Tayyip ve Fethullah'ın ruh ikizleri. 17 Aralık Operasyonu'ndan sonra Başbakan Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki kavganın dozajı giderek artıyor! Birbirlerine neler demiyorlar ki? Peki hiç düşündünüz mü; Erdoğan ya da Gülen tarihte kime benziyor? Yani Erdoğan ile Gülen'in tarihteki ruh ikizleri kim? Yazayım; bakalım benziyor ... 17 Aralık Operasyonu'ndan sonra Başbakan Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki kavganın dozajı giderek artıyor! Birbirlerine neler demiyorlar ki? Peki hiç düşündünüz mü; Erdoğan ya da Gülen tarihte kime benziyor? Yani Erdoğan ile Gülen'in tarihteki ruh ikizleri kim? Yazayım; bakalım benziyor mu; siz karar verin CALİGULA Doğumu: 31 Ağustos 12. İmparatorluk adı, Sezar soyundan geldiği için; Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus idi. Annesi Agrippina tarafından minik askeri üniforma ve sandalet giydirilip silah kuşatılan küçük Gaius'u, Romalı askerler çok seviyor ve ona Latince "Küçük (asker) sandaleti" anlamına gelen "Caligula" diyorlardı. Babası Roma'nın ünlü generali Germanicus idi. Caligula, Romalılar tarafından çok seviliyordu. Bu nedenle dedesi imparator Tiberius ölünce, 8 Mart 37'de Roma Senatosu tarafından verilen görevi kabul edip imparator oldu. Roma'da balkon konuşması yaptı. Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tüm dünya tarafından takdir edilen imparator olacaktı. Adına 160 binden fazla hayvan kurban edildi. Roma mutluydu; yeni imparator cömertti; maaşları artırdı. Vatana ihanet kovuşturmalarının geçmişte kaldığını ilan etti. Sürgüne gönderilenleri geri çağırdı. Vergi sisteminden zarar görenlere af çıkardı. Serbest seçimleri yeniden canlandıracağını; yani "ileri demokrasiye" geçileceği sözünü verdi. Kapatılan Roma İmparatorluk yıllıklarını yeniden açtırdı; ne varsa ortaya çıksın istiyordu! Fakat... Roma'da mutluluk sadece 7 ay sürdü. Caligula 37 yılının bir ekim günü, kendinden geçip düştü; ağzından köpükler geliyor ve titriyordu. Bilincini kaybetti. Halk haberi alınca sokaklara çıktı; sabahlara kadar uyumadı; tanrılarına dualar edip kurbanlar kesti. Senatörler, Roma'nın geleceği için karamsarlığa kapıldı; Caligula'nın yaşaması için kendilerini feda edeceğini açıklayanlar oldu. Hekimler teşhisi koydu; Caligula sara'ydı. Epilepsi nöbeti geçirmişti. Romalılar bu nerolojik bozukluğun neye yol açacağını henüz bilmiyordu; Caligula'nın iyileştiği haberini bayram yaparak kutladı. Sara hastalığı Roma'da kutsal sayılmaya başlandı. Despotik rejim Oysa... Epilepsi sonucu ortaya bambaşka; kompleksli bir Caligula çıktı. Öldürülme korkusuyla yaşamaya başladı. Çevresinde o güne kadar görülmemiş koruma ordusu oluşturdu. Korktukça küstahlaştı. Küstahlaştıkça zalimleşti. Tarih bilgisi yoktu; Cumhuriyeti belleklerden silmek istiyordu. Mevcut yasaların hiçbiri geçerli değildi. Her şey Caligula'nın iki dudağının arasındaydı. Senato toplanıyor, ama karar alamıyordu. Aldığı kararları da Caligula'ya iletemiyordu. Zaten Caligula senato toplantılarına gitmiyordu. Sınırsız bir iktidar istiyordu. Çılgınlığı o hale geldi ki; Senato'ya gitmek istemediğinden, çok sevdiği atı Incitatus'u konsül olarak Senato'ya sundu! Senato şiddetle reddetti; ama at senatör oldu! Atın yanında bir muhbir bulunuyor ve Senato içindeki tüm konuşmaları Caligula'ya yetiştiriyordu. Senato bu yüzden Caligula'nın arkasından konuşmak şöyle dursun, onunla ilgili tasarrufları tartışmıyordu bile. Söylediği her şey emirdi; senato sadece onay makamı haline geldi. İşler karmakarışıktı; hiç kimse ertesi gün için plan yapamıyordu. Roma'da kayıtsızlık ve sessizlik dönemi başladı. Sokaklara korku hakimdi. Yetmezmiş gibi; Caligula kendisini ilahi bir varlık olarak görmeye başladı; Jüpiter'in oğlu olduğunu öne sürdü. Kendisine tanrı gibi davranılmasını istedi; önünde yere kapanmak şarttı. Roma'da da artık despotizm ile irtica el eleydi. Tanrı olduğunu düşünen Caligula, Roma toplumunu derin dinselliğe soktu. Siyasete, ticarete ve kültüre irtica hakimdi. Örneğin: Kadınlarla aynı havayı bile solumak istemiyordu. Diğer yandan annesi Agrippina'ya aşırı düşkündü. Roma'da büyük bir cenaze töreni yaptırdı. İlahe olarak görülmesini sağladı. Caligula'nın parmağını sokmadığı yer yoktu. Yarışmalar yüzlerce yıldır Roma'nın en büyük eğlencesiydi. Caligula, Circus Maksimus'ta yapılan tüm yarışmalara müdahale etmeye başladı. Kendine ait yeşil renk giyen yarışmacıların kazanması şarttı. Diğer takım kazanmaya kalkışırsa anında cezalandırdı. Yarışmalara kimse gitmez oldu. Halk bu kez zorla stadyumlara getirildi. Zorla Caligula ve takımı lehine tezahürat yaptırıldı. Müsrifti. Gösterişli yapılara devlet kasasından çok para harcıyordu. Tiberius'tan kalan hazineyi kısa zamanda tüketti. Bütçe açığını kapatmak için vergileri artırdı. Servet sayımı yaptırdı; her fırsatta zenginleri halk düşmanı olarak suçladı. Bu suçlama sonucu yargılanan zenginlerin malına el koydu. Sınırsız bir para hırsı vardı. Korku ölümün kardeşidir Caligula ölüm korkusu içinde olduğundan güvenliğe çok önem verdi. Tahta çıktığında Muhafız Alayı Komutanı Naevius Sutorius Macro'ydu; ama Caligula o kadar kuşkucu bir insandı ki, zamanla tüm korumalarını değiştirdi; ve Macro'yu öldürdü. Koruması Macro'yla işbirliği yaptığını düşündüğü; en büyük rakibi kendinden önceki imparator Tiberius'un torunu Gemellus'u da katletti. Kinciydi. Babası Gemanicus'un Antakya'da zehirlenip öldürülmesinin intikamını almak istedi. Babalara oğulların ve oğullara babalarının idamını seyrettirmekten zevk alıyor; alay ediyordu. Yanına aldığı güvendiği muhafızlarla gecenin bir yarısında sokağa çıkıyor, rastgele bir kapı çalıyor ve karşısına çıkanı hemen oracıkta öldürüyordu. Kendinden nefret edilmesini umursamıyor; halkın kendisinden korkmasını istiyordu. Caligula'nın dış politikası da akıl dışı bir şiddete dayanıyordu. Örneğin, Deniz Tanrısı Neptün ile savaşmaları için askerlerine Britanya'yı işgal etmelerini emretti ama son dakikada fikrini değiştirip Fransa'nın kuzeyinde deniz kabuğu toplattı! Çevresindeki tüm ülkeler ile kavgalıydı. Zayıf karakterliydi. Uzun boylu olmasını ve çirkin yüzünü hep dert etti. Yaşamının sonuna doğru tutkusu aynalar oldu. Çeşitli aynalar yerleştirdiği odasında uzun uzun kendisini seyrediyordu. Kendi gibi vahşi biçimde yetiştirdiği kızıyla dans ediyordu. Zevksizdi. Müziğe hiç düşkünlüğü yoktu; ama yine de kendisine eşlik etmek üzere müzisyenleri çağırdı ve istediği gibi çalınmadığı zaman onları öldürttü. Bu nedenle bir süre Roma'da kimse müzikle ilgilenmez oldu. Zamanla sara nöbetleri sıklaştı. Atlardan korkmaya başladığı için arabaya da binemez hale geldi. Ve sonunda korktuğu başına geldi: Circus Maksimus'ta düzenlen Palatine oyunları sırasında, en çok güvendiği ve asla değiştirmeyi düşünmediği koruması Cassius Chaerea tarafından öldürüldü. Ölüm tarihi: 24 Ocak 41 idi. Ne diyor- sunuz: Caligula, Erdoğan'ın ruh ikizi olabilir mi? İşte Gülen'in ruh ikizi RASPUTİN Doğum: 22 Ocak 1869 Adı: Grigori Yefimoviç Novih. Pokrovskoye adlı Sibirya köyünde büyüdü. Köyde, "Rasputin" diyorlardı; "uçarı" anlamına geliyordu. Ailesi çok yoksuldu. Küçük yaşta manastıra gönderildi; tek eğitimini Vehoture adlı bu manastırda aldı. Arkasından Hlısti mezhebine katıldı. Oradan edindiği bilgi ve etkilerle kendine özgü bir din oluşturup, tarikat kurdu. 15 yıl Rusya'yı dolaşarak vaazlar verdi. Din dışında düzgün eğitimi olmadı. Okumayı kendi başına öğrendi. Hiçbir özelliği olmayan bir adamdı; tek ayırt edici özelliği kurnazlığıydı. İnsanların zayıf noktalarına ulaşmayı çok iyi beceriyordu. Birçok dua ezberlemişti. Vaazlarındaki dinsel ögelerle karşısındakini etkilemeyi beceriyordu. Kimi zaman insanların kendi kendilerine bile hatırlamakta zorluk çektiği ayrıntıları, sanki gaipten gelen seslerden duymuş gibi anlatıyordu. Bu da kısa sürede "geleceği gören" kişi olarak ün salmasını sağladı. Bir keresinde felç geçirmiş bir kızı, bir başka zamanda da ölmek üzere olan bir atı iyileştirdiği öne sürüldü, ancak her ikisinin de mizansen olduğu ölümünden sonra ortaya çıkacaktı. Petersburg'da cemaat müritleri ile bir toplantı sırasında, Johann von Kronstadt başta olmak üzere Rusya'nın önemli din adamlarıyla tanıştı. Popüler oldu; evi ziyaretçi akınına uğradı. Eve gelenler arasında Çarlık Sarayı'nın önemli isimleri de vardı. Onlara çok önem veriyordu. Çarın kışlık sarayından kendisine haber taşıyan Bulgar asıllı müridi vardı; Olga Loçina. Çariçeviç Aleksey'in kan hastalığı/hemofili nedeniyle kraliyet ailesi Romanovların çok zor günler geçirdiğini fısıldadı. Rasputin, Aleksey'i iyileştirebileceği haberini saraya gönderdi. Aracıları, Petersburg Akademisi Müdürü Başpiskopos Theophane ve Saratov Piskoposu Hermogen gibi önemli dini isimlerdi. Çocuğun iç kanamaları durdurulamıyordu. Tıbbi olarak yapılabilecek bir şey olmadığını düşünüyorlardı. Çariçe Aleksandra son umut olarak Rasputin'i çağırdı. Ve Rasputin hipnotizma tekniğiyle çocuktaki kanamaları durdurdu. Bu başarısıyla Rasputin, Romanov Ailesi için çok önemli biri oldu. Artık ona "peder" deniyordu; "hocaefendi" anlamına gelen! Ülke yönetiminde sözü dinlenir olan Çariçe Aleksandra'nın güvenini kazanan Rasputin, hemen saray içinde "paralel yapı" örgütlenmesine girişti. Yerleştirdikleri tabii ki cemaatinin müritleriydi. Rasputin sadece "paralel yapıyı" kurmakla kalmadı; bakanlar üzerinde de etkili oldu. Öyle ki, II. Nikolas'ı etkileyerek bakanlar kurulunu oluşturduğu bile söylendi. 1909 yılına gelindiğinde Rasputin devleti neredeyse tamamen ele geçirmiş durumdaydı. Tüm atamaları kendi yapıyor, istemediği adamı Rusya'nın en ucuna sürdürüyordu. Özgürlük isteyenlere karşı Rasputin'in sertlik yanlısı politikası Çar tarafından da onay buldu. Kurulan "özel yetkili" mahkemelerde binden fazla kişi idam edildi. Herkes sarayın iplerinin tamamen Rasputin'in elinde olduğunun farkındaydı. Biri Çar II. Nikolas'tan bir istekte bulunmak isterse, bunun yolunun Rasputin'den geçtiğini biliyordu. Rasputin, tüm Rusya İmparatorluğu'nun ikinci adamı durumuna geldi. Bu arada, Petersburg'un zengin tabakasıyla da yakın ilişki kurdu. Herkes ondan randevu almak için sıraya girdi. Görüşmek için servet ödüyorlardı. Saray'da bunlar yaşanırken, toplumda dini baskılar artıyor; tarikatlar güçleniyordu. Farklı olana; sosyalistlere, liberallere tahammülsüzlük vardı. Rus yönetimi akıl tutulmasına uğramıştı. Rusya'nın devrime gittiğini görmüyordu. Bu arada Çar soyundan gelen Prens Feliks Yusupov başta olmak üzere, Rasputin'e karşı hoşnutsuz bir çevre de oluşmaya başladı. 1911 yılında Çar II. Nikolas; Başbakan P.A. Stolipin'in "Rusya MİT"ine hazırlattığı rapora dayanarak, devlet içinde devlet kurmaya çalışan Rasputin'i saraydan uzaklaştırdı. Bunu öğrenen Çariçe Aleksandra öylesine yaygara kopardı ki, bir süre sonra II. Nikolas, Rasputin'e geri dönmesi için davet gönderdi. Rasputin dönmedi. Çariçenin yalvarmalarıyla Rasputin, eskisinden çok daha büyük yetkilerle, 1912 yılı başlarında saraya döndü. Bu arada Moskova'nın Sesi Gazetesi, Rasputin'in, Hlisti adlı tarikatının devlet içinde nasıl örgütlendiğini yazdı. Romanovlar önemsemiyordu bu tür haberleri. Oktobrist Partisi lideri Guçkov sorunu Rus Parlamentosu'na taşıdı. Ne yazılsa ne konuşulsa boştu. Fakat: Birinci Dünya Savaşı, Rasputin'in sonunu getirdi. Rejimdeki ve savaştaki başarısızlıkların nedeni olarak görüldü. Çünkü Rasputin askeri müdahalelere bile karışıyor ve yanlış kararlar sonucu binlerce Rus askerinin ölümüne neden oluyordu. Kimi çevrelerce Alman yanlısı ve vatan haini olarak damgalandı. Ortodokslar, Rasputin'in "yeni din" kurmak istediğinden şikayetçiydi. Rus kilisesinin çalışmalarına ve yönetimine karışıp, cemaat mensuplarını yerleştirmesine öfkeliydi. Monarşinin devamını isteyenler, Rasputin'in ortadan kaldırılmasıyla yönetimin düzeleceğine inanıyordu. Sonunda Rasputin, Prens Feliks Yusupov tarafından öldürülüp buzlu Moyka Nehri'ne atıldı. Ölüm: 29 Aralık 1916 idi. Ne diyorsunuz: Rasputin, Gülen'in ruh ikizi olabilir mi?