi kategorize etmek için kullanırlar.
E-posta adreslerinin eldesi
SPAM hareketinin merkezinde kullanıcıların e-posta adresleri vardır. Elde birçok e-posta adresi olduğu takdirde bunların hepsine birden aynı içerikli iletileri göndermek teknik olarak zor değildir. SPAM yapanlar, SPAM yapabilmek için ihtiyaç duydukları e-posta adreslerine ulaşmak için birçok yöntem kullanmaktadırlar. Bunlardan en önemlisi e-posta adresi satışları ve web sayfalarından çalınan adreslerdir.
İnsanlar yönlendirmek istedikleri e-postaları "KİME:"(TO) bölümüne değil, "GİZLİ:"(HIDDEN) bölümüne yazarlarsa SPAM gönderenlerin en önemli e-posta listesi kaynakları baltalanmış olur. Bu çok önemlidir.
İnternet sayfaları
SPAM yapmak üzere e-posta adresi elde etme yöntemlerinin başında e-posta adreslerini, web sayfalarını linkleri takip ederek teker teker dolaşan web bot'lar ile elde etmek gelmektedir. Bu bot'lar, kendi kendine çalışan ve İnternet'i bir arama motoru gibi tarayarak ele geçirdiği e-posta adreslerini bir veritabanına saklayan basit uygulamalardır ve son derece yaygındırlar. Bir İnternet sayfasındaki e-posta adreslerini otomatik olarak elde etmenin ne kadar kolay olduğunu göstermek için yazılmış örnek bir uygulamaya Web sayfalarından e-posta eldesi kısmından ulaşabilirsiniz.
Zincir e-postalar (Chain mail)
Zincir e-postalar birçok kişinin birbirine forward ettiği e-postalara verilen isimdir. Elden ele binlerce e-posta adresine ulaşan e-postaların başlık bilgileri içerisinde daha önce hangi adreslere CC (carbon copy)'lendiği bilgisi kolaylıkla çıkarılabilmektedir. Bu sebeple SPAM yapmak için e-posta adresi toplayan şahıs ya da şirketler, insanların çok fazla ilgisini çekebilecek çoğunlukla da yalan olan haberleri, dini sömürü içeren iletileri ya da duygusal sömürü içerikli e-postaları "bunu listendeki herkese forward et" konsepti ile insanlara dağıtmaktadırlar. Bu e-postalar kendilerine yeniden döndüğünde içlerinde birikmiş olan e-posta adreslerini basit betikler ile çıkarmak ve daha sonra bu adresleri de SPAM veritabanlarına eklemeleri mümkün olmaktadır. 3 kişi tarafından forward edilmiş ortalama bir chain mail içerisinde yaklaşık 200 e-posta adresi bulunabilmektedir.
Alan adı kayıtları
Alan adı kaydının doğal süreci gereği, bu alan adından sorumlu kişinin bir iletişim e-posta adresi alan adı ile ilişkilendirilir. Herhangi bir (örneğin http://ripe.net gibi) 'whois' veritabanından sorgulanan alan adı için bir e-posta adresi elde edilebilir. Alan adı kayıtlarından elde edilen e-posta adreslerin son derece düşük bir yüzdeye sahiptir.
E-posta adresi satışları
E-posta adreslerinin SPAM yapanlar arasında ya da SPAM ile ürünlerini duyurmak isteyen şirketlere satılması büyük bir yasa dışı endüstri halini almıştır. Aşağıdaki fiyatlar, Hürriyet gazetesinin tirajının 450.116, Milliyet gazetesinin tirajının 305.282, Sabah gazetesinin tirajının ise 346.422 olduğu 10 Nisan 2004 tarihinde bu makaleyi yazan araştırmacının e-posta adresine gelen SPAM e-posta içerisindeki Türkçe bir reklamdan alınmıştır; ayrıca aynı e-posta içerisinde kolayca SPAM yapmak için gerekli olan uygulamanın da gönderilecek CD içerisinde hediye olarak geleceği bilgisi de yer almaktadır:
~2.000.000 yerli Internet kullanıcısı adresi: 75$
~5.000.000 yerli Internet kullanıcısı adresi: 150$
~10.100.000 yerli Internet kullanıcısı adresi: 300$
~100.000.000 yabancı Internet kullanıcısı adresi: 1000$
Aynı tarihte yurt dışındaki bir e-posta satıcısından alınmış ve 150$'a sahip olunabilecek e-posta adresi kategorisi ve o kategorideki e-posta adresi sayısı da aşağıdaki gibidir:
Apparel, Fashion, Textiles and Leather 4,654,565
Automobile & Transportation 6,547,845
Business Services 6,366,344
Chemicals 3,445,565
Computer & Telecommunications 3,654,655
Construction & Real Estate 3,443,544
Consumer Electronics 1,333,443
Energy, Minerals & Metals 6,765,683
Food & Agriculture 1,235,354
Gems & Jewellery 565,438
Health & Beauty 804,654
Industrial Supplies 415,668
Office Supplies 1,559,892
Packaging & Paper 5,675,648
Printing & Publishing 6,563,445
Security & Protection 5,653,494
Sports & Entertainment 3,488,455
Yukarıdaki örnekte satılacak e-posta adresleri arasında ilgili kategori ile ilgilenen kaç e-posta adresi olduğu bilgisi SPAM'ın kişilerin Internet'teki özlük haklarından ikisi olan takip edilemezlik ve gizlilik hakkını hiçe saydığının bir göstergesidir.
Güvenlik ihlalleri, virüsler, solucanlar ve diğerleri
E-posta adresleri daha önce bahsedilen yöntemlerin dışında e-posta sunucularına gerçekleştirilen saldırılar sonucunda elde edilen e-posta sunucusu kayıtlarından da elde edilebilmektedir. E-posta sunucularının tamamı dışarıya gönderdikleri ve kabul ettikleri e-postaların tarih bilgisi ve alıcı/gönderici adres bilgilerini bir günlük dosyasına kaydetmektedir ve bu dosyalar içerisinde çok fazla sayıda geçerli e-posta hesabı yer almaktadır.
Ayrıca solucanlar ve virusler kişilerin bilgisayarlarına ya yine SPAM e-postalar yolu ile ya da kişinin bilgisayarına taktığı bir medya üzerinden bulaşarak e-posta adresi toplama ve SPAM yapma karakteristiklerini ortaya koymaktadırlar. 2001 yılında yapılan bir araştırma göstermektedir ki, istenmeyen ticari e-postaların yaklaşık %98'lik kısmı virüs ya da vorm'lar aracılığı ile gönderilmektedir.
Örneğin Haziran 2003'te ortaya çıkan Sobig.E isimli kurtçuk, şu ana kadar ortaya çıkan spammer vormlar arasında en başarılı olanıydı ve çok büyük çapta yayılmayı başardı. Bu vorm'un aşağıdaki ekleri taşıyan e-postaları hâlen (Nisan 2006 itibarı ile) Internet trafiğini ciddi şekilde etkilemektedir:
Your_details.zip (içinden Details.pif dosyası çıkıyor)
Application.zip (içinden Application.pif dosyası çıkıyor)
Document.zip (içinden Document.pif dosyası çıkıyor)
Screensaver.zip (içinden Sky.world.scr dosyası çıkıyor)
Movie.zip (içinden Movie.pif dosyası çıkıyor)
Son kullanıcıların dikkatsizliği ve çoğunlukla Microsoft işletim sistemi ailesindeki uygulamaların güvenlik açıklarından faydalanan kurtçuklar bulaştıkları bilgisayarlardaki adres defterlerini kullanarak, aynı adres defterinde yer alan iki kişinin birbirini tanıma ihtimalinin yüksekliğini göz önünde bulundurarak yalan (spoofed) başlıklarla e-postalar göndermekte ve yayılmaya çalışmaktadır.
Ayrıca virüs ve kurtçukların neden olduğu finansal tutar da ciddi boyutlardadır ve konu Finansal Tutar başlığı altında incelenecektir.
Spam e-postaların içerikleri
SPAM e-postalar çok çeşitli içeriklerle kullanıcının karşısına çıkabilmektedir. SPAM hareketinin doğası itibarı ile kanun dışı ve normal koşullarda pazarlanması yasak olan ürünler ve pornografi, diğer alternatiflerinin önüne geçmektedir.
Aşağıdaki tablo, SPAM e-postaların 2003 – 2004 yılları arasındaki içerik değişimini göstermektedir.
Ürün ve hizmet reklamları
Çoğunlukla yanıltıcı içeriklerle hazırlanmış e-postalardır. Çeşitli sorunlara mümkün olmayan hizmetlerle çözüm olduğunu iddia eden e-postalar kullanıcıların çeşitli sitelere gitmeleri için onları ikna etmeye çalışmaktadır. Bu sayede spammer'lar reklam anlaşması yaptıkları şirketler için yeterli kullanıcı potansiyelini sağlamaya çalışmaktadırlar.
Subject: Get the Child Support You Deserve
From : "Free Legal Advice" <aileen@email2.qves.net>
Date : Mon Oct 13 09:20:23 2004
1) Fight The Risk of Cancer!
http://www.adclick.ws/p.cfm?o=315&s=pk007
2) Slim Down - Guaranteed to lose 10-12 lbs in 30 days
http://www.adclick.ws/p.cfm?o=249&s=pk007
3) Get the Child Support You Deserve - Free Legal Advice
http://www.adclick.ws/p.cfm?o=245&s=pk002
4) Join the Web's Fastest Growing Singles Community
http://www.adclick.ws/p.cfm?o=259&s=pk007
5) Start Your Private Photo Album Online!
http://www.adclick.ws/p.cfm?o=283&s=pk007
Have a Wonderful Day,
Offer Manager
Prize Mama
İlaç / Kozmetik Ürünleri
Sadece özel durumlarda hastalara verilen ilaçlar, uyuşturucular ya da çok fazla talep olan sağlık ürünlerinin taklitleri ve kanunen satışı yasak olanları bu yolla pazarlanmaya çalışılmaktadır:
Subject: Welcome to your new life
From : "Jackson Sinclair" <hhktsvrsypxx@volvo.ee>
Date : Tue Dec 21 14:32:03 2004
Cia1is Cia1is is regarded as a Super-Viagr@ or Weekend-Vi@gra because its
effects start sooner and last much longer. Men that do not have imp0tence
problems report that Regal1s increases sexua1 pleasure and staying power,
as well as increasing the size and hardness of erecti0ns.
Get Cia1is Now at low pr1ces: $1.90 per dose.
Unbeleivable!
Bu ürünlerin sağlık açısından riskler taşıdığı ve kullanılmaması gerektiği Internet'teki sitelerde duyurulmaya çalışılmaktadır.
Yasa dışı İçerik / Pornografi
Her gün gönderilen 31 milyar e-postanın 4 milyarlık bir kısmı pornografik/yasa dışı içerik ile kullanıcılara ulaşıyor, bu da İnternet kullanıcısı başına günde en az 4 e-posta anlamına geliyor (2003 itibarı ile).
SPAM e-postalar ile ilgili yasal takibin zorluğundan dolayı, çocuk pornosu tacirleri, yasa dışı örgütler ve terör örgütleri insanları varlıklarından SPAM e-postalar aracılığı ile haberdar etmektedirler:
Subject: Do you like pretty little lolitas?
From : "Alexander" <asdt534@lolita.com>
Date : Fri Dec 22 16:43:21 2004
Choose your favorite site!
It's your personal invitation to issue #30 of "THE BEST LOLITAS SITES" magazine.
Are there too many lolitas sites in the Net? Are you impressed by variety of
different suggestions and really don't know what to choose? And maybe, you're
tired from sameness of all that already viewed sites? Now it is the time to see
what sites are now the most actual and outstanding, that can
satisy needs of every customer!
Just a few minutes of your time - and you'll understand how the Lolitas
industry developed. The best from the best - just click and choose!
ENTER NOW!!!
Hemen zengin olma ve evden para kazanma yöntemleri
Kullanıcıların, gerçek dışı vaatler ile para göndermelerini sağlamayı amaçlamış içerikler ile gönderilen e-postalardır. Bu e-postalar içerisinde genellikle kullanıcıların daha fazla para kazanmak için ne yapması gerektiği doğru olmayan matematik ispatlar ile kendilerine empoze edilmeye çalışılır:
Subject: Free cash
From : "AO" <ao@balikesir.edu.tr>
Date : Fri Jul 13 22:19:22 2004
(....)
$75 dollar for free!! click here'
Zararları
SPAM e-posta bilgisayar ağlarının yoğunluğundan kullanıcıların verimli çalışmasına kadar birçok alanda bilgisayar dünyasına ve onun bir bileşeni olan insana zarar vermektedir. Internet kullanıcıları SPAM'den, içerdiği çirkin ve rahatsız edici içerikten, durduramadıkları bir hareket olduğundan ve istemedikleri halde sürekli aldıklarından dolayı rahatsız olmaktadırlar. Aşağıdaki tablo 2003 yılında 1272 e-posta kullanıcısı üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarından son kullanıcı tarafından duyulan rahatsızlıklar hakkında bir öngörüş sahibi olmak için bilgi vermektedir:
Görüldüğü gibi kullanıcıların çok büyük bir kısmı SPAM'ı istenmeyen bir şey olarak nitelendirmekte ve ondan rahatsız olmaktadır.
Gizlilik
Adres toplayıcılarının İnternet üzerinden belirli sitelere giren kullanıcıların kişisel bilgilerini ve e-posta adreslerini kendilerinden gizli bir şekilde elde ederek ya da otomatik yazılımlarla tüm İnternet'i tarayarak buldukları e-posta adreslerini biriktirerek oluşturdukları koleksiyonlarını para ya da karşı tarafın elindeki e-posta adresi birikimi karşılığında e-posta adreslerinin sahiplerinden izin almadan birbirlerine satmaktadırlar.
Bu da kişinin İnternet'teki özlük haklarından "gizlilik" hakkını ihlal etmektedir.
İçerik
SPAM e-postaların ciddi çoğunluğunun içerdiği yasalara aykırı içerik, pornografi, çocuk pornografisi, yasa dışı çevrimiçi kumar servisleri, piramit satışlar, hemen zengin olma vaatleri ile aldatıcı ticari eylemler bireylerin psikolojilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Özellikle toplumun küçük yaştaki mensuplarının Internet'in olumlu özelliklerinden ziyade zararlı yönleri ile tanışmasına neden olmaktadır.
Başlık bilgilerini tahrip etme (spoofing)
Spufing, e-posta başlıklarının değiştirilmesi ile iletinin orijinal göndericisi yerine başka bir yerden ya da kurumdan geliyormuş gibi gösterme işlemidir. SPAM yapanlar iletilerinin dikkate alınıp okunması ve cevap verilmesi için spuf yaparak ciddi ve saygın kuruluşların isimlerini kullanabilirler.
Bu da kurban seçilen kuruluşların ticari ünlerine zarar getirmekte, zaman ve müşteri kayıplarına yol açmaktadır ve bu durumun düzeltilmesi için yapılan harcamalar kuruma ciddi bir mali yük oluşturmaktadır. Kimi zaman mali yük ile de eski haline getirilemeyecek prestij kayıpları meydana gelebilmektedir.
Internet'e bağlı herhangi bir bilgisayardan herhangi bir kişi, kurum ya da şirketten geliyormuşçasına e-posta göndermek SMTP protokolünün eksiklerinden dolayı mümkün ve çok kolaydır. Aşağıdaki örneği inceleyiniz:
meren ~ $ telnet 193.255.XX.XX 25
Trying 193.255.XX.XX...
Connected to 193.255.XX.XX. Escape character is '^]'.
220 xxxx.edu.tr ESMTP
HELO xxxx.edu.tr
250 xxxx.edu.tr
MAIL FROM: xxxxxxx@xxxx.edu.tr
250 ok
RCPT TO: xxxx@xxxx.edu.tr
250 ok
DATA
354 go ahead
From: X. XXX XXXX <xxxx@xxxx.edu.tr>
To: X. XXX XXXX <xxxx@xxxx.edu.tr>
Subject: Yuksek Lisansin ile Ilgili
Date: Fri, 20 Dec 2004 11:00:57 +0100
User-Agent: Mozilla/5.0
Merhaba XXXX,
Yuksek Lisans calismani 2006 Ocak ayi ortasinda
getirebilirsin, bu konuda herhangi bir problem yok. Ben o
zamana kadar cok yogun olacagim, anlayisla
karsilayacagini ve yüksek lisansin ile ilgili konularda
beni rahatsiz etmeyecegini tahmin ediyorum.
Selamlar,
X. XXX XXXXXX
xxxx@xxxx.edu.tr
250 ok 1103620781 qp 10296
quit
221 xxxx.edu.tr Connection closed by foreign host.
Yukarıdaki örnekte sadece Internet'e bağlı bir makine kullanılarak gönderilmiş olan e-posta, RFC standartlarına uygun olarak well-formed bir biçimde sahibine ulaşmıştır (kimlik ve adres bilgileri hususi olarak X işaretleri ile saklanmıştır). Bu örneği bir birey ya da şirketin menfaatlerine daha fazla zarar verecek ya da çok daha ciddi güvenlik problemlere yol açabilecek örneklerle genişletmek mümkündür.
Olta atmak veya yemleme (Phishing)
Phishing kısaltması Password Harvesting Fishing sözcüklerinden türetilmiştir. Fişing, kredi kartı bilgileri ya da parolalar gibi çeşitli özel ve gizli kalması gereken, başkaları tarafından bilindiğinde kişilerin zor durumda kalmasına neden olabilecek gizli bilgilere erişmek ve onları elde etmek için sanki bu bilgileri kişiye veren ve güvenilir bir yerden geliyormuşçasına görünen e-postalar ya da web siteleri hazırlayıp kullanıcılardan bu bilgileri paylaşmalarını isteme eylemlerinin tümüne verilen isimdir. Bu anlamda olta atmak veya yemleme, spoofing'e benzer bir yapı sergilemektedir. Banka ve kredi kartı numaraları ve parolalarını kullanıcılardan istemek üzere gönderilen istenmeyen iletilere kanan kullanıcıların hesaplarından para çekilmekte ya da kredi kartları ile Internet üzerinden alışveriş yapılmaktadır. Son zamanlarda Türkiye'de de artış göstermiş bu eylemlere bir örnek teşkil etmesi açısından aşağıdaki e-postayı inceleyiniz:
Subject: Account error report.
From : support@bankofoklahoma.com
Date : Fri Apr 15 05:49:38 2005
Dear Bank of Oklahoma customer, we recently have determined that different computers
have logged onto your Online Banking account, and multiple password failures were
present before the logons. We now need you to reconfirm your account information to us.
If this is not completed by April 02, 2005, we will be forced to suspend your account
indefinitely, as it may have been used for fraudulent purposes. We thank you for your
cooperation in this manner.
To confirm your Online Banking records click here:
http://www.bancofoklahoma.com/.on/Login/
Thank you for your patience in this matter.
Bank of Oklahomal Customer Service
Please do not reply to this e-mail as this is only a notification. Mail sent to this
address cannot be answered.
Copyright 2005, Bank of Oklahoma, Inc. All Rights Reserved.
Eğer verilen adrese dikkat edecek olursanız kullanıcının dikkatsizliği neticesinde gerçekten Oklahoma Bankası sanılabilecek şekilde bir adres olduğunu fark edebilirsiniz. Kullanıcılar bu adrese gittiklerinde, kimlik ve hesap bilgilerini soran bir uygulama kendilerini karşılamakta ve yapılan girişleri veritabanlarına saklamaktadır. Veritabanının sahibi olan şahıslar ise kolayca kullanıcı bilgileri ile gerçek hesaplara erişmekte ve kullanıcıya ait parayı istedikleri gibi yönetebilmektedirler.
Bu olayların benzerleri son yıllarda Türkiye'de de baş göstermiş ve spam yolu ile birçok kullanıcı bu tuzağa düşmüş ve ciddi miktarlarda para kaybı yaşanmıştır.
Finansal tutar
SPAM'in sebep olduğu maddi zararın tam değerini hesaplamak son derece zordur. Bununla beraber bu konuda yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır.
SPAM faaliyetleri dolayısıyla Avrupa şirketleri son bir yıl içerisinde 2.5 milyar Euro üretkenlik kaybına uğradılar. Bunun Avrupa'ı Internet kullanıcılarına maliyeti ise 10 milyar dolar dolaylarında (2003).
SPAM yüzünden Amerikan şirketleri her yıl 10-13 milyar dolar kayba uğruyor, çalışan başına günlük işgücü kaybı ise 14$ (2005)
Viruslerin %95'i SPAM e-postalar ile dünyaya yayılıyor (2004).
2007 yılında SPAM e-postalar tüm e-posta trafiğinin %70'ini tutacak (2003).
SPAM e-postalar her yıl %6,0 ila %7,0 arasında bir büyüme gösteriyor (2003).
5000 e-posta kullanıcısına sahip bir organizasyon, SPAM e-postalar yüzünden son kullanıcı başına günde 10 dakika, Internet teknolojileri uzmanı başına 43 dakika kaybediyor. Bu da yaklaşık olarak 2.4 milyon dolarlık iş gücü kaybı anlamına geliyor (2004).
SPAM e-postalar bir yılda tüm dünyada 20 milyar dolarlık bir zaman ve üretkenlik kaybına neden oluyor (2003).
SPAM e-postalar finansal açıdan yukarıda bahsedilen miktarlarda zararlar verirken, aşağıdaki sonuçlar SPAM yapmanın, SPAM yapan kişiye olan maliyetinin ne kadar düşük olduğuna işaret etmektedir:
Bir e-posta göndermenin tutarı 0.000082$ (yaklaşık 0,01 kuruş) ile 0.000030$ (yaklaşık 0,003 kuruş) arasında (2003).
Bir kişinin spam yapmak için sahip olması gereken tek şey olan bir e-posta adresine sahip olmanın tutarı 0.00000032$ (yaklaşık 0,00003 kuruş) (2003).
Hesaba katılması güç olan, fakat son derece önemli olan finansal kayıp noktaları da vardır,
SPAM bir bir ağ içerisindeki network trafiğini beklenmedik oranda artırmaktadır. SPAM yüzünden artması neticesinde kullanıcıların çalışmalarını normal bir şekilde sürdürebilmeleri için bu ağa eklenmesi gereken daha güçlü donanımların (switch, router vb.) tutarları kurumlar için ek bir finansal açıktır.
Bir e-posta sunucusuna gelen e-postalar kullanıcıların ev dizinlerine drop edilmelidir. Fakat son SPAM e-postaların yoğunluğu ve fazlalığı sunucuların iş yüklerini arttırmakta, sunucuların bu yük altından kalkabilmeleri için normal koşullarda ihtiyaç duymadıkları ek donanımlar (işlemci, bellek, disk alanı vb.) alınması gerekmektedir. Bu da kurumların karşısına SPAM'ın getirdiği ekstra bir maliyet olarak çıkmaktadır.
Bir servis sağlayıcı üzerinden Internet'e bağlanan bir kullanıcı, Internet'ten basit anlamda web sitelerini gezmek, e-postalarını kontrol etmek, e-posta göndermek ve çeşitli dosyalar indirmek istemektedir. SPAM trafiğinin yarattığı ağ trafiği yoğunluğundan ötürü bu işleri normalden daha yavaş yapabilmekte, bu yüzden Internet'te aynı miktarda işi daha uzun süre kalarak yapabilmektedir. Dolayısıyla telefon şebekesini kullanım süresi artmakta, kişiye ekstra maddi bir külfet getirmektedir.
Kullanıcıların SPAM'ın yarattığı network yoğunluğundan etkilenmesini istemeyen Internet Servis Sağlayıcı'ları ek donanımlar almakta, bant genişliklerini arttırmaktadır, fakat bu maddi yükü yine o servis sağlayıcının kullanıcıları karşılamaktadır.
Kullanıcılar ve kurumlar SPAM ile mücadele için açık kaynak kodlu alternatiflerini tercih etmedikleri takdirde yazılımları satın almak zorunda kalmaktadırlar. Normalde ihtiyaçları olmayan bu yazılımlar ekstra bir maddi külfet getirmektedir.
SPAM e-postalar ile taşınan virus ve worm'lar ağ trafiğini anormal şekilde arttırmakta, ağdaki diğer bilgisayarlara zarar vermektedirler. Teknik servis bakım masraflarının yanında bilgi ve zaman kaybı finansal bir kayıp olarak yansımaktadır.
Ekler
Web sayfalarından e-posta eldesi
meren ~ $ python
Python 2.3.4 (#2, Dec 3 2004, 13:53:17)
[GCC 3.4.5 (Pardus 1.0)] on linux2
>>> url = "http://www.bagkur.gov.tr/iletisim/mail.shtml"
>>> import urllib, re
>>> regex = re.compile(r'[\w\-][\w\-\.]+@[\w\-][\w\-\.]+[a-zA-Z]{1,4}')
>>> data = urllib.urlopen(url).read()
>>> print "%d adet e-posta adresi bulundu." % (len(set(regex.findall(data))))
117 adet e-posta adresi bulundu.
Web sayfalarında e-posta adreslerini doğrudan bulundurmak istenmeyen iletilere davetiye çıkarmak anlamına gelmektedir. E-posta adreslerini küçük resimler ya da insanların kolayca anlayacağı fakat yazılımlar ile diğer metinlerden kolayca ayrılamayacak şekilde web sayfalarında bulundurmak (örneğin kullanıcı@sunucu.com yerine kullanıcı at sunucu dot com gibi) istenmeyen iletilerin miktarını ciddi şekilde azaltmaktadır.
TÜBİTAK'ın 2004 yılı için virüs içeren e-posta istatistikleri
Aşağıdaki tablo TÜBİTAK’ın 2004 - 2005 yılları arasında aldığı virüs içeren e-postaları göstermektedir:
Yukarıdaki tablo göstermektedir ki, alınan iletilerin yalnızca %38'lik bir kısmı kullanıcılara iletilmiştir. Ayrıca bu %38'lik kısım, sadece virüs içermeyen, fakat geçerli (SPAM olmayan) bir ileti olduğu garanti edilmemiş e-postaların miktarıdır. Dünya çapındaki istatistikler de göz önünde bulundurulduğunda, e-posta iletişimini sağlayan altyapının çok büyük bir kısmı SPAM e-postaların taşınması için çalışmaktadır.
Ayrıca bakınız
Captcha
Dış bağlantılar
SPAM Blacklist kontrolü
Bot trap (İngilizce)
Anti Spam Makaleleri (İngilizce)
Howto: Redirect Mailto for Spam Prevention
Spam yapanlari sikayet edebileceğiniz bir adres
|
781
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/At%C4%B1l%C4%B1m%20%28gazete%29
|
Atılım (gazete)
|
Atılım, tarihsel Türkiye Komünist Partisinin (TKP) 1 Ocak 1974 tarihinde yayımlamaya başladığı Merkez Komitesi yayın organı. 15 Mart 1984 tarihine kadar aylık, bu tarih itibarıyla ise on beş günlük olarak çıktı.
Bu yayın organının yayımlanmaya başlamasından sonra TKP ülkede kayda değer bir toplumsal taban bulmaya başladığı için bu döneme Atılım Dönemi adı verilir.
Atılım merkezi, Doğu Almanya'nın Leipzig şehrinde olmakla birlikte, basımı hem yurt dışında, Batı Avrupa'da, hem de yurt içinde gizli matbaalarda gerçekleştirilmekte, ayrıca fotokopi makineleriyle de çoğaltılmaktaydı.
Zaman zaman (1 Mayıs, kongre vb.) özel sayıları da yayımlandı. Bunların sonuncusu, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behice Boran'ın ölümü üzerine 12 Ekim 1987 tarihinde TİP'in yayın organı Çark Başak ile ortak yayımlanan özel sayı idi.
TİP ve TKP yönetimlerinin birleşme kararı doğrultusunda iki partinin genel sekreterleri Nihat Sargın ve Nabi Yağcı’nın Türkiye Birleşik Komünist Partisini (TBKP) Türkiye’de yasal olarak kurmak için ülkeye dönmeleri üzerine, 12 Kasım 1987’de çıkan 211. sayının ardından yayın hayatına son verdi.
Kaynakça
Dış bağlantılar
TÜSTAV'ın ATILIM Arşivi
Türkiye siyasi dergileri
Türkçe dergiler
1974'te kurulan yayınlar
|
788
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hibrit
|
Hibrit
|
Hibrid veya Melez aşağıdaki anlamlara gelebilir
Hibrid - Günümüzde, elektrik motoru desteği ile çalışan otomobili de temsil eder.
Hibrid (müzik)
Melez (biyoloji) - Hibrid olarak da bilinir, iki farklı Hayvanın veya bitkinin birleşmesinden ortaya çıkan yeni tür.
Ayrıca bakınız
Hibritleşme
|
790
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bill%20Clinton
|
Bill Clinton
|
William "Bill" Jefferson Clinton (19 Ağustos 1946; Hope, Arkansas), Amerika Birleşik Devletleri'nin 42. başkanı.
1993 ile 2001 yılları arasında başkanlık görevini sürdürdü. ABD Başkanı seçilmeden önce Arkansas'ın 40. ve 42. valisi olarak yaklaşık 12 yıl görev yaptı. Bill Clinton şu anda kurucusu olduğu William J. Clinton Foundation (William J. Clinton Vakfı) başkanlığını yapmaktadır.
Bill Clinton'un başkan olduğu dönemde, ülkesi tüm tarihinin en barışçı ve en parlak ekonomik dönemlerinden birini yaşadı. Franklin Roosevelt'ten bu yana ilk defa bir demokrat parti adayı ikinci kez başkan seçildi.
Tarihinin en düşük işsizlik oranlarından birine, 30 yılın en az enflasyonuna, halkın en fazla ev sahibi olduğu, suç oranının en fazla düştüğü ve insanların ekonomik olarak en güçlü olduğu dönemlerden birine imzasını attı. Uzun yıllardır ilk defa bütçenin eşitlendiği ve hatta bütçe fazlası yaşandığı günler getirdi.
2000 yılı kutlamalarını Clinton, ırk farklılıklarını yok etme yolunda önemli gelişmeler katedilen bir dönem olarak tarihe geçirdi. Başkanlığının ikinci yılında halka sağlık reformu başarısızlığa ulaşınca, Clinton bir dönemi değiştirerek; “büyük devlet dönemi sona ermiştir” diyerek; kanunları insanların işlerini koruyabileceği, ailelerin hasta çocuklarına ücretsiz olarak bakabileceği, silah satışlarının sınırlandırıldığı, eğitime yeni katkılar sağlayarak doğa koruma planlarına adım attı.
Hayatı
Clinton, 19 Ağustos 1946 yılında Arkansas'ın Hope şehrinde dünyaya geldi. Doğumundan 3 ay sonra babası bir trafik kazasında öldü. 4 yaşındayken annesi üvey babası Roger Clinton ile evlendi. Lise döneminde, William Jeferson kendi isteğiyle üvey babasının soyadını aldı. Okulu birçok defa profesyonel bir müzisyen olmak için bırakmayı düşündü; ancak Boys Nation üyesiyken Beyaz Saray'da Başkan John F. Kennedy ile tanıştı. Bu da onun halk hizmetine ilk adımı atmasını sağladı.
1968 yılında Georgetown Üniversitesinden mezun olduktan sonra; burslu olarak Oxford Üniversitesinde okudu. 1973 yılında Yale Üniversitesinden hukuk eğitimi aldıktan sonra politikaya atıldı. İlk kez seçimlere 1974'te Arkansas'ta girdi ve başarılı olamadı. Bir sonraki sene Hillary Rodham ile evlendi. Chelsea isimli bir kızları oldu.
1976 yılında Arkansas'ta bölge savcısı olduktan sonra; 1978 yılında vali seçildi. 1980'de dönemi bittiğinde tekrar aday olmasına rağmen seçilemedi. Fakat 2 yıl sonra 1982'de tekrar vali oldu ve 1992 yılında başkan seçilene kadar valilik görevine devam etti. 1992’de başkanlık dönemi bitmek üzere olan George H. W. Bush'u yenerek Amerika Birleşik Devletleri'nin 42. başkanı oldu.
1998 yılında, Monica Lewinsky ile olan ilişkisini yalan söyleyerek gizlemekten dolayı Beyaz Saray tarihinde ikinci kez resmen suçlanan (İngl. impeach) başkan oldu. ABD senatosunda yapılan yargılama sonucunda aklandı. Tüm halktan bu ilişki yüzünden özür diledi ve işine devam etti.
Dünyada; Bosna’da zor da olsa barışı sağladı, Saddam Hüseyin'in Birleşmiş Milletler karşısında aldığı kararlardan sonra Irak’ı bombaladı (Yine de asker göndermeye ihtiyaç duymadı). NATO’nun gelişmesini sağlayarak daha açık bir uluslararası ticaret sağladı, uyuşturucu karşısında uluslararası anlamda savaştı. Güney Amerika, Avrupa, Rusya, Afrika ve Çin'e yaptığı gezilerle Amerika'nın dış dünya ile ilişkilerinin en iyi olduğu döneme imzasını attı.
Hâlen liderlik ve yöneticilik üzerine seminerler vermekte, birçok insan tarafından Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en büyük başkanlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Beyaz Saray'dan ayrıldıktan sonra da William J. Clinton Vakfı'nı kurarak ABD ve dünya halklarının küresel karşılıklı-bağımlılık çağının zorluklarına karşı güçlenmesini sağlama misyonunu üstlendi. Bugün Vakıf, dünya çapında acil çözümler ve ölçülebilir sonuçlar bekleyen sorunları gündemine almaktadır; bunların arasında iklim değişimi, gelişmekte olan dünyada HIV/AIDS, ABD'de çocuk obezitesi ve ekonomik fırsat eşitliği ve Afrika ve Latin Amerika'da ekonomik yer almaktadır. Clinton bunlara ek olarak, Clinton Küresel İnisiyatif Üniversitesi yoluyla üniversite öğrencilerini bu çabaya dâhil etmeye ve Clinton Vakfı ve Amerika Kalp Cemiyeti arasında bir ortaklık olan Daha Sağlıklı Bir Kuşak İçin İttifak yoluyla da öğrenciler ve eğiticiler için daha sağlıklı eğitim ortamları yaratmak amacıyla okulları desteklemeye de çalışmaktadır.
2009 yılında Haiti Cumhurbaşkanı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından BM Haiti Özel Elçisi olarak görevlendirilmiştir. Ocak 2010'daki Haiti depreminden sonra Başkan Obama'nın isteğiyle, eski Başkan George W. Bush ile birlikte Haiti'ye acil insani yardım ve uzun vadeli yeniden yapılandırma amacıyla Clinton-Bush Haiti Fonu'nu kurmuştur. Mart ayında Başkan Clinton Haiti hükûmetinin ricasıyla, ülkenin yeniden yapılanmasını yönetecek olan Geçici Haiti İyileşme Komisyonu eş başkanlığı görevini üstlenmiştir.
Bill Clinton, Nisan 2010'da Laureate International Universities ağının Onursal Başkanlığı görevini kabul etmiştir. Türkiye'den İstanbul Bilgi Üniversitesinin de dâhil olduğu bu üniversiteler ağı içinde 50'den fazla üniversite yer almaktadır. Clinton Laureate International Universities network'ün Onursal Başkanı olarak, farklı ülkelerdeki üniversiteleri ziyaret etmekte, öğrencilerle buluşmakta ve farklı düzeylerdeki deneyimlerini gençlerle paylaşmaktadır. 2016 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimleri'nde karısı Hillary Clinton'u desteklemiştir.
Sağlık sorunları
Eylül 2004'te bypass ameliyatı geçirdi. Mart 2005'te de kısmi olarak işgörmez olan akciğeri için ameliyata girdi. Şubat 2010'da göğüs ağrıları şikâyetiyle gittiği Columbia Presbyterian Hospital'da (New York) kalbine iki adet koroner stent yerleştirildi. Bütün bu deneyimlerin ardından, doktorları Dean Ornish ve Caldwell Esselstyn'in tavsiyesine uyarak eti ve diğer tüm hayvansal besinleri bıraktı, vegan beslenmeye başladı.
Dış bağlantılar
Photos of Bill Clinton's actions to bring peace to the Middle East
Bill Clinton, Laureate International Universities, Onursal Başkanı
Kaynakça
1946 doğumlular
Arkansas doğumlular
20. yüzyıl Amerikalı siyasetçileri
21. yüzyıl Amerikalı siyasetçileri
Amerika Birleşik Devletleri devlet başkanları
Amerikalı siyasetçilerin eşleri
Amerikalı veganlar
Arkansas valileri
Demokrat Parti (Amerika Birleşik Devletleri) mensubu siyasetçiler
Yale Üniversitesinde öğrenim görenler
Yale Law School'da öğrenim görenler
Georgetown Üniversitesinde öğrenim görenler
Grammy Ödülü sahipleri
Charlemagne Ödülü sahipleri
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Nişanı sahipleri
Başkanlık Özgürlük Madalyası sahipleri
Aziz George Zafer Nişanı sahipleri
Monica Lewinsky skandalı
1992 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri
Hillary Clinton
Yaşayan insanlar
20. yüzyılda Amerikalı avukatlar
21. yüzyılda Amerikalı avukatlar
Amerikalı siyasetçiler
Time Yılın Kişisi
Amerikalı liberaller
|
795
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tatvan
|
Tatvan
|
Tatvan, Bitlis'e bağlı, Doğu Anadolu Bölgesi'nde Van Gölü'nün batı yakasında olan bir ilçedir.
Bağlı olduğu Bitlis ilinden nüfus ve yüzölçümü olarak daha büyüktür. Haydarpaşa Garı-İran demir yolu Tatvan'dan geçmektedir. Diyarbakır-Van, Elazığ-Van, Siirt-Bitlis ve Ağrı kara yollarının kavşak noktasında olması ilçenin hızlı gelişmesinde etkili olmuştur. Ayrıca Van-Tatvan arasında karşılıklı vapur seferleri yapılmaktadır.
Tatvan'a komşu ilçeler Ahlat, Güroymak, Bitlis, Gevaş ve Hizan ilçeleridir.
Tarihçe
Tatvan'ın bilinen tarihi, son yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilere göre günümüzden takriben beş bin yıl öncesine dayanmaktadır. Tatvan Feribot İşletmesinin üst tarafındaki tepede yapılan çalışmalarda elde edilen çeşitli buluntular MÖ 3. bin yıla tarihlenmiştir.
İlçe ve çevresinin ilk sakinlerinden biri Subarlar’dır. MÖ 2. binyılda Yukarı Mezopotamya'ya egemen olan Hurriler de muhtemelen Tatvan bölgesine hâkim olmuşlardır. Daha sonra Urartular, Van ve çevresi ile birlikte Tatvan’a üç asır boyunca egemen olmuşlardır. Urartu hakimiyetinden sonra Ermeniler burayı yurt edinmişlerdir. Kentin adı ilk kez 6. yüzyılda Ermeni kaynaklarında Tadvan veya Dadvan şeklinde geçer. 6. ve 7. yüzyıllarda Tatvan yöresi güçlü Ermeni beyliklerinden Pıznuni hanedanının yerleşim merkezi idi. İlçe dahilindeki köylerin hemen hepsinin 1960'lı yıllara dek kullanılan isimleri Ermenice idi.
Ömer döneminde İslam devletinin topraklarına katılan Tatvan, daha sonra merkezi Ahlat'ta bulunan Şah-ı Armenlerin (Armenşahlar) egemenliği altına girmiştir. 1071’deki Malazgirt Meydan Muharebesi'nden sonra Anadolu'ya hakim olan Selçukluların yörede fiilen hüküm sürmüş olduklarına dair herhangi bir belirti yoktur. 15. yüzyılda Akkoyunlular, daha sonra Bitlis'te hüküm süren Şerefhan (Rojki) beyleri Tatvan iskelesini kontrolleri altında tutmuşlardır. Osmanlı egemenliği 1514'te Çaldıran Muharebesi'nden sonra kurulmuş, 17. yüzyıl başlarında fiilen ortadan kalktıktan sonra tekrar ancak 1840'lı yıllarda kurulabilmiştir.
Tatvan ismi Ermenice olup, bölge adı olan Dadik/Tatik memleketinin kasabası anlamındadır. Yerel efsaneleri aktarmayı seven Evliya Çelebi, Rahova (Rahva) Ovasından doğuya doğru üç saat yürüdükten sonra Taht-ı Van kalesine ulaşıldığını ve buraya yöre halkının Tatvan adını verdiklerini kaydetmektedir. Burası Van Gölü kenarında olup, Van Paşasının Hassıdır, Subaşılıkla idare edilmektedir. Evliya Çelebi'ye göre Kanuni döneminde Zal Paşa burada küçük bir kale yaptırmıştır. Tatvan kalesi daha sonra, İran Şahı Tahmasb döneminde İran orduları tarafından tahrip edilmiştir. Tahmasb’ın orduları Ahlat ve Adilcevaz kalelerini istila ettiklerinde, Tatvan’dan gemiler ile Van’a yardım gitmesini engellemek amacıyla buradaki kaleyi tahrip etmişlerdir. Fakat buna rağmen Tatvan bir liman olarak, bundan sonra da önemini korumuştur.
1879 Osmanlı Salnamesinde Tatvan, Kotum (Küçüksu) Nahiyesine bağlı bir köy görünümünde idi. O tarihte nüfusunun tamamı 100 hanede 650 kadar Ermeni'den ibaretti. Aziz Teodoros'a ithaf edilmiş bir kilisesi ve ilkokulu vardı.
1929 yılında çıkarılan 1509 numaralı kanun ile Bitlis vilayet merkezi ilga edilerek Muş vilayetine, Tatvan ise Van vilayetine bağlandı. Yaklaşık altı yıl Muş vilayetine bağlı kalan Bitlis kazası, 25 Aralık 1935 tarih ve 2885
sayılı kanun ile vilayet merkezi haline getirildi ve Tatvan tekrar Bitlis'e bağlanmış oldu.
Coğrafya
Tatvan'ın genel olarak ilçe sınırları içinde kalan arazinin büyük bir kısmı dağlık ve yaylaktır. İlçenin İklimi karasal iklim özelliğini göstermektedir.
2.878 m yüksekliğindeki Nemrut Dağı ilçedeki en yüksek noktadır. Bu dağın krater ağzında, biri büyük olmak üzere üç göl bulunur. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1650 metre olup Van Gölü batısında 100 km'lik sahil şeridine sahiptir.
Nüfus yapısı
Tatvan'ın yerli halkı tamamına yakını Kürt halkından ibaret olmakla beraber az sayıda da Ahlat'tan göçmüş Türkmenler, Topal Osman (Topal Osman Çepni'dir) isyanına katılmış ve sürgün edilmiş bazı Laz aileler ve çevre ilçelerden göç edenlerden oluşmaktadır.
Fotoğraf
Kaynakça
Dış bağlantılar
Tatvan Kaymakamlığı
YerelNet
Tatvan Belediyesi
Tatvan Kent Rehberi
İlçe taslakları
|
796
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27nin%20illeri
|
Türkiye'nin illeri
|
Anadolu yarımadası ile Trakya toprakları üzerine kurulan Türkiye'nin, 81 ili vardır. İller, Türkiye'nin en büyük idari bölümleridir. Bu seksen bir il, dokuz yüz yetmiş üç ilçeye bölünmüştür. Bu ilçeler, en küçük idari birim olan mahalle ve köyleri içinde barındırır. İllerde yönetme ve yürütme görevi, içişleri bakanı tarafından önerilen ve bakanlar kurulunun onayından sonra cumhurbaşkanı tarafından atanan valiler tarafından yerine getirilir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışı ve 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin resmen kuruluşundan sonra idari sistemde değişikliklere gidildi. İki yıl sonra Ardahan, Beyoğlu, Çatalca, Dersim, Ergani, Gelibolu, Genç, Kozan, Oltu, Muş, Siverek ve Üsküdar illeri ilçeye dönüştürüldü. 1927'de ise Doğubayazıt ilçeye dönüştürüldü ve Ağrı'ya bağlandı. 1929'da Muş tekrar il oldu, Bitlis ilçe hâline getirildi. Dört yıl sonra Aksaray, Cebelibereket, Hakkâri ve Şebinkarahisar'ın ilçe olması, Mersin ile Silifke'nin birleştirilip İçel adında yeni bir ilin oluşturulmasıyla ve Artvin ile Rize'nin birleştirilip Çoruh adında yeni bir ilin oluşturulmasıyla sayı elli altıya düştü. 1936'da Rize, Tunceli ve Hakkâri tekrar il oldu, yine aynı yıl Dersim'in adı Tunceli olarak değiştirildi; 1939'da Hatay Devleti, Türkiye'ye bağlanarak il oldu. 1953'te, Uşak'ın il, Kırşehir'in ilçe olması kararlaştırıldı, 1954'te Adıyaman, Nevşehir ve Sakarya il statüsü kazandı. 1956'da Çoruh ilinin ismi Artvin olarak değiştirildi, 1957'de Kırşehir'in il statüsü geri verildi. Bu yıldan sonra otuz iki yıl boyunca il sayısında herhangi bir değişiklik olmadı. 1989'da Aksaray, Bayburt, Karaman ve Kırıkkale; 1990'da Batman ve Şırnak; 1991'de Bartın; 1992'de Ardahan ve Iğdır; 1995'te Yalova, Karabük ve Kilis; 1996'da Osmaniye, ve 1999'da Düzce il oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye'nin nüfusu 2019 yılı itibarıyla 83 milyon kişiye ulaştı. Bu rakamın 77 milyonunu il ve ilçe merkezlerinde yaşayanlar oluşturdu. Ülkedeki en fazla nüfusu barındıran il İstanbul, en az nüfusu barındıran il Bayburt'tur. Ayrıca en büyük yüzölçümüne sahip il Konya, en küçük yüzölçümüne sahip il Yalova'dır. Merkezi İzmit olan Kocaeli ili, merkezi Adapazarı olan Sakarya ili ve merkezi Antakya olan Hatay ili dışında büyükşehir olmayan tüm illerin merkez ilçelerinin adı, il ile aynı adı taşır.
İller
Türkiye il merkez rakımları
Rakım (Google Earth) valilik binalarının bulunduğu yerdir.
Eski iller
Doğubayazıt ili, Ağrı iline bağlandı.
Çatalca ili, İstanbul iline bağlandı.
Gelibolu ili, Çanakkale iline bağlandı.
Genç ili, Bingöl iline bağlandı.
Kozan ili, Adana iline bağlandı.
Şebinkarahisar ili, Giresun iline bağlandı.
Siverek ili, Şanlıurfa iline bağlandı.
Silifke ili, Mersin iline bağlandı.
Ayrıca bakınız
Türkiye'de büyükşehir belediyeleri
Türkiye'nin ilçeleri
ISO 3166-2:TR
Notlar
A İllerin alanlarına, sınırları dahilindeki akarsu ve göller dahildir.
B İçel'in adı, 2002 yılında resmen Mersin olarak değiştirildi.
C İstanbul'da 212, Avrupa Yakası'nın; 216, Anadolu Yakası'nın telefon kodudur.
Kaynakça
|
809
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/John%20Kerry
|
John Kerry
|
John Forbes Kerry (d. 11 Aralık 1943, Aurora, Colorado), Amerikalı asker ve siyasetçi. Mevcut Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı İklim özel temsilcisi. 1985 ile 2013 yılları arası Massachusetts Senatörü olarak seçilmiştir. 2004 yılında Başkan adayı olarak belirlenmiş, lakin seçimi ufak bir farkla George W. Bush'a kaybetmiştir. Senatörlüğün ardından 2017 yıllına kadar eski Başkan Barack Obama'nın Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır.
Bir deniz subayı olarak Vietnam'da savaşmasının ardından ülkesine dönmesiyle savaş karşıtı aktivistlik eylemlere katılmaya başlamıştır. Savaşın ardından ABD Senatosu'nda verdiği ifadede, Amerikan hükûmetinin Vietnam'daki politikalarını bir savaş suçlarının sebebi olarak nitelendirdi.
Dışişleri Bakanlığı sırasında İsrail-Filistin Barış Görüşmeleri'ni organize etti, İran'ın nükleer güç kullanımı sınırlandıran antlaşmalarda görev aldı ve Paris İklim Değişikliği Anlaşması'nı ABD adına imzalayan kişi oldu.
Eğitim ve ordu hayatı
Babası diplomat ve avukat olan Richard John Kerry, annesi ise Rosemary Isabel Forbes'ti. Babası tüberküloz hastalığına yakalanmıştı, doğumundan kısa süre sonra Massachusetts'e taşındılar. Roma Katoliği olarak yetiştirildi. New Hampshire eyaletinin Concord şehrinde bulunan St. Paul Özel Lisesinden mezun oldu. Yale Üniversitesi'nde eğitimine devam etti. 1965 yılında üniversitedeki Skull and Bones adındaki derneğe üye seçildi. Ertesi yıl da mezun oldu.
Amerikan Deniz Kuvvetleri'ne katıldı ve Vietnam Savaşı sırasında 1969 yılına kadar hizmet verdi. Amerika'ya geri döndüğünde, Savaş Karşıtı Vietnam Gazileri (VVAW) basın sözcüsü oldu. 1978'de Amerikan Vietnem Gazileri'nin kurucularından biri oldu.
1976 yılında Boston College'de hukuk eğitimi aldı. Middlesex County, Massachusetts'de 1977-1982 yılları arasında seçimlerde eyaletin baş savcısı olarak seçildi. 1982-1984 kadar vali yardımcısı olarak görev yaptı. 1984 yılında da Demokrat Parti'den Senatoya seçildi.
Siyaset hayatı
1987 ve 1989 yılları arasında Demokratik Parti'nin Senato seçim kampanyasının başkanıydı. Senatoya 1990, 1996 ve 2002 yıllarında tekrar seçildi. 2001-2003 yılları arasında senatodaki Küçük Firmalar Komitesi başkanı olarak görev yaptı. Görevi 3 Ocak 2009 tarihinde sona erdi.
2004 yılında yapılacak Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerine aday oldu. Demokratik Parti'nin ön seçimlerinin ilk etabını Iowa eyaletinde 19 Ocak 2004 tarihinde rakipleri Howard Dean ve John Edwards'ı yenmeyi başardı.
Demokratik Parti ön seçimlerini büyük çoğunlukla kazandı. John Edwards ikinci oldu. Howard Dean ve General Wesley Clark ise aldıkları oyların azlığı sebebiyle seçimlerden çekildiler. Daha sonra John Edwards'ı başkan yardımcısı adaylığına gösterdi.
Birçok basın kuruluşunda John Kerry'nin başkanlığı nasıl olacak diye tartışılırken (Times ve Newsweek); George W. Bush'un karşısında güçlü bir aday olarak görülüyor, savaş karşıtı olarak Bush'un karşısında Demokratların en büyük silahı olduğuna inanılıyordu. Ancak seçimleri küçük bir farkla kaybetti.
Kaynakça
|-
|-
1943 doğumlular
20. yüzyıl Amerikalı yazarları
21. yüzyıl Amerikalı siyasetçileri
21. yüzyıl Amerikalı yazarları
Amerika Birleşik Devletleri başkan adayları
Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanları
Amerikalı diplomatlar
Amerikalı deniz subayları
Vietnam Savaşı'ndaki Amerikalı askerler
Vietnam Savaşı karşıtı Amerikalı aktivistler
Amerikalı Roma Katolikleri
Avusturya Yahudisi asıllı Amerikalılar
İngiliz asıllı Amerikalılar
Macaristan Yahudisi asıllı Amerikalılar
İskoç asıllı Amerikalılar
Massachusetts'in ABD senatörleri
Yale Üniversitesinde öğrenim görenler
Mor Kalp Nişanı sahipleri
Bronz Yıldız Madalyası sahipleri
Chatham House Ödülü sahipleri
Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı sahipleri
Légion d'honneur sahipleri
Demokrat Parti (Amerika Birleşik Devletleri) mensubu siyasetçiler
Barack Obama'nın başkanlığı
Yaşayan insanlar
Amerikalı siyasetçiler
|
815
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki%20siyasi%20partiler%20listesi
|
Türkiye'deki siyasi partiler listesi
|
Bu maddede, Türkiye'de resmî olarak faaliyet gösteren siyasi partiler listelenmektedir. Türkiye, cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemli cumhuriyet ile yönetilmektedir ve 1945 yılından beri çok partili sistem uygulanmaktadır. Siyasi partilerin kuruluşları, teşkilatlanmaları, işleyişleri, faaliyetleri ve denetlenmeleri gibi esaslar 22 Nisan 1983 tarihinde kabul edilen Siyasi Partiler Kanunu ile düzenlenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes, yasa ile belirlenen şartları sağladığı sürece önceden izin almaksızın siyasi parti kurma hakkına sahiptir.
Siyaset bilimcilerine göre Türkiye'de siyasi partilerin oluşumu, Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze uzanan bir geçiş süreci olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, Türkiye'de kurulan siyasi parti sisteminin geçmişi, Osmanlı'dan devralınan parlamenter geleneğin oluşum süreçlerine bakılarak anlaşılmalıdır. Türk toplumlarında meclis kavramı, ilk devletlerin kurulduğu dönemlerden beri var olmuştur. Ancak anayasal bir süreç olarak parlamenter sistemin oluşumu, 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı siyasi sisteminde görülmeye başlamıştır. Bu anlamda Türkiye'nin ilk yazılı anayasası, 1876 yılında yürürlüğe giren Kanun-i Esasi'dir. Kanun-i Esasi'ye giden yolda ise 1808 Sened-i İttifak, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı gibi gelişmeler, anayasa sürecine geçişte atılan önemli adımlar olarak kabul edilebilir.
Türkiye'de etkin parti sayısı her yıl değişkenlik göstermektedir. Bir yıl içinde birçok parti kurulurken, bazıları da çeşitli nedenlerle siyasetten çekilmektedir. Etkin parti sayı çeltiğini İçişleri Bakanlığı tutmaktadır. Her parti kuruluşu sırasında İçişleri Bakanlığı'na dilekçe verir ve İçişleri Bakanlığı partilerin kongrelerini yapıp yapmadığını ve sürekliliğini takip eder. Etkin olmaktan kasıt, "siyasi düşüncelerini ortaya koymaya devam eden ve olağan toplantılarını yapan parti" anlamındadır.
Partilerin seçime girebilmesi için siyasi partiler kanununun 36. maddesine göre, illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel yani 41 ilde teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması gerekmektedir. Ancak etkin olan partilerin birçoğu bu sayıya sahip değildir. Bu partiler, "tabela partisi" olarak adlandırılan, belli bir seçmen kitlesi olmayan ve seçimlere girme yeterliliğini sağlamayan küçük partilerdir. Partilerin adları eğer Yüksek Seçim Kurulu'nun şartlarını yerine getirirse oy pusulalarında bulunur. Genel seçimlerde oyların %7'sinden fazlasını alan ve parlamentoda temsil edilir.
Ekim 2023 itibarıyla Türkiye'de 128 siyasi parti etkin durumda bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilen siyasi partiler
2023 yılı itibarıyla TBMM'de sandalye sahibi partilere ilişkin genel bilgiler burada listelenmektedir. Milletvekili sayısı aynı olan siyasi partiler alfabetik olarak sıralanır.
Siyasi parti tablosu
Siyasi parti açıklamaları
Yüksek Seçim Kurulu
Yüksek Seçim Kurulu, özel kanunlara göre yapılacak milletvekilliği, il genel meclisi üyeliği, cumhurbaşkanlığı, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyeliği, muhtarlık, ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinde ve Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halk oylamasına sunulmasında genel yönetim ve yargısal denetimi sağlar.
Seçimlere katılma yeterliliği bulunan siyasi partiler
11 Mart 2023 itibarıyla seçime katılma şartlarını yerine getiren partilere ilişkin genel bilgiler burada listelenmektedir.
Seçimlere katılma yeterliliği bulunmayan siyasi partiler
3 Ağustos 2023 itibarıyla İçişleri Bakanlığı'nda kayıtlı diğer siyasi partilere ilişkin genel bilgiler burada listelenmektedir. Bu partiler, resmi olarak seçime katılma yeterliliğini henüz sağlayamamışlardır.
Mahkeme sürecinden dolayı faaliyette bulunamayan siyasi partiler
Bu partiler Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yayımladığı faaliyette olan siyasi partiler arasında yer almamaktadır. Ayrıca resmi olarak kapatılmış, kapanmış ya da resmi olarak kurulmuş değillerdir. Devam eden bir mahkeme süreçleri bulunmaktadır. Türkiye'deki yasa dışı siyasi partiler listesi arasında da listelenmemektedirler.
Eski siyasi partiler
Ayrıca bakınız
Türkiye'de siyaset
Türkiye'de seçimler
Türkiye devlet protokolü
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki siyasi partiler listesi
Türkiye'deki yasa dışı siyasi partiler listesi
Notlar
Kaynakça
Siyasî partiler
Siyasi parti listeleri
|
816
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Galatasaray%20Lisesi
|
Galatasaray Lisesi
|
Galatasaray Lisesi (, Mekteb-i Sultânî), İstanbul'un Beyoğlu ilçesinin Galatasaray semtinde bulunan bir lisedir. Türkiye'nin en eski eğitim kurumlarından biri olan okul Fransızca eğitim vermektedir.
Tarihçe
Saray mektebi dönemi
XV. yüzyılda saray mektebi enderûn, Osmanlı sarayında padişahın günlük yaşamını geçirdiği, sarayın eğitim birimlerinin, kütüphanenin, hazine odasının yer aldığı büyük bahçe içine kurulu bir kompleksti. Burada, başta padişah olmak üzere, saraydaki diğer görevlilerin danışabileceği, birçok alanda bilgi sahibi kişiler hizmet vermekteydi. Yüksek öğrenimlerini Saray Okulu'nda alan bu kişilerin ilk ve orta dereceli eğitimlerini layıkıyla sağlamak amacıyla, II. Bayezid, 1481 yılında Galata Sarayı Hümayûn Mektebi adında bir okul kurarak Osmanlı saray eğitiminin önemli bir parçasını oluşturdu. Kurum enderûna üst düzeyde eğitimli görevli yetiştirdiğinden, Mekteb-i Sultanî ve Galata Sarayı Ocağı gibi adlara da sahiptir.
Evliya Çelebi'nin aktardığı hikâyeye göre ise okulun kuruluşu daha farklı olmuştur; II. Bayezid, bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken son derece bakımlı büyük bir bahçe içinde, köhnemiş küçücük bir kulübe görür. Kulübenin sahibi Gül Baba ile tanışan padişah, onu bahçeye gösterdiği özenden dolayı ödüllendirmek ister ve Gül Baba'nın isteği üzerine bu bahçeye bir mektep ve bir darüşşifa (hastane) yaptırır.
1675 yılına gelindiğinde, ocaktaki iç oğlanlardan yeteneklileri saraya alınmaya başlanırken, diğerleri süvari bölüklerine dağıtılmaya başlanır ve kurum on yıllığına tasfiye edilir. 1715 yılında yeniden açılan ocak, tekrar acemi oğlanların eğitimini üstlenir. 1820 yılına dek Osmanlı'nın en önemli kurumlarından biri olan Galata Sarayı Ocağı, bu yıldan sonra Tıbbiye ve kışla olarak kullanılır.
Sultanî dönemi
XIX. yüzyılda önemi ve işlevi gün geçtikçe artan kurum, Osmanlı'da Batılılaşma döneminin ve Tanzimat uygulamalarının bir simgesi olur. Çünkü bu kez de Osmanlı'da hukuksal, siyasal ve sosyal alanda gerçekleştirilecek yenilikleri yaşama geçirecek aydın kadrolara ve bu kadroların yetiştirilmesi için geleneksel eğitimin dışında batılı programları da bünyesinde barındıran bir eğitim kurumuna ihtiyaç vardır. İstanbul'da daha ziyade yabancıların ve gayrimüslim Osmanlıların devam ettiği ve Fransızca eğitim yapan Saint Benoît, Notre Dame de Sion gibi okullar vardı, ancak bu okullar Osmanlı'dan çok Fransa'nın denetiminde idiler. Amaç, Osmanlı Devleti'nin etkin olacağı batılı bir kurum yaratmaktı. Bu amaç doğrultusunda 1 Eylül 1868'de Abdülaziz'in katıldığı bir törenle Mekteb-i Sultanî adıyla kurum yeniden faaliyete geçer. Dönemin Paris büyükelçisi Mehmed Cemil Paşa ile Hariciye Nazırı Fuad Paşa'nın çabalarıyla kurum Fransa'daki lise eğitimine denk ve aynı kalitede öğrenci yetiştirir. Öğrencilerin arasında Katolik, Ortodoks ve Musevî öğrenciler de vardır. 9-12 yaşlarında öğretime başlayabilen bu öğrenciler dil durumlarına göre Fransızca ya da Türkçe hazırlık okumaktadırlar. 1908 yılında müdür Tevfik Fikret Bey'in yaptığı yeniliklerle; ilk, orta ve lise için üçer yıllık programlar hazırlanarak eğitim süresi 9 yıla çıkar. Ayrıca Farsça, Arapça, İtalyanca, Latince, Rumca, Ermenice ve Almanca dersleri isteğe bağlı olarak seçmeli ders statüsüne getirilirken, piyano ve keman dersleri de programa dahil edilir.
Öte yandan 1905 yılında, Ali Sami Yen ve arkadaşlarından oluşan bir grup öğrenci Galatasaray Spor Kulübü'nü kurmuşlardır.
Lise dönemi
1927 yılında kurum, Galatasaray Lisesi adıyla ve Cumhuriyet devrimlerine uygun olarak eğitime başlar. Teneffüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu kaldırılır ve genel kültür dersleri Türkçe verilmeye başlar. 1965 yılında okula kabul edilen kız öğrenciler için Feriye Sarayları hizmete açılır. 1968'de Mekteb-i Sultanînin kuruluşunun 100. yılı nedeniyle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle liseyi ziyaret eder. 1975'te ise kurum, Anadolu lisesi konumuna getirilir ve ortaokul ve liseden oluşan eğitim 8 yıla çıkar. 14 Nisan 1992 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında imzalanan protokol ile ilkokul ve üniversite eğitimini de kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu (GEÖK) hayata geçirilir. GEÖK bünyesinde 1993 yılında Galatasaray İlköğretim Okulu, 1992 yılında ise Galatasaray Üniversitesi kurulur.
Liseye kayıt kontenjanının üçte biri, Galatasaray İlköğretim Okulu'ndan mezun olacak öğrencilere ayrılmıştır. İlköğretim okulunun amacı, birinci sınıfa başlayan 50 öğrencisinin tamamının eğitiminin devamını Galatasaray Lisesi'nde sağlamaktır. Bunun için öğrenciler, Galatasaray Üniversitesinin, Galatasaray Lisesi ve Galatasaray İlköğretim Okulu yönetmeliği çerçevesinde yapılan iç sınavlarda başarılı olmakla yükümlüdürler. İlköğretim okulu tarihinde sadece bir öğrenci 2005 yılında liseye asilden, yatay geçiş hakkını kullanmadan girebilmiştir.
Günümüzde Galatasaray Lisesi Anadolu lisesi kategorisinde, eğitim dili Fransızca, Türkçe, İngilizce, İtalyanca ve Latince olan bir devlet lisesidir. Lise, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı, Fransız Hükûmeti ve Galatasaray Vakfı’nca resmen tanınmış bir kurumdur. Galatasaray Lisesi bünyesinde her biri otuz öğrenci kapasiteli 54 sınıf, iki multimedya merkezi, her biri kırk öğrenci kapasiteli iki resim atölyesi, iki müzik odası, biri 250, öbürü 350 öğrenci kapasiteli iki toplantı merkezi, 30 bilgisayarlı bir bilgisayar laboratuvarı, bir tenis kortu, üç jimnastik salonu, bir futbol sahası, 15 kişilik revir, 250 kişilik kız öğrenci yurdu, 675 kişilik erkek öğrenci yurdu, her biri 400 kişilik üç büyük yemekhane yer almaktadır.
Çatı saati
Mevcut "U" biçimli binanın merkezinde, çatıda yer alan Meyer markalı dairesel kadranlı saat elektronik mekanizmalıdır ve hâlen çalışmaktadır. Saatin 1870 yılındaki yangın sırasında hasar gören mevcut binanın 1908 yılında tamamlanan restorasyon çalışmaları sırasında eklendiği düşünülmektedir.
Öğrencileri
Mezun dernekleri
Kaynakça
Dış bağlantılar
Google Haritalar'da Galatasaray Lisesi'nin görünüşü
Galatasaray Üniversitesi
Galatasaray Spor Kulübü
Galatasaray Eğitim Vakfı
Galatasaray İlköğretim Okulu
VikiProje Tarih kaynak bekleyen maddeler
|
818
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/U%C4%9Fur%20Mumcu
|
Uğur Mumcu
|
Uğur Mumcu (22 Ağustos 1942, Kırşehir - 24 Ocak 1993, Ankara), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar.
24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde suikasta uğradı. Arabasına konulan bombanın patlaması nedeniyle öldü.
Hayatı
Ailesi
Annesi Nadire Mumcu, babası tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Mumcu'dur. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.
Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür Mumcu) ve bir kızı (Özge) olmuştur.
Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994'te "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı" adında bir vakıf kurulmuştur.
Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM'ye İzmir milletvekili olarak girmiş ve 10 Ağustos 2007 - 7 Haziran 2015 tarihleri arasında TBMM başkanvekilliği görevini yürütmüştür.
Ağabeyi ve İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu'nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı "Kardeşim Uğur Mumcu" adıyla bir kitapta toplanmıştır.
Eğitim yaşamı
İlköğretimi Ankara Devrim İlkokulunda ve ortaöğretimi Ankara Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961'de avukat olmak üzere başladığı üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı.
Askerlik dönemi
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, 12 Mart döneminde, bir yazısında kullandığı, "Ordu uyanık olmalı." sözleriyle "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği hâlde 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmî tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak askerliğini tamamladı. Patnos'ta ağır koşullar altında askerliğini yaparken zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
Gazetecilik hayatı
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te "Gözlem" başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansında çalışmaktaydı. 1975 Mart'ında makalelerinden oluşan "Suçlular ve Güçlüler" adlı kitabını yayımladı. Aynı yıl, Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayalî mobilya ihracatını konu edinen "Mobilya Dosyası" adlı kitabı yayımlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de "Sakıncalı Piyade" ve "Bir Pulsuz Dilekçe" kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, "Sakıncalı Piyade" adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu'nda tam 700 kere sahneledi. 1978’de ise ünlülerin yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı "Büyüklerimiz" yayımlandı.
Uğur Mumcu, Londra'da BBC Türkçe için Nuri Çolakoğlu ve Ayça Abakan'ın konuğu olduğu bir röportajda siyasi görüşünü şu sözlerle açıkladı:"Ben görüş olarak sosyalist eğilimliyim. Yani emekçi sınıfların toplumda yönetimi ele almasını istiyorum. (...) Ben sosyalist bilincimi her gün artırıyorum. (...) Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim."Türkiye'de 12 Eylül 1980 Darbesi'ne giden süreçte yaşananları eleştirdi. Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında, 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı "Çıkmaz Sokak"ı yayımladı. 7 Mart 1980 tarihinde yayımladığı yazısında anarşi ve terör ortamını şu sözlerle eleştirdi:"Bunun adı solculuk mu? Yoksul erlerin üstüne kurşun yağdıran, banka soyan eşkiyalık mıdır solculuk? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle solculuk... Bunun adı milliyetçilik mi? Savcıları, yargıçları, üniversite öğretim üyelerini, emniyet müdürlerini öldüren, yurttaş kanı içen canavarlık mıdır milliyetçilik? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle milliyetçilik..."19 Temmuz 1980'de eski başbakan Nihat Erim'in öldürülmesinden sonra 21 Temmuz 1980'de yazdığı "Savaşın Böylesi..." başlıklı yazısında ise teröre çare bulamayan siyasileri eleştirdi:"İşçisiyle, köylüsüyle, öğrencisi, öğretim üyesiyle, askeri ve sivili ile, okumuşu ve okumamışı ile yurttaşların kanını bu ölçüde sorumsuzca akıtan bir başka 'çok partili hayat' var mı yeryüzünde?" 12 Eylül 1980 Darbesi'ni "yağmurun yağması gibi doğal bir olay" olarak tanımladı. Darbeden birkaç gün sonra, 17 Eylül 1980 günü yazdığı yazıda ise 12 Mart dönemini değerlendirerek Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi isimlerin banka soyma, adam kaçırma, fidye isteme gibi eylemlerini "bireysel terör" olarak tanımladı ve geçmişten ders alınması gerektiğini ifade etti. Mumcu, aynı yazısında, "adam öldüren, cinayet işleyen solculuğun hainlik, katillik ve halk düşmanlığı" olduğunu yazdı. 1 Temmuz 1983 tarihinde yayımladığı yazısındaysa, "12 Eylül'ün Türkiye'yi bir iç savaş tehlikesinden kurtardığını, bunu açıkça kabul ve ilan etmeden hiçbir soruna çözüm bulma olanağının olmadığını, bunun nesnel bir gerçek ve somut bir olgu olduğunu" savundu.
1981’de terörün silah kaçakçılığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı "Silah Kaçakçılığı ve Terör" yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
1982’de "Ağca Dosyası", ardından "Terörsüz Özgürlük" adlı makale derlemesi yayımlandı. 1982 Anayasası'nı eleştirdi. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından T.C. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı. 12 Eylül döneminde aydınlara yapılanları anlatan "Sakıncasız" adlı oyunu yazdı, "Papa-Mafya-Ağca" kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen "Rabıta" ve "12 Eylül Adaleti" kitaplarını, 1991’de de en önemli araştırmalarından biri olan "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" kitabını yayımladı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazdı, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.
PKK'yı, "şiddet yoluyla sonuç almak isteyen bir Kürt milliyetçisi terör örgütü" olarak tanımladı. PKK'nın yaptığı katliamlara tepki vermeyen derneklere, gazetelere vb. tepki gösterdi. İnsan Hakları Derneği de Mumcu'nun eleştirdiği oluşumlardan biri oldu.
7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
"Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?"
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Ültimatom" başlıklı yazısında ise yakında yayımlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazdı.
Ağabeyi ve İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, suikasttan önce Uğur Mumcu'nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı.
Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığı iddiasını araştırması iddia edilmektedir.
Suikast
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek öldü. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.
Suikastı; İslamî Hareket Cephesi, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edildi. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu'nun, seri numarası silinmiş ve Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Bununla beraber ağabeyi Ceyhan Mumcu, kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail Büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu'yla bire bir olarak görüşmek istediğini ancak Uğur Mumcu'nun tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtti. Ayrıca suikast öncesinde Uğur Mumcu, "Kürt Dosyası" başlıklı kitabını yazmaktaydı. Bu kitabında PKK'nın ortaya çıkışını, Kürt ayaklanmalarını, Öcalan'ın aldığı dış desteği ve Barzani-İsrail-Öcalan ilişkisini incelemekteydi. Kitabını bitiremeden ölmüştür.
Suikasttan sonra Mumcu'nun ailesini ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin devletin namus borcu olduğunu" belirterek âdeta namus sözü verdiler. Suikastın failleri ise yakalanamadı. Mumcu'nun kızı Özge Mumcu, 28 Şubat belgeseline yaptığı açıklamada şöyle dedi:"Her siyasi cinayet sonrası olduğu gibi, 'Mutlaka çözülecektir. Kanı yerde kalmaz. Namus borcudur.' sözleriyle yaklaştılar ve hani Demirel'inden -o dönemin başbakanıydı-, içişleri bakanı İsmet Sezgin'di, Erdal İnönü başbakan yardımcısıydı. Hepsi 'namus borcu sözü' verdiler. Cenazede, olay yerine geldiklerinde, hepsi... Ama namus borçlarını yerine getiremediler."
Sedat Peker'in açıklamaları
Organize suç örgütü lideri olarak tanımlanan Sedat Peker, 23 Mayıs 2021'de YouTube aracılığıyla, suikastın Mehmet Ağar tarafından düzenlendiğini iddia etti: “Uğur Mumcu, görüşüne katılırsınız-katılmazsınız, bence şehittir. Yahu namuslu adamdı, şerefli adamdı, her şeyden önce dürüst adamdı, neden öldürüldü? Öldürüldüğünde yazdığı yazılara bakın: terörden beslenen terör lordları, bunun üzerine çalışma. Hep terör bölgelerinde uyuşturucu tarlaları, satışları olur. Hep ama. Ve silah ticareti. Uğur Mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim? Katiller en önce gelir: Mehmet Ağar! Eşine diyor ki: 'Ben gıyaben tanıyorum, dünyanın en iyi insanı.' 'Ben' diyor, 'Buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı çöker!', bu meşhur sözdür, devletin içinde yaşayanlar bunu bilirler.”Sedat Peker'in açıklamalarının ardından Uğur Mumcu'nun eşi, eski CHP Milletvekili Güldal Mumcu şöyle konuştu: “Senelerdir, 'Uğur Mumcu Cinayeti'nin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun.' dedik. Çekin tuğlaları, yıkılsın duvar, altında kim kalırsa kalsın!”
Eserleri
Ödüller
1962: Yunus Nadi Ödülü ("Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle)
1979: Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü
1979: Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü
1980: 1982 ve 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)
1980: 1987 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü
1983: İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)
1984: 1985 ve 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü
1987: Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü ("Rabıta Olayı" dolayısıyla)
1987: İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)
1988: Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü
1993: Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü
1993: Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü
Hakkında yazılan kitaplar
1996: Değer, Emin. Uğur Mumcu ve 12 Mart Geriye Dönüşün İlk Adımı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara
1997: Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı. Uğur Mumcu Cinayeti. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara
2003: Özel, Sevgi. Uğur Olsun! - Bir Devrimcinin Öyküsü. Bilgi Yayınevi, 3. baskı, Ankara
2008: Mumcu, Ceyhan. Kardeşim Uğur Mumcu. Kaynak Yayınları, Ankara
2009: Özsoy, Ali; Fırat, Gökçe; Yaman, Onur. Sol'un Namusu: Uğur Mumcu. İleri Yayınları, İstanbul
2011: Gerger, Adnan. Uğur Mumcu'yu Kim Öldürdü?. İmge Kitabevi Yayınları, Ankara
2011: Tüleylioğlu, Orhan. Ben, Uğur Mumcu'yum. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara
2012: Mumcu, Güldal. İçimden Geçen Zaman. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara
2012: Mumcu, Güldal. "İçimden Geçen Zaman" Yayınevi:UM:AG Araştımacı Gazetecilik Vakfı, Ankara
2012: Tüleylioğlu, Orhan. Uğur Mumcu Ölümsüzdür. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, Ankara
Hakkında hazırlanan belgeseller
Duvar Belgeseli Uğur Mumcu Bölümü (2009) Hazırlayan: Günel Cantak
Karlı Sokak - Uğur Mumcu Belgeseli (2010) Yönetmen: Ali Murat Akbaş
Hakkında bestelenen şarkılar
Uğur'lar Olsun - Selda Bağcan
Uğur Mumcu Anısına - Orhan Akdeniz
Kaynakça
Dış bağlantılar
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı
"Duvar" Belgeseli'nin Uğur Mumcu Bölümü
BBC Türkçe ile 1984'te yapılan röportaj
1942 doğumlular
Kırşehir doğumlular
1993 yılında ölenler
Türk Hukuk Kurumu
20. yüzyıl Türk yazarları
Türk demokrasi aktivistleri
20. yüzyıl Türk gazetecileri
Türk mizah yazarları
Türk sosyalistler
Atatürkçüler
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görenler
Sedat Simavi Ödülü sahipleri
Araştırmacı gazeteciler
Milliyet (gazete) kişileri
Susurluk Kazası
Suikast sonucu ölen Türk yazarlar
Suikast sonucu ölen Türk gazeteciler
Ankara'da ölenler
Cebeci Asri Mezarlığı'na defnedilenler
Cumhuriyet (gazete) kişileri
Türkiye'deki faili meçhul cinayetler
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başarı Ödülü sahipleri
Türkiye'de öldürülen gazeteciler
Demokratik sosyalistler
İslami terör nedeniyle öldürülen insanlar
|
819
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/John%20Edwards
|
John Edwards
|
John Reid Edwards (10 Haziran 1953), Kuzey Karolina eski senatörü. 2004'teki başkanlık seçimlerinde John Kerry'nin başkan yardımcısı adayı idi.
İlk yılları
John Edwards Güney Karolina eyaletinin Seneca ilinde doğdu, sonra Kuzey Karolina eyaletinde Robbins'de yaşadı. Babası bir tekstil çalışanıydı, annesi ise postanede çalışıyordu. Ailesinde üniversiteye giden ilk kişiydi. Güney Karolina'da Clemson University'de Amerikan Futbolu bursu ile okudu, ardından da North Carolina State University'ye geçti. Tekstil teknolojisi branşında 1974'te mezun olan Edwards, University of North Carolina at Chapel Hill'de hukuk eğitimi aldı. Bu son iki üniversitede üstün başarı ile şeref listesine girdi. Hukuk okurken hukuk öğrencisi Elizabeth Anania ile tanıştı ve evlendi.
Hukuk kariyeri
Politikaya atılmadan önce, Edwards oldukça başarılı bir avukattı ve haksızca sakatlanmış aile ve çocukların haklarını savunuyordu. Bu süre içerisinde de oldukça başarılı ve zengin oldu. Kariyeri'nin en önemli davası Sta-Rite aleyhinde kazandığı davaydı, şirket kanalizasyon havuzu açarken Valerie Lakey isimli bir kız çocuğunun sakatlanmasına sebebiyet vermişti. Şirketin bütün tekliflerini reddeden Edwards, 25 milyon dolarlık bir dava kazanmış oldu. Bu da kişisel sakatlanma davalarında, Kuzey Karolina tarihinin en büyük ödülünü temsil ediyordu. Avukatlar ve hukuk öğrencileri, Edwards'ın notlarına bakmadan yaptığı 2 saat süren kapanış konuşmasını ayakta alkışladılar.
Tecrübeleri, kişisel sakatlanma davalarında olan Edwards; kendini "küçük adam"'ı savunan insan olarak sundu. Eleştirenler ise, Edwards'ın sadece kazanacağından emin olduğu davalara baktığını, bir avukat'ın herkesi savunmaya çalışması gerekir diyerek karşısında bulundular.
Edwards ve eşi Elizabeth'in dört çocuğu oldu. İlk ikisi, Wade ve Catherine, evlendiklerinden kısa bir süre sonra doğmuştu. 1996'da Lakey davasından sadece 1 ay önce, Edwards oğlu Wade'i bir otomobil kazasında kaybetti. Onun anısına Edwards, Wade'in oğlunun Outward Bound rozetini taşımaktadır. Wade öldükten sonra, Edwards ve eşi iki çocuk daha yapmaya karar verdiler; Emma Claire (1999) ve Jack (2001) ailelerine katıldı. Edwards ailesi halen Raleigh, Kuzey Karolina ve Washington'da yaşamaktadır; ayrıca Wilmington, Kuzey Karolina'da denize yakın bir evi bulunmaktadır.
Kasım 2003'te, başkanlık tanıtımlarında Edwards (John Auchard ile) Four Trials isimli otobiyografi kitabını yayınladı.
Senato yılları
Hayatının en iyi avukatlığı olarak tanımladığı Lakey davasındaki başarısı ve kendisi gibi avukat olmasını istediği oğlunun ölümünün ardından hukuksal kariyerine son verip, politikayla ilgilenmeye başladı. Bir Demokrat olarak 1998 seçimlerini kazanırken, Cumhuriyetçi Partili Lauch Faircloth'u yenerek büyük bir başarı yakaladı.
Edwards bir avukat olarak, Bill Clinton'un 1999 yılında senatodaki Bill Clinton suçlamasında başarıyla savundu, ve Bill Clinton'un görevine devam etmesinde önemli bir rol oynadı.
John Edwards 2000 Başkanlık seçimleri sırasında Al Gore'un Başkan Yardımcısı listesinde bulunuyordu (John Kerry ve Joe Lieberman gibi, Al Gore seçimini Lieberman'dan yana kullandı). Kasım 2000 yılında, People dergisi Edwards'ı "En seksi politikacı" seçti. Edwards birçok senato komitelerinde, bilim ve hukuksal dallarda görev yaptı.
Başkanlık kampanyası
John Edwards gayriresmî olarak başkanlık kampanyasını 2001 yılında Iowa'da başlattı. Ocak 2003'te resmi olarak 2004 Demokrat Başkan adayları seçimine katılacağını, Eylül 2003'te de Senato için bir daha seçimlere katılmayacağını duyurdu.
Edwards'ın başkanlık kampanyasında 2003 yılının ilk üç ayında 7 milyon dolar topladı. Bağışçıların birçoğu avukatlık mesleği ile uğraşanlar, daha önceden yardım ettiği aileler ve çalışanları idi.
Demokrat Parti seçimlerinde fazla şans gösterilmeyen ve basının fazla ilgi göstermediği Edwards, 2004 Demokrat Parti Başkan adayları seçimindeki en önemli ilk seçiminde oyların %32'sini alıp, gerek basından gerek şirketlerden büyük bir destek gören John Kerry'nin %6 oy altında oy alarak dikkatleri üzerine çekti. Wesley Clark ve Howard Dean'nın aldıkları oyların toplamı bile John Edwards'a yetişemedi.
Edwards 30 Ocak 2008'de Başkanlık seçimlerinden adaylığını çektiğini açıkladı.
Dış bağlantılar
Senato Sitesi
2004 Kampanyası Sitesi
1953 doğumlular
Amerika Birleşik Devletleri başkan adayları
Amerika Birleşik Devletleri başkan yardımcısı adayları
Kuzey Karolina'nın ABD senatörleri
Yaşayan insanlar
20. yüzyılda Amerikalı avukatlar
21. yüzyılda Amerikalı avukatlar
|
820
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Politika%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
|
Politika (anlam ayrımı)
|
Politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayıştır.
Politika şu anlamlara da gelebilir:
Propaganda
Sosyalizm
|
823
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%A2z%C4%B1m%20Hikmet%20K%C3%BClt%C3%BCr%20Merkezi
|
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi
|
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi, adını Nâzım Hikmet'ten alan, sanatsal faaliyetlere odaklanarak Türkiye'de alternatif düşünceyi geliştirmeyi amaçlayan sol odaklı bir kurumdur.
Tarihçe
1997 yılında İstanbul-Kadıköy’de kurulan kültürevinin adı Ekim 2004'te "Nâzım Hikmet Kültür Merkezi" olarak değiştirilmiştir. Kültür Merkezi, çalışmalarını İstanbul (Kadıköy, Maltepe, Bakırköy), Ankara, İzmir, Sakarya ve Kocaeli'nde sürdürmektedir.
Faaliyetler
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin bünyesinde sinema, fotoğraf, tiyatro, edebiyat ve müzik alanlarında çalışmalar yürüten birim ve atölyeler bulunmaktadır. Kültür Merkezi'nin bugüne kadarki etkinlikleri arasında Nâzım Üniversitesi, öğrencilerin ücretsiz eğitim gördüğü Nâzım Dershanesi, Sanat Cephesi dergisi, Onat Kutlar Sinema Okulu, Kültürevi Kitap Dizisi, Yeni İnsan Yeni Sinema Dergisi, 2002 yılında sekizinci dönemine girmekte olan NKE Fotoğraf Atölyesi, NKE Oyuncuları ve Doğu Oyuncuları, kültürevi bünyesinde çalışan müzik grupları, gitar, bağlama ve koro çalışmaları, kuramsal-ideolojik onlarca tartışma başlığını masaya yatıran seminerler, paneller vb. projeler yer alıyor.
Kültürel müdahale
Merkez özellikle komünist şair Nazım Hikmet ve onun geleneği aracılığıyla ülkedeki genel kültürel atmosfere müdahale etmeyi görev saymaktadır. Bu kapsamda çok çeşitli faaliyetlere imza atmaktadır.
Merkez ve şubeleri
Merkez ve şubeleri şu şekildedir:
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi - İstanbul
Bahariye Caddesi Ali Suavi Sokak No: 7 34714 Kadıköy / İstanbul
Telefon: 0216 414 22 39
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi – Ankara
Konur Sokak No: 51 Kızılay / Ankara
Telefon: 0312 417 56 59
E-posta: ankara@nhkm.org.tr
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi – İzmir
Konak Sineması
Anafartalar Caddesi No: 20 OS-KA Pasajı
35250 Konak / İzmir
Telefon: 0232 46 444 46
E-posta: izmir@nhkm.org.tr
Kaynakça
Dış bağlantılar
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi web sayfası
İstanbul'daki kültür merkezleri
İzmir ilindeki tiyatrolar
Nâzım Hikmet
Türkiye merkezli sanat kuruluşları
1997'de kurulan oluşumlar
Ankara'daki kültür merkezleri
|
829
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCm%20%C4%B0lerici%20Gen%C3%A7lik%20Derne%C4%9Fi
|
Tüm İlerici Gençlik Derneği
|
Tüm İlerici Gençler Derneği, 23 Eylül 2002'de kurulan dernek. Kuruluş adı "Tüm İlerici Gençlik Derneği'dir. (TÜM-İGD) TÜM-İGD, İlerici Gençler Derneği'nin fikirsel mirasını sahiplenir ve gençliğin sosyalist yığın örgütü olarak tanımlar. Daha önceki örgütlenme yapısında olduğu gibi "Yolumuz İşçi Sınıfının Yoludur" sloganıyla işçi sınıfının yanında olduğunu belirtir. Öte yandan derneğin diğer gençlik yapılarından farklı olduğu yan; hem işçi hem öğrenci hem de köylü gençleri kendi bünyesinde barındırmak amacıyla ortaya çıkmasıdır.
İlerici Gençlik adında süreli yayın yapmaktadırlar.
İlerici Gençlik dergisi
Tüm-İlerici Gençlik Derneği'nin yayın organıdır. "İlerici gençliğin aylık sanat, bilim ve siyaset dergisi" sloganıdır. Yayım hayatına Haziran 2002'de başlamıştır. Günümüzde dergi ve web sitesi üzerinden yayınına devam etmektedir. Nisan-Mayıs 2011 itibarıyla 28. sayılarını çıkarmıştır.
TÜM-İGD dernek sloganları
Yolumuz işçi sınıfının yoludur!
Gençlik devrim istiyor!
İşçi, köylü, öğrenci gençlik; TÜM-İGD safında birleştik!
Suphi, Nejat öncümüz; yaşatacak gücümüz!
Dış bağlantılar
İlerici Gençlik Dergisi
2002'de kurulan dernekler ve vakıflar
Türkiye merkezli dernekler
|
834
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Fikir%20Kul%C3%BCpleri%20Federasyonu%20%281965%29
|
Fikir Kulüpleri Federasyonu (1965)
|
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), 12 Kasım 1965 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kantininde, Ankara’daki yükseköğrenim kurumlarının öğrenci delegeleri tarafından kurulmuş sosyalist öğrenci örgütü.
Ülkenin gidişatına müdahale etme isteği taşıyan öğrenciler tarafından kurulup, gençliğin siyasallaşmasıyla paralel olarak sosyalist bir hatta oturmuş ve Türkiye’de üniversite öğrencilerinin siyaseten hareketli oldukları dönemle özdeşleşmiş bir örgüttür. FKF, liberal bir çizgi ile faaliyete geçen SBF-FK’nın (Siyasal Bilgiler Fakültesi- Fikir Kulübü) oluşturduğu bir çekirdeğin; ülkenin 1960'larla beraber emperyalist sistematik içerisine daha doğrudan eklemlenmesiyle hareketlenen sınıf çelişkilerinin belirleniminde yaygınlaşması ve reformcu bir çizgiden radikal, emperyalizm karşıtı, yurtsever, toplumcu bir çerçeveye kavuşması sonucu gelişimini tamamlamıştır. Bu özelliğiyle örgütün gelişimi, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin siyasal tarihiyle paralellik gösterir.
Dönemde devrimci hareket içerisinde süren Sosyalist Devrim (SD) - Millî Demokratik Devrim (MDD) tartışmaları FKF’ye de sirayet etmiş; bu gerilimlerin sonucunda FKF yönetiminde etkin pozisyona yerleşen MDD’ci grup, FKF’yi Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ)'e dönüştürmüştür..
Tarihçe
Forum Dergisi
Ankara SBF-FK çevresinde toplanan, aslen erken kapitalistleşen ülkelerdeki oturmuş burjuva demokrasisini Türkiye’de etkin kılmaya çalışan kadrolar 1954’te Forum Dergisi’ni çıkartmaya başladılar. SBF-FK’nın da kuruluş tarihi aynı seneye rast gelmekle beraber, kulüp dergiden önce kurulmuş; dergi kulübün siyaset bölümündeki çekirdeğinin Hukuk Fakültesi ve İstanbul İktisat Fakültesi’nden takviye edilmesiyle yayın hayatına başlamıştır. Kendisini “Partisiz Türk Aydınlarının ortak platformu”(YILDIRIM, Ali, FKF-DEV-GENÇ Tarihi, Doruk Yay. 3. Baskı, sf. 28) olarak tanımlayan Forum dergisi ülke problemlerine bilimsel ve tarafsız yaklaşma iddiasını taşımakta, 27 Mayıs anayasasında yürürlüğe konulan siyasal hattın teorisyenliğini yapmaktaydı. Dergi çevresi Türkiye’de üniversite gençliğinin ilk kez kitlesel olarak düzenlediği, tarihe “555K” olarak geçen eylemlerin örgütleyiciliğini yapmış ve 27 Mayıs’a giden süreçte etkinliğinin doruk noktasını yaşamıştır.
Türkiye'nin 1960'lı yılların başında dünya emperyalist sistematiğine daha doğrudan kanallardan eklemlenmeye başlamasıyla ülkedeki sınıf çelişkileri derinleşmiştir. TİP ve Yön dergisinin kurulduğu bu süreçten Forum Dergisi çevresi ve çekirdeği SBF-FK’da etkilenmiştir. Hareketin içerisindeki belirlenimi TİP’li öğrencilerin ele almasıyla burjuva demokratlığından sosyalist devrimciliğe uzanan grup, başka dört üniversitede de fikir kulüplerinin açılmasına önayak olmuştur.
Dönüşüm Dergisi
Koordine hareket eden kulüpler toplamının, merkezi bir örgüte, FKF’ye evrilmesinde Dönüşüm Dergisi’nin yeri yadsınamaz. Forum Dergisi sürecinde SBF-FK’nın müdahaleleriyle kurulan ve burjuva demokratlığından ayrışıp, sosyalizm saflarına geçen üniversite öğrencileri, beraberce 22 Nisan 1965 tarihinde Dönüşüm Dergisini çıkartmaya başladılar. Sadece iki sayılık bir yayın hayatı olan dergi FKF’yi kuracak olan kulüplerin bir arada iş yapma pratiği kazanmalarını sağladığı gibi, derginin dağıtım çalışmalarına yönelen saldırılar sonucunda kulüplere ortak siyasal refleksler geliştirme şansını da sunmuştur. FKF’nin kurulması ile merkezi olarak çıkartılmaya başlanan Kavga dergisi sebebiyetiyle boşa düşen Dönüşüm yayın hayatına devam etmemiştir.
FKF’nin Kuruluşu
Dönüşüm Dergisi ile oluşturulan iletişim 12 Kasım 1965’te, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kantininde, Ankara’daki 11 yükseköğrenim kurumundan 126 delegenin katılımıyla FKF’ye dönüştü. Kurucu kulüplerin belli olmasıyla beraber başlatılan tüzük çalışmaları 17 Aralık 1965’te tamamlandı ve FKF bu tarihte bir tüzel kimliğe kavuştu. Ülke, Dünya ve Üniversite gündemlerine bir bütünlük içerisinden bakma iddiasını taşıyan ve “gençliğin mutluluğunu, insanların kendini yetiştirebileceği olanakların var olduğu bir düzende” (FKF Tüzüğü) gören federasyonu kuran öğrenciler şunlardır:
SBF Fikir Kulübü: Hüseyin Ergün, İsmet Özel, Kudret Ulutürk, Erdal Türkkan, Ümit Hassan
DTCF Fikir Kulübü: Ataol Behramoğlu
Fen Fakültesi Fikir Kulübü: Asaf Köksal
Hukuk Fakültesi Fikir Kulübü: Zülküf Şahin, Taylan Türker, Şirin Yazıcıoğlu
Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü: Mevlüt Korkmaz, Talip Özay, Rıfat Murat, Dudu Körükceli
21 Aralık 1965 günü kurucular kurulu tarafından genel yönetim kurulu seçilmiş ve GYK’da aynı gün FKF’nin ilk merkez yönetme kurulunu belirlemiştir. Hüseyin Ergün başkanlığında örgütsel hayatına başlayan FKF kuruluşta yer almayan fikir kulüplerini bünyesine katmak ve fikir kulübüne sahip olmayan fakültelerde fikir kulübü açmak perspektifiyle yola çıkmıştır. Bu dönemde FKF’nin, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile yakın ilişkilere sahip olduğu gözlenir.
22 Ocak 1967’de ilk genel kurulunu toplayan FKF, bu kurul toplantısında genel çalışma ilkelerini netleştirmek için bir strateji metni hazırlamıştır. Kongrede İzzet Ararat FKF genel başkanı olarak seçilmiştir.
II. Genel Kurul'a Doğru
1. Genel kurulunun 11 kulüp ile toplayan FKF, kongre sonrasında yoğun bir örgütlenme faaliyetine girmiştir. Bu dönemde İstanbul’da kurulmuş olan fikir kulüpleriyle görüşmeler yapılmış ve bu kulüplerin federasyona katılımı sağlanmıştır. İstanbul’daki örgütlenme atağıyla üniversiteli gençliğin örgütü olarak yerini sağlamlaştıran FKF, İstanbul’da bir sekreterlik açmıştır.
Aynı zamanda I. Genel Kurul toplantısından önce tefrika halinde çıkarılan Kavga dergisi 3. Sayısından sonra matbaaya geçmiş, örgütün merkezi kanalları kuvvetlenmiştir.
Bu dönemde de FKF’nin TİP ile ilişkisi devamlılık arz etmiştir. FKF, TİP’in Doğu Mitinglerine destek verir. Bununla beraber FKF Ege Üniversitesi Fikir Kulübü’ne dava açılmasına neden olan bildiriyi mecliste okuyup tutanaklara geçirttiği için milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmaya çalışılan TİP milletvekili Çetin Altan’ı savunmak üzere “Bu Oyun Sökmeyecek-Hükümet Kapitalist Bir Hükümettir” başlığıyla bir bildiri dağıtmıştır.
FKF’nin II. Kurultay’dan önceki döneminde antiemperyalist kimliğini oturttuğu, ülke ve dünya gündemine devrimci bir perspektiften müdahale edebilme yetisini gelişkinleştirdiği de gözden kaçırılmamalıdır. Bahsedilen zaman zarfında Amerikalı askerlerce kurşuna dizilen Vietnamlı devrimci Nyugen Van Troi’ye açık bir mektup kaleme alınmış, Hiroşima’ya atılan nükleer bomba bu saldırının 22. Yıldönümünde kınanmış ve FKF tarafından özel okulların devletleştirilmesi talebiyle bir miting düzenlenmiştir.
II. Genel Kurul
23-24 Mart 1968 tarihlerinde gerçekleştirilen FKF II. Genel Kurul’u, FKF Genel Başkanı İzzet Ararat’ın Proleter dergisinde Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” şiirini yayınlamaktan ötürü tutuklu olması sebebiyetiyle Salih Er’in sunduğu ikinci dönem raporuyla açılmıştır. Kongreden tutuklu olan Genel Başkan İzzet Ararat ve Vietnam halkının antiemperyalist mücadelesinin öncüsü HoŞiMinh’e FKF adına birer telgraf çekilmesi kararı çıkmıştır. Kongreye TİP milletvekilleri Sadun Aren ve Mehmet Ali Aybar da katılmış, hatta Aybar kongrede bir konuşma yapmıştır.
FKF’nin II. Genel Kurulu’nu ve ondan sonraki süreçte FKF’nin gelişimini anlamak için dönemde devrimci harekete damgasını vuran MDD- SD tartışmasına değinmek zaruridir. Bahsedilen zamanda iki odak devrimci hareketin öncülüğü için çekişmektedir: doğrudan sosyalist devrim yanlısı TİP ve Yön Dergisi çevresinde öbeklenen, sosyalist mücadeleden önce bir demokratikleşme adımının gerekli olduğunu savunan millî demokratik devrimciler. Üniversite devrimci gençliğinin örgütü olan FKF’ye de bu ideolojik tartışma etkimiş, TİP siyasetine yakın duran FKF içerisinde bir MDD’ci muhalefet ortaya çıkmıştır.
II. Genel Kurul sonucunda TİP’li öğrencilerin adayı olan ve o dönemde TİP üyesi olan Doğu Perinçek FKF Genel Başkanı seçilmiştir. Seçimden kısa bir süre sonra MDD’ci saflara geçen Perinçek yönetiminde FKF, 27 Mayıs Millî Demokratik Devrim Derneği tarafından çağırısı yapılan Devrimci Güçbirliği Platformuna (DEV-GÜÇ) katılmıştır. DEV-GÜÇ’e katılımasın ardından FKF’nin TİP ile arası ilk kez gerilmiş, TİP’li öğrencilerin yoğunluğunun daha fazla olduğu İstanbul Sekreterliği ile Genel Merkez’in arasında uyuşmazlık başgöstermiştir. Fakat yine de merkezi bir karar ile DEV-GÜÇ’ün 1968’de düzenlediği 29 Nisan Mitingine FKF de katılmıştır.
Bu dönemde düzenlenen NATO’ya hayır haftası da önemli ve FKF’nin yurtsever kimliğini doğrular nitelikte bir eylemdir.
Çözülüşe Doğru
10 Haziran 1968’de DTCF’de başlayan ve kısa sürede ülkedeki üniversitelerin çoğuna yayılan boykot hareketi; ortaya çıkışında siyasal bir iddiaya sahip olmamasına rağmen, kısa süre içerisinde FKF’nin belirlenimi altına girmiş ve FKF’li öğrencilerin eğitimde reform istemini yükseltmelerine olanak tanımıştır. Her işgal edilmiş üniversitede var olan “işgal konseylerini” birleştiren FKF, bir üst işgal konseyi kurarak eğitim reformu mücadelesini merkezileştirmiştir. Bu hareketlilik ülke gündemine damgasını vurmuş, aslen FKF’li öğrencileri karşılarına alan burjuva demokratik partileri bile lafızda “gençlerin yanında durmuştur”. Bu partilerden farklı olarak TİP, işgallerin eğitim sorununa dikkat çekmesinden faydalanarak meclis gündemine kalkınma ve eğitim başlıklarında köklü reform istemini taşımıştır.
8 Temmuz 1968 tarihinde, planlanandan 6 gün önce gerçekleştirilen Genel Yönetim Kurulu toplantısı ile MDD çizgisine yakın duran Perinçek FKF başkanlığından düşürülmüş, yerine Zülküf Şahin Genel Başkan seçilmiştir. Bu gelişmenin ardından FKF, DEV-GÜÇ’ten ayrılmıştır.
Haziranda işgallerle yükselen eylemlilik hali, İstanbul’a Amerikan 6. Filo’nun gelmesiyle pik noktasına ulaşmıştır. 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’yu karşılamak için eylem planlaması içerisinde olan gençler; polis saldırısıyla karşılaşmış, paravan suçlamalarla 11’i gözaltına alınmıştır. 17 Temmuz günü polis Amerikan askerlerine karşı duran gençleri yakalamak için İTÜ Gümüşsuyu Yurdu’na girmiş, İTÜ yönetimi de yurt binasının üniversite özerkliğinden faydalanamayacağını beyan etmiştir. Yaşanan gerginlikte 47 kişi yaralanmış, 30 kişi de gözaltına alınmıştır. Bu baskın sırasında Hukuk Fakültesi öğrencisi Vedat Demircioğlu polis tarafından yurdun camından aşağıya atılmış ve ağır derecede yaralanmıştır.
18 Temmuz günü ise İTÜ Gümüşsuyu Yurdu’ndan başlayan eylem; Taksim’e uzanmış, orada sonlandırıldıktan sonra kitle Dolmabahçe’ye inerek Amerikan askerlerini denize dökmüştür.
24 Temmuz 1968 tarihinde Vedat Demircioğlu’nun ölüm haberinin gelmesi üzerine, FKF’li öğrenciler İstanbul Vilayet binasına bir yürüyüş düzenlemişlerdir. Bu sırada 6. Filo eylemlerinde FKF İstanbul Sekreterliği ile siyaseten ayrışan MDD’ci bir grup DÖB(Devrimci Öğrenci Birliği)’ü kurmuştur. DÖB kendisini tasfiye etmese bile, FKF’nin merkezinin MDD’cilerin eline geçmesiyle FKF ile beraber hareket etmeye başlamıştır.
III. Kurultay
FKF III. Kurultay’ı 5-6 Ocak 1969 tarihleri arasında 160 delegenin katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirilmiş, bu toplantıda FKF merkezi MDD’cilerin kontrolüne girmiştir. Bu kurultayda FKF Genel Yönetim Kurulu (GYK) üyeleri seçilmiştir. Kurultay'da çoğunluk sosyalist devrim fikrini savunanlardadır. Ancak 12 Ocak 1969'da Ankara'da yapılan GYK toplantısında FKF eski başkanı Hüseyin Ergün, Mümtaz Kotan ve Yusuf Küpeli aday olmuş ve Genel Başkanlığa Yusuf Küpeli seçilmiştir. Bu toplantıda MYK'ya Sosyalist Devrimcilerden Çağatay Anadol ve Süleyman Coşkun; MDD'cilerden Münir Ramazan Aktolga, Ruhi Koç, Tuncer Eşsizhan, Mustafa Ulusoy, Mehmet Demir ve Tunççetin Özkarar seçilmiştir.
6. Filo’nun İstanbul’a tekrar gelmesi üzerine 16 Şubat 1969’da gerçekleştirilen 30.000 kişilik eylemin de örgütleyiciliğini FKF üstlenmiştir. Beyazıt Meydanı’ndan yola çıkan kortej Taksim Meydanı’na girerken yürüyüş kolu bölünmüş; meydanda kalan devrimcilere bombalar ve taşlarla saldırılırken, polis kortejin geri kalanını alana sokmamıştır. Tarihe Kanlı Pazar olarak geçen bu olayda Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç hayatlarını yitirmişlerdir.
Olağanüstü Kurultay
FKF'nin son kurultayını belirleyen şey örgütün iç dinamiğinden çok, Türkiye’de devrimci hareketin yaşadığı gerilimlerdir. Türkiye’de sosyalist düşüncenin kitleselleşmesi yönünde ilk müdahaleyi yapan TİP, ülkede Marksist birikimin eksikliğiyle, ülkeyi değiştirmeye yönelik heyecanları çok yüksek olan öğrencileri çevresinde tutamamıştır. Sonuçta bu öğrenciler güncelliğe daha yoğun müdahale edebilmek amacıyla FKF’nin yönetimini kazanmışlardır.
9–10 Ekim 1969 tarihleri arasında SBF’de düzenlenen Olağanüstü Kurultay ile FKF, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF veya yaygın kullanılan ve bilinen ismiyle DEV-GENÇ) olmuştur. Dev-Genç başkanlığına Atilla Sarp, genel sekreterliğe ise İrfan Uçar seçilmiştir.
Bu süreç içerisinde TİP ile herhangi bir yakınlığı olan veyahut aşamacı devrim düşüncesine sıcak yaklaşmayan bütün öğrenciler örgütten ihraç edilmiştir.
Ayrıca bakınız
Türkiye İşçi Partisi
Türkiye merkezli sosyalist kuruluşlar
1965'te kurulan kuruluşlar
|
837
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%20Bar%C4%B1%C5%9F%20Konseyi
|
Dünya Barış Konseyi
|
Dünya Barış Konseyi kurulduğu 1949 yılından beri Dünya barışı, silahsızlanma küresel güvenlik, ulusal bağımsızlık, ekonomik ve sosyal adelet ve gelişim, çevrenin korunması, insan hakları, bağımsızlık mücadelesi veren halklarla dayanışma için ve emperyalizme karşı mücadele etmektedir. Kurucu başkanı Frederic Joliot-Curie'nin "Barış herkesin işidir." sözünü kendine ilke edinen DBK, dünyanın pek çok ülkesinde bulunan barıştan yana örgütlerin federasyonudur.
Ayrıca bakınız
Sovyet Barış Komitesi
Dış bağlantılar
Dünya Barış Konseyi
Barış Derneği
Gathering the pieces of peace
Uluslararası kuruluşlar
|
868
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87izge%20teorisi
|
Çizge teorisi
|
Graf teorisi, çizge teorisi veya çizit teorisi (), grafları inceleyen matematik dalıdır. Graf, düğümler ve bu düğümleri birbirine bağlayan kenarlardan oluşan bir tür ağ yapısıdır. Bir graf, çizge veya çizit, düğümlerden (köşeler) ve bu düğümleri birbirine bağlayan kenarlardan (yaylardan, bağıntılardan) oluşur.
Temeli 1736'da Leonhard Euler tarafından atılmıştır.
Graf teorisi üzerinde yapılan çalışmalar, Petri ağları gibi birçok yeni kavramın geliştirilmesine imkân sağlamıştır.
Teorinin tarihi
Leonhard Euler tarafından, 1736 yılında, Königsberg'in yedi köprüsü () adında günümüzde hâlâ popülerliğini koruyan bir problem ile ilgili olarak yazılan bir makale, graf teorisinin kesin başlangıç tarihidir.
Matematiksel tanımı
Bir G grafı iki küme ile ifade edilir: G = (D, K). Bu ifadede D düğümler kümesi, K ise (düğümler ile ilişkili) kenarlar kümesi olarak ifade edilir.
Eğer düğümleri birbirine bağlayan kenarlar için giriş ve çıkış yönleri belirli ise bu kenarlara yönlü kenarlar denir.
Eğer bir düğümden çıkan ve yine aynı düğüme giren bir kenar varsa (mesela A'dan çıkıp A'ya yeniden giren bir kenar), bu bir döngü () olarak ifade edilir.
Eğer bir düğümden bir başka düğüme giden aynı yöne sahip veya yönsüz iki adet kenar varsa bu kenarlara paralel kenarlar denir.
Sağdaki yönsüz, örnek graf için küme gösterimi aşağıdaki şekilde yapılır.
D = {A, B, C, D}
K = {(A, D), (D, A), (A, B), (A, C), (C, B), (C, D)}
G = (D, K)
Bu örnekte A ve D düğümleri iki adet paralel kenar içerir.
Graf tipleri
Tanımlar ve örnekler
Yol haritasıyla haritada belirtilen yollarla bir beldeden diğer bir beldeye nasıl gidileceğine karar verilir. Sonuç olarak bu durumda nesnelerin iki farklı kümesi ile ilgilenilmektedir: Beldeler ve yollar. Daha önce gördüğümüz gibi böyle nesnelerin kümeleri bir bağıntı tanımlamak için kullanılabilir. Eğer V kümesi ile beldeler kümesini ve E kümesi ile de yollar kümesini gösterirsek, V kümesi üzerinde yalnız E'deki yolları kullanarak a beldesinden (noktasından) b noktasına seyahat edilebiliyorsa aβb yazarak, bir β bağıntısı tanımlanabilir. Eğer E'deki yollar gidiş-geliş yolları ise bβa da gerçeklenir. Eğer inceleme altındaki bütün yollar gidiş-gelişli yollar ise bu bağıntı simetriktir. Bir bağıntıyı tanımlamanın bir yolu, onun elemanlarını sıralı çiftler olarak listeleyerek vermektir. Bunun, aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi çizgiler kullanarak yapılması daha uygundur.
Ayrıca bakınız
Arama algoritması
En kısa yol problemi
Gezgin satıcı problemi
Kaynakça
Dış bağlantılar
Graf teorisi
|
869
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Say%C4%B1
|
Sayı
|
Sayı ya da numara, bir çokluğu belirtmek için kullanılan soyut birimdir.
Sayılar matematiğin harfleridir.
Sayıların sınıflandırılması, sayı sistemi
Sayı sistemi, matematikte herhangi bir sayılar kümesidir.
Sayılar kümeler halinde sınıflandırılabilir:
Sayma sayılar
Sayma sayıları boştan farklı bir kümenin elemanlarını azlık veya çokluk yönünden nitelemekten ziyade onların içindeki eleman miktarına göre verilen bir temsilciler kümesi olarak tanımlanır. Temsilcilere verilen isme kanonik temsilci denir. Her sayma sayısı aynı zamanda bir kanonik temsilcidir. Sayma sayılarına sıfırın dahil olmamasının sebebi boş kümenin içinde temsil edecek bir elemanın olmamasıdır.
Doğal sayılar
Doğal sayılar 0'dan başlayarak sonsuza kadar giden sayılardır. Matematikte doğal sayılar kümesi ile gösterilir. Doğal sayılar ismi bu sayıların doğada görüp tanıdığımız sayılar olduğu fikrinden ileri gelmektedir. Doğal sayılar kümesi "0" ve pozitif tüm tam sayıların olduğu kümedir.
Tam sayılar
Tam sayılar eksi sonsuzdan artı sonsuza kadar giderler. Yani "0"ın iki yanından sonsuza kadar uzanırlar. Tam sayılar kümesi ile gösterilir.
Pozitif tam sayılar
Başında "+" işareti bulunan veya bir şey bulunmayan tam sayılar pozitif tam sayılar adını alırlar. Sayı ekseninde (sayı doğrusunda) 0'ın sağ yanında yer alırlar. Tüm sayma sayıları pozitif tam sayılardır. Pozitif tam sayılar kümesi ile gösterilir ve aşağıdaki gibi tanımlıdır:
Negatif tam sayılar
Başında "-" işareti olan tam sayılar negatif tam sayılar adını alırlar. Sayı ekseninde 0'ın sol yanında yer alırlar. Negatif tam sayılar kümesi ile gösterilir. Cebirde çıkarma işlemi bu sayıların diğer tam sayılarla toplanması olarak ifade edilir.
Sıfır
Tam sayıdır. Sıfır (0) negatif veya pozitif bir tam sayı değildir. Bir uzlaşma noktasıdır. Bu iki kümeden herhangi birinde yer almaz. Ancak tam sayılar aşağıdaki gibi de tanımlanabilir:
Sıfırın doğal sayı kabul edilmediği (akademik) çevreler azımsanmayacak kadar fazladır. Sıfırı dahil eden çevreler doğal sayılar kümesini sembolü ile gösterirler, sıfırı dahil etmeyen çevrelerse sıfırın dahil olmadığı sayma sayıları kümesini ile gösterirler.
Rasyonel (oranlı) sayılar
Oranlı sayılar veya rasyonel sayılar, tam sayılar kullanılarak oluşturulan oranlara denk gelen büyüklüklere denir. Yani, a ve b tam sayı ve sıfır olmamak üzere a/b şeklindeki sayılara rasyonel sayı denir. Rasyonel sayılar Q ile gösterilir. Rasyonel sayılar kesir veya ondalıklı sayı şeklinde ifade edilebilir: 1/3, 4,25 vb.
İrrasyonel (oransız) sayılar
Oransız sayılar veya irrasyonel sayılar ise a/b şeklinde yazılamayan sayılardır. Q' kümesi ile gösterilirler. Bu kümenin en bilinen üyesi pi sayısıdır. Hiçbir oranlı sayı oransız sayılar kümesine dahil değildir. Aynı şekilde hiçbir oransız sayı da oranlı sayılar kümesine dahil değildir.
Örnek
,
,
Gerçek sayılar
İrrasyonel sayılar kümesi ile rasyonel sayılar kümesinin birleşimi gerçek sayılar kümesini oluşturur. Bu kümeye reel sayılar veya gerçek sayılar da denir. Geometride karşılaşılan bazı büyüklüklerin anlamlandırılabilmesi için Klasik Yunan Dönemi'nde, yaygın inanca göre Pisagor ve öğrencileri tarafından sayı kavramına dahil edilmişlerdir. Anlatılanlara göre Pisagor doğadaki tüm büyüklüklerin rasyonel sayılarla ifade edilebileceğini söylemekteydi. Fakat bulduğu hipotenüs eşitliğinin bir sonucu olarak gibi bir değerlerle karşılaştı. Uzun yıllar boyu bu tür sayıların uzun kesirlerle ifade edilebileceğini iddia etti ve göstermeye çalıştıysa da, öğrencilerinden birinin bunun gibi sayıların kesinlikle kesirli bir biçimde gösterilemeyeceğini ispat etmesiyle ikna oldu ama hayatı boyu bunun bir sır gibi gizlenmesi için çalıştı ve doğada gerçek sayıların yeri olmadığını söylemeye devam etti.
Gerçel sayılar, katsayıları tam sayılar ya da rasyonel sayılar olan polinomlar kümesinin çözümlerini göstermek için kullanılırlar. Bu bakımdan gerçel sayılar kümesi, tam sayı katsayılı polinomlar kümesi in bir cisim genişlemesidir.
Gerçek sayılar kümesi harfi ile ifade edilir.
Karmaşık sayılar
Tüm cebirsel denklemleri çözebilmek için reel sayılar tekrar genişletilirse karmaşık sayılar veya kompleks sayılar kümesi elde edilir. Karmaşık sayıların sembolü dir. Rönesans döneminde gerçekleşen cebirsel denklemlerin çözüm metotlarındaki ilerlemelerin bir uzantısı olarak sayı kavramına eklenmişlerdir. Gerçek olmayan sayılar fikri reel sayılar kümesinde karşılığı olmayan -1 sayısının karekökünden gelmektedir. Bu sayı "i" sembolü ile gösterilir ve karesi -1 olarak kabul edilir.
Sınıflama özeti
Matematiksel notasyonda yukarıdaki bütün semboller büyük harfle ve kalın olarak yazılır.
Bir tablo olarak sayılar için şöyle sınıflandırma yapılabilir:
Diğer Tip Sayılar
Bu sayılara ek olarak matematikte, kümeler teorisinin uğraş alanında olan ordinal sayılar ve kardinal sayılar da sayı kavramının genişletilmesiyle elde edilmişlerdir. Bütünleme tekniğinin değişik bir uygulanmasıyla elde edilen p-sel sayılar ve reel sayılara sonsuz küçükler ve büyüklerin eklenmesiyle elde edilen sürreel sayılar da sayı kavramının parçaları olarak düşünülürler.
Sayı (dilbilim)
Dilbilim alanında sayılar ya da sayı adları, biçimbilimsel (morfolojik) olarak bağımsız bir sözcük kategorisidir.
Türkçede sayı türleri
asal sayılar (iki, üç ,beş, yedi ...)
sıra sayıları (onuncu, yüzüncü ...)
üleştirme sayıları (ikişer, onar ...)
kesir sayıları (beşte bir ...)
Sayı sıfatı
Dilbilimde, sayı kavramı içeren sıfatlara sayı sıfatı denir (örneğin on yıl, ikinci gün, birer kişi dizimlerindeki on, ikinci, birer sözcükleri).
Kaynakça
|
896
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Deprem
|
Deprem
|
Deprem, yer sarsıntısı, seizma veya zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile kastedilen, meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler sismograf ile ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da sismoloji denir. Depremin büyüklüğü Moment magnitüd ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı büyüklükteki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü büyüklükteki depremler yıkıcı olabilir. Sarsıntının şiddeti Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvveti üzerinde etkilidir, bu sebepten yeryüzüne yakın noktalarda gerçekleşen depremler daha çok hasara neden olmaktadır.
Dünya yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde göstermektedir. Bazen yeryüzüne yakın bir noktada güçlü bir deprem gerçekleştiğinde okyanus kıyılarında tsunamiye sebep olabilir. Depreme bağlı sarsıntılar ayrıca toprak kaymasına neden olabilirken volkanik aktiviteleri de tetikleyebilir.
Genel olarak deprem sözcüğü herhangi bir sismik olayın ürettiği (doğal bir fenomen olarak gerçekleşmiş veya insanların sebebiyet verdiği) sismik dalgaları adlandırmak için kullanılır. Depremler genellikle kırıkların (fay hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları veya nükleer patlamalar sonucunda da depremler gerçekleşebilir.
Doğal depremler
Deprem fay türleri
Üç çeşit kırık (fay) tipi vardır. Bunlar; Eğim atımlı ters fay, eğim atımlı normal fay ve doğrultu atımlı faylardır.
Yeryüzünde pek çok deprem eğim atımlı ve doğrultu atımlı faylardaki kırıklar sonucunda oluşur.
Normal faylar
Normal faylar, esasen kabuğun ıraksak sınır gibi uzamış olduğu alanlarda meydana gelir. Normal faylarla ilişkili depremler genellikle 7 büyüklüğünden daha azdır. Birçok normal fay boyunca maksimum büyüklükler daha da sınırlıdır, çünkü bunların çoğu kırılgan tabakanın kalınlığının yalnızca yaklaşık olduğu İzlanda'da olduğu gibi yayılma merkezleri boyunca yer alır.
Ters faylar
Ters faylar, yakınsak sınır gibi kabuğun kısaldığı alanlarda meydana gelir. Ters faylar, özellikle yakınsak levha sınırları boyunca olanlar, en güçlü depremlerle, mega bindirmeli depremlerle ilişkilidir, bunların neredeyse tümü 8 veya daha büyük büyüklükteki depremlerdir. Mega bindirme depremleri, dünya çapında salınan toplam sismik momentin yaklaşık %90'ından sorumludur.
Doğrultu atımlı faylar
Doğrultu atımlı faylar, fayın iki yakasının birbirini yatay olarak geçtiği dik yapılardır; dönüşüm sınırları, belirli bir doğrultu atımlı fay türüdür.
Doğrultu atımlı faylar, özellikle kıtasal dönüşümler, yaklaşık 8 büyüklüğünde büyük depremler üretebilir. Doğrultu atımlı faylar, neredeyse dikey olarak yönlendirilme eğilimindedir ve kırılgan kabuk içinde yaklaşık olarak genişliğe neden olur. Dolayısıyla, 8'den çok daha büyük depremlerin olması mümkün değildir.
Ek olarak, üç hata tipinde bir stres seviyeleri hiyerarşisi vardır. Bindirme fayları en yüksek, doğrultu atımlı orta faylar ve normal faylar en düşük gerilim seviyeleri tarafından oluşturulur. Bu, faylanma sırasında kaya kütlesini "iten" kuvvetin yönü olan en büyük asal gerilimin yönü dikkate alınarak kolayca anlaşılabilir. Normal faylar durumunda, kaya kütlesi dikey yönde aşağı doğru itilir, dolayısıyla itme kuvveti ("en büyük" ana gerilim) kaya kütlesinin ağırlığına eşittir. Bindirme durumunda, kaya kütlesi en az asal gerilme yönünde, yani yukarı doğru, kaya kütlesini kaldırarak "kaçar" ve böylece örtü tabakası "en az" asal gerilmeye eşittir. Doğrultu atımlı faylanma, yukarıda açıklanan diğer iki tip arasında orta düzeydedir. Üç faylanma ortamındaki gerilim rejimindeki bu farklılık, fayın boyutlarından bağımsız olarak yayılan enerjideki farklılıklara katkıda bulunan faylanma sırasındaki gerilim düşüşündeki farklılıklara katkıda bulunabilir.
Artçı depremler ve Öncü depremler
Artçı sarsıntı, bir önceki deprem olan ana şoktan sonra meydana gelen bir depremdir. Kayalar arasındaki hızlı gerilim değişimleri ve ilk depremden kaynaklanan gerilim ana şokun etkilerine uyum sağlayan yırtılmış fay düzlemi etrafındaki kabukla birlikte, bu artçı şokların ana nedenleridir.
Bir artçı sarsıntı, ana şokla aynı bölgededir ancak her zaman daha küçük bir büyüklüktedir, ancak yine de daha önce ana şoktan hasar görmüş binalara daha da fazla hasar verecek kadar güçlü olabilirler.
Bir artçı ana şoktan daha büyükse, artçı ana şok olarak yeniden adlandırılır ve ilk ana şok öncü deprem olarak yeniden adlandırılır. Yer değiştiren fay düzlemi etrafındaki kabuk ana şokun etkilerine göre ayarlanırken artçı şoklar oluşur.
Artçı sarsıntılar ana depremin hissedildiği merkezde gerçekleşir ancak büyüklük olarak ondan daha küçüktür. Eğer artçı sarsıntı ana depremden daha şiddetli gerçekleşirse bilinmelidir ki artçıdan önce meydana gelen deprem ana deprem değil öncü depremdir ve artçı sarsıntı adı verilen sarsıntı aslında ana depremdir.
Çöküntü depremler
Yerin belirli derinliklerinde kaya tuzu, gips gibi kolay eriyen katmanların zamanla erimesiyle oluşan boşlukların çökmesiyle meydana gelen deprem türüdür.
Volkanik deprem
Depremler genellikle volkanik bölgelerde meydana gelir ve oradaki tektonik fayların ve volkanlardaki magmanın hareketinden kaynaklanır .
Deprem fırtınası
Belirli bir bölgede meydana gelen depremler dizisidir. Artçı sarsıntılardan farkı tek bir depreme bağlı olmayışlarıdır. Esas depremden sonra ondan daha yüksek şiddette artçılar meydana gelmezken, deprem fırtınalarında bu mümkündür. Deprem fırtınasına örnek olarak 2004 yılında Yellowstone Millî Parkında meydana gelen sismik aktiviteleri verilebilir.
Yapay depremler
Depremlerin büyük çoğunluğu dünyadaki tektonik tabakaların hareketi sonucu meydana gelir. Bunun yanı sıra insanlar da deprem oluşumuna neden olabilir. Büyük barajlar ve köprüler inşa ederken, toprağı delerken, kömür madeni kazarken veya petrol kuyuları açarken insanlar yapay depremlere sebebiyet verebilirler. Bunun en bilinen örneklerden biri 2008 yılında Çin'in Sichuan kentindeki Zipingpu Barajı'nın çökmesi sonucu oluşan ve 69.227 kişinin ölümüne sebep olan yapay depremdir.
Büyüklüğü ve gerçekleşme sıklığı
Dünyada her yıl yaklaşık 500.000 deprem meydana gelmekte ve bunların 100.000 kadarı hissedilmektedir. Guatemala, Şili, Peru, Endonezya, İran, Pakistan, Portekiz, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan, İtalya, Japonya ve ABD gibi ülkelerde sıklıkla ve küçük şiddetlerde depremler meydana gelmektedir.
Büyük şiddette depremler az sıklıkla gerçekleşir. Örneğin; Kabaca günde 10 kez gerçekleşen depremlerin çoğunun 4 büyüklüğünde olması 5 büyüklüğüne göre daha olasıdır. Yine örneğin; İngiltere'de her yıl 3.7-4.6 büyüklükleri arası depremler ve 10 yıl içinde 4.7-5.5 büyüklüklerinde depremler görülürken 5.6 ve üstü büyüklükteki depremler 100 yılda bir görülebilmektedir. Buna Gutenberg-Richter kuralı denilmiştir.
Yine USGS'ye göre 1900 yılından bu yana yılda ortalama 18 adet 7.0-7.9 büyüklükleri arasında deprem meydana gelirken 8.0 ve üstü bir deprem yılda ortalama yalnızca bir kez gerçekleşmektedir.
Yakın tarihte ise 7.0 ve üstü büyüklükteki depremlerin sıklığının azaldığı görülmektedir.
Ölçümü ve yerlerinin belirlenmesi
Bir depremin büyüklüğünü tanımlamak için kullanılan araçsal ölçekler, 1930'larda Richter büyüklük ölçeği ile başladı. Deprem genliğinin nispeten kolay bir ölçümüdür ve 21. yüzyılda en az düzeyde kullanılır.
Sismik dalgalar, Dünya'nın iç kısmından geçer ve büyük mesafelerde sismograflar tarafından kaydedilebilir. Yüzey dalgası büyüklüğü, 1950'lerde uzak depremleri ölçmek ve daha büyük olayların doğruluğunu artırmak için bir araç olarak geliştirildi. Moment büyüklük ölçeği yalnızca şokun genliğini ölçmekle kalmaz aynı zamanda sismik momenti de hesaba katar (toplam kırılma alanı, fayın ortalama kayması ve kayanın katılığı). Japonya Meteoroloji Ajansı sismik şiddet ölçeği, Medvedev–Sponheuer–Karnik ölçeği ve Mercalli şiddet ölçeği, gözlemlenen etkilere dayalıdır ve sarsıntının şiddetiyle ilişkilidir.
Depremler sismograflarla uzun mesafelerde ölçülür çünkü sismik dalgalar dünyanın iç kısmı boyunca hareket eder. Depremin kesin büyüklüğü Moment magnitüd ölçeği numaralandırması (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile tespit edilir. Buna göre 7 ve üstü depremler yıkıcı türlerdendir. Hissedilen şiddet ise Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür (2-12 şiddeti).
Sismik dalgalar
Her deprem, kayaların içinden farklı hızlarda geçen farklı türde sismik dalgalar üretir:
Boyuna P dalgaları (şok veya basınç dalgaları)
Enine S dalgaları (her iki vücut dalgası)
Yüzey dalgaları – (Rayleigh dalgası ve Love dalgaları)
Sismik dalgaların hızı
Katı kaya boyunca sismik dalgaların Yayılma hızı yakl. ortamın yoğunluk ve esneklik değerlerine bağlı olarak ile arasındadır.
Dünyanın iç kesimlerinde, şok veya P dalgaları S dalgalarından çok daha hızlı hareket eder (yaklaşık ilişki 1.7:1). Merkez üssü’nden gözlemevine seyahat süresindeki farklılıklar mesafenin bir ölçüsüdür ve Dünya'daki hem deprem kaynaklarını hem de yapıları görüntülemek için kullanılabilir. Ayrıca, hipomerkez derinliği kabaca hesaplanabilir.
P dalgası hızı
Üst kabuk toprakları ve pekişmemiş tortular: per second
Üst kabuk katı kaya: saniyede
Alt kabuk: saniyede
Derin manto: saniyede .
S dalgaları hızı
Hafif tortular: saniyede
Yerkabuğu: saniyede
Derin manto: saniyede
Depremler sadece şiddetlerine göre kategorilendirilmezler. Bunun yanı sıra nerede meydana geldikleri de önemlidir. Dünya sismik aktivitelerle birlikte coğrafi ve politik olarak 754 Flinn-Engdahl bölgeleri (F-E bölgeleri)'ne ayrılmıştır. Daha aktif alanlar daha küçük alanlara bölünmüştür. Pek aktif olmayan kuşaklar ise geniş F-E bölgeleri oluşturur.
Doğal Sonuçları
Sallantı ve yeryüzünün çatlaması
Sallantı ve yeryüzü çatlamasına bağlı olarak binaların ve dikili yapıların zarar görmesi depremlerin en temel sonuçlarından biridir. Sonucun ciddiyeti; depremin Richter ölçeğine göre şiddeti, merkez üsse olan uzaklığı ve yerel jeolojik, jeomorfolojik durumlarına bağlı olarak dalga yayılımını arttıran yahut azaltan karmaşık bir birleşimdir.
Yer sarsıntısı zemin hızlanması ile ölçülür. Bölgeye özgü jeolojik, jeomorfolojik ve yapısal özellikler düşük şiddetli depremlerde bile güçlü şiddette bir sallantıya sebep olabilir. Buna amplifikasyon etkisi denmektedir.
Yer çatlakları, baraj, köprü, nükleer tesis gibi büyük ve derin yapılar için büyük tehlike oluşturmaktadır.
Heyelan
Depremlerin ardından gelen pek çok ve sürekli artçı sarsıntı, volkanik dağların aktif hale geçmesi, kıyıya vuran güçlü dalgalar ve orman yangınları sonucu heyelanlar meydana gelebilmektedir. Heyelanlar deprem sonrası yardım için orada bulunan insanlar açısından da tehlike oluşturmaktadır.
Yangınlar
Depremlerin ardından elektrik hatları ile gaz borularının zarar görmesi sonucu yangınlar çıkabilir. Yine depreme bağlı olarak su borularının da zarar görmesi durumunda depremlere bağlı yangınlara zamanında müdahale etmek zorlaşabilmektedir. Örneğin; 1906 San Francisco depreminde ölümlerin çoğu durdurulamayan yangın sonucunda gerçekleşmiştir.
Zemin sıvılaşması
Zemin sıvılaşması sallantı sonrası suya doymuş tanecikli materyallerin sıkılığını kaybetmesi ve katı halden sıvı hale geçmesi şeklinde görülebilir. Bu durumda binalar ve köprüler çökebilir ya da bulunduğu noktaya batabilir. Örneğin; 1964 Alaska Depremi'nde pek çok yapı toprağın sıvılaşması sonucu çökmüştür.
Tsunami
Tsunamiler okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan depreme bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sebebiyle denizde açığa çıkan enerji sonucunda meydana gelen uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder.
Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı, su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen tsunamiler; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.
7.5 ve üstü büyüklükteki depremler bu derecenin altında kalan depremlerden daha çok tsunami oluşturabilirler.
Seller
Seller de deprem sonrası oluşabilen afetlerden biridir. Sellere nehir ve göllerin kapasitelerinden fazla su taşımaları sonucunda taşmalarının yanı sıra deprem sırasında barajların yıkılması veya hasar görmesi de sebep olabilir.
Gelgit kuvveti
Depremlerin gelgit kuvvetlerini oluşturdukları da tespit edilmiştir.
İnsana etkileri
Bir depremden kaynaklanan fiziksel hasar, belirli bir alandaki sarsıntının yoğunluğuna ve nüfusun türüne bağlı olarak değişebilir. Gelişmemiş ve gelişmekte olan topluluklar, gelişmiş topluluklara kıyasla sıklıkla sismik bir olaydan daha şiddetli ve daha uzun süreli etkiler yaşarlar.
Depremlerin insan üzerinde yol açtığı bazı etkiler şunlardır:
Salgın hastalık
Temel ihtiyaçlarda eksiklik
Yaralanmalar ve can kayıpları
Yüksek sigorta primleri
Kritik yapılarda hasar
Yollar, köprüler ve toplu taşıma araçlarında hasar
Su, elektrik ve gaz hatlarında kesinti
İletişim sistemlerinde hasar
Başlıca depremler
Kayıtlı tarihin en yıkıcı depremlerinden biri, 23 Ocak 1556'da Çin'in Şensi şehrinde meydana gelen 1556 Şensi depremi idi. 830.000'den fazla insan öldü. Bölgedeki evlerin çoğu yaodong—lös yamaçlarına oyulmuş meskenlerdi—ve bu yapılar çöktüğünde birçok kurban öldü. 240.000 ila 655.000 kişinin ölümüne neden olan 1976 Tangshan depremi, 20. yüzyılın en ölümcül depremiydi.
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük deprem 22 Mayıs 1960 tarihinde Şili'nin Valdivia kentinde meydana gelen 9.5 büyüklüğündeki depremdir. Enerji boşalımı açısından kıyaslandığında ise bir sonraki en büyük deprem 9.2 ile 27 Mart 1964 tarihinde Alaska'da gerçekleşmiştir.
Yeryüzünde ölçülmüş en büyük 10 depremin tamamı 8.5 ve üstü büyüklükteyken buna paralel olarak en çok can kaybına sebebiyet vermiş depremlerden biri de 2004 yılında Hint Okyanusunda meydana gelen depremdir.
Depremlerin en önemli sonucu insanların hayatını kaybetmesidir. Güçlü bir deprem gerçekleştiğinde okyanus kıyısında bulunan ve pek çok insanın yaşadığı bölgeler önemli risk oluşturmaktadır. Depreme bağlı olarak denize ve okyanusa kıyı olan bölgelerde tsunamiler meydana gelebilmekte ve bu dev dalgalar binlerce kilometre uzaklıktaki bölgeleri bile etkileyebilmektedir. Tehlike altındaki diğer insanlar depremlerin nadir ancak kuvvetli görüldüğü yerlerde yaşayanlarla depreme önem veremeyecek kadar fakir bölgelerde yaşayanlar ve kontrolsüz inşa edilmiş yapılarda ikamet eden insanlardır.
Dünyada gerçekleşen en büyük depremler
Tahmin
Deprem tahmini, sismoloji biliminin, belirtilen sınırlar dahilinde gelecekteki depremlerin zaman, konum ve büyüklüğünün belirtilmesiyle ilgilenen dalıdır. Depremlerin oluşacağı yer ve zamanı tahmin etmek için birçok yöntem geliştirilmiştir. Sismologların önemli araştırma çabalarına rağmen, belirli bir gün veya ay için bilimsel olarak tekrarlanabilir tahminler henüz yapılamamaktadır.
Depreme hazırlık
Deprem mühendisliğinin amacı, depremlerin binalar ve diğer yapılar üzerindeki etkilerini öngörmek ve bu yapıları hasar riskini en aza indirecek şekilde tasarlamaktır. Mevcut yapılar, depreme karşı dayanıklılıklarını artırmak için sismik güçlendirme ile değiştirilebilir. Deprem sigortası yaptırmak, bina sahiplerine depremlerden kaynaklanan kayıplara karşı finansal koruma sağlayabilir. Acil durum yönetimi stratejileri, bir hükûmet veya kuruluş tarafından riskleri azaltmak ve sonuçlara hazırlanmak için önceden hazırlanabilir.
İnsanlar deprem anında ve sonrasında neler yapılacağı konusunda eğitilebilir.
Tarihi
Orta Çağ öncesinde
Milattan önce 625-547 yıllarında yaşayan Thales depremlere yeryüzü ve su arasındaki gerilimin sebep olduğunu ileri sürmüştür. Miletli Anaksimenes'e göre ise eğimli arazilerin kurak yahut yaş olma durumu depremlerin temel sebebiydi. Bir diğer filozof Demokritos da depreme sebep olarak suyu göstermişti. Gaius Plinius Secundus depremleri yeraltı fırtınaları olarak tanımlıyordu.
Yunan filozof Anaxagoras'ın yaşadığı 5. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar depremler Dünyanın oyuklarındaki hava boşluklarına bağlandı.
Kültür ve depremler
Mitoloji ve deprem
İskandinav mitolojisinde, depremlerin sebebi olarak tanrı Loki gösterilir.
Yunan mitolojisinde, Poseidon depremlerin sebebi ve tanrısı olarak görülüyordu. Ne zaman kötü hissetse 3 dişli çatalını yere saplar, deprem ve benzeri felaketlere yol açardı. Bunların dışında o depremi insanları korkutmak ve onlardan öç almak için de kullanmıştır.
Japon mitolojisinde, Namazu (鯰) adı verilen dev kedi balığının depremlere sebep olduğuna inanılmıştır. Namazu, yeryüzü çamurunun altında yaşar ve tanrı Kashima tarafından oraya hapsedilmiştir. Kashima onu serbest bıraktığında Namazu çırpınmaya başlar ve büyük depremlere yol açar.
Eski Türk mitolojisine göre, Türkler yeryüzünü bir dikdörtgen biçiminde tasavvur etmişlerdi. Yeryüzü dört yöne bölünmüştü. Altaylı Türkler, "dünyanın önce daire, sonra kare şeklinde" olduğuna inanırlar . Altayların kuzeyindeki Teleüt Türklerine göre, Dünya, dört gök öküzün üzerinde duruyordu: “Dört gök öküz, tabağa benzeyen dünyayı, altına girerek değil; kenarlarına koşulmuş olarak tutuyorlardı. Öküzlerin kıpırdamalarından, deprem oluyordu.
"Orta çağ" İslam yazarı Celaleddin-i Rumi Zülkarneynin doğu yolculuğu üzerinden depremlerin nedeniyle ilgili mistik bir açıklama getirir; Kahraman, diğer tüm dağların "anası" olan, zümrütten yapılmış ve her toprağın altında damarlarla tüm Dünya'yı çevreleyen bir halka oluşturan Kaf Dağı'na çıkar. Dağ şöyle der: "Allah dilerse dağın bir damarı zonklar ve böylece deprem olur".
Popüler kültür
Modern dünyada depremler pek çok roman, tiyatro, sinema eserine ilham vermiştir.
Ayrıca bakınız
Deprem kronolojisi
Yavaş deprem
Deprem mühendisliği
21. yüzyıl depremlerinin listeleri
Kaynakça
Dış bağlantılar
Deprem Araştırma Dairesi
Boğaziçi Üniversitesi-Kandilli
European-Mediterranean Seismological Centre
Afete Hazırlık ve Deprem Eğitimi Derneği
Son Depremler
Deprem Bilgi Bankası
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu
Jeolojik tehlikeler
Litosfer
Doğal afetler
Sismoloji
|
897
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Yaz%C4%B1l%C4%B1m%20m%C3%BChendisli%C4%9Fi
|
Yazılım mühendisliği
|
Yazılım mühendisliği, yazılım geliştirme ile ilgilenen mühendislik dalıdır. Yazılım mühendisliği tanımı ilk olarak 1968 yılında Friedrich L. Bauer tarafından Almanya'da gerçekleştirilen NATO toplantısında gündeme gelmiştir. Ayrıca, matematikçi ve bilgisayar bilimcisi Margaret Hamilton "yazılım mühendisliği" terimini ortaya atan kişilerden biri olarak kabul edilmektedir.
Yazılım mühendisliği tanım olarak "karmaşık yazılım sistemlerinin belirli bir hedefe ve sisteme dayalı olarak ve işbölümü yapılarak, belirli prensipler, yöntemler ve araçlar kullanılarak geliştirilmesidir."
Yazılım mühendisliği belirli aşamalardan oluşmaktadır. Yazılım geliştirmenin yanında yazılımı işletmek de yazılım mühendisliğinin en önemli görevlerindendir. Bu alandaki güncel gelişmeler "Software Engineering Body of Knowledge" (SWEBOK) adlı dokümanda tarif edilmektedir.
Geçmiş
Yazılım geliştirme aşamaları
Karmaşık yazılımları geliştirmek ve bakımını yapmak çok masraflı ve zordur. Bu yüzden, yazılımlar yazılım mühendisleri tarafından nizami olarak planlı bir proje şeklinde geliştirilmektedir. Bu nizami geliştirme planına "yazılım geliştirme süreci" (İngilizce: software development process) adı verilmektedir. Yazılım geliştirme süreci, zamanlamaya dayalı, içerik olarak bölünmüş ve görselleştirilmiş aşamalardan oluşmaktadır. Bu sayede yazılım adım adım ve planlı bir şekilde geliştirilmektedir. Bu aşamalar birbirleri ile bağlantılı olarak geliştirilmektedir.
Başlıca yazılım geliştirme aşamaları şunlardır:
Çekirdek aşamalar:
Planlama
Analiz
Dizayn
Programlama
Test
Destekleyici aşamalar:
Talep yönetimi
Proje yönetimi
Kalite yönetimi
Yapılandırma yönetimi
Yazılım sunumu
Dokümantasyon
Ayrık yapılandırma
Ayrıca bakınız
UML
Entity-relationship model
Kaynakça
Dış bağlantılar
Fırat Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Yazılım Mühendisliği
|
902
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Clkeler%20listesi
|
Ülkeler listesi
|
Bu liste, egemen devletlere genel bir bakış sağlamaktadır ve ülkelerin egemenliklerinin tanınması hakkında bilgi veren bir listedir.
Birleşmiş Milletler'in kayıtlarına göre dünya üzerinde toplamda 206 ülke yer almaktadır.
Listelenen 208 ülke, Birleşmiş Milletler'e (BM) üyelik durumlarına göre üç kategoriye ayrılabilir: 193 BM üye devleti, 2 BM gözlemci devleti ve diğer 11 devlet. BM üyesi olmayan ülkeler ise listede eğik gösterilmiştir.
Uluslararası ortamda tanınan, Birleşmiş Milletler'e üye olmayan ülkeler şunlardır:
1971'den itibaren Birleşmiş Milletler'e üye olmayan, ancak uluslararası hukuk ve Montevideo Konvansiyonu'na göre devlet olarak tanımlanan ülke: Çin Cumhuriyeti (Tayvan)
Birleşmiş Milletler'in 41 üyesi tarafından tanınan, fakat Birleşmiş Milletler tarafından tanınmayan ülke: Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti (Batı Sahra)
Birleşmiş Milletler'in 97 üyesi ve Çin Cumhuriyeti tarafından tanınan ülke: Kosova
Türkiye dışında herhangi bir Birleşmiş Milletler üyesi tarafından tanınmayan ülke: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (Kıbrıs Cumhuriyeti)
Rusya, Venezuela ve Nikaragua dışındaki Birleşmiş Milletler üyeleri tarafından tanınmayan ülkeler: Abhazya (Gürcistan) ve Güney Osetya (Gürcistan)
Birleşmiş Milletler'in hiçbir üyesi tarafından tanınmayan fiilen bağımsız ülkeler: Transdinyester (Moldova), Somaliland (Somali)
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
Bağımlı Ülkeler
Hükümran ülkeler dışında özerk yapıya ve özel statüye sahip pek çok ülke bulunmaktadır. Aşağıda bu bağımlı ülkelerin listesi verilmiştir:
Notlar
Ayrıca bakınız
Ülke
Tanınmayan devletler listesi
Ülke bayrakları listesi
Kaynakça
Büyük Atlas, Karatay Yayınları, Konya, 2010
|
905
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0stikl%C3%A2l%20Mar%C5%9F%C4%B1
|
İstiklâl Marşı
|
İstiklâl Marşı (), Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî marşı.
Güftesi, Anadolu'da Millî Mücadele'nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınmış şiirdir. Şairin Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir.
Şiir, 12 Mart 1921'de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Bestesi Osman Zeki Üngör'e aittir. Orkestrasyonu Edgar Manas tarafından yapılmıştır.
Tarihçe
Maarif Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin millî bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Eser gönderenler arasında Kâzım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi tanınmış isimler de vardı. "Çanakkale Şehitlerine" ve "Bülbül" gibi şiirlerin sahibi Mehmet Âkif'in "Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini" düşündüğü için yarışmaya katılmak istemediği bilinir.
Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde istiklal marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey'in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'daki Taceddin Dergâhı'ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve Bakanlığa teslim etti. Şiirde şair; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir. Hamdullah Suphi Bey, Âkif'in şiirinin önce cephede asker arasında okunmasına karar verdi. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen şiir, askerin beğenisini kazandı. İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.
Ön elemeyi geçen yedi şiir, 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif'in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.
Güfteye en sert eleştiri Kâzım Karabekir'den geldi. Kâzım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıralamıştır. Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmedi ve Paşa da bu konuda ısrarcı olmadı.
Mehmet Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesaiye bağışladı. Şair ayrıca, İstiklâl Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etmiş ve İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiştir.
Ülke savaş içerisinde olduğu için Âkif'in şiirinin bestelenmesi iki sene ertelendi, 1923'ün 12 Şubat'ında İstanbul Maarif Müdürlüğüne beste yarışması açma görevi verildi.
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. Ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle sonucu belirleyecek bir değerlendirme yapılamadı. Bu nedenle güfte, ülkenin çeşitli yerlerinde farklı bestelerle okunmaya başlandı. Edirne'de Ahmet Yekta Bey'in, İzmir'de İsmail Zühtü Bey’in, Ankara'da Osman Zeki Bey'in, İstanbul'da Ali Rıfat Bey ve Zati Bey'in besteleri okunuyordu.
1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre beste, aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklâl Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (prozodi) eksikliğinin (Örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür.) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.
2013 yılında marşın bestesine okunma zorluğunu gidermek amacıyla çeşitli teknik düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda ortaya 2 versiyon çıkmıştır. Birinci versiyon gençlerin ve toplu grupların söylemesi için hazırlanmışken, ikinci versiyon ise ulusal ve uluslararası resmi üst düzey tören etkinliklerinde kullanılır.
Sözleri
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Kutlama ve anma günü
Türkiye'de her yıl 12 Mart günü resmî olarak "İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Âkif Ersoy'u Anma Günü"dür. Düzenlenen etkinlik ve törenlerle İstiklal Marşı'nın kabulü kutlanır, Mehmet Akif Ersoy anılır.
Galeri
Ayrıca bakınız
Ordunun Duası
Kaynakça
Dış bağlantılar
İstiklal Marşı Tam Metni .pdf-Dosyası olarak indir
Millî Marş ve Edebi Metin Olarak İstiklal Marşı .pdf-Dosyası olarak indir
(TSK Orkestrası; Kültür Bakanlığı Korosu) Şiiri .zip-Dosyası olarak indir
(Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) Marşı .zip-Dosyası olarak indir
(Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Enstrümental) Marşı .zip-Dosyası olarak indir
2013 Yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla yenilenen İstiklal Marşı'nın Yeni Yorumu-1 .rar-Dosyası olarak indir
2013 Yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla yenilenen İstiklal Marşı'nın Yeni Yorumu-2 .rar-Dosyası olarak indir
İstiklal Marşı'nın 10 Kıta Açıklaması
İstiklal Marşının Önemi Türkçesi ve İngilizcesi
Ulusal marşlar
Türk marşları
Türkiye'nin ulusal sembolleri
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ulusal sembolleri
Mehmet Akif Ersoy
Türk müziği
Türkçe deyişler
Avrupa ulusal marşları
Asya ulusal marşları
|
908
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Microsoft%20Windows
|
Microsoft Windows
|
Microsoft Windows, kullanıcıya grafik arabirimler ve görsel iletilerle yaklaşarak, yazılımları çalıştırmak, komut vermek gibi klavyeden yazma zorunluluğunu ortadan kaldıran, Microsoft şirketinin geliştirdiği dünyada en çok kullanılan bir işletim sistemi ailesidir. İlk Windows, 20 Kasım 1985 tarihinde satışa sunulmuştur.
Çekirdek olarak NT çekirdeğini kullanır ve bu da Windows'un bir Unix işletim sistemi değil, aksine Unix benzeri bir işletim sistemi olduğunu gösterir. POSIX bakımından ise uyumluluğunu, psxss.exe ve psxdll.dll adlı iki dosyadan alır. Bu iki dosya Windows'ta bir POSIX alt sistemi oluşturur.
Microsoft'un ilk işletim sistemi olan MS-DOS'tan farklı olarak Windows'ta aynı anda çok sayıda yazılımla çalışmak mümkündür.
Windows, masaüstü pazarında en yaygın kullanılan işletim sistemidir. 2002 yılında, Windows dünya çapında masaüstü piyasasında yaklaşık %97,46'lık bir pay sahibiydi. 2021 Haziran ayı itibarıyla Windows'un tüm dünyadaki kullanım oranı %72,96'dır. Bu alanda en ciddi rakibi şu anda macOS'tur.
Microsoft Windows ailesinin son üyesi 5 Ekim 2021'de piyasaya sürülen Windows 11'dir. Windows Vista'dan sonra Microsoft, Windows 7 ve Windows 10 ile birlikte kullanıcılar tarafından daha pozitif yorumlar almıştır. Microsoft, Windows 10 ile yakaladığı başarıyı Windows 11 ile daha da yükseltmeyi hedeflemektedir.
Microsoft Windows işletim sistemleri ailesi, daha eski IBM PC için olan MS-DOS ortamının üzerine bir grafik katmanı olarak başlamıştır. Modern sürümleri daha yeni olan Windows NT çekirdeği üzerine kuruludur. Windows 32-bit ve 64-bit Intel ve AMD işlemciler üzerinde çalışır; daha eski sürümleri DEC Alpha, MIPS R4000 ve PowerPC mimarilerinde de çalışmaktaydı. SPARC mimarisinde de çalışması için çalışmalar vardı.
Intel Itanium işlemciler tarafından kullanılan IA-64 ve daha sonra AMD64 (x86-64 olarak da biliniyor, Microsoft tarafından x64 olarak isimlendiriliyor ve Intel tarafından adı EM64T olarak ruhsatlanarak kullanılıyor) mimarilerinin çıkmasıyla Microsoft güncel işletim sistemlerinin bunları destekleyen sürümlerini sundu. Modern 64-bit Windows ailesi Windows XP 64-bit Edition for IA-64 systems, Windows XP Professional x64 Edition for AMD64 systems ve Windows Server 2003'ten (hem IA-64, hem de AMD64 sürümlü) oluşur.
Windows'un taşınabilir cihazlar için geliştirilmiş sürümü Windows CE (Pocket PC, Windows Mobile) ailesi olarak anılır, gerçek 32-bit bir işletim sistemidir; ARM, StrongARM, Intel XScale ve MIPS işlemcilerinde çalışır.
Windows NT, XP, CE ve 8'in gömülü çalışan sürümleri de mevcuttur.
Logoları
Tarih
1983: Windows'un beta sürümü çıktı ve Windows adı ilk kez kullanıldı.
1985: İlk Windows satışa sunuldu.
1991: Windows 3.0'ın multimedya destekli sürümü çıktı.
1992: Windows 3.1 tabanlı bir işletim sistemi olup taşınabilir aygıtlar için tasarlanmış ilk Windows olan; fakat 2002'de yerini Windows for Tablet PC'ye bırakan "Windows for Pen Computing" serisinin satışına başlandı.
1993: Windows 3.1x tabanlı olan Windows NT'nin ilk sürümü olan Windows NT 3.1 sürüldü.
1994: Çince konuşan ülkelere özel Windows sürümü Windows 3.2, Çin ve Tayvan gibi Çince konuşan ülkelerde raflardaki yerini aldı.
1995: Windows 95 piyasaya sürüldü. Başlat menüsü, Internet Explorer ve görev çubuğu ilk olarak bu sürümde sunulmuştu.
1998: Taşınabilir aygıtlar için geliştirilmiş Windows'lar olan Windows CE satışa sunuldu.
1998: Windows 98 satışa sunuldu.
2000: İlk iş interneti olan işletim sistemi Windows 2000 satışa sunuldu.
2000: Windows 9x ailesinin son üyesi olup ilk internet oyunu, sistem geri alma gibi yazılımlar bulunan;Windows ME satışa sunuldu.
2001: Çoğu yeni özelliğin eklendiği günümüzdeki Windows'ların öncüsü olan Windows XP satışa sunuldu.
2001: Windows 9x dönemi biterek iş ve ev sürümlerinin ikisi de NT tabanlı olmaya başladı.
2002: Tablet PC için Windows piyasaya sürüldü.
2003: 24 Nisan'da Windows Server 2003 satışa sunuldu.
2004: Windows'un ilk 64-bitlik versiyonu sayılabilecek Windows XP x64 Edition piyasaya sürüldü.
2006: Windows Vista'nın beta sürümü satışa sunuldu.
2007: İlk DVD kayıt, RSS, Phishing süzgeci ve Windows Aero gibi özellikleriyle tanınan Windows Vista satışa sunuldu.
2007: İlk ev sunucusu olan işletim sistemi Windows Home Server satışa sunuldu.
2008: 27 Şubat'ta Windows Server 2008 satışa çıktı.
2009: Windows 7 işletim sistemi piyasaya sürüldü.
2011 Windows 8'in RTM sürümü 1 Temmuz 2011'de çıkması beklendi; ama çıkmadı.
2011 Windows 8'in deneme sürümü (RTM) 15 Temmuz 2011'de kullanıma sunulmuştur.
2012: Windows 8'in 2012 ilkbaharında release preview versiyonu duyuruldu.
2012: 4 Eylül'de Windows Server 2012 satışa sunuldu.
2012: 25 Ekim'de Windows 8 lansmanı yapıldı ve resmi olarak satışa sunuldu.
2012: 1 Kasım'da Windows 8'in Türkiye lansmanı yapıldı.
2013: Windows 8 için Windows 8.1 güncellemesi duyuruldu.
2013: Windows 8.1 satışa sunuldu.
2014: Windows 8.1'e Update 1 güncelleştirmesi sunuldu.
2014: Microsoft, Windows 10'un çıkacağını duyurdu.
2014: Windows 10 duyuruldu.
2014: Windows 10 Technical Preview Çıktı.
2015: Windows 10 lansmanı yapıldı.
2015: 29 Temmuz tarihinde Windows 10 kullanıcılarla buluştu.
2015: Windows 10 1511 (Kasım Güncellemesi) yayınlandı (12 Kasım).
2016: Windows 10 1607 (Yıldönümü Güncellemesi) yayınlandı (2 Ağustos).
2017: Windows 10 1703 (Yaratıcılar Güncellemesi) indirmeye sunuldu (5 Nisan), ardından güncelleme olarak yayınlandı (11 Nisan).
2017: Windows 10 1709 (Sonbahar Yaratıcıları Güncellemesi) yayınlandı. (17 Ekim)
2018: Windows 10 1803 (Nisan 2018 Güncellemesi) indirmeye sunuldu (30 Nisan) ardından güncelleme olarak yayınlandı (8 Mayıs)
2018: Windows 10 1809 (Ekim 2018 Güncellemesi) yayınlandı (2 Ekim)
2019: Windows 10 1903 (Mayıs 2019 Güncellemesi) yayınlandı (21 Mayıs)
2019: Windows 10 1909 (Kasım 2019 Güncellemesi) yayınlandı (12 Kasım)
2019: Windows 10X duyuruldu.
2020: Windows 10 2004 (Mayıs 2020 Güncellemesi) yayınlandı (27 Mayıs)
2020; Windows 10 20H2 (Ekim 2020 Güncellemesi) yayınlandı (20 Ekim)
2020: Windows 10X iptal edildi.
2021: Windows 10 21H1 (Mayıs 2021 Güncellemesi) yayınlandı (18 Mayıs)
2021: Windows 11'in ani bir şekilde beta sürümünün ISO dosyası Microsoft tarafından sızdırıldı (16 Haziran).
2021: Windows 11 duyuruldu. (24 Haziran)
2021: Windows 11'in 5 Ekim 2021'de yayınlanacağı açıklandı. (31 Ağustos)
2021: Windows 11 yayınlandı. (4-5 Ekim gecesi)
2021: Windows 10 21H2 (Kasım 2021 Güncellemesi) yayınlandı (16 Kasım)
2022:Windows 11 22H2 (2022 Güncellemesi) yayınlandı (20 Eylül)
2022:Windows 10 22H2 (2022 Güncellemesi) yayınlandı (18 Ekim)
Pencereleme sistemi
Bu pencereler bir bilgisayarın, yazılım ile kullanıcı tarafından kullanımını sağlayan arayüzlerdir. İlk kullanıcı ara yüzü 1970'li yıllarda Xerox PARC'da geliştirilen WIMP-Paradigma (Window, Icon, Menu, Pointing-device) tasarısıdır. Bu tasarı ilk olarak Microsoft Windows tarafından kullanılmıştır. Bu arayüz Windows Explorer yazılımıdır.
Windows Sürümleri
16 Bit DOS Tabanlı Sürümler
Windows 1.01 (20 Kasım 1985)
Windows 2.0 (Kasım 1987)
Windows 3.0 (22 Mayıs 1990)
Windows 3.1 (1. Mart 1992)
Windows 3.11 (Aralık 1993)
Windows 3.2 (1994) (sadece Çin'de)
Windows for Workgroups 3.1 (Ekim 1992, Kod adı „Sparta“)
Windows for Workgroups 3.11 (1993)
32 Bit (Windows 9x) DOS Tabanlı Sürümler
Windows 95 (İlk defa Windows 95 te 32 bit işlemciye geçilmiştir.)
Windows 95 (15 Ağustos 1995, Kod adı „Chicago“)
Windows 95a (Şubat 1996)
Windows 95b (Temmuz 1996)
Windows 95b (Mart 1996)
Windows 95c (Kasım 1997)
Windows 98
Windows 98 (30 Temmuz 1998, Kod adı „Memphis“)
Windows 98 SE (Mayıs 1999), SE Second Edition (İkinci sürüm)
Windows Me (Ağustos/Eylül 2000, Kod adı „Millennium“), Me (resmi olarak küçük „e“) Millennium Edition. Son DOS tabanlı işletim sistemidir.
NT (New Technology) Tabanlı Sürümler
NT sürümü daha güvenilir iş kullanımı için tasarlanmıştır fakat Windows XP'den itibaren kişisel kullanıma da sunulmuştur. İlk tasarlanan NT 3.1 ve devamı aşağıda sıralanmıştır. NT 3.1, NT 3.5, NT 3.51 NT 4.0 ve Windows 2000 sürümleri Microsoft Product Activation içermemektedir.
Microsoft Windows NT:
Microsoft Windows NT 3.1 (Temmuz 1993)
Microsoft Windows NT Workstation 3.1 (1993)
Microsoft Windows NT Advanced Server 3.1 (1993)
Microsoft Windows NT 3.5 (Eylül 1994, Kod adı „Daytona“)
Microsoft Windows NT Workstation 3.5 (1994)
Microsoft Windows NT Server 3.5 (1994)
Microsoft Windows NT 3.51 (Mayıs 1995)
Microsoft Windows NT Workstation 3.51 (1995)
Microsoft Windows NT Server 3.51 (1995)
Microsoft Windows NT 4.0 (29 Ağustos 1996, Kod adı „Shell Update Release“)
Microsoft Windows NT Workstation 4.0 (1996)
Microsoft Windows NT Server 4.0 (1996)
Microsoft Windows NT Server 4.0 Enterprise Edition (1997)
Microsoft Windows NT Server 4.0 Terminal Server Edition (1998)
Microsoft Windows 2000 (NT Versiyonu 5.0, Şubat 2000)
Microsoft Windows 2000 Professional
Microsoft Windows 2000 Server
Microsoft Windows 2000 Advanced Server
Microsoft Windows 2000 Datacenter Server
Hibrit işletim sistemleri
Microsoft Windows XP (NT Versiyonu 5.0, çıkış tarihi 25 Ekim 2001 genişletilmiş destek bitiş tarihi 8 Nisan 2014, Kod adı “Whistler“)
Microsoft Windows XP Starter Edition (2004)
Microsoft Windows XP Home Edition
Microsoft Windows XP Home Edition N (Windows Media Player önceden yüklü değil, 2005)
Microsoft Windows XP Professional
Microsoft Windows XP Professional x64 Edition (2005)
Microsoft Windows XP Professional N (Windows Media Player önceden yüklü değil, 2005)
Windows XP Media Center Edition
Windows XP Media Center Edition 2002, Kod adı „eHome“ (Sadece Amerika ve Çin'de)
Windows XP Media Center Edition 2003, Kod adı „Freestyle“
Windows XP Media Center Edition 2004, Kod adı „Harmony“ (Avrupa'daki ilk sürüm)
Windows XP Media Center Edition 2005, Kod adı „Symphony“
Windows XP Tablet PC Edition (2002)
Windows XP Tablet PC Edition 2004 (2004)
Microsoft Windows PE (Microsoft Windows Preinstallation Environment/XP-Kernel)
Microsoft Windows Fundamentals for Legacy PCs (WinFLP, Kodadı „Mönch“, „Eiger“, XP'nin Thin-Client-Sürümü, 2006)
Microsoft Windows XP Embedded (2001)
Microsoft Windows Embedded for Point of Service (2004)
Microsoft Windows Server 2003 (NT Versiyonu 5.2, Çıkış tarihi 24 Nisan 2003 Genişletilmiş destek sonu 14 Temmuz 2015)
Microsoft Windows Server 2003 Standard Edition
Microsoft Windows Server 2003 x64 Standard Edition (2005)
Microsoft Windows Server 2003 Enterprise Edition
Microsoft Windows Server 2003 x64 Enterprise Edition (2005)
Microsoft Windows Server 2003 Datacenter Edition
Microsoft Windows Server 2003 x64 Datacenter Edition (2005)
Microsoft Windows Server 2003 Web Edition
Microsoft Windows Compute Cluster Server 2005
Microsoft Windows Home Server
Microsoft Windows Storage Server 2003
Windows Server 2003 R2, (NT Versiyonu 5.2 Çıkış tarihi 6 Aralık 2005 genişletilmiş destek sonu 14 Temmuz 2015)
Microsoft Windows Vista (NT Versiyonu 6.0, Çıkış tarihi Kişisel bilgisayarlar için 30 Ocak 2007; Şirketler için 30 Kasım 2006, genişletilmiş destek sonu 11 Nisan 2017 Kod adı „Longhorn“)
Microsoft Windows Vista Starter (Avrupa'da piyasaya sürülmedi)
Microsoft Windows Vista Home Basic
Microsoft Windows Vista Home Basic N
Microsoft Windows Vista Home Basic K (Sadece Kore için Media Player yüklü değil)
Microsoft Windows Vista Home Premium
Microsoft Windows Vista Business
Microsoft Windows Vista Business N
Microsoft Windows Vista Business K (Sadece Kore için Media Player yüklü değil)
Microsoft Windows Vista Enterprise
Microsoft Windows Vista Ultimate
Microsoft Windows Server 2008, (NT Versiyonu 6.0 kod adı Longhorn Server Piyasaya çıkış tarihi 27 Şubat 2008 genişletilmiş destek bitiş tarihi 14 Ocak 2020)
Microsoft Windows 7, (NT Versiyonu 6.1 kod adı işletim sistemiyle aynıdır Piyasaya çıkış tarihi 22 Ekim 2009, genişletilmiş destek bitiş tarihi 14 Ocak 2020)
Microsoft Windows Server 2008 R2, (NT Versiyonu 6.1 Kod adı Windows Server 2008'de de kullanılan Longhorn Serverdır Piyasaya çıkış tarihi 22 Ekim 2009 genişletilmiş destek bitiş tarihi 14 Ocak 2020)
Microsoft Windows 8, (NT Versiyonu 6.2 Kod adı Windows 8 Piyasaya çıkış tarihi 26 Ekim 2012, genişletilmiş destek bitiş tarihi 12 Ocak 2016)
Microsoft Windows Server 2012, (NT Versiyonu 6.2 Piyasaya çıkış tarihi 4 Eylül 2012 genişletilmiş destek bitiş tarihi 10 Ocak 2023)
Microsoft Windows 8.1, (NT Versiyonu 6.3 Kod adı Windows 8.1 Piyasaya çıkış tarihi 17 Ekim 2013 genişletilmiş destek bitiş tarihi 10 Ocak 2023)
Microsoft Windows Server 2012 R2, (NT Versiyonu 6.3 Piyasaya çıkış tarihi 18 Ekim 2013 genişletilmiş destek bitiş tarihi 10 Ocak 2023
Microsoft Windows 10, (NT Versiyonu 10.0 kod adları Threshold, Redstone, Vanadium (19H1), Vibranium (19H2), Manganese, Iron, Cobalt Piyasaya çıkış tarihi 29 Temmuz 2015, genişletilmiş destek bitiş tarihi LTSB ve LTSC sürümleri hariç 14 Ekim 2025)
(Windows 10 LTSB ve LTSC:
2015 LTSB: 14 Ekim 2025
2016 LTSB: 13 Ekim 2026
2019 LTSC: 9 Ocak 2029
2021 LTSC: 12 Ocak 2027
2021 LTSC IoT: 13 Ocak 2032)
Microsoft Windows Server 2016, (NT Versiyonu 10.0 Piyasaya çıkış tarihi 26 Eylül 2016 genişletilmiş destek bitiş tarihi 12 Ocak 2027)
Microsoft Windows Server 2019, (NT Versiyonu 10.0 Piyasaya çıkış tarihi 2 Ekim 2018 genişletilmiş destek bitiş tarihi 9 Ocak 2029)
Microsoft Windows 11, (NT Versiyonu 10.0 Kod adı Sun Valley Piyasaya Çıkış tarihi 5 Ekim 2021)
Microsoft Windows Server 2022, (NT Versiyonu 10.0 Piyasaya çıkış tarihi 2 Eylül 2021 genişletilmiş destek bitiş tarihi 14 Ekim 2031)
CE (Compact Edition)Tabanlı - Taşınabilir aletler için
Microsoft Windows Embedded Compact:
Microsoft Windows CE 1.0
Microsoft Windows CE 2.0
Microsoft Windows CE 2.01
Microsoft Windows CE 2.02
Microsoft Windows CE 2.1
Microsoft Windows CE 2.11
Microsoft Windows CE 2.12
Windows CE 3.0
Windows CE 4.0
Windows CE 4.1
Windows CE 4.2
Windows CE 5.0
Windows Embedded CE 6.0
Windows Embedded Compact 7
Windows Embedded Compact 2013
Microsoft Pocket PC:
Microsoft Pocket PC 2001
Microsoft Pocket PC 2002 (ayrıca Phone Edition Dokunmatik olmayan telefonlar için)
Microsoft Windows Mobile 2003 für Pocket PC (ayrıca Phone Edition Dokunmatik olmayan telefonlar için)
Microsoft Windows Mobile 5.0 (ayrıca Phone Edition Dokunmatik olmayan telefonlar için)
Microsoft Windows Mobile 6.0 (Standard Edition Smartphone'lar için, Professional Edition PDA'lar için, Telefon fonksiyonlu veya Classic Edition PDA'lar için)
Microsoft Windows Mobile 6.5 (Windows Mobile 6.0 güncelleştirmesi)
Microsoft Windows Automotive
Windows 10 IoT
İptal edilen projeler
Cairo, Windows NT 3.51'e yepyeni bir arayüz getirecekti. Daha sonradan Windows 95 ile birleştirildi. Fikirler Windows 95 ve NT 4.0'a aktarıldı. Nashville, Windows 95'in takipçisi olacaktı. Planlanan özellikler Windows 98'e Memphis kod adı altında eklendi.Neptune, Windows 2000'in kişisel kullanım için geliştirilen takipçisi olacaktı. Fikirler Windows XP'ye aktarıldı.
Odyssey, Windows 2000'in işletmeler için geliştirilen takipçisi olacaktı. Fikirler Windows XP'ye aktarıldı.Triton, Neptune için çıkacak küçük bir güncellemeydi. Mart 2001'de çıkması planlanıyordu ama iptal edildi. Fikirler Windows XP'ye aktarıldı.
Longhorn, Windows XP'nin takipçisidir. Yenilik olarak Sidebar, Avalon (sonradan Windows Presentation Foundation olarak bilinir) ve WinFS bulundurmaktaydı. Microsoft sadece ekran görüntüsünü göstermekle yetindi. Longhorn'un geliştirilmesi 2004'te sıfırlandı ve Windows Server 2003 SP1 kaynak kodundan yola çıkılarak Windows Vista geliştirildi.Polaris, Windows Core OS'den yola çıkarak geliştirilen çift ekranlı bilgisayarlar için geliştirilen bir işletim sistemi olacaktı. İptal edilince yerini Windows 10X geliştirilmeye başlandı.Windows 10X, Microsoft'un Chrome OS'a rakip işletim sistemi olacaktı. Fakat Windows 10'un satışları artınca yeni gelecek özelliklerin çoğu Windows 11'e aktarıldı.Windows 10S,' Microsoft'un Windows 10'dan daha iyi yapmaya çalıştığı bir işletim sistemiydi. Fakat Windows 10S kötü olunca Windows 10X kararlaştırıldı.
Ayrıca bakınız
Microsoft yazılımları listesi
Microsoft Windows'un tarihi
Kaynakça
Dış bağlantılar
Resmî site
Resmî Blog Sayfası
İşletim sistemleri
Microsoft işletim sistemleri
Microsoft franchiseleri
Bilgisayar ortamları
1985 yazılımları
İşletim sistemi aileleri
|
914
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ontoloji
|
Ontoloji
|
Onkoloji ve Antoloji ile karıştırılmamalıdır.
Ontoloji, varlık felsefesi ya da varlıkbilim, temel sorunu varlık olan felsefi disiplin. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varolan" ayrımını; "varlık vardır" ve "varlık yoktur" fikirlerini tartışır.
Aristoteles'e göre ontoloji varlığın mahiyetinin (niteliğinin) bilimidir veya varlıkların özsel incelenmesidir. Ontoloji hangi varlık kategorilerinin daha temel olduğunu belirlemekle uğraşır ve bu kategorilerdekilerden hangilerinin var olduğunun söylenebileceğini sorar.
Varlık bir nesne ya da başka tekil bir şey değildir. Nesneler var olan cisimlerden oluşur. Örneğin; ağaçlar, masalar, evler, vs. Oysa varlık bir nesne değildir. Nesneler varolanlardır fakat bütün nesneleri kendinde tutan varlık bir nesne degildir. Gerçek varlığın ortaya çıkmasında, varlığı varlık yapan nedir? Var olanı var olan yapan nedir? sorularına Heidegger'in yanıtı "Zaman" olmuştur. "Var olan zamansal olandır." Varlıkla iç içe olup onu aydınlatan ve onu varlık olarak varlık yapan hep zamandır. Varlığı varlık yapan zaman, metafizik anlamdaki varlığı değil ama, hakikat alanındaki varlığı açıklar. Heidegger'e göre ontolojik araştırma sayesinde varlığın iki anlamını da bilmek mümkündür, fakat böyle bir varlığın Zaman olmaksızın var olamayacağını kabul etmek gerekir. O halde varlığın zaman olduğu düşünülebilir.
Değişik filozoflar temel varlık kategorileri için değişik listeler yapmışlardır. Ontolojinin temel sorunlarından biri "Temel varlık kategorileri nelerdir?" sorusudur.
Ontolojik sorular
Bilgi kuramı nedir?
Varlık nedir?
Varoluş nedir?
Fiziksel nesneler nelerdir?
Bir fiziksel nesnenin var olduğu söylemini kanıtlamak mümkün müdür?
Bir nesnenin özellikleri veya ilişkileri nedir ve bunlar nesneyle nasıl ilişkilidir?
Var oluş bir özellik midir?
Bir nesne ne zaman yok olur, ne zaman değişir?
Doğru nedir?
Varlığı gerçek ve edimsel yapan nedir?
Varlık konusuna yaklaşımlar
Bilim açısından varlık
Bilim var olan yani olgusal olan maddeleri inceler. Bilim varlık var mıdır gibi sorularla ilgilenmez. Bilim, varlığın var olduğunu ön kabul eder. Ayrıca bilim varlığı felsefede olduğu gibi bir bütün olarak değil de parçalara ayırarak inceler.
Felsefe açısından varlık
Felsefe varlığın olup olmadığı, bilinip bilinemeyeceği gibi sorularla uğraşıp bunları kendi içinde tutarlı ve çelişkisiz olma şartıyla cevaplar. Felsefe varlık problemlerini bir yöntem dahilinde değil de saf düşünme ve akıl yoluyla cevaplamaya çalışır. Felsefe varlığı bütün olarak kabul eder ve buna göre çalışmalarını yapar. Felsefede varlık sorunu evreni açıklama çabalarıyla başlamıştır.
Varlık var mıdır?
Varlık yoktur
Varlığın gerçekte bulunmadığını savunan görüşler, varlık üzerine gerçeklik-gerçek dışılık şeklinde bir ayrım yapmayı reddetmiş ve varlıklar hakkında nesnel bir kabul yapılamayacağı için gerçekliğinin de belirlenemeyeceğini dile getirmişlerdir. Nihilizm, diğer felsefe disiplinlerinde olduğu gibi ontolojide de varlığın var olduğu görüşünü ve yapılan sınıflandırmaları reddetmiştir.
Antik Çin’de ortaya çıkan Taoizm de varlığın kabul edildiği haliyle bulunmadığını savunmaktadır. Tao öğretisi dışındaki her şey, bu görüş tarafından gerçeklik dışı olarak değerlendirilmektedir.
Varlık vardır
Varlığın gerçekte bulunduğunu savunan realizm ise “varlık nedir” sorusuyla kendi içerisinde birçok farklı görüşe ayrılmaktadır.
Varlık nedir?
Varlık oluştur
Varlığın oluş halinde olduğu görüşü, her şeyin sürekli değiştiğini, hiçbir şeyin eskisi gibi kalmadığını ve varlığın durağan olmayıp oluş süreci içerisinde bulunduğunu savunmaktadır. Heraklitos, bu görüşü "aynı derede iki kere yıkanılmaz" sözüyle örneklendirmiştir.
Başlıca temsilcileri: Heraklitos ve Alfred North Whitehead
Varlık ideadır
Varlığın İdea olduğunu savunan idealizm, nesnelerin ve gerçeklik alanının düşünceye bağlı olarak geliştiğini öne sürmektedir. Platon’un idealar ve görüntüler dünyası, mağara benzetmesi gibi kavramlarıyla temelleri atılan idealizm, Aristoteles’in madde ve form kuramı üzerine yaptığı çalışmalarla gelişmiştir. İdealizm dinlerin felsefe alanında ortaya koydukları görüşleri de etkilemiştir.
Başlıca temsilcileri: Platon, Aristoteles, Farabi, Georg Wilhelm Friedrich Hegel ve George Berkeley
Varlık maddedir
Varlığın madde halinde olduğunu savunan materyalizm, insan düşüncesinden bağımsız ve maddi etkileşimlere dayalı bir varlık anlayışı ortaya koymaktadır. Aklın da maddeye bağlı olduğunu ileri süren materyalizm, metafiziğe karşı çıkmaktadır. Mekanik materyalizm ve diyalektik materyalizm olarak kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır.
Başlıca temsilcileri: Demokritos, Thomas Hobbes ve Karl Marx
Varlık hem idea hem maddedir
Varlığın hem idea hem de madde halinde olduğunu savunan düalizm, aklın düşünen ve maddenin yer kaplayan töz olduğunu öne sürmektedir. Bu iki tözü birbirine indirgenemez olarak kabul eden René Descartes’in çalışmaları, bu görüşün temelini oluşturmuştur.
Başlıca temsilcileri: René Descartes
Varlık fenomendir
Varlığı fenomen olarak kabul eden fenomenoloji, insan bilinci ve varlık arasında öze yönelmeye dayalı bir ilişki kurmaktadır. Zaman ve mekandan bağımsız olarak varlığın paranteze alma yöntemiyle değerlendirilmesi gerektiğini savunan fenomenoloji, bilime yakınlık gösteren bir görüştür. Edmond Husserl’in çalışmaları, bu görüşün temelini oluşturmuştur.
Başlıca temsilcileri: Edmund Husserl
Yeni ontoloji
1800'lerin sonlarından itibaren, insanın kendi özünü varoluşundan sonra oluşturduğunu savunan varoluşçuluk ve varlığı sağladığı fayda üzerinden değerlendiren pragmatizm gibi yeni ontoloji görüşleri ön plana çıkmaya başlamıştır.
Filozoflar
Aristoteles
David Malet Armstrong
Kindî
Birûni
Alain Badiou
Gustav Bergmann
Patricia Churchland
Paul Churchland
Gilles Deleuze
René Descartes
Jean Gebser
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Martin Heidegger
Heraklitos
Edmund Husserl
Roman Ingarden
Saul Kripke
Gottfried Leibniz
Friedrich Nietzsche
William of Ockham
Parmenides
Platon
Plotinus
Hilary Putnam
W. V. Quine
Bertrand Russell
Gilbert Ryle
Jean-Paul Sartre
Barry Smith
Baruch Spinoza
P. F. Strawson
Pierre Teilhard de Chardin
Ludwig Wittgenstein
Emmanuel Levinas
Rene Descartes
Ayrıca bakınız
Felsefe tarihi
Epistemoloji
Etik
Kaynakça
Özel
Genel
Final Yayınları Felsefe Grubu Konu Anlatım Kitabı syf 51-56
Dış bağlantılar
Theory and History of Ontology
Felsefi kavramlar
|
916
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Metafizik
|
Metafizik
|
Metafizik ya da doğa ötesi, felsefenin bir dalıdır. İlk felsefeciler tarafından, "fizik bilimlerinin ötesinde olan" anlamına gelen "metafizik" sözcüğü ile felsefeye kazandırılmıştır.
İncelemeleri varlık, varoluş, evrensel, özellik, ilişki, sebep, uzay, zaman, tanrı, olay gibi kavramlar üzerinedir
Metafiziği tanımlamaktaki zorluk Aristoteles'in bu alana ismini verdiği yüzyıldan bu yana bu alanın gösterdiği değişimdir. Metafiziğin konusu olmayan konular metafizik içine dahil edilmişlerdir. Yüzyıllarca metafiziğin içinde olan Din felsefesi, Aklın felsefesi, Algı felsefesi, Dil felsefesi ve Bilim felsefesi gibi konular kendi alt başlıkları altında incelenmeye başlanmıştır. Bir zamanlar metafiziğin konusu içinde yer almış konuların hepsinden söz etmek çok yer tutabilir.
Temel metafizik sorunları hep metafiziğin konusu olagelmiş konular olarak tanımlamak mümkündür. Bu sorunların ortak niteliği ise hepsinin ontolojik (varlıksal) sorunlar olmasıdır.
İlkeleri
Metafizik Mendel'in belirttiğine göre durağanlıktır ve bunun zıddı diyalektik'tir. Diyalektik de her şeyin değiştiğini savunan bir felsefi akımdır. Hegel'in tanımında metafizik ilkelerini de oluşturmuştur.
Özdeşlik ilkesi
Varlıklar var olan boyutundadır, değiştirilemez. Üç varlık vardır, üç boyut vardır ama biz insan oğlu sadece kendi boyutumuz ölçüsünde durabiliriz. Başka boyutlara giremeyiz de, başka boyutları göremeyiz de.
Aşılmaz Sınıflandırmalar İlkesi
Bu ilkede de varlıkların birbirinden farklı olduğu vurgulanmaktadır.
Zıtların karşıtlığı ilkesi
Zıt boyutların aynı yapıda boyut değiştirmesi.
Metafizik kelimesinin kaynağı
Eski Yunan filozofu Aristoteles Fizik ismi verilen bir seri kitap yazmıştır. İlk sürümlerinden birinde Aristoteles'in çalışmaları bazı kitap grupları Fizik 'ten hemen sonra yer almıştır. Bu kitaplar felsefi sorgulamanın temel alanı ile ilgilidir ve o dönemde bir ismi yoktur. Bu sebeple ilk Aristoteles uzmanları bu kitaplara "ta meta ta fizika" yani "fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar" ismini vermişlerdir. Bu 'metafizik' kelimenin kaynağıdır.
Dolayısıyla etimolojik olarak metafizik Aristoteles'in toplu olarak Metafizik adı verilen kitaplarının konusudur. Etimolojik anlamda 'metafizik' sadece Aristo'nun Metafizik kitabının çalışma konusu manasına gelmektedir.
Aristoteles'in bu kitaplarının konusu neydi? Metafizik üç bölüme ayrılmıştır:
(1) Ontoloji
(2) Teoloji
(3) Evren bilim
Kaynakça
|
920
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekoloji
|
Ekoloji
|
Ekoloji ( — ev, — bilim) ya da doğa bilimi, canlıların hem kendi aralarında hem de fiziksel çevreleri ile olan ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Ekoloji canlıları birey, popülasyon, komünite, ekosistem ve biyosfer düzeylerinde inceler. Ekoloji çok yakından ilişkili olduğu biyocoğrafya, evrimsel biyoloji, genetik, etoloji ve doğa tarihi dallarıyla örtüşür. Ekoloji, biyoloji biliminin bir dalıdır.
Ekolojinin incelediği konular arasında yaşam süreçleri, etkileşimler, adaptasyon, canlı komüniteler arasında madde ve enerji hareketi, ekosistemlerde süksesyon, türler içinde ve arasında işbirliği, rekabet ve av-avcı ilişkisi, canlıların çevre bağlamında bolluğu, dağılımı ve biyokütlesi, biyoçeşitliliğin örüntüleri ve ekosistem süreçleri üzerindeki etkileri sayılabilir.
Ekolojinin koruma biyolojisi, sulak alan yönetimi, doğal kaynak yönetimi (agroekoloji, tarım, ormancılık, tarımsal ormancılık, balıkçılık), kentsel planlama (kent ekolojisi), halk sağlığı, ekolojik iktisat, temel ve uygulamalı bilimler, insan ekolojisi alanlarında pratik uygulamaları vardır.
Ekoloji terimi () 1866 yılında Alman biliminsanı Ernst Haeckel tarafından oluşturuldu. Kelime kökeni Eski Yunanca οἶκος (oikos), "ev, yakın çevre"; -λογία, (logia) "bilimi" kelimelerinin birleşiminden gelmektedir. Ekoloji 19. yüzyılın sonlarından itibaren ciddi bir bilim hâline geldi. Adaptasyon ve doğal seçilim ile ilgili kavramlar modern ekoloji teorisinin temeltaşlarını oluşturur.
Ekosistemler dinamik etkileşim hâlindeki canlılar, bunların oluşturduğu komüniteler ve çevrelerinde bulunan cansız abiyotik faktörlerden oluşur. Birincil üretim, besin öğesi döngüsü ve niş oluşturma gibi ekosistem süreçleri çevre içinde enerji ve madde akışını düzenler. Ekosistemlerde gezegen üzerinde bulunan canlı ve cansızları etkileyen süreçleri düzenleyen biyofiziksel geri besleme mekanizmaları bulunur. Ekosistemler yaşamı destekleyen işlevleri ayakta tutar ve biyokütle üretimi (besin, yakıt, lif ve ilaç), iklimin düzenlenmesi, küresel biyokimyasal döngüler, su filtrasyonu, toprak oluşumu, erozyon kontrolü, selden korunma gibi çok sayıda bilimsel, tarihî, ekonomik değere sahip ekosistem hizmetlerini sağlar.
Kapsam, ölçek ve düzeyler
Ekolojinin kapsamı mikro düzeyde hücreler arasındaki ilişkilerden gezegen düzeyinde biyosfer olaylarına kadar uzanan çok geniş bir etkileşim ağını içerir. Ekosistemler abiyotik kaynaklar ve etkileşim içindeki canlılardan oluşur. Ekosistemler dinamiktir ama doğrusal bir gelişim yolu izlemezler; bazen yavaş bazen hızlı olsa da sürekli değişim içindedirler. Bir ekosistemin kapladığı alan çok küçükten çok büyüğe kadar değişebilir; örneğin tek bir ağaç bir orman ekosisteminin sınıflandırılmasında çok büyük bir öneme sahip olmasa da o ağacın içinde ya da üstünde yaşayan canlılar için kritik derecede önemlidir. Yalnızca bir yaprağın yaşamı boyunca birkaç yaprak biti nesli yaşamını sürdürebilir. Bu yaprak bitlerinin her biri de çeşitli bakteri komünitelerini destekler. Ekolojik komüniteler arasındaki bağlantıların doğası her bir türün ortamın ayrı olarak tek başına tüm detaylarının bilinmesiyle açıklamaz çünkü ekosistemin tamamı bir bütün olarak incelenmediği sürece bu bağlantıları gösteren örüntü ne ortaya çıkar ne de tahmin edilebilir. Ancak bazı ekolojik prensipler kolektif özeliklere sahiptir yani bileşenlerin toplamı bütünün özeliklerini açıklar; örneğin bir popülasyonun doğum oranlarının belirli bir süre içinde bireysel doğumların toplamına denk olması gibi.
Ekolojinin ana alt dalları olan popülasyon ekolojisi ile ekosistem ekolojisi yalnızca ölçek olarak bir farklılık göstermez, aynı zamanda sahada birbiri ile çelişen iki farklı paradigmaya sahiptir. Popülasyon ekolojisi canlıların dağılımı ve bolluğu ile ilgilenirken ekosistem ekolojisi madde ve enerji akışları üzerine odaklanır.
Hiyerarşi
Ekolojik dinamikler örneğin yaprak bitlerinin tek bir ağaç üzerinde yer değiştirmesi gibi kapalı bir sistem olarak hareket edebildiği gibi aynı zamanda atmosfer ya da iklim değişiklikleri gibi daha büyük ölçekli etkilere de açıktır. Dolayısıyla çevrebilimciler bitki komünitesi, iklim, toprak tipi gibi daha alt ölçekli birimlerden topladıkları verileri analiz ederek yerelden bölgesele, peyzajdan kronolojik ölçeklere kadar uzanan ve ortaya çıkan tekdüze örgütlenme örüntülerini tanımlayarak ekosistemleri hiyerarşik olarak sınıflandırırlar.
Ekoloji bilimini kavramsal olarak yönetilebilir bir çerçeveye oturtabilmek için biyolojik dünya ölçek olarak genlerden başlayarak hücrelere, dokulara, organlara, organizmalara, türlere, popülasyonlara, komünitelere, ekosistemlere, biyomlara ve biyosfer düzeyine kadar içiçe geçmiş bir hiyerarşi içinde yapılandırılır. Bu çerçeve bir panarşi oluşturur ve doğrusal olmayan davranışlar sergiler. Yani etkilerin oluşturduğu tepkiler çok büyük ya da çok küçük olabilmekte, dolayısıyla da örneğin azot bağlayıcıların sayısı gibi kritik değişkenlerdeki küçük değişiklikler sistemin özeliklerinde çok büyük, belki de geri dönülmez değişikliklere neden olabilir.
Biyoçeşitlilik
Biyoçeşitlilik genlerden ekosistemlere yaşamın çeşitliliğini tanımlar ve biyolojik örgütlenmenin her düzeyini kapsar. Bu terimin çeşitli yorumlamaları bulunur ve karmaşık örgütlenmesini kataloglandırmak, ölçmek, ayırt edici özelliklerini belirlemek ve tanımlamak için çok sayıda yöntem vardır.
Biyoçeşitlilik tür çeşitliliğini, ekosistem çeşitliliğini ve genetik çeşitliliği içerir; biliminsanları bu çeşitliliğin farklı düzeylerde ve bunların arasında çalışan karmaşık ekolojik süreçleri nasıl etkilediği üzerine çalışırlar. Biyoçeşitlilik, tanımı itibarıyla insanların yaşam kalitesini sürdüren ve iyileştiren ekosistem hizmetlerinde önemli bir rol oynar.
Koruma öncelikleri ve yönetim teknikleri biyoçeşitliliğin tam ekolojik kapsamına cevap verebilmek için farklı yaklaşımlar gerektirir. Popülasyonları destekleyen doğal sermaye ekosistem hizmetlerinin sürdürülebilmesi için kritik öneme sahiptir
ve türlerin göçü bu hizmetlerin kaybının yaşandığını gösteren mekanizmalardan bir tanesidir. Biyoçeşitliliğin anlaşılması, danışma şirketlerine, hükûmetlere ve endüstriye önerilerde bulunan tür ya da ekosistem düzeyi koruma planlamacıları için pratik uygulamalar getirir.
Habitat
Bir türün habitatı ya da yaşam alanı bulunduğu çevreyi ve bunun sonucunda ortaya çıkan komüniteyi tanımlar. Habitatlar, daha da detaylı olarak söylenirse, her biri örneğin besin biyokütlesi ve kalitesi gibi doğrudan ya da rakım gibi dolaylı olarak hayvanlar tarafından bir yerin kullanılması ile bağlantılı olan bileşenler ya da özelikler olarak görülebilen biyotik ya da abiyotik çevresel değişkenleri içeren çok boyutlu çevresel alanda bulunan bölgeler olarak tanımlanabilir. Örneğin bir habitat karada ya da suda olabilir, daha da ileri düzeyde kategorilendiğinde montane ya da alpin ekosistemi olabilir. Bir türün çoğunun yaşadığı habitattan bir popülasyonun yer değiştirerek başka bir habitata geçmesi olarak tanımlanan habitat kayması doğada yaşanan rekabetin önemli bir kanıtıdır. Örneğin ana popülasyonu açık savanlarda yaşayan tropik kertenkele Tropidurus hispidus türünün kayalıklarda yaşayan popülasyonunun gövdesi savanlarda yaşayanlara göre daha yassıdır. Bu yassılık yaşadıkları kayalıklarda çatlaklara daha iyi saklanabilmelerini sağlayarak seçici üstünlük getirir. Habitat kayması aynı zamanda amfibilerin gelişimsel yaşam öykülerinde ve sudan karaya geçen böceklerde de görülür. Biyotop ve habitat bazen eş anlamlı olarak kullanılabilmekteyse de biyotop bir komünitenin yaşadığı çevre için kullanılırken habitat bir türün yaşam alanı için kullanılır.
Niş
1917 yılından itibaren farklı niş tanımlarına rastlanır ancak G. Evelyn Hutchinson'ın kavramsal çalışmalar sonucu 1957'de yaptığı tanım geniş olarak kabul gördü: "bir türün devamlılığını sağlayabileceği ve istikrarlı bir popülasyon boyutuna sahip olabileceği biyotik ve abiyotik koşullar kümesi." Ekolojik niş canlıların ekolojisinde temel bir kavramdır ve temel niş ile gerçekleşmiş niş olarak ikiye ayrılır. Temel niş bir türün devamlılığını sağlayabileceği çevresel koşullar kümesidir. Gerçekleşmiş niş ise türün devamlılığını sağlayabileceği çevresel ve ekolojik koşullar kümesidir. Hutchinson'un niş kavramı teknik olarak bir Öklid hiperuzayı olarak tanımlanabilir; bu hiperuzayın boyutları çevresel değişkenler, büyüklüğü de sözkonusu canlının pozitif seçilim değerine sahip olması için çevresel değişkenlerin olması gereken sayısal değerlerinin bir fonksiyonudur.
Biyocoğrafya örüntüleri ve coğrafi dağılımlar bir türün fenotipik özelliklerinin ve niş gereksinimlerinin bilinmesiyle açıklanır ve tahmin edilir. Türler ekolojik nişe göre uyum sağlamış işlevsel özelliklere sahiptir. Fenotipik özellikler bir canlının hayatta kalması üzerinde etkisi olabilecek olan ölçülebilir özellik, fenotip ve karakteristikleridir. Bu özellikleri gelişmesi ve ortaya çıkmasında genler önemli rol oynar. Yerleşik türler yerel çevrelerinin seçilim baskılarına uyacak şekilde fenotipik özelliklere evrimleşirler. Bu şekilde bir rekabet avantajına sahip olurken benzer yönde uyum sağlamış türlerle de coğrafi dağılımlarının örtüşmemesi yönünde caydırıcı bir faktör oluştururlar. Rekabetçi dışlanım ilkesi aynı sınırlayıcı kaynaklarla yaşayan iki türün bir arada yaşayamayacğını, birinin diğerine karşı her zaman üstün geleceğini belirtir. Benzer şekilde uyum göstermiş iki türün coğrafi dağılımlarının örtüşmesi durumunda daha yakından incelendiğinde habitatlarında ya da beslenme gereksinimlerinde hemen göze çarpmayan ekolojik farklılıklar olduğu ortaya çıkar. Bazı modellemeler ve ampirik çalışmalar ise çevresel faktörlerdeki bozunumun tür zengini komünitelerde yaşayan benzer türlerin ortak evrimleşmesini ve niş paylaşımını kararlı hâle getirebildiğini göstermektedir. Habitat ve niş birlikte ekotop olarak adlandırılır. Ekotop bir türün tamamını etkileyen çevresel ve biyolojik değişkenlerin tamamı olarak tanımlanır.
Niş oluşturma
Canlılar çevresel baskılara maruz kalırlar ama aynı zamanda habitatlarını da değiştirirler. Canlılar ile çevreleri arasındaki düzenleyici geri besleme döngüsü yerel ölçekten küresel ölçeğe, zamanla koşullar üzerinde etki gösterir hatta bu etki çürüyen kütükler ya da deniz canlılarının silika iskeletlerinin çökeltileri gibi canlıların ölümünden sonra da devam eder. Ekosistem mühendisliği kavramı ve süreci niş oluşturma ile bağlantılıdır. Ekosistem mühendisliği süreci yalnızca habitatın fiziksel değişimi ile ilgili iken niş oluşturma süreci ise aynı zamanda çevre üzerinde görülen fiziksel değişikliklerin evrimsel sonuçları ve bu geri besleme döngüsünün doğal seçilim süreci üzerindeki etkilerini de kapsar. Ekosistem mühendisleri "biyotik ya da abiyotik materyaller üzerinde fiziksel hâl değişikliklerine neden olarak diğer türlerin kaynaklara erişimini doğrudan ya da dolaylı olarak değiştiren canlılar" olarak tanımlanır. Bu değişikliklere neden olarak habitatları değiştirir, habitatların sürekliliğini sağlar ve hatta yeni habitatlar oluştururlar.
Ekosistem mühendisliği kavramı canlıların ekosistem ve evrimsel süreç üzerindeki etkileri hakkında yeni bir bakış açısı getirdi. "Niş oluşturma" terimi daha çok doğal seçilime neden olan kuvvetlerin abiyotik niş üzerindeki geri besleme mekanizmasını anlatmak için kullanılır. Ekosistem mühendisliği yoluyla doğal seçilime örnek olarak karıncalar, arılar, yaban arıları ve termitler gibi sosyal böceklerin yuvaları gösterilebilir. Bu böceklerin yuvalarının yapısında tüm koloninin fizyolojisini düzenleyen, sürekliliğini sağlayan ve savunmasına yardımcı olan bir homeostaz ya da homeorhesis düzenlemesi görülür. Örneğin termit yuvalarında havalandırma bacaları sayesinde yuva içi sıcaklığı sabit olarak tutulur. Yuvaların kendi yapıları da doğal seçilim kuvvetlerinin etkisine maruz kalır. Hatta bir yuva birbirini takip eden nesiller boyunca ayakta kalarak soylarına yalnızca genetik malzeme değil aynı zamanda bir yuva da miras bırakırlar.
Biyom
Biyomlar, esas olarak bitki örtüsünün yapısına ve bileşimine göre Dünya'nın ekosistem bölgelerinin sınıflandırıldığı büyük birimlerdir. Dağılım olarak iklim, yağış, hava durumu ve diğer çevresel değişkenlerle sınırlanan farklı işlevsel bitki komünite tiplerinin oluşturduğu biyomların kıtasal sınırlarını belirlemek için farklı yöntemler bulunur. Biyomların arasında tropik yağmur ormanları, ılıman geniş yapraklı ve karma ormanlar, ılıman geniş yapraklı ormanlar, tayga, tundra, çöl ve kutup çölü sayılabilir. Başka araştırmacılar son zamanlarda insan ve okyanus mikrobiyomu gibi başka biyomları da sınıflandırmaya aldı. Bir mikrop için insan vücudu bir habitat oluşturur. Mikrobiyomların keşfi gezegen üzerinde mikrop çeşitliliğin gizli kalmış zenginliğini ortaya çıkaran moleküler genetik alanında sağlanan ilerlemeler ile gerçekleşti. Okyanus mikrobiyomları da gezegenin okyanuslarının ekolojik biyokimyasında önemli bir rol oynarlar.
Biyosfer
Ekolojik örgütlenmenin en büyük ölçeği gezegenin ekosistemlerinin tamamından oluşan biyosferdir. Ekolojik bağlantılar küresel ölçeğe kadar enerji akışını, besinleri ve iklimi düzenler. Örneğin atmosferin CO2 and O2 bileşiminin dinamik tarihçesine bakıldığında hayvan ve insanların ekolojisi ve evrimi ile bağlantılı olarak zaman içinde değişiklik gösteren düzeylere sahip olmasının nedenlerinden biri soluma ve fotosentez ile oluşan biyojenik gaz akışından etkilenmesidir. Ekoloji teorisi aynı zamanda küresel ölçekte ortaya çıkan düzenleyici fenomeni açıklamak için de kullanıldı; örneğin Gaia hipotezi holizmin ekolojik teoriye uygulanmasıdır. Gaia hipotezi canlıların metabolizmasıyla oluşan bir geri besleme döngüsünün Dünya'nın çekirdek sıcaklığını ve atmosferik koşulları kendi kendini dğzenleyen dar bir tolerans içinde tuttuğunu belirtir.
Popülasyon ekolojisi
Popülasyon ekolojisi tür popülasyonlarının dinamiğini ve bu popülasyonların çevre ile olan etkileşimlerini inceler. Bir popülasyon aynı niş ve habitatta yaşayan, etkileşime giren ve göç eden aynı türe ait bireylerden oluşur.
Popülasyon ekolojisinin primer yasalarından biri olan Malthus büyüme modeli "bir popülasyon içindeki tüm bireylerin içinde bulunduğu çevre sabit kaldığı sürece o popülasyonun katlanarak arttığını (ya da azaldığını)" belirtir. Basitleştirilmiş popülasyon modelleri genellikle dört değişken ile başlar: Doğum, ölüm, iç göç ve dış göç.
Bir başlangıç popülasyon modeli örneği bir adada olabileceği gibi iç ve dış göçün olmadığı kapalı bir popülasyonu tanımlar. Hipotezler, gözlemlenen verileri rastgele süreçlerin yarattığını belirten bir sıfır hipotezi referans alınarak değerlendirilir. Bu ada modellerinde popülasyon değişim oranı şöyle gösterilir:
N popülasyon içinde yer alan bireylerin toplam sayısı, b ve d sırasıyla birey başına doğum ve ölüm oranları ve r ise birey başına popülasyon değişim oranıdır.
Bu modelleme teknikleri kullanarak Malthus'un popülasyon büyüme prensibi daha sonra Pierre Verhulst tarafından bir lojistik fonksiyon modeline dönüştürüldü:
N(t) t zamanın fonksiyonu olan biyokütle yoğunluğu olarak ölçülen bireylerin sayısı, r içsel artış oranı olarak bilinen birey başına değişiklik oranı ve eklenen birey başına popülasyon büyümesinde azalmayı gösteren kalabalıklaşma katsayısıdır. Formül popülasyon boyutunun değişiklik oranının () büyüyerek artış oranı ile kalabalıklaşmanın birbirine dengelendiği bir denge noktasına () yaklaşacağını belirtir. Buna benzer yaygın bir model de denge noktasını () K taşıma kapasitesi olarak belirtir.
Popülasyon ekolojisi bu başlangıç modellerden yola çıkarak gerçek popülasyonlar üzerinde oluşan demografik süreçleri anlamaya çalışır. Yaygın olarak kullanılan veriler arasında biyolojik yaşam döngüsü, fekondite ve hayatta kalma sayılabilir; bu veriler matris cebiri gibi matematiksel teknikler kullanılarak işlenir. Buradan elde edilen bilgiler yaban hayatı popülasyonlarının idaresinde ve avlanma kotalarının belirlenmesinde kullanılır. Temel modellerin yetersiz kaldığı durumlarda ise çevrebilimciler Akaike ölçütü gibi farklı istatistiksel yöntemlere başvurabilir ya da farklı birbiri ile rkabet hâlinde olan hipotezi aynı anda verilerle kontrol edilmesi nedeniyle matematiksel olarak karmaşıklaşan modeller de kullanabilirler.
Kaynakça
|
923
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/2004%20Amerika%20Birle%C5%9Fik%20Devletleri%20ba%C5%9Fkanl%C4%B1k%20se%C3%A7imleri
|
2004 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri
|
2004 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri Amerika Birleşik Devletleri'nde 2 Kasım 2004 tarihinde gerçekleştirilen Amerikan tarihinin 55'inci başkanlık seçimine verilen genel isimdir. Seçimler sonucunda, Cumhuriyetçi Parti adayı George W. Bush Demokrat Parti adayı John Kerry'den daha fazla oy alarak ikinci defa ABD başkanlığına seçilmiştir. Özellikle seçimlere yakınlaşılan aylarda, dış politika konuları adaylar arasındaki tartışmaların odağını oluşturmuş, Irak Savaşı ve adayların birbirlerinin askerlik zamanlarına ilişkin suçlamalar medyada geniş yer bulmuştur.
Cumhuriyetçi Parti başkan adayının belirlenmesi
Cumhuriyetçi Parti adayının bir önceki dönem de başkan olan George W. Bush olacağı 2004 yılının Mart ayında kesinleşmiştir. Bush, adaylığı resmî olarak 2 Eylül 2004'te kabul etmiş ve Başkan Yardımcısı adayı olarak Dick Cheney'i seçtiğini açıklamıştır.
Demokrat Parti başkan adayının belirlenmesi
George W. Bush'un kamuoyunda değişkenlik gösteren popülerlik ve güvenilirlik oranları, başkanlık seçiminin kesin sonucunun erken bir tarihte tahmin edilemeyeceği izlenimini doğurmuş, bu durum birçok Demokrat Parti aday adayının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Demokrat Parti aday adaylarının tam listesi en başta şu şekilde ortaya çıkmıştır:
John Kerry
John Edwards
Wesley Clark
Howard Dean
Dick Gephardt
Bob Graham
Dennis Kucinich
Joe Lieberman
Al Sharpton
Carol Moseley Braun
Bu adaylar arasındaki yarışta, ilk Demokrat Parti ön seçimlerinin yapıldığı 2004 yılının Ocak ayı öncesinde, tarihte bir ilk olarak internetin etkili bir propaganda ve bağış toplama aracı olarak kullanmasının da etkisi ile eski Vermont valisi Howard Dean ön plana çıkan aday olmuştur. Bu süreçte en fazla sol retoriğe dayalı ve savaş karşıtı söylemi benimseyen adaylar, Howard Dean, Dennis Kucinich ve Al Sharpton'dır. Senatör Edward Kennedy'nin resmî olarak olmasa dahi John Kerry'e destek olması John Kerry'nin bu dönemde mücadele gücünü arttıran en önemli faktörlerden biridir. Sözü edilen adaylar ile kıyaslandığında daha merkeze yakın bir çizgide kampanyasını sürdüren Kerry, aslında Senato'da Demokrat Parti'nin en sol ve liberal kanadının liderlerinden biri olan bir Massachusetts senatörüdür.
İlk ön seçimler olan Iowa ön seçimleri oldukça şaşırtıcı bir şekilde sonuçlanmış; John Kerry % 38 ile birinci, John Edwards % 32 ile ikinci, Howard Dean % 18 ile üçüncü, Dick Gephardt ise % 11 ile dördüncü sırada yer almıştır. Bu sonuçlar karşısında Dick Gephardt yarıştan çekildiğini açıklamıştır.
Bundan sonra yapılan iki ön seçimden de yenik olarak ayrılan Howard Dean adaylıktan çekildiğini açıklamış, John Kerry ve John Edwards iki önde gelen aday adayı olarak kalmışlardır. John Edwards, ancak 2004 yılının Mart ayı sonlarında adaylığı elde edemeyeceği kesinleşince çekildiğini açıklamıştır.
6 Temmuz 2004'te John Kerry Başkan Yardımcısı adayı olarak John Edwards'ı seçtiğini açıklamış, bu ikilinin resmî adaylar olarak belirlenmesi aynı ayın sonlarında Boston'da düzenlenen Demokrat Parti Genel Kurulu'nda karara bağlanmıştır. Bu Genel Kurul, aynı zamanda Barack Obama'nin oldukça etkileyici bir konuşma yaptığı ve pek çok gözlemciye göre geleceğin başkan adaylarından biri olarak belirdiği ilk olaydır.
Sonuçlar
Seçim sonuçları üzerinde yapılan genel analizler
Bu seçim, 1988 seçimlerinden bu yana Cumhuriyetçi bir adayın genel oy çoğunluğunu kazandığı ilk seçim olmuştur.
John Kerry bu seçimde George W. Bush'un 2000 seçimlerinde aldığı oylardan daha fazla oy almış, ancak Bush 2000 seçimlerini kazanmasına karşın Kerry bu seçimleri kaybetmiştir.
Seçmenlerin % 60.7'si bu seçimlerde oy kullanmıştır. Bu oran 1968 seçimlerinden beri erişilen en yüksek orandır.
Bush'un önde bitirdiği bölgeler, ABD'nin tüm coğrafi alanının % 83'üne tekabül etmektedir (Alaska hariç).
2000 seçimleri ile karşılaştırıldığında sadece üç eyalette (New Mexico, Iowa ve New Hampshire) kazanan partinin farklı olduğu görülmektedir.
Iki partinin birbirine en yakın sayıda oy aldığı eyaletler, Ohio, Pensilvanya ve Florida'dır.
Kaynakça
2004
2004'te Amerika Birleşik Devletleri
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri
|
924
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Wesley%20Clark
|
Wesley Clark
|
Wesley Clark (d. 23 Aralık 1944), 2004 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri'nde Demokrat Parti'den aday adayı olan ancak umduğu desteği bulamadıktan sonra yarıştan çekilen NATO eski başkomutanı emekli orgeneraldir.
Dış bağlantılar
Resmi seçim sitesi
1944 doğumlular
Amerika Birleşik Devletleri başkan adayları
Amerikalı generaller
20. yüzyıl Amerikalı siyasetçileri
21. yüzyıl Amerikalı siyasetçileri
İngiliz asıllı Amerikalılar
Belarus Yahudisi asıllı Amerikalılar
Birleşik Devletler Askerî Akademisinde öğrenim görenler
Başkanlık Özgürlük Madalyası sahipleri
Yaşayan insanlar
Amerikalı siyasetçiler
|
927
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Antropoloji
|
Antropoloji
|
Antropoloji ya da insan bilimi, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur. Bu bilim, insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya; insanlığın başlangıcından beri toplulukların çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini, çeşitli küresel olayların nasıl dönüştüğünü görmeye ve göstermeye çalışır.
İki anlamda holistiktir (bütünsel ve inanılır), tüm zamanlarda yaşamış olan veya yaşayan tüm insanlara ilişkindir ve insanlığın tüm boyutlarını kapsar. Prensipte, tüm toplulukların tüm kurumlarıyla ilgilenir. Antropoloji özellikle kültürel görelilik, bağlamın derinlemesine incelenmesi ve kültürler-arası karşılaştırmalara verdiği önem ile diğer sosyal disiplinlerden ayrılır. Antropoloji yöntem bilimsel açıdan çok zengindir ve hem nitel metotları hem de nicel metotları kullanır. Antropoloji disiplinin tarihinde etnografiler önemli bir yer tutmuş ve bir anlamda odağı oluşturmuştur. Bununla birlikte özellikle 20. yüzyıl'da etnografik çalışmaların ve etnografik ilgi odaklarının farklı antropoloji alt dallarında farklı eğilimler gösterdiği görülebilir. Örneğin tıbbî antropoloji’de 20. yüzyılın ortalarında çalışma odaklarında küçük topluluklardan, modern Batı toplumlarına doğru bir kayış olmuştur.
Tarihi ve kurumsal bağlam
Eric Wolf antropolojiyi “beşerî (insanî) bilimlerin en bilimseli, ve bilimlerin en insanîsi” olarak tanımlamıştır. Çağdaş antropologlar bazı ünlü düşünürleri önderleri olarak ileri sürmüşlerdir ve disiplinin çeşitli kaynakları ortaya atılmıştır; örneğin Claude Lévi-Strauss, Montaigne ve Rousseau’nun önemli etkenlerden olduğunu iddia etmiştir. Antropoloji, Avrupalıların sistematik bir şekilde insan davranışını incelemeye teşebbüs ettikleri Aydınlanma Çağı’nın bir sonucu ve uzantısı olarak da anlaşılabilir. Hukuk, tarih, filoloji ve sosyoloji gibi gelenekler bu bilimlerin modern görüşlerini daha yakın bir şekilde yansıtan hallere doğru evrim, antropolojinin de içinde yer aldığı sosyal bilimlerin gelişimi gerçekleşmiştir. Aynı zamanda, Aydınlanma’ya karşı romantik bir tepki olarak ortaya çıkan Johann Gottfried Herder ve daha sonraları Wilhelm Dilthey gibi düşünürlerin çalışmaları “kültür kavramı”nın temelini oluşturmuştur ki bu kavram antropoloji disiplininin temelini oluşturur denilebilir.
İnsanın, yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşayabilme özgürlüğüne sahip olması onun fizik yapısını, davranışını ve kültürünü köklü bir biçimde etkilemiştir. Böylece, tamamen tek bir türe ait olmasına karşın bugünün insanları hayvanların diğer pek çok türünden daha farklı bir fiziki yapıya sahiptirler. Aynı şekilde, insanın kültürleri ve dilleri geniş bir çevrede ele alındığında her yerde benzer olup, doğadaki ve fizikî çevredeki farklılıklar, diğer gruplarla temasa geçme, her bir insan grubuna özgü tarihsel olaylar, sürekli olarak şaşırtıcı kültürel ve dilsel farklılıklara neden olurlar.
Kurumsal olarak, antropoloji 17, 18, 19. ve 20. yüzyıldaki Avrupa kolonizasyonu sırasında doğal tarihin (natural history, zaman zaman doğa tarihi) gelişmesiyle ortaya çıkmış, gelişmiştir. Bu zamanlardaki genelde "ilkel insanların" incelenmesi olarak görülen alanla karakterize olmuş ilk etnografik çalışmalar ortaya çıkmıştır. Bu dönemlerde ortaya çıkan bazı ünlü etnografik çalışmaların kökeni de kolonyal yönetimin isteğine dayanır; örneğin Edward Evan Evans-Pritchard’ın Azandi halkına dair çalışması gibi. Geç 18. yüzyılda, Aydınlanma düşüncesi insan topluluklarını ampirik olarak gözlemlenebilecek belirli prensiplere göre hareket eden doğal bir fenomen olarak betimlemişti. Bazı açılardan, Avrupa kolonilerindeki dil, kültür, fizyoloji, teknoloji, gelenek ve inançların araştırılması ve incelenmesi bu yerlerdeki fauna ve floranın araştırılması ve incelenmesinden farklı değildi. Bununla birlikte kültürel uygulama, özellikle son dönemlerde, büyük değişikliğe uğramıştır ve bugün antropolojinin kolonyal dönemin ve Avrupa’nın bu dönemdeki düşüncesi ve uygulamalarının bir uzantısı olarak tanımlanması veya görülmesi doğru değildir.
Antropoloji hızlı bir şekilde doğal tarihten ayrılarak ayrı bir disiplin olma yolunda gelişti ve 19. yüzyılın sonlarına doğru modern şekline büyük oranda yaklaştı. 1935’te örneğin, T. K. Penniman disiplinin tarihini konu alan “A Hundred Years of Anthropology” yani “Antropoloji’nin Bir Yüzyılı” isimli eseri kaleme almıştır. Erken dönem antropolojide, ünilinealizm yani tüm toplulukların, tek bir evrimsel süreçten en ilkelden en gelişmişe geçtiğini öne süren fikir hakimdi. Buradan hareketle Avrupaî olmayan topluluklar bu evrimsel süreç içerisinde "yaşayan fosiller" olarak görülüyordu ve Avrupa’nın geçmişini anlamak için incelenebilecekleri fikri yaygındı. Çeşitli toplulukların göçleri büyük oranda doğru bir şekilde ortaya çıkarılmıştır; Paul Rivet’in ilk kez Büyük Okyanus’taki Polenezya göçlerini doğru bir şekilde saptaması gibi. Son olarak ırk kavramı ve ilgili kavramlar, insan türü içindeki biyolojik çeşitliliğin doğasını anlamak için, antropometri gibi çeşitli araçlar ve uygulamalar ile birlikte geliştirilmiştir. Bununla birlikte daha sonra ırk ve ilgili kavramlar bilimsel ırkçılık olarak anılacak şekilde farklı ve daha ideolojik bir bazda kullanılmışlardır. Bugün ırk kavramı ve ilgili çeşitli kavramlar antropoloji içerisinde geçerliliğini yitirmiştirler ve bilimsel bir kavram olarak kullanılmamaktadırlar; bilimsel kökenlerini veya uygulamalarını yitirmişlerdir denilebilir. Ayrıca eski literatürde “ırk” kavramının kullanıldığı çoğu anlam için bugün “etnisite” terimi tercih edilmektedir.
20. yüzyılda akademik disiplinler üç ana alan içerisinde düzenlenmeye başlanmıştır. Bilimler veya Türkçede daha sık kullanılan haliyle fen bilimleri tekrarlanabilir ve karşıtı kanıtlanabilir deneyler sayesinde doğa kanunlarının elde edilmesini amaçlarken, beşerî bilimler farklı millî gelenekleri, tarih ve sanat şeklinde incelemeyi amaçlar. Sosyal bilimler ise sosyal (toplumsal) fenomenlerin tanımlanması ve incelenmesini saptayacak bilimsel metotların geliştirilmesi ve sosyal bilgi için evrensel bir temelin oluşturulabilmesi gibi amaçlarla ortaya çıkmıştır. Bir akademik disiplin olarak antropoloji ise barındırdığı alt dalların benimsediği farklı yöntemler ve interdisipliner çalışmalara bağlı olarak bu kategorilerden hiçbirine rahatlıkla konamamaktadır.
Alt dalları
Aşağıda liste halinde antropoloji biliminin birlikte çalıştığı, zaman zaman içinde yer aldığı alanlar ve kendi alt alanları sıralanmıştır:
Adli antropoloji
Biyolojik Antropoloji
Dil Antropolojisi
Paleoetnobotanik
Paleopatoloji
Tıbbî antropoloji
Primatoloji
Paleoantropoloji
Osteoloji
Kültürel antropoloji (ayrıca Sosyal antropoloji)
Sanat antropolojisi
Hukuk antropolojisi
Din antropolojisi
Uygulamalı antropoloji
Kültürler-arası çalışmalar
Siber antropoloji
Gelişim antropolojisi
Çevresel antropoloji
İktisadi antropoloji
Ekolojik antropoloji
Etnografi
Etnomüzikoloji
Feminist antropoloji
Tıbbî antropoloji
Psikolojik antropoloji
Siyasi antropoloji
Kamu antropolojisi
Sembolik antropoloji (veya semboller/simgeler antropolojisi)
Görsel antropoloji
Lengüistik antropoloji (yani dilsel antropoloji)
Senkronik lengüistik (eşzamanlı dilbilim veya eşsüremli dilbilim)
Diyakronik lengüistik (artsüremli dilbilim)
Etnolengüistik
Sosyolengüistik
Arkeoloji
Tropoloji*(müzik eşliğinde olan bilim dalı)
Konuyla ilgili yayınlar
Sözlük ve Ansiklopediler
Kaynakça
anthropology maddesi, Merriam-Webster Collegiate Dictionary, 2005.
Örneğin bakınız: Auguste Comte'nin yazıları.
Dış bağlantılar
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü
The Moving Anthropology Student Network (MASN) is the largest international network of anthropology students and young academics, connecting people from all over the world
Antropoloji.Net
Ataerkilliğin Ortaya Çıkışı
Fundamental Theory of Anthropology ppt
Fransızcadan Türkçeye geçen sözcükler
Sosyal bilimler
|
956
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pozitivizm
|
Pozitivizm
|
Pozitivizm veya olguculuk; Auguste Comte'un başını çektiği, doğru bilginin yalnızca bilimsel bilgi olduğu, doğru bilgiye ise yalnızca ampirizm (deneycilik) ile ulaşılabileceğini ve bu bilginin kendisinin deneysel olmadığını savunan düşünce akımıdır. Pozitivizm, sosyal bilimlerin fen bilimleri gibi kesin gerçeklikler içeren kurallara dayanması ve felsefi tartışmalardan uzaklaşmak hedefiyle, 19. yüzyıl içindeki toplumsal ilişkiler çerçevesinde şekillenmiştir.
Kavramsal çerçeve
Pozitivizm'de iki felsefi düşünce mevcuttur. Her iki düşüncenin de teoloji ve metafizik içermeyen, sadece fiziksel veya maddi dünyanın gerçeklerine dayanan bilim anlayışı vardır.
Daha eski olan pozitivizm, Auguste Comte'un 19. yüzyılda ortaya attığı düşüncedir.
Daha yeni olan mantıksal pozitivizm 1920'de Viyana Çevresi tarafından kurulmuştur.
Yapısal antrolopolog Edmund Leach 1966 Henry Myers derslerinde pozitivizmi şu şekilde tanımlamıştır:
"Pozitivizm, ciddi bilimsel sorgunun, bir dış kaynaktan gelen nihai sebepleri aramayan ama direkt gözleme açık olan gerçekler arasındaki ilişkilerle sınırlı olmasını söyleyen görüştür."
Pozitivizm aynı zamanda hukuki pozitivizm adı verilen hukuk görüşünün de ismidir. Doğa yasalarına ters olarak hukuki sistemlerin evrimsel yollarla bağımsız olarak tanımlanabileceğini öne sürer. Hukuki pozitivizm, bazen kanunlara içeriği ne olursa olsun uyulmalıdır şeklinde de anlaşılmıştır. Carlos Nino bu iki anlayışın ilkine 'metodolojik' ikincisine ise 'ideolojik' ismini vererek ayırmış ve sadece ilkinin felsefi olarak savunulabilir olduğunu öne sürmüştür.
Felsefede olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bilgi türü olduğu görüşü
Genel çizgileriyle olguculuk, deney konusu edilebilecek olgularla ilgili, yani en geniş anlamıyla bilimsel bilginin sağlam bilgi olduğunu vurgular.
Tarihçe
Pozitivizm terimini ilk kullanan Saint Simon (Türkçe okunuşu Sen Simon)'dur. Bu yaklaşımı geliştirip sistemleştiren Fransız sosyolog August Comte (Türkçe okunuşu Ogüst Komt)'tur.
Olguculuk tarihsel olarak, Avrupa'da Aydınlanma'nın ve Yeni Çağ bilimlerindeki önemli gelişmelerin bir sonucudur. Comte'un asıl amacı, toplum olaylarını bilimsel yönetmelerle inceleyerek topluma yeni bir şekil, yeni bir yön vermektir. Bunun için sosyolojiyi bilim olarak kurmuştur. Sosyolojiye fizik ve matematiğin yöntemlerini uygulamaya çalışmıştır. Bu bakımdan pozitivizm, deneyci felsefenin bir türüdür. Comte, fiziğin yöntemi ile olgular dünyasını doğru olarak bilmenin mümkün olduğuna inanır. Olguların bilgisi olayların özünü ve gerçek nedenini vermez ama olayları idare eden kanunları verir. Bu kanunlarla, gelecek hakkında öngörüde bulunulur.
Olguculuğun çağımızdaki gelişimi yeni olguculuk genel adını taşır. Yeni olguculuk; mantıksal atomculuk, genel semantik, mantıksal pozitivizm akımlarında belirir. Bu akımlar genel olarak felsefe sorunlarını dil sorunlarına indirgerler.
Comte'un üç yasası
Comte, sebep ve sonuçların gözetlenmesi gerektiğini savunmuştur. O, "Tarihi Toplumsal Evre" anlayışını "Üç Aşama Yasası" ile açıklar.
Teolojik evre: Fenomenlerin tanrısal ya da manevi nedenlerle açıklandığı evre insanların her şeyi din ile açıkladığı bu dönem Orta Çağa kadar uzanır.
Metafizik evre: Olayların oluşunun soyut kuvvetlerle açıklandığı dönem toplumsal olayların özgürlük eşitlik gibi soyut kavramlarla açıklanması 1789'a kadar sürmüştür.
Pozitif evre: Bu evrede insan sadece gözlemlenebilir olana yönelir. Yalnızca olaylar arasındaki yasalar ya da değişmez bağlantılar incelenir. Ona göre bu evre insan düşüncesinin ve gelişiminin en yüksek basamağıdır. Comte bu süreci bir insanın çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşamalarına benzetir. Bununla birlikte Comte, “Pozitivizm nedenlerle uğraşmaz ama nasılları iyi bilir” ilkesini koyar.
Böylece yaşadığı dönemde incelediği modern toplumların, özelinde Fransız toplumunun, pozitif evrede olduğunu ve geçmişten koparak bugün yeni bir düzenin içine girdiğini savunur. Bu evredeki toplumu anlamak için, pozitif evrenin kurallarına göre hareket edilmesi gerekir. Böylece sosyolojinin kuruluşu ile pozitivizm arasında da bağlantı kurulabilir.
Kaynakça
Sosyoloji kavramları
|
958
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Windows%20%28anlam%20ayr%C4%B1m%C4%B1%29
|
Windows (anlam ayrımı)
|
X Window, MIT'de geliştirilen grafik kullanıcı arabirimi (1984)
Microsoft Windows
|
966
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%20cumhurba%C5%9Fkanlar%C4%B1%20listesi
|
Türkiye cumhurbaşkanları listesi
|
Türkiye cumhurbaşkanları listesi, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı olarak görev yapmış kişileri içeren listedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre cumhurbaşkanı, devlet ve hükûmet başkanıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin başkomutanlığını temsil eder. Cumhurbaşkanı, beş yıllığına görev yapar. Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.
Cumhurbaşkanının hastalık, yurt dışına çıkma, ölüm, çekilme veya başka bir nedenle görevini sürdürememesi durumunda yenisi seçilene kadar en yaşlı cumhurbaşkanı yardımcısı, cumhurbaşkanlığına vekâlet eder. Cumhurbaşkanı; kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından doğrudan halk tarafından seçilir.
Bugüne kadar on kişi ant içerek cumhurbaşkanlığı yaparken beş kişi de cumhurbaşkanlığına vekillik etmiştir. Bu kişilerden ikisi görevleri sırasında doğal nedenlerden hayatlarını kaybetti (Mustafa Kemal Atatürk ve Turgut Özal), biri askerî darbe sonucu devrildi (Celâl Bayar) ve biri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından sağlık sebepleriyle görevden alındı (Cemal Gürsel).
İlk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 1923'te oy birliği ile seçildi. On beş yıl, on iki gün ile bu görevde en çok kalan kişi olan Atatürk, dört dönem cumhurbaşkanlığı yaptı. Turgut Özal ise üç yıl, yüz elli dokuz gün Cumhurbaşkanlığı yaparak bu görevde en az kalan kişi oldu. Göreve geldiğinde 42 yaşında olan Atatürk en genç, 69 yaşında olan Fahri Korutürk ise en yaşlı cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanları içerisinden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celâl Bayar "partili cumhurbaşkanı" olarak görev yapmışlardır. Atatürk ve İnönü hem Cumhuriyet Halk Partisi başkanı hem de cumhurbaşkanı olarak görevi sürdürmüş, Celâl Bayar ise cumhurbaşkanlığı görevi başladığında Demokrat Parti genel başkanlığından istifa etmiş ama cumhurbaşkanlığı sırasında parti üyesi olmayı sürdürmüştür. 1961 Anayasası'nın getirdiği cumhurbaşkanının partisiz olma zorunluluğu 2017 Türkiye anayasa değişikliği referandumunun kabul edilmesiyle kaldırıldı. Mevcut cumhurbaşkanı Erdoğan dördüncü partili cumhurbaşkanı oldu.
Cumhurbaşkanları listesi
Vekâleten görev yapmış cumhurbaşkanları listesi
Zaman çizelgesi
Görev sürelerine göre
Kesintisiz en uzun süre Cumhurbaşkanlığı makamında Mustafa Kemal Atatürk kalmıştır. Çok partili dönemde ise en uzun süre Cumhurbaşkanlığı makamında Celâl Bayar bulunmuştur.
Eğitim düzeylerine göre
Mezun olduğu en üst seviye eğitim kurumuna göre Türkiye cumhurbaşkanlarının listesi aşağıdaki gibidir:
Yaşlarına göre
Türk cumhurbaşkanlarının göreve başlama medyan yaşı 63,5'dir. Göreve en genç başlayan Mustafa Kemal Atatürk idi (42 yaşında). En yaşlısı ise Fahri Korutürk (69). Görev sonu en genç cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk (57), en yaşlısı Celâl Bayar (77) idi.
70 yaşında görevinden ayrıldıktan beş ay sonra hayatını kaybeden Cemal Gürsel tüm cumhurbaşkanları arasında en kısa emeklilik süresine sahipti. Gürsel'in görevini yapmasına engel olacak duruma gelmesi üzerine, TBMM kararıyla cumhurbaşkanlığı görevine son verilmişti. Mustafa Kemal Atatürk ve Turgut Özal, görevde bulunduğu sırada hayatını kaybettikleri için cumhurbaşkanlığı sonrası emeklilik yaşamadılar.
Celâl Bayar'ın 26 yıl süren cumhurbaşkanlığı sonrası emekliliği, Türkiye cumhurbaşkanlığı tarihinin en uzun emekliliği. 103 yaşındaki Celâl Bayar, aynı zamanda ülkenin en uzun ömürlü cumhurbaşkanıydı. Aynı zamanda Süleyman Demirel ve Kenan Evren ile birlikte, 90'larına kadar yaşamış üç Türk cumhurbaşkanından biridir. Şu anda yaşayan en genç cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ().
Grafiksel gösterim
Bu, Türkiye cumhurbaşkanlarının yaşam süresi grafiksel gösteren bir çizelgedir. Görev sırasına göre sıralandırılmıştır.
Yaşayan eski cumhurbaşkanları ve vekilleri
Ölen son eski cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel (1924-2015), 17 Haziran 2015'te 90 yaşında hayatını kaybederek en son ölen eski cumhurbaşkanı olmuştur.
Ayrıca bakınız
Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri
Türkiye cumhurbaşkanı yardımcısı
Türkiye cumhurbaşkanı vekili
Türkiye cumhurbaşkanı eşleri listesi
Türkiye cumhurbaşkanlarının gömüldükleri yerler listesi
Kaynakça
Dış bağlantılar
Cumhurbaşkanları listeleri
Türk listeleri
|
967
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/26%20%C5%9Eubat
|
26 Şubat
|
Olaylar
364 - I. Valentinianus, Roma İmparatoru oldu.
1618 - Osmanlı Sultanı, I. Mustafa tahttan indirildi ve yerine II. Osman Padişah oldu.
1658 - Danimarka ve İsveç arasında, Roskilde Antlaşması imzalandı.
1815 - Napolyon Bonapart, Elba'dan kaçtı.
1848 - Fransa'da İkinci Cumhuriyet ilan edildi.
1870 - New York'ta ilk metro çalışmaya başladı.
1910 - İstanbul'da ilk solcu dergi, "İştirak" yayımlanmaya başladı. Dergi Hüseyin Hilmi tarafından çıkarıldı.
1917 - Nick LaRocca'nın Original Dixiland Jazz Band orkestrası, ilk caz plağını Victor Talking Machine Company adlı plakçılık şirketi'nin, New York stüdyolarında doldurdu.
1925 - Fransızların yönetiminde bulunan Tütün Rejisinin (tekelinin), 1 Mart 1925'ten itibaren lağvedildiğine ilişkin yasa, TBMM'de kabul edildi.
1926 - Türkiye İstatistik Kurumu (o dönemki adıyla Merkezi İstatistik Dairesi) kuruldu.
1934 - İstanbul Belediyesi, evlerin bazılarında görülen "kafes"lerin (cumbaların) kaldırılmasını kararlaştırdı.
1936 - Fatih-Harbiye tramvayı, Beyoğlu'nda devrildi; iki kişi öldü, 30 kişi yaralandı.
1943 - İstanbul'da Varlık Vergisi'ni ödemeyen 160 kişi, Aşkale'ye gönderildi.
1952 - Winston Churchill, Birleşik Krallık'ın atom bombasına sahip olduğunu ilan etti.
1967 - Amerika Birleşik Devletleri, 25 bin askerle Vietkong'a saldırıya geçti.
1976 - Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, "Savunma İşbirliği Anlaşması" imzalandı.
1981 - Uğur Mumcu'dan 12 Eylül değerlendirmesi: "Bir parlamento, anarşi ve teröre karşı çaresiz kalmışsa kendi kendini 'tasfiye' etmiş demektir! Ülkemizde 12 Eylül öncesi durum buydu. Bu yüzden 12 Eylül öncesi Türkiye'sinde anayasal düzenden, temel hak ve özgürlüklerden ve insan haklarından söz etmenin olanağı yoktu."
1985 - Tarık Akan 35. Berlin Film Şenliğinde Jüri Özel Ödülü'nü kazandı. Ödül, Zeki Ökten'in yönettiği Pehlivan adlı filmdeki rolüyle verildi. Ancak, Tarık Akan pasaport verilmediği için ödül almaya gidemedi.
1991 - Saddam Hüseyin, Bağdat radyosunda yaptığı açıklamada, Irak Ordusunun Kuveyt'ten çekildiğini duyurdu.
1992 - 200 metre uzunluğunda tünel kazan 11 tutuklu, Kayseri Cezaevi'nden firar etti.
1992 - Hocalı Katliamı: Azerbaycan'ın Hocalı kentine giren silahlı Ermeni gruplar, 613 Azeri'yi öldürdü.
1993 - New York'ta bulunan World Trade Center'in altındaki otoparkta, bir kamyonda meydana gelen patlamada 6 kişi öldü, binden fazla kişi yaralandı.
1998 - Nutuk, Rumcaya çevrildi.
1999 - İran'da 1979 İslam Devrimi'nden sonra ilk belediye seçimleri yapıldı. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'yi destekleyen ılımlı adaylar, Tahran Belediye Meclisindeki, 15 sandalyeden 13'ünü kazandılar.
2001 - Taliban örgütü mensupları, Afganistan'ın Bamyan kentindeki Buda heykellerini tahrip etti.
2004 - Amerika Birleşik Devletleri, 23 yıldır sürdürdüğü Libya'ya seyahat yasağını sona erdirdi.
2004 - Makedonya Devlet Başkanı Boris Trajkovski, ile beraberindekilerden 8 kişi, uçağın Bosna-Hersek'in Mostar kenti yakınlarında düşmesi sonucu öldü. Trajkovski'nin yerine, 12 Mayıs'ta Branko Srvenkovski geçti.
2007 - Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Hizbullah adına 1990-1994'te çok sayıda kişinin öldürülmesi ve yaralanması eylemlerini gerçekleştirdikleri gerekçesiyle 13 yıldır yargılanan 34 sanıktan, 20'sini ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
2011 - Nintendo, yeni oyun konsolu Nintendo 3DS'yi, Japonya'da piyasaya sürdü.
2022 - Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden iki gün sonra Mikolayiv Muharebesi başladı.
Doğumlar
1416 - Bavyeralı Christopher, Kalmar Birliği döneminde Danimarka, İsveç ve Norveç Kralı (ö. 1448)
1564 - Christopher Marlowe, İngiliz şair ve oyun yazarı (ö. 1593)
1671 - Anthony Ashley-Cooper, İngiliz düşünür (ö. 1713)
1715 - Claude Adrien Helvétius, Fransız filozof (ö. 1771)
1725 - Nicolas Joseph Cugnot, Fransız mucit ve bilim insanı (ö. 1804)
1754 - Ferdinando Marescalchi, İtalyan diplomat ve siyasetçi (ö. 1816)
1786 - François Jean Dominique Arago, Fransız fizikçi, matematikçi, astronom, mason ve politikacı (ö. 1853)
1794 - Barthélémy de Theux de Meylandt, Belçika Başbakanı (ö. 1874)
1799 - Benoît Paul Émile Clapeyron, Fransız mühendis ve fizikçi (ö. 1864)
1802 - Victor Hugo, Fransız yazar (ö. 1885)
1805 - Melek Cihan Hanım, İran Şahı Muhammed Şah'ın eşi (ö. 1873)
1807 - Théophile-Jules Pelouze, Fransız kimyager (ö. 1867)
1808 - Honoré Daumier, Fransız ressam, heykeltıraş ve karikatürist (ö. 1879)
1821 - Félix Ziem, Fransız ressam, gezgin (ö. 1911)
1825 - James Skivring Smith, Liberyalı doktor ve siyasetçi (ö. 1892)
1825 - Ludwig Rütimeyer, İsviçreli doktor, anatom, jeolog ve paleontolog (ö. 1895)
1829 - Levi Strauss, Alman tekstil tasarımcısı (ö. 1902)
1846 - "Buffalo Bill" (William Frederick Cody), Amerikalı asker, bizon avcısı ve şovmen (ö. 1917)
1849 - Leonid Pozen, Rus-Ukraynalı heykeltıraş ve avukat (ö. 1921)
1849 - Geneviève Halévy, Fransız salonniére (ö. 1928)
1858 - William Joseph Hammer, Amerikalı elektrik mühendisi (ö. 1934)
1860 - Stiliyan Kovaçev, Bulgar asker (ö. 1939)
1861 - I. Ferdinand, Bulgaristan'ın ilk Çarı (ö. 1948)
1869 - Nadejda Krupskaya, Rus devrimci ve Lenin'in eşi (ö. 1939)
1870 - Thomas Byles, İngiliz Katolik rahip (ö. 1912)
1876 - Agustín Pedro Justo, Arjantin'in Devlet Başkanlarından (ö. 1943)
1880 - Lionel Logue, Avustralyalı konuşma ve dil terapisti ve amatör sahne oyuncusu (ö. 1953)
1882 - Husband Kimmel, Amerikalı komutan (ö. 1968)
1882 - Umberto Cisotti, İtalyan matematikçi ve fizikçi (ö. 1946)
1885 - Aleksandras Stulginskis, Litvanya'nın ikinci Cumhurbaşkanı (ö. 1969)
1886 - Mihri Müşfik Hanım, Türk ressam (ö. 1954)
1887 - Akaki Şanidze, Gürcü dilbilimci ve filolog (ö. 1987)
1893 - I. A. Richards, İngiliz edebiyat eleştirmeni ve retorikçi (ö. 1979)
1894 - Wilhelm Bittrich, Alman SS Obergruppenführer ve Waffen-SS generali (ö. 1979)
1896 - Andrey Jdanov, Sovyet politikacı (ö. 1948)
1896 - Evans Carlson, Amerikalı Kolordu komutanı (ö. 1947)
1900 - Halina Konopacka, Polonyalı atlet, disk ve gülle atıcı (ö. 1989)
1902 - Jean Bruller, bir Fransız yazar ve illüstratördü (ö. 1991)
1903 - Giulio Natta, İtalyan kimyager ve Nobel Kimya Ödülü sahibi (ö. 1979)
1908 - Tex Avery, Amerikalı film yapımcısı, animatör ve oyuncu (ö. 1980)
1909 - Talal, Ürdün Kralı (ö. 1972)
1916 - Jackie Gleason, Amerikalı oyuncu (ö. 1987)
1918 - Pyotr Maşerov, Sovyet Beyaz Rus komünist lider (ö. 1980)
1918 - Theodore Sturgeon, Amerikalı kurgu yazarı ve edebiyat eleştirmenidir (ö. 1985)
1920 - Jose Mauro de Vasconcelos, Brezilyalı yazar (ö. 1984)
1920 - Tony Randall, Amerikalı oyuncu (ö. 2004)
1921 - Betty Hutton, Amerikalı eski bir oyuncu ve komedyendir (ö. 2007)
1922 - Margaret Leighton, bir İngiliz aktrisdi (ö. 1976)
1922 - Paatje Phefferkorn, Hollandalı eğitimci ve uygulamalı karma dövüş sanatçısı (ö. 2021)
1924 - Noboru Takeshita, Japon siyasetçi (ö. 2000)
1926 - Doris Belack, Amerikalı oyuncudur (ö. 2011)
1926 - Verne Gagne, eski Amerikalı profesyonel güreşçi ve antrenörü (ö. 2015)
1928 - Fats Domino, Amerikalı rock and roll, reggae müziği sanatçısı, şarkıcı ve söz yazarı (ö. 2017)
1928 - Ariel Şaron, İsrailli siyasetçi (ö. 2014)
1929 - Osep Minasoğlu, Türkiye Ermenisi fotoğraf sanatçıcı (ö. 2013)
1932 - Johnny Cash, Amerikalı müzisyen (ö. 2003)
1933 - Salvador Martínez Pérez, Meksikalı Katolik Piskopos (ö. 2019)
1942 - Jozef Adamec, Slovak eski futbolcu, teknik direktör (ö. 2018)
1943 - Paul Cotton, Amerikalı country-rock şarkıcısı, müzisyeni ve söz yazarı (ö. 2021)
1943 - Bill Duke, Amerikalı aktör ve film yönetmenidir.
1946 - Ahmed H. Zewail, Mısırlı kimyacı ve Nobel Kimya Ödülü sahibi (ö. 2016)
1946 - Colin Bell, İngiliz millî futbolcu (ö. 2021)
1947 - Sandie Shaw, İngiliz şarkıcısı
1949 - Elizabeth George, Amerikalı bir yazardır
1949 - Emma Kirkby, İngiliz soprano
1950 - Ali Rıza Binboğa, Türk pop şarkıcısı
1950 - Helen Clark, eski Yeni Zelanda başbakanı
1951 - Ferhan Şensoy, Türk sinema ve tiyatro oyuncusu (ö. 2021)
1953 - Michael Bolton, Amerikalı şarkıcı
1953 - Barbara Niven, Amerikalı dizi ve sinema oyuncusudur
1954 - Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 12. cumhurbaşkanı
1955 - Suna Yıldızoğlu, İngiliz asıllı Türk oyuncu
1958 - Michel Houellebecq, Fransız yazar
1958 - Tim Kaine, Amerikalı hukukçu
1959 - Ahmet Davutoğlu, Türk akademisyen ve siyasetçi
1960 - Jaz Coleman, İngiliz müzisyen, şarkıcı, besteci ve yapımcı
1961 - Virginie Lemoine, Fransız aktris
1964 - Mark Dacascos, Amerikalı oyuncu
1966 - Necva Kerem, Lübnanlı şarkıcı
1967 - Kazuyoshi Miura, Japon futbolcu
1970 - Mehmet Ali Ilıcak, Türk gazeteci ve medya patronu
1971 - Erykah Badu, Grammy Ödüllü Amerikalı şarkıcı-şarkı yazarı, yapımcı, aktivist ve oyuncu
1971 - Max Martin, İsveçli müzik prodüktörü ve söz yazarı
1971 - Hélène Ségara, Fransız şarkıcı ve söz yazarı
1973 - Ole Gunnar Solskjær, Norveçli millî futbolcu ve teknik direktör
1974 - Sébastien Loeb, Fransız ralli pilotu
1975 - Öykü Serter, Türk televizyon sunucusu ve oyuncu
1978 - Abdoulaye Faye, Senegalli millî futbolcu
1979 - Pedro Mendes, Portekizli futbolcu
1982 - Na Li, Çinli profesyonel tenisçi
1982 - Nate Ruess, Amerikalı şarkıcı ve şarkı yazarı
1983 - Pepe, Brezilya asıllı Portekizli futbolcu
1984 - Natalia Lafourcade, Meksikalı pop şarkıcısı, söz yazarı ve müzisyen
1984 - Beren Saat, Türk oyuncu
1984 - Emmanuel Adebayor, Togolu futbolcu
1985 - Fernando Llorente, İspanyol futbolcu
1986 - Teresa Palmer, Avustralyalı aktris
1988 - Deniz Yılmaz, Türk futbolcu
1990 - Sergi Enrich, İspanyol futbolcu
1991 - CL, Güney Koreli rapçi, şarkıcı ve söz yazarı
1992 - Demet Özdemir, Türk oyuncu
1993 - Maria Ehrich, Alman aktris
1996 - İlayda Alişan, Türk oyuncu
1998 - Ege Tanman, Türk oyuncu
Ölümler
420 - Porphyrius, Gazze piskoposu (d. 347)
1154 - II. Rugerro, Sicilya Kralı (d. 1095)
1577 - XIV. Eric, İsveç kralı (d. 1533)
1603 - Maria, Kutsal Roma imparatoriçesi (d. 1528)
1770 - Giuseppe Tartini, İtalyan besteci ve kemancı (d. 1692)
1811 - James Sharples, İngiliz portre ressamı (d. 1751-1752)
1828 - Johann Heinrich Wilhelm Tischbein, Alman ressam (d. 1751)
1878 - Angelo Secchi, İtalyan gök bilimci (d. 1818)
1907 - Charles William Alcock, İngiliz sporcu, gazeteci, yazar ve spor yöneticisi (d. 1842)
1909 - Hermann Ebbinghaus, Alman psikolog (unutma eğrisi ve aralık etkisinin keşfi ile tanınan) (d. 1850)
1921 - Carl Menger, Avusturyalı iktisatçı (d. 1840)
1929 - Giriftzen Asım Bey, Türk neyzen, grifitzen ve besteci (d. 1851)
1930 - Ahmet Rıza Bey, Türk siyasetçi ve Jön Türk hareketinin önderlerinden (d. 1858)
1930 - Mary Whiton Calkins, Amerikalı filozof ve psikolog (d. 1863)
1931 - Otto Wallach, Alman kimyacı ve Nobel Kimya Ödülü sahibi (d. 1847)
1939 - Vlas Çubar, Bolşevik devrimci (d. 1891)
1943 - Theodor Eicke, Alman Nazi subayı (d. 1892)
1952 - Theodoros Pangalos, Yunan asker ve siyasetçi (d. 1878)
1952 - Josef Thorak, Alman heykeltıraş (d. 1889)
1961 - Hasan Âli Yücel, Türk öğretmen, siyasetçi ve eski Millî Eğitim Bakanlarından (d. 1897)
1969 - Karl Jaspers, Alman yazar (d. 1883)
1969 - Levi Eşkol, İsrail Başbakanı (d. 1895)
1971 - Fernandel, Fransız aktör (d. 1903)
1984 - Hasan Hüseyin Korkmazgil, Türk şair (d. 1927)
1985 - Tjalling Koopmans, Hollandalı ekonomist ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi (d. 1910)
1988 - Akşit Göktürk, Türk eleştirmen, yazar ve dil bilimci (d. 1934)
1991 - Slim Gaillard, Amerikalı caz şarkıcısı, piyanist ve gitarist (d. 1916)
1994 - Bill Hicks, Amerikalı Stand-Up komedyeni (d. 1961)
1994 - Tarık Buğra, Türk yazar ve gazeteci (d. 1918)
1998 - Theodore Schultz, Amerikalı iktisatçı ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi (d. 1902)
2002 - Lawrence Tierney, Amerikalı oyuncu (d. 1919)
2004 - Boris Traykovski, Makedon siyasetçi (d. 1956)
2009 - Wendy Richard, İngiliz oyuncu (d. 1943)
2011 - Arnošt Lustig, Çek yazar (d. 1926)
2013 - Stéphane Hessel, Fransız diplomat, direnişçi, yazar (d. 1917)
2014 - Mehmet Gün, Türk ressam (d. 1954)
2015 - Nadia Hilou, İsrailli siyasetçi ve sosyolog (d. 1953)
2015 - Avijit Roy, Bangladeşli yazar (d. 1972)
2016 - Andy Bathgate, Kanadalı profesyonel buz hokeyi oyuncusu (d. 1932)
2016 - Karl Dedecius, Polonyalı-Alman çevirmen ve yazar (d. 1921)
2016 - Eri Klas, Eston orkestra şefi ve yayıncı (d. 1939)
2017 - Katalin Berek, Macar aktris (d. 1930)
2017 - Eugene Garfield, Amerikalı dilbilimci ve iş insanı (d. 1925)
2017 - Preben Hertoft, Danimarkalı psikiyatrist ve profesör (d. 1928)
2018 - Mies Bouwman, Hollandalı kadın televizyon sunucusu (d. 1929)
2018 - Tatyana Karpova, Sovyet-Rus oyuncu (d. 1916)
2018 - Benjamin Melniker, Amerikalı film yapımcısı (d. 1913)
2019 - Aytaç Arman, Türk sinema ve dizi oyuncusu (d. 1949)
2019 - Christian Bach, Arjantinli-Meksikalı oyuncu ve film yapımcısı (d. 1959)
2019 - Mitzi Hoag, Amerikalı oyuncu (d. 1932)
2019 - Jeraldine Saunders, Amerikalı televizyon ve köşe yazarı, model ve öğretim görevlisi (d. 1923)
2020 - Sergey Dorenski, Sovyet-Rus piyanist ve eğitimci (d. 1931)
2020 - İskender Hamidov, Azerbaycan Cumhuriyeti eski İçişleri Bakanı ve Korgeneral (d. 1948)
2020 - Necmiye Hoca, Arnavut komünist aktivist (d. 1921)
2021 - Tarık El-Bısri, Mısırlı yargıç ve yazar (d. 1933)
2021 - Ronald Gillespie, Kanadalı kimya profesörü (d. 1924)
2021 - Desmond McAleenan, İrlandalı-Amerikalı eski profesyonel futbolcu ve kaleci antrenörü (d. 1967)
2021 - Michael Somare, Papua Yeni Gineli politikacı (d. 1936)
2022 - Antonio Seguí, Arjantinli ressam, baskı, karton, kitap illüstrasyon sanatçısı ve heykeltıraş (d. 1934)
2023 - Ziya Şengül, Türk eski milli futbolcu, teknik direktör ve futbol yorumcusu (d. 1944)
Tatiller ve özel günler
0226
26
|
968
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/1881
|
1881
|
Olaylar
24 Ocak - Göktepe Savaşı: General Mihail Skobelev komutasındaki Rus birlikleri Türkmenleri yendi.
25 Ocak - Thomas Edison ve Alexander Graham Bell, Oriental Telephone Company'yi kurdular.
1 Mart - Rus Çarı II. Aleksandr Narodniklerce öldürüldü.
4 Mart - James A. Garfield, Amerika Birleşik Devletleri'nin 20. başkanı oldu.
13 Mart - Rus çarı II. Aleksandr'ın yerine III. Aleksandr geçti
12 Mayıs - Fransa bir Türk toprağı olan Tunus'u işgal etti.
16 Mayıs - Siemens & Halske tarafından Berlin'de dünyanın ilk düzenli elektrikli tramvay hizmeti başlatıldı.
2 Temmuz - James A. Garfield suikastı
20 Kasım - Osmanlı Devleti'nde yayımlanan Muharram Kararnamesi ile Düyun-u Umumiye örgütü kuruldu.
Teselya, Yunanistan'a bağlandı.
Doğumlar
Ocak
10 Ocak - Boris Konstantinovich Zaytsev, Rus yazar (ö. 1972)
Şubat
Mart
25 Mart - Béla Bartók, Macar besteci (ö. 1945)
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
6 Ağustos - Alexander Fleming, penisilini bulan İngiliz bakteriyolog (ö. 1955)
12 Ağustos - Cecil B. DeMille, Amerikan film yönetmeni (ö. 1959)
Eylül
8 Eylül - Refik Saydam, Türk hekim ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Sağlık Bakanı ve 4. Başbakanı (ö. 1942)
Ekim
25 Ekim -Pablo Picasso, İspanyol ressam (ö. 1973)
Kasım
22 Kasım - Enver Paşa, Osmanlı Komutanı (ö. 1922)
28 Kasım - Stefan Zweig, Avusturyalı Yazar
29 Kasım - Abdülhalik Renda, Türk siyasetçi (ö. 1957)
Aralık
21 Aralık - Yosif V. Stalin, sosyalist lider (ö. 1953)
Doğduğu gün ve ay bilinmeyenler
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu (ö. 1938) (Samsun'a çıktığı güne atfedilmiş sembolik doğum günü 19 Mayıs'tır. Gerçek doğum günü bilinmemektedir.)
Salih Bozok, Türk asker, Atatürk'ün yaveri ve milletvekili (ö. 1941)
Ahmet Şükrü Oğuz, Türk siyasetçi (ö. 1953)
Ölümler
28 Ocak - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Rus yazar (d. 1821)
13 Mart - II. Aleksandr, Rus çarı (d. 1818)
3 Temmuz - Hoca Tahsin Efendi, Osmanlı bilim insanı ve düşünür (d. 1811)
4 Temmuz - Fin halk öğretmeni ve filozof Snelman (d. 1806)
19 Eylül - James Abram Garfield, ABD başkanı (d. 1831)
|
969
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/24%20Eyl%C3%BCl
|
24 Eylül
|
Olaylar
787 - Güvenlik nedeniyle ertelenen İkinci İznik Konsili, İznik'te tekrar toplandı. Resim düşmanı (İkonoklazm) dönemde yapılan bu toplantıda resimlere dönüşü sağlayan kararlar alındı.
1566 - Osmanlı'nın 11. Padişahı II. Selim tahta çıktı.
1852 - Fransız Henri Giffard, ilk kez zeplinle uçtu.
1906 - Amerika Birleşik Devletleri'nin Wyoming eyaletindeki Devils Tower (Şeytan Kulesi), ABD Başkanı Theodore Roosevelt tarafından ülkenin ilk Ulusal Anıtı olarak ilan edildi.
1922 - Afyonkarahisar ilinin Bolvadin ilçesinin Yunan işgalinden kurtuluşu.
1940 - II. Dünya Savaşı içinde 129 İngiliz bombardıman uçağı, Berlin'deki endüstriyel hedefleri bombaladı, ama sis sebebiyle bombaların 6'sı dışında hepsi boşa gitti.
1946 - Cathay Pacific havayolu şirketi, Hong Kong'da kuruldu.
1956 - Türk Dil Kurumu "En İyi Yapıt Ödülü"nü, "Ali" adlı romanıyla Orhan Hançerlioğlu kazandı.
1960 - 27 Mayıs Darbesi ile iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti yönetiminin yargılanması amacıyla Yüksek Adalet Divanı kuruldu.
1973 - Gine-Bissau, Portekiz'den bağımsızlığını ilan etti.
1981 - Paris Başkonsolosluğu'na saldırı: ASALA'ya bağlı Ermeni militanlar, Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu'nu bastılar; güvenlik görevlisi Cemal Özen öldü, Başkonsolos Kaya İnal yaralandı.
1987 - Süleyman Demirel, DYP Olağanüstü Kongresi'nde oy birliğiyle Genel Başkan seçildi. Demirel, 12 Eylül askeri darbesi sonrası resmen siyasete döndü.
2013 - Belucistan depremleri: Pakistan'ın Belucistan eyaletindeki Awaran şehri yakınlarında, 7.7 Ml büyüklüğünde çok kuvvetli bir deprem meydana geldi. En az 825 kişi öldü ve yüzlerce kişi de yaralandı.
2015 - Hac'da izdiham: Suudi Arabistan'da Hac sırasında yaşanan izdiham sonrasında en az 769 kişi öldü ve 900'den fazla kişi de yaralandı.
Doğumlar
15 - Vitellius, Dört İmparator Yılı olarak bilinen M.S. 69 tarihinde 17 Nisan 69'dan aynı yılın 22 Aralık tarihine kadar görev yapan Roma İmparatoru (ö. 69)
936 - Fena Hüsrev, Büveyhoğulları hükumdarı (ö. 983)
1501 - Gerolamo Cardano, İtalyan matematikçi, fizikçi, astrolog ve hekim (ö. 1576)
1583 - Albrecht von Wallenstein, Bohemyalı asker (ö. 1634)
1717 - Horace Walpole, İngiliz politikacı ve oyuncu (ö. 1797)
1725 - Arthur Guinness, İrlandalı iş insanı (ö. 1803)
1839 - Drengman Aaker, Amerikalı politikacı ve iş insanı (ö. 1894)
1865 - Mollie McConnell, Amerikalı sinema oyuncusu (ö. 1920)
1874 - İbrahim Tevfik Efendi, Sultan Abdülmecid'in oğlu (ö 1931)
1878 - Charles Ferdinand Ramuz, İsviçreli yazar (ö. 1947)
1884 - İsmet İnönü, Türk asker ve siyasetçi (ö. 1973)
1890 - A. P. Herbert, İngiliz siyasetçi, roman, oyun ve mizah yazarı (ö. 1971)
1893 - Mehmet Aziz, Kıbrıs Türkü doktor (ö. 1991)
1894 - Tommy Armour, İskoç-Amerikalı golfçü (ö. 1968)
1895 - André Frédéric Cournand, Fransız asıllı Amerikalı tabip (ö. 1988)
1896 - F. Scott Fitzgerald, Amerikalı yazar (ö. 1940)
1898 - Howard Walter Florey, Avustralyalı eczacı ve patolog (d. 1968)
1905 - Severo Ochoa, İspanyol-Amerikalı doktor ve biyokimyager (ö. 1993)
1911 - Konstantin Çernenko, Sovyet politikacı (ö. 1985)
1917 - Otto Günsche, Alman SS subayı ve Hitler'in yaveri (ö. 2003)
1921 - Sheila MacRae, İngiliz oyuncu, dansçı ve şarkıcı (ö. 2014)
1924 - Nina Boçarova, Sovyet-Ukraynalı jimnastikçi (ö. 2020)
1930 - John W. Young, Amerikalı astronot (ö. 2018)
1930 - Józef Krupiński, Polonyalı şair ve yazar (ö. 1998)
1934 - Manfred Wörner, Alman siyasetçi ve diplomat (ö. 1994)
1935 - Alfrēds Rubiks, Leton komünist politikacı
1936
İnal Batu, Türk diplomat ve siyasetçi (ö. 2013)
Jim Henson, Amerikalı kuklacı ve film yapımcısı (ö. 1990)
Lübka Rondova, Bulgar halk şarkıcısı (ö. 2016)
1942 - Gerry Marsden, İngiliz pop-rock şarkıcısı, söz yazarı, gitarist ve televizyon sunucusu (ö. 2021)
1944 - Yalçın Boratap, Türk tiyatro ve dizi oyuncusu
1945 - Vladimir Gligorov, Makedon asıllı Sırp ekonomist ve akademisyen (ö. 2022)
1946 - Maria Teresa Ruiz, Şilili gök bilimci
1948
Phil Hartman, Amerikalı aktör, komedyen, senarist ve grafiker (ö. 1988)
Agnieszka Zalewska, Polonyalı fizikçi
Yavuz Sabuncu, Türk akademisyen ve anayasa hukukçusu (ö. 2007)
1949 - Pedro Almodóvar, İspanyol yönetmen
1950 - Harriet Walter, İngiliz oyuncu
1954
Esengül, Türk şarkıcı (ö. 1979)
Ashton Carter, Amerikalı fizikçi, siyasetçi ve 24. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı (ö. 2022)
Marco Tardelli, İtalyan eski futbolcu
1956 - Yılmaz Zafer, Türk sinema oyuncusu (ö. 1995)
1957 - Brad Bird, Amerikalı sinema yönetmeni, yapımcı ve Akademi Ödülü sahibi
1958 - Kevin Sorbo, Norveç asıllı Amerikalı aktör
1959
Erdin Bircan, Türk iş insanı ve siyasetçi (ö. 2018)
Theo Paphitis, Kıbrıs Rumu asıllı Britanyalı girişimci ve iş insanı
Steve Whitmire, Amerikalı komedyen, oyuncu ve seslendirme sanatçısı
1961 - John Logan, Amerikalı oyun yazarı, senarist ve film yapımcısı
1962
Ally McCoist, İskoç eski futbolcu ve teknik direktör
Mike Phelan, İngiliz futbolcu, futbol antrenörü ve teknik direktör
Nia Vardalos, Kanadalı-Amerikalı aktris, yapımcı ve senarist
1964 - Marko Pomerants, Estonyalı siyasetçi ve çevre bakanı
1966 - Yaşar Gaga, Türk pop şarkıcısı ve menajer (ö. 2018)
1968
Avad el-Anzi, Suudi milli futbolcu
Salih ed-Davud, Suudi milli futbolcu
Fuat Uluç, Türk asker ve siyasetçi
Michael Obiku, Nijeryalı milli futbolcu ve teknik direktör
1969 - Shawn "Clown" Crahan, Amerikalı müzisyen
1970 - Oscar Kraal, Hollandalı profesyonel baterist (ö. 2021)
1971 - Hafız Hafeezur Rehman, Pakistanlı siyasetçi
1972 - Umaro Sissoco Embaló, Gine-Bissaulu siyasetçi
1973
Toshihiro Hattori, Japon eski milli futbolcu
Trick Daddy, Amerikalı rapçi, oyuncu ve yapımcı
Takanori Nunobe, Japon eski futbolcu
1974
Cathy Godbold, Avustralyalı aktris
Sander Westerveld, Hollandalı milli kaleci
1975 - Ahmet Saraçoğlu, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu
1976
Carlos Almeida, Angolalı profesyonel basketbol oyuncusu
Stephanie McMahon, Amerikalı iş insanı ve profesyonel güreş menajeri
Tansel Öngel, Türk tiyatro ve dizi oyuncusu
1977
Emine Ün, Türk oyuncu, manken, şarkıcı ve sunucu
Ebru Destan, Türk oyuncu, manken ve şarkıcı
1978
Anthony Mackie, Amerikalı oyuncu
Kxng Crooked, Amerikalı hip hop sanatçısı
Ramil Hasan, Azerbaycanlı diplomat
1979
Fábio Aurélio, İtalya kökenli Brezilyalı eski futbolcu
Katja Kassin, Alman porno yıldızı
Casey Johnson, Amerikalı sosyoelit (ö. 2010)
1980
Petri Pasanen, Fin futbolcudur
John Arne Riise, Norveçli eski millî futbolcu
1981 - Drew Gooden, Amerikalı basketbolcu
1982 Mazuwa Nsumbu, Kongolu eski millî futbolcu
1983 - Randy Foye, Amerikalı profesyonel basketbolcu
1984 - Sait Özdemir, Türk futbolcu
1985 - Jonathan Soriano, İspanyol futbolcu
1986 - Leah Dizon, Japon şarkıcı
1987
Gürhan Gürsoy, Türk futbolcu
Senzo Meyiwa, Güney Afrikalı millî futbolcu (ö. 2014)
1988 - Shingo Kukita, Japon futbolcu
1989 - Pia Wurtzbach, Filipinli manken
1990
Izïa Higelin, Fransız rock şarkıcısı, gitarist ve oyuncu
1991
Gökçe Gökçen, CHP genel başkan yardımcısı ve PM üyesi
Oriol Romeu, İspanyol futbolcu
1993
Cemre Gümeli, Türk oyuncu
Onur Cenik, Türk futbolcu
1994
Hannah Brown, Amerikalı manken
Park Se-wan, Güney Koreli oyuncu
Yuki Omoto, Japon futbolcu
Romario Ibarra, Ekvatorlu milli futbolcu
1995 - Naoki Otani, Japon futbolcu
1996 - Melisa Şenolsun, Türk oyuncu
1997 - Tosin Adarabioyo, İngiliz futbolcudur
1999 - Mei Nagano, Japon oyuncu
Ölümler
366 - Liberius, 6 Şubat 337 ile 12 Nisan 352 arası Roma Episkoposu ve papa
768 - Pepin, Franklar Krallığı'nda devlet adamı ve sonra kral (d. 714)
1143 - II. İnnocentius, 14 Şubat 1130 ile öldüğü 24 Eylül 1143 tarihine kadar papa
1180 - I. Manuil, Bizans İmparatoru (d. 1118)
1435 - Isabeau of Bavaria, Eski Fransa kraliçesi (d. 1370)
1494 - Angelo Poliziano, İtalyan hümanist (d. 1454)
1541 - Paracelsus, İsviçreli hekim, simyager, botanikçi ve astrolog (d. 1493)
1621 - Jan Karol Chodkiewicz, Polonya-Litvanya Topluluğu ordusunun askeri komutanıydı ve 1601 Field Hetman Litvanya'dandı (d. 1561)
1572 - Túpac Amaru, son İnka hükümdar (d. 1545)
1732 - Reigen, Japonya'nın geleneksel veraset düzenine göre 112. imparatoru (d. 1654)
1813 - André Ernest Modeste Grétry, Fransız opera bestecisi (d. 1741)
1834 - I. Pedro, Brezilya İmparatoru (d. 1798)
1896 - Louis De Geer, İsveçli politikacı ve yazar (d. 1818)
1904 - Niels Ryberg Finsen, Danimarkalı hekim (d. 1860)
1914 - İsmail Gaspıralı, Kırım Tatarı fikir adamı, politikacı, eğitimci yazar ve yayıncı (d. 1851)
1921 - Jan Jakob Maria de Groot, Hollandalı Dilbilimci, Türkolog, Sinolog ve Din Tarihçisi (d. 1854)
1930 - William Diller Matthew, Kanadalı-Amerikalı bir omurgalı paleontologudur (d. 1871)
1939 - Carl Laemmle, Alman asıllı Amerikalı film yapımcısı (d. 1867)
1941 - Gottfried Feder, Alman ekonomist ve NSDAP'nin 6 kurucusundan biri (d. 1883)
1945 - Hans Geiger, Alman fizikçi ve Geiger sayacının mucidi (d. 1882)
1948 - Warren William, Amerikalı oyuncu (d. 1894)
1973 - Şükûfe Nihal Başar, Türk şair (d. 1896)
1978 - Hasso von Manteuffel, II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nın General der Panzertruppe'si ve Batı Almanya'nın siyaset adamı (d. 1897)
1993 - Bruno Pontecorvo, İtalyan nükleer fizikçi (d. 1913)
1996 - Zeki Müren, Türk şarkıcı, besteci, söz yazarı ve oyuncu (d. 1931)
2004 - Françoise Sagan, Fransız yazar (d. 1935)
2008 - Kazım Kanat, Türk gazeteci (d. 1950)
2009 - Nelly Arcan, Kanadalı romancı (intihar) (d. 1975)
2010 - Gennadi Yanayev, Sovyet siyasetçi (d. 1937)
2013 - Deniz Teztel, Türk gazeteci (d. 1959)
2015 - Uğur Dağdelen, Türk futbolcu (d. 1973)
2015 - Alan Moore, Avustralyalı savaş sanatçısı ve ressam (d. 1914)
2015 - Bilkisu Yusuf, Nijeryalı gazeteci (d. 1952)
2016 - Vladimir Kuzmiçyov, Rus eski futbolcu (d. 1979)
2016 - Bill Mollison, Avustralyalı araştırmacı, yazar, bilim insanı, öğretmen ve doğabilimci (d. 1928)
2016 - Bill Nunn, Amerikalı oyuncu (d. 1952)
2017 - María Julia Alsogaray, Arjantinli mühendis ve politikacı (d. 1942)
2017 - Gisèle Casadesus, Fransız oyuncu (d. 1914)
2017 - Kito Lorenc, Alman yazar, şair ve çevirmen (d. 1938)
2018 - Norman Breyfogle, Amerikalı çizgi roman sanatçısı (d. 1960)
2018 - Ivar Martinsen, Norveçli sürat patencisi (d. 1920)
2018 - José María Hurtado Ruiz-Tagle, Şilili siyasetçi (d. 1945)
2019 - Donald L. Tucker, Amerikalı siyasetçi (d. 1935)
2021 - Eugeniusz Faber, Polonyalı eski millî futbolcudur (d. 1939)
2021 - Paul Quilès, Fransız siyasetçi (d. 1942)
2022 - Hudson Austin, Grenadalı siyasetçi ve asker (d. 1938)
2022 - Andon Boşkovski, Makedon eski hentbol oyuncusu ve antrenörü (d. 1974)
2022 - Chris Davidson, Avustralyalı profesyonel sörfçü (d. 1978)
2022 - Marie-Louise Fort, Fransız kadın siyasetçi (d. 1950)
2022 - Rita Gardner, Amerikalı aktris ve şarkıcı (d. 1934)
2022 - Pharoah Sanders, Amerikalı caz saksafoncusu (d. 1940)
2022 - Emin Taruh, İranlı oyuncu ve yapımcı (d. 1953)
Tatiller ve özel günler
0924
24
|
974
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Alia%C4%9Fa
|
Aliağa
|
Aliağa, Türkiye'nin İzmir ilinin bir ilçesidir. İlçenin kuzeyinde Bergama, güneyinde Foça ve Menemen ilçeleri, doğusunda Manisa ili, batısında Ege Denizi bulunmaktadır.
Tarihçe
İzmir ve Bergama uygarlıklarından izler taşımaktadır. Ege Denizi kıyılarında sayıları 30'u aşan Aiolis kentleri arasında en büyük ve önemlilerini oluşturan 12 kentten 4'ü Aigai, Kyme, Myrna ve Gryneion ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Menemen ilçesine bağlı iken 1982'de ilçe yapılmıştır. Aliağa'da eski yıllarda tarım ana ekonomik faaliyet kolu iken, devlet ve özel sektör yatırımlarıyla sanayi ve liman kentine dönüşmüştür.
Coğrafya
İzmir'in kuzeyinde, Çandarlı Körfezi'nin kıyısında konumlanan Aliağa'nın yüzölçümü 379 km2'dir. İlçenin kuzeyinde Bergama, güneyinde Foça ve Menemen ilçeleri, doğusunda Manisa ilinin Yunusemre ilçesi, batısında Ege Denizi bulunmaktadır.
İlçe toprakları dağlar, platolar, alçak tepeler ile Güzelhisar Deltası, Güzelhisar Grabeni, kıyı düzlükleri ve alüvyal düzlüklerden oluşur. Hakim litolojik kayaçlar andezit, bazalt, tüf ve anglomeradır.
Karahasan Dağı 854 m, Çirkince Tepe 509 m, Akkemik Dağı 498 m, Karadevlit Tepe 423 m ile önemli yükseltilerdir. Batı Anadolu grabenleri oluşurken tektonizma sonucu kırıklardan volkanik malzeme çıkışı yaşanmıştır. Karahasan Dağı bu sırada oluşan volkanik bir dağdır. Bozdevlit Tepe ve Karadevlit Tepe Miyosen devrinde oluşmuş volkanik tepelerdir.
İlçe topraklarının yaklaşık ortasından, GD-KB yönünde Güzelhisar Grabeni uzanır. Graben içine yerleşen Güzelhisar Çayı Ege Denizi'ne döküldüğü alanda 4,7 km² büyüklüğünde delta oluşturmuştur. Güzelhisar Deltası'nın Aliağa koyu kenarındaki küçük lagün Aliağa Kuş Cenneti'nin bulunduğu önemli bir sulak alandır. Çay denize dökülmeden önce Karaalan Ovası'nda akar.
Tarımda kullanılması gereken 1., 2., 3. ve 4. sınıf araziler ilçe topraklarının %32,1'ini oluşturur. Tarıma uygun olmayan 5. 6. ve 7. sınıf araziler %67,9 oranındadır.
Aliağa Yarımadası'nın batı ucunda, Ilıca Burun'da tektonik sıcak su kaynağı bulunur. İlçe kıyıları enine tip kıyılardandır. Pek çok koy ve burundan oluşur. 37 km'si alçak kıyı, 26 km'si yüksek kıyı toplam 63 km uzunluğunda kıyıya sahiptir. Çandarlı Körfezi'nde kıyıya yakın küçük adalar bulunur:Akkuş Adası, Bozburun Adalar, İkiz Adalar.
İklim
Aliağa'nın iklimi yazları sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi'dir. Yıllık ortalama sıcaklık 16,5 °C, yıllık sıcaklık farkı 18°'dir. Sıfır derecenin altında aylık ortalama sıcaklık görülmez. En soğuk ay (ocak-Şubat) 8,2 °C, En sıcak ay (Temmuz) 26,2 °C'dir. Güneş ışınları 21 Aralıkta 24°, 21 Mart ve 23 Eylül'de 51°, 21 Haziranda 74° ile gelir. Güneş ışınlarının geliş açıları arasında yaklaşık 47°'lik fark bulunur.
Rüzgâr, en çok KD yönünden %34,4 sıklıkta, en az ise Güney yönünden %5,8 sıklıkla eser.
Yağışın yıllık ortalaması 484 mm'dir. 106,7 mm ile en fazla yağış Aralıkta, en az yağış Temmuz ayında (0,1 mm) görülür. Toplam yağışın %45,3'ü (219,1 mm) kış mevsiminde düşer. Yazlar sıcak ve kurudur, toplam yağışın ancak %2,2'si (104,7 mm) düşer. Yağışların %30,9'u ilkbahar, %21,6'sı sonbaharda düşer.
Hidroğrafya
Güzelhisar Çayı: Yunt Dağı'ndan kaynağını alır. Manisa Merkez ilçede bulunan Güzelhisar Barajı'ndan çıktıktan sonra Aliağa sınırlarına girer. Aliağa Koyu'nun kuzeyinden Çandarlı Körfezi'ne ulaşır. İlçe topraklarından Sirçe Dere ve Kunduz Dere çaya katılır. İlçede bazı mevsimlik akarsular bulunur: Karaali Dere, Türünlü Dere, Karaosman Dere, Karazeytin Dere, Sazlık Dere, Dedeköy Deresi, Uzunhasan Dere, Himmet Dere, Zindan Dere, Çınarlı Dere, Arap Deresi, Hatun Dere, Hayıtlı Dere.
Toprak
Kireçsiz kahverengi toprakları, ilçe topraklarının %67,5'sini kapsar. volkanik kayaçlar üzerinde bulunur, üzerlerinde garig, maki veya kuru orman bulunabilir.
Kahverengi orman toprakları, ilçe topraklarının %7,7'sinde görülür. Kırmızı kahverengi Akdeniz toprakları %1,3, kireçsiz kahverengi orman toprakları %1,2 oranında görülür. %5,6 oranında rendzina ile tuzlu alkali topraklar gibi intrazonal topraklar yaygındır. Alüvyal topraklar ilçenin %5,2'sinde görülür.
Bitki örtüsü
Aliağa topraklarında orman, maki ve garig bitki örtüsü görülür. Orman alanı insan tahribi ile daralmıştır. Ormanlarda genellikle kızılçam hakimdir, orman altı örtüsü makilerden oluşur. Ormanın tahrip edildiği alanlarda maki türleri olan; kermez meşesi, katran ardıcı, akçakesme, katırtırnağı, menengiç, palamut meşesi, ahlat yaygındır. Dere kenarlarındaki nemli alanlarda bu türlerin yanında mersin, defne, erguvan, laden, hayıt ve zakkum eklenir.
İnsan tahribi ve aşırı otlatmanın olduğu alanlarda diz boyu, bazıları kışın yaprak döken garig bitki topluluğu hakimdir. Ateş dikeni, karaçalı, abdestbozan, kekik, kermez meşesi, laden, akçakesme ilçede görülen garig türleridir.
Nüfus
Aliağa, yöresi insanlar tarafından Neolitik çağdan itibaren yerleşme ve tarım amacıyla kullanılmaktadır. 1960'lı yıllardan sonra sanayi gelişmeye başlamıştır. 1935-1970 arasında %92 artan nüfus, 1970-2011 arasında %306 artmıştır. 1960 yılından sonra İzmir ilçelerinden merkez nüfus artışı en fazla Aliağa'da gerçekleşmiştir. Aliağa nüfusu 2020 yılına göre 101.242. Bu nüfus, 55.293 erkek ve 45.949 kadından oluşmaktadır. Yüzde olarak ise: %54,61 erkek, %45,39 kadındır.
Yönetim
Belediye başkanları
Ekonomi
Sınırları içerisinde Petrol Ofisi, Petkim Petrokimya Holding, TÜPRAŞ'a ait İzmir Rafinerisi, SOCAR'a ait STAR Rafineri gibi büyük şirketleri ve sanayi kuruluşlarını barındırmaktadır. Türkiye'deki tek resmi gemi söküm bölgesi Aliağa'da bulunmaktadır. Gemi söküm tesisleri kapasite açısından 1986'da Taylan ve Güney Kore'den sonra 3. olmuştur. Günümüzde tonaj açısından Çin, Hindistan, Bangladeş, Pakistan, ABD'den sonra dünya altıncısıdır. Gemi söküm tesisleri demir-çelik ve haddehanelere hurda demir üretirler. 2019'da ilçede ₺2,8 milyar yatırımla vasıflı çelik ürünlerinin üretileceği bir endüstri bölgesi kurulması kararlaştırıldı.
Aliağa sanayi bölgesinde İzdemir Enerji Aliağa Termik Santrali ithal kömürle elektrik üretmektedir.
Aliağa günümüzde önemli bir ticaret potansiyeline sahip liman kentidir. Kıyıda bulunan koylar doğal liman özelliği gösterir. Aliağa koyu, Nemrut Koyu, Aliağa Yarımadasında büyük gemilerin yanaşabileceği iskeleler bulunur.
Aliağa şehir merkezinin güneyindeki Biçer Ovası haddehaneler ve demir-çelik fabrikaları önemli oranda kirliliğe neden olmaktadır. Çevrede ürün kalitesi ve verim düşmüştür. Fabrikalar, sanayi depoları, tır parkları, hurda depoları, tamirhaneler ile kara ve demiryolu önemli tarım arazilerini işgal etmiştir.
Aliağa ilçe topraklarının; %44,1'i tarım toprakları, %19,9'u çayır-mera, %21'i fundalık-orman, %14,9'u tarım dışı kullanılan alandır. Tarım ürünlerinden pamuk, zeytin, mısır ve üzüm önemlidir. Tarım alanlarının %47,7'sinde tarla ürünleri yetiştirilir. Tarla alanlarının %39,6'sında zeytin yetiştirilir. %21 olan fundalık ve orman arazisinin, %14,7'si fundalık, ancak %6,3'ü ormandır.
Geniş bir plaj alanına ve bir kuş cennetine sahip olan Aliağa, daha çok yerli turistlerin ilgisini çekmektedir.Ayrıca Aliağa'da Ağapark,Anatolia ve Aliağa Halk Plajı da bulunur.
Altyapı
Menemen-Çandarlı Otoyolu ilçeden geçmektedir. İlçeye ulaşım İZBAN trenleri ve ESHOT otobüsleri ile sağlanmaktadır.
Kaynakça
Genel
Türkiye İstatistik Kurumu
ALİAĞA İLÇESİNDE ARAZİ KULLANIMINA ETKİ EDEN DOĞAL VE BEŞERİ FAKTÖRLER
https://www.nufusu.com/ilce/aliaga_izmir-nufusu
Özel
Dış bağlantılar
Aliağa Kaymakamlığı
Aliağa Belediyesi
|
975
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tunceli%20%28il%29
|
Tunceli (il)
|
Tunceli, Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Bölümü'nde yer alan bir il.
Kuzeyde ve batıda Munzur Dağları ile Karasu Nehri, doğuda Bingöl Dağları ve Peri Suyu, güneyde Keban Baraj Gölü ile çevrilidir. Anadolu'nun pek çok yerinde olduğu gibi bu bölgede de çağlar boyunca pek çok uygarlık yaşamıştır.
Tunceli'nin yerleşimleri: Tunceli (merkez), Çemişgezek, Hozat, Mazgirt, Nazımiye, Ovacık, Pertek ve Pülümür'dür. Şubat 2021 TÜİK verilerine göre 8 ilçe, 9 belediye, bu belediyelerde 43 mahalle, ayrıca 364 köy bulunmaktadır.
Tarihçe
Tunceli'de yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda elde edilen bulgulara göre yöreye Kalkolitik Çağda (MÖ 5500-3500) yerleşilmiştir. İşuva (Hurri-Mitanni) adıyla anılan bölgede yazılı tarih MÖ 2200’lerde Subarrularla başlamaktadır. MÖ 2200’lerde bölge, Hurrilerin eline geçmiştir. İşuva adı ilk kez III. Abbas döneminde, Hitit kaynaklarında geçmektedir. Anadolu’da büyük bir devlet kuran Hititler MÖ 1375-1335 yıllarında Tunceli’ye kadar gelmişlerdir. Hitit Devleti yıkıldıktan sonra bölgeye, MÖ 12. yüzyılda Urartular egemen olmuştur. Muşki adıyla tanımlanan kavmin yerleşim alanı olan yöre, MÖ 7. yüzyılda sırasıyla Medlerin ve Perslerin egemenliği altında kalmış ve daha sonra bölge, Büyük İskender tarafından fethedilerek Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir. Makedonya Devleti yıkıldıktan sonra ise MÖ 17 yılında Romalıların egemenliğine giren yörede kısa bir süre Partlar etkinlik sağlamışlarsa da MS 2. yüzyılda Romalılar, Partlar'ın etkinliğini kırarak bölgeyi Kappadokia Eyaleti’ne bağlamışlardır. Roma ve Selevkoslar tarafından yönetilen, Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra ise Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan yöre, MS 7. yüzyılda da “Roma Mezopotamyası” adıyla Tehema’da yer almıştır. Yöre zaman zaman el değiştirerek Bizanslılar ve Sasaniler tarafından yönetilmiştir. MS 639’da İslam Halifesi Ömer döneminde Anadolu’ya yapılan akınlar sonucunda yöre Arapların eline geçmiş, ancak Araplar ve Bizanslılar arasında uzun süre devam eden mücadeleler sonucunda yöre, MS 972 yılında tekrar Bizanslıların hakimiyeti altına girmiştir. 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu’da Türklerin egemenliğinin hızla yayıldığı dönemde bölge 1087 yılında kesin olarak Türklerin egemenliği altına girmiştir. 1228 yılında Anadolu’ya tamamen hakim olan Anadolu Selçukluları 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı'na kadar yöreyi hakimiyetleri altında bulundurmuşlardır. Kösedağ Savaşı'nda Selçuklular yenilince bölge Moğolların denetimi altına girmiştir. Daha sonraları bu yöre önce Mengüceklilerin, sonra da uzun süre Akkoyunlular'ın egemenliği altında kalmıştır. Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Akkoyunluların yönetimi altında bulunan Tunceli, 1473 yılında yapılan Otlukbeli Savaşı'ndan sonra Osmanlı yönetimi altına girmiştir. Kısa bir süre Safeviler'in yönetimi altına giren yöre, 1514 yılında yapılan Çaldıran Muharebesi'nden sonra tekrar Osmanlı yönetimi altına girmiştir.
Yöre, Osmanlı yönetiminde 1847 yılında, Hozat merkez olmak üzere “Dersim Livası” adıyla sancak yapılarak Erzurum’a bağlanmıştır. 1879 yılında da Farsça "Gümüş Kapı" anlamına gelen “Dersim” adıyla ayrı bir il olan Tunceli, 1892 yılında tekrar sancak yapılarak Mamurat-ül Aziz (Elazığ) iline bağlanmıştır. Dersim diye telaffuz edilen aslında bugünkü Tunceli'yi değil, o yörenin adını belirler. Bugünkü Tunceli merkezinin eski isimleri ise "Mamiki" veya "Mameki" (Kırmançça: Mamekiye), "Kalan" (Osmanlıca: قالان, Kırmançça: Qalan) idi.
I. Dünya Savaşı
Dersim I. Dünya Savaşı'nda önemli rol oynadı. Dersim aşiretleri 5 bin kişilik bir kuvvetle Dersimin bir bölgesi olan Erzincan'ın, Ruslardan kurtarılması için savaştı ve Erzincan kurtarıldı.
Cumhuriyet dönemi
İlin eski adı Dersim'dir. Dersim ili 26 Haziran 1926'da TBMM'de alınan kararla ilçeye dönüştürülerek Elazığ'a bağlandı. Dersim adı 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun ile değiştirildi ve Mamiki köyünde yeni il merkezi oluşturuldu. Kalan kasabasının merkezi de Mamiki köyü idi. Mamiki ile eski bir köy olan Siğenk Tunceli'nin birer mahallesi haline dönüştürüldü. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 2885 sayılı kanun ile tekrar il oldu ve Dersim tarihsel yöresi içinde yer alan ve Munzur çevresini kapsayan bölgenin adı Tunceli olarak değiştirildi. Cumhuriyet döneminde Seyit Rıza önderliğinde Dersim İsyanı'na tanıklık eden Tunceli, 1937-38 yıllarında gerçekleşen Dersim tenkil harekâtı sırasında büyük zarar gördü.
Coğrafya
Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Fırat Havzası'nda yer alan Tunceli, 38 derece 19 dakika ve 40 derece 26 dakika Doğu Boylamları ile 39 derece 36 dakika ve 38 derece 46 dakika kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. Tümüyle Fırat Havzası içerisinde kalan İl, doğal sınırlarla kuşatılmış yüksek bir bölgedir. Tunceli ili; doğuda Bingöl ve Elazığ, güneyde Elazığ, batı ve kuzeyde Erzincan illeriyle komşudur. Güneyden kuzeye ve batıdan doğuya doğru yükselen il topraklarının %70’ini dağlar, % 25’ini platolar, % 5’ini ise ovalar ve düzlükler oluşturmaktadır. İlin en yüksek noktası, Munzur Dağları’nın doğusunda 3463 metre yükseklikteki Akbaba Tepesi’dir. Munzur Dağlarının yüksek kesimleri, İlin kuzey ve kuzeybatısında doğal sınır oluşturur.
Dağlar
Tunceli il sınırları içerisinde bulunan dağlar Doğu Torosların uzantısı olarak batı-doğu yönünde uzanmaktadır. İlin belli başlı yükseklikleri; Munzur Dağları, ilin kuzeybatısı, kuzeyi ve kuzeydoğusunda çok zor geçit veren sıralar halinde 130 km. boyunca uzanmaktadır. 3000 metrenin üzerinde Munzur Dağlarının Tunceli sınırları içerisinde kalan bölümünde en önemli dorukları batıdan doğuya Biçare Dağı (3111 m.), Ziyaret Tepe (3071 m.) ve Akbaba Tepesidir (3463 m.). İl alanının kuzeydoğu ucunu tamamıyla kaplayan Bağırpaşa Dağı'nın en yüksek noktası 3300 metredir.
Platolar
İl topraklarının % 25'ini kaplayan platolar, Munzur Dağlarının ve Bağırpaşa Dağının doruklar bölgesinde, yüksek sırtlarla çevrilmiş düzlükler şeklindedir. Ayrıca güneydoğu ve doğuda Pülümür Çayı Vadisine inen kesimde, çeşitli yükseklik basamaklarına sıralanmış platolar vardır. Bu platoların en ünlüleri, Mercan Dağları üzerindeki Merk Yaylası ve Munzur Dağlarının orta bölümünde yer alan Kepir Yaylası'dır. Kışları çok soğuk geçen bu platolar yazın otlak alanları olarak kullanılır.
Vadiler
Çoğunlukla güney doğrultusunda uzanan vadiler, henüz gelişmelerini tamamlamamış, dar ve dik yarıklar halindedir. Tektonik çöküntü alanlarında oluşan akarsu vadileri biraz daha geniştir. İlin en önemli vadileri Munzur, Mercan, Pülümür, Peri ve Tahar Çayı Vadisidir.
Ovalar
Tunceli'de ovalar il topraklarının % 5'ini kaplamaktadır. Munzur Dağlarının güneyindeki çukurlukta oluşmuş Zeranik Ovası ile Ovacık ilçesinin Yeşilyazı Bucağında bulunan Yeşilyazı Ovası ilin belli başlı ovalarıdır.
Akarsular
Tunceli, akarsu yönünden çok zengindir. Akarsuları besleyen bu kaynaklar sürekli olduğundan, akarsuların taşıdığı sular bol ve akışları da oldukça düzenlidir. İlin önemli akarsuları, Munzur Suyu, Mercan Deresi, Pülümür Çayı, Peri Suyu, Tahar Çayı, Havaçor Çayı, Karolar Çayı ve Büyükdere'dir.
Göller
Tunceli'de Keban Baraj Gölünün dışında önemli ve büyük göl yoktur. Munzur Dağları ile bu sıranın alt birikimlerini oluşturan Mercan, Avcı, Karasakal Dağları üzerinde ve Bağırpaşa Dağının doruklar bölgesinde buzul yataklarının zamanla suyla dolması sonucunda oluşmuş küçük krater gölleri vardır. Bunlardan bazıları Karagöl, Koçgölü, Mercan Gölleri, Katır Gölleri, Dilincik Gölü, Çimli Gölü, Şer Gölü ve Buyer Baba Gölleridir. Krater gölleri içerisinde en büyüğü, Ovacık-Koyungölü Köyünün kuzeyinde, 2400 metre yükseklikte yer alan Karagöl'dür.
Ulaşım
Tunceli, Doğu Anadolu’nun kuzey ve güneyini birbirine bağlayan Erzincan-Elazığ kara yolu üzerinde yer almaktadır. İl topraklarında kuzey-güney yönünde uzanan ve Erzincan’ı Pülümür, Tunceli ve Pertek üzerinden Elazığ’a bağlayan kara yolu, Tunceli kentinin içinden geçmektedir. Tunceli-Erzincan kara yolu aynı zamanda Güneydoğu Anadolu’yu Doğu ve Karadeniz Bölgelerine bağlayan devlet karayollarından biridir. Tunceli’nin İç Anadolu ve Karadeniz illeri ile ulaşım bağlantısı, kuzeyde sınırdan geçen Erzurum-Erzincan kara yolu ile, güney illeri ile olan ulaşım bağlantısı ise Elazığ’dan geçen Bingöl-Elazığ-Malatya kara yolu ile sağlanır. Eskiden Pertek-Elazığ bağlantısını sağlayan köprü, Keban Baraj Gölü suları altında kaldığı için günümüzde Pertek ve Çemişgezek-Akçapınar’da kurulan feribot iskeleleri ile Elazığ yakasına ulaşım sağlanmaktadır. Tunceli’ye en yakın demiryolu, ilin kuzey sınırında Erzincan topraklarından, güney sınırında ise Elazığ topraklarından geçer. Tunceli’ye en yakın havaalanı, kent merkezine yaklaşık olarak 120 km. uzaklıkta yer alan Elazığ Havaalanı'dır. Ayrıca yaklaşık 135 km uzaklıkta Erzincan Havaalanı bulunmaktadır.
Ekonomi
Tunceli ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olup, sanayileşme düzeyi çok düşüktür. Balıkçılık ve arıcılık ilin diğer geçim kaynaklarıdır. Kamu harcamaları il ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. İldeki en önemli gelir kaynağı olan hayvancılık genelde küçükbaş hayvancılık şeklinde olmakta, özellikle koyun ve kıl keçisi beslemektedir. Büyükbaş hayvancılık aile işletmesi şeklinde olmakta, küçükbaş hayvancılık ise yayla hayvancılığı olarak yapılmaktadır. Tunceli Tarım İl Müdürlüğü 2008 yılı verilerine göre Tunceli'de 248.270 koyun, 52.079 kıl keçisi ve 24.884 sığır bulunmaktadır. Koyunculuk belirgin olarak Pertek ve Çemişgezek ilçelerinde yarı yerleşik bulunan Şavak aşiretinden köylüler tarafından yapılmaktadır.
İklim
Tunceli’de karasal iklim görülmektedir. Bu iklim özelliğine bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak geçer. Kışlar ise soğuk ve yağışlıdır. İlde yıllık ortalama yağış 939 mm.'dir. En az yağış yaz aylarında, en çok yağış ise sonbahar ve kış aylarında düşmektedir. Yaz aylarında kuzeybatıdan esen kuvvetli rüzgârlarla iklim kurak geçmektedir. Kış aylarında ise rüzgâr genellikle güneybatıdan hafif esmektedir. Tunceli’de yıllık ortalama sıcaklık (1950-2014 ortalamalarına göre) 12,8 °C'dir. Ocak ayı ortalama sıcaklığı -2,5 °C, Temmuz ayı sıcaklık ortalaması 27,2 °C'dir.
Yönetim
İllerde protokolde ilk sırada yer alan Vali, merkezi yönetimi temsil eder ve Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Büyükşehir dışındaki illerde yerel yönetim, şehirler düzeyindedir. Belediye Başkanı, belediye sınırları içinde kalan seçmenin oy çokluğu ile seçilir. Ayni seçmen İlçe Belediye Meclisi için de oy kullanarak ilçelerin belediye meclislerini oluşturur. İldeki bütün seçmenler ayrıca il genel meclisi için de oy kullanarak, İl Genel Meclisinin oluşumunu sağlarlar.
İl genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde, onda birlik baraj uygulamalı nispi temsil sistemi, belediye başkanlığı seçiminde ise çoğunluk sistemi uygulanır. İl genel meclisi ve belediye meclisi üye sayıları ilçe nüfusuna göre, kontenjandan kalan sayıların partilere dağılımı ise D'Hondt Sistemine göre belirlenir (Kanun:2972-Madde:23)
İl Genel Meclisi, İl Özel İdaresinin karar organıdır, başkanını üyeleri arasından gizli oyla seçer. Ayrıca, İl Genel Meclisi kendi içinden gizli oyla bir yıl görev yapacak 5 kişilik İl Encümenini seçer.
Merkezi yönetim, Vali ve İl Müdürlerinden oluşur. İl Özel İdaresi (İl Genel Meclisi ve İl Encümeni) seçilmişlerden oluşur, ancak Vali başkanlığında görev yapar. Yerel yönetim ise belediye başkanları ve belediye meclislerinden oluşur.
Tunceli Valisi, 1976 Ankara doğumlu Bülent TEKBIYIOĞLU’dur. Ağustos 2023 tarihinde Kırıkkale Valisi iken atanmıştır.
Tunceli Belediye Başkanı, 1968-Ovacık doğumlu Fatih Mehmet Maçoğlu (TKP), 31 Mart 2019 seçimlerinde %32,77 oy oranıyla seçilmiştir.
Mazgirt Akpazar Beldesinin HDP'li belediye başkanı seçildikten sonra İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınmış, yerine ilçe kaymakamı kayyum atanmıştır.
2019 Türkiye yerel seçimleri sonuçlarına göre Tunceli İl Genel Meclisi üye sayısı, 5 TKP, 6 CHP 2 HDP ve birer üye AK Parti ile MHP olmak üzere 15’dir. Tunceli Belediye Meclisi ise 4 TKP, 3 CHP, 1AK P. ve 7 HDP olmak üzere 15 üyeden oluşur.
2018 Genel seçimleri sonucu, Tunceli'yi temsilen TBMM'de CHP'den 1 milletvekili (Polat Şaroğlu) ve HDP'den 1 milletvekili (Alican Önlü) seçilmiştir.
Nüfus
Tunceli Türkiye'nin en az nüfusa sahip ilidir.
Güncel Nüfus Değerleri (TÜİK 6 Şubat 2023 verileri )
Tunceli ili nüfusu: 84.366'dür. Bu nüfusun % 69,02'si şehirlerde yaşamaktadır (2022 sonu). İlin yüzölçümü 7.582 km2'dir. İlde km2'ye 11 kişi düşmektedir. (Bu sayı merkezde 36’dır.) İlde yıllık nüfus artış oranı % 0,86 olmuştur. Nüfus artış oranı en yüksek ve en düşük ilçeler: Pülümür (% 6,37)- Hozat (-% 6,09)
06 Şubat 2023 TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 8 İlçe, 9 belediye, bu belediyelerde 43 mahalle ve ayrıca 363 köy vardır.
İlin yıllara göre nüfusları
Siyaset
Tunceli belediye unvanını 1945 yılında almıştır. Tunceli Milletvekili sayısı 2'dir.
Tunceli Belediyesi, Osmanlı döneminde Özerk bir yönetime sahip olan Dersim'de belediyeye ait bugünkü görevleri Adev-i Dersimi adındaki Hizmet Birlikleri yapmaktaydı. Tam anlamı ile Belediye olmasa bile Belediye'nin görevlerinin birçoğu bu birliğe aitti. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Dersim'de Belediye görevlendirilmemiş, Elazığ'a bağlı olan Vilayetler Genel Sekreterliği Dersim'de Belediye görevlerini yürütmüştür. 1937/38 yıllarında yaşanan Dersim İsyanı sırasında nüfusun bir kısmının hayatını kaybetmesi ve sürgün edilmesinin ardından şehir Elazığ'a bağlanmıştır. 1945 yılında çıkarılan kanun ile Tunceli bölgesi Elazığ'dan ayrılarak bir şehir statüsü kazandırılmıştır. T.B.M.M. 2018 Genel Seçimleri sonucunda 27. Dönemde HDP'li Alican Önlü ile CHP'li Polat Şaroğlu temsil etmektedir.
Konum
Kültür ve sanat
Yunan tarihi ve coğrafyacılarının Dersim bölgesine Daranis ve Derksene adını verdikleri söylenir. Adının Pers imparatoru Darius'tan geldiği de söylenir. Bölgede konuşulan diller Zazaca, Kurmanci ve Türkçe'dir.
Eğitim
Türkiye İstatistik Kurumu'nun Ocak 2016'da açıkladığı İllerde Yaşam Endeksi'nde eğitimde ilk sırada Tunceli yer aldı.
Munzur Üniversitesi
Tunceli Türk Telekom Fen Lisesi
Tunceli Dersim Anadolu Lisesi
Tunceli Anadolu Lisesi
Tunceli Atatürk Anadolu Lisesi
Tunceli Anadolu Teknik Lisesi
Tunceli Namık Kemal Endüstri Meslek Lisesi
Tunceli İsmet İnönü Ticaret Meslek Lisesi
Tunceli İsmet İnönü Anadolu Meslek Lisesi
Tunceli Anadolu Sağlık Meslek Lisesi
Tunceli Halide Edip Kız Meslek Lisesi
Tunceli İbni Sina Sağlık Meslek Lisesi
Tunceli Güzel Sanatlar Lisesi
Tunceli Spor Lisesi
Spor
1990 yılına kadar Tuncelispor adını taşıyan bir futbol takımı vardı. Bu takım, 2008-2009 sezonunda Dersimspor olarak geri döndü ve 2014-15 Bölgesel Amatör Lig 3. grupta şampiyon olarak 3. Lige yükseldi. 2016-17 Sezonu sonunda tekrar BAL'a düştü.
2018-2019 Sezonu sonunda, Tunceli’nin futbol BAL’daki takımı Dersim 62 Spor grubunda 9. olmuştur. Ayrıca Pertek Belediyespor kadın takımı hentbol 2. liginde, grubunda 6. olmuştur.
Futbol Türkiye Kupası'nda Dersim 62 Spor 3 takımı eledikten sonra 4. turda Adana Demirspor'a elenmiştir.
Önemli spor tesisleri: Tunceli Atatürk Stadyumu (1.600), Tunceli Merkez Spor Salonu (1.500), Tunceli Olimpik Yüzme Havuzu (500)
Görüntüler
Ayrıca bakınız
Tarih
Dersim aşiretleri
Dersim ayaklanmaları
Dersim İsyanı
Pertek Kalesi
Coğrafya
Munzur Vadisi Millî Parkı
Munzur Vadisi
Munzur Dağları
Uzunçayır Barajı ve Hidroelektrik Santrali
Mercan Irmağı
Kaynakça
Dış bağlantılar
Tunceli İl kültür ve Turizm Müdürlüğü
|
979
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu%20Anadolu%20B%C3%B6lgesi
|
Doğu Anadolu Bölgesi
|
Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Anadolu topraklarındaki konumunda doğuda yer alması nedeniyle Birinci Coğrafya Kongresi tarafından 1941 yılında böyle isimlendirilmiştir. Ülkenin, nüfus yoğunluğu ve nüfusu en az olan bölgesidir. Bunda bölgenin yüzölçümünün büyük olması başlıca etkilerindendir.
Doğu Anadolu Bölgesinin yüzölçümü 164.000 km²'dir. Yüzölçümü bakımından Türkiye topraklarının %21′ini kaplar. 2021 yılındaki nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 6.513.106 kişidir. Nüfus bakımından en büyük il Van, yüzölçümü bakımından en büyük il Erzurum'dur. Başlıca geçim kaynakları hayvancılık ve tarımcılıktır.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde dört bölüm vardır:
Erzurum-Kars Bölümü
Yukarı Fırat Bölümü
Yukarı Murat-Van Bölümü
Hakkâri Bölümü
Coğrafya
Ovalar
Birinci çöküntü kuşağını; Ardahan, Göle ve Çıldır Gölü
İkinci çöküntü kuşağını; Erzurum, Erzincan, Pasinler, Horasan ve Iğdır ovaları
Üçüncü çöküntü kuşağını ise; Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş ve Van Gölü çanakları ve bunlar içerisinde yer alan ovalar oluşturur.
Göller ve nehirler
Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Aras ve Kura nehirleri sularını Türkiye toprakları dışarısında Hazar Denizi'ne dökerler. Fırat, Dicle ve Zap nehirleri ise sularını yine Türkiye dışarısında Basra Körfezi'ne dökerler.
Bölge akarsularının rejimi düzensizdir. Bunun nedeni; yağış rejiminin düzensizliği ve kış yağışlarının kar şeklinde düşmesidir. Kışın yağan karlar erimeden uzun süre yerde kaldığı için akarsuların debileri azalmaktadır. İlkbahar ve yaz aylarında eriyen karlar akarsuların debilerinin yükselmesine ve coşkun bir şekilde akmasına yol açar. Öte yandan bölge akarsularının hidroelektrik enerji potansiyeli yüksektir. Bunun nedeni, yükselti ve eğimlerinin fazla olmasıdır.
Bölgedeki fay hatları üzerinde göller oluşmuştur. Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölü başta olmak üzere Çıldır, Nazik, Erçek, Hazar, Balık Gölü ve Bulanık gölleri bölge sınırları içerisinde yer alır.
İklim ve bitki örtüsü
Bölgedeki iklim karasal iklimdir. Sadece iki ilde, Elâzığ ve Malatya illerinde bozkır bitki örtüsü görülür. Van Gölü'nün etkisi sayesinde Bitlis ve Van illerinin Van Gölüne kıyısı olan ilçeleri (Tatvan, Ahlat, Adilcevaz, Erciş, Muradiye, Tuşba, İpekyolu, Edremit, Gevaş) ılıman bir iklime sahiptir.
Erzurum ili kışları soğuk olmasına rağmen yazları yeşil bitki örtüsüne sahiptir.
İller
Doğu Anadolu'da 14 tane il vardır. En çok nüfusa sahip il Van'dır.
Ağrı
Ardahan
Bitlis
Bingöl
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Hakkâri
Iğdır
Kars
Malatya
Muş
Tunceli
Van
Kahramanmaraş'ın Afşin, Elbistan ve Nurhak ilçeleri
Diyarbakır'ın Çüngüş ilçesi
Sivas'ın Gürün ve Divriği ilçeleri
Adıyaman'ın Çelikhan ve Sincik ilçeleri
Kayseri'nin Sarız ve Pınarbaşı ilçeleri
Demografi
Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin nüfus yoğunluğu en az olan bölgesidir. Bunda bölgenin yüzölçümünün büyük olması başlıca etkendir. 2021 yılındaki nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 6 milyon 513 bin 106 kişi civarındadır. Türkiye'deki coğrafi bölgeler arasında nüfus miktarı ve yoğunluğu yönünden önemli farklar bulunmaktadır. Bu farkların oluşmasında fiziki faktörler (iklim özellikleri, yer şekilleri, toprak özellikleri) ve beşeri faktörler (sanayileşme, tarım, yeraltı kaynakları, turizm, ulaşım) önemli rol oynarlar.
Diğer bölgelere göçün fazla yaşandığı bölge olan Doğu Anadolu Bölgesi'nde kırsal nüfus, kent nüfusundan fazladır.
Etnik yapı
Doğu Anadolu Bölgesi etnik açıdan çeşitlilik göstermektedir. KONDA'nın 2010'da yürüttüğü bir araştırmaya göre Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu olmak üzere ikiye ayrılmış bölgede, Doğu Anadolu Bölgesi'nin güney kısmını oluşturan Ortadoğu kısmında Kürtlerin nüfusun %79.1'ini oluşturduğu, Kuzeydoğu kısmında ise Türklerin baskın olduğu, ancak %32'lik önemli bir Kürt azınlığa sahip olduğu bulunmuştur.
Sanayi
Bölgenin sanayi anlamında en gelişmiş illeri: Elazığ, Malatya ve Erzurum'dur.
Sanayi kuruluşları yetersiz olan Doğu Anadolu Bölgesi halkı geçimini, başta hayvancılık olmak üzere tarımdan sağlar. Bölgenin hayvancılığa çok elverişli olan Erzurum-Kars Bölümü’nde yüksek nitelikli sığırlar yetiştirilir. Çok sayıda küçükbaş hayvan besleyen göçer aşiretler yazın sürülerini bölgenin öteki kesimlerindeki yüksek yaylalarda otlatır.
Bitkisel üretime elverişli alanlar, bölge yüzölçümünün ancak %10'unu kaplar. Bu alanın büyük bölümünde tahıl ekimi yapılır. Tahıldan başka baklagiller, şeker pancarı, meyve, sebze, pamuk ve az miktarda da tütün yetiştirilir. Pamuk yetiştirilen kuytu Iğdır, Malatya ve Elâzığ ovalarının yanı sıra Erzincan Ovası ile Van Gölü çevresinde meyve bahçeleri çok yer tutar.
Yalnızca büyük kentler çevresinde kurulan sanayilerin başlıcaları pamuklu dokuma, iplik, şeker, süttozu, un, peynir, yem, sigara ve çimento fabrikaları ile et kombinalarıdır.
Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin sayılan Doğu Anadolu Bölgesi'nde; Afşin ve Elbistan'da linyit, Hekimhan ve Divriği yörelerinde demir, Alacakaya yöresinde krom, Maden yöresinde bakır, Keban ve Baskil yöresinde de gümüşlü kurşun Erzurum-Aşkale'de Bor madeni yatakları bulunmaktadır. Keban ve Karakaya hidroelektrik, Afşin-Elbistan A Termik Santrali ve Afşin-Elbistan B Termik Santrali bölgenin başlıca enerji üretim kuruluşlarıdır.
Tarımsal alanları kısıtlı, sanayi işyerleri yetersiz olan bölge halkının artan nüfusu içinde işsiz kalan kesimi, ülkenin ekonomi olanakları daha gelişmiş olan yörelerine göç etmek zorunda kalmaktadır.
Ayrıca bakınız
Türkiye'nin coğrafi bölgeleri
Kaynakça
Türkiye'nin coğrafi bölgeleri
|
980
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCneydo%C4%9Fu%20Anadolu%20B%C3%B6lgesi
|
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
|
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Güneydoğu Torosların güneyinden Suriye sınırına kadar olan yerleri kaplar. Bölge doğu ve kuzeyden Doğu Anadolu Bölgesi, batıdan Akdeniz Bölgesi, güneyden Suriye ve kısa bir sınırla da Irak ile çevrilidir. Bölgenin en gelişmiş şehri ve merkez nüfusu bakımından en büyük şehri Gaziantep’tir ve bölgenin lokomotif şehri olarak bilinmektedir. Bölgenin toplam nüfus bakımından en büyük şehri Şanlıurfa'dır. En büyük ilçesi Gaziantep'in Şahinbey ilçesidir. En gelişmiş ilçesi ise yine Gaziantep'in Şehitkamil İlçesidir. Bölgenin yemek kültürü Türkiye'nin en güzel mutfaklarından oluşur. Gaziantep gastronominin başkenti ünvanını taşır ve UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı Programı’na ilk giren şehrimiz olarak bilinir. Rumkale ve Halfeti bölgenin en önemli turizm noktalarıdır.Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2 bölümden oluşur. Orta Fırat Bölümü ve Dicle Bölümü olarak ikiye ayrılır. Bölgenin Gaziantep ve Kilis tarafında Akdeniz İklimi hüküm sürer. Fıratın Doğu kıyısındaki dağlar ve tepeleri aşamadığından dolayı iklim Karasal İklime döner. Fırat'ın doğusunda pamuk yaygın iken natı kısmında zeytin , Antep fıstığı , nane , üzüm vb. tarım ürünlerinin üretimi yaygındır. Bölgenin doğu kısmında yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve yağışlı geçer. Batı kısmında yazlar kurak ve sıcak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin en düzlük bölgelerinden biri olup, bu düzlükler Arap Yarımadası'nın güneyindeki Hint Okyanusu'na kadar gider. Bölge etli ve baharatlı yiyeceklere sahip olan zengin bir mutfak kültürüne sahiptir.
Bölge 6 Şubat 2023Kahramanmaraş Depremlerinden dolaylı olarak etkilenmiştir. Gaziantep ve Adıyaman şehirleri ağır hasar ve büyük yıkımlar almıştır. Şanlıurfa, Kilis ve Diyarbakır şehirlerinde depremin etkileri daha az hissedilmiştir. Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak illeri depremden çok az etkilenmiştir.
Coğrafya
Arazi Yapısı
Bölgenin kuzey kesiminde Toros dağ sırasının güney yamaçları ile birlikte ikinci bir kıvrımlı dağ kuşağı uzanır. Bölgenin ortasında 1952 m yükseltiye sahip sönmüş Karacadağ Volkanı yer alır. Bölgenin batısında ise Gaziantep Platosu üzerinde yükselen Kartal Dağları önemli yükseklik yapar. İç kesimlere gidildikçe iklim karasallaşır.
Karaca Dağ’ın batısında Harran, Suruç, Ceylanpınar ve Birecik ovaları yer alır. Dicle nehri ve kollarının toplandığı Diyarbakır Havzası çok verimli bir ovaya sahiptir. Diyarbakır ovası Bismil ovası Çınar ovası Silvan ovası Ergani ovası Çermik ovası Kocaköy ovası Eğil kıyı ovasına sahiptir.
Karaca Dağ’ın batısındaki Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman platoları Fırat ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Karaca Dağ’ın doğusu ise daha engebeli bir yapı gösterir. Bu bölümün güneyinde Mardin-Midyat Eşiği yer alır.
Bölgenin iki önemli akarsuyundan biri olan Fırat, kaynağını Doğu Anadolu Bölgesi’nden alır. Bölgede ise Toroslar’dan gelen Kâhta ve Karadağ’dan gelen küçük akarsularla beslenir. Güneydoğu Toroslar’ın güneye bakan yamaçlarından birçok kol halinde çıkan Dicle Nehri ise bölgenin diğer önemli akarsuyudur. Her iki akarsu da Basra Körfezi’ne sularını boşaltırlar.
Bölgede doğal oluşumlu göl yoktur. Ancak Fırat ve Dicle üzerinde kurulmuş baraj gölleri bulunmaktadır. Bölgenin ve ülkenin 2. en büyük baraj gölü olan Atatürk Barajı bu bölge sınırları içinde yer alır.
İklim
Orta Fırat Bölümü
Orta Fırat Bölümünde Gaziantep , Kilis , Şanlıurfa’nın Birecik ve Halfeti içelerinin Fırat kıyı kesminde Akdeniz iklimi görülür. Fırat Nehrinin Doğu kıyılarında Dağların Ve Tepelerin Engel olmasından dolayı Akdeniz iklimi dağları aşamaz ve o bölgeden itibaren Şanlıurfa Bölümünde karasal iklim başlar. Hatta Bazı Coğrafyacılar Akdeniz Bölgesinin Sınırlarını Fırat Nehrinin Batı Kıyılarına kadar olması Gerektiğini Söylemişlerdir. Kış sıcaklık ortalaması, Dicle Bölümü'ne göre sıcak geçer. Bölümün kış sıcaklık ortalaması 0 °C'nin altına çok nadir düşer. Yağış en fazla kış mevsiminde görülür. Yıllık yağış tutarı 700 mm dir. Yaz aylarında yağışların azalması ve sıcaklığın yüksek olması kuraklığı arttırmıştır. Bölgede Gaziantep , Kilis , Birecik , Ve Halfeti Bölümünde Zeytin , Narenciye ve Palmiye gibi Akdeniz Bitkileri rahatlıkla yetişmektedir. Fırat Nehrinin Batı Bölümünde Gaziantep Kıyılarında Nane Yetiştiriciliği yaygındır Bu Bölgede Üretilen Naneler Türkiyenin %80 Nane İhtiyacını karşılamaktadır. Elifoğlu Ve Keleklioğlu Mahalleleri Nane Üretiminde Önde Gelen Mahallelerdir.
Dicle Bölümü
Dicle Bölümü'nde karasal iklim etkilidir. Bölümde yazlar çok sıcak ve kurak, kışlar ise soğuktur. Bölümün yüksek kesimlerinde kar yağışları görülür. Kış mevsiminde sıcaklık 0 °C nin altına düşer. Bölümdeki yıllık yağış miktarı 500–600 mm'dir. Son zamanlarda özellikle Diyarbakır çevrelerinde ekonomik anlamda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
Bitki örtüsü
Bölgenin doğal bitki örtüsü bozkırdır. İç Anadolu bozkırlarına göre çok fakirdir. Bölgede antropojen bozkırlarda geniş yer kaplamaktadır. Ormanların en az olarak kapladığı bölge olan Güneydoğu Anadolu'da mevcut ormanların büyük bölümü de tahrip edilmiştir.
Ekonomi
Coğrafi yönden Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile de GAP kalkınmasında temel teşkil eden Gaziantep ve Diyarbakır ekonomik yönden çevresindeki 16 ili etkisi altında tutmaktadır.
Tarım ve hayvancılık
Bölge ekonomisi Gaziantep dışında tarım ve hayvancılığa dayanır. Geniş düzlüklerin olması bölgede tarım için büyük bir avantaj iken, yaz kuraklığının şiddetli olması üretimi olumsuz etkiler en çok ihtiyaç duyan bölge lös adı verilen çok verimli topraklar bulunur. Bölgenin Dünyada en bilinen tarım ürünü antepfıstığıdır ve Türkiye'de en çok bu bölgede yetişir. Ayrıca badem, buğday, pamuk, keten, susam, nohut, zeytin, incir, karpuz, kırmızı mercimek de yetiştirilir. Bölgede ağırlıklı olarak küçükbaş hayvancılık yapılır. Çok az miktarda sığır yetiştiriciliği de vardır. Ayrıca hayvancılığa dayalı olarak Diyarbakır'da Türkiye'de bir ilk olan Organize Hayvancılık Bölgesi kurulmaktadır.
Yer altı zenginlikleri
Bölge yer altı kaynakları bakımından oldukça zengin sayılabilir. Fosfat ve linyitin yanında bölgede petrol de çıkarılır. Batman, Diyarbakır ve Kâhta'da Türkiye'nin önemli petrol yatakları bulunur ve Batman rafinerisinin işlediği petrol bölgeden sağlanır. Bölgede az miktarda taş kömürü de bulunur.
İller
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin 9 ili vardır:
Gaziantep
Diyarbakır
Şanlıurfa
Batman
Adıyaman
Siirt
Mardin
Kilis
Şırnak
Ayrıca bakınız
Türkiye'nin illeri
Yukarı Mezopotamya
Bereketli Hilal
Tur Abdin
Güneydoğu Anadolu Projesi
Dış bağlantılar
Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Türkiye'nin coğrafi bölgeleri
|
993
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/2001
|
2001
|
2001 (MMI) pazartesi günü başlayan yıl.
Olaylar
Ocak
8 Ocak - İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı hizmete girdi.
10 Ocak - ABD Federal Ticaret Komisyonu, AOL-Time Warner'ın kurulması için America Online ve Time Warner'ın birleşmesini onayladı.
15 Ocak - Vikipedi kuruldu.
20 Ocak - George W. Bush Amerika Birleşik Devletleri'nin 43. başkanı oldu.
21 Ocak - İsrail ve Arap muhalifleri arasındaki Taba Zirvesi Mısır'da başladı.
24 Ocak - Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 4 koruması ve şoförü, silahlı saldırıda çapraz ateşe tutularak öldürüldü.
31 Ocak - Uzay turisti Amerikalı Dennis Tito'nun, 2 Rus kozmonotla “yıldızlara” yolculuğu başladı.
Şubat
12 Şubat - NEAR Shoemaker uzay aracı, 433 Eros'un "eyer" bölgesinde aşağı indi ve bir asteroite iniş yapan ilk uzay aracı oldu.
19 Şubat - 2001 Türkiye ekonomik krizi: MGK aylık olağan toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan tartışma piyasaları etkiledi. Birkaç saat içinde Merkez Bankası'ndan yaklaşık 5 milyar dolar çekildi.
26 Şubat - Daft Punk ikinci stüdyo albümleri Discovery'i yayınladı.
Mart
2 Mart - Bamyan Buda heykelleri, Taliban tarafından dinamitlenerek imha edildi.
3 Mart - Başbakan Bülent Ecevit'in görüşmek üzere davet ettiği Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Devlet Bakanlığı'na atandı.
24 Mart - Apple, uzun zamandır beklenen yeni nesil işletim sistemi Mac OS X'i, Mac OS X 10.0 sürümüyle piyasaya sürdü. Yaklaşık yüzde 10 pazar payıyla, en çok kullanılan ikinci masaüstü işletim sistemi olmaya devam ediyor.
29 Mart - Yaşar Üniversitesi kuruldu.
Nisan
1 Nisan
Hollanda'da eş cinsel evlilik yasallaştırılarak, Dünya üzerinde eşcinsel evlilik ilk defa yasal bir hüküm kazandı.
Eski Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Slobodan Milošević, savaş suçları suçlamasıyla yargılanmak üzere özel kuvvetleri polise teslim etti.
14 Nisan - İstanbul Ticaret Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi kuruldu.
22 Nisan - Muhammed Emin Tokcan liderliğindeki eylemciler İstanbul Swiss Otel'i bastılar. Yaklaşık 12 saat süren rehin alma eylemi kansız sona erdi.
28 Nisan - İlk uzay turisti Amerikalı Dennis Tito'yu taşıyan Soyuz TM-32, Baykonur Uzay Üssü'nden kalktı.
Mayıs
6 Mayıs - Uzay turisti Dennis Tito, Soyuz TM-31 ile Dünya'ya geri döndü. (Soyuz TM-32, yeni bir cankurtaran gemisi olarak Uluslararası Uzay İstasyonu'na yanaşmıştır.)
7 Mayıs - Bosna-Hersek'in Banja Luka kentinde Ferhad Paşa Camii'ni yeniden inşa etme girişiminde bulunuldu. Ancak tören, 300 yaşlı Boşnak'a şiddet uygulayan Sırp milliyetçilerinin kitlesel ayaklanmalarıyla sonuçlandı.
13 Mayıs - Silvio Berlusconi, İtalya genel seçimlerini kazanarak ikinci kez İtalya başbakanı oldu.
12 Mayıs - Estonya, 2001 Eurovision Şarkı Yarışması'nı 198 puanla kazandı.
22 Mayıs - Derin Ekliptik Araştırmaları sırasında büyük bir trans Neptün ötesi cisim (28978 Ixion) bulundu.
24 Mayıs - 16 yaşındaki Temba Tsheri, Everest Dağı'nın zirvesine tırmanan en genç kişi oldu.
Haziran
22 Haziran - Anayasa Mahkemesi, laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri nedeniyle Fazilet Partisi'nin temelli kapatılmasına karar verdi. Fazilet Partisi üyesi Nazlı Ilıcak ile Bekir Sobacı'nın milletvekilliklerinin düşürülmesine karar verildi.
29 Haziran - Dünyaca ünlü İtalyan sanatçı Eros Ramazzotti'nin Türkiye'deki en büyük konseri İstanbul'daki Ali Sami Yen Stadyumu'nda yapıldı.
Temmuz
3 Temmuz - Vladivostok Air'ın 352 sefer sayılı uçuşu: Tupolev Tu-154M tipi yolcu uçağı, Rusya'nın Irkutsk Uluslararası Havalimanı'na iniş yaklaşırken kaza yaptı. Kazada 145 kişi öldü.
2 Temmuz - Dünyanın ilk bağımsız yapay kalbi Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Robert Tools'a yerleştirildi.
13 Temmuz - Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Pekin'e 2008 Yaz Olimpiyatlarına ev sahipliği yapma hakkını verdi.
16 Temmuz
Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu, 2001 Çin-Rusya Dostluk Antlaşması'nı imzaladı.
FBI, Dijital Binyıl Telif Hakkı Yasası'nın bir hükmünü ihlal ettiği için Dimitri Sklyarov'u Las Vegas'taki bir toplantıda tutukladı.
20-22 Temmuz - 27. G8 zirvesi, İtalya'nın Cenova komününde gerçekleşti. Küreselleşme karşıtı hareketin üyeleri tarafından toplantıya karşı büyük gösteriler düzenlendi. Bir gösterici (Carlo Giuliani), bir polis tarafından öldürüldü. Protestocular tarafından karargah olarak kullanılan bir okula polis saldırısı sırasında diğerleri de yaralandı.
Ağustos
14 Ağustos - Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.
21 Ağustos - NATO, Makedonya Cumhuriyeti'ne barışı koruma gücü göndermeye karar verdi.
25 Ağustos - Üzeyir Garih cinayeti: İş insanı Üzeyir Garih, Eyüp Mezarlığı'nda bıçaklanarak öldürüldü. Katil zanlısı Yener Yermez olaydan 10 gün sonra memleketi Kayseri'de yakalandı.
31 Ağustos - 2001 Irkçılığa Karşı Dünya Konferansı, Güney Afrika'nin Durban kentinde gerçekleşti.
Eylül
4 Eylül - Tokyo DisneySea, Tokyo Disney Resort'un bir parçası olarak Urayasu, Chiba, Japonya'da açıldı.
5 Eylül - John Cage, As Slow as Possible isimli parçayı bestelemeye başladı. 2640 yılında tamamlanacak olan beste, 639 yıl sürecek.
9 Eylül
Kuzey İttifakı askeri komutanı Ahmed Şah Mesud, kendisiyle röportaj yapmak isteyen Belçika pasaportlu ve Fas asıllı iki kişinin intihar saldırısı sonucu öldü.
10 basamaklı ondalık Unix zaman damgası, kullanımının başlangıcını işaret eden Unix billennium'a ulaştı.
10 Eylül
Donald Rumsfeld, hesaplanamayan 2,3 trilyon dolarlık Pentagon harcamaları hakkında bir konuşma yaptı.
Charles Ingram, Kim Milyoner Olmak İstiyor? yarışmasından £ 1 milyon kazandı, ancak ödülün çoğunda hile kullandığı açıklandıktan sonra ödül iptal edildi.
11 Eylül - 11 Eylül saldırıları: New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırı düzenlendi. Saldırıyı El-Kaide örgütünün düzenlediği iddia edildi.
14 Eylül
11 Eylül saldırılarının kurbanları için Washington Ulusal Katedrali'nde tarihi Ulusal Dua Hizmeti düzenlendi.
Nintendo GameCube Japonya'da piyasaya sürüldü.
17 Eylül - New York Menkul Kıymetler Borsası, Büyük Buhran'dan bu yana en uzun kapanış olan 11 Eylül saldırılarının ardından yeniden işlem görmeye başladı.
20 Eylül - ABD Başkanı George W. Bush, Kongre ve Amerikan halkının ortak oturumuna hitaben bir "Terörizmle Savaş" ilan etti.
Ekim
7 Ekim - Afganistan Savaşı: Amerika Birleşik Devletleri ve İngiliz kuvvetleri 11 Eylül saldırısından sonra Taliban'ın düzenine ve El-Kaide örgütüne karşı Afganistan'a saldırdı.
23 Ekim - Apple ilk iPod modelini tanıttı.
25 Ekim
Microsoft, Windows XP'yi piyasaya sürdü.
Ruanda Soykırımı ile çağrışımlara atıfta bulunan Ruanda hükûmeti, ülke için yeni bir ulusal bayrak kabul etti.
30 Ekim - Michael Jackson, Invincible adlı albümünü çıkardı.
Kasım
4 Kasım - Kuzey İrlanda Polis Teşkilatı, Ulster Kraliyet Polisi'nin ardılı olarak kuruldu.
5 Kasım - 20.000.000 Türk lirası tedavüle çıkarıldı.
7 Kasım - Belçika'nın ulusal havayolu şirketi Sabena iflas etti.
9 Kasım - ABD ve İngiliz kuvvetlerinin başlattığı hava saldırıları sonucunda Afganistan'daki Taliban iktidarı devrildi.
20 Kasım - Mersin'de sel felaketi yaşandı.
23 Kasım - Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de imzalandı.
25 Kasım - Türkiye'nin ilk ve tek Yahudi müzesi olan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi açıldı.
5 Aralık - Afganistan'ın geleneksel yönetiminin başına Hamid Karzai seçildi.
20 Aralık - Ekonomik bunalımdan kurtulamayan Arjantin'de hükûmet, Devlet Başkanı Fernando de la Rua'ya istifalarını sundu. Ülkede ilan edilen sıkıyönetime rağmen olaylar sürdü.
Aralık
11 Aralık
Çin Halk Cumhuriyeti, Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı.
Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti, Zacarias Moussaoui'yi 11 Eylül saldırılarına karıştığı için yargıladı.
13 Aralık - ABD Başkanı George W. Bush, ABD'nin 1972 Anti-Balistik Füze Antlaşması'ndan çekildiğini duyurdu.
19 Aralık - Rekor yüksek atmosfer basıncı 1085,6 hPa (32,06 inHg), Tosontsengel, Zavhan, Moğolistan'da kaydedildi.
22 Aralık - Kuzey İttifakı siyasi lideri Burhaneddin Rabbani, Afganistan'da iktidarı Cumhurbaşkanı Hamid Karzai başkanlığındaki geçici hükûmete devretti.
27 Aralık - Çin'e, ABD ile kalıcı normal ticaret statüsü verildi.
Doğumlar
Ocak-Şubat
1 Ocak-Winter (Şarkıcı),Güney Koreli şarkıcı
7 Ocak - Rodrygo, Brezilyalı futbolcu
19 Şubat - Lee Kang-in, Güney Koreli futbolcu
Mart-Nisan
9 Mart - Jeon So-mi, Güney Koreli şarkıcı
10 Mart - Alyssa Carson, Amerikalı astronot
19 Nisan - Deniz Selin Ünlüdağ, Türk eskrimci
20 Nisan - Reyhan Asena Keskinci, Türk oyuncu
26 Nisan - Ekrem Sancaklı, Türk basketbolcu
Mayıs-Haziran
4 Haziran - Takefusa Kubo, Japon futbolcu
Temmuz-Ağustos
11 Ağustos - Gökşen Fitik, Türk basketbolcu
Eylül- Ekim
2 Eylül - Yaprak Erkek, Türk milli kadın voleybolcu
3 Eylül - Tsugumi Sakurai, Japon güreşçi
6 Eylül - Freya Allan, İngiliz oyuncu
10 Eylül - Amelia Tu, Kanadalı manken
25 Eylül - Cade Cunningham, Amerikan basketbol oyuncusu
1 Ekim - Mason Greenwood, İngiliz futbolcu
7 Ekim - Ajdin Hasić, Bosnalı futbolcu
13 Ekim - Caleb McLaughlin, Amerikalı oyuncu
25 Ekim - Elisabeth (Brabant düşesi), Belçika tahtının varisi
Kasım-Aralık
1 Aralık - Prenses Aiko, Japon prenses
9 Aralık - Ayşe Begüm Onbaşı, Türk aerobik jimnastikçi
Billie Eilish, Amerikalı şarkıcı
30 Aralık - Buket Öztürk, Türk bocce oyuncusu
Ölümler
Ocak
1 Ocak - Ray Walston, Amerikalı oyuncu (d. 1914)
7 Ocak - Şarl Helu, Lübnanlı devlet adamı (d. 1913)
9 Ocak – Paul Vanden Boeynants, Belçika Başbakanı (d. 1919)
10 Ocak - Necati Cumalı, ünlü şair ve yazar (d. 1921)
12 Ocak - Bill Hewlett, Amerikalı mühendis, iş insanı ve Hewlett-Packard'ın kurucusu (d. 1913)
18 Ocak - Laurent-Désiré Kabila, Kongo Demokratik Cumhuriyeti Başkanı (d. 1939)
Şubat
4 Şubat
Mahmud Esad Coşan, Tasavvuf önderi, ilim adamı (d. 1938)
Iannis Xenakis, Yunan asıllı Fransız besteci, mimar ve matematikçi (d. 1922)
7 Şubat
Anne Morrow Lindbergh, Amerikan yazar ve havacı (d. 1906)
King Moody, Amerikalı komedyen ve oyuncu (d. 1929)
9 Şubat
Ayfer Gök, Türk pilot teğmen (d. 1977
Herbert Simon, Amerikalı ekonomist, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi (d. 1916)
14 Şubat - Dale Eanhardt, Nascar pilotu. (d. 1951)
16 Şubat - Ali Artuner, Türk futbolcu (d. 1944)
17 Şubat - Matild Manukyan, genelev patroniçesi (d. 1914)
18 Şubat - Dale Earnhardt, Amerikalı otomobil yarışçısı (d. 1951)
19 Şubat - Stanley Kramer, Amerikalı yapımcı (d. 1913)
24 Şubat - Claude Elwood Shannon, Amerikalı matematikçi (d. 1916)
Mart
12 Mart - Robert Ludlum, Amerikalı romancı
17 Mart - Angel Mojsovski, Makedon komünist aktivist, Yugoslavya Cephesi'nde savaşan asker, Halk Kahramanı Nişanı sahibi (d. 1923)
20 Mart - Ilie Verdeț, Rumen siyasetçi (d. 1925)
22 Mart - Sabiha Gökçen, Atatürk'ün manevi kızı, Türkiye'nin ilk kadın pilotu (d. 1913).
Nisan
6 Nisan - Haluk Afra, Türk diplomat (d. 1925)
7 Nisan
David Graf, Amerikalı oyuncu (d. 1950)
Beatrice Straight, Amerikalı oyuncu, Oscar ve Tony ödülü sahibi (d. 1914)
25 Nisan - Michele Alboreto, İtalyan yarış pilotu (d. 1956)
29 Nisan - Barend Biesheuvel, Hollandalı politikacı, eski Hollanda Başbakanı (d. 1920)
Mayıs
11 Mayıs - Douglas Adams, İngiliz bilimkurgu yazarı (d. 1952)
22 Mayıs - Jenő Fock, Macar siyasetçi (d. 1916)
24 Mayıs - Javier Urruticoechea, İspanyol futbolcu (d. 1952)
Haziran
3 Haziran - Anthony Quinn, Meksikalı aktör (d. 1915)
10 Haziran - Leyla Pehlevi, İran prensesi (d. 1970)
15 Haziran - Henri Alekan, Fransız görüntü yönetmeni (d. 1909)
17 Haziran - Donald J. Cram, Amerikalı kimyager, 1987 Nobel Kimya Ödülü sahibi (d. 1919)
21 Haziran - John Lee Hooker, Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve gitarist (d. 1917)
25 Haziran - Matthew Ansara, Amerikalı oyuncu (d. 1965)
27 Haziran
Jack Lemmon, Amerikalı oyuncu (d. 1925)
Tove Jansson, Fin romancı, ressam, çizgi karikatür bant yazarı ve çizeri (d. 1914)
Temmuz
1 Temmuz - Nikolay Basov, Sovyet fizikçi ve Nobel Fizik Ödülü sahibi (d. 1922)
22 Temmuz - Mariya Gorohovskaya, Sovyet jimnastikçi (d. 1921)
31 Temmuz - Francisco da Costa Gomes, Portekizli asker, siyasetçi ve eski Portekiz Cumhurbaşkanı (d. 1914)
Ağustos
6 Ağustos
Dương Văn Minh, Vietnamlı general, siyasetçi ve eski Güney Vietnam Devlet Başkanı (d. 1916)
Wilhelm Mohnke, Alman general (d. 1911)
15 Ağustos - Yavuz Çetin, Türk gitarist (d. 1970)
16 Ağustos - Abdullah Rıza Ergüven, ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşünbilimci (d. 1925)
20 Ağustos - Fred Hoyle, İngiliz astronom ve yazar (d. 1915)
25 Ağustos
Üzeyir Garih, iş insanı (d. 1929)
Aaliyah, Amerikan şarkıcı ve oyuncu (d. 1979)
26 Ağustos - Marita Petersen, 8. Faroe Adaları Başbakanı (d. 1940)
Eylül
2 Eylül - Christiaan Barnard, Güney Afrikalı doktor (d. 1922)
9 Eylül - Ahmed Şah Mesud, Afgan ordusu komutanı (d. 1953)
20 Eylül - Marcos Pérez Jiménez, Venezuelalı asker, siyasetçi ve eski Venezuela Devlet Başkanı (d. 1914)
22 Eylül
Fikret Kızılok, Türk pop, rock, folk müziği sanatçısı (d. 1946)
Isaac Stern, Ukraynalı kemancı (d. 1920)
29 Eylül - Nguyen Van Thieu, Vietnamlı asker, siyasetçi ve eski Güney Vietnam Devlet Başkanı (d. 1923)
Ekim
12 Ekim - Hikmet Şimşek, Türk müzisyen ve orkestra şefi (d. 1924)
26 Ekim - Süreyya İsfendiyari Bahtiyari, İran kraliçesi (d. 1932)
Kasım
3 Kasım - Ernst Gombrich, Avusturya doğumlu sanat tarihçisi (d. 1909)
5 Kasım - Gulam-Rıza Ezheri, 73. İran Başbakanı (d. 1912)
23 Kasım - Aşık Hüdai, (asıl adı Sabri Orak). Halk şairi. (d. 1940)
27 Kasım - Akın Çakmakçı, Türk bürokrat (d. 1937)
29 Kasım - George Harrison, İngiliz rock sanatçısı. (d. 1943)
Aralık
13 Aralık - Chuck Schuldiner, Death ve Control Denied gruplarının kurucusu, solisti, gitaristi, söz yazarı.
18 Aralık - Gilbert Bécaud, Fransız şarkıcı, besteci ve oyuncu (d. 1927).
Kaynakça
|
997
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mazgirt
|
Mazgirt
|
Mazgirt, Tunceli'nin bir ilçesi.
Etimoloji
Kaynaklarda eski ismine rastlanmamakla birlikte halk dilinde "Mezingirt" diye anılır. Ermenicede (Medzgerd) büyükhisar anlamına gelmektedir. Urartularda, Gert kelimesi şehir anlamına gelir. Büyük şehir, büyük ormanlık anlamında kullanılmıştır. MÖ 9. yüzyılda yöreye hakim olan Urartular tarafından konduğu tahmin edilmektedir.
Tarihçe
Mazgirt coğrafi konumu nedeniyle en eski yerleşim yerlerinden biridir. İlçenin tarihi, Tunç Çağına kadar gitmektedir. Bölge MÖ 2200'lerde Hurriler'in MÖ 1375-1335 yıllarında Suriye'ye ilerleyen Hititlerin, Hitit devleti yıkılınca da MÖ 9. yüzyılda Harput (Elazığ) yöresine hakim olan Urartular'ın hakimiyeti altına girmiştir. Mazgirt Kalesi ve Bağın Kalesi Urartular dönemine aittir. MÖ 560'larda Asur ve Urartu devletini yıkan Medler, Mazgirt dahil tüm Tunceli yöresine hakim oldular. MÖ 550'lerde Medler, Persler tarafından ortadan kaldırılınca bölge Perslerin hakimiyetine, Pers ordularının MÖ 334-332'lerde İskender karşısında aldığı yenilgiler sonucu Makedonya egemenliğine girdi. Daha sonra bölge Kapadokya ve Romalılar arasında zaman zaman el değiştirdi. Roma İmparatorluğu hakimiyeti uzun süre devam etmiş, imparatorluğun 395'te Doğu ve Batı Roma diye ikiye ayrılmasından sonra Mazgirt, Bizans imparatorluğu sınırları içerisinde kalmıştır. Birinci Kubat yönetiminde Sasani İmparatorluğu 503 yılında Erzurum ve Diyarbakır'ı alınca, Tunceli yöresi Sasani, Bizans ve Araplar arasında 1071 yılına dek sürekli el değiştirmiştir. 1115 yılında Harput kalesini elde eden Artukoğulları, Çubukoğullarının egemenliğine son verip Mazgirt ilçesi dahil, Tunceli'nin güney kısmının tümünü egemenliği altına aldılar. 1100-1200 yıllarında Mengüçler yöreye hakim oldular. 1228 yılında Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Alâeddin Keykubad, Mengüçlülerin egemenliğine son verince, ilçe Anadolu Selçuklu Devletinin egemenliğine girdi. Bağın (Dedebağ) köyü yakınında bulunan Bağın Kalesi bu dönemde Selçukluların denetimine kalmıştır. Anadolu Selçuklu Devletinin, Moğollara yenilmesiyle 1243 yılında yöre Moğolların denetimine girdi. Bu dönemde birçok beylikler çıktı. 1300 yılında Akkoyunlular yöreye hakim oldular.
1473 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Akkoyunluları Otlukbeli savaşında mağlup etmesinden sonra yöre Osmanlılar'ın egemenliğine girdi. 1514 yılında Yavuz Sultan Selim'in Şah İsmail'i Çaldıran Muharebesinde yenmesiyle Osmanlı hakimiyeti pekişti. Mazgirt, 1530 yılı tahririnde Çemişkezek sancağının bir nahiyesi konumundaydı. 1541 yılı tahririnde de nahiye merkezi konumunda olan yerleşim bu tarihten sonra sancak merkezi haline getirilmiş ve Mazgirt Sancağı'da Pir Hüseyin Bey'in oğullarına yurtluk ocaklık olarak verilmiştir. 1663 yılına gelindiğinde Pir Hüseyin Bey'in nesline verilen ayrıcalık kaldırıldığı gibi sancak statüsü de kaldırılarak mukataaya dönüştürülerek Voyvodalar tarafından yönetilmeye başlanmıştır.
17. yüzyılda Müslüman ve Gayrimüslim nüfusa sahip olan yerleşimde, 1691 yılı Cizye Defteri kayıtlarına göre cizye mükellefi 53 erkek yaşamaktaydı.
Coğrafya
İlçe Munzur Dağları'nın uzantısı olan Kert Dağları üzerinde, Mazgirt Kalesi eteğinde kurulmuştur. Rakımı 1400'dür. Doğusunda Peri Suyu (Karakoçan ilçesi), batısında Munzur Suyu (Merkez ilçe), kuzeyinde Nazımiye ilçesi ve güneyinde Keban Baraj Gölü bulunmaktadır. Mazgirt güneyden kuzeye doğru sürekli yükseklik arz eden tepe ve dağlardan meydana gelen bir ilçedir. İlçenin güneyini teşkil eden baraj gölü çevresi, ormanlık sahası bulunmayan ve küçük tepelerden meydana gelmiş tarıma elverişli alandır. Mazgirt ilçe merkezi ile Darıkent arasında bir şerit düşünülecek olursa bu şeridin kuzey kısmının yüzey şekilleri güney kısmına göre daha dağlıktır. Bu bölümde büyük dağlara ve vadilere rastlanır. Bu bölge bitki örtüsü ve ormanlık saha bakımından güneye nazaran daha zengindir. İlçede ova yoktur. Baraj gölü Göktepe ve Akpazar çevresinde bazı köylerin arazisini kısmen kaplamıştır. Bu araziler ilçenin en verimli arazisini teşkil eder. İlçenin batısında bulunan Mazgirt Dağları kuzeyindeki Simdantaş (Kırklar) tepesi, Yeşil Baba ve Gögerik tepesi yörenin başlıca dağlarıdır. Sonuç olarak Mazgirt, Tunceli'nin güney kesiminde yer alan kuzeyde merkez ve Nazımiye ilçesi, doğuda Karakoçan, güneyde Kovancılar, batıda Pertek ile çevrili 709 kilometrekare yüzölçümüne sahiptir.
Ekonomi
Temel ekonomik etkinlik tarım ve hayvancılık olmakla birlikte son yıllarda oldukça gerileme yaşanmıştır. İlçe halkının %75,80'i tarımla ve hayvancılıkla uğraşmakta olup, tarım genellikle aile ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kapalı tarım ekonomisi şeklindedir. Mazgirt, ilin tarıma en elverişli ilçelerinden biridir. İlçenin güney kesimleri makineli tarım yapmaya müsait olup halk geçimini bitkisel üretim yaparak sağlamaktadır. İlçenin güney kesimlerinde genellikle tarımla uğraşılmakta, kuzey kesimlerinde ise tarımla birlikte hayvancılıkla da uğraşılmaktadır. İlçede buğday, arpa, fasulye, fiğ, şeker pancarı, soğan, patates, nohut, mercimek gibi ürünler yetiştirilir. Bunun yanı sıra meyvecilikte yapılmaktadır. İlçenin Akpazar beldesinde çanak-çömlekçilikte yapılmaktadır.
Mazgirt ilçe merkezinde PTT ve Ziraat Bankası şubesi bulunmaktadır.
Nüfus
Kültür ve sanat
Her yıl il genelinde düzenlenen Munzur Doğa ve Turizm festivali kapsamında ilçede de çeşitli sanat etkinlikleri düzenlenmektedir. Bunun dışında bazı dönemlerde özellikle müzik alanında çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
Tarihi eserler ve Türbeler
Mazgirt Kalesi, Elti Hatun Türbesi, Elti Hatun Camisi, Çoban Baba Türbesi, Kale Köyü Kalesi ve Bağın Kalesi olarak sayılabilir.
İlçenin Darıkent (Muhundu) köyünde bulunan kaplıca, her yıl özellikle yaz aylarında sağlık amacıyla çok sayıda kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Mazgirt İlçesi efsaneleri
Çoban Baba Efsanesi
Elti Hatun Efsanesi
Yürüyen Duvar Efsanesi (Baba Mansur Efsanesi)
Bağın Kalesi Efsanesi
Kaynakça
Dış bağlantılar
Mazgirt Kaymakamlığı
Mazgirt Belediyesi
|
999
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1ld%C4%B1z%20Sava%C5%9Flar%C4%B1
|
Yıldız Savaşları
|
Yıldız Savaşları, George Lucas tarafından yaratılmış, öncelikle filmleriyle tanınmış, sonraki yıllarda çizgi roman, video oyunları, televizyon yapımları vb. dallarda ününü arttırmış kurgusal bir evren ve markadır. Serinin ilk filmi, 25 Mayıs 1977'de 20th Century Fox tarafından Star Wars (Yıldız Savaşları) ismiyle yayınlanmış ve dünya çapında bir popüler kültür fenomeni olmuştur. Üçer yıl arayla iki devam filmi yayınlanmıştır. Orijinal üçlemenin son filminin yayınlanmasının 16 yıl ardından, "öncül" üçlemenin ilk filmi yayımlanmış ve yine üçer yıl arayla diğer iki film de yayımlanmıştır. 2015 yılında "ardıl" üçleme başlamış, 2 yıl arayla devam filmleri yayınlanmıştır.
2019 yılı verilerine göre on iki Yıldız Savaşları filminin toplam hasılatı yaklaşık olarak 10,25 milyar dolardır. Bu hasılatla Yıldız Savaşları serisi, en çok hasılatı olan film serisi olmuştur.
Yıldız Savaşları günümüze kadar kendisine ait filmlerin hasılatı, oyuncak, DVD, kitap, bilgisayar oyunu ve ticari ürün geliriyle 33 milyar dolarlık dev bir kazanç sağlamıştır.
George Lucas filmleri, kitaplar, televizyon dizileri, video oyunları ve çizgiromanlar gibi birçok farklı alanda yayınların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Üçlemede tasvir edilen kurguya pek çok yenilik getiren bu yan ürünler, serinin takipçileri tarafından Genişletilmiş Evren adıyla bilinen kurgusal evrenin oluşmasına imkân sağlamıştır. Bu yayınlar sayesinde filmler arasındaki boşlukta, Star Wars markasının popülerliği ve değeri korunmuştur
Kurgu
Yıldız Savaşları yayınlarındaki olaylar, kurgusal bir galakside gerçekleşmektedir. Pek çok uzaylı ırkı tasvir edildiği gibi, genellikle sahiplerinin emirlerini yerine getiren robotlara da yer verilmiştir. Uzay yolculuğuna oldukça sık rastlanır, evrendeki pek çok gezegen (daha sonra Galaktik İmparatorluk olarak değişmek üzere) Galaktik Cumhuriyetin bir üyesidir.
Yıldız Savaşları'nın göze çarpan bir karakteristiği "Güç" olarak adlandırılan, yetenekli bireyler tarafından kullanılabilen, tüm evreni kapsadığına inanılan enerjidir. Yayınlanan ilk filmde "tüm canlı varlıkları sarmalayan, delip geçen, birbirine bağlayan enerji" olarak açıklanmıştır. "Güç", kullanıcılarına, telekinezi, kehanet, öngörü, zihin kontrolü gibi çeşitli doğaüstü yetenekler bahşeder ve refleksler ve hız gibi pek çok fiziksel özelliğin gelişmesini sağlar. Bu yetenekler karakterler arasında farklılık gösterebilir. Güç iyilik için kullanılabileceği gibi, nefret, saldırganlık ve kötülük duygularını besleyen karanlık tarafının takipçileri tarafından farklı amaçlar için kullanılabilir. Temel altı filmde Güç'ü iyilik için kullanan Jedi'lar ile galaksiyi ele geçirmek amacıyla karanlık tarafa geçmiş Sithlerin mücadelesi konu edilmiştir.
Filmler
Film serisi 25 Mayıs 1977'de yayınlanan Yıldız Savaşları ile başladı. Ardından, 21 Mayıs 1980'de yayınlanan İmparator ve 25 Mayıs 1983'te yayınlanan Jedi'ın Dönüşü geldi. İlk filmin adı Yıldız Savaşları olmasına rağmen, daha sonra gelen öncül filmlerle isim karışıklığı yaşamamak için Yeni Bir Umut (A New Hope) altbaşlığı eklenmiştir.
1997'de, Yıldız Savaşları'''nın gösterime girmesinin 20. yıldönümünde, orijinal üçleme çeşitli yenilemelerle tekrar sinemalarda gösterime girdi. Bu yenilemeler, filmlerin çekildiği tarihte mümkün olmayan bilgisayar efektleri ile gerçekleştirilmiş eklemelerdi. Filmlerin daha sonraki yayımlarında da (örn. 21 Eylül 2004'te yayınlanan serinin DVD'leri) değişiklikler yapılmaya devam edildi.
Uzun süre beklenilen öncül üçleme, 19 Mayıs 1999'da yayımlanan Yıldız Savaşları: Bölüm I - Gizli Tehlike, 16 Mayıs 2002'de yayımlanan Yıldız Savaşları: Bölüm II - Klonların Saldırısı, 19 Mayıs 2005'te yayımlanan Yıldız Savaşları: Bölüm III - Sith'in İntikamı ile tamamlandı.Yıldız Savaşları: Bölüm VII - Güç Uyanıyor filmi ise 17 Aralık 2015'te Türkiye'de vizyona girmiştir. Çekimi İngiltere ve B.A.E'de yapılan filmin yönetmenliğini J.J. Abrams üstlenmiştir. Yönetmenliğini Rian Johnson'ın yaptığı ve 2017 yılında vizyona giren Yıldız Savaşları: Bölüm VIII - Son Jedi ile 2019 yılında vizyona giren ve yönetmenliği J.J. Abrams tarafından üstlenilen Yıldız Savaşları: Bölüm IX - Skywalker'ın Yükselişi filmiyle orijinal üçlemenin sonrasını anlatan ardıl üçleme tamamlanmış oldu.
Oyuncu Kadrosu ve Karakterler
Tema Yıldız Savaşları dünyası, o güne kadar yaratılmış diğer çoğu bilimkurgu filmleri ve fantastik filmlerde kullanılan şık, gösterişli ve fütüristik gelecek kavramının aksine, "kirli" bir portre çizmiştir. Lucas'ın bu vizyonu daha sonra karanlık ve yıpranmış bir uzay gemisinde geçen Yaratık(Alien), post-apokaliptik bir çölde geçen Mad Max 2 ve yıkık dökük ve kaotik bir şehirde geçen Bıçak Sırtı (Blade Runner) filmleriyle popülerlik kazanmıştır. Lucas, filmlerde gerek diyaloglarda, gerek sahne planlarında paralellik öğelerine özellikle dikkat etmiştir. Luke Skywalker ve babası Anakin'in yolculuklarındaki paralellikler buna örnek gösterilebilir.
Teknik bilgi
İlk altı Yıldız Savaşları filmi 2.40:1'lik görüntü oranında çekilmiştir. Orijinal üçlemenin çekimlerinde anamorfik lensler kullanılmıştır. Bölüm IV ve V Panavision ile çekilirken, Bölüm VI'de Joe Dunton Camera (JDC) kullanılmıştır. Bölüm I, Arriflex kameralarda anamorfik Hawk lensiyle, Bölüm II ve III ise Sony'nin CineAlta yüksek çözünürlüklü dijital kamerasıyla çekilmiştir.Yeni Bir Umutun ses efekteri için George Lucas, Ben Burtt'ü işe almıştır. Burtt'ün başarıları Academy of Motion Picture Arts and Sciences tarafından, o tarihte bu dal için bir ödül kategorisi olmadığından özel başarı ödülüyle ödüllendirilmiştir. Lucasfilm şirketi, Jedi'in Dönüşü filmi için THX ses standardını geliştirmiştir. John Williams altı filmin de müziklerini bestelemiştir. George Lucas, her önemli karakter ve konsept için farklı temalarda besteler olmasını planlamıştır. Williams'ın Star Wars teması modern müzik tarihinin en bilinen bestelerinden biri olmuştur.
Orijinal üçlemenin ışın kılıcı koreografisi kılıç ustası Bob Anderson tarafından geliştirilmiştir. Anderson, aktör Mark Hamill'i (Luke Skywalker) eğitmiş ve İmparator ile Jedi'in Dönüşü filmlerinde Darth Vader'in kılıç dövüşü sahnelerinde dublörlük yapmıştır.
Diziler
Yıldız Savaşları'nda Zaman
Yıldız Savaşları filmleri "uzun zaman önce çok çok uzak bir galakside" geçiyor olsalar da çizgi romanlar, kitaplar gibi film dışı ürünlerde zaman Yavin Savaşı'na, yani Yıldız Savaşları: Bölüm IV - Yeni Bir Umut'a göre düzenlenir. Örneğin Yıldız Savaşları: Bölüm VI - Jedi'ın Dönüşü 4 ABY (After Battle of Yavin - Yavin Savaşı'ndan Sonra) tarihinde iken Yıldız Savaşları: Bölüm III - Sith'in İntikamı 19 BBY (Before Battle of Yavin - Yavin Savaşı'ndan Önce) tarihindedir.Legends: Yıldız savaşları filmler dışında da Genişletilmiş Evren (Expanded Universe - EU) kategorisi altında da birçok öykü içermektedir. 50.000 BBY'dan şu ana kadar 138 ABY'e kadar ulaşılmış birçok farklı mekân ve hikâye devam etmektedir.Canon: Disney'ın Lucasfilm şirketini satın almasıyla yeniden yapılandırılan ve güncel olan zaman çizelgesidir. 5000 BBY'dan şu ana kadar 35 ABY'e kadar ulaşılmış birçok farklı mekân ve hikâye devam etmektedir.
Yıldız Savaşları canon kurgusal evreni çeşitli dönemler içerir, bunlardan üçü film üçlemelerine odaklanmıştır. Diğer dönemler Ocak 2021'de tanımlandı:
Yüksek Cumhuriyet: "High Republic" dönemi, öncül üçlemeden 200 yıl önce geçiyor. The High Republic ve yakında çıkacak olan The Acolyte'da yayınlanan medyayı içerir.
Jedi'ın Düşüşü: Galaktik Cumhuriyet'in, hükümdarı Palpatine - gizli Sith lordu Darth Sidious - tarafından yozlaştırıldığı, Öncül üçlemenin dönemi. Cumhuriyet ile Ayrılıkçı bir konfederasyon arasındaki Klon Savaşları'nı düzenledikten sonra Palpatine Jedi Düzeni'ni yok eder, Cumhuriyeti devirir ve Galaktik İmparatorluğu kurar. Bu dönemde Öncül üçleme filmleri ve Klon Savaşları animasyonu yer alıyor. Bu dönem daha önce Ağustos 2019'da Cumhuriyet Dönemi olarak tanımlanmıştı.
İmparatorluk Hükümdarlığı: İmparatorluğun hükümdarlığını keşfeden öncül üçlemeden sonraki dönem. The Bad Batch animasyonu, Obi-Wan Kenobi dizisi ve Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi'ni içerir.
İsyan Dönemi: İmparatorluğun birkaç yıl süren Galaktik bir İç Savaşta Asi İttifakı tarafından savaşıldığı, İmparator'un ölümüyle zirveye ulaştığı ve sonunda İmparatorluğun çöküşüyle sonuçlanan orijinal üçlemenin çağı. Star Wars Asiler animasyonu, Andor dizisi, Rogue One ve orijinal üçleme filmlerini içerir.
Yeni Cumhuriyet: İmparatorluğun düşüşünü izleyen, Yeni Cumhuriyet'in oluşum yıllarında geçen orijinal üçlemeden sonraki dönem. The Mandalorian ve yan dizileri, The Book of Boba Fett, Rangers of the New Republic ve Ahsoka'yı içeriyor.
İlk Düzen'in Yükselişi': İmparatorluğun kalıntılarının İlk Düzen olarak yeniden yapılandığı Ardıl üçlemenin dönemi. Eski İsyanın kahramanları, Yeni Cumhuriyet'in yardımıyla, baskıcı rejime ve yöneticilerine karşı Direnişe liderlik ediyor, gizemli varlık Snoke ve kukla ustası, canlanan Palpatine. Star Wars Resistance animasyonu ve Ardıl üçleme filmlerini içerir. Bu dönem daha önce Ağustos 2019'da Direniş Dönemi olarak tanımlanmıştı.
İzleme Sırası
Aşağıda fanlar arasındaki en popüler üç izleme sırası verilmiştir. Sadece Canon Live-action film ve diziler sıralanmıştır.
Hasılat
Akademi Ödülleri
Altı film toplamda 25 Akademi Ödülüne aday olmuş, 10'unu kazanmıştır. Bunlardan üçü Özel Başarı Ödülü''dür.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Star Wars resmi sitesi
Star Wars TURK
The Force
Wookieepedia
Yıldız Savaşları.com
StarWars.com | Home
Robot filmleri
Uzay macerası filmleri
Amerika Birleşik Devletleri epik filmleri
Televizyona uyarlanmış filmler
|
1001
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96%20220
|
MÖ 220
|
Olaylar
Büyük Hun İmparatorluğu kuruldu (dağılışı MÖ 45).
Bizantion, Rodos'a karşı savaşa girdi.
Doğumlar
II. Attalos, Pergamon Kralı (ö. MÖ 138)
Ölümler
yaklaşık tarih - Bizantiyonlu Filyon, askerî mühendis (d. y. MÖ 280)
|
1011
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tony%20Blair
|
Tony Blair
|
Sir Anthony Charles Lynton Blair (6 Mayıs 1953 Edinburgh, İskoçya), Britanyalı avukat, siyasetçi ve eski başbakan. Kariyerine İşçi Partisinde başlamış olan Blair, 1997 - 2007 yılları arasında Birleşik Krallık Başbakanlığı, 1994-2007 yılları arasında İşçi Partisi Başkanlığı yaptı. 1983-2007 yılları arasında Birleşik Krallık Parlamentosunda Sedgefield Milletvekili olarak yer aldı.
Eski Genel Başkan John Smith'in ölümünden sonra yapılan 1994 İşçi Partisi liderlik seçiminde Başkan seçildi. 18 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarından sonra 1997 Birleşik Krallık genel seçimleri'nde İşçi Partisi'den Birleşik Krallık başbakanı seçildi. 2003 yılında Irak'ın işgaline, Amerika Birleşik Devletleri başkanı George W. Bush ile karar vermiş olması ülkesinde ve dünyada geniş kesimlerin tepkisini çekti. 10 Mayıs 2007'de, yani başbakanlığının 10 yıl 1 haftası dolduğunda seçim bölgesinde düzenlediği basın toplantısıyla 27 Haziran 2007'de başbakanlıktan ve İşçi Partisi Başkanlığı'ndan ayrılacağını duyurdu. Aynı tarihte her iki görevi de maliye bakanı Gordon Brown'a devretti. 2007 yılında görevi Gordon Brown'a devretmesinin üzerinden 3 yıl geçtikten sonra 2010 yılında açılan ve İngiltere'nin Irak Savaşı'nda yaptıklarını araştıran soruşturmada kamuoyundan bilgi saklamak ve kamuoyunu yanlış yönlendirmek ile itham edilmiş olup soruşturma devam etmektedir. Blair, başbakanlık süresi boyunca yaşadıklarını anlattığı bir kitap yazmıştır. Kitabın orijinal ismi A Journey'''dir. Türkçe anlamı ise Bir Yolculuk'tur. 2022 yılı yeni yıl onur ödüllerinde kendisine Dizbağı Nişanı verilmiştir.
Chilcot Raporu'nda Tony Blair
2003 yılında Irak'ın işgaline, Amerika Birleşik Devletleri başkanı George W. Bush ile karar veren Tony Blair, Irak Savaşı'na dair yayınlan ve 2,6 milyon kelimeden oluşan Chilcot Raporu'nda adı sık geçen isimlerden biri oldu. İngiltere'de bir komisyon tarafından 7 yılda hazırlanan bu rapor, Irak Savaşı'na dair en kapsamlı rapor olmak özelliğini taşımaktadır. Raporla ilgili yaklaşık iki saat süren bir basın toplantısı yapan Blair, Irak Savaşı'na katılmanın 10 yıllık başbakanlığında aldığı en zor karar olduğunu söyleyerek, "Bu karar nedeniyle bugün bütün sorumluluğu, herhangi bir istisna veya mazeret olmaksızın kabul ediyorum."'' ifadelerini kullandı. Irak harekâtında hayatını kaybeden İngiliz askerlerinin yakınlarından bazıları Tony Blair'in yargılanmasını istedi. Blair'in eski İşçi Partisi Lideri olmasından dolayı İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn açıklanan rapor sonrası partisi adına özür diledi. Raporu hazırlayan komisyonun başkanı Chilcot ise "Askerî harekât belki sonra gerekli olabilirdi, ama Saddam Hüseyin 2003'te acil bir tehdit değildi'' ifadelerini kullandı.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Tony Blair Faith Foundation
Timeline: The Blair Years- BBC News
1953 doğumlular
Edinburgh doğumlular
İngiliz siyasetçiler
Birleşik Krallık başbakanları
Oxford Üniversitesinde öğrenim görenler
Birleşik Krallık'taki ana muhalefet partisi liderleri
Birleşik Krallık Avam Kamarası (1983-1987)
Birleşik Krallık Avam Kamarası (1987-1992)
Birleşik Krallık Avam Kamarası (1992-1997)
Birleşik Krallık Avam Kamarası (1997-2001)
Birleşik Krallık Avam Kamarası (2001-2005)
Birleşik Krallık Avam Kamarası (2005-2010)
İngiltere Danışma Konseyi üyeleri
Charlemagne Ödülü sahipleri
Başkanlık Özgürlük Madalyası sahipleri
İşçi Partisi (Britanya) liderleri
Yaşayan insanlar
Birleşik Krallık Parlamentosu üyeleri
Katolikliğe dönenler
İngiliz Roma Katolikleri
St John's College, Oxford'da öğrenim görenler
Britanyalı diplomatlar
Britanyalı anı yazarları
Afrika Komisyonu üyeleri
Congressional Gold Medal sahipleri
İngiliz otobiyograflar
İrlanda asıllı İngilizler
Garter şövalyeleri
Birleşik Krallık Kraliyet Danışma Meclisi üyeleri
Avrupa Konseyi başkanları
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü
Yale Üniversitesi öğretim üyeleri
Sosyal demokratlar
|
1012
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinema
|
Sinema
|
Sinema veya Sinema sanatı, kamera aracılığı ile elde edilmiş görüntülerin bir ışık aracılığı ile beyaz renkte bir perdeye yansıtılarak film adı verilen sesli veya sessiz hareketli videolar elde edilmesi işidir. Üretilen bu filmler, sinema salonu adı verilen özel binalarda gösterilmektedir. Sinema sanatı genel olarak diyalog, kurgu, sahnenin düzeni, ışık, ses ve dekor gibi şeyleri yapılan filme uygun olarak kullanımı olarak bilinmektedir. Bu işlemlerin tamamına ise sinema endüstrisi adı verilmektedir. İtalyan asıllı Fransız film kuramcısı Ricciotto Canudo sinemayı, "yedinci sanat" olarak tanımlamış ve günümüzde de bu şekilde kabul edilmektedir.
Kaynakça
Sinema
Türlerine göre yapılar
|
1013
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/George%20Lucas
|
George Lucas
|
George Walton Lucas Jr. (d. 14 Mayıs 1944, Modesto), Amerikalı film yapımcısı, yönetmen ve yazardır. Yıldız Savaşları (Star Wars) ve ardından (Steven Spielberg ile birlikte) Indiana Jones serilerini yarattı. Steven Spielberg gibi dünyanın yaşayan en büyük yönetmenlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde sinema okumaya karar veren Lucas, bu dönemde çektiği kısa filmlerden biri olan THX-1138: 4EB (Electronic Labyinth) ile Amerikan Ulusal Öğrenci Filmleri Festivalinde büyük ödülü kazandı. Bunun sonucunda da Warner Brothers yapım şirketinde staja başladı.
Burada Francis Ford Coppola'nın yönettiği "Finian'ın Gökkuşağı - Finian's Rainbow" 'un (1968) çekimlerine katıldı. Coppola ile arkadaşlıkları da böylece başladı. Birlikte 1969 yılında American Zoetrope adıyla bir şirket kurdular. Yaptıkları ilk iş de THX-1138: 4EB'nin uzun metrajlı versiyonu oldu. Warner Brothers'ın finanse ettiği film gişede başarı getirmedi.
Coppola, "Baba (1972)" filmi için çalışmaya başlayınca George Lucas kendi şirketi olan Lucasfilm Ltd.'i kurdu.
1973'te senaryosunu yazdığı, kendi hayatından da kesitler taşıyan American Graffiti'yi yönetti. Sadece 780.000 dolar bütçe ile çekilen, 50 milyon dolar gişe yapan bu filmle Altın Küre ödülünü kazandı. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo dahil olmak üzere 5 dalda Oscar'a aday oldu.
Aynı yıl, Flash Gordon ve Maymunlar Cehennemi'nden etkilenerek, Yıldız Savaşları'nın senaryosunu yazmaya başladı.
1975'te bu film için gerekli olan görsel efektlerin yaratılacağı ILM (Industrial Light & Magic) şirketini kurdu. Star Wars projesi birkaç stüdyo tarafından reddedilse de sonunda Twentieth Century Fox tarafından kabul edildi.
Yönettiği filmler
Yıldız Savaşları: Bölüm III - Sith'in İntikamı (film) - Star Wars Episode III: Revenge of the Sith (2005)
Yıldız Savaşları: Bölüm II - Klonların Saldırısı (film) - Star Wars Episode II: Attack of the Clones (2002)
Short Chaos 10 (2000)
Yıldız Savaşları: Bölüm I - Gizli Tehlike (film) - Star Wars Episode I: The Phantom Menace (1999)
Captivated '92: The Video Collection (1991) "Rush, Rush" videosu
Yıldız Savaşları: Bölüm IV - Yeni Bir Umut (film) - Star Wars Episode IV: A New Hope (1977)
American Graffiti (1973)
THX 1138 (1971)
THX 1138:4EB (1970)
Making of 'The Rain People', The (1969)
Filmmaker (1968)
6-18-67 (1967)
Anyone Lived in a Pretty How Town (1967)
Emperor, The (1967)
1:42:08: A Man and His Car (1966)
Freiheit (1966) (as Lucas)
Herbie (1966)
Look at Life (1965)
Kaynakça
Dış bağlantılar
1944 doğumlular
Stanislaus County doğumlular
Amerikalı film yönetmenleri
Amerikalı film yapımcıları
Amerikalı Budistler
Güney Kaliforniya Üniversitesinde öğrenim görenler
Young Artist Ödülü sahipleri
Amerikalı dolar milyarderleri
Yıldız Savaşları
Yaşayan insanlar
En İyi Senaryo Saturn Ödülü sahipleri
Kaliforniya doğumlu senaristler
New York Film Eleştirmenleri Birliği Ödülü sahipleri
New York Film Eleştirmenleri Birliği En İyi Senaryo Ödülü sahipleri
Irving G. Thalberg Anı Ödülü sahipleri
BAFTA Los Angeles Britanya Ödülleri sahipleri
BAFTA Ödülü sahipleri
|
1018
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Gen%C3%A7lerbirli%C4%9Fi%20SK
|
Gençlerbirliği SK
|
Gençlerbirliği Spor Kulübü, 1. Lig'de mücadele eden futbol şubesi ile tanınan dernek yapısındaki Türk spor kulübü. 14 Mart 1923'te Ankara'da kurulan kulüp, Cumhuriyet ile aynı yıl kurulması nedeniyle Cumhuriyet Takımı olarak da anılmaktadır. Forma renkleri kırmızı-siyahtır.
Ankara Sultanisi'nde okumakta olan bir grup öğrencinin girişimleriyle bir futbol kulübü olarak kurulan Gençlerbirliği, kurulduktan hemen sonra Ankara Futbol Ligi'ne katılmış ve otuz dört sezon boyunca bu ligde mücadele etmiştir. İlk ciddi başarısını 1929-30 sezonunda Ankara Futbol Ligi'nde şampiyon olarak yakalamıştır. Mücadele ettiği bu sezonlarda toplam on kez şampiyon olarak ligdeki en başarılı takım olmuştur. 1941 yılında Türkiye Futbol Şampiyonası'nda, İstanbul Futbol Ligi şampiyonu Beşiktaş takımı ile finalde karşılaşan Gençlerbirliği, rakibini 4-1 yenerek ilk kez Türkiye futbol şampiyonu olmuştur. 1946'da Final Grubu'nu kazanarak ikinci kez şampiyon olup tarihi bir başarı göstermiştir.
1959 yılında Millî Lig adıyla kurulan Süper Lig'e Ankara'dan, Hacettepe, MKE Ankaragücü ve Ankara Demirspor takımları ile birlikte katılarak, ulusal anlamda futbolun profesyonelleştiği bu organizasyonda mücadele etme hakkı kazanmıştır. Tarihi boyunca Süper Lig’de şampiyonluk elde edememiştir, ancak 1965-66 sezonunu üçüncü sırada tamamlayarak, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray dışında bu ligde ilk üçe girebilen ilk takım olma başarısını göstermiştir.
Süper Lig'deki en büyük başarısını, 2002-03 sezonunda ligi Beşiktaş ve Galatasaray’ın ardından üçüncü sırada tamamlayarak elde etmiştir. Ertesi sezonda UEFA Kupası’nda Blackburn Rovers, Sporting ve Parma takımlarını elemiş ancak 4. Tur’da Valencia ile eşleşen Gençlerbirliği, organizasyonda şampiyon olan bu takıma elenmiştir.
Cumhuriyet'ten önce kurulan, bir başka Ankara takımı Ankaragücü ile rekabet halindedir. Aralarında oynadıkları maçlara Ankaragücü-Gençlerbirliği derbisi veya Ankara derbisi denmektedir.
Gençlerbirliği'nin 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 ve 19 yaş kategorilerinde de futbol alt yapı takımları mevcuttur. Bunun dışında Hacettepe isminde bir pilot kulübü bulunmaktadır. Gençlerbirliği kulübü futbol dışında güncel olarak badminton, bocce, bowling, briç, kano ve kick boks dallarında faaliyet göstermektedir.
Kulübün genel başkanı Şubat 2017'den önce İlhan Cavcav'dı. Kulübün yirmi üçüncü başkanı olan Cavcav, 1977 senesinde başkan seçilmesine rağmen dönemin yöneticileriyle prensipler konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve 1981 senesine kadar görevine ara verdi. 1981 senesinde tekrar başkanlık koltuğuna oturan Cavcav o tarihten bu yana otuz sekiz sene kulüp başkanlığı görevini yürüttü. Cavcav, kulüp tarihinde en uzun başkanlık yapan kişi oldu.
Tarihi
Kuruluşu
Ankara Futbol Birliği'nin 1921'de Ankara Ligi'ni oluşturması ile, Ankara'da ilk resmî futbol müsabakası 26 Ekim 1922'de Anadolu Sanatkarangücü ve Talimgâhgücü arasında oynanmıştır.
Ankara'nın ilk takımlarından birisi ise Ankara Sultanisi (diğer adıyla Ankara Erkek Lisesi) takımıdır. Futbola meraklı olan Münif Kemal (Ak)'in teşvikleriyle Ankara Sultanisi beden eğitimi hocası Ekrem Bey'in yönetiminde iddialı bir futbol takımı oluşturulmuştur. Ancak, Ekrem Bey'in bazı yetenekli oyuncuları takıma almaması Gençlerbirliği kulübünün kuruluşuna önayak olmuştur.
Takıma alınmayan öğrencilerin ayrı bir kulüp kurma girişimi, 14 Mart 1923'te "Gençlerbirliği Spor Kulübü" adı tescil ettirilerek tamamlanmıştır.
Kulüp kurulur kurulmaz Sultani takımı maça çağrılır. Yapılan maçı Gençlerbirliği 3-0 kazanınca iki kulübün birleşmesi eğilimi oluşur. Bir rivayete göre, Gençlerbirliği'ni kuran öğrenciler kırmızı-siyah Ankara gelinciklerinden bir buket yaparak hocalarının gönlünü almaya gidecekler, kulübün rengi gelinciklerin kırmızı-siyahı ile pekişecektir.
1923-24 sezonunda Ankara Sultanisi liglerden çekilmiş, artık sadece Gençlerbirliği kalmıştır. Ancak Sultani ile kulüp arasındaki gerilim bir süre daha devam edecektir.
Gençlerbirliği ilk kongresini 1925'in Mart ayında gerçekleştirir. Bu kongreden bir süre sonra, Gençlerbirliği'ne dahil olan Sultani öğrencileri Ankara Sultanisi eski müdürü Münif Kemal'i ziyaret ederek gönlünü alırlar ve kulübün başkanlığını teklif ederler. Münif Kemal Bey bu öneriyi kabul eder ve 9 yıl boyunca sürecek başkanlığının başlaması ile birlikte Sultani ile kulüp arasındaki gerginlik sona erer.
Başkanlar
Spor sezonlarına göre bugüne kadar görev yapmış Gençlerbirliği başkanları, aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.
Renkler
Kırmızı-siyah renklere sahip Gençlerbirliği'nin bu renkleri seçmesi hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur:
Kulüp kurulduktan sonra ihtiyaç duyulan formalar için kumaş almaya giden öğrenciler, gittikleri dükkânda o yılların yoksunluğu içinde sadece kırmızı ve siyah renkli kumaşlar bulabilmiş, biraz da mecburiyetten ilk formalar bu renklerle dikilmiş, bunun sonucunda kulüp renkleri belirlenmiştir.
Beden Eğitimi öğretmeni Ekrem Bey'in bazı öğrencileri Sultani takımına almaması ile Sultani'den ayrılarak kurulan kulüp, barış sağlanıp iki kulübün (Muallimler Birliği ile Genç Liseliler) birleşmesi söz konusu olduğunda, liseli öğrenciler Ankara İdadisi (Erkek Lisesi) Müdürü ve Muallimler Birliği Başkanı Münif Kemal Ak'ın gönlünü almak için ona Ankara'da oldukça yaygın olan kırmızı-siyah gelincikler götürmüşler, takım da renklerini bu olayın sonucunda bu çiçekten almıştır.
Arma
Armadaki güneş, Ankara'nın simgelerinden Hitit Güneşi'ni temsil etmektedir. Güneşi de Türk bayrağında bulunan hilali temsil etmektedir.
Futbol şubesi
Tarihçe
1923 yılında Ankara Sultanisi'nde okuyan bir grup öğrencinin, okul takımına alınmamalarına kızarak kurulan Gençlerbirliği ilk olarak Ankara Futbol Ligi'ne dahil oldu. Bu ligde mücadele ettiği sekizinci sezonda ilk defa şampiyon oldu. Daha sonra 1930-31, 1931-32 ve 1933-34 sezonlarında art arda şampiyonluklar ile adını duyurur. 1941 yılında Türkiye Futbol Şampiyonası'nda, İstanbul Futbol Ligi şampiyonu Beşiktaş takımı ile finalde karşılaşan Gençlerbirliği, rakibini 4-1 yenerek ilk kez ulusal şampiyonluk elde eder. 1946'da ikinci kez Türkiye futbol şampiyonu olma başarısını gösterir. Ankara Futbol Ligi'nde toplamda on kez şampiyon olarak ligin en başarılı takımı unvanını kazanır. 1959 yılında Millî Lig ismiyle kurulan Süper Lig'in başlamasıyla bu organizasyon bir daha düzenlenmez ve Gençlerbirliği yeni kurulan bu profesyonel ligde Ankara'yı temsil edecek dört futbol takımından birisi olur.
Lig mücadeleleri
Süper Lig: 48 Sezon
1959-1970, 1983-1988, 1989-2018, 2019-2021
1. Lig: 16 Sezon
1970-1979, 1980-1983, 1988-1989, 2018-2019, 2021-
2. Lig: 1 Sezon
1979-1980
Başarıları
Kaynaklar:
Türkiye Futbol Şampiyonası
Şampiyonluk (2): 1941, 1946
İkincilik (1): 1950
1. Lig:
Şampiyonluk (2) : 1982-83, 1988-89
İkincilik (1): 2018-19
Türkiye Kupası
Şampiyonluk (2): 1987, 2001
İkincilik (3): 2003, 2004, 2008
Türkiye Süper Kupası
İkincilik (1): 1987
Başbakanlık Kupası
İkincilik (1): 1946
Ankara Ligi
Şampiyonluk (10): 1929-30, 1930-31, 1931-32, 1932-33, 1934-35, 1939-40, 1940-41, 1945-46, 1949-50, 1950-51
Ankara Şildi
Şampiyonluk (3): 1931, 1935, 1940-41
TSYD Kupası
Şampiyonluk (16): 1969, 1985, 1986, 1989, 1993, 1994, 1998, 2002, 2003, 2006, 2010, 2011, 2012, 2016, 2019, 2021
2007-08 sezonunda Türkiye Kupası finaline yükselen Gençlerbirliği, normal süresi ve uzatmaları 0-0 biten karşılaşmada, Bursa'da karşılaştığı Kayserispor'a penaltı atışları sonucunda 11-10 mağlup oldu.
Avrupa Kupaları
Gençlerbirliği, Avrupa kupalarındaki ilk deneyimini 1967-68 Balkan Kupası'nda yaşadı. Ancak gruptaki 6 maçından sadece 1 beraberlik çıkarabildi. 1987'de Türkiye Kupası'nı kazanarak 1987-1988 sezonunda UEFA Kupa Galipleri Kupası'nda oynamaya hak kazandı. Bu kupada Sovyetler Birliği'nin Dinamo Minsk takımına deplasmanda 2-0, evinde 2-1 yenilerek ilk turda elendi.
1994-1995 sezonunda, Türkiye 1. Ligi'ni 5. sırada bitirerek 1995 UEFA Intertoto Kupası'nda Türkiye'yi temsil etme hakkı kazanmıştır. Mücadele ettiği 11. grupta 2 galibiyet ve 2 mağlubiyetle 3. sırada yer alarak elenmiştir.
2001'de Türkiye Kupasını kazanarak 2001-2002 sezonunda katıldığı UEFA Kupası'nın ilk turunda İsveç'in Halmstad takımıyla eşleşen Gençlerbirliği, ilk maçta Ankara'da 1-1 berabere kaldığı rakibine deplasmanda 1-0 yenildi ve kupaya erken veda etti.
Gençlerbirliği, Avrupa'daki en büyük başarısını 2003-2004 sezonunda yakaladı. UEFA Kupası'nın ilk turunda İngiltere'nin Blackburn Rovers takımını evinde 3-1 yenen Gençlerbirliği, rövanş maçında rakibiyle 1-1 berabere kalarak 2. tura geçti. 2. turda Portekiz'in Sporting takımıyla eşleşen Gençlerbirliği, evindeki ilk maçı 1-1 berabere bitirdi. Ancak, deplasmandaki rövanşı 3-0 kazanmayı başararak 3. tura çıktı. 3. turda İtalya'nın Parma takımını deplasmanda 1-0, Ankara'da 3-0 yenerek 4. tura çıktı. 4. turda İspanya'nın Valencia takımıyla eşleşti. Ankara'daki ilk maç 1-0 kazanıldı, İspanya'daki rövanş maçının normal süresi 1-0 sona erdi. Uzatma dakikalarında yediği gole karşılık veremeyen Gençlerbirliği, 2-0'lık yenilgiyle kupaya bu turda veda etti. Gençlerbirliği'nin bu turdaki rakibi Valencia UEFA kupasını kazanma başarısı gösterdi. Gençlerbirliği ise, 2003-2004 sezonunda UEFA Kupası'nı kazanan Valencia'yı yenebilen tek takım oldu.
Gençlerbirliği, 2004-2005 sezonunda sezonunda UEFA Kupası'nın 2. ön eleme turunda Hırvatistan'ın Rijeka takımıyla eşleşti. Evindeki maçı 1-0 kazanan Gençlerbirliği, rövanş maçını 2-1 kaybetmesine rağmen ilk tura çıkmayı başardı. İlk turda Yunanistan'ın Egaleo takımına deplasmanda 1-0 kaybettiği maçın rövanşında 1-1 berabere kalarak elendi.
Avrupa maçları
Kaynakça:
UEFA Kupa Galipleri Kupası:
UEFA Kupası/UEFA Avrupa Ligi:
UEFA Intertoto Kupası:
Balkan Kupası:
Hacettepe SK
Gençlerbirliği SK'nin pilot takımı olan Hacettepe SK 2021-22 sezonunda Bölgesel Amatör Lig'e düşmüştür. Takım 2022-23 sezonunda lige girmemiş isim haklarını Kalecik FK'ya devrederek kulübün 5. ismi Hacettepe 1945 SK olmuş ve Hacettepe isminin yaşatılması sağlanmıştır.
Hentbol şubesi
12 Eylül 2013 tarihinde kurulan ve Gençlerbirliği'nin Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi'nde mücadele eden hentbol takımıdır. Önceki adı Ankara Hentbol İhtisas Kulübü olan ve tamamen kendi kaynaklarıyla kurulup alt liglerde mücadele etmeye başlayan takım, Gençlerbirliği'ne başvurup kulübün isim hakkını aldı. Gençlerbirliği Hentbol Takımı, 2013-2014 sezonunda Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi'nde mücadele edecek 5. başkent temsilcisinden bir tanesi oldu. Ligde iki sezon devam eden takım, Gençlerbirliği'nin isim hakkını geri alması ile, 2015-16 sezonunda tekrar Ankara Hentbol İhtisas ismine dönüş yaptı.
Diğer branşlar
Gençlerbirliği Spor Kulübü bünyesinde, futbol dışında, Eylül 2022 itibarı ile etkinlik gösteren şubeler şunlardır:
Badminton
Bocce
Bowling
Briç
Kano
Kick boks
Stadyum ve tesisler
Eryaman Stadyumu
Şehrin merkezinde yer alan 19 Mayıs Stadyumu'nun kullanım dışı kalmasıyla beraber, Gençlerbirliği maçlarını Eryaman semtinde inşa edilen ve 28 Ocak 2019 tarihinde açılan Eryaman Stadyumu'nda oynamaktadır.
İlhan Cavcav Tesisleri
Gençlerbirliği İlhan Cavcav Tesisleri, Ankara'nın Yenimahalle ilçesine bağlı Beştepe semtinde yer alan sosyal ve antrenman tesisleridir. 23.000 metrekare alana kurulu tesiste; idari bina, kamp binası, altyapı binası, restoran, futbol okulu ve futbol sahaları yer almaktadır.
Hasan Polat Spor Tesisleri
Ankara'nın Keçiören ilçesine bağlı Etlik mahallesinde yer alan Gençlerbirliği Spor Kulübü'ne ait olan spor tesisidir. Tesiste bir adet büyük futbol sahası ve halı saha yer almaktadır. Daha önceleri Gençlerbirliği Etlik Tesisleri ismiyle faaliyet gösteren bu tesise, daha önce Gençlerbirliği Futbol Takımı'nda forma giyen eski futbolculardan Hasan Polat'ın ismi verilmiştir.
Şenol Güneş Spor Tesisi
Çankaya ilçesine bağlı Yaşamkent mahallesinde yer alan Gençlerbirliği Spor Kulübü'nün kullanımındaki spor tesisidir. Tesiste bir adet büyük futbol sahası yer almaktadır.
Yayınlar
Gençlerbirliği Dergisi
Gençlerbirliği Spor Kulübü'nün aylık resmî dergisidir. İçeriğinde futbol ağırlıklı olmak üzere Gençlerbirliği Spor Kulübü bünyesinde faaliyet gösteren branşlarla ile ilgili haberler, sporcularla röportajlar ve çeşitli makaleler yer almaktaydı, günümüzde pandemi nedeniyle bu dergi Gençlerbirliği E-Dergisi şeklinde Gençlerbirliği web sitesi bünyesinde yayınlanmaktadır.
Kaynakça
Genel
Ankara Rüzgârı-Gençlerbirliği Tarihi, Tanıl Bora, Ankara 2003, (ISBN 975-92422-0-6) (Kulübün kuruluş ve tarihçesine dair ilgili genel bilgiler bu kitaptan alınmıştır.)
Gençlerbirliği, Gençlerbirliği Spor Kulübü aylık resmî dergisi, nr. 22, Şubat 2007, s. 12-15.
Özel
Dış bağlantılar
Alkaralar Taraftar Sitesi
Ankara'daki spor kulüpleri
Yenimahalle
1923'te Türkiye'de kurulan oluşumlar
1923'te kurulan spor kulüpleri
|
1019
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Programlama%20dili
|
Programlama dili
|
Programlama dili, yazılımcının bir algoritmayı ifade etmek amacıyla, bir bilgisayara ne yapmasını istediğini anlatmasının tektipleştirilmiş yoludur. Programlama dilleri, yazılımcının bilgisayara hangi veri üzerinde işlem yapacağını, verinin nasıl depolanıp iletileceğini, hangi koşullarda hangi işlemlerin yapılacağını tam olarak anlatmasını sağlar.
Şu ana kadar 250'den fazla programlama dili geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları Pascal, Basic, C, C#, C++, Java, JavaScript, Cobol, Perl, PHP, Python, Ada, Fortran, Delphi ve Swift'tir.
Uygulama
Donanım ve yazılımın bir veya daha fazla yapılandırması o programı çalıştırmak için bir tür yol sağlar. Programlama dili uygulamasında iki yaklaşım vardır: Derleme ve yorumlama. Herhangi bir tekniği kullanarak bir programlama dili uygulamak mümkündür.
Genellikle donanım üzerinde çalışanlar yazılım üzerinde yorumlananlardan daha hızlıdır. Yorumlanan programların performansını geliştirmek için anında derleme programları kullanılır. Derleyiciden gelen çıktı ya donanım tarafından ya da yorumlayıcı diye adlandırılan programlar tarafından çalıştırılır.
Cihaza komut göndermeyi sağlayan, verileri cihaza aktarma stilidir. Şu anda hemen hemen tüm yazılım dilleri İngilizcedir. Bazı uygulamaların dili ise İspanyolca olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca bakınız
Programlama dilleri listesi
Kaynakça
|
1023
|
https://tr.wikipedia.org/wiki/Elektronik%20m%C3%BChendisli%C4%9Fi
|
Elektronik mühendisliği
|
Elektronik mühendisliği, zayıf elektrik akımlarının karakteristikleri, haberleşme teknolojileri, elektromanyetik ve sinyal işleme teknolojilerini inceleyen mühendislik dalıdır.
Türkiye'de elektronik mühendisliğinin geçmişi
Türkiye'de elektronik mühendisliği eğitimi İTÜ Elektrik Fakültesi bünyesinde başlamıştır. Önceleri zayıf akım kolu adı verilen bu dal daha sonra elektronik ve haberleşme mühendisliği olarak adlandırılmıştır.
Alanlar
Elektronik mühendisliğinin uygulama alanları oldukça geniş kapsamlı olup bilgisayarlardan haberleşme sistemlerine, elektronikten optik sistemlere, uzman sistemlerden optimizasyon yöntemlerine, radardan uydu haberleşmesine, kontrol sistemlerinden tıp elektroniğine ve mikrodalga sistemlerinden mobil haberleşme sistemlerine kadar endüstrinin ve temel bilimlerin çeşitli uygulama ve araştırma konularını içermektedir.
Eğitim
Elektronik mühendisliği ders programı temel dersleri;
Matematik: Kalkülüs, Lineer cebir, Diferansiyel denklemler, Olasılık ve İstatistik, Sayısal yöntemler(Numerik Analiz)
Temel Fizik ve Kimya
Elektronik devre elemanları
Devre teorisi
Analog elektronik
Sayısal elektronik
Elektromanyetik alan teorisi
Elektromanyetik dalga teorisi
Sinyal ve sistemler
Telekomünikasyon
Sayısal Devreler(Logic Design)
Kontrol Sistemleri(Feedback Systems)
C programlama
Mikrodalga tekniği
Ayrıca bakınız
Elektrik mühendisliği
Telekomünikasyon mühendisliği
Türkiye'de elektrik mühendisliği
Kaynakça
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.