Olumsuzluklar. Ulusal varlığımızın sonsuza değin bağımsız kalması için yaşamsal ilkelerimizi korumak ve güçlendirmek birincil ödevimiz olmalıdır. Dünyanın hemen hemen her yöresinde kanlı olaylar, rastlanması ve yaşanması asla istenmeyecek durumlar birbirini izlerken, genel bir buhran ya da bunalım sayılacak tutarsızlıklar, kıyımlar ve ... Ulusal varlığımızın sonsuza değin bağımsız kalması için yaşamsal ilkelerimizi korumak ve güçlendirmek birincil ödevimiz olmalıdır. Dünyanın hemen hemen her yöresinde kanlı olaylar, rastlanması ve yaşanması asla istenmeyecek durumlar birbirini izlerken, genel bir buhran ya da bunalım sayılacak tutarsızlıklar, kıyımlar ve yıkımlar sürerken toplumsal barışı sağlayacak düzenlemeler ve tutumlar yerine sertliklerin yeğlendiği görülmektedir. Ülkemiz için en büyük tehlike, lâik cumhuriyet karşıtlarının iktidar olmasıyla başlamıştır. Dinin siyasallaştırılarak demokrasinin dinselleştirilmesi çabaları toplumu ayrıştırmış, "Atatürkçülük, Atatürk milliyetçiliği, demokratlık, yurtseverlik, devrimcilik, ilericilik" söylemleri karşısına bu ilkeleri küçümseyip karalayan tutucu, gerici, bağnaz, hilâfet ve meşrutiyet özlemlerini yansıtan deyimlerle deyişler çıkarılmıştır. "Lâik"leri "Lâikçi" olarak tanımlayan liboşlar, iktidar şakşakçıları türemiştir. Ulusal dayanışmayı, toplumsal barışı yıkacak en büyük tehlike bölünmedir. Aklı başında bir kimse günümüz ortamında böyle bir durum olmadığını söyleyemez. İktidarın başını çektiği kesimlerde kendileri gibi düşünmeyenleri dışlayan, hattâ düşman ilân eden, böyle bilen kendini bilmezler vardır. Günümüz Başbakanı'nın saldırı içerikli sert, gereksiz, yakışıksız sözleri, nitelemeleri, gözdağları ve dayatmaları, bu gerçeğin kanıtlarıdır. Siyaset, toplumu bölme aracı değil, tersine, görüş ve yöntem ayrılıklarına karşı ulusu ve ülkeyi her yönden gönendirme yarışmasıdır. Kutuplaşma körükleniyor Değişik türde suçların işlendiği, gazetelerin üçüncü ve iç sayfalarını dolduran üzücü haberlerin kesilmek bilmediği günleri yaşıyoruz. Yaya geçitlerinde, yollarda rastladığımız yurttaşların çoğunun gülmeyi unutmuş yüzlerini, giyim yoksunluklarını, dilenenlerin arttığını görüyoruz. En küçük tartışmanın ölümle sonuçlanan kavgaya dönüştüğünü, kimsenin kusurunu kabûl etmediğini, hep karşı yanı suçladığını, gerçeğe katlanmadığını izliyoruz. Kural tanımazlık, ilkellik, kabalık, terbiyesizlik, saygısızlık, pislik, yalan ve ahlâksızlığın her türü, çıkarcılık, bencillik yeğleniyor. Tembellik, uyuşukluk, diriliğin ve devingenliğin önünde geliyor. Demokratik tepkiler bastırılıyor, orantısız devlet gücü kullanılıyor, haksızlık, adaletsizlik, yandaşlık, kayırmalar ve ayrıcalıklar sürüyor. Siyasete iktidarın getirdiği "Bizden-sizden" ayrımı doğal karşılanıyor. Bu bozukluklar bir açmaz ve çıkmazdır. Toplum önderlerinin bu tür kötülükleri önlemekte öncülük etmeleri beklenirken, başta siyasal iktidar, her gün artan biçimde ve düzeyde kutuplaşmayı körükledikleri izlenmektedir. Ülke, devlet hepimizin, Başbakan'ın adını söylemekten çekinip kaçındığı Türk Ulusu da hepimizin kucağıdır. Bireyler olarak yalnız kendimize özgü değerler, varlıklar, edinimler hukukun güvencesindedir. Onun dışında kimsenin birbirinden ayrımı yoktur. Bu bilinçle dokunmayan, akıl yerine inancı alarak kişileri birbirine karşı kışkırtan tutum ve davranışların bağışlanır yanı yoktur. Devleti kendisi için kullanan, kendini devlet yerine koyanların bu çağda insanı ve insanlığı amaçlayan yaşam felsefesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Düzeltme: Cumartesi günü yayımlanan yazıda "Hekimlerin çalışmasına ilişkin yasayı onayarak ne yapabileceğini gösterdiğini sanıyoruz" cümlesinde sehven "hakimlerin" yazılmıştır. Düzeltiriz.